Eyl 23

200 yıl öncesi ve meşruiyet

200 yıl öncesi ve meşruiyet

Referandum gecesi Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle konuşuyor: “Bugün Türkiye 200 yıllık kadim bir tartışma konusu olan yönetim sistemi konusunda tarihi bir karar vermiştir. Bu karar sıradan bir olay değildir. Çok ciddi bir yönetim sistemi üzerindeki değişim, dönüşüm kararının verildiği gündür bugün.” 200 yıl geriye gidecek olursak 1817’yi, tahtta genç Sultan II. Mahmut’u görüyoruz. Osmanlı’nın ilk defa faizli dış borç aldığı; savaşların, isyanların ve iç kargaşanın yaşandığı, devletin ve kamu düzeninin temelden sarsıldığı buhranlı yıllar…

Devleti toparlamak üzere III. Selim döneminde başlatılan “düzenleme” ve “reformlar” sürdürülüyor. Osmanlı Türk Devletini çöküşten kurtarmak için ilk somut adım sayılan, 3 Kasım 1839 Tanzimat Fermanı ilân ediliyor. Bundan tam 163 yıl sonra da, yine “değişim” ve “dönüşüm” projesiyle, 3 Kasım 2002’de Erdoğan tek başına iktidar oluyor.

200 yıl öncesinde de, sonrasında da devletimiz zor durumdadır. Çözüm için ileri sürülen bu iki döneme ait değişim ve dönüşümün mahiyetine bakalım:

3 Kasım 2002-16 Nisan 2017 dönemi: Türkiye Cumhuriyetini “dönüştürmek” için Haçlı Batı ve bazı siyasi mihraklarla her alanda ve özellikle tarihte eşine rastlanmayan nitelikte iş birliği yapılmıştır. Buna göre referandum dönemine kadar nasıl bir değişim ve dönüşüm yaşadığımızı biliyoruz. Türk Milletini etnik (köken-ırk) parçalara ayırıp, bunlara göre devleti bölüşmek üzere, PKK ile yapılan mutabakatları gördük. Türk Milleti, bir yandan AB’ye uyum (!) adına çıkarılan birçok yasa, idarî ve fiili düzenlemelerle; öbür yandan can alan, kan döken vahşi bölücü terör saldırıları sonucunda devlet ve kamu düzeninin nasıl tahrip edildiğinin şahididir. Gelinen noktada içeriden ve dışarıdan nasıl kuşatıldığımız da açıktır. Ekonomimiz iflas durumundadır. 2002’de toplam borcumuz 201 milyar dolar iken 2016’da 733 milyar dolara çıkmıştır. Ahlaki bozulmanın, sosyal doku çözülmesinin, korku toplumu oluşmasının, Referandum ile egemenliğimizin, bağımsız ve tarafsız yargının, aynı zamanda parti başkanı olan tek adama teslim edildiği dikkate alındığında, Türk Milletini nelerin beklediğini tahmin güç olmasa gerektir.

3 Kasım 1839 Tanzimat Fermanı dönemi: Medeniyetimizin yarışı kaybettiği gerçeği karşısında, gelişmiş ülke modellerinden yararlanma yolu seçilmiştir. Japonya vb. gibi. Bu bakımdan: 1) Tüm vatandaşların can, mal ve namus güvenliğinin sağlanması,

2) Açık yargılama ve yargısız idama son verilmesi,

3) Vergide adaletin sağlanması,

4) Erkeklere dört yıl mecburi askerliğin getirilmesi,

5) Rüşvetin ortadan kaldırılması,

6) Herkesin mal ve mülkünün sahibi olması, bunu miras olarak bırakabilmesi. (Müsaderenin kaldırılması),

7) Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa isyanına karşı Avrupa’nın desteğinin alınması

8 ) Avrupa’nın Osmanlı iç işlerine karışmasının önlenmesi,

9) Fransız İhtilali’nin olumsuz etkisinin azaltılması,

10) Gayrimüslimlerin devlete bağlanması.

 

İki dönemin farkı; biri Türk devletini ayrıştırıp tasfiyeye, öbürü onarıp diriltmeye çalışmak değil midir?

 

Alıntı: Sadi SOMUNCUOĞLU

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | 200 yıl öncesi ve meşruiyet için yorumlar kapalı
Eyl 22

İNSAN!

İNSAN!

 

İnsan var dağı, deryayı aşar

İnsan var kinle, zulümle yaşar

İnsan var yal ile kemiğe koşar

İnsan var her mahluka benzeyen insan!…

 

İnsan var yönetilmez, güdülür

İnsan var her canlıdan eser görülür

İnsan var yaşarken zaten ölüdür

İnsan var her mahluka benzeyen insan!…

 

İnsan var yüce dağlar kadar mağrur ve dik

İnsan var perişan, mağdur, ürkek ve ezik

İnsan var şeref, haysiyet, kişilik yitik

İnsan var her mahluka benzeyen insan!…

 

İnsan var seviyesiz, çukur mu çukur

İnsan var ömür tezgâhında fitneyi dokur

İnsan var sevgiyi kaynatır fokur fokur

İnsan var her mahluka benzeyen insan!…

 

İnsan var onurla, şerefle, namusla yaşar

İnsan var vatan millet için cepheye koşar

İnsan var sevgiyle, saygıyla, vefayla coşar

İnsan var her mahluka benzeyen insan!…

 

İnsan var en şerefli yaratık ve en güzel

İnsan var varlığı her şeye bedel

İnsan var sürekli aranır özel

İnsan var her mahluka benzeyen insan!…

 

Kenan ŞAHBAZ

 

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , , , | İNSAN! için yorumlar kapalı
Eyl 21

100 Milyonluk (aslında 300 milyonluk) soydaşı göremeyen Türkiye

100 Milyonluk(aslında 300 milyonluk) soydaşı göremeyen Türkiye

 

Yıl 1987, Sovyetler henüz yıkılmadı…

Türkiye Sovyetlerle ilgili ‘haberleri’ Brüksel üzerinden alıyordu. Brüksel bir NATO üssü idi. Bir başka deyişle, Türk kamuoyuna ancak NATO-ABD ‘süzgecinden’ geçmiş haberler ulaşabiliyordu. (Bir iliştiri: Söz konusu NATO-Türkiye olunca, NATO’yu masum göremiyorduk. Çünkü 1960’larda NATO toplantısında görevli bir subayımız, Sovyetler sonrasında Türkiye aleyhine uygulanacak önemli bir ‘plân’ı tesadüfen öğrenmişti.)

Evet, Türkiye bir NATO müttefikiydi; yani bir tehdit karşısında korunacak ülkeydi. Ne var ki ilk Irak Savaşı başlarında, Saddam füzelerinden Türkiye’yi korumak içinPatroit-Hava Savunma Sistemi‘nin Türkiye’de konuşlanmasına nasıl ‘ayak sürüdükleri’ ve bu konudaki nice saygısızlıkları, belleklerimizde tazeliğini koruyor.

Doğrusu NATO, Türkiye’ye karşı hiç de masum değil…

Fakat NATO, masum olmayabilirdi; ama Türkiye nasıl oluyor da, 100 milyon soydaşı olan –Sovyetlerden– ‘haberleri’ sadece Brüksel üzerinden alabiliyordu? Oysa Sovyetlerin Türkiye’de yerleşik televizyonları, haber alma üniteleri vardı. Ne var ki, Türkiye’nin Sovyetlerde böyle bir kurumu yoktu! Bu, gerçekten Türkiye için akıl almaz bir durumdu!

Değerli okuyucum; işte bu konular, birisini 1987 yılına kadar iyice rahatsız etmeye başlar. Rahatsız olan kişi ne politikacıdır, ne de askerdir; devlet kurumunda çalışan bir gazetecidir. O kişinin geceleri gözlerine uyku girmez olur.

Ve artık dayanamaz; Türkiye’nin ihmal edilen bu derdini Millî Güvenlik Kurulu Toplumla İlişkiler Dairesi Başkanı (Emekli) Tümgeneral Hilmi ŞENGÜN Paşa’ya açıklar!

Emekli Paşa, o kişiyi TRT‘de yaptığı önemli yayınlarından dolayı tanımakta ve o kişiye çok güvenmektedir. O kişi de Paşa’yı tanımaktadır: Emekli Paşa, dikkatli, uyanık ve ülkesi için yaşayan askerlerimizden birisidir. (İliştiri: O Paşa Kıbrıs Barış Harekâtı’nı hazırlayan bir kahramandır!)  -ulu Tanrı uçmağında ağırlasın- o kişiyi dinleyen sakin kişilikli Paşa, oturduğu koltuktan birden ayağa kalkar. Kendisine, vatanı için yalvaran gözlerle bakan o kişiye:

“Senin bu isteğin hepimizin dileğidir. Askerlik şerefim üzerine yemin ederim ki, elimden gelen her şeyi, bugün derhal yapacağım” der.

Ve çok geçmeden TRT’nin ve Anadolu Ajansı’nın büroları Moskova’ya açılır!

Bu bürolar çok daha önceleri açılsaydı, Sovyetler’in yıkılışına hazırlıksız yakalanmazdık. Biz bu yıkılışa hazırlıksızdık; ama ABD hazırlıklıydı!

Değerli okuyucum;  dünyanın en netameli coğrafyasında yaşıyoruz.

 

Alıntı:  Mevlüt Uluğtekin YILMAZ

Posted in Gündem | Tagged , , , , | 100 Milyonluk (aslında 300 milyonluk) soydaşı göremeyen Türkiye için yorumlar kapalı
Eyl 20

Bütün Gün Ne Yaptın?

Bütün Gün Ne Yaptın?

Adam akşam iş çıkışı eve geldiğinde evin bahçesinin karmakarışık olduğunu görmüş.
Üç çocuk da bahçede çamurlar içinde oynuyormuş.

Boş yemek kutuları ve içecekler etrafa saçılmış.

Karısının arabası garaj kapısının önünde, bir kapısı açık ve yamuk halde park eder durumdaymış.

Evin içine girdiğinde durum daha vahim haldeymiş.

Girişteki halının bir kenarı kıvrılmış, havaya kalkmış ve abajur sehpanın üzerine devrilmiş.

Salondaki televizyonun sesi sonuna kadar açık halde çizgi film kanalındaymış, televizyonun üzerine bırakılan yarısı içilmiş meyve suyu ha döküldü ha dökülecek vaziyetteymiş.

Oturma odasında yerler, oyuncaklar ve çocuk elbiseleriyle kaplıymış.

Mutfağa girdiğinde lavabonun sabah kahvaltısı bulaşıklarıyla dolu olduğunu görmüş.

Ayrıca kırılmış bir bardağın parçaları masanın altında duruyormuş.

Üst rafa yöneldiğinde merdivenlerdeki elbiseleri fark etmiş.

Telaşla karısının başına kötü bir şey gelmiş olabileceğini ya da hastalandığını düşünerek hızla koşmaya başlamış.

Misafir odasına girdiğinde karısını uzanmış halde kitap okurken bulmuş.

Karısı kocasını görünce okuduğu kitaptan başını kaldırmış, hafifçe gülümsemiş ve gününün nasıl geçtiğini sormuş.

Adam cevaplamış: “Her zaman ki gibi!”

Ardından şaşkınlıkla sormuş: ”Ne oldu bugün böyle?”

Karısı tekrar gülümseyerek;
-“Sen her gün eve geldiğinde bütün gün ne yaptın ki demez miydin.”
-”Evet.”

-“Güzel… Bugün, her gün yaptıklarımı yapmadım sadece o kadar…”

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | Bütün Gün Ne Yaptın? için yorumlar kapalı
Eyl 19

“Benim savaşım bitmedi. Şimdi cehaletle savaşım başlıyor.” Mustafa Kemal ATATÜRK

 “Benim savaşım bitmedi. Şimdi cehaletle savaşım başlıyor.” Mustafa Kemal ATATÜRK

Dünyada 750 Milyon okuma yazma bilmeyen insan var 

UNESCO’nun açıkladığı verilere göre dünya üzerinde 750 milyon yetişkin hâlâ okuma-yazma bilmiyor. Bunların üçte ikisi ise kadın!

Okuma yazma bilmemenin kadınlar üzerinde toplumsal açıdan pek çok olumsuz etkisi bulunuyor. Elbette ki bu sorunla bağlantılı olarak sonraki öğretim kademelerinde ve iş hayatında da kadınlar daha az yer alabiliyor.

Raporda son 50 yılda okuryazarlık oranlarının özellikle gençler arasında arttığı belirtiliyor. Türkiye hakkında yer alan bilgi ise, 7 milyon kişinin okuma-yazma bilmediği. Okuma-yazma bilmeyenlerin çoğunluğunu Türkiye’de de kız çocukları ve kadınlar oluşturuyor.

TÜİK Mart 2017 verilerine göre ise, Türkiye’de, 25 ve üzeri yaşta olup okuma-yazma bilmeyen toplam nüfus oranı %5,4 iken; bu oran erkeklerde %1,8 kadınlarda ise %9’dur. Yani okuma-yazma bilmeyen kadın nüfus oranı erkeklerin 5 katı!

Ülkemizde nüfusun büyük çoğunluğunun il ve ilçe merkezlerinde yoğunlaşmış olması, okuma-yazma bilmemeyi kırsal değil kentsel bir sorun olarak karşımıza çıkarmaktadır. Nitekim okuma-yazma bilmeyenlerin yarısı İstanbul, Şanlıurfa, Diyarbakır, Ankara, Adana, Bursa, Gaziantep,Van, Mardin, İzmir, Kahramanmaraş, Konya, Ordu ve Malatya illerinde yaşıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı 2015 Yılı “15 Yaş ve Üzeri Türkiye Okumaz-Yazmazlık Haritası” na göre ülkemizde okuma-yazma bilmeyenlerin %12,03’ü (310 bin 790 kişi) İstanbul’da yaşıyor. Ankara‘da 105 bin 614, İzmir‘de ise 65 bin 573 kişi okuma yazma bilmiyor.

Okuma yazma bilmenin çağdaşlaşmanın bir gerekliliği olduğunu bilen Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti kurduğunda “Benim savaşım bitmedi. Şimdi cehaletle savaşım başlıyor.” diyerek, okuma-yazma oranının yükseltilmesi için çeşitli faaliyetlerde bulunmuştu.

Evet, son 50 yılda “okuyabilenlerin” oranı artmış olabilir fakat “okuyanların” oranı özellikle ülkemiz için hayli düşüktür. TÜİK verilerine göre, günde ortalama 6 saatini TV izlemeye, 3 saatini internete vakit geçirmeye ayıran Türk insanı, kitap okumaya yalnızca 1 dakika ayırıyor. Yani “yılda” sadece 6 saat!

Uluslararası Yayıncılar Birliği’nin 2016 verilerine göre ise, kitap, ihtiyaç listemizde 235. sırada yer alıyor. Türkiye, okuma alışkanlığında da dünyada 86. sırada!

Alıntı:  Fatma Çelik

 

Bir savaştan dönüşte Hz. Muhammed, “Asıl büyük cihad şimdi başlıyor,” demiş. “Nasıl olur efendim?” diyenlere şöyle cevap vermiştir: “Asıl cihad, insanın nefsiyle olan mücadelesidir.” Hz.Muhammed (S.A.V)   (K.Ş)

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | “Benim savaşım bitmedi. Şimdi cehaletle savaşım başlıyor.” Mustafa Kemal ATATÜRK için yorumlar kapalı
Eyl 18

Ahmed Rüstem Bey

Ahmed Rüstem Bey

Ahmed Rüstem Bey (Alfred Bielinski) Polonya asıllı, Osmanlı’nın son zamanlarında Büyükelçilik yapmış gerçek bir Türk kahramanı! Ahmed Rüstem Bey, Washington Büyükelçiliği sırasında Amerikan kamuoyunda Türkiye aleyhine takınılan tutum karşısında, Amerikan politikalarına yönelik ağır eleştirilerde bulunarak, Türkiye’yi savunmuş, ancak bu tutumu yüzünden Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Woodrow Wilson tarafından “İstenmeyen Adam” ilân edilmiş, Osmanlı döneminin sıra dışı bir diplomatıdır. ABD‘de Büyükelçi iken Beyaz Saray ziyaretinde, yerde serili ay yıldızlı halıyı görünce sinirlenen Ahmed Rüstem Bey: “Bu yere serdiğiniz ve çiğnenmesini istediğiniz halı, benim ülkemin onurudur. Üzerinde dini inancımızın, hem de bayrağımızın ay yıldızı var. Onun yeri ayakların altı değil, ellerin erişemeyeceği yükseklerdedir. Bu halı buradan kaldırılana kadar sarayınıza adım atmam mümkün olmayacaktır.” demiştir.

Kişi hangi ırktan hangi milletten olursa olsun, kendisini Türk milletinin bir evlâdı olarak gören, bu vatanın koruyucusu herkes, kardeşimizdir; başımızın tacıdır… İşte, Polonya asıllı Alfred Bielinski adındaki Ahmed Rüstem Bey de bunlardan birisidir

 

Alıntı: Mevlüt Uluğtekin YILMAZ

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , | Ahmed Rüstem Bey için yorumlar kapalı
Eyl 17

“Kürdistan” muhipliği gafletten mi, dalaletten mi, ihanetten mi!?

“Kürdistan” muhipliği gafletten mi, dalaletten mi, ihanetten mi!?

 

Buyurun size, “yandaş”, “yalaka”, “yağdanlık”, “dalkavuk”, adına ne derseniz deyin işte o medyaya “iliştirilmiş” bir grup “eleman“ın, Türk kamuoyunu “Barzani Kürdistanı”na hazırlamaya çalıştığı yolundaki satırlarımın bir “paranoya”nın neticesi olmadığının delili:

 

“…bugünkü soru, “Hangi Kürt devleti?”, “Barzani’nin devleti mi?”, “PKK’nın devleti” mi, olmalı.

Türkiye için, Suriye’de bir PKK devleti kurulması elbette tehdittir, kabul edilemez ve bunu engellemek için Ankara elinden geleni yapacaktır ve yapıyor.

Barzani meselesi ise bence ayrı ele alınmalı. Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğünden yana, şu aşamada Barzani‘nin devletleşmesini desteklemiyor ve böyle bir devlet kurulursa memnun olmaz ama öte yandan Barzani müttefikimiz ve dostumuz.

Irak Kürdistan’ı hem ekonomik hem de kültürel olarak Türkiye’nin bir parçası sayılır. Şayet Barzani devletleşmeye giderse ve bütün dünya bu devleti tanırsa Türkiye de tanıyacaktır.

Ben Barzani ile PKK’yı aynı kefeye koymayı Kürt düşmanlığı olarak görüyorum. Kürt devleti tanımını da çok yanlış buluyorum. 

(…)

Kürt fobisi de, Kürdistan fobisi de olamaz, olmamalıdır…”

***

 Barzani’nin neden “dostumuz ve müttefikimiz” olmadığını/olamayacağını uzun uzun yazdım;

PKK eliyle de kurdurulsa, Barzani eliyle de kurdurulsa “Kürdistan”ın İngiliz menşeli bir Amerikan projesi olduğu, Irak’tan sonra ikinci hedefinin/ayağının, üstelik de bizzat Barzani tarafından itiraf/ilan edildiği üzere Türkiye olduğu ortadayken yazılabilenlere, söylenebilenlere bakınca, sanıyorum “Ama hangi Kürt devleti” değil de “Ama hangi ruh hali” diye sormak lazım;

Hangisinden türedi bu “Kürdistan” muhipliği?

Gafletten mi!?

Dalaletten mi!?

İhanetten mi!?

 

Alıntı:  Selcan TAŞÇI HAMŞİOĞLU

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | “Kürdistan” muhipliği gafletten mi, dalaletten mi, ihanetten mi!? için yorumlar kapalı
Eyl 16

Altın Sözler

Altın Sözler

* Gerçek, şiddet kullanılarak çürütülemez. Erich FROMM                                                                                         

* Bütün siyasetçiler aynıdır; tek farkları boylarıdır. Theodore ROOSEVELT                                                             

* Binbaşı H. Avnî Alparslan Bey, askerlerine: “Bu savaş böyle bir savaş olacak. Çünkü bu savaş fetih yağma savaşı değil, vatan savaşı. Hîçbir hatâyı

affetmeğe hakkımız olmadığı bir savaş. Komutanlarımız izin vermedikçe geri çekilmeyeceğiz, öleceğiz. Askere örnek olacağız. Çocuklarımıza para

pul, mal mülk değil, milleti için şehîd yahut gâzî olmuş nâmuslu bir askerin çocukları olmanın şerefini bırakacağız.” demişti.                                    

* Varlığın odayı, girdiğinde aydınlatsın, çıktığında değil. Zeki Ömer DEFNE                                                            

* Biz Türkler, tarih boyunca hürriyete ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz. ATATÜRK                                                                

* Olduğundan fazla değer, soytarıyı kral eder… Tahsin BANGUOĞLU                                                                                    

* Sen kime nasıl bakarsan, o da sana öyle bakar. MEVLÂN                                                                                           

* Yaptığınız kötü bir işin en gizli şahidi vicdanınızdır. Muvaffak BENDERLİ                                                                         

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , | Altın Sözler için yorumlar kapalı
Eyl 15

“Kürdistan’a evet” dediğinizin resmidir; Açılım devam ediyor! (2)

“Kürdistan’a evet”  dediğinizin resmidir; Açılım devam ediyor! (2)

Aralarında ideolojik bir uçurum ve tarihi bir rekabet her daim olmakla birlikte;

PKK, kanlı saldırılarını yapmak üzere Irak-Türkiye geçişine Barzani sayesinde kavuşmadı mı 1980’lerde? “Dayanışma protokolü” imzalanmadı mı iki terör örgütü arasında?

Velev ki yolları ayrıldı…

Bir dönem, Barzani’nin, Madeleine Albright gözetiminde Talabani’yle anlaştırıldığı gibi PKK’yla da yeniden anlaştırılmayacağının garantisi var mı?

Sonra hangi akla hizmet “tehdit kabul etmiyor” iktidar ve yağdanlıkları Barzani’yi?

Daha düne kadar, “ABD öncülüğündeki bir koalisyonun parçası olarak bile gelseler Kuzey Irak’ta Türk askeri varlığına itiraz edeceğini” söyleyen o değil miydi?

Washington Post‘a, “ABD’nin, Irak Kürdistanı’nı Türkiye’den korumasını” talep eden ilanlar bile vermedi mi? Akabinde de Bush, “Türk askeri Irak’a girerse karşısında Amerikan askerini bulur” diye Türkiye’yi tehdit etmedi mi?

PKK’lıları istediğimizdeki küstahlığını anımsayın:

Türkiye bizden PKK yetkililerini istiyor. Kürt yetkililerin yakalanması ve teslim edilmesi gerçekleşmeyecek bir rüyadır. Biz, değil bir Kürt’ü bir Kürt kedisini bile teslim edemeyiz.”

Barzani’nin “işgali” altındaki Türkmen şehri Musul’da, dört kere peşmerge kontrolünden geçip, üste üste iki pusuya düşürülen beş Özel Harekât polisimizin katili Barzani değil mi?

Ya binlerce Türkmen’in?

***

Hepsini geçin…

“Barzani Devleti”nin hedefini ilan ederken Türkiye’yi işaret etmemiş miydi Molla Mustafa Barzani?

Keza, oğlunun sahibi olduğu televizyon kanalında her gün yayınlanan haritada Türkiye Cumhuriyeti topraklarının bir bölümü de “Kürdistan”a dahil değil mi?

Anladınız mı şimdi Barzani’nin referandumu neden canhıraş desteklediğini; anladınız mı o “özerkleştirebilme yetkisi”nin nereden icap ettiğini?

 

Alıntı: Selcan TAŞÇI HAMŞİOĞLU

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | “Kürdistan’a evet” dediğinizin resmidir; Açılım devam ediyor! (2) için yorumlar kapalı
Eyl 14

YÜREĞİNİZ SEVGİYE DOYSUN

YÜREĞİNİZ SEVGİYE DOYSUN

 

Sevgiyle huzuru mutluluğu tat

Sevgi limanına haydi demir at

Bir ömür ruhunla sere serpe yat

Seven yüreğiniz sevgiye doysun

 

Yansın yüreğinde sevginin harı

Dolsun gönlümüze sevgi baharı

Böyle bir sevginin bitsin efkârı

Seven yüreğiniz sevgiye doysun

 

Ruhun çiçek açsın gönül bağında

Yaylalar yaylasın sevgi dağında

Hem de ömrümüzün şu genç çağında

Seven yüreğiniz sevgiye doysun

 

Hatır, gönül, vefa olmaz çürükte

O bir tebessümde, bir gülücükte

Belki de bir gülde, bir öpücükte

Seven yüreğiniz sevgiye doysun

 

Sevgi güneş gibi doğsun her zaman

Kini, düşmanlığı boğsun her zaman

Bembeyaz duygular yağsın her zaman

Seven yüreğiniz sevgiye doysun

 

Kötüyü, alçağı, haini dövsün

Dostluğu, güzeli, doğruyu övsün

Her gönül seveni gönülden sevsin

Seven yüreğiniz sevgiye doysun

 

Aksın aşk dağından sevgi pınarı

Yeşersin sevginin eşsiz çınarı

Bir sen, bir ben biziz aşkın yanarı

Seven yüreğiniz sevgiye doysun

 

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , | YÜREĞİNİZ SEVGİYE DOYSUN için yorumlar kapalı