Tem 27

Köktendinci değil, jihadi değil, tekfirci

Köktendinci değil, jihadi değil, tekfirci

11 Eylül’de uçakların New York kulelerine çarpmasıyla, Batı’nın Müslümanlara ilgisi arttı. Topunu aşağılamak olmazdı, bunların nüfusu milyarlardı ve üstüne üstlük bol petrolleri vardı. Hepsi de uçağa binip kulelere çarpmıyor, bomba kuşanıp kendilerini patlatmıyordu.

Peki, hangileri iyi, hangileri kötü Müslümandı?

Önce kötülere “fundamentalist” dendi. Bize bunu “köktendinci” diye tercüme ettiler. Bu tabir bizde takılıp kaldı. Fakat Batı’daki İslâm âlimleri bu hatayı kısa zamanda düzeltti. Gerçi kendilerine “Selefî” diyen bazı gruplar için ithamlar haklıydı ama İslâm’ın köküne inildiğinde karşınıza mutlaka canlı bombalar çıkmıyordu. Hatta tam tersine reformcu ve hiç de şiddet taraflısı olmayan bazı Müslüman âlimleri fundamentalistti. Meselâ, “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı/Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâmı” diyen Mehmet Akif fundamentalist sayılabilir. İkbal ve Abduh da öyle… Fundamentalist pek istenen manaya oturmayınca bu sefer “cihadçı- jihadi” etiketi denendi. Buna Müslümanlar hep bir ağızdan aynı cevabı verdi: Cihad bir tehdide karşı veya vatan müdafaası maksadıyla harp demektir ama büyük cihad, insanın kendi kendiyle, kendini terbiye için verdiği cihaddır. Kaldı ki cihadın Batı dillerindeki yakın kardeşi “crusade”, yani haçlı seferi idi ve meselâ Bush, Irak’ta aslında olmayan kitle imha silahlarını yok etmeğe giderken attığı nutuklarda haçlı seferi üzere yürüdüğünü ilân ediyordu. Popüler ABD basını bu haçlı seferi sırasında başkanlarının başucunda, rahip Oswald Chambers’in, Mısır’da, Çanakkale’ye çıkacak İngiliz askerlerine verdiği vaaz koleksiyonunu ihtiva eden kitabın bulunduğunu yazıyordu. Bush’un cihadı cici, başkalarınki kötü müydü… Bu da tutmadı.

Sonunda, yine Batı üniversitelerindeki İslamiyet uzmanı Müslüman akademisyenlerin yardımıyla doğruya yaklaşıldı. Gördüler ki insanları koyun gibi boğazlayan, bomba olup patlayanların ortak bir özelliği vardı… Bunlar kâfirlere karşı mücadele ettikleri kanaatindeydi. Hedeflerindeki kâfirlerin çoğu da eski Müslüman kâfirlerdi! Eh, mürtedin, yani dinden dönenin de katli vacipti.

Terörist Müslümanların gerçekten bir ortak özelliği vardı: Tekfircilik!

 

Alıntı: İskender Öksüz: ‘Tekfircilik’

Posted in Gündem | Tagged , , , , , | Köktendinci değil, jihadi değil, tekfirci için yorumlar kapalı
Tem 26

“Bisiklete üç kişi bineysunuz!..”

“Bisiklete üç kişi bineysunuz!..”

Temel İtalya’da trafik polisi olarak görev yapmaktadır. Bisikleti ile  yol trafiğini ihlal eden bir papazı durdurur: – “Papaz bisikleti durdurur misun, sana ceza yazacağum.” der-

“Ceza mı? Der papaz. Sayın memur bana ceza yazamazsınki.” Der

Temel – “Haçan niçin yazamayrum ki?der”

Papaz gülerek cevap verir:

– “Benim sağ kolumda İsa var, sol kolumda ise Meryem var.”

Temel heyecenlı bir şekide cevap verir:

– “Uy da, sana ceza yazayrum. Bisiklete üç kişi bineysunuz!..” :

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , | “Bisiklete üç kişi bineysunuz!..” için yorumlar kapalı
Tem 25

‘Tekfircilik’

‘Tekfircilik’

Prof. Dr. İskender Öksüz Orta Doğu ve İslam coğrafyasında terör gruplarının ortak noktası haline gelen ‘Tekfircilik’ hakkında çarpıcı bir analiz kaleme aldı.

Karar’ın yer verdiği yazıda Öksüz, toplumdaki özeleştiri eksikliğinin ve ‘hakikat tekelciliğinin’ vahim sonuçlarına dikkat çekiyor.

Öksüz’ün o yazısı şöyle:

Karl Popper, ‘Hayat Problem Çözmektir’ eserinde, Nobel mükâfatlı arkadaşı, nörolog Sir John Eccles’i anlatır. Sir Eccles, nöronlar arası haberleşmenin çok hızlı cereyan ettiğini gözlemlemiş, bu hızın kimya reaksiyonları ile gerçekleşemeyeceğine ancak elektrikle mümkün olacağına hükmetmiş. Bu iddiayı yirmi yıl sürdürmüş, bu teoriyle tanınmış, akademik kariyerini bunun üzerine inşa etmiş, ünlenmiş. Eccles mealen diyor ki, Popper’in bilim düşüncesi hakkındaki tespitlerini okuyana kadar ben de teorilerin çok dikkatli gözlemler sonucu kurulduğunu ve bir teorinin hatalı çıkmasının bilim adamının dikkatsizliğine işaret ettiğini düşünürdüm. Popper, hayır dedi, teoriler yanlışlanmak için vardır ve bilim yanlışlanan teorilerle ilerler. Sen de teorini bütün delilleriyle neşret, karanlık gördüğün noktalara işaret et, öyle ki sahanda çalışanlar onu kolayca yanlışlayabilsin… Eccles aynen böyle yapar ve gerçekten aynı sahada çalışan başka bilim adamları, nöronlar arası (sinaptik) haberleşmenin kimyasallar aracılığıyla gerçekleştiğini gösterir. Eccles, bu hatasının ortaya çıkmasından gurur duyduğunu söyler. Çünkü kendi teorisi olmasa doğru teori bulunamayacaktı… Bugün psikoterapiyi büyük çapta ortadan kaldıran, buna karşılık insanlara bol bol mutluluk hapı içiren işte bu kimyasal sinyal teorisidir. Fakat sonra görülür ki, Eccles kendi teorisini çürütmekte fazla aceleci davranmıştır, sinapslarda çoğunlukla kimya çalışmaktadır ama elektrik iletimine dayanan haberleşmeler de vardır…

Bu bir nöroloji veya kimya yazısı değil. Peki, Eccles ve Popper’in hikâyesini niçin anlatıyorum? Düşüncelerimi yanlışlayabilir miyim gayreti içinde bir insan, yirmi yıllık çalışmalarının hatalı çıkmasından gurur duyan bir bilim adamı! Etrafınıza bir göz atın. Bu tutumda, bu ahlâkta kaç “fikir adamı”, kaç “bilim adamı”, hele hele kaç siyasetçi tanıyorsunuz?

“Ben hatalı olabilirim!” Bu belki ilk adım ama büyük bir adım. Hani ayda ilk yürüyen astronot Neil Armstrong’un dediği gibi, insan için küçük fakat insanlık için dev bir adım. Fakat en az bunun kadar büyük bir adım daha var. Şunu kabul etmek: Öbür adamın dediklerinde doğruluk payı olabilir! Vay vay vay… Bu hiç mi hiç mümkün değil. Çünkü bizim öbür adamlar ya imana gelmez kâfirlerdir ya kâfir olma yolunda hızla ilerlemektedirler veya kâfirlerin ajanıdırlar. İşte size koskoca bir yol işareti: Bu nefret tekfirciliğe, tekfircilik de canlı veya cansız bombalara, ta DAEŞ’e kadar gider!

 

Alıntı: İskender Öksüz: ‘Tekfircilik’

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | ‘Tekfircilik’ için yorumlar kapalı
Tem 24

“BİZE LÜZUM YOKTUR”

“BİZE LÜZUM YOKTUR”

Ödemişte yol yapımımı için uğraşan mühendisler Kel Dağda öyle bir yere gelmişler ki tıkanmışlar, yolu nereden devam ettirecekleri konusunda kararsız kalmışlar. Oralarda keçi otlatan bir Yörük; bir haftadır hiç çalışma yapılmamasını merak etmiş ve Karayolları ekibinin yanına varmış;
“Hayrola hemşerim. Bir haftadan kelli iş yürütmüyorsunuz?”
-“Yok çoban kardeş. Yolu nerden devam edeceğimiz konusunda teknik araştırma yapıyoruz. Toprak ve kaya örnekleri gönderdik. Tahlillerden sonra planı işleteceğiz.” Yörük yüzünde alaycı bir gülümseme ile:
“Bundan kolay ne var? Toz kireç varsa, ben size hallederim!” Tahlil sonuçlarını beklemekten canları sıkılan mühendisler eğlence bulmanın sevinciyle:
“Olmaz mı elbette var. Peki ne yapacaz?”
“Şimdi bu kireç çuvalını benim eşeğe yüklücez. Dabanından da delecez. Eşeğe ‘deh’ dedinnen. Hayvan en sağlam, en güzel güzargahı bilir ordan gider. Eşek sağlam olmayan yere asla basmaz. Kireç ardından döküldükçe siz de yolu o ize göre yaparsınız!” Mühendisler Yörüğe kireç çuvalını vermiş ve onun çuvalı eşeğe yükleyip, Dehlemesini eğlenerek izlemişler. Lakin 3 gün sonra istedikleri tahlil sonuçları geldiğinde şaşırıp, kalmışlar. Çünkü sonuç Yörüğün eşeğinin izinin aynı istikametini vermiş. Birkaç gün sonra Yörüğün keçi sürüsünü telaşlı telaşlı sürdüğünü görmüşler.
“Çoban emmi nedir bu telaş?”
“3-4 saate varmaz şiddetli yağmur gelecek. Biran evvel kotaraya varmak dilerim. Sizin de çadırlar aynı yerdeyse onları hemen sökün aha şu yan bayıra kurun. Telef olmayın.” Mühendisler gülmüş.
“Sen telaş etme emmi. Biz Meteorolojiden rapor aldık. Bir hafta yağış yok.” Yörük aynı telaşla hareket ederken:
“Benden söylemesi arkadaşlar. Gayrısını siz bilirsiniz!” Gerçekten de 4 saat sonra öyle bir yağmur kopmuş ki! Seller sular olmuş, mühendisler canlarını zor kurtarmış. Çadırları, malzemelerini sel götürmüş. Sabah olduğunda ölümden dönen iki mühendis ortak kısacık istifa dilekçesi yazarak, vermişler;
“Eşeğin yol, Keçi çobanı yürüğün Meteoroloji mühendisi olduğu yerde bize lüzum yoktur!”

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , | “BİZE LÜZUM YOKTUR” için yorumlar kapalı
Tem 23

“Râbia” İşareti

“Râbia” İşareti

Adı üstünde “râbia”… Dört yani… Arapça bir kelime. Neden “dört” değil de “râbia” deniyor?

General Abdülfettâh es-Sisî, İhvânü’l-Müslümîn (Müslüman Kardeşler)’in desteğiyle iktidara gelen seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursî‘yi, Temmuz 2013’te kanlı darbeyle devirdi. (Mursî, yüzde 51,73 oy almıştı. Seçime katılma oranı ise yüzde 51,8’di). R. T. Erdoğan, bu yıkımı hiç kabullenemedi. Adı üstünde darbe!…

Kabullenilecek gibi değil. Ama onun asıl kabullenmemesi İhvânü’l-Müslümîn’e vurulan darbeden dolayı…

Suudîler, Körfez ülkeleri ABD, Avrupa ülkeleri darbeci Es-Sisî‘den yana tavır koydular.

İhvânü’l-Müslümîn, Râbiatü’l Adeviye ve Nahda meydanlarında darbeyi günlerce protesto ettiler. Dört parmak işareti burada doğdu. Birincisi meydanın adından, ikincisi Prof. Dr. Mursî‘nin Mısır’ın dördüncü cumhurbaşkanı olmasından. (İlk üçü asker: Cemal Abdünnasır, Enver Sedad, Hüsnü Mübarek).

R.T. Erdoğan, İhvânü’l-Müslümîn’e desteğinden dolayı, Mısır’dan “râbia”yı ithal etti ve meydanlarda dört parmak işareti yapmaya başladı. “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” ifadeleri sonradan çıktı. Baktı ithal işaret rahatsız edici…

İhvânü’l-Müslümîn’le de eş görünmek istemiyor… Çevir kazı yanmasın, dedi, “râbia”yı dört “tek”in işareti olarak gösterdi ve bunu Ak Parti’nin tüzüğüne de geçirtti.

Ak Partililer! Kim ne derse desin bu “rabia” işaretidir.

 

Alıntı: Arslan TEKİN

Posted in Gündem | Tagged , , , , , | “Râbia” İşareti için yorumlar kapalı
Tem 22

Altın Sözler

Altın Sözler

*Zulüm Allah’a isyandır:                                                                                                                                          

“Yâ eyyuhâ’l-lezîne âmenû kûnû kavvâmîne lillâhi şuhedâe bi’l-kıstı ve lâ yecrimennekum şeneânu kavmin alâ ellâ ta’dilû.”

(“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir kavme (topluluğa) duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin.”) (Maide, 5/8).

* “İtme mir’âtı şiketse, seni yüz sürete kor” (kırma aynayı, o da seni yüz parça eder) der.

* “Eğer hak ile haksızlığı, kanun ile zorbalığı, adalet ile baskıyı birbirine karıştırırsanız, kalabalıklar da bunları birbirine karıştırmaya ve buna iştirak etmeye başlar.” Filozof Goerres

*Bir tek kişiye yapılan bir haksızlık, bütün topluma yapılan bir tehdittir.” Montesquieu

* Kaliteli insan işiyle, boş insan kişiyle uğraşır. Galip ERDEM                                                                                    

* Aynı dili değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir. Cemil MERİÇ                                                                  

* “Yaşamda en önemli şey kazançlarımızı kullanmak değildir. Bunu herkes yapabilir. Asıl önemli olan, kayıplarımızdan kazanç sağlamaktır. Bu zekâ gerektirir. Akıllı insanlarla aptal insanlar arasındaki fark işte budur.” William Bolih

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , | Altın Sözler için yorumlar kapalı
Tem 21

“Türk milleti yok, tek millet” var

“Türk milleti yok, tek millet” var

Kerkük’te Türkmen bayrakları indirilip, yerlerine sözde Kürdistan paçavraları valilik talimatıyla asılırken, Türkmen Lider Erşat Salihi isyan etti: “Artık Ankara da Türk kamuoyu da bizden hesap soramaz. Türkmenler kaderine terk edildi, PKK’ya teslim edildi” dedi. Türkiye’den tek bir açıklama gelmedi. Barzani’nin Kerkük’ü alma planları Türkiye’deki referandumun sonrasına ertelendi.

Ege Denizi’nde Yunanistan tarafından işgal edilen adalarımıza bir yenisi daha eklendi. Uluslararası hukuka göre, Türkiye’ye bağlı olan ve Aydın il sınırları içindeki Marathi Adası’nın 2004’ten beri Yunan işgali altında olduğu ortaya çıktı.

AKP Van İl Başkanlığı tarafından düzenlenen toplu açılış törenine katılan Başbakan Yıldırım, “Biz aynı ezgilerle yürek tellerimize dokunan Ahmet Kaya ve Şivan Perver’iz” derken, Diyarbakır’da konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan “Türk milleti yok, tek millet” var açıklaması yaptı. Erdoğan bu konuşmasından 3 gün sonra (hayatında ilk kez) MHP’nin Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in kabrini ziyaret edip, dua okudu.

Bu karmaşık tablo ülkemizin nereye gittiğini özetler niteliktedir. Bundan sonra karar Türk milletinindir!

Alıntı: Batuhan ÇOLAK

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | “Türk milleti yok, tek millet” var için yorumlar kapalı
Tem 20

Ay Yıldızlı Al Olmak Gerek!

Ay Yıldızlı Al Olmak Gerek..

Durma güzelliği sev diyor aklım

Aklımı alıyor elma yanaklım

Benzersiz, eşi yok, , kiraz dudaklım

Gönül kovanında bal olmak gerek…

 

Niyetim sevene olmasın yazık

Hiç kimse kimseye atmasın kazık

Bilin ki sevgidir en büyük azık

Sevgi kervanına yol olmak gerek…

 

Nasıl olmuş aklım başımdan gitmiş

Aklım, fikrim, ruhum, bir aşka itmiş

Bu kez ben bitmişim, cananım bitmiş

Bu sevdaya düşen del’olmak gerek…

 

Sonsuz ihtiyaçtır su da, hava da

Artsın sevgi  dünya adlı yuvada

Barış olsun, huzur olsun dünyada

Her gönülde yeşil dal olmak gerek…

 

Kuzunun da hakkı vardır, kurdun da

Güven veren biri var mı ardında?

Yok, et mikropları tek tek yurdunda

Dostun tutacağı kol olmak gerek…

 

Hür yaşamak nedir diye bir sorsan

Her yeri kuşatmış terör ve korsan

Yaşamalı adam gibi diyorsan

Gökte ay yıldızlı al olmak gerek…

 

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , | Ay Yıldızlı Al Olmak Gerek! için yorumlar kapalı
Tem 19

“Erdoğan’ın Türkleri” var mı?

“Erdoğan’ın Türkleri” var mı?

Avusturyalı bir grup, Viyana’da Türk Büyükelçiliği’ne “Erdoğan! Türklerini al götür” yazılı pankart astı.

O gruba sesleniyorum:

-Ey Avusturyalılar, haberiniz olsun! AKP yöneticileri “AKP sayesinde Türk olmaktan kurtulduk” diyor. Tayyip Bey de “İbrahim milleti” diyor; “Türk Milleti” demiyor. Bu sebeple başka bir slogan bulun!

Şu işe bakın! Referandum için algı operasyonu yapmak istediler ama kampanya sonunda artık Türklerin Avrupa’dan atılması konuşuluyor!

Arslan BULUT

Posted in Gündem | Tagged , , , , | “Erdoğan’ın Türkleri” var mı? için yorumlar kapalı
Tem 18

Bakan yüzme bilmiyor!

Bakan yüzme bilmiyor!

Bir ülkede bir bakan, kendisini gazetecilere hiç sevdirememişti. Ne yapsa makbule geçmiyor, basın her gün kendisiyle uğraşıyordu. Nihayet; “Öyle bir şey yapayım ki, gazeteciler mat olsun” diye düşündü ve ilan etti:

– Pazar günü saat 10’da denizin üzerinden yürüyerek geçeceğim.

Pazar sabahı saat 10’da tüm basın mensupları toplandılar orada. Bakan geldi ve elinde bastonuyla denizin üzerinde yürümeye başladı. Karşı kıyıya kadar da yürüdü geçti. Herkesin gözleri dehşetle açılmıştı. Fakat ertesi günü tüm gazetelerde şu başlık okundu:

“Bakan yüzme bilmiyor!…”

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , | Bakan yüzme bilmiyor! için yorumlar kapalı