Oca 06

YETER Kİ SEN DALGALAN!

YETER Kİ SEN DALGALAN!

* * *

Seksen beş milyona candır bayrağım

Türk’ün yüreğine kandır bayrağım

Namustur, şereftir, şandır bayrağım

Doğan gün, batan gün, milyonlar sana kurban!

Kansa kan, cansa can, yeter ki sen dalgalan!

* * *

Yıldırım, şimşektir göklerde çakan

Hilali, yıldızı şerefle takan

Ezelden ebede sevgiyle bakan

İki doğu, iki batı, milyonlar sana kurban

Kansa kan, cansa can, yeter ki sen dalgalan

* * *

Gönderde sen varsan, bil ki ben varım

Sensiz dağılmaz ki derdim, efkârım

Senin için bu dünyayı yakarım

Azer’i… Özbek’i… Türkmen’i… sana kurban!

Kansa kan, cansa can, yeter ki sen dalgalan!

* * *

Olacaktır sahtekâr, ikiyüzlü, satılmış

Hain adıyla bunlar sözlüklere katılmış

Duymalıyız meclisten teröristler atılmış

Erkek, kadın, kız, kızan milyonlar sana kurban!

Kansa kan, cansa can, yeter ki sen dalgalan!

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , | YETER Kİ SEN DALGALAN! için yorumlar kapalı
Oca 05

ENFLASYON HIRSIZLIK İSE ÇALINAN PARA KİMİN CEBİNDE

ENFLASYON HIRSIZLIK İSE ÇALINAN PARA KİMİN CEBİNDE

Anarşizmin kuramcısı sayılan Proudhon’un “mülkiyet hırsızlıktır” sözü üzerinde epey kafa yorduktan sonra insanoğlunun mülk edinme hırsının, tarih boyunca önüne geçilemediğini, sosyalizm veya komünizmin de soruna kesin bir çözüm getiremediğini düşünmüş ve modern dünyada hırsızlığın enflasyon yoluyla yapıldığından yola çıkarak 1991 yılında Tercümen gazetesinde “Enflasyon hırsızlıktır” başlıklı bir yazı yazmıştım.

Bu tarihten 21 yıl sonra dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan“Enflasyon, çalışanın alın terinden, sanayicinin kârından, vatandaşın cebinden yapılan modern hırsızlıktır.” dedi.

Aynı dönemin Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 2013 yılında, “Para, karşılıksız basıldığı zaman değeri düşüyor. Herkesin cebinden maaşının belli bir kısmını çalmak devlet eliyle hırsızlıktır. Bilerek üretilen enflasyon, en büyük hırsızlıktır. Aynı şekilde faiz, aynı şekilde, karşılıksız para basmak modern hırsızlıktır. Kendi hükümetimiz döneminde Merkez Bankamız tek kuruş karşılıksız para basmadı. Onun için enflasyon düştü.” dedi.

***                                                                                                                                                                                 Babacan, 2024’ün Mart ayında da, DEVA Partisi Başkanı olarak, “enflasyon hırsızlıktır” sözünü tekrarladı ve şöyle konuştu:

“Gerçek enflasyon, halkın enflasyonu yüzde 130 iken tutup da TÜİK’e yüzde 65’lik bir enflasyon açıklatıp, emeklinin de maaşına ona göre zam yaparsanız, o zaman emeklinin hakkına girmiş olursunuz, emekliyi fakirleştirmiş olursunuz. Gerçek enflasyonla, halkın yaşadığı enflasyonla TÜİK’in açıkladığı enflasyon arasındaki farkla da emeklimizi mağdur etmiş olursunuz.

Sadece seçimden bu yana kadar kur korumalı mevduatın kur farkı için Merkez Bankası’nın karşılıksız para basıp da mevduat sahiplerine ödediği rakam bir trilyon lirayı geçti. Bakın bütçede bu yıl tarım desteğinin miktarının tamamı 91 milyar; sadece kur korumalıya Merkez Bankası’nın karşılıksız para basıp da ödediği bir trilyon… Para bastırınca da enflasyon oluyor. Karşılıksız para basan bir ülkede enflasyon düşer mi ya? Bunu gizli yapıyorlar bakın, açıklamıyorlar. Ne kadar para bastıklarını söylemiyorlar. Biz işi bildiğimiz için Merkez Bankası’nın bilançosuna şöyle bir derinlemesine giriyoruz çıkıyoruz ve anlıyoruz ki bunlar para basıyor çünkü rakamlar ortada.”

DEVA Partisi Balıkesir Milletvekili Burak Dalgın da, “Enflasyon hırsızlıktır. Ancak enflasyonu yapay şekilde düşük göstererek memurun, emeklinin, dulun-yetimin ve asgari ücretlinin maaşına göz dikmek, katmerli hırsızlıktır” dedi.

***

Ekonomist İbrahim Kahveci“Enflasyon hırsızlıktır, vatandaşın maaşından çalmaktır” diyor.

Prof. Dr. Ahmet Saltık“Enflasyon=kitlesel kapitalist hırsızlık” diye konuşuyor.

Gazeteci Abdurrahman Dilipak“Hiçbir şey başından beri normal, kendi mantığı içinde ilerlemiyor. Enflasyon, hırsızlıktır. Para kaybolmaz, bu iş bir kumara benziyor, birileri kaybediyorsa, birileri, kazanıyor. Asıl kazanan ve bu dünya ölçeğinde kaybetmeyen tek kişi kumarhane sahibidir. Döviz yükselirken de düşerken de kazananlar aynı çevreler, kaybedenler ise ülke.” diye yazıyor.

Mümtaz’er Türköne de “Enflasyon en örgütlü ve kitabına en uygun görünen hırsızlık usulüdür. Devlet bütün ciddiyeti ile elini halkın cebine sokar, bir sülüğün kanı emmesi gibi halkın parasını çalar.” görüşünde…

***

Kısacası, enflasyonun hırsızlık olduğunda şüphe yok.

Cebinden parası çalınanlar ise emekliler, asgari ücretli işçiler ve devlet memurlarıdır.

Buna rağmen işçi ve memur sendikaları, görevlerini yapmıyor ve gerçek enflasyon farkı kadar ücret bile isteyemiyor! Bu üç grup dışında kalan esnaf, zanaatkâr veya iş adamlarının enflasyon diye bir derdi yok çünkü bütün ürünlere veya hizmetlere gerçek enflasyon oranında zam yapıyorlar.

Meselâ hizmet sektöründe iyi bir marangozun günlüğü beş bin liradır. Her gün çalışırsa aylığı 150 bin liraya gelir. Sadece hizmet değil ürün de üreterek, kazancını ikiye üçe katlayabilir. Demirci, sıvacı, boyacı, kalıpçı, su tesisatçısı gibi inşaat işlerinde çalışan ustalarda da durum böyledir.

En çok ezilen, emekliler, asgari ücretli işçiler ve memurlardır. Bunu da herkes görüyor ama ses çıkarmıyor… Enflasyon hırsızlıksa, bundan kim faydalanıyor belli değil mi? Devlet, sabit gelirliden kestiğini zengine, parası olana aktarıyor. Bu kumarhanenin sahipleri belli…

Ülke, ücretli-maaşlı çalışanların sırtına binmiş, kıyamete gidiyor.

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , | ENFLASYON HIRSIZLIK İSE ÇALINAN PARA KİMİN CEBİNDE için yorumlar kapalı
Oca 05

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

5 Ocak:

1933 – Golden Gate Köprüsü‘nün yapımına başlandı.

1919 – Almanya’da daha sonra Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi adını alacak olan Alman İşçi Partisi kuruldu.

1953 – Paris‘te Godot’yu Beklerken‘in ilk gösterimi yapıldı.

1968 – Çekoslovakya‘da Prag Baharı başladı.

2005 – Bilinen en büyük cüce gezegen Eris keşfedildi.

Umberto Eco (D. 1932)

I. Juan Carlos (D. 1938)

Arif Nihat Asya (Ö. 1975)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Oca 04

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

4 Ocak:

1948 – Burmaİngiltere‘den bağımsızlığını kazandı.

1959 – Luna 1Ay‘ın 5995 km yakınından geçti.

1969 – Her türlü ırk ayrımcılığının kaldırılmasına dair uluslararası sözleşme imzalandı.

2006 – Ehud OlmertAriel Şaron‘un rahatsızlanmasının ardından İsrail başbakan vekili oldu.

2010 – Dubai‘de Burc Halife açıldı ve dünyanın en yüksek gökdeleni oldu.

Louis Braille (D. 1809)

Albert Camus (Ö. 1960)

T. S. Eliot (Ö. 1965)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Oca 03

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

3 Ocak:

1521 – Martin LutherRoma Katolik Kilisesi tarafından aforoz edildi.

1921 – TürkiyeErmenistan‘la barış anlaşması yaptı.

1924 – Mısır‘da Uksur‘daki tapınakta Tutankamon‘un taş lahdi bulundu.

1928 – Nikaragua‘da Augusto César Sandino önderliğindeki yurtseverler ayaklandı.

1993 – ABD Başkanı George H. W. Bush ve Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin, stratejik nükleer silahlarda indirimi öngören START-2 anlaşmasını imzaladılar.

Cicero (D. MÖ 106)

Ali Şîr Nevaî (Ö. 1501)

J. R. R. Tolkien (D. 1892)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Oca 03

MERSİN’İN KURTULUŞU

MERSİN’İN KURTULUŞU

MERSİN GRUBUNDA YAPILAN SAVAŞLAR Başnalar Savaşı: Güney bölgesi kurtuluş tarihine “Başnalar Savaşı” diye geçen ve kuvayi milliyenin kesin zaferi ile sonuçlanan savaş, Mersin çevresinde Fransız birlikleriyle yapılan ilk karşılaşma olması bakımından büyük bir önem taşımaktadır.
Maraş’ta 10 günlük savaştan sonra kesin bir yenilgiye uğrayan Fransızlar Başnalar Savaşı ile güney bölgesinde ikinci bir yenilgiye uğramış Fransız milli gururu geniş ölçüde zedelendiği gibi, Fransız devleti muazzamasına karşı durulamıyacağı hakkında bazı zayıf yüreklilerde uyanan tereddüt ve şüpheyi silmiş, kuvayi milliyeye duyulan güveni arttırmıştır.
Mersin’deki Fransız işgal makamlarının çeteleri uslandırmak ve yok etmek amacıyla kuvayi milliye üzerine gönderdikleri seyyar jandarma bölüğünün esir edilmesi (Fransız işgal makamları bir süre bu bölüğün kuvayi milliyeye katıldığını değil esir alındığını sanmışlardı) Guvernör Anfre’yi şaşırtmış, adeta deliye döndürmüştü. Başnalar savaşı, ne pahasına olursa olsun kuvayi milliye hareketini doğmadan boğmak gibi bir gerekçeye dayanması bakımından da ayrı bir önem taşımaktadır.
İşgal makamlarının, kuvayi milliyenin pek az bir mevcutla Mersin sınırlarına girdiği hakkında bir bilgileri olmadığı düşünülemez. Şu halde, yerli, halkın, köylerin ve köylülerin çetelere katılmasından ve işbirliğinden önce harekete geçmek bu makamlarca en doğru yol olarak görünmüş, Mersin’den hafif ve ağır makineli tüfeklerle donatılmış iki bölükten ibaret bir Fransız birliği 16 Mart 1920 de Erçel istikametinde harekete geçirilmiştir.
Böyle bir kuvvetin üzerlerine gönderileceğini Mersin’deki gizli teşkilât mensubu Hıdıroğlu Ali Efendinin kardeşi Ağa Mehmet vasıtasiyle önceden haber alan fedai müfrezeler birinci bölük komutanı yedek teğmen Kozanlı Mustafa Nail, Mersin’e 15 kilometre mesafede bulunan ve halen Erçel köyünün bir mahallesi olan Başnalar Kalesi etrafında 17 Mart 1920 sabahı erkenden gerekli tertibatı almakla beraber civardaki köylere haber gönderilmiş ve eli silâh tutan köylüler mevcut mavzer ve av tüfekleri ile millî kuvvetlere yardıma koşmuşlardır. Müfrezenin asıl mevcudu 30 kişi olup civardan yardıma koşanlarla birlikte 150 ye ulaşmış bulunuyordu.
Başnalarda takriben saat 9 da çarpışma, millî müfreze ve köylülerin âni ateş baskınıyla başlamış ve ilk hamlede şaşkınlığa kapılan düşman mevzilenerek karşı ateşe başlamışsa da hâkim sırtlarda bulunan milli kuvvetlere bir tesir yapamamış ve ikindiye doğru Mersin’e çekilmek zorunda kalmıştır.
Kuvayi milliyeni Erçel’e ilk gelişinde müfrezenin iaşe ve sair işlerine büyük ölçüde yardımlarda bulunan ve halka öncülük eden Hacı Yusuf Ağa zade İsa (Ersoy, rahmetli) beyin, Erçel ve civar köyler halkının bu savaşa katılmasında da büyük hizmet ve yararlığı görülmüştür.
Bölük komutanı Mustafa Nail’in fedai müfrezeler komutanlığına Erçel’den gönderdiği savaş raporuna göre düşmanın kaybı 23 ölü ve 4 hayvandan ibarettir. Buna karşılık milli kuvvetlerden şehit verilmemiş bir miktar mücahit hafif yara almıştır.
(Not: Bu savaşı (idare eden yedek teğmen Mustafa Nail, Saimbeyli ilçesinin Yardibi köyünde Ömer kâhyanın oğlu olup çevremizde “Kozanlı Mustafa Nail” olarak tanınmış ve Tarsus’un Bağlar savaşında şehit olmuştur. Mezarı Eshabıkehif dağı eteğindedir. Asıl mesleği öğretmenliktir.)

Düşmanın Arpaçsakarlar baskını
Arpaçsakarlar köyü mer’asına köy halkının rızası hilafına geceleri sürüsünü sokup otlatan Köserelli aşiretinden Elifin Abdullah adındaki şahsın, sürüsünden köy bekçilerinin bir kaç koyunu alıp köye getirmeleri üzerine sürü sahibi Abdullah bir dilekçe ile Mersin Fransız guvernörlüğüne müracaatla Arpaçsakarlar köyünün çetelere katıldığını sürüsünden gasbettikleri koyunları çetelere verdiklerini iddia etmiş, Türk köylüsünü yıldırmak için fırsat arayan Mersin Fransız işgal makamları bu ihbarı ganimet sayarak 3 Nisan 1920 günü hıristiyan köyündeki (Şimdiki Osmaniye Mahallesi) kuvvetlerinden ayırdıkları takviyeli bir birliği köye saldırmışlardır.
2 Nisanı 3 e bağlayan gece harekete geçen bu birlik ansızın köyü sarmış, giriş çıkış yollarını makineli tüfeklerle kapayarak köye girmiş, Abdullah tarafından adları ihbar edilenlerden 2 bekçi daha önce Mersin’de tutuklandıklarından kalan 9 kişiden 7 si yakalanmış, birisi akşamdan Hamza Beyli köyüne gittiği için bulunamamış, diğer birisi de (Fikri Mutlu) Fransızca bildiği ve tanınmadığı için kurtulmuştur.
Yakalanan 7 kişi birbirine bağlanarak canîler gibi şehre sürüklenmiş, 7 ev tamamen, 4 ev kısmen yakılmış, yükte hafif pahada ağır eşya silah arama bahanesiyle gaspolunduğu gibi köyün hayvanatı da şehre sürülmüştür.
Gasıp Fransız birliği komutanı köylüleri bir alana toplamış: “Fransız idaresine karşı isyan edenlerin cezası çok ağır olacaktır. Sizin bu hareketiniz ilk olduğu için bu kadarla yetinilmiştir. Bundan sonraki suçların cezası daha ağır olacak, köyünüz tamamen yakılacağı gibi, suçlular da kurşuna dizilecektir” mealinde bir konuşma yapmış ve birlik köyden çekilmiştir. Aynı gün öğleden sonra yapılan teşebbüs sonunda sürülen hayvan at 100 kadar noksanı ile geri verilmiştir. Bu baskın sırasında, milli müfrezeler o civarda henüz teşekkül etmediği için Fransız birliği hiç bir mukavemete maruz kalmamıştır.
(Not: Fransız subayının konuştuğu yer sonradan (Cumhuriyet alanı) haline getirilmiş ve Fransız subayının nutuk söylediği noktaya Fikri Mutlu beyin delaleti ve köylülerin himmeti 4 metrelik bir kaide üzerine Atatürk’ün tunçtan büyük bir büstü konmuştur.)

Fransızlara verilen ültimatom
Tömük”te karargâhını kuran “Adana’ya Mürettep Mersin ve Havalisi Fedai Müfrezeler Komutanı” Emin Arslan Bey, daha ilk ağızda Fransız işgal makamlarına bir göz dağı vermek maksadiyle Silifke’den Mersin’den kuvayi milliyeye katılan hat çavuş Halil Efendiyi tam teçhizatı ile bir telgraf makinesi ve bir telgrafçı (Kâmil Eke) getirtmiş ve kuvayi milliye tarafından kesilmiş olan Silifke-Mersin telgraf hattına bağlattıktan sonra (3 Nisan 1920) Mersin Fransız guvernörünü telgraf başına isteyerek bir ültimatom yazdırmış, ayrıca Mersin’de mevcut cemaatlerin dini başkanlarına da “Turgut Efe” takma adile birer mesaj göndermiştir.
Ültimatom ve mesajları bizzat Emin Arslan Bey dikte ettirmiş, o sırada fedai müfrezeler 6. bölük komutanlığına tayin edilen yedek teğmen Lûtfi (Oğuzcan) tarafından not edilmiş ve Kâmil Eke tarafından da telgrafla Mersin’e çekilmiştir. Mersin Fransız guvernörlüğüne çekilen ültimatomda özet olarak: “Mersin’in 10 bin kişilik kuvayi milliye tarafından sarıldığı, eğer 48 saat zarfında Mersin’i boşaltmadıkları takdirde kuvvet zoruyla girileceği ve bundan doğacak sorumluluğun Fransız işgal makamlarına ait olacağı” belirtilmişti.
Başta Mersin Müftüsü olmak üzere diğer din adamlarına çekilen mesajlarda ise: “Mersin şehrini düşman dan geri almak üzere kuvayi milliyenin 48 saat sonra harekete geçeceği, bu hareket sırasında cemaatlerine mensup kişiler tarafından kuvayi milliyeye karşı silâh kullanıldığı taktirde bunun en ağır şekilde cezalandırılacağı belirtilerek bu gibi hareketlerden sakınmaları” isteniyordu.
Çekilen bu telgraflar Mersin’de telgraf memuru bulunan ve “Pasaportçu” adı ile tanınan Osman (Emrealp rahmetli) tarafından alınmış, guvernöre ait olan kendisine ve cemaatlere ait olanlar ise gizli olarak verilmiş ve bu yüzden bir süre hapsedilmiştir. Sonradan Osman Emrealp kuvayi milliyeye iltihak ederek milli hükûmet emrinde ve muhabere hizmetlerinde kurtuluşa kadar değerli işler başarmıştır.

Fransızların Mezitli Baskını
Kuvayi Milliye komutanının gözdağı vermek ve düşmanın gücü hakkında bilgi edinmek maksadiyle Tömük’ten çektiği bu ültimatom ve mesajların mahrecinin Mezit’li gösterilmesi üzerine 48 saat geçtikten sonra (5 Nisan 1920) Mersin’den çıkarılan her türlü silahlarla donanmış bir Fransız birliği, denizden bir harp gemisinin himaye ateşi altında esaslı bir mukavemetle karşılaşmadan Mezit’liye kadar ilerlemiş, köyü ateşe verdiği gibi bulabildiği hayvanatı toplayarak Mersin’e dönmüştür. Bu arada 2 kişiyi şehit etmişler dördünün de yaralanmasına sebep olmuşlardır. Ayrıca Tömük de denizden bombardıman edildiği için fedai müfrezeler karargâhı önce Çevliğ’e daha sonra Elvanlıya kaldırılmıştır. Bu suretle. Mezitli köyü ikinci defa yapılan bu baskın sonunda hemen tamamiyle harap olmuştur.

İçme Savaşı
Mersin’de düşmanın civar köylerden şehre gelen hayvanları toplattığı ve bazı askerî hazırlıklar içinde bulunduğu ve bundan maksadının henüz kurtuluş halinde bulunan millî kuvvetlere taarruz olduğu Mersin’deki gizli teşkilâtlarımızdan Bekirdere köyünden Hacı Yakup Ağa tarafından öğrenilmiş (aynı köyden Sarı Mustafa oğlu İsmail) vasıtasıyla o günlerde Belenkeş’likte yeni kurulmuş olan Alsancak müfrezesi komutanı Yedek Teğmen Osman Muzaffer Kocaşoğlu’na bir mektupla bildirilmesi üzerine müfreze komutanı Yedeksubay Osman derhal İçme boğazı civarındaki hakim noktaları bu kuvvetlerle tutmakla beraber civar köylere de savaşa katılmaları için haber göndermiştir.
Düşmanın 19 Nisan 1920 sabahı Mersin’den çıkan makineli ve otomatik tüfeklerle donanmış ve havadan uçaklarla desteklenen iki bölük miktarındaki kuvveti saat 9′a doğru İçme mevkiine yaklaştığında mevzilenmiş olan Kuvayi Milliye’nin ateş baskınına uğramıştır. Bu arada durumdan haberdar edildiklerini bildirdiğimiz civar köyler halkı da eline geçirdiği her çeşit silahla cepheye koşarak müfreze komutanın emrine girmişlerdir. Bu suretle cepheden, sağ ve sol kanatları ateş baskısı altına alınan düşman neye uğradığını şaşırmış, bir hayli zayiat verdikten sonra ilerlemekten ümidini kesmiş ve geceyi büyük bir korku içinde Akdam köyünde geçirmiş, 20 Nisan 1920 de Hebilli kalesi istikametinde yürüyüşe geçmişse de cepheden şiddetli ateş karşısında kalarak geri dönmüş ve yürüyüş istikametini değiştirerek Kızılyar’dan Burhan köyü istikametine yönelmiştir. Bu arada müfreze komutanının Evcili’li çocuk İbrahim Komutasında Burhan sırtlarına gönderdiği 15 kişilik süvari müfrezesi de düşmana yaklaşarak ateş ettiklerinden düşman birliği mukabele etmeden Kızılyar çiftliğine çekilmiştir.
Bu savaş sırasında geri köylerden gelen kadın-erkek 500 kadar silâhlı, silâhsız halk büyük bir heyecanla savaşa katılmış ve müfrezenin başarısına yardım etmişlerdir. Kadınların cephede döğüşen erkeklerine azık (yiyecek, içecek) taşımış olmaları ve gerekirse savaşı idare eden komutan tarafından verilecek her vazifeyi yapacaklarını hep bir ağızdan söylemeleri üzerine müfreze komutanının “sizler bu kuvveti bizlere verdikçe düşmanı yurdumuzdan kovacağımıza inanıyorum, sağolun” şeklindeki beyanı ülvî bir manzara teşkil ediyordu. Bu savaşta geriden gönderilen halk kuvvetinin meydana gelmesinde Müdafaa-i Hukuk Başkanı Hacı İshak Ağa, Yedek Teğmen Süleyman Fikri Bey ve Müdafaa-i Hukuk Heyetinden Çelebi’li Hacı Sakar zade Ömer Efendi’nin büyük hizmet ve yararlıkları görülmüştür.
Bu savaşta mücahitlerimizden Hanlı oğlu Hanefi şehit düşmüş ve 5 kişi yaralanmıştır. Düşman kendi ölü ve yaralılarını beraber taşıyarak Mersin’e götürdüğü için zayiatı hakkında kesin bir bilgi alınamamıştır.

(Not: Bu savaşı idare eden Alsancak müfrezesi komutanı Yedek Üsteğmen Osman Muzaffer Kocaşoğlu 1891 de Mersin’in Kerimler köyünde doğmuştur. Asıl mesleği öğretmenliktir. Halen hayattadır) (yumuktepe.com notu: O.M.Koçaşoğlu hayatı ve anıları sitemizde ayrıca yayınlanmaktadır)

Düşman aynı gün Eshabıkehif istikametinde Tarsus’tan da Kuvayi Milliye üzerine bir hareket yapmıştır. Düşmanın bu iki kanatlı hareketten maksadının Kuvayi Milliye’nin merkezi olarak bilinen Karatiken’de birleşmek ve Kuvayi Milliye’yi ilk kuruluş günlerinde bastırıp yok etmek olduğu anlaşılmaktadır. Eshabıkehif savaşı hakkında ileride Tarsus cephesi savaşları bölümünde bilgi verilecektir.

Kızılyar çiftliği baskını
Mersin’in 11 kilometre doğusunda ve Karacailyas köyünün 3 kilometre kuzeyinde bulunan ve düşman emellerine hizmet ettiği bilinen Mersin’li Yuvanaki’ye ait çiftlik 23 Nisan 1920 de Alsancak müfrezesi komutanı Yedek Üsteğmen Osman Muzaffer Koçaşoğlu tarafından maiyetindeki süvarilerle basılmış, silâhla karşı konulması üzerine çiftliğe zor kullanılarak girilmiş, çiftlik tahrip edilmiş, işe yarar hayvan ve bazı eşya ile silahlar iğtinam olunmuş, çiftlikte bulunan ve müfrezeye silâh kullanan şahıslar da bertaraf edilmiştir.
27 Nisan 1920 de ayni müfreze tarafından Gudubes ile Yakaköy arasındaki Fransız’lara bağlı jandarma karakolu basılmış, jandarmalar teslim alınarak karakol tahrip edilmiştir. Bu baskında Yedek üsteğmen Ömer Nazmi Çiftçi suvarilere komuta etmiştir.
29 Nisan 1920 de Tırmıl tepedeki Fransız karakolu basılmış ve karakol zaptedildiği gibi çiftlikte bulunan hayvanat iğtinam olunmuştur.
Kuvayi Milliye’nin devamlı baskınlarından kuşkulanan düşman, Mersin – Tarsus demiryolu ulaşımını sağlamak üzere tren kompartımanlarına kum torbaları yerleştirmiş, makineli tüfek ve nordanfille teçhiz etmiştir. Buna rağmen o günlerde yeni kurulan Yedek Üsteğmen Mithat Toroğlu komutasındaki Bozkurt Müfrezesi de düşmanın Mersin – Tarsus arasındaki ulaşımını kesmek üzere demiryolunu devamlı surette tahrip etmiştir. Bu savaş ve baskınlar sonunda Mersin’e bağlı bütün köyler Kuvayi Milliye’nin kontrolü altına girmiş ve milli kuvvetler Mersin’in dış mahallelerine kadar sızmışlardır.
Hebilli’de bulunan Alsancak müfrezesinden bir takım Tırmıl tepe ve civarındaki düşman kuvvetini bertaraf etmek üzere gece baskını yaptığı sırada çiftlikte ve civarında düşmana götürülmekte iken tutulan 500 koyun ve 800 kadar kıl keçi’yi iğtinam ederek Hebilli’ye getirilmiş ve bu ganimetler mevcutları dikkate alınarak müfrezelerin iaşelerine tahsis olunmuştur.
Bu arada Mersin’den Tarsus’a götürülmekte olan şeker Yüklü 6 çift atlı araba Bozkurt müfrezesi tarafından iğtinam edilmiş, şekerler depo edilerek esasen bölgede şeker sıkıntısı çekilmekte olduğundan halka satılarak bedeli Müdafaa-i Hukuk Heyetine devredilmiştir. Araba hayvanları da müfrezenin süvari takımına ilave olunmuştur.

Birinci Su Bendi Savaşı
Mersin’in 4 kilometre kuzey batısında Üseli köyü civarındaki su bendi mevkiinde cereyan etmiştir. (5 Mayıs 1920) Düşman, Mersin içme, suyunu sağlayan bentleri onarmak üzere harekete geçmiş ve bir kısım kuvvetler bentlerin bulunduğu yere kadar gelmişse de burada Başçavuş vezir Yusuf Komutasındaki Demirtaş müfrezesinin ateşi ile karşılaşmış ve bir başarı elde edemeden Mersin’e geri dönmüştür.
(Not: Bu savaşı idare eden Başçavuş Vezir Yusuf Misis’te doğmuş ve Kurtuluş Savaşında gösterdiği fedakarlıktan dolayı Asteğmenliğe terfi ettirilmiştir. 1929 da Mersin’de vefat etmiştir.)

İkinci Su Bendi Savaşı
İkinci Su Bendi Savaşı Mersin cephesinde yapılan savaşların en önemlilerinden biridir. Şehrin su ihtiyacını temin eden bentlerin Kuvayi Milliye tarafından devamlı olarak tahrip edilmesi şehirde su sıkıntısı meydana getirmiş ve bu bentlerin küçük bir kuvvetin himayesinde başarılamıyacağını anlıyan düşman, daha büyük bir kuvvetle bu işi başarmak ve ayni zamanda Kuvayi Milliye’yi yok etmek amacını gütmüştür. Ancak, düşmanın böyle bir harekete teşebbüs edeceği o zaman Belediyede kontrölör Üsteğmen Salandr’ın tercümanlığını yapan Fahri Merzeci tarafından Yedek Teğmen Fevzi Serdengeçti’ye bildirilmiş, o da sigara kağıdı üzerine yazılan bu taarruz hakkındaki bilgiyi Yedek üsteğmen Osman Tekeli ile Kuvayi Milliye’ye göndermiştir. Bu bilgi Mersin Grubu Harp Müşaviri Yedek Üsteğmen Süleyman Fikri tarafından Grup Komutanı Emin Arslan bey’e ulaştırılmış olduğundan müfrezelere gerekli emir ve talimat verilmiştir. Buna göre:

a) Mersin çayı’nın batısında Bozburun – Menteş köyü arasında mevzilenecek
olan 1,2,3. bölükler (Çiftlik, Bozon, Demirtaş müfrezeleri) ile hafif makineli tüfek takımı düşmanın yan ve gerilerinden ateş edecekler, 1.Bölük sağ kanadan gelmesi muhtemel düşman çevirmesini önliyecek;
b) Mersin çayı’nın doğusunda: Üçtepe – Buluk’lu vadisi arasında süvari bölüğü üçtepe yapi kurulan 4. Bölük (Yılmaz müfrezesi) Sarıkayada 9 Harnup’a karşı mevzilenecek, 5. Bölük (Yavuz müfrezesi) 4. Bölüğü takviye edecek. 4. Bölük komutanı ayni zamanda milli kuvvetlerin Buluklu vadisi istikametinden çevrilmemeleri için gerekli tertibatı alacaktır;
c) Tarsus grubuna bağlı Hebilli (Alsancak) müfrezesinin savaşa katılması sağlanacaktır. Bu emir aynen uygulanmış, ancak Üçtepe’lerin ilerisinde ateş sahası olmadığından çay’ın batısındaki mevzilere kaymıştır.
ç) Alsancak müfrezesi tarafından yeni kurulan 20 silâhlı Çopur’lu takımı Mersin Müdafaa-i Hukuk Başkanı Hıdıroğlu Ali efendi emrinde 4. Bölüğe katılmıştır. Ayrıca sekiz mücahitlik bir müfreze muhtemel çevrilmeye karşı Çavuş’lu köyü ilerisinde tertibat almıştır.

Milli kuvvetlerin almış olduğu bu tertibattan habersiz olarak 10 Mayıs 1920 sabahı 20 den fazla ağır makineli tüfek ve bir bölükten fazla süvari ile takviyeli üç bölük düşman piyadesi denizden (Ernest Rönan) gemisinin de himaye ateşi altında boru ve trampetlerle bir törene gider gibi Mersin’den Subendine doğru ilerlemeye başlamıştı. Düşmanın yürüyüşünü büyük bir dikkatle izliyen milli müfrezelerde bir çıt bile duyulmuyordu. Düşman böylece Dokuzharnup’u geçmiş, çay’ın doğusundaki müfrezelerin tesirli ateş sahasına girmişti. Bu arada patlayan tek silah parola vazifesini görmüş ve düşman sıkı bir ateş baskısı altına alınmıştı. Cephede savaşa tutşulduğunu duyan civar köyler halkı silâh ve sopalar ile savaşa katıldıkları gibi kadınlar da su bakraç ve testiler ile hazırladıkları azıkları alarak cepheye koşmuşlardı. Bunlar arasında Mersin Müdafaa-i Hukuk Başkanı Hıdıroğlu Ali Efendi, Tarsus Müdafaa-i Hukuk Başkanı Hacı İshak ağa, Müdafaa-i Hukuk üyelerinden Yanpar’lı Hüseyin efendinin müfrezelerin ihtiyaçlarının temininde büyük hizmetleri görüldüğü gibi fiilen savaşa katılmışlardır.
Düşmanın bu önemli taarruz neticesinde subendi yakınında bir blokhavz kurmak ve bendi daimî muhafaza altında bulundurmak istediği anlaşılıyordu. Fakat ôğleye kadar milli kuvvetlerin ateş baskısı altında başarı elde edemiyeceğini anlayan düşman denizdeki harp gemilerinin top atışı himayesinde ve Osmaniye mahallesinden ileri sürdükleri süvarilerinin desteği altında hemen hemen perişan bir durumda Mersin’e geri dönmüştür.
Bu savaşta düşman zayiatının (ölü ve yaralı) 200 civarında olduğu sanılmaktadır. Ayrıca düşmandan 130 silah, bir o kadar bomba vesaire iğtinam olunmuştur. Müfrezelerimizden elli kadar mücahit yaralanmıştır.
Şurasını da belli etmekte fayda görüyoruz: Her vesile ve fırsattan istifade ile köylerimizi yakan ve halkımızı haksız yere öldüren düşmanlara karşı (çete, eşkiya ve yağmacı) sandıkları Kuvayi Milliye büyük bir ders vermiş, düşmanın ölü ve yaralılarını toplıyan kolları kızılhaç işaretli sıhhiye erleri ile Kızılhaç’lı vasıtalara ateş etmemek suretile yurdunu kurtarmak için çarpışan medeni bir topluluk olduğunu isbatlamıştır.
Fransız kaynaklarında (Du Vèou, P. La Passion de la Cilicie – Paris 1937) bu savaş hakkında şu bilgi verilmektedir:
“Bir kol Mersin’in İçmesu’yu havuzları yanında bir blokhavz yapmak üzere harekete geçti. Ancak Mersin’den 3 kilometre sonra makineli tüfeklerle teçhiz edilmiş ve gayet iyi talim görmüş çetelerle karşılaştı. Öğle sonuna kadar mücadele etti. Limanda bulunan (Ernest Renan) kruvazörünün sıkı bir mermi yağmuru ile bunlar dağıtılabildi. Buna rağmen istenilen blokhavz yapılamadı.”

Bu savaşı idare edenler:
1 – Kuvayi Milliye Mersin Grup komutanı milis Yüzbaşı Emin Arslan (Resa Karakaş) Rumeli’nin Dimetoka kasabasında doğmuştur. İstanbul’da vefat etmiştir.
2 – Mersin Grubu Harp Müşaviri Yedek Üsteğmen S. Fikri Mutlu: Mersin’in Arpaçsakarlar köyünde 1309-1893 yılında doğmuştur. Küçük Ziyaret savaşında bir gözünü kaybederek harp malûlü olmuştur. Halen hayattadır.

Cephede fiilen savaşa katılan müfrezeler ve komutanlar
1 – Çiftlik sahil müfrezesi: Komutanı Yedek Teğmen Adil’dir. Silifke’de doğmuştur, vefat etmiştir.
2 – Bozon müfrezesi: Komutanı Başçavuş Hasan Tahsin (Şahin Efe) dir. Adana’da doğmuştur. Mersin’de Belediye Zabıta memurluğunda bulunduğu sırada 1949 da vefat etmiştir.
3 – Demirtaş müfrezesi: Komutanı Başçavuş (sonradan Asteğmen) Vezir Yusuf’tur.
4 – Yılmaz müfrezesi: Komutanı Yedek Üsteğmen Şeref Genç’tir. Mersin’de 1898′ de doğmuştur. Mesleki ticarettir. Halen hayattadır.
5 – Yavuz Müfrezesi: Komutanı Başçavuş Hüsnü (Adil Efe) dir. Mersin’in Arslan köyünde doğmuş, 1968 de vefat etmiştir.
6 – Alsancak müfrezesi: Komutanı Yedek Üsteğmen Osman Muzaffer Koçaşoğlu’dur.

Bütün bu cephelerde yapılan savaşlarda üstün yararlık gösteren müfreze komutan ve subaylarına üst komutanlar tarafından takdirname gönderilmek suretile taltif edilmekte idiler. Buna bir örnek olmak üzere bu savaşta üstün başarı gösteren Yedek Üsteğmen Şeref Genç’e Mersin Grup Komutanı Emin Arslan bey tarafından verilen takdirnameyi kaydediyoruz:

Kuvayi Milliye 4. Bölük Kumandanı
Şerafetddin Efendi’ye;

Oğlum,

10 Mayıs 36 Tarihinde su basın’da bent muharebesinde ibraz eylediğiniz fedekârlığınıza mebni size kafkas cephesinden beri taşıdığım 2101 numaralı silâhı yadigâr ve bir mükâfat-ı zahiri olarak veriyorum. Hayatınızın sonuna kadar yâd-ı tezkarımla hüsnü istimalini tavsiye ederim oğlum. 11 Mayıs 1920.

Mersin Grubu Kuvayi Milliye
Umum Müfrezeler Kumandanı

Emin Arslan

Su bentlerinin tamiri
Su bentlerinin tahribi neticesi, Mersin halkının çektiği su darlığını önlemek ayni zamanda düşmanlara bir (medeniyet) dersi vermek amaciyle Kuvayi Milliye Mersin Grup Komutanı Milis Yüzbaşı Emin Arslanbey (Turgut Efe takma adiyle) Mersin Belediye Başkanlığına şu mesajı göndermiştir:

Bila tefrik-u cins ve mezhep Mersin ahali-i muhteremesine izafeten Belediye Riyaseti Aliyyesine Emirler 13 Mayıs 1336 (1920) 1 – Bundan akdem Fransızların haknâşinaslıkları ve bilâ mucip öz vatanımızı hilâfı kanun ve mütareke zapt ve işgâle kıyam etmeleri, millet üzerinde büyük bir tesir bırakmış ve bu tesir neticesi heyecanı umumi önüne geçilmek kabil olamıyarak muhteşem Kuvayi Milliye meydana gelmiştir. Kuvayi Milliye’nin maksat ve gayesi istiklâliyeti Osmaniyenin, bekası ve mülk-ü milleti muazzamei Osmaniyenin payidar olmasıdır.
2 – Fransızlar’ın geçenlerde bilâmucip taarruz etmelerinden muğber olan Kuvayi Milliye, Mersin bahçelerinin irva ve iskasma ve şehir halkının içmesine tahsis olunan su harkını kesmek mecburiyeti hasıl olmuş ve sırf o cihetle tahrip edilmişti. Bundan Mersin ahali-i muhteremesinin müteessir olduğunu anladım. Maksat ve gâye bilâ tefriki cins-ü mezhep herkesin istirahatini, ticaretini temin etmek olduğundan bu günden itibaren hark suyunun mecrayi sabıkasına verileceği ve muhterem Mersin ahalisinin müteessir olmaması arzu edildiğinden bendin (hiç bir müsellâh Fransız efradı bulunmamak kayt ve şartı ile) ahali-i muhtereme ve Belediye tarafından tamirine müsâade ediyorum.

Ehaliye keyfiyetin ilânile Belediye tarafından gönderilecek amele, mühendis vesairenin hangi gün hareket ve bendin tamirine himmet edeceklerinin bana bildirilmesini ve marularz susuzluk yüzünden müteessir olan kardeş ve vatandaşların şu suretle teessürlerinin izalalesini arzu eyledim. Bu vesile-i hasene ile bilumum bilâtefrik-ü cins ve mezhep ehali-i muhteremeye arz ve ihtiram eylerim.

Mersin Grubu Umum Kuvayi Milliye Kumandanı Turgut Efe

Hacı Çiftçi Mustafa efendi üç gün sonra Mersin’den gelmiş ve beyannamenin halk üzerine çok müsbet bir tesir yarattığını söylemiş ve bentler sonradan Belediye tarafından gönderilen ameleler tarafından tamir edilmiştir.

20 günlük ateşkes Çukurova kurtuluş savaşı tarihinde “20 günlük mütareke” diye adlandırılan ateşkes antlaşması, her bakımdan dikkate değer bir özellik ve önem taşımaktadır.
Mustafa Kemal Paşa’yı bu antlaşmayı kabule zorlayan sebeplerin başında, Birinci Cihan Savaşı galiplerinden büyük bir devletin ilk defa Büyük Millet Meclisi Hükumetini resmen tanımış olması gelir. Fransız’lar ise, yanaştıkları bu antlaşma ile güç bir durumda ve kuşatma altında bulunan Pozantı’daki Menil taburunu kurtarmak amacını gütmüşlerdir. Ancak 31 Mayıs 1920 gece yarısından başlayıp 20 Haziran 1920 gece yarısına kadar devam edecek olan antlaşmadan önce Pozantı’daki bu taburları milli kuvvetler tarafından esir edilmiş olduğundan bu antlaşmadan umdukları faydayı sağlayamamışlardır.
Mustafa Kemal Atatürk, istiklal savaşımızın en doğru bir özeti olan meşhur “Nutuk” unda (sahife 285) bu mütarekeden şöyle söz etmektedir:
“Fransız işgâl bölgelerinde cephelerinde milli kuvvetler her gün daha esaslı bir şekilde gelişmekte idi, kuvveti artmakta idi. Milli kuvvetler, nizamiye kataâtı ile de takviye olunmaya başlanmıştı. İşgâl kuvvetleri her tarafta sıkı ve şedit bir surette tazyik ediliyordu.
Efendiler, bu vaziyet üzerine Fransız’lar Mayıs 1920 iptidalarından itibaren bizimle temas ve müzekare aradılar. Evvela Ankara’ya İstanbul’dan bir Binbaşı ile bir sivil geldi. Bu zevat İstanbul’dan önce Beyrut’a gitmişlerdi. Sabık Van mebusu Haydar Bey bunlara delâlet ediyordu. Bu mülakât ve mukâlematımızdan esaslı bir netice çıkmadı. Fakat Mayıs nihayetlerine doğru, Suriye fevkâlede komiseri namına hareket eden Mösyö Dö Ke (De Gaix) adında bir zatın riyasetinde bir Fransız heyeti Ankara’ya geldi. Bu heyetle 20 günlük bir mütarake yaptık. Bu muvakkat tatili mahasamat ile biz Adana mıntıkasının tahliyesine bir mukaddime ihzarını istihdaf ediyorduk.
Efendiler, bu Fransız heyetile yaptığımız 20 günlük mütarake, Büyük Millet Meclisinde bazılarının itirazatına uğradı. Halbuki, benim bu mütarakeyi kabûl etmekle temin etmek istediğim noktalar şunlardı:

Evvelâ; Adana mıntıka ve cephelerinde bulunan ve kısmen askerle de takviye olunan milli kuvvetleri süratle tanzim ve tensik etmek istiyordum. Milli kuvvetlerin bu fasıla-ı müsadamatta dağılmaları ihtimalini de nazarı dikkate alarak terki mühasamat tebliğini de bazı tedabirle beraber emrettim. Bundan başka efendiler, mühim addettiğim siyasî bir faydayı da istihsal etmek istiyordum. Büyük Millet Meclisi ve hükumeti, henüz itilâf devletlerince bittabi tasdik edilmemişti. Bilakis memleket ve milletin mukadderatına müteallik mesailde İstanbul’da Ferit Paşa hükûmeti ile münasebet ve muamelede bulunmakta idiler. Bu itibarla, Fransızların İstanbul hükumetini bir tarafa bırakıp Ankara’da bizimle müzakerede bulunmaları ve herhangi bir meselede itilâf  eylemleri, o gün için temini mühim bir siyası nokta idi. Bu mütarake ve müzakerede (Hududu milliyemiz dahilinde olup Fransız’lar tarafından tahtı işgâlde bulundurulan menatıkın, kâmilen tahliyesini vazıh ve kati olarak dermeyan ettim.) Fransız murahasları, selâhiyet almak zere Paris’e gitmek mecburiyetini ileri sürdüler. 20 günlük mütarake, nev’emâ daha esaslı bir itilâf yapmak için selâhiyet istihsaline zaman bırakmak gibi telâkki edildi.
Efendiler, bu müzakere ve mükâlemelerimizden bende hasıl olan intiba, Fransız’ların Adana ve havalisini tahliye edecekleri merkezinde idi. Bu mütalâa ve kanaatimi Meclise ifade etmiştim. Gerçi Fransızlar, mütarake müddeti hitam bulmadan Zonguldağ’ı işgâl etmek suretiyle itilâfın yalnız Adana mıntıkasına ait olduğunu göstermek istemişlerse de, biz bu hareketi mütarekenin feshini mucip addettik. Fransızlarla anlaşmamız bir müddet teahhür etti.”

Gudubes Savaşı
22 Temmuz 1920 sabahı Mersin’den çıkan ve 2 bölük olduğu tahmin edilen düşman kuvveti, denizden ilerleyip Kudubes istikametinde Demirleyen gemisinin himaye ateşi altında Gudubes mevkiini ve köprüsünü ele geçirmek üzere harekete geçmiş ayrıca tren hattı üzerinde ve Karaca İlyas civarında bir sahra topunu mezvilendirmişti.
Düşmanın bu hareketini izleyen Burhan köyündeki Alsancak müfrezesi komutanı Yedek Üsteğmen Osman Muzaffer Koçaşoğlu, ileri karakollarda bulunan müfreze erlerini toplu bir halde bulundurmak üzere geri çekmiş ve öncü olarak bir manga bırakmıştır.
Düşmanın saat 7.30′a doğru ateş hattına girmesi üzerine temas hasıl olmuş ve şiddetli bir savaş başlamıştır. Düşman, hâkim mevkide bulunan müfrezenin ateş baskısı altında ilerlemek imkânını bulamamış, müfrezenin emrinde bulunan 25 kişilik süvari birliği düşmanın sol kanadından ilerlemiş ve Yaya cengine inerek düşmanı yan ateşi altına almıştır. Bu durum karşısında  6 saat devam eden savaş sonunda bir başarı sağlıyamayacağını anlıyan düşman, denizden ve karadan yapılan topçu ateşi himayesinde Mersin’e geri çekilmek zorunda bırakılmıştır.

Bu savaşta, süvari birliğine komuta eden Tekeli Hacı (İbrahim Etiler), Yanpardan “Kücükbey” adıyla maruf İsmail Us, Evcili köyünden Çocuk İbrahim’in kayda değer yararlıkları görülmüştür. Diğer savaşlarda olduğu gibi Ulaş Beyler’i ailesinden Emine Hatun ile savaşı duyan köylü kadınlar su ve azık getirmek ve savaşanları teşvik etmek suretiyle milli görevlerini büyük bir feragat ve cesaretle yapmışlardır.
Bu savaşta düşmanın hayli zayiat verdiği ve bir subayının öldüğü haber alınmıştır. Müfrezenin zayiatı 7 yaralıdan ibarettir.

Emirler savaşı
Mersinden 2 bölükten ibaret bir Fransız birliği 1 Aralık 1920 sabahı denizdeki savaş gemisinin ateşi altında Emirler köyünün güneybatısındaki Gelincik Tepe istikametinde taarruza geçmişti. Binbaşı Osman Bey komutasındaki Mersin Grubundan Yedek Üsteğmen Takiddin Sanlı’nın komuta ettiği Gazi ve Vezir Yusuf komutasındaki Turgut müfrezesi (Ceman 100 silahlı) düşmanı Emirler köyü önlerinde karşılayarak savaşa tutuşmuşlardır. Gelincik Tepe’de bulunan Yedek Teğmen Rifat Uslu komutasındaki makineli tüfek müfrezesi düşmanı yan ateşi ile baskıya almış ve mühim telefat verdirmiş ve savaşın kazanılmasında birinci derecede âmil olmuştur. Geceyi açık ordugâhta geçiren düşman ikinci gün Emirler köyünün çamaşırlığını yakarak Mersin’e çekilmek zorunda kalmıştır.
Konya’daki isyan dolayısiyle kaçıp Mersin’de Fransız’lara sığınan Deli Baş ve avenesinin Fransız’larla birlikte bu savaşa katıldıkları tesbit edilmiştir.
Grup komutanı Binbaşı Osman Bey’in kimliği hakkında fazla bir bilgi olmayıp kendisi bölgede “Çeçen Osman Bey” diye tanınmaktadır. Yedek Üsteğmen Takiddin Sanlı Mersin’de 1891 de doğmuştur. Halen sağdır. Mesleği öğretmenliktir.
Yedek Üsteğmen Rifat Uslu 1899 da Tarsus’ta doğmuştur. (Vefat etmiştir.)
Bu savaşa Erçel’de Kaymakam olarak bulunan Hacı Ömer (Kutay) bey yanındaki jandarmalarla birlikte katılmış, ayrıca grup karargâhında bulunan Yedeksubay Hasan Genç, Grup Yaveri Yedek Üsteğmen Fikri Mutlu, Yusuf Ağa zade İsa efendiler de bu savaşa katıldıkları gibi gönüllü Mücahitlerden Hakkı Ersoy, Hadımlı Hoca Ahmet efendi ve telgrafçı Osman Emrealp’ın da değerli hizmetleri görülmüştür.

Kaynak: https://www.yumuktepe.com/kurtulus-savasinda-icel-dokuzuncu-bolum/

Posted in Gündem, Yazılarım | Tagged , , , , , , | MERSİN’İN KURTULUŞU için yorumlar kapalı
Oca 02

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

2 Ocak:

1935 – Türkiye‘de Soyadı Kanunu yürürlüğe girdi.

1942 – II. Dünya SavaşıManila, Japon kuvvetlerince işgal edildi.

1951 – Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi‘nin yeni üyeliklerine TürkiyeHollanda ve Brezilya seçildi.

1959 – Luna 1Baykonur Uzay Üssü‘nden uzaya fırlatıldı.

1985 – Amerika Birleşik DevletleriBirleşmiş Milletler‘in “Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü” UNESCO‘dan resmen ayrıldı.

Isaac Asimov (D. 1920)

Roman Dmowski (Ö. 1939)

Barış Manço (D. 1943)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Oca 01

YAKARIŞ

YAKARIŞ

YA RAB!

Fışkırsın gönülden sevgi pınarı

Gönül dünyasından mekân ver ya RAB!

Sönsün içimizde cehennem narı

Onu söndürecek imkân ver ya RAB!

Ya Rab!

Ver, her ne varsa doğrudan yana

İşlensin gerçekler iliğe, kana

Bilmek için akıl gerek her cana

Akıl ver, idrak ver, irfan ver, ya RAB!

Ya Rab!

Kalmasın tek varlık, sevgisiz, kuru

Tüm gönüller engin olsun dupduru

Üflensin o anda sevginin sur’u

Aklı kullandıran Furkan* ver, ya RAB!

Ya Rab!

Kör duygu sevgiyi paslandırırken

Sırtları meçhule yaslandırırken

Şeytanlık şeytanı kıskandırırken

İyiden, doğrudan kalkan ver, ya RAB!

Ya Rab!

Kirlendi bu dünya, kirlendi beden

Ne olur, yol göster solmadan bu ten

Ezelden ebede var olup yeten

Asilden de asil bir kan ver, ya RAB!

* İyi ile kötü, doğru ile yanlış arasındaki farkı gösteren her şey

* * *

ALLAH HER ANIMIZI, HER GÜNÜMÜZÜ, ÖMRÜMÜZÜ EN KUTSAL GÜNLER OLARAK YAŞAMAYI NASİP ETSİN İNŞALLAH!

Vücudumuzu kaim, nimetlerimizi daim, sıhhatimizi müdavim, evlatlarımızı alim eyle ya Rabbi.

Ağzımıza tat, vücudumuza sıhhat, evlatlarımıza itaat lütfeyle ya Rabbi.

Fakirlik gelmeden evvel nimetin, meşguliyet gelmeden evvel boş vaktin, ihtiyarlık gelmeden evvel gençliğin, hastalık gelmeden evvel sıhhatin, ölüm gelmeden evvel hayatın kıymetini bilmeyi bizlere lütfeyle ya Rabbi.

Amentüye tam inanan, kalbi aşkın ile yanan, seherlerde erken kalkan, fevzi ilahine konan kullarından eyle ya Rabbi.

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , | YAKARIŞ için yorumlar kapalı
Oca 01

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

1 OcakYılbaşı (Miladi Takvim Başlangıcı); 

Kamu Malı Günü

Brunei (1984), 

Haiti (1804), 

Samoa (1962)

Sudan (1956) Bağımsızlık Günü

1068 – Romen Diyojen, Makrembolitissa ile evlenerek Bizans imparatoru oldu.

1801 – İtalyan gökbilimci Giuseppe Piazzi, cüce gezegen Ceres‘i keşfetti.

1956 – Sudan, bağımsızlığını ilan etti.

1959 – Fidel Castro önderliğindeki güçler Havana‘nın kontrolünü ele geçirdi ve Küba Devrimi son buldu.

2017 – İstanbul‘da bir gece kulübüne düzenlenen saldırıda 39 kişi öldü.

Lorenzo de’ Medici (d. 1449)

XII. Louis (ö. 1515)

J. D. Salinger (d. 1919)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Ara 30

TÜRK DÜNYASININ SOVYET ESARETİNDEKİ ACI YILLARI

TÜRK DÜNYASININ SOVYET ESARETİNDEKİ ACI YILLARI

Türk dünyasının Sovyet esaretindeki acı yılları Rusya’da Ekim 1917’de gerçekleşmiş sosyalist devrimin esas amacı aslında “birlik, eşitlik, sosyal adalet” gibi kavramlarını öne çıkararak Çarlık Rusya’sından bağımsızlıklarını ilan etmiş milletleri yeniden kendi etkisi altına almaktı. Bu yüzden bağımsız devletlerini ilan ederek millet olduklarını kanıtlayan bu milletlerin bağımsızlıkları çok uzun sürmedi. Bu devletlerin millî iktidarları devirerek kendi adamlarını başa geçiren Sosyalist Rusya yönetimi 30 Aralık 1922’de onların tamamını Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği adı altında yeniden kendi kontrolü altına aldı.

SSCB’de Stalin Rejimi döneminde (1924-1953) Sovyetler Birliği’nde uygulanan, 1936-38 yıllarında şiddeti en üst seviyeye çıkan ve “Repressiya” olarak adlandırılan baskıcı politikalar, milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine, işkence görmesine ve sürgünlere ve GULAG adı verilen ölüm kamplarına gönderilmesine yol açtı. “Büyük Terör”, “Büyük Temizlik” ve “Büyük Tasfiye” olarak nitelendirilen Repressiya döneminde çeşitli millîyetlere mensup Sovyet vatandaşlarının yanı sıra Türk toplulukları da büyük acılar çekti. Bu süreçte on binlerce Türk aydını “halk düşmanı”, “Pantürkist, “Panislamist” ve “Japon ajanı” olmakla itham edildi, yargılandı, idam veya sürgün edildi. 1920’lerin ikinci yarısında hızlanan bu süreç 1930-1938 yılları arasında “infaz”lara dönüştü. Stalin rejimi Rus aydınları “Yeni sistemin taleplerine uymamakla” suçlayarak infaz ederken eski bağımsız cumhuriyetlerde ise millî kimliğini savunmaktan vazgeçmeyenler bu sürecin kurbanları olmaktan kurtulamadı. En büyük darbeyi ise Türk topluluklarının yazar-şairleri, bilim insanları, aydınları yedi. Örneğin Türk millîyetçilerinin sembol marşı hâline gelen “Çırpınırdın Kara Deniz” şiirinin şairi Ahmet Cevat aleyhinde “İstanbul’da şiirlerinin basılmasından dolayı Türkiye ajanlığı” suçlamasıyla daha 1928’de başlatılan bezdirici kampanya Haziran 1937’de Cevat’ın tutuklanmasına, 13 Ekim’de ise 15 dakika sürmüş mahkemenin neticesinde kurşuna dizilmesiyle sonuçlandı. Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilk ve son Büyükelçisi Yusuf Vezir Çemenzeminli 1937 yılında kaleme aldığı romanda “Tek çare Osmanlı’ya ilhak” diye bir ifade kullandığı için 1940 yılında tutuklandı ve 1943 yılında Rusya’nın Nijni Novgorod kenti cezaevinde hayatını kaybetti.

Prof. Dr. İbrahim Dilek’in editörlüğünde her biri konunun uzmanı olan 24 bilim adamının katkılarıyla hazırlanan “Türk Dünyasında Repressiya / Sovyetler Döneminde Türk Halklarına Yapılan Baskı ve Zulümler” adlı eser bu insanlık dışı dönemi belgeleriyle gündeme taşıyor. 1995 yılından itibaren hem bilimsel araştırmalar yapmak hem de eğitim-öğretim faaliyetlerinde bulunmak amacıyla başta Sibirya olmak üzere çeşitli Türk yurtlarında bulunduğu sırada Repressiya sürecinin etkilerini gözlemlediğini belirten bunu kitaplaştırmaktaki amacını şöyle açıklıyor:

“Bu görevlerimde gördüm ki Stalin döneminde uygulanan Repressiya politikalarının etkisinin yarattığı korku üzerinden yaklaşık yetmiş yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ devam ediyor. Geçen otuz yıl içinde konu hakkında araştırmalar yaptıkça ve kurbanların hikâyelerini okudukça bir Türk aydını olarak konuyu Türkiye’deki kamuoyuna duyurmayı vicdani bir sorumluluk olarak hissettim. YTB Başkanı Sn. Abdullah Eren’in de olumlu yaklaşımı ve destekleriyle birlikte her biri konunun uzmanı olan 24 bilim adamının da katkılarıyla elinizdeki kitap vücut buldu. Allah’ım Türklere bir daha böyle acılar yaşatmasın diyerek, kitabı takdirlerinize sunuyor, sağlık ve esenlikler diliyorum.”

Editörlüğünü Prof. Dr. İbrahim Dilek’in yaptığı “Türk Dünyasında Repressiya” kitabında Repressiya politikalarının Türk boy ve topluluklarında uygulamaların nasıl yapıldığı konunun uzmanları tarafından kaleme alınmakta. Her biri alanında uzman 24 bilim insanının emek verdiği eserde; “Sovyetler Birliği ve Repressiya” (Prof. Dr. Ahmet Buran), “Türk Dünyası Edebiyatında Repressiya” (Prof. Dr. İbrahim Dilek), “Altay Cumhuriyeti’nde Repressiya” (Prof. Dr. İbrahim Dilek), “Azerbaycan’da Kızıl Şiddet: Repressiya Dönemi” (Prof. Dr. Hayati Beşirli-Doç Dr. Aqil Memmedov), “Başkurt Türklerinde Repressiya” (Prof. Dr. Mustafa Arslan-Dr. Öğr. Üyesi Salih Mehmet Arçın), “Çuvaşlarda Repressiya” (Prof. Dr. Bülent Bayram-Doç. Dr. Yelena Perepelkina), “Hakas Türklerinde Repressiya” (Doç. Dr. Erhan Aktaş), “Karaçay-Malkar Türklerinde Repressiya Dönemi” (Prof. Dr. Ufuk Tavkul), “Stalin Döneminde Repressiya: Karakalpak Türklerine Uygulanan Siyasi Baskılar ve Cezalandırmalar (1927-1953) (Prof. Dr. Salih Yılmaz)”, Kazak Türklerinde Repressiya” (Doç. Dr. Cemile Kınacı Baran), “Kazan Tatarlarında Repressiya” (Prof. Dr. Ercan Alkaya), “Kırgız Türklerinde Repressiya” (Doç. Dr. Ebubekir Güngör), “Kırım Tatarlarında Repressiya” (Prof. Dr. Zühal Yüksel), “Kumuk Türklerinde Repressiya” (Prof. Dr. Çetin Pekacar-Dr. Kamil Aliyev), “Nogay Türklerinde Repressiya” (Prof. Dr. Dilek Ergönenç), “Kızıl Kırgın Siyasetinin Özbekistan’da Uygulanması” (Doç. Dr. Veli Savaş Yelok), “Sovyet Rejiminin Baskıcı Politikası ve Şor Türklerinde Repressiya”(Dr. Semih Babatürk), “Tuva Cumhuriyeti’nde Repressiya” (Doç. Dr. İlker Tosun), “Türkmenistan’da Repressiya” (Prof. Dr. İhsan Kalenderoğu), “Yakut Türklerinde Repressiya” (Prof. Dr. Gülsüm Killi Yılmaz) ve “Yeni Uygur Türklerinde Repressiya” (Doç. Dr. Aysun Demirez) olmak üzere 21 makale yer alıyor.

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Yayınları

Tel:(0312) 218 40 00

Alıntı: Ahmet Yabuloğlu

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , | TÜRK DÜNYASININ SOVYET ESARETİNDEKİ ACI YILLARI için yorumlar kapalı