Ara 28

ATATÜRK’ÜN MERSİN’İ ZİYARETİ

ATATÜRK’ÜN MERSİN’İ ZİYARETİ

Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün bir vatandaşın karşısında yutkunduğu cevap ortaya çıktı. Atatürk’ün çevresindeki evleri göstererek “Yabancılar bu evleri yaparken siz neredeydiniz?” sorusuna bir vatandaş “Yemen’de, Balkanlarda cephedeydik paşam” yanıtını verdi. Atatürk ise yanı duyunca yutkundu.

Atatürk’ün yutkunarak dinlediği cevap 1923 yılında gerçekleşen Mersin ziyaretinde gerçekleşti. Atatürk, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni ziyaret etmek için yanındaki heyetle birlikte yürüdü.

Atatürk’ü cemiyet binasının girişinde Cemiyet Başkanı Ömer Lütfü Eraydın karşıladı. Cemiyet binası olan köşkün üst katında cemiyetin üst düzey üyeleri ile sohbet eden Atatürk, içinde bulundukları binayı kimlerin yaptırdığını sordu. Cemiyet Başkanı Eraydın Atatürk’e binanın bir Rum’a ait olduğu yanıtını verdi.

Atatürk ise sinirlenerek, “Arkadaşlar, istasyondan Hükümete gelinceye kadar yolun iki tarafındaki binaların kimlere ait olduğunu sordum. Ermeni, Musevi ve Rumlara ait olduğunu söylediniz. Bu adamlar bu binaları yaparken sizler ne yapıyordunuz?” dedi. Oda içinde bulunan Mezitlili Hafız Emin Hoca ise Atatürk’e yüksek sesle “Paşam bizler Yemende, Balkanlarda askerlik yapıyor ve nöbet bekliyorduk” yanıtını verdi.

Atatürk’ün yüz hatları aldığı cevap sonrası bir anda değişti ve sonrasında yanındakiler konuyu değiştirmeye çalıştı. Atatürk aldığı yanıtı yakın arkadaşlarına anlatırken “Hayatta karşılığını bulamadığım sözlerden biri de bu olmuştu” demişti.

Atatürk’ün bu sözünün arka planında Yemen’de sık sık çıkan isyanların bastırılması için Anadolu’dan toplanan askerlerin hemen hemen tamamının evlerine dönememesinin acı gerçeği vardı.

Atatürk’ün Mersin ziyaretinde aldığı yanıt, o dönem çıkan Anadolu’da Vatan gazetesinde de yer aldı.

Alıntı

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , | ATATÜRK’ÜN MERSİN’İ ZİYARETİ için yorumlar kapalı
Ara 26

TARSUS’UN KURTULUŞU

TARSUS’UN KURTULUŞU

* * *

Bu eşkıya, cani, bu vicdansızı

Her tarafı yıkan bu insafsızı

İşgalci ırk vahşi bu Fransız’ı

Tarsus’tan yiğitçe süpürmedik mi?

* * *

Hürriyet aşkına gayeyi kattık

Vatan sevgisini bir başka tattık

Kavaklı Hanı’nda pusuda yattık

Fransız’ı dize getirmedik mi?

* * *

Kabımıza sığmaz olduk ve taştık

Aşılmaz denilen engeller aştık

İshak, Kerim şehit oldu, savaştık

Coşkun deniz olup köpürmedik mi?

* * *

Biz Eshab-ı Kehf’te bir grup olup

Yediden yetmişe bir aşkla dolup

Kamber Höyüğü’nde tuzaklar kurup

Düşmana nice kök söktürmedik mi?

* * *

Karboğazı’ndaysa kasırgaydık biz

Gündüzleri güneş gece aydık biz

Kurtuluş gününü tek, tek saydık biz

Düşmanı diz üstü çöktürmedik mi?

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , | TARSUS’UN KURTULUŞU için yorumlar kapalı
Ara 24

TARSUS’UN KURTULUŞU’NUN 93. YILI KUTLU OLSUN (27 Aralık 1921)

TARSUS’UN KURTULUŞU’NUN 93. YILI KUTLU OLSUN (27 Aralık 1921)

KARBOĞAZI ZAFERİ (28 Mayıs 1920)                                                     Osmanlı İmparatorluğuI. Dünya Savaşı‘nı kaybetmiş, ordusu Mondros Ateşkes Antlaşması‘yla silahsız bırakılmıştı. Osmanlı askerleri terhis edildi fakat Anadolu‘da işgale karşı direnmek için Kuvâ-yi Milliye birlikleri oluştu. Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan 47 gün sonra Fransızlar antlaşmayı ihlal ederek 17 Aralık 1918 tarihinde Mersin‘i, Güneybatı tarafını ise İtalyanlar işgal etti.

Fransızlar Osmanlı İmparatorluğu’nun Akdeniz ile bağlantısını kesmek amacıyla Türk kuvvetlerinin yardım yolu olan Gülek Boğazı‘nı ilhak etmeye başladı. Gülek Boğazı’nın kontrol edilmeye çalışıldığını gören Kuvâ-yi Milliye kuvvetleri ve Fransızlar arasında çatışmalar başladı.

              Fransızlar Toros dağlarından geçen demiryolunu denetlemek için Pozantı‘da bir birlik konuşlandırmışlardı. ‘Pozantı Fransız Garnizon Komutanı’ “Verdün kahramanı” Binbaşı Menil’di. Bir bacağını Verdün’de kaybetmişti. Yardımcısı Georges Journois’di. (Journois daha sonra generalliğe kadar yükselecek ve İkinci Dünya savaşında çarpışacaktır.) Komutan Menil’in eşi ise Başhemşire olarak Pozantı güneyindeki Belemedik köyünde kurulmuş olan küçük sahra hastanesini yönetiyordu. Ancak Kuvai Milliye Pozantı’yı güneye bağlayan demiryolunu ele geçirince, Menil kuvvetleri kuşatılmış oldu ve Fransız kuvvetleri Adana Komutanı General Dufreux (Düfyo) emriyle uçaktan atılan pusulalarla Gülek Boğazı’nın tehlikeli olduğu, fakat Yayla Çukuru (Gülek), Namrun, Gözne üzerinden Mersin’e geçmesini, oradan Fransız gemilere alacaklarını bildirdiler. Bu emir üzerine Menil Pozantı’yı boşaltarak çekilmeye karar verdi. Sürpriz bir kaçış planlamıştı. Kaçış için 26 Mayıs 1920’yi 27 Mayıs 1920’ye bağlayan geceyi seçti. Fransız Taburu 9 subay, 696 er, 1 yaralı subay, 8 yaralı er, 4 süvari, 44 Rum ve Ermeni sivil, 39 Türk esirleri ile 10 ağır yaralıları olduğu halde Pozantı’dan ayrıldılar. Fransız taburunun bu yürüyüşü hızlı, sessiz gerçekleşiyordu Yanlarına Türkçe bilen Ermeni kılavuzları ile şoseyi takip ederek Tekir’e geldiler. Buradan Elmalı Boğazına doğru ilerlediler. Fakat yöredeki çobanlarla karşılaştılar. Bilgi almak, yol bulmak için yardım istediler. Binbaşı Menil’in aldığı bütün önlemlere boşa çıkmıştı. Çobanlık eden Kumcu Veli ve Yanık Hacca Güleklilere haber ulaştırmayı başardı. Genellikle Güleklilerden oluşan 44 kişiden 10 kişi artçı, geriye kalan 34 kişinin yarısı Kar Boğazı’nın Delmeli Mezarlık vadisinin batı kısmına, diğer yarısı doğu kısmına pusuya yattılar.

               28 Mayıs sabahı erken saatlerde pusuya yattıkları yerde sabırla Fransız kuvvetlerin gelmesini beklediler. Tamamı ateş hattına girmeden hiç kimse ateş etmedi. Bir atış sonrası çapraz ateş altına alınan yorgun Fransız kuvvetleri neye uğradıklarını şaşırdılar. Ağır silahlarını katırlara yükledikleri için ürken katırlar kaçınca hafif silahlarıyla kaldılar. Fransız kuvvetleri ağır kayıplar verdiler. Gülekliler Fransız kuvvetlerine teslim olma çağrısı yaptı. Türkçe bilen Ermeni tercüman Artin “Kumandan teslim olmayı kabul ediyor. Görüşme yapmak için içinizden rütbeli birisini ister” diye seslendi. O anda ateş kesildi.  Gülekli Kemal, yanında Fransızca bilen Albayrak müfrezesinden Besim Bey olduğu halde Fransızların yanına kadar geldiler. Binbaşı Menil, yenilmişliğin ağırlığı acısıyla birlikte heyecanlı ve soğuk terler döküyordu.  Bir an için ayağa kalkarak “Olanları kabul ediyorum, içinizden rütbeli bir subay ile görüşmek, şartlarda anlaşmak isterim” dedi.  Kemal Bey, isteği kabul etti. Ancak rütbeli kumandanın Panzin Çukurunda (Yayla Çukuru-Gülek) olduğunu orada görüşme yapılacağı üzerinde anlaşıldı. Gece saat 12.00’de (28 Mayıs’ı 29 Mayıs’a bağlayan gece yarısı)  Panzın Çukurunda bir köy evinde kilimlerle düzenlenmiş bir salonda Fransız Binbaşı Menil, yanında Yüzbaşı Jousse ve tercümanı Artin olduğu halde  buluştular. Gelgez’deki pınar başında Türk’ün alicenaplığı ve hoşgörüsü ile karşılandılar. Sonra yer sofrası hazırlandı. Bulgur pilavı ayran, turşu ikramı yapıldı. Fransızlar zehirleniriz korkusuyla isteksiz davranınca önce     

             Güleklilerle birlikte komutanlar yemekten yediler. Bunu gören Fransız esirler de yemeklerden yemeğe başladılar.

            Daha sonra Çamalan Jandarma Komutanı Mehmet Tevfik ve Merkez Süvari Takım Komutanı Kemal ile aşağıdaki 10 maddeden oluşan anlaşmayı kabul ettiler.            

            1-Esirlerin hayatı ve bütün malları güvenlik altında bulundurulacak:

            2-Esirlerin iaşesi Türk hükümetine sağlanacak

            3-Esirlerin aileleri ile yapacakları mektuplaşmalara sansüre tabi tutulacak

            4-Esirlerin memleketlerinden gönderilen koliler muayeneden sonra esirlere verilecek

            5-Subaylar arasında milletler arası hukuka göre muamele yapılacak

            6-Hasta ve yaralılar Türk hastanelerinde tedavi altına alınacak

            7-Daha önce Belemedik’te esir alınan ve halen orada bulunan Bayan Menil, Fransız komutanına teslim edilecek

            8-Türk vatandaşı olduğu halde Fransızlarla işbirliği yapan Ermenilere kanunun emrettiği şekilde muamele yapılacak

            9-Binbaşı Menil’in kılıcı kendisinde bırakılacak

            10-Silah ve teçhizat teslimi yapıldıktan sonra tabur eratı kendisine gösterilen yerde istirahat edecek ve daha sonra hükümetçe gösterilen kamplara gönderilecek.

            Menil, özellikle bu protokol kabul ettikten sonra Menil askerlerine hitaben şu konuşmayı yaptı:

“Fransız hükümetinin, bizim Pozantı’da mahsur bulunduğumuz sırada iki defa Kavaklı han şosesini bir defa da şimendifer hattını takiben göndermek istediği imdat kuvvetlerinin, Pozantı’ya ilerlemek için yaptığı taarruz muvaffak olamadı. Tayyare vasıtası ile gönderdikleri talimatta, Bizim kurtulabilmemizi kendi idaremize terk ederek,  Pozantı’dan huruç hareketi yapmamızı, gönderdikleri krokide gösterdikleri yolu takiben  Gülek, Namrun (Çamlıyayla), Gözne istikametine hareketle Mersin civarına varmamızı, Mersin civarına vardığımızda deniz toplarının himayesinde bizi içeri yani Mersin’e alabileceklerini ve şose yolunu katiyen takip etmememizi, çünkü Kavaklı han ile Çamalan arasında 15.000 kişilik Türk kuvvetleri bulunduğunu bildiriyordu. Biz de pusuya düşürüldüğümüz zamana kadar vazifemizi tamamen ve harfiyen yaptık. Ne yapalım ki talih bize yardım etmedi. Vazifenizi çok iyi ifa ettiğinizden dolayı hepinizin ellerinden sıkmak isterim. Fakat şimdi buna ne sizin ne de benim vaktim müsait değil. Yine de şerefli Türk ordusuna teslim olduğumuzdan dolayı müteselliyim. Hayatımız taht-ı emniyete alınmıştır.”

Ayrıca “Savaş hatırası kılıcımı almayın, askerlerimin de silahlarına dokunmayın” diyordu.  

Kılıcının kendisinde kalması ancak askerlerin savaş kuralları gereğince silahlarının alınacağı, güvenliklerinin sağlanacağı hususunda anlaşıldı. Hazırlanan anlaşma şartlarını belirten yazılı kâğıt üzerine imzalar atıldı. 29 Ağustos 1920 Cumartesi günü Binbaşı Menil ve Fransız esirlerin silahlar teslim alındı.

             Karboğazı Baskını, Çukurova’nın kurtuluşunda bir dönüm noktasıdır. Ankara Anlaşması‘nın temelini oluşturması yönüyle çok önemlidir. Kesin Türk zaferiyle sonuçlanan çatışmada, Fransız kuvvetleri 200’ün üzerinde kayıp verdiler. 100’ü yaralı olmak üzere 650 er ve 1 Binbaşı 23 subay esir alındı. Fransız esirleri Bucaklı Hasan Ağa Bucak köyüne götürdü. Bu önemli başarılarının ardından olayın kahramanlarına Mustafa Kemal Atatürk tarafından “Devamlı başarılarınızı tebrik eder, size ve kahraman Kuvâ-yi Milliyemize selam ve teşekkür ederim. ” telgrafı iletildi ve Karboğazı kahramanı Gülekliler tebrik edildi.

KARBOĞAZI SAVAŞINA KATILANLAR KAHRAMANLAR 
Karaisalı Jandarma Komutanı Üsteğmen Hasan Akıncı (Kara Afet)

Çamalan Jandarma Komutanı Mehmet Tevfik
Merkez Süvari Takım Komutanı Kemal

Jandarma Çavuşu Cevdet
Aydınlı aşiretinden bir grup

Kenzinli Bodur Ali
Kenzinli Karaca Mehmet

KAHRAMAN GÜLEKLİLER

Abbak Fakir
Alışlı Hasan

Deli Hasan

Dubaracı Mehmet

Kumcu Veli                                                         
Demirci Mehmet

Er Fettah

Güngör Reşit

Hacı Hüseyin

Hamit Hoca

Işıl Süleyman
Karahacı Ahmet

Keçeli Recep

Kelle Mustafa
Konur Ali

Kör Emin

Köse Mehmet (Halil)

Lütfi Hoca

Muhtar Cin Osman

Musduk Mustafa

Ötebaş İbrahim

Piyade Ali

Reşid Ali
Rıza Çavuş

Süren Kamber

Şahbaz Yusuf

Tırlık Molla Mehmet

Tingil Fatma  

Yanık Hacca

KIRKDÖRT YİĞİT

Tam kırkdört yiğit,

Kırkdördü de birbirinden yiğit

Kırkdördü de birbirinden yürekli

Kırkdördü de birbirinden Gülek’li

     Alpaslan’ın yiğitleri gibi kahraman

     Alpaslan’ın yiğitleri gibi korkusuz

Karboğazı’nda o gün

Fransız’ın aklı şaştı

Kırkdört yiğidi görünce

Dağlar bile uysallaştı

     Yıldırım oldu, şimşek oldu yiğitler

     Vatanla, bayrakla doldu yiğitler

Karboğazı’nda o gün

Hürriyet en büyük haktı

Kırkdört yiğidi görünce

Vatan ayağa kalktı

      Hepsi bir bayraktı, vatandı o gün!

      Vatanı özünde tutandı o gün!

Tam kırkdört yiğit,

Kırkdördü de birbirinden yiğit

Kırkdördü de birbirinden yürekli

Kırkdördü de birbirinden Gülek’li

      Alpaslan’ın yiğitleri gibi kahraman

      Alpaslan’ın yiğitleri gibi korkusuz

Kenan ŞAHBAZ

* * *

ŞEHİT MOLLA KERİM (Kerim Çeliktaş)

Molla Kerim, Karabucak köyünden Abdurrahman Kahya’nın oğludur. Çok küçük yaşında Kuran öğrenmiş hafız olmuştu. Çifcilikle uğraşırdı. Boş zamanlarında çocuklara gençlere Kuran-ı kerim öğretirdi. Geniş omuzlu, uzun boylu idi. Çok gür sesi ile erişilmez bir imana sahipti. Okuduğu Kuranla insanlara ayrı bir huşu verirdi. Fransızların ve Ermenilerin zulmü içini kemiren bir yara olmuştu. Yara daha da derinleşiyordu, bu yara ya onu bitirecekti ya da o bu yarayı… Bir gece içindeki heyecanla, elinde tüfeği, belinde fişeği, birde yanına aldığı azık bohçasını yanına aldı ve çocuklarına, karısına, anasına ve babası Abdurrahman Kahya’ya veda ederek yola çıktı. Kısa zamanda Molla Kerim birçok köye ulaştı. Molla Kerimi tanıyanlar, onunla beraber oluyor, milli mücadelenin hazırlıklarına başlıyorlardı.

Molla Kerim asker değildi. Ne komutanlık yapmış ne de bir bölüğü eğitmişti. Fakat içindeki azim ve vatan sevgisi her türlü fedakarlığa hazır bir komutan yapmıştı. Diğer Kuvayı Milliyeciler ile haberleşmeye başladılar. Adını değiştirdi, Molla Kerim değil artık “Fettah” yani “Yol açan” anlamına gelen takma adı kullanacaktı. Grubu ile birlikte Tarsus bağlarına, Fransızların karakollarına, zapt edilen çiftliklere saldırılarda bulundular. Fransızları rahatsız etmeye başladılar. Kısa sürede Molla Kerim’in hizmetleri duyuldu ve grubu büyüdükçe büyüdü.

Milli Kuvvetler Komutanı Sinan Tekelioğlu, Fettah’ın mücadelesini duymuştu. O ve grubu ile birlikte hareket etme karar aldı. 31 Mart 1920 de Çamalan yolu üzerindeki düşmanı temizlemek için harekete geçti. Çetin mücadelelerden sonra, düşman askerlerinin çoğu orada öldü. On sekiz saat boyunca mücadele vermek zorunda kaldılar. (Bu mücadele sırasında Şıhlı köyünden genç Abdurrahman şehit düştü.) Pek geniş alanda düşmanla karşı karşıya kalan Molla Kerim’i, Sinan Tekelioğlu Tarsus Grup Komutanı yaptı. İlerleyen dönemlerde Çeliktaş Müfreze Komutanlığı yaptı.

Tarsus düşman işgali altında inliyordu. Pozantı düşman işgalinden kurtulmuştu. Kırk dört Gülekli mücahit Karboğazı baskını ile Fransız Binbaşı Menil’in taburunu esir etmişti… Sıra Tarsus’un kurtuluşunda idi…

İlerleyen günlerde Tarsus’ta mahsur kalan Fransızları kurtarmak için iki binden fazla kuvvetle Fransızlar, 27 Temmuz günü hareket ettiler. Tarsus grubunun en kuvvetli müfrezesi olan Molla Kerim’in Çeliktaş Müfrezesi toplandı. Molla Kerim ‘Ya Tarsus kurtarılacak ya da namus uğruna şehit düşünceye dek dövüşecek’ parolasıyla hazırlıklar başlansın, ‘Fransız görsün bakalım nasıl dövüşülürmüş’ diyordu. Tarsus çayına doğru hareket ettiler. Gelen düşman bölüğü ile karşı karşıya geldiklerinde hâkim olmak çok zordu. Cephane tükeniyordu ve bir ara Fransızlar durdurdular. Molla Kerim abluka altına alındıklarını anladı, çekile bilirlerdi ama çekilmeyi Türklük gururuna yediremedi. “Savaş bu ölmekte var kalmakta” dedi. Teslim olmaktan başka çare de yoktu. Teslim olan Molla Kerim ve müfrezesini esir alan Fransızlar, onları önlerine kattılar. Ellerini kollarına bağladılar, yanlarına Ermeni nöbetçiler koydular.

Müfrezenin esir düştüğünü öğrenen Milli Kuvvetler ise yapılacak tek şeyin BAC Köprüsü (Justınyanus) geçen kafileyi top atışlarına tutmak olduğuna karar verdiler. BAC Köprüsüne doğru yaklaşan kamyondaki esir mücahitlere Ermeniler, Molla Kerim’i sordular. “Tanımıyoruz, görmedik, bilmiyoruz” gibi cevap verdiler. Bunun üzerine hepinizi diri diri yakacağız. Gelsin sizi Molla Kerim kurtarsın” dedi. Bu sırada Ermeni Çavuş onu tanıdı; ‘Bu Molla Kerim’dir, demek ölmemiş’ dedi ve üzerine atladı. Ellerini kollarını ve ayaklarını sıkı sıkıya bağladı.

Ermenilerde Molla Kerim’in başına toplandılar ve ‘Pis Türk. Seni gökte ararken yerde bulduk. Demek kahraman Molla Kerim sensin’ dediler. Tam bu sırada kafile BAC Köprüsünden geçiyordu. Birdenbire her yan top sesleriyle inlemeye başladı. Milli kuvvetlerin atışları başlamıştı. Atılan top güllelerinden biri Molla Kerim’in içinde bulunduğu kamyona tam isabet etti.

Ne yapacağını şaşıran Ermeniler yaylım ateşine başladılar. Bu sırada ani bir hareketle ellerini ve kollarını çözebilen mücahitlerin çoğu kendini köprüden dereye attı. Molla Kerim ise elleri, kolları sıkı sıkı bağlı olduğundan yerinden kıpırdayamadı. Ermenilerin açtığı yaylım ateşi sonucu tüm vücudu delik deşik oldu. Orada can Verdi. Birçok esir Mücahit ise o kargaşa sırasında kaçmaya başlamışlardı.

Molla Kerim, öz yurdunda, kendi vatanının namus ve hürriyeti için silaha sarılan bir kahramandı. Molla Kerim’in şehit düştüğü Tarsus’ta bir anda çınlamaktaydı. “Molla Kerim, şehit düştü…” (28 Temmuz1921)

Molla Kerim, Ermenilerin şu günde soykırım diye bahsettikleri günlerde Ermeni faaliyetlerinin ve özellikle şehrimize verdiği tahribatlarının bir göstergesinden bir parçadır. Molla Kerim’i Tarsus o çınlama sesinden sonra hiç unutmadı. BAC köprüsünden geçip her otogara gidişte Molla Kerim’in şehitlik destanı düşünülür, bazen adının bir okula verildiğinden tanımayanlar Kerim Çeliktaş’ da kim derler, Cetvel de Molla Kerim Anıtında ona bakarken onun bizler için fedakârlıklarını düşünürler…

Molla Kerim’in Çeliktaş Müfrezesinde onunla birlikte birçok zorluğa katlanan, esir düşen kişilerin arasında şu isimler de yer almaktaydı: Güllü Fakı Mehmet Efendi, (Kösebalcı köyü) Hasan Çakır, (Kürtmusa köyü)

TARSUS’UN KURTULUŞUNDA ŞEHİT DÜŞENLER

Şehit Mustafa 22 yaşında, Şehit İshak 60 yaşında Tarsus’u Düşmanlardan kurtarmak için şehit düştüler…

Eshab-ı Kehf Şehitler Abidesi unutulmamalı!

Fransızlara karşı Tarsus Müdafa-i Hukuk Cemiyetini 10 Mart 1920 günü Soğucak köyünde kuran Belenkeşlikli Hacı İshak Ağa Fransızlarla yapılan Tarsus Bağlar Harbinde 19 Temmuz 1920 gecesi 60 yaşında, Mustafa Nail 22 yaşında beraber yan yana Eshabı Kehf te şehit düştüler.

1 Mart 1920 günü Mersin Arslanköy’e gelerek ilk örgütlenmeyi yapan, İlk Kuvayı Milliye’yi Soğucak Köyünde Tarsus Müdafa-i Hukuk Cemiyetini kuran, Tarsus Demirbaş Müfrezesi komutanı 1898 Adana Saimbeyli Yardibi köyü doğumlu Adana Darulmuallimin mezunu öğretmen 22 yaşındaki Mustafa Nail, Mersin Subendi, Mezitli Kale Köyü Başnalar, Hacı Talip, Gudubes Tırmıl savaşlarına müfrezesiyle katıldı… Mustafa Nail kendisi gibi öğretmen olan Mitat Toroğlu ile 20 Haziran 1920 gecesi Köle Musalı Nacarlı köyündeki Hacı Talip Ağa’nın çiftliğine baskın düzenleyerek çiftliği Fransızlardan geri alarak 100 Fransız askerini esir aldı…. Tarsus Bağlar Harbinde 60 yaşındaki Soğucaklı Hacı İshak Ağa ile yan yana beraber şehit düştü…

BÜTÜN ŞEHİTLERİMİZE VE GAZİLERİMİZE ALLAH’TAN RAHMET DİLERİM. MEKANLARI CENNET OLSUN. IŞIKLAR İÇİNDE OLSUNLAR.

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , | TARSUS’UN KURTULUŞU’NUN 93. YILI KUTLU OLSUN (27 Aralık 1921) için yorumlar kapalı
Ara 22

SARIKAMIŞ DESTANI

SARIKAMIŞ DESTANI

* * *

Yıl bin dokuz yüz on dört günlerden Sarıkamış

Allahüekber dağı tüm yolları tıkamış

Kahraman şehitleri Mevla karla yıkamış

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış!

* * *

Doksan bin kahramanla cepheye yürünmüştü

Her yer kefendi sanki beyaza bürünmüştü

Şehitlerin yüzünde o takva görünmüştü

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış!

* * *

Kahramanca gittiler geriye dönmediler

Mevziden ayrılıp ta dağlardan inmediler

Hilal yıldız oldular bir daha sönmediler

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış!

* * *

Konu vatan olunca donu düşünmediler

Soğuk, kar, buz ve korku onu düşünmediler

Cengâver yürekliler sonu düşünmediler

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış!

* * *

Doğa hissizleşmişti sustukça susuyordu

Dağlar taşlar tepeler arsızca esiyordu

Öyle bir soğuktu ki her yan buz kesiyordu

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış!

* * *

Donduk, donduk, üşüdük yurda düşman dolmadı

Bu sert soğuğa rağmen çok direndik olmadı

Bedenlerde ısıdan hiçbir eser kalmadı

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış!

* * *

O kahraman yiğitler buzdan adam oldular

Vatan, bayrak aşkıyla o dağlarda dondular

Vatanın toprağına şehit olup kondular

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış!

* * *

Buz tutmuştu her yanı postalı abasıyla

Helalleşmişti eşi, annesi, babasıyla

Yenemedi zor kışı o sonsuz çabasıyla

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış!

* * *

Hakk’a ulaşmak için bunca acele neydi

Şehadeti görünce gökler başını eğdi

Hepsinin bedenine sonsuz bir ışık değdi

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış!

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , | SARIKAMIŞ DESTANI için yorumlar kapalı
Ara 20

ASIRLIK SEVDA

ASIRLIK SEVDA

* * *

Nasıl unutayım şöyle bir düşün

Yılların özlemi yanardağ lavı

Ruhuma doğarken eşsiz gülüşün

Geçer mi bu aşkın gönülde tavı?

* * *

Sen, bedenimdeki hücre dokusu

Ruhumda batmayan güneş gibisin

Hiçbir zaman gitmez yaşar kokusu

Bedenimi saran ateş gibisin

* * *

Söylesem olmuyor, sussam olmuyor

Gülistandan gelen gonca güldür bu

Özlem denizinde yoruldu ömür

Tutsak gönlümüze bir ödüldür bu

* * *

Bir ömre bedel bu hatırası var

Sensiz geçen yarım asır aklımda

Her vakit ödenmiş faturası var

Sensin şiirimde her an şarkımda

* * *

Sevecek bu canım oldukça tende

Lütfet öz sevgini öldürme sen de

Yazılır, bu sevgi altın harflerle

İple çekiyorum o günü ben de

* * *

İçimdeki volkan kıpkızıl bir su

Asırlık sevdaya dayanması zor

Bir ömür zulüm mü, hediye mi bu?

Kavurur gönlümü bu asırlık kor

* * *

Hasretle sevmeye kurulu ömür

Bu nasıl ıstırap, bu nasıl çile

Akıl razı gelse kalp dinlemiyor

Bir ömür geçiyor böyle nafile

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , | ASIRLIK SEVDA için yorumlar kapalı
Ara 18

TÜRKÇE

TÜRKÇE

17 Kasım 2024 Tarihinde Mersin Mezitli’de hayatını kaybeden Muazzez İlmiye Çığ’ dan :

Dün gece geç saatte kişinin biri boyundan büyük söz etmiş:

“Türkçeden arapça ve farsça sözcükleri çıkarırsanız Türkçe kalmaz!”

Gibi köksüz bir söz savurmuş…

Bayramı da unutmamış, kutlamış.

(Önce yine farsça, arapça sanılan

Bayramını BAY’ladım!

Bey, BAY Eden,

Ay gibi görünen ışık/kişi olur.

AY-ET (delil-kanıt) olur!

RAM Rama’dan gelir. Barış/Mutluluk…

Bu sözcüğün doğuşunu da açıklarım! Ama şimdilik kalsın. 🙂

UR gibi ortaya çıkan Çuk-UR-a gömülür.

Ona HOP DEDİK başlığıyla aşağıdaki yanıtı verdim.

Akıl vermek değil, BİLginin karanlığı AKLAMASI için, yerleri/İL’leri AKlayın! AKIL-Ak-il, AKLANMIŞ İLLER/yerler çoğalsın! Karanlık yok olsun.

İNSANLIĞIN İLK DİLİ TÜRKÇEDİR

Türkçe insanlığın dilidir

Diyelim ki hiç konuşma bilmeyen insansınız.

Ağzınızı açın ve ses çıkarmayı deneyin;

Doğaçlama ilk ses olarak

Aaaa… dersiniz!

A harfinin önüne abc.deki tüm sessiz harfleri koyup okuyun:

Ab, Aç, Ad, Af,  Ağ, ag, Ah, Ak, Al, Am,  An, Ap, Ar, As, Aş, At, Av, Ay, Az…

Diğer sesli harflerin önüne de sessiz harfleri koyup aynı yöntemi uygulayın.

Sonra dünya dillerinde bu kök sözcükleri araştırın.

Büyük çoğunluğu Türkçe kök sözcüklerden türemiştir.

Arapça diye bildiğiniz birçok sözcük kök olarak Türkçe’dir!

KUR-an, TEK-bir

AY-et (ay gibi açık edilmiş bilgi.)

KAL-em (kalıcı olarak emilmiş olan, alet)

AR-AF-AT (Arınma, af edilme, Taş ATma… )

Farsça: OR-UÇ  OR: orta, ordu, güçlü nokta…

UÇ: Yükselmek, uçmak…

OR-UÇ Güçlü ruhsal yükseliş.

NAM: ün…

AZ: azalma…

Nam-az: Benlik duygusunun azalması durumu (Ben yokum TEK olan var bilincine ulaşmak)

En az 2.500 yıldır kullanılan GÖKTÜRK yazıtlarındaki dil varken arapça yazılı dil bile değildi!

İngilizce dil yapısının ana çatısı da Türkçedir:

ON: on the table.. Üstünde; Onunca, konunca, üstünde…

İN: içinde; in the box. Yapınca, edince…

AT: at the… Havada

AT’layarak…

OK: okey, Ok atınca dönüşü olmayan Onaylama anlamında.

SİN: Günah, saklanan… Sinmek, örtülen…

Brother: erkek Kardeş BİR AD ER… Bir ad almış er(erkek kardeş)

Rusça’nın yüzde 70’i Türkçe kök sözcüklerden oluşmuştur.

Yazı dili yokken Taşlara kazılmış, insanların duygu ve düşüncelerini TAMGA’larla anlattığı simgelere bakın:

Hepsi TÜRK ESERİDİR!

10 binlerce yıl öncesine gidin Türkleri ve Türkçeyi görürsünüz!

700 yıl önce Rus ve Rusça yoktu.

1.500 yıl öncesinde ingiliz ve İngilizce,

1.800 yıl önce Fransız ve Fransızca,

2.000 yıl önce de Alman ve Almanca yoktu!

Almanların, isveçlilerin, Slavların eski Runik GÖKTÜRK alfabesini

Kullandıklarını da biliyor muydunuz?

Yabancı dil bilimcilerin:

“Sanki yüzlerce matematik profesörü bir araya gelip Türkçeyi yazmışlar.” Deyişinden de haberiniz yok anlaşılan…

“Tarihten Türkü çıkarırsanız Tarih kalmaz!” (Prof. Noumark) deyişini de bilmiyorsunuz anlaşılan…

Bu konuda buraya kitap yazacak değilim.

Anlayan anlasın…

Kaynak: Muazzez İLMİYE ÇIĞ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , | TÜRKÇE için yorumlar kapalı
Ara 16

TÜRK, KOALİSYON ORTAKLARINDAN BİRİ MİDİR?

TÜRK, KOALİSYON ORTAKLARINDAN BİRİ MİDİR?                                        

15 Temmuz darbe girişiminin savuşturulmasından hemen sonra televizyonlarda reklam gibi bir propaganda çalışması dönmeye başlamıştı…

“Ne mutlu Türk’üm, Laz’ım, Boşnak’ım, Kürt’üm, Gürcü’yüm, Çerkez’im, Çeçen’im, Pomak’ım, Roman’ım, Arap’ım, Süryani’yim, Ermeni’yim, Rum’um, Arnavut’um, Musevi’yim, Hıristiyan’ım, Müslüman’ım, Alevi’yim, Sünni’yim diyene…” şeklinde bir çalışmaydı…

Tabii ilk gördüğünüzde ilgi kurmaya çalışıyorsunuz 15 Temmuz’la bu propaganda çalışmasının ne ilgisi var diye… Güya milletimizin tek bir vücut olup darbeye direnmesi anlatılıyordu burada… Ülkede ne tür bir felaket olursa olsun ‘36 etnik yapı’ya vurgu yapmak adettendi çünkü!.. Türk de 36’da 1’di, yani koalisyonun ortaklarından biriydi zaten!..

Kendimizce ikaz da ediyorduk: “Darbe teşebbüsü değil de, ülkede tsunami olsa, göktaşı düşse, deprem olsa veya düşman saldırsa yine çözümü aynı dilde arayacaklar: Ben Rum’um, ben Ermeni’yim, ben Süryani’yim vs…”

***

Kısa bir süre sonra Elazığ’da deprem oldu… Aynı dil yine sahne aldı… “Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla Çerkes’iyle deprem bölgesindeyiz…” “Kürt Diyarbakır Belediyesi de oradaydı, Arap Şanlıurfa da, Alevi Tunceli de, Laz Rize de…”

Hiç bıkmadan hatırlatmaya devam edeceğiz: ‘Etnik fark’a vurgu yapa yapa, Türk kavramını ‘kuşatıcı bir üst kimlik’ olarak kullanma yerine, ’36’nın 1′i gibi suna suna millî birliğe daha mı fazla hizmet etmiş olduk? Kesinlikle hayır…

Kıyısında bulunduğumuz coğrafyada, sınırlar, ırmaklar veya dağlarla değil, kanla, mezheple, ateşle, etnik farklarla çizilirken bizim sürekli ‘daha fazla fark’a vurgu yapmamız hangi aklın ürünüydü?

Dayanışma ruhumuzu kaybetmedikçe pek çok belâyı atlatırız da Türklüğü ‘etnisitelerden sadece biri’ olarak gören anlayış değişmedikçe daha kaç felâketi birlikte yaşayacağız

***

Bunları neden hatırlatma ihtiyacı hissettim, ona gelelim… Önceki gün Ekrem İmamoğlu konuşurken İstanbul’u tanımlıyor: “Bu şehir Kürtlerin şehri… Bu şehir Boşnakların şehri… Bu şehir Ermenilerin şehri… Bu şehir Süryanilerin şehri…”

3-5 oy fazladan almak için aklınca ‘farklar’a vurgu yapıyor, etnik hassasiyeti okşuyor!.. Konu, Türklük ve Türk üst kimliği olunca mesele nasıl da ‘yok sayma’ya veya ‘ortaklardan biri’ne dönüşüyor!..

Alıntı: Servet Avcı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | TÜRK, KOALİSYON ORTAKLARINDAN BİRİ MİDİR? için yorumlar kapalı
Ara 14

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Dünya Hassas Kalpler İçin Bir Cehennemdir!” Goethe

* “Bencillik, insanın istediği gibi yaşaması değil, başkalarını kendi istediği şekilde yaşamaya zorlamasıdır.” Oscar Wilde

* “Öğrencilerin mükemmel bir öğretmene ihtiyacı yoktur. Öğrencilerin, okula gelmek ve öğrenme sevgisini büyütmek için onları heyecanlandıracak mutlu bir öğretmene ihtiyaçları vardır.” Prof. Dr. Richard Feynman

* “Biz bugün yenildik ama asla Anadolu üzerindeki planlarımızdan vazgeçmedik, 50-100-150 yıl sonra dahi olsa gerekirse kanla alamadığımızı, parayla toprak veya devlet idarecilerini satın alarak yaparız.” (Winston Churchill-Eski Birleşik Krallık (İngiltere) Başbakanı’nın Çanakkale Savaşı’nda yenilmesinden sonra İngiliz Avam Kamarası’nda yaptığı konuşma.)                                                                                 

* “Düşünmek zordur. Bu yüzden çoğu insan yargılar.” Carl Jung

* “Dünya nüfusunun %1’i Dünya’yı yönetir. %4’ü,%1’in koruyucusu ve kuklasıdır. %90’ı uykudadır. %5’i, ne olduğunu bilir ve %90’ı uyandırmak ister. O %1, %5’in %90’ı uyandırmasını istemez ve bunun için %4’ü kullanır.” Dolores Cannon

* “Dünya’ya gerçek bir dahi geldiğinde onu şu işaretlerden anlayabiliriz; TÜM AHMAKLAR O’NA KARŞI BİRLEŞMİŞLERDİR.” Jonathan Swift

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Ara 12

TÜRK ORDUSUNU TÜRKSÜZLEŞTİRMEK!

TÜRK ORDUSUNU TÜRKSÜZLEŞTİRMEK!

Suriye’de çıkarılan iç savaşla Türkiye’nin altına dinamit konulurken demografik yapımız da o günden bugüne dönüştürülmeye başlandı!

Şimdi bangır bangır yapıyorlar yapacaklarını ama o dönem sessiz sedasız yapıyorlardır!

Her alanda sığınmacıların önü açılırken artık devlet dairelerinde dahi Türkler ikinci planda!

Milli Eğitim Bakanlığı’nda, Sağlık Bakanlığı’nda (hatta GATA’da) bile elinizi sallasanız bir Suriyeli ’ye çarpmaması içten bile değil!

İş o duruma geldi ki, artık Milli ordumuza aday seçilen sınavlara dahi girmelerinin önü açıldı!

Ülkeyi eli silah tutan Afgan’ı, Suriyelisi, Pakistanlısı doldurmuşken sırf ülke sınırlarında bulunmaları dahi tehlike arz eden tiplere TSK’nın yolu açılıyor bir de!

Yalansa yalan desinler, çıkıp açıklasınlar!

Ama çıkıp bir açıklama dahi yapamıyorlar neden?

Çünkü her açıklamaları ayrı bir skandalı ortaya çıkarıyor da ondan!

736 bin 894 adayın başvurduğu sınava girenlerin kaçı yabancı?

Bu kişilere ikamet izni nasıl verildi?

Bu kişilerin ve aile üyelerinin Suriye’deki sabıka kayıtlarına bakıldı mı?

ÖSYM neden suskun?

Sadece ÖSYM mi suskun sahi?

Mecliste grubu bulunan tüm muhalefet kafasını kuma gömmüş durumda?

Yahu ana muhalefet partisi milletvekili değil miydi daha bir sene önce TSK’da Suriyeli subay ve astsubayların istihdam edildiğini söyleyen?

CHP’deki değişimi ve dönüşümü günbegün seyrediyoruz ancak bu kadar mı değiştiniz kardeşim?

Genel başkanları Özgür Özel, bedelli askerliğe kaçanlardan oy istemediğini açıklarken partinin milletvekilleri de sanırım Suriyelilerin TSK’ya girmesinin önünün açılmasında bir beis görmüyor!

Sadece CHP mi?

Tek tek isimlerini saymaya gerek yok tüm muhalefet kış uykusunda!

Ülkenin demografik yapısı değişiyor, devletin kurumları tarikatlara teslim ediliyor, kuruluş ilkelerinden altı oktan birinin laiklik olduğu CHP, bu duruma nasıl sessiz kalıyor?

Ensar Muhacir ayaklarıyla resmi rakamlara göre 3 milyon 158 bin 724 Suriyeliyi doldurdular güzel ülkemize!

Bazı illerimizde sayıları Türk nüfusuna yaklaştı, hatta geçti!

Örneğin Atatürk’ün “şahsi meselem” dediği ve bizzat şahsi çabalarıyla Türk topraklarına katılmasını sağladığı Hatay’da Suriyeli sayısı, Türk nüfusunu geçti!

Bunu ben değil, CHP Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur söylüyor!

Evet, bu duruma sessiz kalan CHP’nin milletvekili!

Atatürkçü subaylarımız TSK’dan uzaklaştırılırken, TSK’ya alternatif olarak SADAT kurulurken kimsenin sesi çıkmıyor!

Sırf oy uğruna bir ülkenin çökertilişi karşısında gözler kapatılıyor, kulaklar tıkanıyor!

TSK tıpkı Osmanlı’daki gibi kozmopolit bir yapıya büründürülmeye çalışılıyor!

Ama unutuluyor, emperyalist güçlerin saldırısında ilk fırsatta Osmanlı’yı içeriden vuran, isyan edenler de bu “ümmet” kardeşlerimizdi!

Bir ordunun içinde birlik “ümmet” algısıyla değil, “millet” bilinciyle sağlanır!

Millet olmayı başaramazsan, ümmet olmuşsun ne yazar!

Alıntı: Tolga Şahin

Posted in Gündem | Tagged , , , , | TÜRK ORDUSUNU TÜRKSÜZLEŞTİRMEK! için yorumlar kapalı
Ara 10

“MUZAFFER TÜRK”

“MUZAFFER TÜRK”

Lozan açılışında toplantı başkanından sonra İngiliz Lord Curzon, küstahça havalarla gelir bir konuşma yapar.
İnönü de hemen söz ister.
Söz verilmeyince çevik adımlarla kürsüye çıkar.
Herkes susar, kimse engel olamaz.
Lozan ilk gün. Anlatıyor İsmet İnönü. Hem de Türkçe.
Mahvettiniz ülkemi, yenilip kaçarken bile yok ettiniz imarlı yerlerimizi.
Yaktınız yıktınız.
Nasıl utanmıyorsunuz yaptıklarınızdan da buraya gelmiş bir de harp tazminatı konuşuyor kapitülasyonlardan bahsediyorsunuz?
Biz sizlerden Fransız ihtilali ile öğrenmedik mi hürriyet adalet müsavat kardeşlik kavramlarını, millet olmayı?
Nasıl bakıyorsunuz suratıma sanki kaybetmemiş gibi.
Kaybettiniz, kaybettiniz.
Ermeni, Yunan, İngiliz, Fransız, İtalyan, başta da Rus..
Ama hepiniz kaybettiniz.
Karşınızda kaybeden hep kaybeden ezik tembel inançsız, teslim olmuş Osmanlı diplomatı yok.
Ben varım ben.
Türk.
Ben “muzaffer Türk” buradayım.
Sizi Çanakkale’de yendim.
İstiklal savaşında yendim.
Mudanya’da yendim.
Şimdi burada da yeneceğim.

Kimse ses çıkartamaz.
İnönü sessizliğin içerisinde muzaffer bir şekilde yürür yerine oturur.

Kenan Şahbaz
Eğitimci, Halk Şairi, Araştırmacı, Yazar

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , | “MUZAFFER TÜRK” için yorumlar kapalı