Ara 07

“HASBÜNALLAH VE NİMEL VEKİL!”*

“HASBÜNALLAH VE NİMEL VEKİL!”*

  Biz anladık, çözdük seni

  Her halinle çizdik seni

  Tespih edip dizdik seni

  Doksan dokuz kere estağfurullah

“Hasbünallah ve nimel vekil” dedik

* * *

  Şeytanları çok ettiniz

  Çeteleri tok ettiniz

  Değerleri yok ettiniz

  Doksan dokuz kere estağfurullah

“Hasbünallah ve nimel vekil” dedik

* * *

  Vatan için cevher, korduk

  Vicdan var mı, diye sorduk?

  Pek çok şeye akıl yorduk

  Doksan dokuz kere estağfurullah

“Hasbünallah ve nimel vekil” dedik

* * *

  Hayâ bitik, ar kalmamış

  Satmış, satmış kâr kalmamış

  Atmadığı zar kalmamış

  Doksan dokuz kere estağfurullah

“Hasbünallah ve nimel vekil” dedik

* * *

  Utanmıyor, sıkılmıyor

  Yasaya hiç takılmıyor

  Bir deliğe tıkılmıyor

  Doksan dokuz kere estağfurullah

“Hasbünallah ve nimel vekil” dedik

* * *

 Yanlışı silmeye eller yetmedi

 Ellerden vazgeçtik diller yetmedi

 Kalpler ‘bana neci’ özler yetmedi

 Doksan dokuz kere estağfurullah

“Hasbünallah ve nimel vekil” dedik

* * *

* Estağfurullah : T övbe etmek. Teşekküre karşı alçak gönüllülük ifadesi,

* “Hasbünallah ve nimel vekil”=“Allah bize yeter, O ne güzel vekildir

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , | “HASBÜNALLAH VE NİMEL VEKİL!”* için yorumlar kapalı
Ara 05

DÜNYA TÜRK’Ü ANLATIYOR!…(1)

DÜNYA TÜRK’Ü ANLATIYOR!…(1)

“Çağdaşlarımız olan Türkler ve Moğollar.

Onlar bozkır sanatını incelediğimiz atalarından şuan iki bin yıl uzaktalar. Fakat o dönemde yaşayan Türkler, Fransızlardan daha uygardılar, hatta Fransızlar yokken Türkler vardı ama henüz evrimlerinin ilkel dönemlerindeydiler. Öte yandan bu topluluklarda yaşamın belli başlı sorunlarına karşı büyük bir duyarlılığa, son derece bilinçli ve derin bir varlık anlayışına rastlanır. Yıllar içinde kendi deneyimlerinden çıkarttıkları derslerin, her ne kadar yüzyılların ve kültürlerinin yok olduğu dönemlerin yıkıcı etkisiyle bozulsa ve bir nebze özlerinden uzaklaşsa da; kalplerinin en derinlerinde bir yerde hâlâ varlığını sürdürdüğüne ve genetik miraslarının bir parçası olduğuna inanıyorum. Bu derslerin en azından düşüncelerini ve yaşamlarını biçimlendirmede büyük pay sahibi olduklarını söyleyebiliriz. Belki de Anadolu köylüsünü dünyanın en sağlam toprak insanı yapan vatan toprağına bağlılık duygusu, bu köklerden gelen bir duygudur. Belki de şehirlilerin köy yaşamına duydukları büyük sevgi buna bağlıdır; sayısız bahçesi ve ağaçların arasındaki evleriyle eski Türk şehirleri buna en iyi örnektir. Bu toplulukların hayvan ve bitkilere yaklaşımları, yaşam ilkeleri ve bir bütün olarak gördükleri farklı yaşam biçimlerine verdikleri önemi göstermektedir. Böyle bir yaklaşım tüm yaşam biçimlerine saygı duymayı getirecekti; ama bu saygı, yaşamın olmazsa olmaz koşulu ölümü ve öldürmeyi yasaklamıyordu, çünkü öldürülen şey besin kaynağıydı ve insan, hayvan ya da bitki fark etmiyordu. Öldürmek hep aynıydı. Acaba hangi uygarlık, Altaylılar gibi av çemberinde kalan hayvanların bir kaçının kaçmasına göz yumup türlerin yok olmamasını sağlamak istemiş ya da meyve ağacında mutlaka birkaç meyve kalmasına dikkat etmiştir?

Toroslu Yörük bir oduncunun birazdan keseceği ağaçtan özür dilemesini sağlayan nasıl bir duygudur?

Ya da birazdan kurban edeceği horozun boynunu özenle ve şefkatle okşayan köylünün heyecanı nasıl bir heyecandır?

İşte bu Türklük bilinci, çeşitli dinlerin ortaya çıkardığı türlü bağnazlıkların ve milletleri sömürmek adına yapılan savaşların karşısında, türlü zorlukların üstesinden gelmek için ihtiyaç duyulan en büyük güç kaynağı olarak tarihin her sahnesinde yerini almaktadır”

Fransız Tarihçi Türkolog Jean Paul Roux

Her zamankinden daha gür bir sesle;

__“Ne mutlu Türküm diyene!”___

Posted in Yazılarım | Tagged , , , | DÜNYA TÜRK’Ü ANLATIYOR!…(1) için yorumlar kapalı
Ara 03

22 YILDIR BOŞUNA MI UĞRAŞTIK ŞAŞKINLIĞI

22 YILDIR BOŞUNA MI UĞRAŞTIK ŞAŞKINLIĞI

Yeni mezun teğmenlerin, geleneksel subay yemini etmesi ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” demesi birilerinin kanına dokundu! 

Asıl rahatsız oldukları konu galiba, teğmenlerin “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye slogan atmasıdır.

Bütün harp okullarında subay adayları, “Hepimiz bir Mustafa Kemal’iz” bilinciyle yetiştirilir. 15 Temmuz sonrasında Millî Savunma Üniversitesi’ne bağlansalar da yani askerî okullar siviller tarafından yönetilse de eğitim-öğretim müfredatını istedikleri gibi değiştiremedikleri anlaşılıyor…

Öyle ya, Malazgirt’e ortak çıkaran zihniyet, harp okullarından yetişenlerin Mustafa Kemal’in askeri olmasını da istemez. “AKP iktidarı sayesinde hepimiz Türk olmaktan kurtulduk” diyenler Mustafa Kemal’in askeri olmayı içine sindiremez. “Anayasayı değiştireceğiz ve vatandaşlıktaki Türklük tanımını kaldıracağız. Yoksa demokratikleşmeyi yapamayız. Vatandaşlık tanımı da değiştirilecek. Herkes kendi etnik kökenini ifade edebilecek ve üst kimlik olarak ‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım’ diyecek.” diyenler Mustafa Kemal’in askerlerinin bu işe engel olacağından korkar…

***

Yine “Milliyetçilik; öyle olmuş ki; Türkçülük şeklinde alınmış ve bu ister istemez, aksini de bazı insanların aklına getirmiştir. Meselâ, -bunları açık söylemek zorundayım- ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ lafını tutup her yere yaza yaza ve bunu özellikle hiç olmayacak yerlere yaza yaza, Türkiye aslında ilkel bir hâle dönmüştür. ‘Bir Türk dünyaya bedel’ gibi, bu laflar aslında Türkiye’nin, geçmişteki bütün insanları İslâm kardeşliği etrafında toplayan bütünlüğünü tehdit eder anlama gelmiştir. İkinci Cumhuriyet, Yeni Osmanlıcılık kavramlarının ve bu tartışmaların ortaya gelmesini ben çok sağlıklı görüyorum ve geleceğe çok ümitle bakıyorum” diyenler, elbette cumhuriyet tarihi boyunca Mustafa Kemal’in askerlerinin koruduğu düzeni yıkmak için çabalamaktadır…

“Bir Türk dünyaya bedeldir” sözünü şahsen kanıtlamış olan Mustafa Kemal Atatürk’ü doğrudan hedef alamaz ama yandaşlarına her gün hakaret ettirirler.

***

Ne yapmak istediklerini, sonradan bakan yaptıkları kişi aynen şöyle ifade etmiştir:

“Önce ekonomi dünyasında başlayan âdem-i merkezileşme ve toplumun daha alt birimlerine yetki verme temayülü, giderek sosyal ve siyasal hayatta da kendisini göstermekte, böylece devlet yapısının da değişmesi gerekmektedir.

Başlangıçta kurulurken ortaya atılan cumhuriyet ilkesinin de zayıfladığını ve işlevini kaybettiğini görüyoruz. Halk için ve halk adına yönetim diye tarif edilen Cumhuriyet kavramının aslında artık bizim için çok fazla bir mana ifade etmediğini söylememiz de mümkündür.

Uluslararası iş birlikleri giderek siyasallaşmakta ve ulusal devlet fikri yerine daha çok bölgesel devletlerin oluşturduğu bir yapıya dönüşmektedir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin öngördüğü ulusal devlet yahut milliyetçilik esaslarına dayalı devlet fikri yerine uluslararası iş birliği yapan ve belki de siyasi olarak bütünleşen ülkeler söz konusu olmaya başlamıştır.

Türkiye’de Cumhuriyet ilkesinin yerini katılımcı bir yönetime devretmesi gerektiği ve nihayet laiklik ilkesinin yerine İslam’la bütünleşmenin gerekli olduğu kanaatini taşıyorum. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerini daha çok katılımcı, daha adem-i merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi zorunluluğu bulunduğunu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum.”

***

İşte Türkiye’de 22 yıldır kurmaya çalıştıkları yeni rejimin temel ilkeleri bunlardır. Malazgirt’e ortak çıkarmakla da Türkiye Cumhuriyeti yerine, bir Türk-Kürt-Arap konfederasyonu kurmak istediklerini açık etmişlerdir.

Bu zihniyete sahip olanlar için harp okullarından yeni mezun olan teğmenlerden “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sözünü duymak, büyük bir hayal kırıklığına sebep olmuştur.

Soruşturma açmakta bir iki gün tereddüt etmelerinin sebebi, “22 yıldır boşuna mı uğraştık?” şaşkınlığıdır! Daha çok şaşıracaklar; öyle görünüyor…

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , | 22 YILDIR BOŞUNA MI UĞRAŞTIK ŞAŞKINLIĞI için yorumlar kapalı
Kas 30

SEN YOKSUN!

SEN YOKSUN!

* * *

Gönül harmanında sevgi elerim

Tomurcuğa durur düşüncelerim

Sensizlik, yalnızlık işkencelerim

Şakıyan bülbülün gülü sen yoksun

* * *

Sevgim coşkun, sevgim sağanak, ince

Kurul, kalbimdeki köşke keyfince

Bir bahar kanımı ateşleyince

Ümidimin nazlı tülü sen yoksun

* * *

Yemyeşil dallarım kurudu birden

Korkarım –vallahi- aşkı tehirden

Sensizlik denilen müthiş zehirden

Gönlümün arınan gölü sen yoksun…

* * *

Dağlarıma neden, nasıl kar yağar?

Aklım, hayalinle sevdayı sağar

O anda sevginin güneşi doğar

Doğan güneşimin alı sen yoksun…

* * *

Çile çeke çeke çilem dolmuyor

Buna rağmen, bu aşk hâlâ solmuyor

Hanem sensiz, gönlüm sensiz olmuyor

Bu sevginin gönül balı sen yoksun…

* * *

Ya seven, sevilen, ya inanan kör

Yoksa mevsimler mi, sen misin nankör?

Sensizlikle geçen bütün zaman kör

Hayatımın asil dalı sen yoksun…

* * *

Gören, duyan benim halime şaştı

Yokluğunun kahrı arşa ulaştı

Dondu ümitlerim artık buzlaştı

Yüreğimin ipek şalı sen yoksun…

* * *

* Her Şey Sensin Kitabımdan

Kenan Şahbaz

Eğitimci, Halk Şairi, Araştırmacı, Yazar

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , | SEN YOKSUN! için yorumlar kapalı
Kas 30

“BANKALAR (VE DÖVİZ BÜROLARI K.Ş) BU REZALETE SON VERMESİ GEREKİYOR”

“BANKALAR (VE DÖVİZ BÜROLARI K.Ş) BU REZALETE SON VERMESİ GEREKİYOR”

“Önce döviz bürolarının ve bankaların dolar almadığı dedikodusu yayıldı. Sonra bunun gerekçesi olarak piyasada sahte 600 milyon dolar olduğu, bunun makinalarca bile tespit edilemediği ve bunun Suriye sınırından sokulduğu iddiası… Sonra döviz büroları adına açıklama yapıldı, “Yok böyle bir şey. Biz işimizi yapıyoruz” dediler. Tüm olay iktidarın yeni bir oyunu, yeni bir manipülasyonu olarak görüldü sonunda” dedi.
“Bir bankadan dolar alıyorsunuz ve bunu götürüp bir başka bankaya yatırmaya kalkıyorsunuz.
Üstelik üzerinde aldığınız bankanın bandrolü de var.
Götürdüğünüz banka bu doları alıyor. Sayıyor ve içlerinden bazılarını kabul etmiyor.
‘Aynı alımı döviz bürosundan yapıyorsunuz, Aynı döviz bürosu geri alımı kabul etmiyor’ (Benim başıma gelen de bu… KŞ.)
Niye!
Belli değil.
Daha ilginci, parayı aynı bankanın bir şubesinden alıp, bir başka şubesine götürseniz bile bu başınıza geliyor.
Muhtemelen aldığınız şubeden çıkmadan geri yatırmaya kalksanız yine aynı muameleye tabi kalacaksınız.
Yurt dışında okuyan kızıma para yollarken de, yurt dışında yaptığım harcamalar için bankaya para yatırırken de sıklıkla başıma geliyor.
Sadece benim değil herkesin geliyor.
Bankaların, ( ile ‘döviz bürolarının’ K.Ş) bu rezalete bir son vermesi gerekiyor.”
Alıntı: Fatih Altaylı

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , | “BANKALAR (VE DÖVİZ BÜROLARI K.Ş) BU REZALETE SON VERMESİ GEREKİYOR” için yorumlar kapalı
Kas 29

CEHENNEME İLK GİRECEK MÜSLÜMANLAR

CEHENNEME İLK GİRECEK MÜSLÜMANLAR
Peygamberimiz (sav) vefatından sonra uzun yıllar yaşayan Ebu Hureyre (ra) o senelerden birinde, mescitte oturuyorken uzaktan gelen biri yanına yanaşmış ve “senden rica ediyorum, bana dostundan bir söz naklet” demiş. Ebu Hureyre de “olur” dedikten sonra derin bir nefes çekmiş ve konuşamamış. Bunun üzerine adam ricasını tekrarlamış. Ebu Hureyre yine “olur” dedikten sonra yine konuşamamış. O zat bu hadiseyi anlatırken Ebu Hureyre’den bir hadis yahut söz söyleyerek ona nasihat etmesini üçüncü defa rica ettiğini, uzaklardan gelen biri olduğunu söyledikten sonra Ebu Hureyre’nin bir “ah!” çekip yere yığıldığını naklediyor. Hemen o mübarek sahabiyi kaldırmış ve başını yasladıktan sonra ayılmasını beklemişler. Kendine geldikten sonra şöyle söylemiş: Bir gün Resûlullah ve ben burada yalnızdık. Bana “Ebu Hureyre, sana bir şey anlatayım mı?” buyurdu, ben de onu şimdi size anlatacağım. Resûlullah aleyhisselam şöyle buyurdu:
Ebu Hureyre, Allah’ın cehennemi ilk tutuşturacağı üç kişi kimdir biliyor musun? Çok Kur’an ezberleyen, ömrü Kur’an okuyarak geçen bir adamı Allah huzuruna çağıracak ve ona, “Kulum, dünyadayken ben sana kitabım Kur’an’ı ezberleyecek ve gece-gündüz okuyacak imkân vermemiş miydim?” buyuracak. O kul, “vermiştin ya Rabbi” diye cevap verecek. Allah Teâlâ da “sen ne yaptın peki?” buyuracak. Adam, “okudum ya Rabbi, hafız oldum” deyince, Allah Teâlâ o kuluna “yalan söylüyorsun!” buyuracak ve orada hazır bulunan melekler de “yalan söylüyor ya Rabbi, okurdu ama sesi güzel densin, harçlık verilsin ve insanlar ‘maşallah’ desinler diye okurdu” diyecekler. O adamın boynu bükülecek. Ve Allah Teâlâ, “nimetimin karşılığında bana değil insanlara gösteriş yaptın, şimdi o insanların bulunduğu yere git” diyerek onun cehenneme atılmasını emredecek. Cehennemi tutuşturacak ilk çıra bu kişi olacak. Demek ki cehenneme girecek ilk insan sadece gösteriş için okuyup âlim olan bir kişi olacak. Ebu Hureyre devam ederek;
Allah Teâlâ’nın ikinci olarak huzuruna bir şehidi çağıracağını anlatıyor. ‘Allah yolunda ölmüş’ o kişiye de dünyadayken verdiği nimetler karşılığında ne yaptığını soracak. O kişi, “kanlarım üzerimde ya Rabbi, senin yolunda şehit oldum” diye cevap verince Allah ona da “yalan söylüyorsun, sen benim için şehit olmadın!” buyuracak ve orada bulunan melekler dahi “evet ya Rabbi, bu senin için şehit olmadı, oraya şu şu amaçlarla gitmişti, isabet aldı ve öldü” diyecekler. Allah Teâlâ, “benim için iş yapanlar şimdi cennette, senin gözüne girmeye çalıştıkların ise cehennemde, sen de oraya git” diyecek ve ‘şehit’ de cehenneme atılacak. Üçüncü bir kul huzura çağrılacak ve Allah ona da “Dünyada birçok kimseye vermediğim kadar mal verdim mi sana?” buyuracak. Adam cevaben “verdin ya Rabbi” deyince Allah ona onca malla ne yaptığını soracak. Adam, “ya Rabbi, senin meleklerin de şahittir, bütün akrabalarıma sıla-i rahim yapar, ihtiyacı olanları gözetir, zekâtımı hiç eksik etmez, sadakalar verirdim” deyince, Allah ona da “yalan söylüyorsun, onları ben nimet verdim diye, rızamı kazanmak için yapmadın!” buyuracak, İnsanların gözüne girmek, forslu olmak için yaptığı işlerden dolayı onun cehenneme atılmasını emir buyuracak. Sonra Rasulullah sav dizlerine vurarak şöyle buyurdu: Ya Ebu Hureyre! İşte bu üç kişi, Allah’ın kulları içerisinde, kıyamet gününde cehennemi tutuşturan ilk odun olacaklardır.”
Kaynak: (Müslim, İbn Huzeyme)

BU VE BENZER HALLERDEN ALLAH’A SIĞINIRIM…

Posted in Yazılarım | Tagged , , | CEHENNEME İLK GİRECEK MÜSLÜMANLAR için yorumlar kapalı
Kas 25

TARİH DEĞİL, KİŞİLER YALAN  SÖYLER, YALAN YAZAR (K.Ş)

TARİH DEĞİL, KİŞİLER YALAN  SÖYLER, YALAN YAZAR (K.Ş)

“ARAP demek, Müslüman demektir. Eski şaşaalı günlerine kavuşmak, hakları olan hilafeti geri kazanmak onların boynuna borçtur. Büyük kurtarıcı Şerif Hüseyin yanındaki ileri gelen Hicazlılar ile birlikte gerçekleştirdiği, alimlerin desteklediği ve Suriye Irak’ın da katıldığı 1916’daki son Arap ayaklanması, İslam’ı savunmak maksadı ile yapılmış haklı bir kıyamdı. Arapların amacı, Allah tarafından kendilerine verilmiş bir makamı geri almaktı.”

“Cumhuriyet inkılabı, Mithat Paşa zamanından beri Türk gençlerinin gördüğü bir rüya idi. Türkler dünyanın her tarafına yayılan sınırları ile büyük bir devlete ancak hilafeti gasp ettikten sonra sahip olduklarının farkında değillerdi.”

“Namaz bizim namazımızdı, kitap bizim kitabımızdı. Şahadet kelimesi dinimizin esası, zekât vergimiz, oruç perhizimizdi. Hac bizim memlekete yapılıyordu. Ama başımızdakiler daha okuduklarının anlamını bilmiyordu. Bir Arap alim, doğru dürüst Arapça bilmeyen herhangi bir fıkıh kitabını okumamış kişinin arkasında saf tutmaya mecbur kalırdı. Bizler üstün olduğumuz hâlde hakir görülürken. Hakir görülmesi gerekenler tepemize çıkıyordu.”

“Babamın söylediğine göre Sultan Abdülhamid kendisine ‘sendeki kabiliyetlerden faydalanmamı engelleyenlerin Allah müstahakını versin, şu devleti ele geçiren güruha bir türlü güvenemiyorum’ deyince babam da kendisine, ‘Zatı şahanelerinizin Arap bölgesinde büyük itibarınız var. Eğer oralara gelirseniz, devlet ve saltanat için aradığınız korumayı bulacaksınız’ demiş.”

“İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetime geldi ve Meşrutiyet ilan edildi. Mekke emiri Şerif Ali Bin Abdullah, yanında bulunan Sultanın görevlileri ve vezirleri ile birlikte vazifeden alındı ve yerine Şerif Abdülilah b. Muhammed, Mekke Emiri olarak atandı. Ancak görev yerine ulaşmadan vefat etti. Bunun üzerine İttihat ve Terakki Cemiyeti Şerif Ali Haydar b. Cabir b. Abülmuttalib’i, Mekke Emiri yapmak istedi. Ben de büyük uğraşlar sonucu emirlik hakkını talep etmesi için babamı ikna ettim.”

“İttihat Terakki yöneticileri babamın tayin edilmesinden dolayı babama çok kızmışlardı. Bu olay babamla bütün İttihat Terakki hükûmetleri arasındaki çekişmenin başlangıcı oldu. Bu çekişme en sonunda babamın Birinci Dünya Savaşı sırasında gerçekleşen Arap ayaklanmasının başına geçmesi ile sonuçlandı.”

Bu satırlar önce Ürdün Emiri, daha sonra Ürdün Kralı olan Kral Abdullah’ın ‘Biz Osmanlı’ya neden isyan ettik’ adlı kendi hayatını anlattığı kitabından alıntı.

Aslında bugün bize dayatılan bir anlayışın temellerinin nasıl atıldığını anlatıyor burada Abdullah. Elbette Osmanlı’ya değil İttihat Terakki’ye isyan ettik demek için çok da çabalıyor ama Arap olmakla doğuştan kazandığını düşündüğü yüceliğin de altını çizmeden edemiyor.

Türkleri, Osmanlı’dan ayrı gibi değerlendiriyor ama yine de Osmanlı’nın yüceliğinin kaynağını hilafete dayandırıyor. Lakin bu hilafetin de bir gasp vasıtası ile Türklere geçtiğini iddia ediyor.

Osmanlı’nın kudretini de Yavuz’la başlamış bir şey gibi tanımlıyor. Fatih Sultan Mehmet Han’ın halife olmadığını unutuyor. Ya da unutmuyor ama başka birçok bildiğimiz kişi gibi yok sayıyor. Her ne kadar İstanbul’a hayranlığını reddetmese de Osmanlı’nın başkenti İstanbul olsa da Osmanlı’nın büyüklüğünü inatla Halifeliği gasp etmesine bağlıyor.

Türkleri de açıkça aşağılıyor Kral Abdullah ve seçilmiş ırk olarak da Arap milletini tanımlıyor. Şimdilik kitabın başlarındayız. Eğer gündem müsaade ederse devamından da alıntılar yaparak paylaşacağım. Bugün muhatap olduğumuz tarihin kaynaklarının nereden geldiğini süreç içinde hep beraber daha da derinlemesine görme fırsatımız olacak o zaman.

Birinci Dünya Savaşı Sürerken Osmanlı’ya karşı askerî harekâta girişme sebebi olarak İttihat Terakki’yi göstermek, Almanlara karşı İngilizleri tercih etmiş olmanın kılıfından ibaret. Aynı İngilizler daha sonra da Fransız ortaklarına karşı Suriye’de de Dürzileri ayaklandırarak egemenlik kurmuşlardı.

Sonrasında petrolle kıymetlenen bütün o coğrafyanın da egemenliğini 2. Dünya Savaşı ile birlikte ABD’ye devretmişti İngilizler. ABD de aynı Osmanlı bakiyesi o toprakları küçük parçalar hâlinde özgürlüklerine kavuşturmuştu. 1960’lı yıllarda petrole kavuşmuş bir kaç Osmanlı kasabası dahi ülke hâline gelmiş ve Batılı sömürgecilerin menfaatlerine göre pozisyon almışlardı.

Şimdi bize bütün bunların sorumlusunun İttihat Terakki ve ardından da Cumhuriyet rejimi olduğunu söyleyenlerin tarihi kimlerden öğrendikleri de anlaşılıyor muhtemelen.

Alıntı: İnanç Uysal

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , | TARİH DEĞİL, KİŞİLER YALAN  SÖYLER, YALAN YAZAR (K.Ş) için yorumlar kapalı
Kas 23

BÜTÜN ÖĞRETMENLERİN ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN

BÜTÜN ÖĞRETMENLERİN ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Harf devrimi ile Türkçe’nin kullanımına başlanmıştır. Atatürk Sivas’ta yeni Türk alfabesini tanıtarak Türk Milletine okuma yazma öğretmeye başlamıştır. Bundan dolayı da Başöğretmen unvanını almıştır.

Yıl Okur yazar oranı

1923 %2,5

19271 %10,5 (1927 resmî sayımlar)

19352 % 20,4 (1935 sayımları)

Tabloda da görüldüğü gibi okuma yazma oranı hızlı bir şekilde artmaya başlamıştır. Bu sayede sözlü ve kulaktan kulağa bir iletişimden artık yazılı olarak ve kayıtlara geçecek şekilde Türkçe dili kullanılmaya başlamıştır. Şu anki eğitim öğretim sistemimize bir göz atacak olursak ne öğretmenin ve ne de öğrencinin ve ne de velilerin memnun olmadığı yazılı, görsel ve sosyal medyadan anlaşılmaktadır. Muktedirlerin din eğitimine ağırlık vermesi, fen ve sosyal bilimleri ötelemesi yüzünden dünya sıralamasında gittikçe son sıralarda yerimizi almaya başladığımızı görmekteyiz. Taşımalı eğitim ile köylerdeki eğitime son verilmiş, ücretli öğretmenlerle gençlerin ve atanamayan öğretmenleri umudu söndürülmüş, ne yazık ki eğitimimiz milli (çamur) olmuştur. Bir de tarikatların karıştığı eğitim dünya standartlarında yapılan eğitimden geride kalarak geleceği yakalamak hususunda bir iddiası olmadığı gerçeğini ortaya koymaktadır.

Dert o kadar çok ki yazmak istesek ansiklopediler almaz… Kuan Tzu’nun “Bir yıl sonrasını düşünüyorsan eğer, tohum ek; On yıl sonrası ise tasarladığın, ağaç dik; ama yüzyıl sonrası için, halkı eğitmeye bak.” Dediğini dikkate almak zorunluluğumuz vardır.

Bu düşünceler doğrultusunda necip Türk Milletine TÜRKÇE DÜŞÜN, TÜRKÇE YAŞA, TÜRKÇE SEV diyorum ve ekliyorum…

ÖĞRETMEN

İlimlerle yoğrulup kapkara beyinlere

Medeniyet ışığı götürmeli öğretmen

Fedakârca çalışıp büyük ve küçüklere

Atide engelleri aşırandır öğretmen

Namerdin değil, merdin gönüllerdir yatağı

İlim irfan yuvası öğretmenin otağı

Kötü düşüncelerin olmamalı tutsağı

Ta ki, yerin dibine batırandır öğretmen

İstemez ki şan, şöhret, ne de bir tek madalya

Her şeyin anahtarı hazinedir akıl ya

Azrail, cehaletin gelir canın almaya

Cehaleti kabrine yatırandır öğretmen

Bir harfi öğretenin kölesi nerde hani?

Arar durur bıkmadan Çin’de olsa da ilmi

Kelepçe takıp kola mahkûm ederek zulmü

Zalimlerin işini bitirendir öğretmen

Kalplerde yaşayan o, zihinlerin güneşi

İstikbale yol bulan ülkünün meşalesi

Kokuşmuş beyinlerden cehalet denen leşi

Çıkarıp atamazsa tükürendir öğretmen

Karanlık gecelerin sönmeyen ışığı o

Dünyanın her yerinde ilimin beşiği o

Her şeyde güzelliğin, doğrunun aşığı o

Gerçekleri insana gösterendir öğretmen

Bütün derde olmalı bir ömür boyu derman

Eylemeli hakkıyla güzel doğru bir ferman

İnsanlar birinden nefret ettiği zaman

Kin, garez duyguların söndürendir öğretmen

Eğitimde oluruz çelik gibi bir nefer

Her toplumda eğitim çirkef illetler keser

Şahbaz yapar gönülden bu çağrıyı son sefer

Huyda kötü yönleri yitirendir öğretmen

Kenan Şahbaz

Eğitimci, Halk Şairi, Araştırmacı, Yazar

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , | BÜTÜN ÖĞRETMENLERİN ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN için yorumlar kapalı
Kas 07

ATATÜRK’ÜM NERDESİN?

ATATÜRK’ÜM NERDESİN?

Şanlı kahraman Türk’ün altından beratı var

Nerdesin, tarihteki Atatürk’üm nerdesin?

Türk’e kefen biçmeye niyet etmiş batı var

Nerdesin, tarihteki Atatürk’üm nerdesin?

       Özünü, kimliğini atanları gördün mü?

       Türk’üm deyip de Türk’e çatanları gördün mü?

       Şeref ve namusunu satanları gördün mü?

       Nerdesin, tarihteki Atatürk’üm nerdesin?

Gazap küheylanımız gazaya nazır şimdi

Adaletin lavları yakmaya hazır şimdi

Tozlanan istiklâlin tozunu kazır şimdi

Nerdesin, tarihteki Atatürk’üm nerdesin?

       Sensiz olan bir dünya yıkılırdı, göçerdi

       Senin engin hoşgörün adaleti seçerdi

       Avrupa, fermanınla hazır ola geçerdi

       Nerdesin, tarihteki Atatürk’üm nerdesin?

Bir varlık sebebidir insanın cesareti

Aklı olan bir insan ister mi esareti?

Göster tarihindeki o müthiş mahareti

Nerdesin, tarihteki Atatürk’üm nerdesin?

       Batı, batı denilen o kokuşmuş bir, leşti

       Yedi düvel azmini kırmak için birleşti

       Türk milleti seninle bu cihanda hürleşti

       Nerdesin, tarihteki Atatürk’üm nerdesin?

En yoğun karanlıklar aydınlığa gebedir

Bu oyunu bozmanın işareti sobe’dir

Türk’ün mescidi dünya, kıblesi de Kâbe’dir

Nerdesin, tarihteki Atatürk’üm nerdesin?

      Orta Asya değil mi, Türk’ün ezeli yurdu?

      Tanrı dağı, Altaylar Türk’ü konuştururdu

      Kızılelma ülküsü kanın tutuştururdu

      Nerdesin, tarihteki Atatürk’üm nerdesin?

Kenan Şahbaz

Eğitimci, Halk Şairi, Araştırmacı, Yazar

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , | ATATÜRK’ÜM NERDESİN? için yorumlar kapalı
Kas 05

15 TEMMUZ, “YENİ BİR DEVLET” İÇİN ATLAMA TAŞIYDI!

15 TEMMUZ, “YENİ BİR DEVLET” İÇİN ATLAMA TAŞIYDI!

(ŞİMDİ YENİ BİR ATLAMA TAŞI ARIYORLAR… BU ATLAMA TAŞI CANİ TERÖRİSTBAŞI İLE Mİ?..K.Ş.)

“15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümü, millî bayram ve tatil ilan edildi. Tabii darbe girişiminin değil o girişime direnişin bayramı söz konusudur ama yine de o gün Türkiye için bir utanç günüdür. ‘Halka ve Meclis’e ateş açan askerler’ ve ‘halk tarafından boğazlanan askerler’ tabloları, utanmak için yeterli değil midir?

15 Temmuz’dan önce devletin belkemiği olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nde terfiyi hak eden pırıl pırıl subaylar, ya Ergenekon-Balyoz sürecinde tasfiye edilmiş ya da emekli edilmişti. Meselâ 100 tam puan sahibi Mehmet Alkanalka terfi ettirilmezken, darbe girişimi sırasında Ömer Halisdemir tarafından öldürülen Semih Terzi terfi ettirilmişti!

2014 şûrasında general yapılan 19 albaydan 12’si ve 2015 şûrasında general yapılan 23 albaydan 20’si, 15 Temmuz darbesine karıştıkları gerekçesiyle TSK’dan atıldı!

FETÖ’nün askerî okullara sızması, 30-40 yıllık bir süreçtir ama 15 Temmuz 2016 darbe girişimine, 2014 ve 2015 Yüksek Askerî Şûralarında alınan siyasi kararların yol verdiğini görmek durumundayız.”

Yukarıdaki satırlar, bu sütunda 16 Temmuz 2019’da yayımlanmıştır.

Ankara Adliyesi’ndeki hem FETÖ çatı davası hem de Genelkurmay çatı davası başta olmak üzere 15’e yakın darbe girişimi soruşturmasını savcılarla birlikte yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Necip Cem İşçimen‘in geçtiğimiz hafta Afyonkarahisar’da bir grup üniversite öğrencisine yönelik özel konferansında yaptığı açıklamayı gündeme getirdi.

İşçimen, “(…) 2015 yılında Millî İstihbarat Teşkilatı’nca (MİT) YAŞ Kararları öncesi yapılan çalışmalar var. MİT, ataması yapılan 138 generalin 100 tanesinin paralel yapıdan olduğunu söylüyor. Ne hikmetse bunların general atamaları yapılıyor. (…) İzmir’de casusluk soruşturması vardı. Onunla ilgili gözaltılar yapıldı. Bizim KPSS analizlerinden bazı KPSS sanıklarının eşlerinin önemli yerlerde bulunduklarını tespit ettik. Bunlarla ilgili araştırma yapılmasını ve gerekiyorsa YAŞ kararlarıyla emekli olunmasını istedik. Belli mevzilerde elemanları deşifre olmaya başlandı ve gideceklerdi. Acil operasyon yapılması gerekiyordu. Planlı ameliyattan acil ameliyata girdik. Örgütün 15 Temmuz operasyonu, yoğun bakım operasyonudur.” dedi.

***

2015 YAŞ kararlarının altında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Millî Savunma Bakanı Vecdi Gönül imzaları var. MİT, hangi subayların FETÖ’cü olduğunu raporla bildiriyor ama Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Millî Savunma Bakanı, hepsini terfi ettiriyor! Sonra da Erdoğan “Allah’ın lütfu” olarak nitelendirdiği 15 Temmuz’u atlama taşı olarak kullanarak devletin yönetim sistemini değiştiriyor!

Üstelik Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, darbe girişiminden 40 gün önce düzenlediği, 6 Haziran 2016 tarihli iddianamesinde akla gelen her türlü uyarıyı da yapmıştı:

İddianamede şöyle deniliyordu:

“TSK içerisindeki bu yapılanmanın ordu disiplinini bozacak ve ülke savunmasında zafiyet oluşturacak bir yoğunluğa ulaştığı,

FETÖ/PYD’nin darbe teşebbüsünde bulunma tehlikesinin açık ve yakın olduğu,

Bu tehlikenin gerçekleşmesi halinde bunun devlet için gerçek bir yıkım olacağı, ülkenin bir iç savaşa sürüklenebileceği, devletin yeniden ayağa kaldırılmasının mümkün olmayabileceği,

FETÖ/PYD’nin tasfiyesinin devlet için artık varlık yokluk meselesi hâline geldiği…”

Şimdi de AKP iktidarı, milletvekili transferi gibi yollarla “Milletin çeşitliliğine dayanan Yeni Anayasa” ile Türkiye’yi Türk devleti olmaktan çıkarmanın hesabını yapıyor…AKP iktidarının tasfiyesi de devlet için artık varlık yokluk meselesi hâline gelmiş değil midir?

Alıntı: https://www.yenicaggazetesi.com.tr/15-temmuz-yeni-bir…

Posted in Yazılarım | Tagged , , , | 15 TEMMUZ, “YENİ BİR DEVLET” İÇİN ATLAMA TAŞIYDI! için yorumlar kapalı