Şub 05

MAVİ KÖŞK (KAÇAKÇININ KÖŞKÜ) 2

sut_havuzu_sophie_450x334_optpaolides_449x637_opt

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MAVİ KÖŞK (KAÇAKÇININ KÖŞKÜ) 2

ÇAMLIBEL/ KIBRIS

Paolides’in Hazin Sonu

Paolides çok severek yaptırdığı mavi köşkü 1974 barış harekatı sırasında arkasında bırakarak İtalya’ya kaçmak zorunda kalmıştır. Kaçarken yatak odasında bulunan ve ingiliz mahallesine doğru giden kendi yaptırdığı gizli tünelleri kullanmıştır. Tünelleri kaçarken patlattığı için tam olarak nereye açıldığı bilinmemektedir. Paolides köşke olan ilgisini ve bir gün geri alma ümidini hiç kaybetmemiş bu yüzden öldürüldüğü 1986 yılına kadar köşkün çeşitli ihtiyaçlarını italyadan Kıbrıs’a gönderdiği söylenmektedir. Paolides İtalya’da bir mafya toplantısında öldürülmüştür.

Son olarak; Mavi köşk bir ibret müzesi olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin himayesinde halkımızın ziyaretine açık tutulmaktadır. 1963 – 1974 yılları arasında Kıbrıslı Türkler çeşitli zorluklar altında yaşamlarını sürdürmeye çalışırken, Paolides kanlı paralar ile bu köşkte sefasını sürmüştür. Mavi Köşk, Yukarıda anlatamadığımız çalışır durumda olan 1957 yapımı Westinghouse marka merkezi klima sistemi, içinde gizemli bir altın anahtar bulunan gizli kasası, özel olarak uzakdoğudan paolidesin getirttiği dokuz boyutlu güvenlik aynası, kuş tüyü yastıklı stres koltukları, mevsime göre renk değiştiren bukalemun derisinden içki dolabı, kristal şarap bardakları, italyan el işi yer döşemeleri, istenirse 24 saat şarap akan aslanlı çeşmesi, özel sirtaki taverna bölümü, Köşkün bir çok yerinde bulunan günah çıkarma noktaları, Deprem uyarı cihazı, Köşkle bir bütünmüş gibi görünen ancak depremde yıkılmaması için köşkten ayrı olarak ve farklı bir teknikle yaptırılmış deprem odası gibi birçok özelliği ile Mavi Köşk Kıbrıs’ta mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri. 

 Kaynak: http://kibrismavikosk.com/

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , , | MAVİ KÖŞK (KAÇAKÇININ KÖŞKÜ) 2 için yorumlar kapalı
Şub 04

DAVUT BOYNUZU (5)

indir
 
 
İsrail Bayrağı
 
 
 
 
DAVUT BOYNUZU (5)
Diğer bir efsaneye göre, Golyat’ın kalkanını büyük bir yıldız süsler. Genç David, bu devi öldürdükten sonra, kalkanına sahip olur ve yıldızı da Tanrı’ya sığınmanın bir simgesi olarak benimser. David’in mezmurlarının tekrarlanan teması ‘Tanrı benim kalkanımdır’ sözleridir(Tanah/ Mezmur, Bölüm 18). Tora, bilinen bir örgütlenmiş orduyu kuran Kral Davut’un, askerlerini profesyonel savaşçı olarak yetiştirdiğini yazar. Davut, askerlerinin zırhlarında da Tanrısal himaye sembolü olarak altıgen yıldız motiflerini kullanmıştır. Davut’un oğlu, Kral Şelomo/ Süleyman ise sembol olarak altı köşeli değil de beş köşeli (pentagram) yıldızı benimsemiştir. Bu yıldız Süleyman’ın mühürlü yüzüğünde yer almaktaydı ve kralın mabedinde de yüzlerce altın kakmalı kalkan bulunmaktaydı.
Efsanede anlatılan olayların ışığında bu Davud Yıldızı’na bakıldığında; bir devi sapanla deviren büyük bir güç, İsrail’in Filistin’e açık üstünlüğü, Tanrı’nın koruyuculuğu ve Davut’un gücü görülmektedir. Davut, Yahudi tarihindeki en ünlü ve güçlü İsrail Kralı’dır ve onun zamanında İsrailoğulları tarihinde ilk kez Büyük bir krallık kurmuş ve en büyük gücüne sahip olmuştur. Günümüz İsrail’i bu yıldızı ulusal bayrağında bir sembol olarak taşıyorsa eğer, bunun anlamı, bu gücü herkese hatırlatmak için verdiği bir mesajdan başka bir şey değildir.
Şimdi gelelim Davut’un boynuzuna. Kutsal kitap Tanah/Tevrat’ta Davut’un boynuzu diye bir boynuz hiç yer almamaktadır. Ancak Tevrat’ta boynuzlama vakası vardır; Hititli Uriya’nın karısı Bat-Şeva Davut’la bir olup kocasını boynuzlamıştır, ama bu Davut Boynuzu o boynuz olmasa gerek…
Buna karşın Tevrat’ta BOYNUZ’dan sıkça bahsedilmektedir. En başta boynuz; Yahudi kutsal Tapınağının ayrılmaz bir parçasıdır, Sina Dağı’nda Tanrı tarafından Musa’ya verilmiş emirde geçmektedir yani boynuz kutsaldır;“Sunağı akasya ağacından kare biçiminde yap. Eni ve boyu beşer arşın, yüksekliği üç arşın olacak. Dört üst köşesine kendinden boynuzlar yaparak hepsini tunçla kapla(Tevrat/Çıkış 27:1/2)”
İkinci olarak boynuz, günahlardan arınma için yapılan kutsal ayinin bir parçasıdır, bu da Tanrı tarafından İsrailoğulları’na bildirilmiştir; “Üzerinde buhur yakmak için akasya ağacından bir sunak yap. Kare biçiminde, boyu ve eni birer arşın, yüksekliği iki arşın, boynuzları kendinden olacak. Üstünü, yanlarını, boynuzlarını saf altınla kapla… Kahin Harun yılda bir kez sunağın boynuzlarını arındıracak. Kuşaklarınız boyunca yılda bir kez günahları bağışlatmak için sunulan sununun kanıyla sunağı arındıracak. Sunak ben RAB için çok kutsaldır(Tevrat/Çıkış 30: 1,2,3,10)”
Üçüncü olarak boynuz, Yakup/İsrail oğlu Yusuf’a bildirdiği kehanette geçer ve İsrail düşmanlarını yenmek için kullanılacak gücü simgeler: “ Yusuf, İlk doğan bir boğa kadar Görkemlidir o; Boynuzları yaban öküzünün boynuzları gibidir. Bu boynuzlarla ulusları, Yeryüzünün dört bucağındaki ulusları yaralayacak(Tevrat/Tesniye 33: 16/17)”
Ayrıca boynuz, Tanrı’nın seçtiği kişiyi kutsamak için kullanılır, içi zeytinyağı dolu boynuzla kutsama töreni yapılır, Davut için yapılan törende olduğu gibi; “RAB Samuel’e, “Kalk, onu meshet. Seçtiğim kişi odur” dedi. Samuel yağ boynuzunu alıp kardeşlerinin önünde çocuğu meshetti. O günden başlayarak RAB’bin Ruhu Davut’un üzerine güçlü bir biçimde indi(Tanah/ 1. Samuel 16:13)” 
Ve nihayet boynuz, Yahudi Peygamberi Mikaya’nın bir kehanetidir,İsrailoğulları düşmanlarını boynuzla yok edecektir;  “Kenaana oğlu Sidkiya, yaptığı demir boynuzları göstererek şöyle dedi: RAB diyor ki, ‘Aramlılar’ı yok edinceye dek onları bu boynuzlarla vuracaksın.’ (Tanah/2.Tarihler 18:10)”
 
Sınuç olarak; Şimdi bu bilgileri bizim Başbakan’daki Davud’un Boynuzu’yla yan yana getirelim ve bir Yahudi Cemaati Davut Boynuzlu üstün cesaret ödülünü bir kişiye neden verir ona bir bakalım (Not: Tespitlerimiz kişisel görüş değil Tevrat’ın buyruklarıdır ve kutsal ayet anlamlarıdır)…
Davud; İsrail’in gücü ve de koruyucu kalkanıdır, bu kalkan seçilen kişiyi İsrail’i düşmanlarına karşı koruyacaktır.
Boynuz; Tanrı’nın seçtiği kişiyi kutsamak, günahlarından arındırmak ve İsrail’in düşmanlarını yenmek için seçilmiş bir kutsal semboldür. Seçilen kişi kutsanmış, günahlarından arındırılmış ve İsrail’in düşmanlarına karşı savaşacak güçle donatılmıştır, anlamına gelir. 
Davut Boynuzlu ödül sahibi bizim Başbakan yönetimindeki AKP hükümetinin Türkiye ve Ortadoğu’da izlemekte olduğu ayrıştırma siyasetine ve başta İran ve Suriye’ye karşı yaptığı yıpratma ve çatıştırma siyasetine baktığınızda, özellikle İsrail’in can damarı Yahudi Kürdistan oluşumuna baktığınızda ve bu süreci hızlandırmak için AKP’nin PKK’ya verdiği desteğe baktığınızda, her yol Kudüs’e çıkmaktadır. Buradan da “bir Yahudi Cemaati Müslüman bir lidere neden Davut Boynuzu verir”, sorusunun cevabına doğrudan ulaşılmaktadır.
 
Unutmayınız ki ödül, hizmet edene verilir. Bizim ülkemizde İsrail’e hizmet demek “şehit vermek” demektir, her gün şehit, her gün şehit. Terörün şifresini çözmek istiyorsanız, İsrail’i ve de ona hizmet edenleri iyi tanımak zorundayız, hem de çok iyi…
 
(SON )
Kaynak:  Erdal Sarızeybek  Nil’den Fırat’a Devlet Oyunları, araştırma, sayfa 200/207, Pozitif Yayınları, 2012.
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | DAVUT BOYNUZU (5) için yorumlar kapalı
Şub 03

Nasreddin Hoca (2)

nasreddin-hoca2
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Nasreddin Hoca (2)
 
Hazar Denizi’nin doğusundaki Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Doğu Türkistan ile kuzeyindeki Tataristan gibi ülkelerde  Nasreddin Hoca’nın fıkraları bilinmektedir. Ancak bu coğrafyadaki Nasreddin Hoca, Türkiye’den nasıl, ne zaman ve hangi yolla sözünü etti-
ğimiz ülkelere ulaştı? Bize göre bu hususta iki yol dikkati çekmektedir.
Bunlardan birincisi; Nasreddin Hoca İpek Yolu güzergâhı üzerindeki ülkelere bezirgânlar (kervancılar, tüccarlar) vasıtasıyla ulaşmıştır. Elbette hem Nasreddin Hoca’nın hayatı hem de fıkraları, hanlarda dilden dile, nesilde nesile anlatılırken yeni eklemeler ve unutulan kısımlarıyla bir ölçüde varyantlaşmıştır.
Zaten bu hususu kabul etmemiz de gerekmektedir. Hiçbir sözlü metin yeni anlatıcının ağzında ilk şeklini muhafaza edemez. Bu anlatmalar
yardımıyla pek çok fıkra Nasreddin Hoca’ya bağlanırken, bazı Hoca fıkraları da başka tiplere mal edilmiştir.
Türkistan’a gidişte takip edilen ikinci yol matbuattır. Nitekim tarih boyunca İstanbul, Kazan, Buhara, Semerkant, Taşkent sadece birer ticaret merkezi değil, aynı zamanda birer kültür merkezidirler. İstanbul’da yayımlanan bir kitap daha sonra sözünü ettiğimiz bu kültür merkezlerinde yayımlanma fırsatını bulmuştur. Burada saydığımız hususlardan dolayı sadece Nasreddin Hoca fıkralarının sayısı değişmemiş, aynı zamanda fıkraların konusunda da pek çok farklılıklar olmuştur. Bu hususları ülke ülke anlatacak olursak, Hocamızın adından başlayan değişiklik, diğer konularda da kendisini gösterecektir:• Alptekin, Doğu Türklerinin Nasreddin Hocası Mitolojik Bir Kahraman mıdır?Doğu Türkistan’da Nasreddin Hoca fıkraları Nesirdin Ependi Letipiliri veya Efendi Letipirili adıyla bilinmektedir. Fıkraların hangi yolla Doğu
Türkistan’a ulaştığına dair bir bilgimiz yoktur. Bilinen şey, onun fıkralarının sözlü kültürde yaşamasıyla ilgilidir. Ayrıca Nasreddin Hoca sadece
Uygur Türklerinin matbuatında değil, Çin matbuatında da epeyce yer işgal etmiştir. Çinliler Nasreddin Hoca fıkralarından yararlanarak çocuklarını
eğitmişler, hatta rejimin propogandasını bile yapmışlardır. Elbette burada sözünü ettiğimiz fıkraların büyük bir kısmı Hocamıza ait değildir.
 
Kaynak: http://yayinlar.yesevi.edu.tr/files/article/809.pdf
Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , | Nasreddin Hoca (2) için yorumlar kapalı
Şub 02

İlk Paralarımız

bozkurtlu-para
   indir (1)   
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
manset_5219d344b3bbf
indir 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İlk Paralarımız 
Osmanlıca yazılı paralarımız Cumhuriyetin ilk dönemlerinde basılan paralarımızdır, bozkurt sembolleri vardır. Atatürk’ün ölümünden sonra bunlar birer birer yok edildi. Sonraki paralarımız Atatürk’lü olarak basılmış olup koleksiyoncuların elinde görülmekte. 
 
Daha sonraki paramız İngiltere’de basılarak tedavüle sunulmuştu. 1927’de İngiltere’de basılarak tedavüle sunulmuş Türkiye Cumhuriyeti’nin en nadir parası olarak bilinen birinci emisyon 1000 liralıklardan ikisi, iki koleksiyoncuda ortaya çıktı. Paraların değeri 500 bin TL. Araştırmacı yazar Necati Doğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk emisyon parasının, 1925’te ilgili kanunun çıkmasından 2 yıl sonra İngiltere’de ‘De Thomas De La Rue’ matbaası tarafından basılarak 1927’de tedavüle sunulduğunu anlattı. Banknotun 15 bin 374 adet basıldığını kaydeden Doğan, bu paralardan 6-7’sinin sağlam kaldığının tahmin edildiğini belirtti. Doğan, şöyle konuştu: “Bir kaç ay önce isminin açıklanmasını istemeyen iki koleksiyonerde bu paralardan birer adet bulunduğunu öğrendim. Koleksiyonerler bunları elden çıkarmak istediklerini söylediler ve paralar bu şekilde elime geçmiş oldu. 1000 liranın değeri bugün 300 bin ile 500 bin lira arasındadır. Ancak paranın çok temiz korunmuş olması durumunda değeri iki katına çıkabilir. Satın aldığım bu paralar, isminin açıklanmasını istemeyen başka koleksiyonere sattım.” demiştir.
 
Kaynak : http://www.sonkale.org/iste-tc-nin-ilk-parasi-h213992.html
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , | İlk Paralarımız için yorumlar kapalı
Şub 01

Güzel Türkistan sana ne oldu?

kurtuba75_turkistan
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Güzel Türkistan sana ne oldu? 
 
Güzel Türkistan sana ne oldu? 
Seher çağında güllerin soldu 
Çemenler berbad, kuşlarda feryad, 
Hepsi mahzun, olmaz mı dil şad? 
Bilmem niçin kuşlar ötmez bu bahçelerinde.
 
Birliğimizin sarsılmaz dağı 
Ümidimizin sönmez çerahı 
Birleş ey halkım gelmiştir çağı 
Bezensin şimdi Türkistan bağı 
Uyan halkım bitsin artık bunca zulümler
 
Bayrağını al kalbin uyanın 
Kulluk, esaretin her şeyin yansın. 
Kur yeni devlet düşmanlar ürksün 
Yüce Türkistan Göklere değsin. 
Yayıl yeşer öz vatanın gül bağlarında.
 
(Batı Türkeli, Türkiye Oğuz Türkçesi ile)
* * *
Güzel Türkistan senge ne boldu 
Sebep vakitsiz güllerning soldu 
Çemenler berbad kuşlar her feryad 
Hemmesi mahsun bolmaz mı dil şad 
Bilmem ne içün kuşlar uçmaz bahçeleringde
 
Birligimizning teprenmes tagı 
Ümdimizning sönmez çıragı 
Birleş ey halkım kelkendür çagı 
Bezensin imdi Türkistan bağı 
Kozgal halkım yeter şunca cevrü cefalar
 
(Doğu Türkeli, Uygur Türkçesi ile) 
Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , | Güzel Türkistan sana ne oldu? için yorumlar kapalı
Oca 31

Doğu Türkistan, Atatürk ve ‘tatlı su’ milliyetçileri! (2)

turkistan
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Doğu Türkistan, Atatürk ve ‘tatlı su’ milliyetçileri!  (2)   
 
Doğu Türkistan, 1933 yılında bağımsızlığını ilan ettiğinde, ilk tanıyan ülke, Atatürk’ün başında bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti olmuştu.
O dönemin şartları altında hiç vakit kaybetmeden bölgeye ‘yardım malzemeleri’ gönderen Atatürk, yine Afganistan Büyükelçisi Memduh Şevket Esendal aracılığıyla bu bölgeden birçok başarılı genci Türkiye’ye getirterek Harp Okulu’nda eğitime tabi tuttu.
Şu anda Doğu Türkistan Vakfı’nın Başkanlığı’nı sürdüren Emekli Tümgeneral Rıza Bekin, Atatürk’ün Harp Okulu’nda okutup, generalliğe kadar yükselttiği canlı örneklerden birisidir.
Atatürk, siyasetin gereği olarak “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyor, ama bulduğu her fırsatı Türk dünyasının birlik ve beraberliği yolunda değerlendirmeye çalışıyordu.
Peki onun yolunu takip ettiğini iddia eden Türk milliyetçileri nerede?
Meydanlara inip ‘yeri göğü’ inletmesi gerekenler ne yapıyor?
* * *
‘Türk Birliği’ gibi, ne yazık ki ‘Doğu Türkistan’ davasını da unuttular.
Çin propagandasının etkisi altında kalıp ‘Doğu Türkistan’ yerine ‘Sincan Özerk Bölgesi’ ismini kullanmayı tercih ediyor, orada 30 milyondan fazla Türk’ün yaşadığını bile bilmiyorlar.
Bırakın dünya kamuoyunu, ‘Türkiye’de yaşayan’ soydaşlarımızın verdiği mücadeleyi dahi ‘kendi kamu oylarına’ anlatamıyorlar.
Doğu Türkistan’ın istiklal mücadelesine destek veren, vakıf ve derneklerin etkinliklerine ‘devlet memurlarının’ katılmasını engellemek için yayınlanan gizli genelgelere göz yumuyorlar.
Milliyetçi partinin genel başkanı, Urumçi’de ‘tarihi kitapların’ yakıldığı, ‘Uygur dilinin’ yasaklandığı bir dönemde Çin Devlet Başkanı’na ‘devlet liyakat madalyası’ veriyor.
Milliyetçi partinin milletvekili, Urumçi’de halkın üzerine ateş açıldığı bir dönemde DTP’liler ile göbek atıp ‘mastıka’ oynuyor.Yazıklar olsun, yuh olsun!..          
 
Kaynak: İsrafil K. Kumbasar  Yeniçağ Gazetesi                                                                                                                                                                          
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , | Doğu Türkistan, Atatürk ve ‘tatlı su’ milliyetçileri! (2) için yorumlar kapalı
Oca 30

Uygur Atasözleri

1011777_10151914344361242_96569373_n
 
 
 
 
 
 
 
 
   Eski Uygur Atasözleri 
   (Yime Türk Savında Bar) 

* “Erdemlig kişi erdini birle tüz ol,
Erdemsiz kişi etük içindeki ulyak birle tüz ol”
“Fazîletli insan cevherle birdir,
fazîletsiz insan çizme içindeki taban astarı ile birdir.”

* “Buyanlıg kişi burkanlare birle tüz ol
buyansız kişi buk bakır birle tüz ol”
“İyilik yapan insan burkanlarla birdir,
İyilik yapmayan insan boş bakır ile birdir.”

* “Kimnin tamırıyogun bolsar kanagı yinil”
“Kimin damarı kalın ise onun kan aldırması kolay olur.”

* “Er kutı belin suv kutı terin”
“Yiğidin değeri korku zamanında, suyun değeri derinliğinde”

* “Begimsinmeyük beg bolsar beltir sayu berge salur
Atakımsınmayuk atıg bulsar art sayu mayakayur”
“Bey olmayacak kimse bey olursa; her yol kavşağına sopa koyar; 

  Şöhrete lâyık olmayan kimse şöhret bulursa, her dağın sırtına işaret koyar.”

* “İt karı bolsar yatıp ürür”
“İt ihtiyarlarsa, yatıp havlar.”

* “Tagda öz yok say yazıda bel yok”
“Dağda düzlük olmaz, düzlük yerde bel olmaz.”

* “Yagmur yagsa kapun bolsun yabıngu kergek
Yavız kişi yakın kelse abıngu kergek”
“Yağmur yağarsa, kabın olsun, örtünmek gerek;
Kötü yakın gelirse gizlenmek gerek.”

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , | Uygur Atasözleri için yorumlar kapalı
Oca 29

“DAVUT BOYNUZU” (4)

 
israil-bayrağı-nb13753        396198-3-4-dba55
                                 İsrail Bayrağı                                                                                                 Davut Yıldızı
                                                                                 
DAVUT BOYNUZU (4)                                                                                                                                                                                                                              Davut’un ısrarı üzerine Kral kabul eder ve kendi giysilerini Davut’a verir; başına tunç miğfer takar, ona bir zırh giydirir. Davut giysilerinin üzerine kılıcını kuşanıp yürümeye çalışır, ama bu giysilere alışık değildir. Zorlanınca, Kral’a; ‘Bunlarla yürüyemiyorum. Çünkü alışık değilim’ diyerek giysileri üzerinden çıkarır. Değneğini alıp dereden beş çakıl taşı seçer. Bunları çoban dağarcığının cebine koyduktan sonra sapanını alıp Filistinli Golyat’a doğru ilerler. Bu sırada Filistinli de, önünde ‘Kalkan’ taşıyıcısı, Davut’a doğru ilerlemektedir. Davut’u tepeden tırnağa süzer. Kızıl saçlı, yakışıklı bir genç olduğu için onu küçümser. ‘Ben köpek miyim ki, üzerime değnekle geliyorsun?’ diyerek kendi ilahlarının adıyla Davut’u lanetler:
–  Bana gelsene! Bedenini gökteki kuşlara ve kırdaki hayvanlara yem edeceğim!
–  Ey Golyat. Sen kılıçla, mızrakla, palayla üzerime geliyorsun. Bense meydan okuduğun İsrail ordusunun Tanrısı adıyla senin üzerine geliyorum. Bugün Tanrı seni elime teslim edecek. Seni vurup başını gövdenden ayıracağım. Bugün Filistinli askerlerin leşlerini gökteki kuşlarla yerdeki hayvanlara yem edeceğim.
Golyat’la Davut dövüşmek için karşı karşıya gelir. Davut, elini dağarcığına sokup bir taş çıkarır ve sapanla fırlatır. Taş Golyat’ın tam alnına çarpıp saplanınca Filistinli dev yüzükoyun yere düşer. Davut hemen koşup üzerine çıkar, Golyat’ın kılıcını tutup kınından çektiği gibi onu öldürür ve başını keser. Golyat’ın öldüğünü gören Filistliler de kaçarlar. İsrailliler onları Gat’ın girişine, Ekron kapılarına kadar kovalar ve yakalayıp hepsini öldürürler ve sonra dönüp ordugahlarını yağmalarlar. Davut Dev Golyat’ı sapanla yenmiştir. Başını alıp Yeruşalim’e götürür, silahlarını da kendi çadırına koyar. Sonra kesik başı eline alıp Kral’ın huzuruna çıkar. Kral Saul Davut’a sorar:
–       Kimin oğlusun, delikanlı?
–       Kulun Beytlehemli İşay’ın oğluyum, diye karşılık verir(Eski Ahit/ Tanah/ 1. Samuel, Bölüm 17).
Yahudiler’in kutsal kitabı Tanah’ta anlatılan efsane işte budur. Yahudi kaynaklarına göre, Davut, ‘Goliat’ adlı deve karşı savaşırken, kendini koruyan kalkanın üzerine bir altıgen motifi işlenmişti. David İbranice’de üç harfle: Dalet-vav-dalet harfleriyle yazılır. Çok eski İbrani alfabesinde ise Dalet harfi Yunan alfabesindeki Delta’ya benzeyen küçük bir üçgen şekille yazılırdı. İki Dalet’in birleşmesi, yani iki üçgenin altıgen bir yıldız şeklinde çizilmesi Kral Davut’un adını temsil ediyordu. Bu şeklin Kral Davut’in sembolü olması mantıklı bir varsayımdır. Çünkü İbranice’de ‘Magen’ sözcüğü, savunma anlamındaki Lehagen/Hagana sözcüğüyle aynı köke sahiptir ve ‘savunucu, koruyucu’ anlamını taşır. Magen, ayrıca, koruyucu bir alet olan kalkana verilen bir addır. Buna göre, Magen David, ‘David’in kalkanı, David’in koruyucusu’ demektir(Sevinon, Türk Musevileri Cemiyeti).
 

(Devam edecek)

Kaynak:  Erdal Sarızeybek  Nil’den Fırat’a Devlet Oyunları, araştırma, sayfa 200/207, Pozitif Yayınları, 2012.

 
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | “DAVUT BOYNUZU” (4) için yorumlar kapalı
Oca 28

MAVİ KÖŞK (KAÇAKÇININ KÖŞKÜ) 1

mavi_kosk_havuzdan_450x224_opt
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
MAVİ KÖŞK (KAÇAKÇININ KÖŞKÜ)  1
ÇAMLIBEL KIBRIS
 
MAVİ KÖŞK, İtalyan asıllı rum olan Paulo Paolides tarafından 1957 yılında yaptırılmıştır. İki kat üzerine on altı bölüm olarak inşa edilen köşk, 20. yy modern mimari teknikleri ile yapılmış olmasına karşın, doğu ve batı mimari üslupları ile Türk, Rum mimari özellikleri yanısıra İtalyan ve Akdeniz bölgesi mimari özellikleri taşımaktadır.Paulo Paolides 
Kıbrıs doğumlu olan Paolides italyan asıllı rumlardandır. Paolides Avukat olmasına karşın aslında Ortadoğunun en büyük silah tüccarıdır. Aynı zamanda dönemin Kıbrıs Cumhurbaşkanı Baş piskopos Makarios’un avukatıdır. Avukatlık mesleğini silah ticaretini gizlemek için kullanmıştır. Bu nedenle köşkü kimsenin dışarıdan göremeyeceği ancak hertarafa hakim bir mevkiye yaptırmıştır. Böylelikle köşkü silah dağıtım noktası olarak kullanabilecektir..

Sanat Düşkünü Paolides Paolides sanata düşkün bir kimse olarak evini birçok sanat eseri ile donatmıştır. Paha biçilmez tablolar, biblolar, içki dolapları, el işi iran halıları, ayrıca kendisine ait kara kalem çalışmalarıda bulunmakta ve evinde sergilemektedir. Bazı sanat eserlerini para karşılığı almış ancak bazı eserler kendisine hediye edilmiştir. Hediye edilen bu eserlerden bir taneside paha biçilemeyen meryem ana tablosudur. Kendisine fransız bir ressam tarafından 1971 yılında hediye edilmiştir. Ne amaçla hediye edildiği bilinmemektedir. Tablonun özelliği halesinin som altından elindeki tas ve gerdanlığın ise altın suyuna batırılarak resmedilmiş olmasındandır. Tablonun bir diğer özelliği ise odanın neresinden bakarsanız bakın elleri, dizleri ayak ucları ve gözlerinin size dönük olmasıdır.

Kaynak: http://kibrismavikosk.com/

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , | MAVİ KÖŞK (KAÇAKÇININ KÖŞKÜ) 1 için yorumlar kapalı
Oca 27

Büyük Türkçü Zeki Velidi Togan

zeki-velidi-togan-2014Büyük Türkçü Zeki Velidi Togan      
Büyük Türkçü Ord. Prof. Zeki Velidi Togan, 1970 yılının 26 Temmuz günü uçmağa varmıştı.
Kendisi ile, 1944 Türkçüler davasından üç yıl sonra, aynı davanın sanıklarından Prof. Hüseyin Namık Orkun’un Ankara Bahçelievler’deki evinde tanışmıştım. O büyük bir ilim adamı olduğu kadar, faal bir siyasi yaşantısı olan çok yönlü Türk soylu liderlerdendir. Türk tarihinin dünyadaki sayılı uzmanlarından biridir.
1950’li yıllarda Türk Milliyetçiler Derneği’nin tertiplediği, Türk Dünyası ile ilgili toplantılarda gençlere aktardığı bilgiler değişik ve çok yönlüdür. Bir toplantı vesilesi ile İstanbul’a geldiğimizde Hoca’yı Fatih civarındaki evinde ziyaret ettiğimizi ve Bükreş Üniversitesi tarih bölümünü bitirip doktorasını İstanbul’da veren eşi Nazmiye hanımın ve Kızları İsenbike ve oğulları Prof. Subidey ile de Hoca’dan zengin kütüphanesi hakkında iki oda dolusu kitapları ile gençlerin bilgilenmesini sağlamışlardır.
Zeki Velidi Togan 10 Aralık 1890 tarihinde Başkurdistan’ın Avulu köyünde köklü bir ailenin on çocuğundan birisi olarak dünyaya geldi ve Müslüman Türk örf ve adetleri içinde yetişti. Kültürlü bir ailenin çocuğu olan Zeki Velidi, Arapça, Farsça ve Rusça öğrenip hendese, Uluğ Beğ usulü astronomi, edebiyat ve belagat dersleri alıp her konudaki eserleri okuma şansına kavuştu. Babasının Medresesindeki kendi emeği ile açtığı kütüphaneyi de zenginleştirmeyi becerdi. Türk Dünyası’nın bütün neşriyatlarına ulaştı ve ilmi çalışmalar için Kazan’a gitti. Orada yerli ve yabancı eserlerle Türk Tarihi ile ilgili bütün eserleri okudu. Kazan Üniversitesi’nin Türk Tarih Cemiyeti üyesi oldu. Türkistan’a gidip, Ula’daki Osmaniye Medresesinde Türk tarihi ve edebiyatını okudu. Çarlık döneminde Kazanlıların Rus Meclisi Duma’daki baş temsilciliklerinin Petesburg’daki bürosunda görevlendirildiğinden, çok genç yaşta da siyasetin içine girdi.
1917 olaylarını yakından izlemiş ve Milli Başkent Hükümeti’nin Harbiye ve Dahiliye Bakanlığını yapmıştır. Lenin, Stalin ve Troçki ile uzun beraberliği olmuş fakat, anlaşmalara uymadıklarından araları açılmıştır.
Türkistan Milli Birliği’ni kurmak amacı ile, Asrahan’a, Bakü’ye, Türkmenistan’a geçip Enver Paşa ile görüştü. Sovyetlerin, Türkistan’a askeri kuvvet göndermeye başlamaları, Zeki Velidi’nin durumunu değiştirdi. Abdulkadir İnan’la beraber İran’a oradan Hindistan’a ve gemi ile Hicaz yoluyla İstanbul’a kadar geldiler. Vizeleri olmadığından Türkiye’ye giriş yapamayarak Marsilya yolu ile Paris’e ulaştılar. Berlin’de “Türkistan Milli Birliği”nin kongresini tertiplediler.
1925 yılında, T.C. eski Milli Eğitim Bakanı Rıza Nur’un Berlin’e gelmesi ve Türkiye’ye dönmelerini teklif etmesi durumu değiştirdi ve Zeki Velidi Togan “Telif ve Tercüme Heyeti, azalığına tayin edilerek İstanbul’a yerleşti. Bakanlar Kurulu Kararı ile T.C. vatandaşı oldu. Hamdullah Suphi Tanrıöver’le işbirliği yaptı ve Büyük Bozkurt Atatürk’ü ziyaret etti.
1932 yılında tertiplenen “Türk Tarih Kongresi”ndeki konuşması yedi yıl yurt dışında kalmasına ve 1944 Türkçüler Davasında da onyedi ay hapis yatmasına sebep olmuştu.
Prof. Zeki Velidi Togan Hoca, Türk Bilimini ve Türk Tarihçiliğini dünya ölçüsünde temsil etmiş bir Türkçü ilim adamı olarak yaşamış ve 26 Temmuz 1970 de uçmağa vararak Karacaahmet’deki kabrine konulmuştur.
Nur içinde yatsın.
 
 
TANRI TÜRK’Ü KORUSUN ve YÜCELTSİN!
 
Kaynak: Sami Yavrucak 23.07.2009 Yeniçağ Gazetesi
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , | Büyük Türkçü Zeki Velidi Togan için yorumlar kapalı