Nis 11

Câhil şehir ve hükümdarı…

images
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Câhil şehir ve hükümdarı…
 
Büyük Türk filozofu Farabi şehri (devleti) temel olarak ikiye ayırır: Fâzıl (erdemli) şehir (El-Medine’tül Fâzılâ), fazıl olmayan (erdemsiz) şehir. Erdemli şehir, ahlâkî erdemleri ilke edinmiş, iş bölümü ve sosyal dayanışmanın en mükemmel düzeyde gerçekleştiği, hukukun ve sosyal adaletin tam olarak uygulandığı, bilgelerin başkan olduğu bir şehirdir.
Erdemsiz şehirlerin ortak özelliği ise “cehalettir”. Öncelikle başkanı “bilge” değildir. Sonra, halkı saadet hakkında yanlış düşünceye sahiptir. Onlar için hayatın gayesi görünen şeylerdir: Sağlık, refah, cömertlik, büyüklük, saygı ve itibar görme hırsı.
Farabi erdemsiz şehri dört kısımda değerlendirir; cahil, fasık, değişebilir ve şaşkın şehir. Erdemsiz şehirler erdemli olmadıkları için medeniyet şehirleri de olamazlar. Bunların içinde en çok cahil şehre dikkat çeker.
Cahil şehrin özelliklerinden biri sömürüdür. Cahil şehirde sömürü sadece “maddi” değildir. Farabi, sanki bugün yaşadığımız problemleri o günden görmüş gibi “sömürü din yoluyla da olur” diyor. Din bir zümre tarafından istediklerini elde etmek için hileli bir yol gibi kullanılır.
Anlaşılan o ki din ile sonuç elde etme hastalığı yeni değil.
Cahil şehrin bir diğer baskın vasfı ise son zamanlarda çok tartıştığımız, bir zümrenin diğer zümre üzerinde “tahakküm” kurmak için “hile ve sahtekârlıklar” içinde olmasıdır.
Adalet, Farabi’nin erdemli şehrinin en önemli özelliği, hatta gerekçesidir. O, devletin oluşum gerekçesini insanın mutluluktan tam olarak nasibini alabilmek için adaleti gerçekleştirecek güçlü bir kuruluşa ihtiyaç duymasına bağlar. Bu ihtiyaç, devleti meydana getirmiştir.
“Sevginin kurduğu devleti adalet devam ettirir” diyen Farabi’nin adalet fikrini “sonuçların sonucu” olarak yorumlayan Dücane Cündioğlu bu durumu “varoluşta Varlık’tan alınan pay” olarak tanımlar ki en güzel adalet tanımlarından biridir.
Toplumda adalete güven hissi kaybolduğu zaman “huzur” ortadan kalkar, başıbozukluk meydana gelir; bunun bir adım sonrası kargaşadır. O yüzden adalet, erdemli şehrin temeli, hatta gerekçesidir.
Peki devletin “adil” olmasını sağlayacak hükümdar hangi özelliklere sahip olmalıdır? Riyasetin birinci şartı “Hikmet” tir. Hilmi Yavuz, Farabi’nin “hikmet” ini “medeniyet” olarak yorumlar: “Eğer felsefe (hikmet), yönetimin bir parçası olmaktan çıkarsa, bütün diğer şartlar bu yönetimde mevcut olsa bile, erdemli şehir hükümdarsız kalmış olacak, şehrin yönetimi ile meşgul olan kişi bir hükümdar olmayacak, şehir halkı helâk olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.”
 
Kaynak: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/cahil-sehir-ve-hukumdari-29977yy.htm 
Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , | Câhil şehir ve hükümdarı… için yorumlar kapalı
Nis 11

Milli Şehit Kaymakam Kemal Bey’in Şehadetinin 95.Yılı

kemal-bey-bogazliyan-kaymakami
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Milli Şehit Kaymakam Kemal Bey Şehadetinin 95.Yılında Anıldı.
Yozgat Boğazlıyan Kaymakamı Milli Şehit Kemal Bey, şehadetinin 95. yılında Kadıköy’deki mezarı başında anıldı. Prof. Dr. İbrahim Öztek, “10 Nisan 1919 günü Kaymakam Mehmet Kemal Bey, Beyazıt meydanında idam edilmiştir. İdam sehpası başında birçok zebaninin arasında beyazlar giyinmiş bir aslan kükredi; ‘Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun adalet…’Bu ses tüm İstanbul’da yankılandı” diyerek başladığı konuşmasını şöyle sürdürdü:
 
İdam kararı
“Türk devleti ve askeri birinci dünya savaşı günlerinde 9 cephede birden savaşırken, Ermeni çeteleri başlarında patrikleri olmak üzere Türk ve Kürt köylerini, şehirlerini basmış, isyanlar çıkarmış ve yüzbinlerce Müslüman Türk ve Kürt’ü katletmişlerdir. İşgal kuvvetleri ile birleşerek, Osmanlı devletini arkadan vurmuşlardır. Yozgat Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey de, bölgesindeki muhacir Ermenilerin tecavüze uğramalarını engelleyemediği gerekçesi ile suçlanmıştır. Bu nedenle işgal kuvvetleri ve Ermenilerin israrları ile önce Konya’da yargılanmış suçsuz bulunmuş, daha sonra Damat Ferit Paşa Hükümeti Kemal Bey’in İstanbul’da Hayret Paşa divanında yargılanmasını istemiştir. İngiliz ve Ermeni yalancı şahitlerin israrlarına rağmen ceza vermekten kaçınan Hayret Paşa istifa eder. Yeni yargıç Nemrut Mustafa Paşa idam kararını verir. Bu karar önce Şeyhülislam Sabri Efendi’ye, sonra Padişah Vahdettin’e imzalatılır. Kemal Bey, 10 Nisan günü henüz 35 yaşında idam edilir.”
 
Son sözleri
Prof. Öztek, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kemal Bey, son sözleri olarak; düşmanların arzusu doğrultusunda idamına karar verildiğini, çocuklarının sahiplenilmesini ifade ettikten sonra, ‘Cephede düşmana karşı savaşan bir nefer gibi şehadet şerbetini içmeye gidiyorum. Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun adalet’diye bağırdı. Kemal bey sözlerine şöyle devam etti; Türk milleti ebediyen yaşayacak, Müslümanlık asla zeval bulmayacaktır. Allah millet ve memlekete zeval vermesin. Fertler ölür, millet yaşar. Türk milleti ilelebet yaşayacaktır. Tabutu Türk bayrağına sarılır. Tıbbiye ve mülkiyeliler tarafından hazırlanan çelenginde ” Türk Milleti’nin Büyük Şehidi ” sözleri yazılıdır. Kadıköy’de törenle büyük bir halk kitlesi refakatinde ebedi istirahatgahına konur. Bu sırada bir Tıbbiye öğrencisi şu konuşmayı yapar; ” Kemal sen şu anda toprağa ektiğimiz bir çiçeksin. Senin dikenlerin o kadar büyüyecek ki, seni bu akibete layık görenlerin hepsini paramparça edecek, intikamın behemahal alınacaktır Kemal “.
TBMM, 14 Ekim 1922 günü Atatürk’ün yönetiminde çıkardığı bir kanunla Kemal Bey’i milli şehit ilan etti. Allah rahmet eylesin.
 
Kaynak: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/turk-milleti-unutmaz-96447h.htm
 
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , , , | Milli Şehit Kaymakam Kemal Bey’in Şehadetinin 95.Yılı için yorumlar kapalı
Nis 10

“Suriye ile Savaş Senaryosu”

page_suriye-ile-savas-senaryosu-toplantisi-icin-kim-ne-yazdi_575813933
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Türkiye geçen Ağustos ayında yapıldığı iddia edilen Suriye’deki sarin gazı saldırısında suçun failini Esad olarak göstermek için adeta yırtınmıştı. Bu savaş suçunu Cumhurbaşkanı’ndan bir kadın Bakan’a (F.Ş.) kadar, saçma sapan ve duygusal laflarla savunmuşlardı. Üstelik kadın Bakan Esad’a “Mezar taşı olmayacak” gibi acayip ifadeler kullanmıştı.
Konuyla ilgili olarak Rusya’nın uzaydan çekilen görüntüleri ve Türkiye muhalefeti devreye girdi, Obama ve savaş meraklısı Kerry bu kirli ithamın yalan olduğuna boyun eğmek zorunda kaldılar. Üstelik Birleşmiş Milletler’den de 15 kişilik bir heyet gelip, bahsedilen yerde sarin gazı izleri bulmuşlar ama muhaliflerin tarafında olduğunu söylemişlerdi.
ABD’nin Pulitzer Ödüllü gazetecisi Seymour Hersh, ABD istihbaratından öğrendiği bilgileri şimdi, işte Napalm bombası gibi patlattı. “Bütün bunların Erdoğan onaylı” olduğunu bildiren yazı yazdı.
Daha sonra, ülkemizde son tape kayıtları gündeme bomba gibi düştü. Suriye gündemi ile ilgili görüşme yapan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler olduğu ileri sürüldü.
Yayınlanan ses kaydında Suriye ile savaşa girmek için Süleyman Şah Türbesi’nin bir gerekçe olarak kullanılması, “gerekirse Türkiye’ye doğru 8 füze attırıp” müdahale için ortam yaratılması konuşulduğu ifade edildi..
Daha da vahimi aşağıdaki satırlardadır. Seks cihadı yaptığına inandırılarak henüz 15 yaşındaki bir Suudi kız, Suriye’ye yollanmış ve bin civarında El Nusra militanıyla ilişkiye girmiş. En son ilişki kurduğu kişi de El Nusra lideriymiş. El Nusra lideriyle İsrail’e gittiklerini, orada Suriye’ye saldırı planlarını görüştüklerini söylemiş.
Görüyorsunuz ki, şeytanı bile hayrete düşüren olaylar yaşıyoruz. Üstelik ağızlarından, mahremiyet ve başörtüsü lafı düşmeyenler tarafından sürdürüldüğü iddia ediliyor. Yüce dinimizi ne hale getirdiler. Tertemiz Türk ahlakını hatta tertemiz İslam ahlakını, ruhunu ne hale getirdiler.
 
Eskiden Liselerde Mantık dersi vardı ve o derste önermeler yapılırdı.
İşte örnek bir önerme:
El Nusra İsrail ile dosttur.
Türkiye’de El Nusra ile dosttur.
O halde;
Türkiye İsrail ile dosttur.
Sizce?….
 
Kaynak: 1- http://www.yenicaggazetesi.com.tr/el-nusranin-sagdici-olduk-30379yy.htm
                2-http://t24.com.tr/haber/suriye-ile-savas-senaryosu-toplantisi-icin-kim-ne-yazdi/254600
 
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | “Suriye ile Savaş Senaryosu” için yorumlar kapalı
Nis 10

MHP ve Mareşal Fevzi Çakmak…

20741
 
 
 
 
 
 
 
 
Bugün 10 Nisan… Mareşal Fevzi Çakmak’ın 64. ölüm yıldönümü… Ruhu şad olsun.
 
Bugün Ülkücü camiada çoğu kimsenin pekte bilmediği bir konu var: Bu MHP ve Mareşal Fevzi Çakmak…
Cumhuriyet dönemine gelindiğinde Türk Ocakları, Türk Yurtları ve çeşitli milliyetçi dernek ve kuruluşlarla sürdürülen milliyetçi fikirler, Millet Partisi (MP) ile müstakil anlamda partileşmeye adım atmıştır.
Türk milliyetçiliğini siyaset anlayışının öznesi haline getiren ve fikirden aksiyona dönüştüren Milliyetçi Hareket Partisi’ne gelinceye kadar, bu partiye öncü partilerinin ilk halkası Millet Partisi’dir. MHP’nin öncü partilerinin ikinci halkası Millet Partisi’nin kapatılmasıyla devamı niteliğinde kurulan Cumhuriyetçi Millet Partisi (CMP) ve üçüncü halkası ise Türkiye Köylü Partisi’nin Cumhuriyetçi Millet Partisi’ne katılmasıyla ortaya çıkan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) olmuştur.
Millet Partisi, 20 Temmuz 1948 tarihinde Ankara’da Demokrat Parti’den (DP) ayrılan isimler tarafından kurulmuştur. Parti kurucuları arasında Mareşal Fevzi Çakmak, Enis Akaygen, Hikmet Bayur, Kenan Öner, Mustafa Kentli, Osman Bölükbaşı, Osman Nuri Köni ve General Sadık Aldoğan yer almıştır.
Cumhuriyet, adalet ve milliyetçilik esaslarına bağlı olduğu programında belirtilen Millet Partisi’nin, din kurumlarına ve milli geleneklere karşı hürmetkâr olduğu, komünizme ve nazizme karşı olduğu belirtilmektedir. Partinin, ben Türküm diyen ve kendisini Türk sayan herkesi Türk olarak kabul ettiği, ilk ve orta öğretime din dersleri konulmasını, şehit çocuklarının devlet okullarında parasız okuması gerektiğini savunduğu ifade edilmiştir.
Demokrat Parti’nin muhalefeti sürüklemesi ve en önemlisi Onursal Genel Başkan Mareşal Fevzi Çakmak’ın 1950 seçimlerinden yaklaşık bir ay önce ölmesi, Millet Partisi’nin 14 Mayıs 1950 seçimlerinde başarısız olmasına zemin hazırlamıştır. Millet Partisi, 27 Ocak 1954 tarihinde Ankara Asliye Ceza Mahkemesi tarafından, kapatılmıştır. Millet Partisi’nin kapatılma gerekçesi olarak “inkılâp ve rejim aleyhtarı faaliyetler içinde olması” gösterilmiştir. 10 Nisan 1950 tarihinde vefat eden Fevzi Çakmak, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin Atatürk’ten sonra tek mareşalidir. Kapatılıncaya kadar Millet Partisi, siyasi mücadele hayatında, sert muhalefetin temsilcisi olmuştur.
Millet Partisi’nin ve dolayısıyla bu günkü Milliyetçi Hareket Partisi’nin arkasında bulunan tarihi şahsiyet ise hiç kuşkusuz Mareşal Fevzi Çakmak’tır.
Genç kuşak ülkücüler tarafından pek bilinmese de; Mareşal Fevzi Çakmak MHP’nin kurucu genel başkanı Başbuğ Alparslan Türkeş tarafından, MHP ve Ülkücü Hareket’in önemli bir değeri olarak görülmüş ve gösterilmiştir. Alparslan Türkeş’in 1965 yılında Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Genel Başkanı olarak parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısına ait bu fotoğraf aslında her şeyi özetliyor:
 
Kaynak: HABER FEDAİ / Fedai ALP
 
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | MHP ve Mareşal Fevzi Çakmak… için yorumlar kapalı
Nis 09

Adalet Olmalı…

indir
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Adalet Olmalı…
 
Benim idealim, düşüncem, fikrim
Bu dünya çarkının mili olmalı
Hak ve hakikatte bir adaletin
Usturadan keskin dili olmalı…
 
Aklın arpacık, göz bir de gezinden
Yüreklerin ateş korlu közünden
Irkımızın asıl o can özünden
Bitmez enerjiden pili olmalı…
 
Dünya huzurudur bu sonsuz istek
Sevgi, gönüllere en büyük destek
Sorumlu bir neslin her ferdi tek, tek
Hak terazisinin teli olmalı…
 
Dünyaya adalet tohumu eken
Bir kuvvet olmalı zalime çöken
Bütün pislikleri yerinden söken
Kasırgaya benzer yeli olmalı…
 
Çok şeyi olmalı saymakla bitmez
Canlıyı, cansızı asla incitmez
Gerçek adalete güç, kuvvet yetmez
Birde bükülmeyen beli olmalı…
 
Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , | Adalet Olmalı… için yorumlar kapalı
Nis 08

Erol Güngör’den Altın Sözler..

erol_gngor
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Erol Güngör’den Altın Sözler..
 
*“Sosyal bilimlerde kültür denince bir topluluğun kendi hayati problemlerini çözmek üzere denediği ve uzun yıllar içinde standart hale getirdiği usuller ve vasıtalar anlaşılır. Şu halde bir topluluğun ihtiyaçlarını karşılamak üzere benimsemiş bulunduğu hayat tarzı bütün maddi ve manevi unsurlarıyla birlikte onun kültürünü teşkil etmektedir” 
 
*“Artık aydınların da kitlelerin de dili öğrendikleri yer kitle haberleşme vasıtalarıdır; herkes televizyon dilini konuşur hale gelmiştir, çünkü haberin de bilginin de esas kaynağı televizyondur. Gazete bile televizyon karşısında herkesi ilgilendirmeyen bir ihtisas organı haline gelmiştir” 
 
*“ Yüz yıl öncesine kadar Türkiye’yi ziyaret eden yabancı yazarlar halkımızda ve münevverlerimizde küçüklük duygusundan, basit ve laubali davranışlardan eser bile görmediklerini belirtmekte ve bu bakımdan Türklerin Avrupalılardan ne kadar üstün olduklarını bildirmektedirler. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu üstünlüğün halkımızda devam ettiği fakat münevverlerimizde kaybolduğu görülüyor” 
 
*“Milliyetçiliği bir hevesten ibaret görerek onun karşısına hümanizm iddiasıyla çıkanlar her şeyden önce bu gerçekleri hesaba katmak zorundadırlar. İnsanları sevmek onlara hizmet etmeyi gerektirir; bu hizmetin de medeniyetçi olan bir milliyetçilikten daha başka bir yolda yapılabileceği şüphelidir” 
 
*“Milliyetçilerin milli kültür davası işte bu soysuzlaşmayı önlemeyi hedef tutmaktadır. Milliyetçilik, milli kültürü bizzat bir medeniyet kaynağı haline getirmek ve cemiyeti soysuz değişmelerin açık Pazar yeri halinden kurtarmak hareketidir. Binaenaleyh, milliyetçilik aynı zamanda bir medeniyet davasıdır” 
 
*“Milliyetçi bir görüş açısına sahip olan bu gruplar hiçbir kültürün saf olamayacağını, üstelik saf kültür üzerinde ısrar etmenin Türk milletini hiç değilse yerinde saydıracağını kabul etmelidirler. Kültür unsurları veya terkipleri bir milletin ekseriyeti tarafından ne şekilde benimsenmiş ve geliştirilmişse o haliyle saf ve millidir” 
Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , , , , | Erol Güngör’den Altın Sözler.. için yorumlar kapalı
Nis 07

‘O bir devlet adamı değil!’

parti-lideri-olabilirsiniz-ama-devlet-adami-asla--0502121200_m
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
‘O bir devlet adamı değil!’
“Recep Tayyip Erdoğan isimli şahıs, Midyat ilçesinde yaptığı konuşmada “Biz her türlü milliyetçiliği ayakları altına almış bir iktidârız” demiş. Bunu duyduğum zaman bundan sonra kendisi hakkında aslâ ‘Başbakan’ kelimesini kullanmamaya karar verdim” cümlesiyle başlamış ve “Bütün Türk milliyetçileri uyanık, zinde ve hareketli olmalıdır! Siyâset meydanında kavga kızışıyor; göreceğiz sonunda kim kimi ayaklarının altına alacak…” diyerek bitirmiştim.
Açık istihbarat.com adlı internet sayfasında yazan Ali İhsan Gürcihan, tam bir yıl sonra, 23 Şubat 2014 târihli ve “Başbakan denilen kişi” başlıklı yazısına “Öyle bir kin ve nefretle konuşuyor ki.. Tarih sayfalarına geçmiş, bugün için siyasi bir anlamı kalmamış konular üzerinden bu ülkeye büyük hizmetler etmiş Devlet Büyüklerine bile nereden geldiği belirsiz öyle pislikler atıyor ki… Bu çirkin, seviyesiz ve vefasız söylemlerin sahibine Sayın Başbakan demeyi bırak artık Başbakan bile demekte zorlanıyorum” diye başlamış ve “Yuh olsun. Hangi topraklarda yaşadığını, kime yuh çektiğini dahi düşünme kabiliyetinden yoksun o vefasız ve edepsiz zihniyet sahiplerine” diye bitirmiş.
Derken, CHP Genel Merkezi tarafından partili milletvekillerine hitâben şu genelge yayınlandı:
“Ortaya çıkan yolsuzluk, rüşvet belge ve bilgileri nedeniyle, Başbakanlık koltuğunda oturmaması gereken, yürütmenin başı Recep Tayyip Erdoğan’a CHP olarak ’Sayın ve Başbakan’olarak hitap edilmeyecek, ayrıca, Erdoğan’a TBMM’de Başbakan hitabı ile soru önergesi verilmeyecektir.”
MHP Genel Merkezi’nin de R.T. Erdoğan’a karşı aynı yönde tavır koymakta daha fazla gecikmeyeceğini umuyorum.
***
Tepkilerin bu derece sertleşmesinin sebebi nedir veyâ kimdir diye soracak olursanız, hiç tereddütsüz R.T. Erdoğan’ın kendisidir derim.
Çünkü R.T. Erdoğan, eskilerin tâbiriyle kahtı ricâl ortamında, bugünkü neslin anlayacağı dille ifâde edecek olursak, devlet adamı kıtlığında o makâma gelmiş/getirilmiş kalibresi düşük bir tiptir.
Çünkü devlet adamı kalibresi, boyla bosla, görünüş îtibâriyle “koltuğunu dolduruyor” dedirten kiloyla iktisap edilemez.
Hitâbet yeteneği, politikacı için şüphesiz bir avantajdır; fakat devlet adamlığı bâbında tekâmülünü tamamlayamamaış, “ağzı iyi lâf yapan kahvehâne politikacısı” kimliğinin üzerine çıkıp rüşdünü isbat edememiş bir kişi bakımından o avantaj, gün gelir kendi başının belâsı olmaya başlar.
Çenesi kafasından çok fazla çalışan tip, üstelik bozuk bir ruh mayasıyla yoğrulmuşsa, “Benim saltanatıma mâni olacaksa varsın Peygamber neslinden kimse sağ kalmasın” diyebilen Emevî asabiyetinin, Yezid zihniyetinin mânevî mirasçısı olduğuna delâlet eden bir kişilik taşıyorsa, hele bir de zembereği boşalan saat gibi susmak bilmiyor, devamlı irticâlen konuşuyorsa, mayasındaki bozukluk, zihniyetindeki sakatlık ve devlet adamı kalibresindeki düşüklük, er geç hemen herkes tarafından farkedilir hâle gelir.
Kaynak: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/o-bir-devlet-adami-degil-29966yy.htm
 
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , | ‘O bir devlet adamı değil!’ için yorumlar kapalı
Nis 05

GÖKLER AĞLADI!..

20110301_1672_955163837
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Gökler Ağladı!..
Aydınlık şafaktı, tandı yürekler
Ülküye nişandı, şandı yürekler
Milyonlarca kere yandı yürekler
Türk dünyası yüreğini dağladı
Dört Nisan da gökler bile ağladı!
 
Bu acıyla boyun büktü ufuklar
O gün söndü güneşteki ışıklar
Dünyada bilinen bütün varlıklar
Hepsi birden yüreğini dağladı
Dört Nisan da gökler bile ağladı!
 
Zulüm gördü, duymadı hiç pişmanlık
Başbuğ oldu, hız kesmedi bir anlık
Yediden yetmişe bütün insanlık
Genç, ihtiyar yüreğini dağladı
Dört Nisan da gökler bile ağladı!
 
O ikbal, istiklal canda var idi
Ülkü denen bu aşk sende har idi
Başbuğum, sensizlik ahu zar idi
Bozkurtların yüreğini dağladı
Dört Nisan da gökler bile ağladı!
 
Tanrı Türk’ü korusun, Türk güçlensin
Sevdan gönüllere Türkçe işlensin
Bu yüzyılda gerçek lider tek sensin
Ülkücüler yüreğini dağladı
Dört Nisan da gökler bile ağladı!
 
4.4.1997
 
Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , , , , | GÖKLER AĞLADI!.. için yorumlar kapalı
Nis 04

MERHUM BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ

basbug-alparslan-turkes-1
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Alp Arslan, 25 Kasım 1917 öğle vaktinde Koyunoğlu ailesinden Tuzlalı Ahmet Hamdi Bey ile Fatma Zehra Hanım’ın çocuğu Hüseyin Feyzullah olarak Lefkoşa’da Haydarpaşa Mahallesi Kirlizade sokağı 13 numaralı evinde dünyaya geldi. 3 Haziran 1933’te ailesiyle birlikte Lefkoşa’yı terkederek Limasol’dan kalkan İtalyan bandralı “Viyana” gemisiyle İstanbul’a geldi.
1933’te Lefkoşa doğumlu İzmit milletvekili Hüseyin Sırrı Bellioğlu’nun yardımıyla Kuleli Askeri Lisesine geçici olarak kaydoldu ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçince aslî kayıdı gerçekleşti. 1936’da Kuleli Askeri Lisesi’nden mezun olup 1938’de Harp Okulu’nu bitirdi. 1939’da piyade asteğmeni olarak atış okuluna girerek buradan teğmen rütbesiyle mezun oldu. Refik Yurtsever’in ablasının kızı Muzaffer ile 5 Eylül 1939’da nişanlandı ve 14 Ocak 1940’ta evlendi. Bu sırada Gelibolu’daki 58. Piyade Alayı 5. Bölük Komutanılığına tayin edildi ve Balıkesir, Bandırma, Edincik, Erdek ve Marmara Adasında nöbet aldı.
1944’te üsteğmen rütbesindeyken Nihal Atsız’la birlikte “”Irkçılık-Turancılık” davasından yargılandı ve 9 ay 10 gün Tophane Askerî Hapishanesinde kaldı. 1945 yılında Askeri Yargıtay kararıyla tahliye edildi ve 1947’de beraat etti.
Orduya tekrar döndü. 1955’de Harp Akademisi’ni (94.sınıf, Sıra No. 39) bitirdi. Daha sonra ABD’ye gönderildi ve burada Amerikan Harp Akademisi’ni ve piyade okulunu bitirdi. 1955-1957 yılları arasında Washington’da NATO Daimi Komitesi’nde Türk genelkurmayı temsil heyetinde görev yaptı. Aynı sırada uluslararası ekonomi eğitimi gördü. 1959’da Almanya’da Atom ve Nükleer Okulu’na gönderildi ve buradaki eğitiminden sonra albaylığa yükseldi ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı NATO şube müdürü olarak atandı.
27 Mayıs 1960’dan kısa süre önce Elazığ’daki birliğinden Ankara’ya atandı ve Albay Talat Aydemir’in önerisiyle Milli Birlik Komitesi’ne (MBK) alındı. Darbeyi planlayıp yürütecek olan 37 kişilik MBK içinde yer aldı. darbe bildirisini 27 Mayıs 1960 günü radyodan okuduktan sonra adı sıkça duyulmaya başlandı. 27 Mayıs sonrası Başbakanlık müsteşarlığı yaptı. Bu dönemde sonradan AP Partisi Balıkesir Senatörü seçilecek Hikmet Aslanoğlu ve CKMP Genel Sekreteri olacak Fuat Uluç kendisinin yardımcılık görevini yerine getirdiler. Bu dönemde Milli Birlik Komitesiiçindeki görüş ayrılığı sonucu 13 Kasım 1960’da “14’ler” olarak adlandırılan subaylar MBK üyesi Korgeneral Cemal Madanoğlu’nun inisiyatifiyle gerçekleşen bir operasyonla söz konusu kişiler Türk Silahlı Kuvvetleri’nden de emekli edilerek çeşitli görevlerle yurt dışına sürgüne gönderildiler. Alparslan Türkeş de bu operasyon sonucu Yeni Delhi büyükelçilik müşaviri olarak Hindistan’a gönderildi. Sürgünde iken, MBK Başkanı Cemal Gürsel ‘e, Yüksek Adalet Divanı ‘nda yargılanan Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilmelerinin doğru olmayacağını vurgulayan ve Milli Yol dergisinde yayınlanan mektubu gönderdi.
25 ay kadar sonra, 23 Şubat 1963’te Gümülcine ‘den yurda döndüğünde burada kalabalık bir “milliyetçi topluluk” tarafından karşılandı.
Türkeş, milliyetçi çevreleri bir araya getirmek için 2 Mayıs 1963’te Türkiye Huzur ve Yükselme Derneği’ni kurdu. Alparslan Türkeş, sürgünde olduğu dönemde 14’lerden çoğu ile sık sık bir araya gelerek dönüşten sonraki stratejisini belirleyici toplantılar yapmıştı. Nitekim 31 Mart 1965’te, 14’lerden Dündar Taşer, Ahmet Er, Muzaffer Özdağ, Rıfat Baykal, Mustafa Kaplan gibi eski MBK üyeleri ile birlikte Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi – (CKMP)’ne girerek fiilen siyasi hayata atılmış oldu.
1965’te bu partinin başkanı oldu, uzun tartışmalardan sonra parti tüzüğünde 9 Işık Doktrini yer aldı. Türkeş, bu dönemde kendisini sevenler tarafından Başbuğ ilan edildi ve aynı yıl Ankara’dan milletvekili seçildi. 6-8 Şubat 1969’da Adana il kongresinde CKMP adı Milliyetçi Hareket Partisi ve terazi olan amblemi de üç hilâl olarak değiştirildi. 1966 yılında cumhurbaşkanlığına aday oldu ve Cevdet Sunay karşısında 11 oy alarak seçimi kaybetti. 1969 ve 1973 yıllarında Adana milletvekili olarak parlamentoya seçildi. 1974’te ilk eşiMuzaffer Türkeş’i kaybetti. Bundan iki yıl sonra 1976’da Seval Türkeş’le evlendi.
1975’ten sonra Milliyetçi Cephe adı verilen koalisyon hükümetlerinde başbakan yardımcılığı görevinde bulundu. 12 Eylül darbesi sırasında Milli Güvenlik Konseyi başkanı, diğer üç parti başkanlarının teslim olduğunu, Alparslan Türkeş’in de teslim olmasını, aksi taktirde suçlu durumda olacağını belirten bir bildiri yayınladı.
12 Eylül darbesinden sonra 9 Nisan 1985’e kadar 4,5 yıl tutuklu kaldı. 12 Eylül döneminde idam cezasıyla yargılanan Türkeş, bu davadan beraat etti.
1987’de siyaset yasağının kalkmasıyla birlikte Milliyetçi Çalışma Partisi’ne girdi ve aynı yıl yapılan olağanüstü kongrede genel başkanlığa seçildi. 1991 genel seçimlerinde RP ve IDPile seçim ittifakı yapan MÇP lideri Türkeş, Yozgat milletvekili olarak yeniden parlamentoya girdi. Bu sırada 1992’de 12 Eylül darbesi ile kapatılmış olan partilerin eski adlarını alması hakkında Siyasi Partiler Kanunu’nda yapılan değişiklikle MÇP’nin ismi de 1993 yılında MHP olarak değiştirildi. 1995 genel seçimlerinde parlamento dışı kalan Türkeş, bu dönemde uzlaşmacı bir lider olarak ülke siyaseti üzerinde en etkili siyasetci oldu. 4 Nisan 1997’de vefat etti.
 
Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , | MERHUM BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ için yorumlar kapalı