Şub 10

Anadolu’da “Kürdistan” Nasıl Uyduruldu? (1)

kurdistan
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Anadolu’da “Kürdistan” Nasıl Uyduruldu?
 
Ülkemiz özellikle son günlerde yeniden bir siyasî kaynaklı yoğun tartışma ve çatışma ortamına doğru sürüklenmektedir. Sebep bu defa düpedüz tarihçilerin alanına giren bir konu: Anadolu’nun Doğusu ve Günaydoğusu’na “Kürdistan” denir mi denmez mi? Bu derece hayatî bir konuda – maaşallah – tarihçilerden başka en başta “âlim” kılıklı gazetecilerin, zâlim tavırlı terör yardakçılarının, bu işlere dünden tâlimli sözde siyasetçilerin/devlet adamlarının çokça konuştuğu vatan sathında, neredeyse tek konuşmayan – üzerlerine ölü toprağı serpilmiş – Üniversitelerdeki oldukça mülâyim edâlı tarih profesörleridir.
Biz şimdi, farklı bir tarih profesörünü (hem de zamanın ordinaryüsünü) tanık göstererek – okuma iştiyakı olan insanlar için – konuya ışık tutmak istiyoruz.Günümüz tarih profesörleri yine de susmaya devam ederlerse, onları vicdanlarıyla baş başa bırakıyoruz.
“Kürtler”in Turanî kökenli, yani “Türkler”in bir kolu mu, yoksa İranî mi olduğunu; Kürt sözcüğüne ilk defa Yeniseydeki Elegeç-Göktürk Yazıtları’nda bir “uruk” ya da “boy” adı olarak mı rastladığımızı (“Ey Kürt Beyleri!..”..“Kürt elinin Hanı Alp Urungu..” örneklerindeki gibi); ilk “Kürt Tarihi” yazarı sayılan Şeref Han’ın, Şerefnâme adlı eserinde (16. Yüzyıl) Kürtlerin soyunu Oğuz boylarına kadar mı dayandırdığını;1918’de Kürt Teâli Cemiyetin’nin üyesi olan Dr. M. Şükrü Sekban’ın dahi yıllar sonra Paris’te Fransızca olarak yayımladığı Kürt Meselesi diye çevrilen kitabında “Türklerle Kürtlerin ayni soydan olduğunu”un kanıtlarını mı ortaya koyduğunu; Zaza Türklüğünün temsilcilerinden öğretmen M. Şerif Fırat’ın, “sosyolojik ve etnografik verilere dayanarak Doğu İlleri ve Varto Tarihi kitabında yine “Kürtlerin de Türk soyundan mı geldiği”ni, keza “Kürtçenin bir dil değil lehçe mi olduğu”nu – enson Prof. Ahmet Buran’ın ayni konuyu “Karma Diller, Klasik Osmanlıca ve Kürtçe” adlı makalesinde Rus Akademisinin yayımlarına dayanarak nasıl temellendirdiğini; keza Ali Gültekin Biniş’in kendi Karahasanuşağı aşiretinden kalkarak Kurmanca’yı nasıl olup da Doğu Anadolu Osmanlıcası’ndan kalma bir “ağız” saydığını, bizim Abdülbâkî Günışığı benzeri fedâkârların bunları anlatmak için nasıl dağ-taş gezdiğini; Rişvan aşireti mensubu Dr. Mahmut Rişvanoğlu’nun ise Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm ile Ortadoğu Üzerine Oynanan Oyunlar kitaplarıyla bütün bu işlerin emperyalizm arka plânını nasıl ortaya koyduğunu; nihayet doksanına merdiven dayamış aziz Prof Orhan Türkdoğan’ın Etnik Sosyoloji’sinde daha da fazlasını nasıl harmanladığını; nice yüzlerce belge-bilgi-yayını, (şimdiki profesörler hariç) bir kısım tarihçiler, antropologlar, aydınlar en az yüz yıldan günümüze tartışadursunlar,[1] bütün rehavetiyle uyuyanlara inat, atı alan Üsküdar’ı geçmek için olanca gücüyle – peşine takıldığı yoldaşları-oynaşları-yandaşlarıyla birlikte – koşmaktadır.
 
 Kaynak: Dr. MUSTAFA KÖK  E. Öğretim Üyesi   www.tarihgazetesi.net
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , , , , , | Anadolu’da “Kürdistan” Nasıl Uyduruldu? (1) için yorumlar kapalı
Şub 09

Biraz da Biz Ölsek!..

oasmanli-sofra-hi
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Biraz da Biz Ölsek!..
Çok yemesi ile meşhur vezirlerden birini bir zengin iftara çağırır. Tatlısı, tuzlusu, etlisi sütlüsüyle sofrada ne var ne yok götüren veziri hararet basar ve ev sahibinden koca bir tas hoşaf istenir.
Vezir hoşafı içer, “Oh, öldüm, bittim…” der, dinlenir.
Lâkin tası elinden bırakmaz, yine içer, “Of, öldüm, bittim!” der, tası elinden yine bırakmaz. Tekrar içer, “Of, öldüm, bittim!” der, tası elinden yine bırakmaz.
O içtikçe yutkunan misafirlerden biri artık dayanamaz..
“-Efendim! Müsaade etseniz de, biraz da biz ölsek!..”
 
Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , , , , , , , , | Biraz da Biz Ölsek!.. için yorumlar kapalı
Şub 08

Barzani’ler Kimdir? (4)

141120131249023512512_2


  Barzani Ailesi Yahudi Mi? İşte Belgeler… (4)

 

“4. BELGENİN ASLI”

4

  “4. BELGENİN YENİ YAZIYA GEÇİRİLMİŞ HÂLİ” 

Hahambaşınıg28 Safer 72 tarihiyle Meclis-i Vâlâ’ya atâ Buyurılan bir kıt’a takrîrinde; Musul Haham’larından olub İslâm’dan birine ıtâle-i lisan étmiş denilerek Dersâdete celb ve buradan dahî Bâ-Fermân-ı Âlî; Selanig’e tard olınmış olan SALLUM nam YAHÛDİ’NİNG kayd-ı zarûretinden vikâyesi zımnında ayâli ve evlâdıyla berâber Kudüs-ü Şerif’de iskân éttirilmesi istid’â olunan YAHÛDİY’İ merkum, ba’zı mertebe, nâ sezâ tefevvühata ibtârından tolayı, Meclis-i Vâlâ kararı ve müteallık Buyurılan İrâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Şehr-i Yârî Mûcibince; Dersaâdet’e celb olınarak bu tarafdan dahi Selânige nefy olınmış oldığına ve bu makûlelering tebdîl-i menfâları, emsâl-ı iktızâsından bulındığına binâen, ber mûcib-i istid’â; merkûmıng müteallikâtıyla Kudüs-ü Şerif’de iskân étdirilmesi bâbında Fermân Isdârı, Meclis-i Vâlâ’da tezekkür kılınmış ve Nezâret-i Celîliye-i Hâriciye ile dahi muhâbere olınmış; ol babda Teveccühle İrâde-i Seniyyeleri, Müteallık Buyurulur ise, İrâde; Hazret-i Men Lehül Emringdir. 26 / Safer/ 72 {1856}

 4. BELGE’NIN SÂDELEŞTİRİLMİŞ HÂLİ 

HAHAMBAŞI’nın 22/Safer/1272{1856} tarihiyle Meclis-i Vâlâ’ca ihsan buyrulan bir bölük resmi yazısında, Musul HAHAM’LARINDAN olup, Müslümanlardan birine ıtale-i lisan etmiş denilerek, {sövmüş} bundan dolayı İstanbul’a getirilip buradan da Yüce Fermân ile Selâniğ’e sürülmüş olan SALLUM BARZÂNÎ ADINDAKİ YAHÛDİ’NİN, çâresizlik ve korunmaya muhtac olmasından ötürü, çocuklarıyla birlikte Kudüs-ü Şerif’te ikâmet ettirilmesi için dilekçe verilmiş, adı geçen YAHÛDİ, hayasızca ve oldukça yüksek derecedeki dil uzatmalarından {sövüp-saymalarından} dolayı, Meclis-i Vâlâ kararı ve ilişikte Buyrulan Yüce Kağan’ın/Hakan’ın Buyrultusu gereğince, İstanbula getirilen, bu taraftan da Selâniğ’e sürülmüş olduğundan, bu gibilerin benzerlerine uygulanan örnekler gibi, verilen dilekçe doğrultusunda, adı geçen YAHÛDİ’NİN Kudüs-ü Şerif’te ikâmet ettirilmesi hakkında Yüce Ferman çıkartılması, Meclis-i Vâlâ’ca görüşülmüş ve Dışişleri Bakanlığı ile de haberleşme yapılmış, O hususta Teveccühle İrâdeleri, ne yönde Buyurulur ise, Buyruk; Buyruk Sahibi’nindir.    26–Safer–1272–.(1856)

(Son) 

Kaynak: http://tarihgazetesi.net/index.php/belge-vesika/81-tarih-gazetesi

 

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , | Barzani’ler Kimdir? (4) için yorumlar kapalı
Şub 07

Bir Banka Soygunu Hikâyesi

bankasoy.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bir Banka Soygunu Hikâyesi.
 
Çin’in Guangzhou kentinde bir banka soygunu… Soygunculardan biri bankadakilere bağırır: “Kımıldamayın! Para devletindir, ama hayatınız sizindir.”
Herkes sessizce yatar… Bunun adı “Zihin Değiştirme Kavramı”dır.
Alışılmış düşünce tarzını değiştirmek…
Bu arada müşterilerden bir kadın bir masanın üzerine yatmıştır. Ama bacaklar ortada… Soyguncu bağırır: “Edebini takın. Bu bir soygun, ırza geçme değil!”
Bunun adı “Profesyonellik”tir. İşin neyse onun üzerinde yoğunlaş!
Soyguncular paraları yüklenip eve kapağı atmışlar. Daha genç olanı (MBA derecelidir) daha yaşlı olanına (ki bu ise 6 yıl ilkokuldan sonra terk): “Abi, hadi şu paraları sayalım” der. Daha yaşlı olanı der ki: “Çok aptalsın be! Bu kadar para oturup sayılır mı? Bu akşam zaten TV haberlerinde kaç para çaldığımızı öğreniriz.”
Buna “Deneyim” derler! Günümüzde deneyim kağıt diplomalardan çok daha önemlidir.
Soyguncular bankadan kaçtıktan sonra şube müdürü, şube şefine hemen polisi aramasını söylemiş. Şef demiş ki: “Durun hele müdürüm. Alacaklarını aldılar. Biz de bir 10 milyon daha alıp daha önce iç ettiğimiz 70 milyon dolara ekleyelim, ne dersiniz?”
Buna “Dalgayı yakalamak” derler. Berbat bir durumu kendi lehine çevirmektir bu!
Müdür der ki: “Yahu, her ay bir soygun olsa harika olurdu. Ne eğlenirdik!”
Buna “Sıkıntılardan kurtulmak” derler. Kişisel mutluluk işinden çok daha önemlidir.
Akşam TV haberleri bankadan 100 milyon dolar çalındığını açıklamış!
Çaldıkları paranın çok daha az olduğunu bilen soyguncular oturup saymışlar parayı… Tekrar tekrar saymışlar. Bakmışlar hepi topu 20 milyon! Çok kızmışlar bu işe:
“Biz hayatımızı tehlikeye atıp 20 milyon çalabildik. Banka müdürü bir el hareketiyle 80 milyon götürdü. Galiba soyguncu olmak yerine doğru dürüst eğitim görmek daha iyiymiş!”
Bu “Bilgi altından daha değerlidir” demektir…
Banka müdürü çok mutludur. Özellikle bir süre önce borsada kaybettiklerini geri alabildiği için…
Buna “Fırsatları kullanmak” derler. Kazanmak için risk almak gerekir.
Bu yazıyı Özel-Büro İstihbarat grubundan Nihal Gülbahar göndermiş ve satırlarını noktalarken sormadan da edememiş:
“-Peki, gerçek soyguncular kimler şimdi?”
 
Kaynak: https://www.facebook.com/okunmayadegerhikayeler/posts/688806814466170
 
Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , , , , , | Bir Banka Soygunu Hikâyesi için yorumlar kapalı
Şub 06

Her Şey Çürüyor!..

2_clip_image003
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Her Şey Çürüyor!..
‘Güzel ahlâkı tamamlamak için’ gönderildiği toplumda ’Hanif’lerdendi… Herkesin babasının adıyla anıldığı o toplumda onun adının önünde ‘Emin’ sıfatı vardı… Müslümanı, “Elinden ve dilinden’ emîn olunan olarak tanımladı… “Kişinin namazına ve orucuna bakmayın. Onun dînâr ve dirhemine (para-pul) bakın.” Diyen bir Peygamberin ’Birbirinizi namazınızla değil, şu üç şeye dikkat edip etmediğine bakınız; sır tutmasına, verdiği söze uymasına, emâneti korumasına?”…
Onu ardından yaşamak, vazifesinin ceninin anne karnında kaç günde teşekkül ettiğini bildirmesiyle, yemeğe tuz ile başlamasıyla, namazda teşehhüd miktarınca oturduğunda sağ el işâret parmağını kaldırmasıyla, sakalıyla, sarığıyla değil;
Onun ardından yaşamak, kul hakkından korkan bir doğruluğun,
Komşusu açken tok yatmayan bir vicdânın,
Kızına, gayrimüslim komşusuna kurban eti vermediği için sitem eden bir adâletin,
“Hristiyanların İsa’ya yaptığı gibi siz de beni övmeyin” diyen bir tevâzuun,
Altına serilmek istenen bir şilte için, “Benim dünya ile ne ilgim olabilir?” diye soran bir düşüncenin idrâkiyle mümkündür..
“Hiç idrâk etmez misiniz?” diye soran kitabın müjdecisiydi o…
Ardında, malının tamamını infâk eden ve “Ailene ne bıraktın?” sorusuna, “Allah ve Râsûlünü bıraktım” diyen Ebû Bekir’i, şahsî işlerinde devletin mumunu söndürüp kendi mumunu yakan Ömer’i, bıraktı…
“Âlimler enbiyânın vârisleridir” dedi…
 
 
*** Şâir diyor ki; “Her şey çürüyor canım kardeşim bu dünyada, hâtıralar bile”…
 
 
Kaynak: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ahlakin-dususu-29480yy.htm
 
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , | Her Şey Çürüyor!.. için yorumlar kapalı
Şub 05

Bozuk Bozuk..

düzen-1
BOZUK BOZUK…

 
Yirminci asırda Türkiye’mizde
Herkes şikâyetçi kul bozuk, bozuk..
Bir baş belasıdır çıktı ortaya
Milleti kandırır ol bozuk bozuk..
 
“Diyaloğmuş” tutturmuşlar bir dümen
Onun maskesini düşürdük hemen
“Dinci” yobazlara dedi ki şovmen*
Halkı işleyiver çal bozuk bozuk..
 
İktidarda şimdi dedirtti aman
“Demokratik çözüm” palavra, yalan
Bu siyaset baldır dendiği zaman
Tadına baktık biz bal bozuk bozuk..                                                                                                                                           
 
Birbirine düştü siyasetçiler 
Dini bütün imiş baştaki lider 
Pek çoğu ille de “para para” der
Siyaset içinde hal bozuk bozuk..
 
Bakmadan giderler karanlık yola..
Başına getirir çok türlü bela..
Şahbaz sende binme sakın o dala..
Onların bindiği dal bozuk bozuk.
384342_392742000789777_630818275_n
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , , , | Bozuk Bozuk.. için yorumlar kapalı
Şub 04

Toryum, Toryum, Toryum!

toryum-umudu--2944019
  
indir
Toryum, Toryum, Toryum!
Hocanın son dönem dikkatimizi çekmek istediği konu ise zengin ‘toryum’ rezervlerimiz ve bu zenginliği “su akar Türk bakar” misali seyretmemiz. Hoca bu konuda şunu kafamıza sokmak istiyor: “Uranyum rezervimiz yok denecek kadar az, ama toryumda dünyanın en zengin ikinci ülkesiyiz. Toryum ile enerji üretimine başlarsak 20 yıl içerisinde dünyanın enerji haritasını değiştirebiliriz.”
Rakamlarla gidelim. Sadece Isparta ilimizde bulunan Çanaklı madeni kolay işlenebilen Torit minerali şeklinde 20 bin ton toryum rezervine sahip ve bu rezerv, 100 yıl boyunca elektrik enerjimizi temin edebilir.
Hoca bunu nereden çıkartıyor? Şöyle bir hesabı önümüze koyuyor: “1 GW’lık enerji için 3,5 milyon ton kömür veya 200 ton uranyum gerekiyor. Halbuki 1 ton toryumdan da bu enerji elde edilebilir.”
Yani… Eğer, bir gün yapabilseydik 57 GW’lık kurulu güce eş değer nükleer santralde, mevcut uranyum rezervimizle bu enerjiyi bir yılda üretemeden uranyumumuz bitecekti. Fakat toryum rezervimiz böyle bir santralin ihtiyacını teorik olarak 13 bin yıl karşılayacak. “O nedenle” diyor Saleh Hoca, “Türkiye’nin gelişmesini istiyorsak, toryumdan enerji üreten santraller kurmalıyız.”
Toryum rezervleri yönünden zengin Hindistan bu konuda çalışmalarda önemli mesafeler katetti. Çin de bu konuda yoğun çalışmalar yapan ülkeler arasında. Saleh Hoca, bizim de bu çalışmalarda hızlanmamız gerektiğine işaret ediyor. Öncelikle yapmayı planladığımız nükleer santrallerin toryuma uyumlu olması gerektiğini, bunun yolunun ise hızlandırıcıdan geçtiğini vurguluyor.
Peki hızlandırıcı için neler yapmışız? 1997’den beri yürütülen “Türk hızlandırıcı kompleksi projesi” nin dört ana kısmından en önemli ikisi (Super-Charm fabrikası ve GeV Enerjili Proton Hızlandırıcısı) ile ilgili çalışmalar bloke edilmiş. Super-Charm fabrikası olmadan dünya biliminde söz sahibi olmamız, -GeV Enerji POroton Hızlandırıcısı -olmadan toryum rezervlerini kullanmamız mümkün değil.
 
Kaynak: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/toryum-toryum-toryum-29426yy.htm
 
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , , , | Toryum, Toryum, Toryum! için yorumlar kapalı
Şub 03

Altın Sözler

images
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
* “Allah, her hususta adalet ve insaf gösterenleri sever” Kur’an-ı Kerim
 
* “Bu ülke yaşanmaz diyenler, bu ülkeyi yaşanmaz hâle getirenlerdir” Cemil Meriç
 
* “Bir devletin devamı ve bekası ancak adaletle mümkün olur” Hz.Ali
 
* “Haksızlığa yönelip bütün insanların senin peşinden gelmeleri yerine, adaletli davranıp tek başına kalman daha iyidir” Gandi
 
Söz üzerine;
*’Tohum, toprak içinde gizlendiği, zahmetlere katlandığı için bostan yeşerir, güzelleşir ve olgunlaşır.’Hz. Mevlana
 
*“Söz vardır yokuşu düz eder, söz vardır gündüzü gece eyler. Söz vardır gönülleri fetheder, söz vardır fitneyi filizlendirir. Bunun için nerede konuşup nerede susulacağını bilmek en başta feraset ve fazilet meselesidir. Erdem ve hidayet nurları ile dolu olanlar, manevi arınmışlıkla gönüllere şifa dağıtırken nefsin putlarını kırarlar, kör tutkuları eritirler. Sözün şehvetine aldanıp yalan, riya ve entrikaya kılıf üzerine kılıf geçirenler, nefislerinin boyunduruğuna teslim olan zavallılardır. Gün olur bunlar için bir çift söz dahi sarfetmek israftır, anlamsızdır ve zaman kaybıdır. Hileyle suyu bile düğümleyeceğini sanan gafiller, çöp kadar akıllarınca dağ gibi milli emanetleri dağıtmak ve parsellemek emelindedir. Harislerin, haset yuvalarının, hıyanet yolcularının göz testileri hiç dolmaz, zehirli dilleri hiç yorulmaz ve de kalpleri hiç huzur bulmaz. Bunlara en iyi cevap bazen sessizliğin çığlığıyla karşı durmak, sessizliğin feryadıyla mukabele etmektir.” Devlet Bahçeli
 
*“Eskiler; ” Süleymaniye “yi yeniden yapmak için, bir Mimar Sinan yetmez… Bir de Sultan Süleyman lâzım. Ama yıkmak için dört amele, dört kazma ver, sonra nasıl yıkıldığını gör” demişler. Bu sade sözler, yapmanın çok zor, yıkmanın çok kolay olduğunu anlatıyor.
Burada Süleymaniye, sanat ve iman abidesi olarak Türk Milletinin yüksek egemenlik ve medeniyetini temsil ediyor. Egemenliğimizin mührüdür. Bu mühür bize; Sultan Alparslan, Osman Gazi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve şehitlerimizin kutsal emanetidir. Bugüne kadar dışarıdan yıkamadılar, iş birlikçilerle yıkmaya çalışıyorlar. Emin olun yıkamayacaklar, yıktırmayacağız.
  
Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | Altın Sözler için yorumlar kapalı
Şub 02

Barzani’ler Kimdir? (3)

141120131249023512512_2   Barzani Ailesi Yahudi Mi? İşte Belgeler… (3)  
                                                                       
                                                                         3. BELGE’NİN ASLI ”                                                             
 3 
                                                                                             
 
 
BELGENİN YENİ YAZIYA GEÇİRİLMİŞ HÂLİ
 
Marûz-ı Çâker-i Kemîneleridir ki ; 
Önemle, Berây-ı tâ’zîm olunan iş bu Tezkere-i Sâmiye-i Âsâfâneleriyle zikr olınan Mazbata ve Takrir, Meşmul Nigâh-ı Âlî Cenâb-ı Mülûkâne Buyurılmış ve Tezekkür ve istid’â Buyurıldığı vecihle, MERKUMING müteallikâtıyla berâber Kudüs-i Şerifde iskân etdirilmesi bâbında Fermân-ı Âlî Isdârı, müteallik şerefsudûr Buyurılan Emir ve İrâde-i Seniyye-i Hazret-i Pâdişâhî. Muktezâsından olarak mezkûr mazbata ve takrir, yine Savb-ı Âlî Asfiyâlarına iâde kılınmış olmağla ol bâbda; Emir ve Fermân….Hazret-i-Men;Lehül-Emring’dir.   14/ Ş. / 72 {1856}
 
                                                 3. BELGENİN SADELEŞTİRİLMİŞ HÂLİ”
Hakir Kulunuzun maruzatı’dır. 
Saygı ile sunulan Bakanlığın, Bakan’lara özel bu tezkeresiyle; anılan tutanak ve önerge hakkında, Yüce Makamdan konu ile ilgili inceleme yapılıp müzâkere edilmesi için izin istendiğiden, adı geçen YAHÛDİ’NİN yakınları ile birlikte Kudüs-ü Şerifte ikâmet ettirilmesi hakkında, Yüce Fermân çıkartılması ile ilgili Şerefli olarak verilen Yüce Padişah’ın Asâletinin gereği olarak anılan Kararnâme ve Önerge, yine Yüce Asâletlerine iâde kılınmış olmasından ötürü, o hususta Buyruk ve Ferman, Buyruk sahibi Olan’ındır.   14/Şaban/72{ 1856 }
 
(Devam Edecek)
 
Kaynak: http://tarihgazetesi.net/index.php/belge-vesika/81-tarih-gazetesi
Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , | Barzani’ler Kimdir? (3) için yorumlar kapalı
Şub 01

Nalları Dikmiş

esek_b
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Nalları Dikmiş
Padişah bir gün atıyla kır gezintisi yaparken seyislerine demiş ki:
“-Bu atı çok sevdiğimi bilirsiniz. Bu atın ölüm haberini bana getiren seyisin kellesini vururum, atıma çok iyi bakacaksınız.”
Aradan birkaç yıl geçmiş, seyisler bakmışlar ki padişahın atı ahırda ölmüş. Seyislerden biri padişahın sözünü hatırlamış, telaşlanmışlar, ne yapacaklarını bilememişler. Birinin aklına İncili Çavuş gelmiş, bu işi ona danışalım demişler. İncili’ye varmışlar, durumu anlatmışlar. İncili demiş ki ben bu işi çözerim, siz işinize gücünüze bakın. İncili, padişahın huzuruna varmış.
“-Padişahım, senin bir küheylan vardı ya… -Evet… -Ahırda gördüm. Yanına yaklaştım. Su verdim içmedi, yem verdim yemedi, nalları da havaya dikmiş öylece duruyor.”
“-Yahu sen şuna öldü desene!”
“-Padişahım ben demedim, sen söyledin öldüğünü. Bir ceza vereceksen kendine ver.”
 
Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , , , , , , | Nalları Dikmiş için yorumlar kapalı