Ara 13

“Kanuni’nin fethettiği adalara ne oldu?”

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Daha önce sayfamda Eşek, Nergizcik, Bulamaç adalarının Yunan işgaline uğradığını belirtmiştim. Şu anda kamuoyunu tekrar bilgilendirmek amacıyla Yeniçağ Gazetesi ‘nde Ümit Özdağ’ında yazdığı ve tekrar aynı gazetenin yazarı Ahmet Takan’ın yazısında belirttiği “Kanuni’nin fethettiği adalara ne oldu?” konusunu paylaşmak istiyorum.. Ne kadar duyarsız bir iktidara sahip olduğumuzu belki anlarsınız.
Koyun(1556), Hurşit, Fornoz, Eşek, Nergizçik, Bulamaç, Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba, Adacık(1556); Ege’deki bu adalarımızı Kanuni Sultan Süleyman fethetti. O günden sonra Türk toprağı olan adalar AKP iktidarı döneminde Yunanistan işgaline uğradı.
Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidjouronisi, Kaufonisi; Akdeniz’deki bu adalar 1669’da Sultan IV. Mehmet tarafından Türk topraklarına katıldı. Onlar da AKP iktidarı tarafından Yunanistan’ın işgaline teslim edildi.
“Muhteşem Yüzyıl” dizisine çakarak ecdadın mirasına sahip çıkar pozlarına bürünen Tayyip Erdoğan’a Yunanistan tarafından işgal edilen adalar gerçeğini gün ışığına çıkaran Demokrat Parti Yüksek Danışma Kurulu üyesi Ümit Yalım anlamlı bir gönderme yaptı;
“Erdoğan, milletimizle dalga geçiyor. Kanuni döneminde, Ege Denizi’nde fethedilen 11 ada ve IV. Mehmet döneminde Akdeniz’de fethedilen 5 ada, Yunanlılar tarafından, 2004 yılından itibaren fiilen işgal edilirken, Tayyip Erdoğan neredeydi?..
Yunanistan karşısında sus pus olan ve hesap soramayan Tayyip Erdoğan’ın gücü sadece televizyon dizisine yetiyor ve Muhteşem Yüzyıl dizisine emeği geçenlerden hesap soruyor.
Balkan Savaşı döneminde, 9 Kasım 1912 tarihinde, Yunanlılar hiçbir direnişle karşılaşmadan, bir tek kurşun bile atmadan, ellerini kollarını sallayarak Selanik şehrini işgal ettiler. 92 yıl sonra tarih yine tekerrür etti ve Yunanlılar 2004 yılından itibaren, tek kurşun atmadan, karşı mukavemetle karşılaşmadan, ellerini kollarını sallayarak Türkiye Cumhuriyeti’ne ait 16 adayı fiilen işgal ettiler. Artık topraklarımızda Yunan bayrağı dalgalanıyor. İzmir ilinin sınırları içinde olan Koyun Adası, Aydın ilinin sınırları içinde olan Hurşit, Fornoz, Eşek, Nergizçik ve Bulamaç Adası, Muğla ilinin sınırları içinde olan Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba ve Ardacık Adası Yunan işgali altında ve bu illerin Valileri kendi adalarına gidemiyor. Girit Adası’nın etrafında Türkiye Cumhuriyeti’ne ait Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidhouronisi ve Koufonisi Adası da Yunan işgali altında.
TCK 302’deki fiil oluşmuş ve T.C. Devleti’nin topraklarının bir kısmı Yunanistan’ın egemenliğine girmiştir. Bu arada bir hatırlatmada bulunalım. Teröristbaşı, eski TCK 125’ten yargılandı. Devletin topraklarından bir kısmını başka bir ülkenin egemenliği altına koymaya teşebbüs etmekten idam cezasına çarptırıldı. Cezası daha sonra ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrildi. O davada teşebbüs var fakat toprak kaybı yok. AKP Hükümetleri döneminde ise toprak kaybı var. En üst düzey komutanlar ve asker kişiler görevli ve yetkili olmayan sivil mahkemelerde yargılanıyor, sosyal paylaşım sitesine gelen yazıyı paylaşan sanatçı, jet hızıyla hakim önüne çıkartılıyor. Peki yargı 18 aydır vatanın bölünmesine ve ihanete neden sessiz kalıyor, tepki vermiyor? Yargının görevi sadece, siyasi partiler ve Patrikhane ile ilgili görsel ve yazılı basında çıkan haberleri toplayıp dosyaya koymakla mı sınırlı?”
 
Posted in Gündem | “Kanuni’nin fethettiği adalara ne oldu?” için yorumlar kapalı
Ara 12

Burada da Enver’den kurtulamadım”

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Çanakkale Savaşı, 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası’nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir. İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti konumundaki İstanbul’u alarak boğazların kontrolünü ele geçirmek, Rusya’yla güvenli bir tarımsal ve askeri ticaret yolu açmak, Alman müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı’na girmişlerdir.. Ancak özellikle o zaman İngiltere Amirallik Lordu Winston Churchill’in bu “muhteşem” planı Türk milletinin iradesi karşısında hüsrana uğradı ve Churchill’in siyasi kariyerine sekte vurdu… Churchill hayatının sonuna kadar bu travmadan kurtulamadı.
O savaşlarda Osmanlı Devletinin Başkomutanı Enver Paşa idi. Yıllar sonra, İkinci Dünya Savaşı sırasında Londra Büyükelçimiz Hamidiye kahramanı Rauf Orbay, Churchill’i bir resepsiyona davet etmiş. Büyükelçilik Hava Ataşesi de Enver Paşa’nın oğlu pilot Yüzbaşı Ali Enver. Rauf Bey Ataşesini tanıtınca Churchill irkilmiş, “Burada da Enver’den kurtulamadım” demiş…
 
*Altemur KILIÇ’ın (Çanakkale Geçilmez yazısından alınmıştır) Yeniçağ
 
Posted in Hikayeler | Burada da Enver’den kurtulamadım” için yorumlar kapalı
Ara 11

Ak Sözler(!)

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
*  “Sanki ilk defa maden kazası oluyor”, “ölmek bu işin doğasında var!” (Maden kazalarından şikayet edenlere karşı söylendi.)
 
*  “İşte bu yüzden evet oyu verilmeli” Cemil Çiçek  (KPSS skandalı ile ilgili soruya karşı söylendi)
 
*  “Maşallah bizde intihar komandoları çok fazla”.(İntihar komandolarının yol açtığı felaketlere karşı söylendi.)
 
*  “TOKİ’nin bir milim suçu yok elhamdülillah” (Neredeyse yerin altındaki kapıcı dairesinin pencereleri çamurdan görünmez halde iken) TOKİ Başkanı
  
* Rusya ve Çin hakkında; “Rusya ve Çin bunun bedelini ödemelidir” RTE
 
* “Ölen teröriste ağlamayan insan değildir.”
 
* “Suriye’de başarı sağlayamadık. Bunu söylemekten nefret ediyorum” ABD Dışişleri Bakanı
Posted in Atasözleri Vecizeler | Ak Sözler(!) için yorumlar kapalı
Ara 10

RÜŞVET!

.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Açmadığım, açamadığım
Kapı yoktur Dünyada
Âlimin elinde kalem
Askerin silahında kurşun oldum
Nice diktatörlere aman dedirttim
Beni dinlemeyenlere
Kanun, tüzük, kararname… Kemirttim
Benden çekinmeyen
Amir-memur, işçi-işveren… Var mı hiç?
Durağım, yerim-yurdum yok benim
Kimliğim uluslararası
En dürüst insanın beyninde
Ateş böceği gibiyim
İş görmek, gördürmek için
Amansızca seğirttim
Doğrunun kellesini kopardım
Dürüstlüğün kanına girdim
Ahlâkı ipte sallandırdım
Haklıyı sürgün ettim
Mao mu?
Lenin mi?
Stalin mi?
Hitler mi?
Bush mu?
Yeltsin mi?
Dize gelmedi benim karşımda
Çağın atomu, lazeri
Yok, edebildi mi beni?
Ben, RÜŞVET!
 
Posted in Şiirlerim | RÜŞVET! için yorumlar kapalı
Ara 09

Cumhurbaşkanı Senfoni Orkestrası

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çağdaş müziği tanıtma amacıyla bir zamanlar Bayburt İline Cumhurbaşkanı Senfoni Orkestrası götürülür. Bayburtlulara Mozart’tan, Çarskovski’den, Bethoven’dan eserler seslendirilir. Herkes koltuklarında sessiz bir şekilde dinlemişlerdir. Konser bittikten sonra Bayburtlulara nasıl buldukları sorulur. Bayburtlular:

“Biz Fransız’ı da, Ermeni’yi de, Yunan’ı da gördük ama bu günkü kadar zulüm gördüğümüzü hatırlamıyoruz,” derler.

 

 

Posted in Fıkralar | Cumhurbaşkanı Senfoni Orkestrası için yorumlar kapalı
Ara 07

“Türk’ü yok etme projesi mi!”…

 
 
 
 
 
 
 
 http://www.facebook.com/video/video.php?v=10150133604949140 linkten videoyu izleyiniz.
 
“Türk’ü yok etme Projesi mi!”… başlığı altında (Sadi Somuncuoğlu’nun Yeniçağ gazetesindeki yazısından yaralanarak) hazırladığım ve Türk Milleti için çok önemli gördüğüm konuları sizlerle paylaşmak istiyorum.
 
AKP Kongresinde basın mensuplarına “AK Parti” amblemi taşıyan, iki sayfalık, 63 maddeden oluşan bir belge dağıtıldı. Belge, cani terör örgünün istekleriyle birebir örtüşüyor.
Bunlardan; Merkezi idareden koparılan  “Özerk Şehir Devletçikleri” ne hemen dönüşecek olan  “Büyükşehir Belediyeleri”  tasarısı yasalaştı. Egemenliğimize isyan eden  “Ana dilde savunma”  imtiyaz tasarısı Mecliste. Çok dilli yeni bir devlet demek olan “Ana dilde kamu hizmetlerine erişim” ile “Bağımsız kolluk denetim merkezinin kurulması” ve devletin hukukundan Türk Milleti ibaresinin çıkarılması için  “Mevzuatta etnik ayrımcılık algısı yaratan bütün hükümlerin ayıklanması”na dair düzenlemeler sırada bekliyor.
Bunları AB, ABD, İngiltere gibi ülkeler hazırladılar. Buna, “BOP”  veya “Haçlı” da diyebiliriz. Bu konuda birinci delilimiz, 2000 yılında, PKK’nın yan kuruluşu İHD adına yayımlanan  “Kopenhag Siyasi Kriterleri ve Türkiye (Mevzuat Taraması)”  kitabıdır. Yerli-yabancı uzmanların hazırladığı, 2003’ten bu yana AB istekleri ile bizim yetkililerin söylem ve düzenlemelerinin ana kaynağı bu kitaptır. İkinci delilimiz, 8 yıl öncesinin 2004 İlerleme Raporu’dur. Lütfen, bu raporun şu maddelerini anlayarak okuyalım:
1- Kamu Reformu, Özel İdare Kanunu, Belediyeler ile Büyükşehir Belediyeleri kanunlarının çıkarılıp, merkezi idari sistemin “ademi merkeziyetçi” yapıya dönüştürülmesi,
2- Ana dillerde yayınlarda süre sınırı ile devletin bölünmez bütünlüğüne saygı gibi kesin prensiplere bağlı olunmaması,
3- Azınlık vakıflarına engel çıkarılmaması, dini topluluklara tüzel kişilik verilmesi,
4- Katolik ve Protestan topluluklara vakıf kurma hakkının tanınması,
5- Cami dışındaki ibadet yerlerinin açılması ve tamirinde koşullar öne sürülmemesi,
6- Gökçeada’daki Rum okullarının açılması, mülklerinin iadesi,
7- Öcalan’ın yeniden yargılanması,
8- Anadillerde bölgesel yayın ve eğitim yapılması, anadillerde kurs masraflarının devlet tarafından üstlenmesi,
9- Çıkarılacak yasalarda STK ve dini topluluklara danışılması,
10- Siyasi partilerin Türkçe dışında dil kullanabilmeleri,
11- Sivil toplumun güçlendirilmesi,
12- Vakıflar ve derneklerin, yurtdışındaki kuruluşlarla ilişki kurup, para yardımı alabilmesi ve siyasi partilere para yardımı yapması,
13- Gözaltı merkezlerinin bağımsız olarak denetlenmesi sisteminin kurulması,
14- Ermenistan sınır kapısının açılması, soykırımın tanınması,
15- Türkiye’nin, Orta Asya’nın Türk dillerinin konuşulduğu bölgeleri arasında, siyasi ve kültürel bağlarının bölgedeki ülkelerle olan ilişkilerde gerilimi tetiklememesi,
16- Fırat ve Dicle havzaları üzerindeki barajlar ve sulama projeleri başta olmak üzere su kaynaklarında uluslararası yönetimin düşünülmesi,
17- Türkiye’de ve diğer bölge ülkelerinde bulunan kayda değer Kürt azınlıklar ile AB’deki mevcut Kürt diasporasının dikkate alınması,
18- Yeni bir anayasa yapılması,
19- Komşu ülkelerle ilişkilerde, ulusal güvenlik stratejinin belirlenmesi ve uygulanmasında ordunun değil, sivil otoritenin ve sivil toplum örgütlerinin belirleyici olması,
20- MGK Kanunu’nun ulusal güvenliği tarif eden 2a md. değişmesi,
21- TSK İç Hizmet Kanunu’nun Cumhuriyet’i koruma ve kollama görevi ile ilgili 35. md. değişmesi.”
Bu tanıdık şartların 13, 14, 15, 16 ve 21. md. hariç tamamı fazlasıyla yapılmıştır. Zaman içerisinde parçalar halinde ele alındığı için bütünü görülememiştir. Hemen kaydedelim ki, bunların hepsi de AB müktesebatına aykırıdır, hiçbir ülkeden istenmemiştir. İstenemez de.
Tekrarlayalım, bunları AKP yöneticileri hazırlamamıştır. Sadece onaylamıştır.  İlerleme raporu 17 Aralık 2004’te açıklandığında; Başbakan Erdoğan, ‘dengeli’ bulduğunu, Dışişleri Bakanı Gül, raporun taslağını gördüğünü, ‘Gayet düzgün ve iyi bir rapor olduğunu, Türkiye’nin röntgenini aldığını, dolayısıyla herhangi bir özel şart, farklı uygulamanın zaten mümkün olmadığını’ ifade etmiştir.
Sonuç: Tamamı  “özel şartlardan”  oluşan  “BOP”  isteklerinin Türk Milletini ve devletini dağıtmayı amaçladığı açıktır. Sona yaklaşıldığı anlaşılmaktadır. Felakete giden adımlar hızlandırılmıştır. Başta AKP’lilere, muhalefet partilerine, tüm ilgililere, iktidardan çıkar sağladığı için sesini çıkarmayanlara sesleniyoruz.
Posted in Yazılarım | “Türk’ü yok etme projesi mi!”… için yorumlar kapalı
Ara 06

Altın Sözler

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
* “Kudüs Haçlıların elindeyken gülmek bana haram olsun!!” Selahaddîn Eyyubî
 
* “Fertlerin rüya gördüğü gibi bazen, milletler de rüya görürler. İşte bugünkü haller de bir nevi içtimai rüya hâletleridir. Bir gün cemiyetler bu rüyadan da uyanacaklar. Şimdi sevinen o zaman ağlayacak, şimdi ağlayan o zaman gülecek. Ferdler sarhoş olduğu gibi, bazen milletler de sarhoş olur. Sarhoşlar meclisinde neler söylenmez, ne kararlar verilmez!.” Ziya Gökalp
 
* Rus İşçiler Birliği’nin yayın organı olan Golos Truda’nın (Emeğin Sesi) Bakunin’in Marks’a ait olduğu anlaşılan “Yok etme tutkusu da yaratıcı bir tutkudur” sözünü, gazetenin adının altına yerleştirmiş olması, bu felsefenin etkilerinin ne denli derin olduğunu göstermektedir. İnkar edilse de Marks’a ait olduğu anlaşılan şu görüş ’yok etme ile yaratma’ arasındaki ilişkinin devrimci eylemdeki yerini belirlemesi açısından oldukça ilginçtir: “Bir Avrupalıyı öldürmek bir taşla iki kuş vurmaktır… Geriye kalan ölü bir adamla, özgür bir adamdır.”
 
* Napolyon’un “Akka önlerinde Türkler tarafından çetin bir mukavemet gördüğünde, ordunun kurtulması uğruna hasta askerlerini tereddütsüzce zehirletmesi, oldukça önemlidir.” Bu emri alıp da tereddüt eden ordu baştabibine general; “Ben, şu kadar yüz oğlumu, geriye kalan şu kadar bin oğlum kurtulsun diye zehirletiyorum! Size ne oluyor?” demiştir.
 
* “Çağdaş insan bugün hâlâ tedirginlik içindedir. Kendi özgürlüğünü her türden buyurganların eline bırakmaya ya da kendini makinenin küçük bir dişlisine dönüştürerek özgürlüğünü yitirmeye, iyi beslenen ve iyi giyinen, buna karşın özgür bir insan değil de bir robot olmaya doğru adeta zorlanmaktadır.” Onun için bilge “Eğer bakla ve sirke ile geçinecek kadar gücünüz varsa, kimseye boyun eğmezsiniz” Fromm
 
Posted in Atasözleri Vecizeler | Altın Sözler için yorumlar kapalı
Ara 06

Atatürk’ün dile ve dine verdiği önem

    

 

Yeniçağ Gazetesi yazarı Ağah Oktay Güner, Atatürk’ün dile ve dine verdiği önemi şöyle yazıyor.
Türk dili konusunda Atatürk, uzun süre çalışmıştır. Onun dil anlayışının en güzel belgesi, meclis kürsüsünde 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında bizzat okuduğu Nutuk’tur. Kendi türünde Türk Edebiyatının şaheserlerinden olan Nutuk, O’nun Türk diline hâkimiyetini, bu dili ne kadar güzel kullanabildiğini gösteren bir belgeler bütünüdür. Ayrıca o dönem kurmay subaylarının kültür düzeyini mükemmel ifade eden bir eserdir.
Atatürk, devletimizin temeli olarak milliyetçi düşünceyi esas almıştır. Bu prensip devlet yapısında ve “insan yetiştirme düzenimizde” tavizsiz uygulanmıştır. Türk milleti ve Türk milliyetçiliği üzerinde çok derin ve güçlü bir inanışa dayanan sözlerini O’ndan sonra aynı dirayetle dile getiren bir devlet adamımız ne yazık ki olmamıştır. Atatürk, büyük bir milliyetçidir. Asla ırkçı değildir. Emperyalizmin her türlüsüne karşıdır. Ülkemizi, işgal etmiş yabancı okullardan tamamen kurtarmıştır. Ne yazık ki kendisinden sonra gelenler, işi tamamen tersine çevirmiştir.
Atatürk, milletin Kur’an’ı daima saygıyla dinlemesini ve manasını da öğrenmesini istemiştir. 21 Şubat 1925 tarihli TBMM oturumunda Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) bütçesi görüşülürken verilen bir önerge ile Kur’an’ın Türkçe çeviri ve tefsirinin yapılması için 20 bin liralık ek ödenek konur. D.İ.Başkanlığı Kur’an’ın tercümesini Mehmet Akif’e, tefsir işini de Elmalılı M.Hamdi Yazır’a verir. M Akif manevi sorumluluk duygusuyla bu işten affını ister. Hem tercüme hem de tefsir M.H.Yazır’a kalır. Böylece Yazır’ın hazırladığı “Hak dini, Kur’an dili, Yeni Mealli Türkçe Tefsir” adlı 9 ciltlik meal ve tefsir Atatürk’ün de maddi ve manevi yardımı sonucu yayınlanmış olur. Ayrıca yine Atatürk’ün istek ve desteği ile Ahmed Naim ve Prof.Dr.Kamil Miras tarafından hazırlanan Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi adlı 12 ciltlik hadis tercümesi de aynı tarihlerde neşredilir.
 
 
 
Posted in Hikayeler | Atatürk’ün dile ve dine verdiği önem için yorumlar kapalı
Ara 05

Cahiliye mi?

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
* Kılıçtaroğlu’na  “Hakkâri’de Türk bayrağı ile dolaş da görelim” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
 
* Bursa’da beş gün cezaevinde misafir edilince, “Beş günün hesabını kim verecek!” Devlet Bakanı Faruk Çelik
 
* “Milliyetçilik öyle olmuş ki, Türkçülük şeklinde alınmış ve bu ister istemez aksini de bazı insanların aklına getirmiştir. Mesela bunları açık söylemek zorundayım, ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ lafını tutup her yere yaza yaza, Türkiye aslında ilkel bir hale dönmüştür. Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eden, en büyük tahribatı vermiş olan sistemin ilkelerinden biri de laiklik ilkesidir. İkinci Cumhuriyet, yeni Osmanlıcılık kavramlarının ve bu tartışmaların ortaya gelmesini ben çok sağlıklı görüyorum ve geleceğe çok ümitle bakıyorum” Abdullah Gül
 
* 38 kişinin öldüğü Pamukova’daki hızlı tren kazasında bakan; “Ben çok rahatım. O direksiyonu ben kullanmıyorum ki kardeşim.” Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım.
 
* “Ankaralılar tatile çıksın” ve “evinizi sel bastıysa üst kattaki komşunuzda kalın.” Melih Gökçek
 
* Pahalılıktan şikayet edenlere “Pirinç bulamıyorsanız bulgur yiyin.”
 
* Asgari ücretten şikayet edenlere “700 TL işçiler için nimettir” demişlerdi.
 
* Öğretmenlere “sözleşmeli öğretmenliği seçmeseydiniz”;
 
Posted in Atasözleri Vecizeler | Cahiliye mi? için yorumlar kapalı
Ara 04

ANA DİL Mİ, ANA DİLİ Mİ?

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
ANA DİL Mİ, ANA DİLİ Mİ?
 
Elbette her ülkenin bir ana dili vardır. Bu kastedilen dil analarımızın kullandığı dil değil, o ülkede yaşayanların ortak olarak kullandıkları lisanın ta kendisidir. Bu dil, edebiyatta, sanatta, hukukta, inançta, örf ve adetlerde, geleneklerde yıllar boyu ilmek ilmek işlenmiş olarak kendini gösteren bir dildir.
Yoksa analarımızın kullandığı ağız ya da şive değildir.
Gürbüz Azak ana dil ve ana dili konusunda şöyle söyler; “Ana dil bir ülkede edebiyata, hukuka, sanata, tefekküre girmiş ve binlerce yılda oluşmuş esas ve tek lisandır. Diğer yöre, şive ve ağızlar bu ana dile yönelerek süzülür, güzelleşir.”
“Ana diline gelince her ülkede sayısız şive ve ağız bulunur. Bunu ana dil ile karıştırmamak gerekir.” Hele hele Türkçe, Arapça, Farsça, Süryanice, Ermenice vs. dillerin karışımından oluşan ve adına “Kürtçe” dedikleri bir dil değildir. Yöresel bir ağızdır. Her yöremizde benzer ağızları alarak dil diye kabullenmek “dile, lisana” iftiradır.
  
ARGO VE DİL HAKKINDA Cemil Meriç diyor ki;
 
“Kamus bir milletin hafızasıdır. Kamusa uzanan el, namusa uzanmış demektir.”
 
Argo, kanundan kaçanların dili,Uydurma dil ise tarihten kaçanların dilidir.
 
Argo, korkunun ördüğü duvar,Uydurma dil ise şuursuzluğun ördüğü duvardır.
 
Biri günahları gizleyen peçe, Öteki irfanı boğan kementtir.
 
Argo, yaralı bir vicdanın sesi,Uydurma dil hafızasını kaybeden bir neslin sesidir.
 
Argo her ülkenindir, uydurma dil ülkesizlerindir.
 
 
Posted in Yazılarım | ANA DİL Mİ, ANA DİLİ Mİ? için yorumlar kapalı