Nis
30
* “Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar;//Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” (Mehmet Akif)
* “Orta Doğu coğrafyasında Türk kimliği üzerinde Türkiye’nin ve Orta Doğu coğrafyasının rejimlerinin ve sınırlarının değiştirilmesi projesi, tutsak alınmış siyasi iktidar eliyle uygulatılıyor.” Sadettin Tantan Yurt Partisi Genel Başkanı
* ‘Türk tarihi ile baş edemedik’ Karen Fogg
* “Bizi Sovyetlerden Türkler kurtarır ama sonra bizi onlardan kim kurtaracak?” NATO’nun Soğuk Savaş yıllarındaki Başkomutanı Haig (Brüksel’deki kapalı bir toplantıda)
*“Hâkimiyet (egemenlik) aynen iffet ve namus gibidir, tecezzi (bölünme)’yi kabul etmez, ortağı da olmaz.” Türk Atasözü
* “Tanrım, bana değişebileceğim şeyleri değiştirme gücü ver. Değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmemi sağla. İkisini ayırt edebilmem için de akıl ver.” Çin Atasözü
* “Tarih, insanın bir defa fotoğrafını çeker… Dikkat et gözlerin kapalı çıkmasın” Server Tanilli
* “Türk milletini üzerinde istedikleri gibi operasyon yapabilecekleri bir kadavra zannedenler fena halde yanılıyorlar.” Özcan Yeniçeri
* Günümüzde ise, Büyük Orta Doğu Projesi adıyla İsrail ve ABD yararına Irak’ın, Suriye’ninve diğer Arap ülkelerinin yeniden düzenlenmesiyle, Türkiye için ‘yeni verimli alanlar’ açılacağı, “Türkiye Güneydeki ‘Misak-ı Millî’sınırlarına kavuşacak” diyenlerin, gizli ajandasında; aynen 1. Dünya Savaşı’nda Türk Bakü’yü bize çok gören Alman anlayışı aynısı mevcuttur! Bundan hiç kuşkunuz olmasın. Daha dünkü Irak savaşında -Irak’taki Türk varlığının hafızası, belgesi olan- tapu kayıtlarının talan edilmesini özellikle sağlayanlar; Mehmetçiğin başına çuval geçirenler; Lozan’ı kabul etmeyenler; şimdi Türkiye’de birilerine ‘Osmanlı’yı yeniden ihya’ masallarıyla gaz veriyor; sırtını sıvazlıyor.
Türk milleti kesin olarak şunu bilmelidir ki; bu ülkede sadece Türk milliyetçileri (ulusalcılar) allı-pullu da olsa böyle bir zokayı yutmaz!
Çünkü Atatürk soluklu Türk milliyetçilerini ‘kullanmak’ asla mümkün değildir!
Nis
29
İdam sehpasına değil de, sanki madalya için şampiyonluk kürsüsüne çıkıyor… 29 Nisan 1951, Urumçi. Müslümanız Türküz dedik çekip çekip vurdunuz…
Bizi vurup bizden hesap sordunuz…
Ölümden öteye köy mü kurdunuz!..
Korkumuz yok, korkumuz yok sizden…
Türk Dünyası’nda öyle kelimeler vardır ki sayfalar ve ciltler hacmi ile anlatılacak kavramları çağrıştırır. Sürgün denilince Kırım Türkleri ve Kafkas Halkları akla gelir. Katliam ve soykırım kelimeleri Kerkük Türkleri’ni akla getirir. İşkence kelimesi ise Çinlileri ve Çin zulmü altında inleyen Doğu Türkistanlıları… Osman Batur, Çin işkencelerine başkaldıran efsânevî bir kahramandır. Başarılı oldu. Kısa da olsa, bir dönem için milletini Çin işkencelerinden kurtardı. Bu başarısı sebebiyle de işkence uygulanarak şehid edildi. HAYATI Asıl adı Osman İslâmoğlu idi. Batur, O’na milletinin verdiği bir unvan, bir sıfattır. Kahraman ve cesur anlamındadır. O, bu unvan ve sıfatla özdeşleşmiş, böylece anılmaya hak kazanmıştır. Altay vilâyetindeki Köktogay bölgesinin Öndirqara mevkiinde doğdu. Orta halli bir çiftçi ailesinin oğluydu. Dedesi din adamı idi. Osman Beğ, 40 yaşına kadar doğduğu bölgede tarımla uğraşarak geçimini sağladı. 1940 yılında Çin zulmü dayanılmaz boyutlara ulaşmıştı. Camilere tecavüz eden, Kur’an-ı Kerim’i yakan Çinlileri protesto eden Türkler, ‘isyancı’ oldukları bahanesiyle tutuklandı. Resmî makamlar, Türk’lerin ellerindeki silâhları toplamaya başladılar. Babası ve ailesinden bâzı kişiler, silâhlarını Çin askerlerine teslim ettiler. Osman Beğ, – Bu gün silâhımızı alanlar, yarın canımızı da alırlar. Ben silâhımı Çinlilere vermem. İstiyorlarsa ve güçleri yetiyorsa, gelip alsınlar !” Dedi ve tek başına dağa çıktı. Savaştan başka kurtuluş yolu olmadığına inanıyordu. Başlattığı mücadele aynı gün destek gördü. Arkasından ilk gidenler arkadaşı Süleyman ve büyük oğlu Şerdiman oldu. Silâhını Çinlilere teslim eden babası İslâm Bey, oğlu için hayır duâlarını ve başarı dileklerini dile getirdi. Oğlunu koruması için Cenab-ı Allah’a duâ etti. Annesi Ayça Hanım: “- Ben oğlumu bu günler için doğurdum. Çinliler asırlardır koyun boğazlar gibi biz Türk’leri öldürüyorlar. Bizim canımız, bizden önce ölenlerin canından daha kıymetli değildir. Bizden sonrakilerin yaşaması için oğlum, ben diğer çocuklarım ölmeye hazırız !” Diyordu. Kısa zaman içerisinde, etrafında gözü pek insanlardan bir mücâhit ordusu oluştu. Zelebay Telci, Nurgocay Batur, Kâseyin Batır, Canım Han Hacı, Süleyman Batır, Musa Mergen Aktepe, Sulibay, Ökürbay , Nogaybay, Ahid Hacı, Halil Teyci, Karakul Zalin… bu mücâhidlerden birkaçıdır. O artık, soydaşlarının Osman Batur’u idi. Osman Batur ve silâh arkadaşlarının mücâdelesi, 1941 yılı Ekiminden 1943 yılı Temmuzuna kadar gerilla savaşı şeklinde devam etti. 22 Temmuz 1943’te Altaylar, Çinlilerden tamamen temizlenmişti. Altay Türkleri artık bağımsızdı. Mücâdelesini sürdürdü. Altay Geçici Halk Cumhuriyeti Başkanlığına seçildi. 1944 – 1945 yıllarında, Tanrı Dağları’nın kuzeyindeki Doğu Türkistan Kazak Türkleri’nin yaşadığı bölgeleri de Çin İstilâsından kurtardı. 1945 yılının Ekim ayından 1947 yılının Şubatına kadar üç vilâyetten oluşan Doğu Türkistan Hükümeti’nin askerî ve mülkî âmiri olarak Vâli sıfatıyla görev yaptı. O’nu, Şubat 1947’den Eylül 1949’a kadar Doğu Türkistan Cumhuriyeti koalisyon hükümetinin aslî üyesi olarak görüyoruz. Aynı zamanda, Altay Vâliliği görevini de devam ettiriyordu. Bütün bu görevleri sırasında Çinliler ile silâhlı mücâdeleden bir an bile geri kalmadı. Çinliler, yönetimleri altında bulunan Türk’lerle meskûn bölgelerin birer birer elden çıkmakta olduğunu anlayınca, büyük bir ordu oluşturdular. Osman Batur ve beraberindeki mücâhidler, sayıca kendilerinden 10 kat fazla ve modern silâhlarla donanmış düzenli orduya karşı savaşa devam ettiler. Osman Batur, bu savaş sırasında, 1950 Kasımında, cephânesi bittiği için Kamambal Dağı’nda, Çinlilere esir düştü. Ellerinden ve ayaklarından zincirlerle bağlanarak zindana atıldı. Her gün kesintisiz işkence görüyor, kendisine yardımcı olan Türk’leri ele vermesi için sıkıştırılıyordu. Çinliler, işe yarayacak bilgi alamayacaklarını anlayınca Osman Batur’u göstermelik bir mahkemeye sevk ettiler. Mahkeme, önceden verilmiş kararı, 19 Nisan 1951 tarihinde açıkladı: “Devrim düşmanlığı suçundan idam…” Karar, 29 Nisan 1951 tarihinde Urumçi’de kurşunlanmak suretiyle uygulandı. Osman Batur’un son sözleri, bağımsızlık için mücadele edenlerin yolunu aydınlatacak bir meş’ale idi: “- Ben can verebilirim. Milletim, dünya durdukça mücâdeleye devam edecektir.” KİŞİLİĞİ Osman Batur 1,85 boyunda, iri gövdeli bir insandı. Kısa ve kalın boynu, siyah saçları, yarı kapalı denecek ölçüde kısık gözleri vardı. Kaşlarının arası kırışıktı. Çok az konuşurdu. Kudret ve kötü tâlih şahsiyetinde birleşmişti. Daha 10 yaşında iken usta bir binici ve iyi bir avcı olmuştu. 12 yaşına geldiğinde Kazakların büyük kahramanı Böke Batur’un dikkatini çekti. Böke Batur O’nu himâyesine aldı. İyi bir silahşor, usta bir dövüşçü olarak yetişmesine katkıda bulundu. Sonra çete savaşlarının inceliklerini öğretti. Rusların ve Çinlilerin, soydaşlarına yaptığı işkenceleri görüp yaşadığı için Rus ve Çin milletinden nefret ediyordu. Böke Batur’un telkinleriyle bu nefret, şuurlu bir inanca dönüştü. Dedesi dolayısıyla iyi bir Müslüman olarak yetişmişti. İslâmiyet’in komünizmle bağdaşmadığını anlamakta gecikmedi. Böke Batur, öğrencisinin yetiştiğine inandığı gün: “- Benim sana verebileceğim başka bir şey kalmadı. Benim işim bitti. Artık bana ihtiyacın olmayacak. Fakat milletimizin sana ihtiyacı var.” Dedi.
Posted in Gündem
|
Tagged 1940, 1951, 29 Nisan, çin, doğu Türkistan, hayat, islamoğlu, osman, Osman Batur, Urumçi, zulüm
|
Nis
28
Bir gün, CIA, KGB, MOSSAD ve MİT teşkilatlarından hangisinin daha başarılı olduğunu tespit etmek için bir “istihbarat yarışması” düzenlenmiş. Bu yarışma uyarınca, her üç teşkilatın en iyi adamlarından oluşan 10’ar kişilik bir grubu Kongo’nun balta girmemiş ormanlarına göndermişler. Ormanın girişinde görevlerini açıklamışlar:
“Ormana girip, en kısa sürede bir zürafa bulup getiren kazanır!”
Önce KGB’liler gitmiş. 15 dakika sonra bir zürafa ile gelmişler.
Sonra CIA gitmiş. 10 dakika sonra zürafa ile dönmüşler.
Sonra MOSSAD gitmiş 8 dakika sonra zürafa ile gelmişler
En sonunda bizim MİT gitmiş, 7 dakika sonra bir fille dönmüşler.
Yarışmayı düzenleyenler “Bu ne yaa!” diye sorunca fil atılmış,
“Abi valla ben zürafayım…”
Nis
27
Eski Müftü İhsan Özkes Başbakanın konuşmalarından örnekler veriyor ve “Allah ile aldatmanın” devam etmekte olduğunu aşağıdaki sözleri ile ifade ediyor.
“13 Ağustos 2010’da Erzurum mitinginde, Referandum öncesi, ‘Zor olmadan kolay olmuyor. Unutmayın kutlu doğumlar zor olur ama kutlu olur.’ Referandumdaki evet-hayır’la kutlu doğum arasında bir bağlantı kuruyor.
5 Aralık 2010’da, 6. İmam Hatipler Kurultayında, ‘Çileler çektik tabi. Unutmayın her kutlu doğum çileli olur.’
28 Şubat 2011 İstanbul Boğazı tüp geçit temel atma töreninde anladığım kadarıyla çılgın projeyi soruyorlar diyor ki, ‘Kutlu doğumlar 9 ay 10 gündür. Merak etmeyin çocuk büyüyor.’
30 Aralık 2012’de Şanlıurfa’da konuşuyor. Akçakale hükümet konağında diyor ki, ’Şunu unutmayın her kutlu doğum sancılı olur. İnşallah bu kutlu doğum Suriye’deki kardeşlerimizin iradeleriyle tecelli edecektir’. Yani, Başbakan Suriye konusunu bir kutlu doğum’a benzetiyor burada da.
Geldik sürece. 28 Şubat 2013’de, ‘Bu kutlu yürüyüşü kimse durduramaz’. Bu süreci bir kutlu yürüyüşe benzetiyor Başbakan.
3 Mart 2013’de, ‘Bu milletin kutlu yürüyüşünü engelleyemeyecekler’ diyor.
8 Mart 2013 Siirt’te, ‘Bu kutlu yolda sizlerden destek bekliyorum’ diyor.
27 Şubat 2013’de Viyana’da, ‘Fakat sabırla inşallah, bugüne kadar sabrettiysek bu oldu, bundan sonrası da olacak. Şimdi altını çiziyorum unutmayın her kutlu doğum sancılı olur’, bunu 28 Şubat süreci ile ilgili söylüyor.”
Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=26421
Nis
26
Gençlik, seksin ağında
Akıl, katran yağında
İsraf, uzay çağında
Hayret! Yaşıyoruz biz…
Bizde rüşvet kal’ası
Dalkavukluk belası
Terbiyesiz âlâsı
Hayret! Yaşıyoruz biz…
Bir erkek ses çıkmadı
İğrençliği yıkmadı
Deliğine tıkmadı
Hayret! Yaşıyoruz biz…
Nutuk çekme yelinde
Sorumsuzluk selinde
Cellatların elinde
Hayret! Yaşıyoruz biz…
Örümcekler yürümüş
Kafaları bürümüş
Her yanımız çürümüş
Hayret! Yaşıyoruz biz…
Kullandılar dinimiz
Törpülendi kinimiz
Kangren ilişkimiz
Hayret! Yaşıyoruz biz…
Dondu ülkenin kanı
Bakmaz oldu Bakan’ı
Terör asrın hakanı
Hayret! Yaşıyoruz biz…
Posted in Şiirlerim
|
Tagged Akıl, asrın hakanı, cellat, dalkavuk, erkek ses, hayret, israf, örümcek, rüşvet, terbiye, yaşıyoruz
|
Nis
25
AKP tarafından terör örgütünün sınır dışına çıkacağı, “anaların ağlamayacağı, barışın geleceği” Akiller ve “uzaktan kumandalı malum medya” tarafından “aman süreç, canım süreç” şarkıları söyleniyor.
Hâlbuki 2,5 yıl önce Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir “Özerk Doğu Karadeniz olacak, Özerk Orta Karadeniz olacak, aynı zamanda Özerk Kürdistan olacak… Her bölgede bölgesel parlamento olacak. Bu bölgesel parlamentolardan bir tanesi de Kürdistan Bölgesel Parlamentosu olacaktır.” (Milliyet, 01.08.2010). Diyordu.
Selahattin Demirtaş ise “Bu tepenin arkası Kürdistan’dır. Bu tarafı Kürdistan’dır. Ölenler Kürt’tür. Savaş uçakları Türk savaş uçaklarıdır. Başbakan bunu Bodrum ve Fethiye’de yapamazdı. Kürdistan yok diye mi bize bu zulüm yapılıyor? O zaman Kürt halkının yapması gereken bir şey var. Adı ister özerk, ister federasyon, ister bağımsızlık olsun, Kürt halkı bu eksikliği tamamlamalıdır… Burada kaçakçılık yoktur. Kaçak olan tek şey vardır, o da sınırlardır.” (Hürriyet, 29.12.2012). Diyebiliyordu.
Cani terör örgütü elebaşlarından hain Duran Kalkan da;
“Herkes mevzisinde ve eli tetikte süreci izliyor. Öcalan’a özgürlük verilmediği sürece sınır dışına çekilme mümkün değil” diye tehdit ediyor.
Bir yandan da AKP’nin Akil İnsanları da Malatya’dan sonra Konya’da da sivil toplum temsilcileriyle bir araya geliyor. Akil insanların İç Anadolu ekibine de sert tepki geliyor. Salonda gergin anlar yaşanıyor.
Türkiye Harp Malulü Gazileri, Şehit, Dul ve Yetimleri Derneği Konya Şubesi Başkanı Mustafa Işık şöyle diyor:
Bedeli ne olacak?
“Misakı Milli sınırları mı, değişecek? Devletin üniter yapısı mı bozulacak. Genel ’af’mı çıkacak. Ev hapsimi verilecek. Biz bu süreçte otomatikman bilgilendirilmediğimiz için karşıyız. Eli kanlı terör örgütü başı muhatap alınıyorsa, onların siyasi hedefleri ve düşünceleri uygulanmaya çalışılıyorsa, burada şehit aileleri ve gazilerin destek vermesi mümkün değil. Terör bitsin diye herkes istiyor. Bunun bedeli ne olacak? Bir bedel ödenecek. Milyar dolar geliri olan bir örgüt diyoruz. Uyuşturucu, silah, mazot, sigara kaçakçılığı var. Neyin bedeli karşılığında bırakıp gidecek. Ne vereceğiz.” Ziyaret sırasında söz alan heyet sekreteri Cemal Uşşak, ise “40 bine yakın şehidimiz var. 30 bin civarında Kürt vatandaşlarımızın çocuklarını, ailelerini de isteyerek dağa gönderdiklerini söylemek mümkün değil. Benzer acıları onların da hissettiğini nazara alarak neden silahın sonu’şeklinde açıklama yaparken gazi Süleyman Ege, tepki gösterdi. Ege, ” Bizi teröristlerle aynı teraziye koymayın. Adam eline silah almış vatandaşa karşı kurşun sıkıyor. Beşikteki bebeğe kurşun sıkıyorsa, bizi aynı kefeye koymayın’ “dedi. (Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=83144)
Bütün bu açıklamalardan sonra sormadan edemiyorum:
Bizi kimler kandırmaya çalışıyor?…
Nis
24
Yüce Peygamber’imiz, “Lâ İlâhe İllallah” demesine rağmen “kafirdir” diye birisini öldüren Usame’ye, “Kelime-i Tevhid’i söylediği halde onu niçin öldürdün?” diye sormuş, “O bu sözü, kendisini ölümden kurtarmak için söyledi” cevabını alınca, “Onun kalbini yarıp da imanı var mı diye baktın mı?” buyurmuşlardır.
“Başını örtmeyen kadın dinden çıkar” diyenler, başını örtmeyen kadınların kalplerini yarıp imanı var mı diye bakmışlar mıdır?
Sözde Müslüman olmak kolaydır, ama özde Müslüman olmak zordur.
“DİN, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Biz sadece din işlerini devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz. Kaste ve fiile dayanan taasupkar hareketlerden sakınıyoruz. Gericiliğe asla fırsat vermeyeceğiz.”
Bu sözle, bu ülkeyi kurtaran ve Cumhuriyet’i kuran Büyük Atatürk’e aittir.
Kendini Atatürk’ten büyük görüp, vicdanımız olmaya veya vicdanlarımıza hükmetmeye çalışmak kimsenin haddi değildir.
Büyük Gazi’nin dediği gibi:
“Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, ulusun yararına, İslâmlığın yararına uygunsa, hiç kimseye sormayın, o şey dindir. Eğer bizim dinimiz akla, mantığa uygun bir din olmasaydı, kusursuz olmazdı, dinlerin sonuncusu olmazdı. “
Nis
23
23 Nisan 1920, Türk milletinin iradesini temsil eden Birinci Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı ve Türk halkının var olma-yok olma savaşları içinde egemenliğini ilân ettiği tarihtir.
Atatürk, 23 Nisan 1924′te ’23 Nisan’ gününün bayram olarak kutlanmasına karar vermiş, bu tarihten 5 yıl sonra 23 Nisan 1929’da bu bayramı çocuklara armağan etmiştir. 23 Nisan ilk defa 1929 yılında Çocuk Bayramı olarak da kutlanmaya başlanmıştır. 1979′da, yine ilk olarak altı ülkenin katılmasıyla uluslararası boyuta taşıdığımız bu millî bayramımıza, ortalama olarak her yıl kırkın üzerinde ülkeden gelen ve Türk çocuklarının misafiri olan yabancı ülke çocukları da katılmaktadır. Dünya’da çocuklarına bayram hediye eden ve bu bayramı bütün dünya ile paylaşan ilk ve tek ülke Türkiye’dir.
Türk milletinin gönlünde, onun bağımsızlığının sarsılmaz ifadesi olarak en önemli yeri işgâl eden 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, her yıl yurdumuzda ve yurtdışındaki temsilciliklerimizde, bütün kurumlarımızda, okullarımızda ve her evde çeşitli etkinliklerle kutlanarak millî birlik ve beraberliğimizin kenetlenmiş ifadesini temsil etmektedir.
Büyük önder Atatürk’ün düşüncesinde çocuklar, milletin geleceğidir. Onlara duyduğu sarsılmaz güvenin ve büyük sevginin ifadesi olarak, millî bayramımız olan 23 Nisanlar’ı çocuklara armağan etmiştir. Tarihimizin gurur dolu sayfalarının yeni nesillerce öğrenilmesi ve Türk Devleti’nin devamını emanet edeceğimiz yeni Cumhuriyet bekçilerinin bu bilinçle yetişmesi amacıyla 23 Nisanlar, önemli birer vesiledir.
Cumhuriyetimizin kurucusu, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, yarınlarımızın güvencesi çocuklarımıza hediye ettiği 23 Nisan Çocuk Bayramı, bu alanda hem dünyada bir ilki oluşturmakta, hem de geleceğin cumhuriyet nesillerine, atamızın verdiği önemi ifade etmektedir.
Cumhuriyetin geleceğini gençlere ve yarının sahipleri çocuklara emanet edecek kadar çocuklarımıza ve gençlerimize güvenini ifade eden Atatürk, onlara bir de bayram armağan etmiştir. Bugünde bizlere düşen; hem atamızın emanetlerinin yılmaz bekçileri olduğumuzu göstermek, hem de atamızın aziz hatırasını en yoğun ve güzel biçimde yad etmek görevini yerine getirmektir.
Nis
22
Ümit Özdağ bir doktor arkadaşının kendisine yazdığı e postayı paylaşıyor. Yalnız isimleri değiştiriyor. Olayın geçtiği şehrin adını vermiyor onun yerine “X” şehri diyor.
E posta şöyle: “2007 seçimlerine giderken “Çiçek” Hastanesi’nde beraber ihtisas yaptığım arkadaşlarımla zaman zaman o günler için gündemde olan seçimleri tartışırdık. Dr. “Mehmet” arkadaşım ile benim tartışmalarım ise pek bir meşhurdu. Malum “Mehmet” arkadaşım hızlı AKP’li ve Tayyipçi idi. Ben de yanlış düşündüğünü anlatmaya çalışan ona aykırı bir ses idim. Dr. Mehmet yere göğe sığdıramadığı AKP’yi ve Tayyip’i öyle savunurdu ki, bir an için bile başka bir fikri zikri bırakın kabul etmeyi, duymak bile istemezdi. Seçimler geldi sonlandı malum olarak AKP ezici çoğunlukla kazandı ve daha sonrasında da ihtisaslarımız bitti ve kendisi kurada Güneydoğuda “X” şehrini çekti gitti. Ben de eş durumundan Ankara’da kalıp “Papatya” Devlet Hastanesi’ne acil sorumlusu olarak atandım.
Aradan 2 yıl geçti ve Papatya Devlet Hastanesi’nde beraber çalıştığım mesai arkadaşlarımdan birisi olan Dr. “Hüseyin”, “X” şehrine Sağlık Müdürü olarak atandı. Giderken de bana “X şehrinde tanıdığın doğru düzgün doktor var mı” diye sorunca ve ben de “Öyle biri var ki; hem akıllı hem çalışkan hem de senden bile hızlı AKP’li bir doktor arkadaşım var” dedim. Dr. Hüseyin de hemen bu olayı sahiplendi ve “Beni mutlaka bulsun” dedi. Ben de Dr. Mehmet’i aradım ve durumu anlattım. “Hüseyin size müdür olarak geliyor. Ben seni ona yeterince refere ettim, sen de git kendisiyle görüş” dedim.
Dr. Mehmet ise bana ne dedi biliyor musunuz; “Kardeş buralar var ya buralar, başka yerler. Burada devlet mevlet yok. Sağlık Müdürlüğü dahil hiç bir kurumu devlet yönetmiyor. İhaleden personel atamasına sağlıktan sosyal yardıma kadar her türlü hizmeti PKK veriyor. PKK’nın onaylamadığı hiçbir şey gerçekleşmiyor. Ben buradan dönüyorum, mecburi hizmetim bitti ama içimdeki AKP de bitti. Artık beni MHP falan da kesmez. Bu işe dur demek gerek.”
Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=26322
Nis
21
BUNLAR AKİL Mİ? (=”YEYİCİ Mİ?”)
Akil (!) lerden;
Yılmaz Erdoğan: PKK’ya yakınlığı konusunda defalarca eleştiri odağı olan Erdoğan, 2008 yılında bir demecinde ölen PKK’lılar için “şehit” ifadesini kullandı.
Kadir İnanır: “Kürt başka PKK başka şeklinde bir ayrım söz konusu değildir, PKK’lılar neden kardeşimiz olmasın. PKK bir Kürt partisidir.”
Prof. Murat Belge: “Kürt sorunu yoktur, PKK sorunu vardır” tezinin gerçeği yansıtmadığını söyleyen Murat Belge canlı yayında “Devletten ordudan yana değil de dağdaki Kürtle birlikte yaşamak isterim” dedi.
Prof. Doğu Ergil: “PKK’lı da, asker de bu ülkenin evladı. Bir şehit tutturdular gidiyorlar. Ne şehidi Allah aşkına.”
Hak İş Başkanı Mahmut Arslan: Mahmut Arslan’ın PKK’yı finanse ettiğine ilişkin bir belge ortaya çıkmış ve günlerce konuşulmuştu. Arslan çıkan haberin üzerine “Aksine PKK mağduruyum, evim arabam bombalandı” diyerek açıklama yapmıştı.
Yeni Şafak Yazarı Hilal Kaplan: Diyarbakır’da Türk Bayrağı açılmaması tartışmalarına değinen Hilal Kaplan, bir okurunun sözlerini aktarırken “Artık bu Türk Bayrağı’nın isminin değişmesi de gündeme gelmeli. Türkiye Bayrağı denebilir” dedi.
Prof. Dr. Mithat Sancar, Yeni Şafak Yazarı Ali Bayramoğlu: Taraf Yazarı Oral Çalışlar: Bu üç ismin ortak özellikleri, PKK paravanı DPI adlı örgütün toplantılarına katıldıkları iddiası.
Baskın Oran: “Milli devlet ne anlama gelir hiç belli değil. Ulusal devlet mi, ulus devlet mi? Ulusal devlet diyorlarsa mesele yok. Buna karşılık ulus devlet bizim başımızda Allah’ın belasıdır. Türk üst kimliği bölücüdür. Üst kimlik Türkiyeli olmalıdır. Kürtler bu sefer de hayal kırıklığına uğrarlarsa biz bu memleketi kontrol edemeyiz. Umudunu kaybetmiş bir PKK olursa metro ve AVM’ler her gün patlar.”
Lale Mansur: “Bugüne kadar ayrıcalıklı olan hep Türkler’di. Bu ayrıcalığı paylaşmak veya Kürtlerle aynı statüye gelmek istemiyorlar. Türkler Kürtlerle eşit meşit olmak istemiyor.”
Abdurrahman Dilipak: Siz “Ne mutlu Türküm diyene” dedirtirseniz; o da bunu öbür şekli ile söyler. “Türkiye Türklerindir” derseniz, bunu birileri zihninde şöyle tercüme eder: “Kürdistan Kürtlerindir” ya da “Arabistan Araplarındır” der çıkar işin içinden birileri.
Zübeyde Teker: Devlet teröriste tazminat ödesin.
http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=83317
Tarihten;
*“O komutanlar Silivri’ye atılmasaydı, ‘İmralı süreci’ başlayamazdı!” Mümtazer Türköne
* “Artık kulak duymaz burun koklamaz beyin hissetmez göz görmez olmuş. Hiç kimse Türk değil… Türk oğlu Türkler bile annesine veya büyükannesinin akrabalarından birine danayarak Arnavutluk, Çerkezlik, Gürcülük Araplık iddiasında. Kısaca bir milli çöküş, bir ırkın tükenişi yaşanıyor ki anlatmak mümkün değil. Ancak ” milli can çekişme “ deyimi ile bu tarihi durum anlatılabilir…” Celal Nuri
* “Ya Mustafa Kemal’in üzerine bir ordu göndermemize izin verin, ya da siz bir askeri kuvvet göndererek stratejik noktaları işgal edin” Damat Ferit
*“Kuvayı Milliye yalandır maskedir. Buna katiyyen inanmayın. Bu heriflere inanmak cinnettir. Bunların hepsi yağmacı güruhudur.” Cuma’ları Memiş Paşa Camisi’ndeHafız Mahmut (Hürriyet ve İtilaf’ın Adana Şube Başkanı)
*“Toprak nemize lazım; memleketi ister Rusya ister başka millet alsın yeter ki dinimize dokunulmasın” Derviş Vahdeti
* “Türklükten şeref ve izzetimle istifa ediyorum” Mustafa Sabri Efendi’nin
* “Osmanlı hükümeti kendini kayıtsız şartsız düşmana teslim etmeye muvafakat etmiştir” Mustafa Kemal Atatürk
* Yunan işgalcilere “Bu ordu bizim ordumuzdur” Adliye Nazırı Ali Rüştü Efendi
* “Düşmanlarımıza düşmanlarımızdan daha çok hizmet edenler, amaçlarını kolaylaştıranlar var” Mustafa Kemal
* “Türk ile oynanmaz. Türk ile oynayanın akıbeti berbat olur” Arap tarihçi
* “Gerçekte ecnebi okullarına Türk giremez demek doğru değildir. Türk girer, fakat Türk çıkamaz!” Robert Kolej’de okuyan Müfide Ferit Tek