Nis 13

BAŞIBOŞ TEK ADAM REJİMİ

BAŞIBOŞ TEK ADAM REJİMİ

6 Nisan 2017’deki anayasa referandumunda Yandaş Seçim Kurulu (YSK) kanuna aykırı mühürsüz ve geçersiz 3,6 milyon oyu AKP’nin talimatı ile iptal edip demokrasiyi rafa kaldıran karara imza attı.

11 yargıç Türkiye’de parlamenter rejimi sonlandırdı.

Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi adıyla uydurulan ucube rejimi kurdu.

24 Haziran 2018’de Cumhurbaşkanı Seçimi sonrası Recep Tayyip Erdoğan seçildi ve Tek Adam Rejimi yürürlüğe girdi.

Erdoğan koltuğa tüm yetki ile tek başına oturdu.

İlk işi şu oldu:

Cumhurbaşkanlığı ile bakanlıkların teşkilatlarını düzenleyen 1 Numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesini 10 Temmuz 2018 tarihinde yayımlayarak 37 düzenleme yaptı.

Anayasa Mahkemesi, 1 Numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde yer alan 37 düzenleme için iptal kararı verdi.

Yandı gülüm keten helva…

AKP iktidarının 10 Temmuz 2018’den bu yana tüm icraatları çöp oldu.

Cumhurbaşkanlığı bütçeleri sıfırlandı.

Cumhurbaşkanının 5 yıl 7 aylık tüm kararları dayanıksız kaldı.

Recep Tayyip Erdoğan’ın attığı tüm imzalar geçersiz oldu.

Bakanlıklar yok hükmünde oldu.

Erdoğan’ın bu hatalı kararı ile 2018-2023 döneminde mağdur olan kişi ya da kuruluşlardan maddi ve manevi tazminatlar doğdu.

Erdoğan tarafından Anayasa Mahkemesi’ne seçilen 15 AYM üyesi Erdoğan iktidarına yasal düzenleme yapması için 9 ay süre verdi. Neden?

Çünkü “devletin yıkılmaz, yıkılamaz” ilkesini sağlamak da AYM’nin kuruluş felsefesidir.

İptal kararlarının gerekçesinde Erdoğan’ın tek başına Anayasa’da güvence altına alınan temel haklara ilişkin düzenleme yapma yetkisinin olmadığı, kararname çıkarılamayacağı ve düzenlemelerin ancak kanunla yapılabileceği vurgulandı.

Erdoğan’ın anayasaya aykırı kararname ile devleti olmayan yetkisi ile yönetmesi fiyaskodur, rezalettir ve hatta suçtur.

Başta Mehmet Uçum olmak üzere cumhurbaşkanlığının tüm hukukçularının işlerine derhal son verilmesi gerekir.

Anayasaya aykırı 37 düzenleme arasında en fazla dikkat çekenler şunlar:

-Cumhurbaşkanlığına personel ataması, maaşlarının düzenlenmesi,

-Hâkim ve savcıların Cumhurbaşkanlığınca görevlendirilmesi,

-Üst kademe yöneticileri hakkında bilgi toplanması,

-Belediyelere ait imar yetkilerinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verilmesi,

-Cumhurbaşkanlığı politika kurullarına verilen “görevleriyle ilgili gerekli olan bilgileri” kamu kurum ve kuruluşlarından isteme yetkisi,

-Cumhurbaşkanı İdari İşler Başkanı’na Cumhurbaşkanlığına personel atama yetkisi

-Adli ve idari yargıda görevli hâkim ve savcılar da İdari İşler Başkanı’nın talebi üzerine üç yıl süreyle Cumhurbaşkanlığı’nda görevlendirilmesi,

-Cumhurbaşkanlığı’na bağlı politika kurullarının üyelerine yapılacak ödemeler,

-İçişleri Bakanlığı’na verilen “ülkenin idari bölümlere ayrılması, il ve ilçelerin genel idarelerini düzenleme” görevi,

-CİMER’in usul ve esaslarının belirlenmesi,

Özetlediğim 37 madde.

İnanılır gibi değil

Peki, şimdi Erdoğan’ın durumu ne olacak?

Muhalefetin Anayasa Mahkemesi kararına dayanarak Erdoğan’ı istifaya çağırması lazım

Tek bir gün dahi o koltukta oturmaması lazım.

Ucube Tek Adam Rejimi ifadem Anayasa Mahkemesi Kararı ile hukuken tescil edildi.

Şimdi sıra Yandaş Seçim Kurulunun verdiği şu hukuki skandaldan Türkiye’yi kurtarmak.

-Anayasal meşruiyeti olmayan seçilmiş cumhurbaşkanı Erdoğan…

Büyük fırsat 31 Mart Yerel Seçimidir.

Bu fırsatı kullanması gereken de kuşku yok ki önce millet sonra muhalefet partileridir.

Alıntı: https://www.yenicaggazetesi.com.tr/basibos-tek-adam-rejimi-769920h.htm

Posted in Gündem | BAŞIBOŞ TEK ADAM REJİMİ için yorumlar kapalı
Nis 11

AĞIZ TADI MERSİN’DE

AĞIZ TADI MERSİN’DE

* * *

Gelsin herkes Mersin’e ağızlar bir tat görsün

Ağız tadıyla bir de denizinde yat görsün

Canlar ile cananlar görsün bir hayat görsün

Yaşıyor yaşayacak kebap adı Mersin’de

Havası suyu güzel, ağız tadı Mersin’de

* * *

Fındık lahmacunu bu, yemeye doyum olmaz

Bunca güzel tatları tatmayan soyum olmaz

Her sofrada kıpkızıl şalgam sız suyum olmaz

Yaşıyor, yaşayacak muzun adı Mersin’de

Havası suyu güzel, ağız tadı Mersin’de

* * *

Sarıulak zeytini hem asırlık hem tatlı

Bandırmayla cezerye müthiş enerji katlı

Yemeyenler de bilir kayısılar ispatlı

Yaşıyor yaşayacak humus adı Mersin’de

Havası suyu güzel, ağız tadı Mersin’de

* * *

Topacık adındaki Tarsus beyazı var ya

Kerebiçin o müthiş doyumsuz hazı var ya

Akdeniz sahilinin harika yazı var ya

Yaşıyor yaşayacak çilek adı Mersin’de

Havası suyu güzel, ağız tadı Mersin’de

* * *

Birde tantunisi var unuttum sanmayın ha!

Bunları başka yerde görüp de kanmayın ha!

Mide ile bağırsak bozulur yanmayın ha!

Yaşıyor yaşayacak limon adı Mersin’de

Havası suyu güzel, ağız tadı Mersin’de

* * *

Bunca saydıklarımı yaşarken tatmak gerek

Bu tatları bu aşkı bilin anlatmak gerek

Bir gecelik de olsa Mersin’de yatmak gerek

Yaşıyor yaşayacak kavut adı Mersin’de

Havası suyu güzel, ağız tadı Mersin’de

* * *

Gelsin herkes Mersin’e ağızlar bir tat görsün

Ağız tadıyla bir de denizinde yat görsün

Canlar ile cananlar görsün bir hayat görsün

Yaşıyor yaşayacak kebap adı Mersin’de

Havası suyu güzel, ağız tadı Mersin’de

* * *

Mersin’in lezzetleri saymakla bitmez ki hiç

O tat ile o hoşluk damaktan gitmez ki hiç

Asırlar geçse bile, bu kültür yitmez ki hiç

Yaşıyor yaşayacak mamul adı Mersin’de

Havası suyu güzel, ağız tadı Mersin’de

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | AĞIZ TADI MERSİN’DE için yorumlar kapalı
Nis 09

UYGUR SAVAŞI

UYGUR SAVAŞI

Dünya bu çığlığa sağır.

Bugün madem Doğu Türkistan’daki Çin zulmüyle başladık, aynı konuyu ele alan bir başka kitapla devam edelim. “Uygur Savaşı / Çin’in Müslüman Azınlığına Karşı Yürüttüğü İç Operasyon” adlı kitabı kaleme alan Sean R. Roberts, George Washington Üniversitesi’nde görevli bir kültürel antropoloji uzmanı. 1990 yılında bölgeye yaptığı ilk yolculuktan bu yana, 30 yıldır Uygur Türkleri üzerine çalışmakta. O zamandan beri dünyanın çeşitli bölgelerindeki Uygurlara dair araştırmalarına devam etmekte. Ötüken Neşriyat’tan çıkan kitap M. Bahadırhan Dinçaslan ve Muhammed Âkif Kalaycı tarafından dilimize kazandırılmış. Uzun soluklu bir araştırmanın ürünü olan kitap, Uygurlarla yapılan söyleşiler, Uygur diline dair belgeler ve videolar gibi, daha önce akademik çalışmalarda ele alınmayan birçok farklı Uygurca kaynağa dayanarak hazırlanmış. Kitap, Çin’in ABD önderliğinde başlatılan “Terörle Küresel Savaş”ı, Uygur halkına yönelik giderek artan vahşi baskısını hasıraltı etmek için nasıl kullandığını ortaya koyuyor. Kitap, Çin’in faaliyetlerinin dünyanın dört bir tarafındaki devletleri terörle mücadele adı altında etnik azınlıklara zulmetme ve iç muhalefeti şiddetle bastırma konusunda cesaretlendirdiğini savunuyor. 11 Eylül’de New York ve Washington’a yapılan saldırılardan birkaç hafta sonra Çin hükûmeti, çoğunluğu Müslüman olan Uygur etnik azınlığından kaynaklanan ciddi bir terör tehdidiyle karşı karşıya olduğunu ilan etti.

Aradan geçen yaklaşık yirmi yılın ardından bugün, Çin’de yaşayan on bir milyon Uygur Türkü’nün bir milyondan fazlası dünyanın en büyük kitlesel hapis ve gözaltı sistemine dönüşen sözde “yeniden eğitim kampları”nda hapsedildi. Ana vatanlarındaki Uygurların yanı sıra mülteci toplulukları ve sürgündeki Uygurlarla kapsamlı röportajlardan faydalanan Sean Roberts, yalnızca devlet politikalarını değil, Çin devletinin bu yıkıcı programlarına Uygurların verdiği tepkileri de anlatıyor.

Çin’in Uygurlara uyguladığı kültürel soykırıma ilişkin anlaşılır ve geniş kapsamlı bir analiz ortaya koyan ve Çin Komünist Partisi’nin uyguladığı vahşeti haklı göstermek için türettiği mitleri yalanlayan delilleri objektif olarak ele alan “Uygur Savaşı”, bu insanlık dramının en acı şekilde parçası olanların seslerinin duyulmasını sağlıyor.

Ötüken Neşriyat

Tel:(0212) 251 03 50

Alıntı: https://www.yenicaggazetesi.com.tr/fransiz-gazeteci-gozuyle-dogu-turkistan-trajedisi-768300h.htm

Posted in Gündem | UYGUR SAVAŞI için yorumlar kapalı
Nis 07

EL HAREZMİ, “İLİM (BİLİM)’İN ATASI TÜRKLERDİR!..”

EL HAREZMİ,İLİM VE (BİLİM)’İN ATASI TÜRKLERDİR!..

MATEMATİĞİN ATASI EL HAREZMİ!..
SIFIR RAKAMI OLMASAYDI NELERİ YAPAMAZDIK COĞRAFYA VE ASTRONOMİ İLE DE UĞRAŞAN HAREZMİ EN ÖNEMLİ ÇALIŞMALARINI MATEMATİK ALANINDA YAPTI GÜNÜMÜZDE DE KULLANDIĞIMIZ HİNT RAKAMLARINI İSLAM DÜNYASINA SIFIRI ( “0” ) TANITTI… MATEMATİĞE KAZANDIRDI BÖYLECE GÜNÜMÜZDE KULLANDIĞIMIZ ONLU SAYI SİSTEMİ ORTAYA ÇIKTI!..
AYNI ZAMANDA GÜNÜMÜZDE MATEMATİĞİN BİR DALI OLAN CEBİR ONUN BU BİLİM ALANINA KAZANDIRDIĞI BİR BAŞKA KATKIDIR CEBİR İLE İLGİLİ KİTABI TERCÜME EDİLEREK XVII. YÜZYILA KADAR AVRUPA ÜNİVERSİTELERİNDE OKUTULMUŞTUR!..
* 9 RAKAM VE SIFIR İLE BÜTÜN İŞLEMLERİ YAPMAK MÜMKÜNDÜR SIFIR OLMADAN BÜTÜN İŞLEMLERİ YAPMAK YA ÇOK ZORDUR YA DA İMKANSIZDIR. O DÖNEMDE AVRUPA ROMA RAKAMLARI İLE İŞLEM YAPMAYA BOĞUŞURKEN MATEMATİK BİLGİNİ HAREZMİ SIFIRI KULLANARAK BÜTÜN İŞLEM VE PROBLEMLERİ KOLAYLIKLA ÇÖZEBİLMİŞTİR!..
* HAREZMİ 780 YILINDA ÖZBEKİSTAN’IN KARİZMİ KENTİNDE DÜNYAYA GELMİŞTİR .TAM OLARAK İSMİ EBU ABDULLAH MUHAMMED BİN MUSA EL-HAREZMİ’DİR. KENDİSİNİ MATEMATİK TARİHİNİN EN BÜYÜK BİLİM ADIMI OLARAK TANIMLAYABİLİRİZ!..
* ÇÜNKÜ CEBİRİN VE ALGORİTMANIN KURUCUSUDUR EL HAREZMİ SADECE MATEMATİKLE DEĞİL AYNI ZAMANDA ASTRONOMİ VE COĞRAFYAYLA’DA İLGİLENMİŞTİR BATI DÜNYASINDA!..
* EN ÇOK ETKİDE BULUNAN BİLİM ADAMI DİYEBİLİRİZ. ÇALIŞMALARINA ABBASİ HALİFESİ MEM’UN TARAFINDAN BAĞDAT SARAY KÜTÜPHANESİNE GETİRİLMESİYLE BAŞLAMIŞTIR. DAHA SONRA BURADA YABANCI ESERLERİN TERCÜMESİNİ YAPMAK AMACIYLA KURULAN BİR TERCÜME AKADEMİSİ OLAN BEYT’ÜL HİKME’DE GÖREVE BAŞLAR!..
* HAREZMİ’NİN BU KADAR ÖNEMLİ BİR BİLİM ADAMI OLMASININ SEBEBİ SADECE CEBİRİN KURUCUSU OLMASI DEĞİLDİR AYNI ZAMANDA GELİŞTİRİCİSİ DE OLMASIDIR.
HAYATINDAKİ BİR ÇOK BÜYÜK ESERİNİ BAĞDAT SARAY KÜTÜPHANESİNDE YAPMIŞTIR!..
* HAREZMİ’NİN İLK ESERLERİNDEN BİRİ ARİTMETİK ALANINDADIR. ANCAK BU ALANDA BIRAKTIĞI YAPITIN ORJİNALİ KAYIPTIR. BU KİTABIN BU GÜNE KADAR GELMESİNİN SEBEBİ BATILI ADELARD’AN TARAFINDAN LÂTİNCİYE ÇEVRİLMESİNDEN KAYNAKLANIR. BU KİTABIN İSMİ DE NUMERO INDORUM HİNT RAKAMLARI HAKKINDADIR. BU KİTABINDA ON RAKAMLI KONUMSAL HİNT RAKAMLAMA VE HESAPLAMA SİSTEMİNİ ANLATMIŞTIR. BATIDAKİ MATEMATİKÇİLER ROMALILARDAN BU YANA KULLANILAN HARF RAKAM VE HESAP SİSTEMİ YERİNE HİNT RAKAM VE HESAP SİSTEMİNİ KULLANMAYI BU ESERDEN ÖĞRENMİŞLERDİR BU ESER BATI DÜNYASINDAKİ MATEMATİKÇİLERİ ÇOK ETKİLEMİŞTİR. DAHA SONRA BU HESAPLAMA SİSTEMİNE HAREZMİ’NİN İSMİNDEN TÜRETİLEN ALGORİTMA ALGORİSM DENMİŞTİR. ON RAKAMDAN OLUŞAN RAKAMLAMA SİSTEMİ İSE HAREZMİ TARAFINDAN TANITILDIĞI İÇİN ARAP RAKAMLARI VEYA KÖKENİ HİNDİSTAN OLDUĞU İÇİN HİNT-ARAP RAKAMLARI DENMİŞTİR!..

* HAREZMİ’NİN ESERLERİ: HAREZMİ’NİN EN BÜYÜK ESERİ CEBİRDİR. KENDİSİ CEBİRİN KURUCUSU VE GELİŞTİRİCİSİDİR. BU KONUDA YAZILAN İLK VE YAYGINLAŞTIRILAN KİTAP EL KİTABÜ’L MUHTASAR Fİ HİSABİ’L CEBR VE’L MUKABELE’DİR. HAREZMİ’NİN BU ESERİ KENDİSİNE İSLAM VE BATI BİLİM DÜNYASINDA ÇOK ÜN KAZANDIRMIŞTIR!..
* BATI DÜNYASI İLK KEZ BU KİTAP SAYESİNDE CEBİRİ KULLANMIŞ VE ÖĞRENMİŞTİR. BU ESERDE ANA KONULAR BİRİNCİ VE İKİNCİ DERECEDEN DENKLEMLERİN ÇÖZÜMLERİ, BİNOM ÇARPIMLARI ÇEŞİTLİ CEBİR PROBLEMLERİ VE MİRAS HESAPLARI BULUNMAKTADIR!..
* HAREZMİ CEBİRLE İLGİLİ ÇALIŞMALARINDA İKİNCİ DERECEDEN DENKLEMLER KONUSU ÜZERİNDE ÇOK DURMUŞTUR. BİRİNCİ DERECEDEN DENKLEMLERİ İNCELERKEN YANLIŞ YOLU İLE ÇÖZME YÖNTEMİ’Nİ KULLANMIŞTIR!..
* HAREZMÎ’NİN BU BÜYÜK ESERİ 12.YÜZYILDA CHESTERLI ROBERT VE CREMONALI GERARD TARAFINDAN LATİNCEYE ÇEVRİLMİŞTİR. BATI DÜNYASI BU ESERDEN ÇOK FAZLA ETKİLENMİŞ VE CEBİRİ BU SAYEDE ÖĞRENMİŞTİR. CEBİR BATI DÜNYASINDA EL-CEBR İSMİNDEN ALGEBRA’YA : DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞTÜR!..
DAHA SONRA BATI DİLLERİNDE CEBİR ALGEBRA OLARAK TANIMLANMIŞTIR. AYNI ZAMAN HAREZMİ’NİN BU YAPITI BATI DÜNYASINDA CEBİRİN KULLANIMININ YAYGINLAŞMASINDA DA BÜYÜK ROL OYNAMIŞTIR!..

Posted in Hikayeler | EL HAREZMİ, “İLİM (BİLİM)’İN ATASI TÜRKLERDİR!..” için yorumlar kapalı
Nis 05

ZILL’UL-LAHİ Fİ’L ARD/’ALLAH’IN YERYÜZÜNDEKİ GÖLGESİ!’

ZILL’UL-LAHİ Fİ’L ARD… [Zillullahi fi’l-arz]  ANLAMI: ‘ALLAH’IN YERYÜZÜNDEKİ GÖLGESİ!’

“İslâm tarihinde bir kısım sultanları tavsif ederken kullanılan ama mümin gönülleri de son derece rahatsız eden bir tabir vardır; Zıll’ul-lahi Fi’l ard… [Zillullahi fi’l-arz]

Anlamı nedir mi dediniz?

 ‘Allah’ın yeryüzündeki gölgesi!’

Evet, bir kısım sultanlar -ki bunların içinde Osmanlı sultanları da vardır- kendilerini yeryüzünde Allah’ın tecellîsi, gölgesi olarak niteleyip ya da nitelettirip zımnen de olsa haşa tanrılık veya yarı tanrılık iddiasında bulunmuşlardır. Bu sakat anlayışın kökü ta Mısır kralı Firavun’a kadar gitmektedir.

Firavun, halkına seslenirken çoğu zaman; ‘Ben sizin rabbiniz değil miyim?’ demiştir. Malûm olduğu üzere rubûbiyet, ulûhiyetin bir parçasıdır. Rablık iddiası ilâhlık iddiasını mündemiçtir.

Firavun halkına karşı rablık ve ilâhlık taslarken şunu söylüyordu aslında;

Sizin karnınızı doyuran benim!

Size barınacak evler veren de benim!

Üzerinde yaşadığınız topraklar benim ve soyumun mülküdür. Size bu topraklar üzerinde yaşama hakkını ihsan eden benim!

O hâlde bana itaat etmelisiniz!

Bana tapınmalısınız!

Aksi hâlde yaptığınız nankörlük olacaktır!

Tıpkı Firavun gibi bir kısım İslâm sultanları da Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olmak iddialarıyla tebaalarına bir tür rablık, ilâhlık taslamışlardır. Rafine İslâm itikadınca bu, aslında apaçık bir şirktir. Yani Allah’a eş koşmaktır. Oysa Allah şeriksizdir. Müşrik Arapların Kâbe’deki putları Allah’a eş koşmaları gibi bu sultanlar da kendilerini yüce yaradana eş koşmuşlardır.

Mesele sadece sultanlık / krallık düzeyinde kalmamıştır.

Bir kısım tarikat şeyhleri, bir kısım ulema, bir kısım topluluk önderleri de kendilerini Allah’ın gölgesi gibi addetmişlerdir. Heyhat vazgeçilmezlik fikri ile kendilerini sözde ilâhî bir zırha büründürüp her nevi itiraza, eleştiriye ve uyarıya set çekerek hâşâ tanrılaşmış olanlar mezarlıkların kendileri gibi niceleri tarafından doldurulmuş olduğunu bir türlü görmek istemezler.”

Kaynak: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/mhpde-zillullah-2-36766yy.htm

Posted in Yazılarım | ZILL’UL-LAHİ Fİ’L ARD/’ALLAH’IN YERYÜZÜNDEKİ GÖLGESİ!’ için yorumlar kapalı
Nis 02

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür. Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür. Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür. Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür. Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür. Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür. Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür.”Mahatma Gandhi

* “Sıradan insanlar saatin parçaları gibidir, kurulur ve fonksiyonlarını bilmeden işler durur.” Arthur Schopenhauer

* “İnsan sosyal bir hayvandır, sadece sürünün içindeyken mutlu olur. Saçmaymış, kötüymüş, onun için fark etmez; her şeyi benimseyebilir, yeter ki sürü de benimsemiş olsun. Sürünün yaptığı her şeyi yapar, böylece bir yere ait olur.” Soren Kierkegaard 

* “Şeytanla her savaşa korkusuzca varım. İnsan şeytanlaşırsa işte o zaman korkarım” Hz. Mevlana

* “Yoksulu baskı altında tutmak yetmez, çaresiz bırakmak da lazımdır ki efendiye bağlı kalsın.” Thomas Szasz

* “Özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok. Ruhunuzu satmayın yeter.” Nelson Mandela

* “Kusur arayan göz güzelliğe hasret kalır.” Sadi Şirazi

Posted in Atasözleri Vecizeler | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Nis 01

AYSİMA

AYSİMA

* * *

Dağları titretirdi şanlı ritmik avazı

Türklerin öz yurdundan Aysima’lı Türk kızı

Buluşturur sevgiyle ay güneş ve yıldızı

Hiç kimse oturamaz diyor şanlı tahtıma

Sevginin, nezaketin şaşmaz özü Aysima

* * *

At üstünde Türk kızı dalgalanıyor saçı

Çapulcu sürüsünün hemen kaçtı birkaçı

Asla, Türk’üm diyenin olmamalı hiç suçu

Anlatmalıdır Türk’ü Türk’üm diyen her sima

Gerçekleri haykıran Türk’ün sözü Aysima

* * *

Obanın neşesidir, bir kahramandır hem de

Gelirdi zorlukların üstesinden her demde

Hiçbir Türk adaletsiz olamaz ki ülkemde

Obadaki yarışta oluyordu bir puma

Bütün Türk’ün her daim gören gözü Aysima

* * *

Dillere destan idi güzelliği obada

Geçemezdi hiç kimse ne gayret ne çabada

Çıkamazdı karşına hiçbir yiğit karada

Leke süremez asla bunca mahlûk şanıma

Ay gibi aydınlıktır Türk’ün yüzü Aysima

* * *

Kahramandı, yiğitti erlerden daha erdi

Akınlardan akına uçar gibi giderdi

Özgürce yaşamaktı onun en büyük derdi

Destur demeden kimse yanaşamaz yanıma

Asırlara işlenmiş Türk’ün izi Aysima

* * *

Türk Budunu içinde şüphesiz bir inciydi

Sevgi dolu yüreği mertlikte birinciydi

Türk olarak yaşamak en büyük sevinciydi

Türk’e laf eden kaçık kimmiş çıksın karşıma

Türk ilinde bir değil dizi, dizi Aysima

* * *

Sanki bütün çiçekler Aysima’ ya açardı

Ay bile ışığını nazlı nazlı saçardı

Tüm hainler, namertler,  fellik fellik kaçardı

Derdi; hiç kimse benim söz edemez aslıma

Bir adı Börteçine, Türk’ün kızı Aysima

* * *

Salınışı her zaman al bayrağı andırır

Türk olmayanlar yine saf Türkleri kandırır

Bitmez düşmanı Türk’ün yine Türk’ü yandırır

Gerçekler göz önünde gerek var mı yoruma

Ustaca konuşturur oku, sazı Aysima

* * *

O neşeli olunca her üzüntü biterdi

O anda Türk ilinde bütün kuşlar öterdi

Aysima’nın sevgisi Türk ilinde tüterdi

Sahip çıkmak görevim varıma, varlığıma

Türklükle yaşamakta sonsuz hazı Aysima

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | AYSİMA için yorumlar kapalı
Mar 21

HALİFE VE HİLAFET MESELESİ

HALİFE VE HİLAFET MESELESİ

Malum Yavuz Sultan Selim Mısır seferinde Memlûkleri yenmiş ve Mısır’ı da Osmanlı hükümranlığı altına almıştı. Bu topraklar ileriki yıllarda Osmanlı hazinesine çok büyük para kazandıracak zengin ve bereketli bir coğrafyaydı.

Yavuz Sultan Selim, Memlûkleri yenip Mısırı almakla kalmamış aynı zamanda Memlûklerin himayesindeki Abbasi Halifesi ve yanındaki kadıları da esir alıp Konstantinapolis’e getirmiştir.

Bazıları tarafından bu olaydan sonra Hilafet’in Osmanlı Hanedanına geçtiği iddia edilir ve lakin Yavuz Sultan Selim’in Hilafeti devraldığı ile ilgili hiçbir resmî kayıt ya da güvenilir bir bilgi yoktur!

Bu iddianın ana kaynağının M. Le Baron C. d’Ohsson’un tanınmış iki eserinden biri olan Tableau general de l’Empire Othoman (Osmanlı İmparatorluğunun genel tablosu) olduğu malumdur. Ermeni asıllı olan Baron d’Ohsson İstanbul’da doğmuş, büyümüş, yine orada İsveç maslahatgüzarı olarak vazife görmüştür. D’Ohsson eserinin I. cildinde İslam dininin esasları hakkında bilgi verirken Hilafet meselesi üzerinde durmuş ve “Mütevekkil Alal-lah da denilen Ebu Cafer XII. Muhammed, Selim’in şahsında hâkimiyet süren bu hanedan lehine kesin olarak feragat ederek bu hak Osmanlı hanedanına kazandırılmıştır. Bu, Abbasi halifelerinin sonuncusu idi. Mısır’da Memlûklerin hâkimiyetini yıkan fetih Abbasi halifelerinin de varlığına da son vermiştir.” Diye bir iddiada bulunmuştur.

Tarihçi Bernard Lewis’e göre bu mit 1780’lere kadar Osmanlı literatüründe yer almazken bu mit, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’nda ileri sürülen imparatorluk dışındaki Müslümanlar üzerinde halifelik yetkisi iddialarını desteklemek için ortaya atılmıştır

Ayrıca W. Barthold, 1912 yılında yayımladığı bir makalede, bazı Türk kaynakları ile Mısırlı ibn iyas ve ibn Zünbül’e dayanarak Yavuz’un halifeliği Mütevekkil Alal-lah’dan devralmadığını ortaya koymuştu. Barthold’un bu mütalaası tam bir kabul görmüş ve halifeliğin devralındığı bilgisi bilimsel çevrelerde tamamıyla değerini kaybetmiştir. Bu arada Alman âlimlerinden C. H. Beckerde, Barthold’un mütalaasını da teyit eden halifeliğin tarihi hakkında uzunca bir makale yayımlamıştır

Peki, Abbasi Hilafeti kesin olarak yıkıldı bunu anladık da son Abbasi Halifesi Mütevekkil Alal-lah’a ne oldu?

Halifenin Yavuz Sultan Selim tarafından Yedikule zindanlarına kapatıldığını biliyoruz. Yavuz’un vefatına kadar Halife burada hapis kaldı ve ancak Kanuni Sultan Süleyman’ın tahta çıkışıyla serbest bırakıldığı ve Mısır’a döndüğü söylenir.

Daha sonra ise Kanuni Sultan Süleyman tarafından Ahmet Paşa’nın Mısır’da çıkardığı isyana destek verdiği gerekçesi ile ortadan kaldırılmış, izi tozu yok edilmiştir.

Sonuç: Yavuz Sultan Selim meşru Abbasi Hilafetini yıkmış ve son Abbasi Halifesini de zindana kapatmıştır. Oğlu Kanuni Sultan Süleyman ise isyana karıştığı gerekçesiyle halifeyi ortadan kaldırmıştır.

Yani Osmanlı devrinde güme giden bunca din adamı, Halife, Şeyhülislam ve şeyh varken Cumhuriyeti hoca asmakla suçlamak kendi gözündeki merteği görmeyenin elin gözündeki çöpe laf etmesi demektir.

Alıntı: Murat Sururi Özbülbül

Posted in Gündem | HALİFE VE HİLAFET MESELESİ için yorumlar kapalı
Mar 19

12 SAYISININ SIRRI

12 SAYISININ SIRRI

6500 yıl önce Mezopotamya’da Sümerler çıktılar ortaya.

Tarihçilere göre uygarlığın temelini atan insanlardı.

Çünkü insanoğlu yazı ve astronomiyi ilk kez onlarla tanımıştı.

Özellikle astronomi.

Sümerler o çağda güneş sistemimizi biliyordu.

Yazıtlara, tabletlere güneş sistemimizle ilgili hayret edici bilgiler bıraktılar.

Sümer yaratılış destanı Enuma Eliş kelime anlamı olarak “Bir zamanlar gökyüzünde” demekti ve güneş sistemimizin, derin uzaydan gelen dev bir gezegenin diğer gezegenlere çarpmasından oluştuğunu anlatıyordu.

Enuma Eliş’te bizim güneş sistemimizde Güneş ve Ay dahil 12 gezegenden söz edilir.

Sümerler bu 12 gezegeni tabletlere, mühürlere, yazıtlara işlediler.

12’nci gezegene de “ortadan geçen” anlamına gelen “Niburu” adını verdiler.

Niburu ya da başka bir adıyla Marduk Tanrıların gezeniydi.

Marduk’un kelime anlamı gökten düşenler demek olan Anunnakiler yaşıyordu.

Onlar yaratmıştı insan oğlunu, gezegenler dahil onlar öğretmişti herşeyi.

O yüzden 12 gezegeni birer Tanrı kabul ettiler.

Ve o çağda inanılmaz bir kozmik bilginin sahip oldular.

Ay’ın Dünya çevresinde yılda 12 kez döndüğünü gözlemlediler.

Bir yılı 12 aya böldüler.

Ayın günde 12 derecelik bir açısal mesafeyi tarayarak dünyanın etrafında dolaştığını farkettiler.

Gökyüzünü 12 bölüme bölerek burçları oluşturdular.

Güneşin dolaştığı yörünge olan Zodyak kuşağında 12 takım yıldızı, yani 12 burcu ortaya çıkardılar.

Ve 12 sayısını kutsallaştırdılar.

Diyebilirsiniz ki, saçmalığın daniskası, 12 sayısının nesi kutsal.

Hele biraz sabır.

*. * . *

Sümerler’in bu 12 sayısını kutsallaştırmaları, kendilerinden sonra gelen tüm uygarlıkları etkiledi.

Hatta inançların, tek tanrılı dinlerin kaynağı oldu.

Örneğin, Antik Yunan’da da tıpkı Sümerler gibi 12 ilah vardı.

Zeus, Hera, Athena, Apollon, Artemis, Hermes, Hephaistos, Hestia, Ares, Aphrodite, Demeter, Poseidon.

Ve o dönemin insanları Ege kıyılarında 12 şehir devleti kurdular.

Kolophon, Miletos, Myus, Priene, Ephesos, Lebedos, Teos, Klazomenai, Erythrai, Phokaia, Samos, Chios.

Antik Yunan’dan sonra sahneye çıkan Roma İmparatorluğu, hukuk sistemini “12 Levha Kanunu” ile belirlerken, ülkeyi 12 psikopostluk bölgesine ayırdı.

Sonra semavi dinlere geçti bu kutsallık.

Musevi inancına göre Musa peygamber yahudileri Mısır’dan çıkarırken, çölde 12 pınardan su fışkırdı. Zaten İsrailoğulları Yakup’un 12 oğlundan türediklerine inandılar ve 12 kabileden oluştular.

Ardından hristiyanların peygamberi İsa’nın 12 havarisi oldu.

Petros, Zened’in oğlu Yakup, Yuhanna, Bartolomeus, Andreas, Filipus, Tomas, Alfeus’un oğlu Yakup, Yehuda (Taday), Yehuda (İskariyot), Matta, Simun.

İncil’de de Meryem Ana’nın başında 12 yıldızlı bir taç olduğu yazıldı.

Yine İncil’e göre Kudüs’ün 12 kapısı vardı.

Gelelim dinimize, İslam’a.

İslam peygamberi Hz.Muhammed’in sadık dostları(sahabi) 12 kişiden oluşuyordu.

Ebû Bekr, Ömer, Ali, Hamza, Ca‘fer, Ebû Zer el-Ğifârî, Selmân el-Fârisî, Abdullah b. Mes‘ûd, Huzeyfe b. el-Yemân, el-Mikdâd b. el-Esved, Ammâr b. Yâsir, Bilâl el-Habeşî.

Alevilerde 12 imam inancı hâkim.

Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Zeynel Abidin, Muhammed el-Bakır bin Ali Zeynelabidin, Cafer es-Sadık bin Muhammed, Musa el-Kazım bin Cafer, Ali er-Rıza bin Musa, Muhammed et-Taki bin Ali, Ali en-Nâkî bin Muhammed, Hasan el-Askeri bin Ali en-Nâkî, Muhammed el-Mehdi bin Hasan el-Askeri.

İslam inancında Allah, Hz.İbrahim’e oğlu İsmail’in soyundan 12 yüce kişinin geleceğini bildirmiştir ve İbn Kesîr’in anlattığına göre bu kişiler 12 halîfedir.

12’in kutsallığı bunlarla da sınırlı kalmadı.

Hinduizm’de Buda’nın da 12 öğrencisi olduğuna inanıldı.

Eski Türkler’in ve Çinliler’in takvimi 12 hayvandan oluştu.

Tapınak Şovalyeleri de 12 kişiydi.

Geldik çağımıza.

Saat 12 dilimli ve gece/gündüz 12 saat.

Bir düzine 12’den oluşuyor.

12 düzine bir gros.

Gibi, gibi…

Şimdi sıkı durun.

Sümerler’den 5 bin yıl önce Göbeklitepe’yi kuranların da 12 sayısını kutsallaştırdıkları ortaya çıktı.

Son yapılan kazılarda 100 kilometre çapındaki bir alanda tam 12 Göbeklitepe olduğu anlaşıldı.

Sayburç, Taşlı Tepe, Harbetsuvan Tepesi, Sefer Tepe, Ayanlar Höyük, Çakmak Tepe, Yeni Mahalle (Balıklıgöl Höyüğü), Kurt Tepesi, Nevali Çori, Gürcütepe, Karahantepe ve Göbeklitepe.

Arkeologlar heyecanlı, harıl harıl çalışıyor.

İnsan merak etmeden yapamıyor.

Nedir bu 12’nin sırrı?

Eğer Sümer mitolojisindeki 12 gezegenin kutsallaştırılması ise, Sümerler’den 5 bin yıl önce 12 Tepeler’i yapanlar bu kozmik bilgiye nereden ve nasıl ulaştı?

Neden her tapınağın duvarlarına 12 dikilitaş diktiler.

O dikili taşlar yoksa güneş sistemimizdeki gezegenleri mi temsil ediyordu?

Öyle ise uzayı çıplak gözle mi anladılar yoksa kadim bir bilgiden mi yararlandılar?

Umarım 12 tepe kısa zamanda toprak üzerine çıkarılır ve bu 12’nin sırrı çözülür.

Belki de insanlık geçmişiyle ilgili sorularda hedefi 12’den vurur.

Kaynak: https://www.yenicaggazetesi.com.tr/12-sayisinin-bilinmeyen-sirrini-sedat-kaya-acikladi-12-sayisinin-sirrini-bilen-746955h.htm

Posted in Hikayeler | 12 SAYISININ SIRRI için yorumlar kapalı
Mar 17

SAVUNMA DİLDEN BAŞLAR

SAVUNMA DİLDEN BAŞLAR!

Türkiye’nin ilk insansız savaş uçaklarının adları Kızılelma ve Akıncı… Şehirlerdeki tabelaları işgal eden marka ve daha önemlisi sektör adlarındaki yabancılaşmayla karşılaştırdığımızda savunma alanında müthiş bir direnç gelişiyor…

TUSAŞ’ın ürettiği millî muharip uçağına Kaan adının verilmesi, dilin bir milletin varlığı açısından kıymetini bilenler için, o uçağın kendi kadar önemli…

Envantere giren veya girmek üzere olan silâhları tarayınca görüyorsunuz bu anlamdaki aşamayı… Meselâ HAVELSAN, güvenlik güçleri için insansız kara aracı geliştirmiş ve envantere sokmuş… Adı ise Barkan…

Aynı HAVELSAN, geliştirdiği Barkan’dan atılabilen bir füze geliştiriyor… Gelişmeyi daha da anlamlı kılan füzenin adı: Mete

ASELSAN, füzelere karşı tedbir sistemini hayata geçiriyor… Projeye Yıldırım adını koyuyor… ROKETSAN, seyir füzesi yaparken yine Türkçe yola devam ediyor: Çakır… Bayraktar’ın ürettiği füzeni adı ise Kemankeş

Yine TUSAŞ’ın seriye bağladığı insansız hava uçaklarının adı Anka… Helikopter Atak

***

Bir tanka Altay adını veren akıl, o tanka millî iştahla sarılan ve geleceği kendi değerlerinde arayan akıldır… Dil cephesini güçlü tutmanın diğer alanlarda da savunmanın sağlamlaştırılacağını bilen üstün bir şuurdur… O tankta teknik anlamda millî ve yerli olmayan unsurların da giderilmesini ilk isteyecek ve başaracak olan da odur…

HAVELSAN’ın dalış yapabilen insansız deniz aracına Çaka, TÜBİTAK’ın ürettiği yeni nesil füzeye Kuzgun, yine HAVELSAN’ın ağır sınıf insansız kara aracına, Göktürk Kağanı Kapgan adını vermesi bu alanda nasıl bir şuurun serpildiğini gösteriyor…

Tayfun, Cirit, Fırtına, Sancar, Togan, Hisar, Sungur, Gökdoğan, Bozdoğan, Tulpar, Ural, Pars, Atmaca, Şahin, Göker, Fedai, Aksungur, Sarp, Alpagu, Bora, Boğaç, Kayı… Savunma alanında üretilen silah veya sistemlerin adlarından bazıları… Ya özü itibarıyla Türkçe veya Türkçeleşmiş olanlar…

Bu şekliyle savunma alanı, ülkedeki diğer sektörlere göre, Türk ve Türkçe hassasiyeti olarak adeta amiral gemisi niteliğinde…

Dileriz Türk’e ve Türkçeye bu derecede özen ve sahip çıkma duygusu diğer sektörlere de örnek olur ve onları kompleksten çekip alır… En çok da alışveriş merkezi sahiplerini… Hani şu alışveriş merkezlerine Helen savaş tanrısı Ares, Roma evlerinde ve ilk kiliselerde kullanılan avlu Atrium adını verenleri işte…

Ad rezaletine bakar mısınız: Viaport, Palladyum, Town Center, Paradise, Parkway, Polcenter, Mayadrom, Neocity, Olimpia, Maxi, Galleria, Historia, Millenium, Lilyum, Colony, Flyinn, Foxcity, Capitol, Carium, Aquarium, Vialand…

Vaktiyle “Her geçen gün yenileri yükselen kulelerin isimlerine bakan, o binaları ‘işgal komiserliği’ zanneder!.. “Mimarî, felsefenin sükût etmiş hâlidir” diyen Hegel’e inatla şehirlerimiz estetikten mahrum bir şekilde bozulurken, felsefemizden ve kültürümüzden gittikçe koparılıyor… Bu kopuştan dilimiz de payını alıyor…

Büyük inşaat firmalarının ‘towers’lı, ‘city’li, ‘country’li, ‘mall’lı, ‘center’lı tabelaları, ‘dil’ diye bir derdi olanların elbette içini karartıyor… Bilimden, ticaretten ve sanattan dışlanacak bir dil kendisini ne kadar koruyabilir? diye sormuştuk…

Savunma gücümüz, dilimizi de savunma gücümüze dönüşmüş ve içimizi bir nebze de olsa ısıtıyor…

Alıntı: Servet Avcı

Posted in Gündem | SAVUNMA DİLDEN BAŞLAR için yorumlar kapalı