Eyl 04

Babamdan Öğütler (1)

Hiçbir şeye karıştırmayın hile
Maddeyi yoğurun hep mana ile
Ekmeğin, yoğurdun, insanın bile
Mayasını iyi çal dedi babam
 
Çilesiz hiç hedeflere erilmez
Biliyorsun, yaylar, oksuz gerilmez
Zararlı olana değer verilmez
Arıyı sevdiren bal dedi babam
 
Bilgisiz olursan kalırsın atıl
Sen de âlimlerle sohbete katıl
En büyük servettir insanda akıl
Her an deryasına dal dedi babam
 
Davranışlarına dikkat et yeter
Sorumsuzluk seni boşluğa iter
Şan, şöhret, arkadaş, para, pul biter
Bunlar, başa gelen hal dedi babam
 
Beyinsizler gelir bela ararsa!
Dedim, başım dönse, ufkum kararsa!
Kudurmuşlar ya çevremi sararsa!
Köpeği susturan yal dedi babam
 19.8.1994
 
Posted in Şiirlerim | Leave a comment
Eyl 04

Mustaf Kemal Atatürk’ün Sözleri

*”Biz doğrudan doğruya millet severiz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur.”

*”Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar.”

*”Türkiye’de Bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü Türk Hükümetinin ilk gayesi, halka hürriyet ve saadet vermek, askerlerimize olduğu kadar sivil halkımıza da iyi bakmaktır.”

*”Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük isler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”

Posted in Yazılarım | Leave a comment
Eyl 03

Gitti Bizim Ayakkabı!

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İkindi vaktiydi anda
Abdest aldım şadırvanda
Giyecektim hem bayramda
Gitti bizim ayakkabı!
 
En emin yer dedim kandım
Bur da hırsız olmaz sandım
Şaştım, duvara dayandım
Gitti bizim ayakkabı!
 
Yeni almıştım on bine
Camideydim ikindine
Çarık koymuşlar yerine
Gitti bizim ayakkabı!
 
Bu bendeki telaş neydi?
Duyanlar başını eğdi
Çoraplarım içindeydi
Gitti bizim ayakkabı!
 
14.10.1988
Posted in Şiirlerim | Leave a comment
Eyl 02

Övgüler Az Sana!

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Kışlardır yaz sana
Yakışır naz sana
Övgüler az sana
Asıl Tarsus’um
 
Şelalen inci
Parkın birinci
Yaşa sevinci
Kasıl Tarsus’um
 
Yanar ocağa
Kurban bucağa
Kucak kucağa
Basıl Tarsus’um
 
Gelir benize
Yakın denize
Sorarım size
Nasıl Tarsus’um
 
19.02.1987
Posted in Şiirlerim | Leave a comment
Eyl 02

“Kahrolsun Amerika!”

        Üç Amerikalı asker Irak’ın Bağdat şehrinde bir bakkal dükkânına girerler. Alış veriş yaparlarken “Kahrolsun Amerika” diye bir ses duyarlar. Etrafa bakınırlar ve sesin bir papağandan geldiğini anlarlar. Bunun üzerine Iraklı bakkala çıkışırlar;
       “Bu papağanı buradan yok et, yarın geldiğimizde görürsek seni mahvederiz.”
        Amerikalı askerler gittikten sonra bakkal, kara kara düşünmeye başlar. Çünkü papağanı çok sevmektedir. Derken, aklına cami imamının papağanı gelir. Hemen imamın yanına koşar, Başından geçenleri anlatıp rica eder:
       “Hocam sakıncası yoksa papağanları değişelim.”
         Hoca kabul eder ve papağanları değiştirirler.
         Ertesi gün işgalci Amerikan askerleri gelir, papağanı görürler ve öfkeyle;
        “Biz sana bunu yok edeceksin demedik mi?” diye çıkışırlar.
         Iraklı bakkal, “bu papağan, o papağan değil” dese de inandıramaz.
         Sivri zekâlı askerin biri “ben şimdi anlarım, bunun dünkü papağan olup olmadığını” der ve papağanın tekrarlamasını umarak bağırır:
        “Kahrolsun Amerika!” 
         Ses çıkmayınca bakkal dâhil hep birlikte bağırmalarını söyler:
        “Kahrolsun Amerika!”
         Yine ses yoktur. Tekrar bağırırlar
        “Kahrolsun Amerika!”
         Ve papağan konuşmaya başlar.
        “Amin evlatlarım!..”
         
 
 
 
        Kaynak:  Sadrettin Kuşoğlu’ndan
Posted in Fıkralar | Leave a comment
Eyl 02

“Neme Gerek!”

         Osmanlı Devleti’nde Muhteşem Süleyman zamanı… Kanuni Sultan Süleyman devletin akıbetini( geleceğini) düşünür. “Günün birinde Osmanlı Devleti de geriler ve yıkılır mı?” diye düşünür.  Bu düşüncesini zamanın âlimi sütkardeşi Şeyh Yahya’ya bir mektupla bildirir. “Osman oğulları yıkılır mı? Yıkılırsa neden ve ne zaman yıkılır” diye sorar.
         Şeyh Yahya’nın gönderdiği cevabında “ neme gerek” diye yazılıdır.
         Kanuni Sultan Süleyman bu cevaba hayret eder, bir mana veremez. Bir anlamı vardır diye düşünür fakat onu da bulamaz. Bir müddet sonra aynı soruyu sormak üzere Şeyh Yahya’nın Beşiktaş’taki dergâhına gider. “Sualime niçin cevap vermezsin, bunun sebebi nedir?  “Neme gerek” ne demek senin gibi bir âlime yakışır mı? Bizi neden ciddiye almazsın” diye yakınır..
         Şeyh Yahya; “Sultanım sualiniz üzerende düşündüm ve asıl kanaatimi en kısa şekilde bildirdim. Anlamı sözün kendisinde saklıdır. Osman oğulları ne zaman “ neme gerek” der ve hiçbir şeyle ilgilenmezlerse senin ülken de o zaman yıkılır” der..
         Sultan; “bu olur mu” diye tekrar sorduğunda, “gelecek zamanlarda bunlar olacaktır” cevabını alır. Yahya Efendi “Bir ülkede zulüm ve haksızlıklar, olumsuzluklar yayılırsa ve görenler, duyanlar neme gerek (bana ne…) deyip geçerse o zaman senin devletinde yıkılır” der.
        
        Neme gerek ebced hesabıyla H 1315 (M 1898)yılını işaret etmektedir. Bu tarih 1. Yahudi kongresinin tarihidir.
1. Yahudi kongresi Osmanlı topraklarının bir kısmını Arz-ı Mevhud yani kutsal topraklar olarak kabul etmiştir.
Posted in Hikayeler | Leave a comment
Eyl 02

Cinnete az kaldı, Doktorlar nerde?

Başlıktan da anlaşılacağı gibi Türk toplumunun cinnet geçirmek üzere olduğunu söylesem bana inanır mısınız? Gazeteleri okuduğumuzda, Televizyondan haberleri dinlediğimizde “oğlunu, kızını, eşini, akrabalarını” öldüren öldürene… Biz canileşmişiz de haberimiz yok.
Toplum yaşayışına baktığımızda madalyonun iki yüzü gibi farklı yaşayış görmek mümkün. Bir kısmı gayet rahat, gelir düzeyi mükemmel, sosyal hayatın bütün imkanlarından yararlanıyor ve huzur içerisinde yaşıyor. Halk arasında bunlara “kaymak tabakası “ deniyor.  Diğer bir kısmı “kaymak tabakasına” özendiği için alabildiğine lükse düşkün fakat kazancı yeterli olmadığı için ödemekte zorlanıyor.  Ödemelerini yapabilmek için banka kredilerine başvuruyor. Bununla birlikte ailenin fert başına düşen geliri de sıfıra düşünce aile içinde ve aileye kan bağı ile bağlı  olan yakın akrabalarla tartışmalar, kızgınlıklar, kırgınlıklar arkasından tehditler gelmeye başlıyor. Sonuç; aile faciaları…
 
Hele şu trafik kazalarındaki can kayıpları, yaralananlar, hurdaya çıkan araçlar… Hepimizin ya akıl tutulması ya da Azrail ile randevusu var sanki!…
Halkın bu gidişine daha doğrusu intiharına dur diyecek düzenlemeleri ciddi bir şekilde uygulamak zamanı geçmektedir. İnsanımıza sahip çıkmak herkesin boynunun borcudur. 
Lütfen sizler de “Neme gerek” demeyiniz!
 
Posted in Gündem | Leave a comment
Eyl 02

Lozan’da Aldıklarınızı Geri Alacağız

          “Altı asırdır tuşa getirilemeyen bu milleti, Fatih’in İstanbul’u aldığı surlardan değil, kültürünü ve neslini yara-bere içinde perişan bırakarak, yarım asır içinde, surun karşısında bu yerden fethedeceğim” diyen Robert Koleji kurucusu Papaz Hamlin haklı çıkmış; Robert Kolejini İstanbul’da açmıştır. Bu nedenle fikir ve mana olarak yeni bir fethe ihtiyaç doğmuştur.
            Lozan görüşmelerinde de bu düşünce hâkimdir. Görüşmelerde İngiliz sefiri Lord Curzon, İsmet İnönü’ye “O kadar inat etmektesiniz ve direnmektesiniz ki Serv ile almak istediklerimizi Lozan’da elimizden almayı başardınız” der ve devam eder.”Bir bana bak, bir de Fransız’a. Ben de para var. Bir gün gelecek 50 ya da 80 yıl sonra bizden para isteyeceksiniz. Biz de parayı verecek ve Lozan’da bizden aldıklarınızı sizden tek, tek geri alacağız Ayasofya eskiden bir Hıristiyan kilisesiydi, gelecekte yine Hıristiyan kilisesi olacaktır.” der
Posted in Yazılarım | Leave a comment
Eyl 02

Tarsus’um

Renklerin her tonu vurgun güneşe
Bölgede Tarsus’um cennetten köşe
Daldım, senin ile bir tatlı düşe
Hasretin bağrıma batar Tarsus’um
 
Berdan, tarihlerle bugüne akan
Kleopatra’ nın gönlünü yakan
Bilal-ı Habeş-i damarında kan
Gözümde, özümde tüter Tarsus’um
 
Parkta, şelalede aşklar seslenir
Güzeller, yiğitler sende beslenir
Yüce Toroslar’a sırtın yaslanır
Yüz binler nabzında atar Tarsus’um
 
Kızların gencecik yayla bakışlı
Ölümsüz sevgiler kalpte nakışlı
Kanarya ötüşlü, keklik sekişli
Hep güneyde nöbet tutar Tarsus’um
 
Yaşanır, her mevsim bir başka güzel
Kaynaşmış iç içe gelecek, ezel
Seni anlatmaya yetmez ki gazel
Dünya’ya sebzeler satar Tarsus’um
 
Nice il bilirim hep sana hayran
Gezmeli, görmeli, etmeli seyran
Her günün güzeldir, her günün bayram
Sevgi katar, saygı katar Tarsus’um
 
Peygamber yatağı adın söylenir
Erenler Eshab-ı Kehf’te eğlenir
Senden uzak, sensiz bilmem neylenir
Yediler sinende yatar Tarsus’um
 
Takıp takıştırmak yakışır sana
Her yerden insanlar akışır sana
Dikkat et, kem gözler bakışır sana
Sana bu güzellik yeter Tarsus’um
 
01.01.1987
 
Posted in Yazılarım | Tarsus’um için yorumlar kapalı
Eyl 01

Gözlerim, Ellerim, Ayaklarım Ol!

Kızgın yanardağlar gibi alevim
Kutsal değerlerle beslenen devim
İnsanlık, adalet benim görevim
Tarihte örneği yeterince bol
Gözlerim, ellerim, ayaklarım ol!
 
Kara cahil kısrağını küstürüp
Baharlardan güzel hava estirip
Gel gönlümün zincirini kestirip
Hürriyet, hürriyet, irademe dol
Gözlerim, ellerim, ayaklarım ol!
 
Hiç güzel hislere dalamıyorum
Kendimi huzura salamıyorum
Şaşırdım yolumu bulamıyorum
Edepsiz medyanın saçlarını yol
Gözlerim, ellerim, ayaklarım ol!
 
Saptırmayın yanlış yola siz beni
Sevgilerle dolu tutun gündemi
Arsızlık azıya almadan gemi
Düşün, çalış, sen de gayret et, bol bol
Gözlerim, ellerim, ayaklarım ol!
 
Bir adım gövdemi sürüyemem ki,
Düşüncemi boşa kürüyemem ki,
Göremem, tutamam, yürüyemem ki,
Haydi, bir el uzat yahut ta bir kol!
Gözlerim, ellerim, ayaklarım ol!
 
Dillerde hep “eğerlerle, meğerler”
Tefeciye düşmüş millî değerler
Vatan kokusuyla dolsun ciğerler
Vatana sahip çık, ne demek sağ, sol
Gözlerim, ellerim, ayaklarım ol!
 
Yeter artık deyip ayılmak için
Şu dünya yüzüne yayılmak için
Asırlar boyunca sayılmak için
Bulmalısın elbet hakiki bir yol
Gözlerim, ellerim, ayaklarım ol!
 
15.12.1992
Posted in Şiirlerim | Leave a comment