Haz 14

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Kuran Kurslarında, Kuran öğretilmez. Kuran Kurslarında, Arapça da öğretilmez. Kuran Kurslarında, bir takım Arapça kelimelerin okunuşu ezberletilir.” Hamdi Oruç-E. İstanbul Müftüsü ve Diyanet İşleri Başkanlığı Vaizi

* “Suriyelilerin hayatını kolaylaştırmak için, bizim hayatımızı perişan ettiniz.” Fatih Altaylı

* “Ey AKP’liler, siz Fethullah Gülen’in ne halt olduğunu dinimize ihanet edince değil. İktidarınıza, ihanet edince anladınız.” Abdurrahman Dilipak-Akit Gazetesi Köşe Yazarı

* “Mutlu insanlar; herşeyin en iyisine sahip olanlar değil, sahip olduklarını kaybetmeyecek kadar çok sevenlerdir.” Bukowski

* “Bir işi bilen yapar, az bilen akıl verir, bilmeyen eleştirir yapamayan çamur atar.” Konficyüs

* “Büyük devletlerle anlaşma yapmak ayıyla aynı yatağa girmeğe benzer” İsmet İnönü

* “Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, cehaletin bedelini hesaplayın.” Sokrates

* “Amacına ulaşmak için her yolu mubah gören, ahlâklı olamaz.” Anooshirvan Miandji

* “Mutlu ederek mutlu olmak bir yürek hüneridir.” La Edri

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Haz 13

MİLLİYETÇİLİĞİN DRAMI

MİLLİYETÇİLİĞİN DRAMI

Ülkemiz siyasetinde milliyetçilerin durumu, o amele pazarında gündelik iş bekleyen insanlara benziyor kısmen de olsa… Birazdan pazara o filmlerdeki gibi kamyonetle bir patron veya adamı gelecek, ihtiyacına, amelenin tipine, şekline, kabul edeceği paraya göre ‘milliyetçi eleman’ seçip götürecek!.. Bu ilişki, bazen saatlik, bazen günlük, bazen mevsimlik olacak!.. Ama ihtiyaca binaen ‘kullanım süresi’ne göre mesainin mutlaka bir sonu gelecek!..

Amelelik, ‘ucuz iş gücü’ ve ‘sigortasızlık’ anlamına da geldiği için köleliğin evrim geçirerek biraz yumuşatılmış hâli!.. Sayısal üstünlük ve bilek gücünün, irili ufaklı egemenler ve ‘yevmiye veren el’ karşısında diz çöküşü… Siyasette amelelik ise, milliyetçilere inandırılmış bir ‘mecburi istikamet’ tabelası!..

Birinci tur seçimlerinden iki hafta önce ‘Milliyetçiliğin dramı’ başlıklı yazıda şöyle bir tahminde bulunmuştum:

“Milliyetçilerin büyük dramıdır bu: Türkiye’de insanların büyük bir kısmı ‘politik kimlik’ sorusuna ‘milliyetçi’ cevabını verirken, ‘milliyetçilik’ siyasî temsilde aynı oranda karşılık bulmuyor…

Milliyetçiliğin toplumda kapladığı alanla, ‘siyasî temsil’de veya ‘yöneten siyaset’te kapladığı alan arasında korkunç bir orantısızlık var… 14 Mayıs’ta yeniden şekillenecek parlamentoda bu acı hakikate yeniden şahit olacağız…

Üzülerek ifade edelim, önümüzdeki yasama döneminde meclisin çıkış kapısına en yakın yerlere yine ‘milliyetçiler’ veya ‘milliyetçi bilinenler’ oturacaklar!..

Toplumdaki ‘en büyük güç’, sıra ülke yönetimine geldiğinde yine ‘en silik güç’ olarak kalacak…”

Maalesef öyle de oldu… Bunun aksine yorumlar da yok değil elbette… Çünkü kimine göre bu seçimlerin kazananı milliyetçilik… Çok tuhaf bir durum değil mi, milliyetçiler kazanamıyor ama milliyetçilik kazanıyor!..

Alıntı: Servet Avcı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | MİLLİYETÇİLİĞİN DRAMI için yorumlar kapalı
Haz 12

DİŞLERİNİ SAKLADIM

DİŞLERİNİ SAKLADIM

Doksanlı yaşlara yaklaşmış iki yaşlı kadın sohbet ediyorlarmış.

– “Benim bey bu sıralarda kötü bir alışkanlık edindi. Tırnaklarını yemeye başladı. Ne yaptıysam vazgeçiremedim. Sinirlerimi bozuyor.”

Diğer kadın ise cevaben:

– “Haklısın benimki de bir ara başladı ama uyguladığım tedbirlerle tırnak yemesini engelledim.” der.

– “Çok iyi! Ne yaptıysan bana da öğret lütfen.”

– “Çok basit dişlerini sakladım.”

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | DİŞLERİNİ SAKLADIM için yorumlar kapalı
Haz 11

CIA, İRAN VE TÜRKİYE   

CIA, İRAN VE TÜRKİYE                                                  

CIA’nın tarihi ne diyor? Tarih bir dikiz aynası arada bir bakılması gereken…

LİBYA

1981 Ocak ayında, CIA’ya Libya diktatörü Kaddafi hakkında bir şeyler yapması söylendi. CIA, Libya operasyonlarını bu ülkenin sınır komşusu Çad üzerinden yürütmeye karar verdi. Afrika’nın bu en yalnız ve en fakir ülkesinin yönetimi, bu amaçla kontrol altına alınacaktı. Bu konuda ajanlık yapması için Çad’ın Savunma Bakanı iken yönetimle ters düşen ve iki bin savaşçısıyla Batı Sudan’a geçen Habre seçildi. ABD’nin resmi politikası, çatışan hizipler arasında uzlaşma sağlanmasına yönelikti, ama gerçek farklıydı. ABD, sırf Kaddafi’nin düşmanı olduğu için Habre’yi desteklemiş ve 1982’de Çad iktidarını ele geçirmesini sağlamıştı. Oysa ABD halkı, Çad adında bir ülkenin varlığından bile habersizdi. Buna rağmen CIA, 1982’de Kaddafi’yi deviremedi. Ancak, 2011 yılında Kaddafi’yi kendi halkına linç ettirmeyi başardı ve Libya’yı parçaladı.

SURİYE

CIA, 1949 yılında Suriye’nin başına Amerikan yanlısı bir albay olan Adib Sishaklı’yı getirmişti. Ancak, albayın iktidarı dört yıl sonra Baas’çılar tarafından devrildi. ABD, Suriye’de CIA destekli bir askeri darbe ortamının olgunlaştığı değerlendirmesini yaparak, Irak, Lübnan ve Ürdün’de sabotajlar gerçekleştirdi ve suçu Suriye’ye attı. Ayrıca, Şam’daki Müslüman Kardeşler örgütünü rejim aleyhine ayaklandırıyordu. CIA, Suriye’nin en güçlü adamlarından biri olan İstihbarat’ın başındaki Abdülhamit Seraj ile Genelkurmay Başkanı ve Komünist Partisinin liderini kurban olarak seçti. Bunların yok edilmeleri görevi, ABD’nin Şam Büyükelçiliğinde memur olan ajan Rocky Stone’a verildi. Stone, para ve siyasi gelecek vaadiyle Suriye ordusu içinden kendine bir yandaş takımı kurmaya başladı. Suriye İstihbarat Başkanı Abdülhamit Seraj bu komployu sezdi ve Amerikalılara bir tuzak hazırladı. Subaylar paraları aldıktan sonra basına çıkarak, “Ahlaksız Amerikalı iblisler, yasal düzenimizi bozmak için işte bu paraları verdiler” şeklinde itirafta bulundular. ABD’li CIA ajanı Stone gözaltına alındı, sorgulandı ve sınır dışı edildi. Yaşanan bu siyasi kargaşa sonunda, Suriye ve Mısır, Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni kurdu. Bu olaylar, Orta Doğu’da ABD karşıtlığının temelini oluşturdu ve bölgede Sovyet Rusya etkinliğini artırdı. CIA, 1950’lerde Suriye’de başarısız olmuştu… Ancak, 2011 yılında başlattığı sözde “Arap Baharı”, gerçekte “Kanlı Sonbahar” ile Suriye’yi parçaladı…

IRAK

Irak’ta, CIA ajanları ülkenin siyasi ve askeri liderlerine silah ve para sağlıyor, karşılığında komünizm karşıtı bir cephe oluşturmaya çalışıyordu. 14 Temmuz 1958 gecesi, Amerikan yanlısı olan Irak yönetimi, silahlı kuvvetler darbesiyle devrildi; General Kasım devletin başına geçti ve kapıları Sovyet yönetimine açtı. CIA, zaman kaybetmeden Baas partisine sızmaya başladı. General Kasım’a iki suikast düzenlendi, ancak başarısızlıkla sonuçlandı. Beş yıl sonra, CIA destekli bir darbe yapıldı ve Irak’ta ABD etkisi yeniden güç kazandı. 1960’larda Irak’ın İçişleri Bakanlığını yapan Ali Salih Sadi: “Biz iş başına CIA treniyle geldik” dedi. O trenin içinde, geleceği parlak bir diktatör de bulunuyordu. Bu diktatör, CIA desteği ile yıldızı parlayan Saddam Hüseyin’di. 1980-1988 yılları arasında, sekiz yıl süren İran-Irak Savaşı sırasında, CIA Saddam’ın yanında yer almış ve istihbarat desteği sağlamıştı. Ayrıca, Bağdat’ı teröre destek veren ülkeler listesinden çıkarmış, Saddam hakkında olumlu raporlar vermişti. Saddam’ı CIA getirmişti. 2003 yılında ABD Irak’ı işgal etti ve iktidara getirdiği Saddam’ı 2006’da asarak idam etti… Irak’ı parçaladı…

İRAN

1977-1981 yılları arasında ABD’de başkan olan Carter, Aralık 1977’de İran’ı “Fırtınalı bir denizde istikrar adası” olarak nitelemişti. 1978 Ağustos’unda, CIA tarafından Beyaz Saray’a verilen raporda, İran’da bir devrim olasılığının bulunmadığı yazılıyordu. Ancak, birkaç hafta içerisinde sokak gösterileri başladı. İran Şah’ı Rıza Pehlevi, Ocak 1979’da ülkeyi terk ederek Mısır’a gitti.

Paris’te sürgünde bulunan Ayetullah Humeyni, 1 Şubat 1979’da İran’a döndü. Yaşlı bir mollanın iktidarı ele geçirerek İran’ı bir İslam Cumhuriyetine dönüştürebileceğine CIA içinde ihtimal veren yok gibiydi. CIA Direktörü Turner, bu konuda şunları söylüyordu: “Humeyni’nin kim olduğunu, hareketin hangi boyutta destek bulduğunu çözemiyorduk. Bu şahsın yedinci asırdan kalma dünya görüşlerinin, ABD için ne anlama geldiğini de kavrayamıyorduk… Açıkçası resmen ayakta uyuyorduk!” Oysa eğitimli elitlerden kara cahile kadar İran toplumunun tümü, CIA’nın her şeye gücü yetebilen bir yapı olduğu kanısındaydı.

1979’da İran için ABD, “Şeytan ve Düşman” olmuştu. ABD, İran tehdidindi yok etmeliydi… Tarih tekerrürdü….

İRAN-TALİBAN ÇATIŞMASI…

ABD, 2001’de Afganistan’ı işgal etti. Aynı ABD 2021’de, Afganistan’ı Taliban’a terk ederek ayrıldı.

2023’ün Mayısı’nda Taliban ile İran arasında, su paylaşımı anlaşmazlığı nedeniyle sınırda zaman zaman çatışmalar başladı. Tam da İran’ın Suudi Arabistan’la normalleşmeye başladığı süreçte. Tam da İran’ın Çin’le işbirliğini geliştirdiği aşamada. Tam da Çin’in bölgede inisiyatif kazandığı anda. Tam da ABD’nin Türkiye’nin güneyinde Suriye’de bir terör devletçiği kurduğu anda. Tam da Türkiye’nin dünyanın en fazla göçmenine ev sahipliği yaptığı hassas bir anda. Tam da İran’ın, bu hızla gidilirse, yakın gelecekte nükleer bir güç olması tartışmaları sürerken. ABD açısından hedefte bir sapma yok. Irak, Libya ve Suriye’den sonra sıra zaten İran’daydı. Ve unutmayalım, ABD 2021’de Afganistan’dan çekilirken Taliban’a 85 milyar dolarlık silah bıraktı. Bu silahları boşuna bırakmadı elbette…

Şimdi ABD’nin, İran’a karşı Taliban’la başlatacağı ve genişleteceği cephede Türkiye’ye ihtiyacı var… İran’dan göç akını da Batı’yı ürkütüyor. Batı’nın da göçmenlerin Türkiye’de tutulması için hiç olmadığı kadar Türkiye’ye ihtiyacı var. Avrupa Birliği, sığınmacıların, yasa dışı göçmenlerin Türkiye’de tutulması için elinden gelen her şeyi yapacak.

SIRA TÜRKİYE’DE

Ve İran’la birlikte sıra Türkiye’de… Türkiye için ABD’nin fazla çaba harcamasına gerek kalmadı… Dünyanın en fazla sığınmacısına/yasa dışı göçmenine sahip bir ülke, CIA ve diğer istihbarat örgütlerinin görevlerini oldukça kolaylaştırır. Suriye sınırı terör üreten bir coğrafyaya dönüşen Türkiye, zaten hassas bir konumda. ABD, PKK/PKK terör örgütünü Suriye’de devletçik yaptı. Hatay’la 130 kilometre sınırı bulunan Suriye İdlib kenti, ABD tarafından boşuna Küçük Afganistan’a dönüştürülmedi. El Kaide-IŞİD türevi örgütlerin kökleştiği İdlib, radikal terör yönünden Türkiye için büyük bir tehdit. Türkiye’de kutuplaşma zirvede… İç cephe bölünmüş… Liyakat sistemi de çökmüş…

Evet; ABD İran’da sonra Türkiye’yi hedeflemişti ama Türkiye’nin yüz yüze kaldığı tehditler ABD’nin işini fazlasıyla kolaylaştırıyor…

Amin Maalouf, Orta Doğu insanını: “Her şeye üzülen ama, hiçbir şeyle ilgilenmeyen insanlar” diye tanımlar. Bu nedenle Orta Doğu, başta ABD olmak üzere emperyalistlerin pençesinden bir türlü kurtulamadı… Tek istisna, Atatürk’ün Türkiye’siydi… Ama artık Atatürk’ün bile tanıyamayacağı bir ülke oldu Türkiye…Tarih yüz yıl öncesine döndü bile… ABD’nin ve diğer emperyalist ülkelerin tahmininden çok önce oldu bu dönüş… Atatürk’ten uzaklaşan ve ona nankörlük yapan bir Türkiye, gün yüzü görmeyecekti elbet…

Lozan’da görüşmeleri yürüten İngiliz delegesi aynı zamanda Dışişleri Bakanı Lord Curzon İsmet (İnönü) Paşa’ya şunları söyler: ”Bugün kabul etmediğiniz her şeyi cebime koyuyorum. Bir gün, kabul etmediğiniz her şeyi bir bir çıkarıp size kabul ettireceğiz.”

“Tarih’i tekerrür diye tarif ediyorlar; hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”, der Mehmet Akif Ersoy…

Özet kaynakça:

Tim Weiner, Legacy of Ashes, The History of CIA (Enkaz Devralmak-CIA Tarihi) Bölüm Beş, 2007.

Alıntı: Naim Babüroğlu

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | CIA, İRAN VE TÜRKİYE    için yorumlar kapalı
Haz 10

“YAŞASIN TÜRKİYE! YAŞASIN TÜRKİYE!  YAŞASIN TÜRKİYE!”

YAŞASIN TÜRKİYE! YAŞASIN TÜRKİYE!  YAŞASIN TÜRKİYE!”  Fransız General Hanri Joseph Etienne Gouraud

Fransız Generalin Çanakkale’de kalan sağ kolu

General Hanri Joseph Etienne Gouraud, 1867 yılında Paris’te doğmuştu.

Birinci Dünya Savaşı’na kadar sürekli Fransa dışında, sömürge ülkelerde bulunmuştu. Savaş patlak vermeden hemen önce generalliğe yükselmişti.
Cesur bir komutan olduğu kulaktan kulağa gezinirdi…

Askerleri kendisine “Argonne Aslanı” diyorlardı.

Çanakkale Savaşlarının başlamasıyla Türkiye’de görevlendirildi.

Gouraud cepheye vardıktan birkaç gün sonra yaptığı incelemelerin ışığında 20 Mayıs’ta Hamilton’a bir rapor gönderdi:

“Türk topçuları Boğaz’ın iki yakasını elde tuttuğu sürece denizden yapılacak yeni bir zorlama akılcı olmaz. Dolayısıyla, kara güçleri başrolü oynamalı donanma ise yapabileceği yardımı yapmakla yetinmelidir.”

Komutasındaki askerler 4 Haziran 1915’te Kirte’ye ardından Alçıtepe’ye saldırdı. Ama nafile Mehmetçik vatan toprağını vermedi.

General Gouraud, ülkesine gönderdiği raporlarda Türk askerinin cesaretinden ve mertliğinden söz etti…

Fransızlar, bu kez 25 Nisan 1915 günü şaşırtma amaçlı Kumkale çıkarmasına girişti. Ancak burada Anadolu yakasında imha edemedikleri Türk topçularından, fena halde zarar görecekti…

İntepe Bataryası ‘ndaki topçular, isabetli ve kuvvetli atışlarla Fransızların yakalarını hiç bırakmadı. Türk bataryaları öylesine gizlenmişlerdi ki, general kendilerini bulamayacaktı. Ve olanlar oldu!

30 Haziran 1915 günüydü. Fransız General Gouraud Ertuğrul Koyu’nda bir sahra hastanesini ziyarete gitmekteyken yakınında top mermisi patladı.

Gouraud’un hemen yanı başına düşen top mermisi kendisini yürümekte olduğu yolun kenarındaki duvarın öteki tarafına fırlattı sonrasında general kendini bir incir ağacının üzerinde buldu.

Guoraud’un sağ kolu koptu, kalçasından ve bacağından ağır şekilde yaralandı.

Türk topçuları öylesine bir atış yapmışlardı ki; Asya’dan attıkları mermi Avrupa’da patlamıştı…

Fransa ordusunun son yıllarda yetiştirdiği en önemli komutanlardan olan, 48 yaşındaki gözü pek generalin Çanakkale’deki görevi sadece 6 hafta sürdü…

Gouraud, ülkesine döndü. Sağ kolunu Türkiye’de bırakmıştı. Hasta yatağında Fransa Cumhurbaşkanı Poincare tarafından askeri madalya (medaille militarie) ile ödüllendirildi.

Gouraud altı ay gibi kısa bir sürede iyileşti. Almanlara karşı Champagne Bölgesi’nde 4. Fransız Ordusu’nu yönetti, ‘Champagne Aslanı’ olarak anılmaya başladı…

Ve Türk kurtuluş savaşı…

Fransızlar Suriye ve Kilikya bölgesini işgal etmişti.
General Gouraud, bu kez yine Anadolu topraklarında Fransız mandasına verilecek olan Suriye ve Güney Anadolu Bölgesi’ne “Yüksek Komiser ve Fransız Kuvvetleri Komutanı” olarak atandı.

Fransızların Doğu Ordusu Kumandanı ve İşgal kuvvetleri Komutanı idi.

Çanakkale’de savaştığı Türk askerlerinin mertliğini bildiğinden, ‘Onlar şövalye ruhlu hasımlar’ diye söz edecekti…

Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki binlerce vatan evladı Fransız generali bir kez daha hem cephede hem de masada yenmeyi başardı….

İşgal sırasında gösterilen direnişle, Fransızların bir türlü sonuç elde edememesi, Ankara Hükümeti’nin yurt genelinde oldukça söz sahibi olması ve artık General Gouraud da dâhil Fransızların daha fazla Fransız kanı akıtmak istememesi gibi sebeplerden dolayı Fransa artık bir mutabakata varmak istemişti…

GENERAL GOURAUD TEKRAR TÜRKİYE’DE

l.Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra, Çanakkale’de savaşan diğer yabancı milletler gibi Fransızlar da savaş alanında can veren ve çoğu isimsiz gömülen askerlerinin mezarlarının düzenlenmesi için mezarlar inşa etmeye başlamıştı…

Lozan Antlaşması ile Fransızlara Seddülbahir ‘in güney kısmında geniş bir arazi mezarlık olarak tahsis edilmişti. Gelibolu Yarımadası’nın çeşitli yerlerinde gömülen askerlerin kalıntıları bu alana taşındı.

General Gouraud’nun Türkiye geliş nedeni mezarlığın ve oraya inşa edilen anıtın açılış törenine katılmaktı.

Atatürk, General Gouraud’nun Türkiye’ye geleceğini öğrenmesi üzerine kendisiyle görüşmek istedi.

2 Haziran 1930

General Gouraud Türkiye’ye hareket etmeden bir ay önce Paris’te bir caddeye, Çanakkale Savaşları anısına Dardanel Caddesi adı verilmesi törenine katılmış ve Türkleri öven bir konuşma yapmıştı. O konuşmadan Atatürk’ün haberi vardı…

General Gouraud askeri törenle karşılandı. Tarihi yerleri gezdi, hayranlığını dile getirdi…

4 Haziran Saat 9.00’da Ankara’ya ulaştı. Burada resmi ve askeri protokolün yanında Ankara halkı tarafından karşılandı.

General Gouraud 5 Haziran 1930 Perşembe günü saat 16.00’da Atatürk ile görüşmek üzere Çankaya Köşkü’ndeydi.

Atatürk tarafından bizzat kapıda karşılandı. General Gouraud sol elini uzattığı Atatürk’e şunları söyledi:

“Sağ kolumu Türklere karşı Çanakkale’de harp ederken kaybettim, bugün diğer kolumu size dost eli olarak uzatmak için geldim…”

Atatürk ile General Gouraud‘un görüşmeleri normal sürenin üzerinde gerçekleşti. İki mert komutan eski günleri yad etti ülkelerinin durumlarından söz edildi. Ve ayrılık vakti geldi…

Fransız Büyükelçisi Chambrun görüşmeyi yıllar sonra şöyle anlatacaktı:

“Atatürk’ün General Gouraud ile bir araya geldiği günü asla unutamam. Savaştan sağ çıkmayı başaran bu iki büyük adam karşı karşıya duruyordu. Aralarında artık onları ayıran siper yoktu. General’in Fransız mavisi gözleri, Makedonyalının çelik gözleriyle buluşmuştu…”

General Gouraud, veda ederken Atatürk Fransız Büyükelçisi Chambrun’un kulağına şu sözleri fısıldadı:

“Türk topraklarında yatan onun şerefli kolu, memleketlerimiz arasında son derece kıymetli bir bağdır”

General, 5 Haziran saat 19.00’da Ankara’dan ayrılıp İstanbul’a geldi.

İstanbul’daki törende kendisini uğurlamaya gelenlere general şu sözleri söyledi:

“Sağ kolumu Çanakkale’de kaybettim. Fedakâr ve kahraman Türk milletini pek severim. Sol elimle son defa selamlıyorum.”

Ve tren hareket ederken yüksek sesle haykırdı:

YAŞASIN TÜRKİYE! YAŞASIN TÜRKİYE!  YAŞASIN TÜRKİYE!

Kaynak: Çanakkale Savaşları Araştırma ve Tanıtma Topluluğu

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , | “YAŞASIN TÜRKİYE! YAŞASIN TÜRKİYE!  YAŞASIN TÜRKİYE!” için yorumlar kapalı
Haz 09

BANA NE

BANA NE

“Afganlar, Suriyeliler kızlarımızı taciz ediyor. Tedirginiz.”

Bana ne.

“Suriyeliler bedava muayene oluyor ve ilaca da para ödemiyorlar. Ben ise ülkeme yıllarca hizmet ettim. Devlet benden muayene ve ilaç parası alıyor.”

Bana ne.

“Ben iş yerimde fatura ve fiş kesiyor, vergi ödüyorum. Dolayısıyla kazancım düşüyor.

Ama Suriyeli esnaflar fatura ve fiş kesmiyor. Dolayısıyla onların kazançlarında bir düşme olmuyor. Haksız bir rekabet var.”

Bana ne.

“Suriyeli kadınların doğum oranları çok yüksek. Her doğan bebek Türk vatandaşı oluyor.

Suriyeliler ve diğer Arap ülkelerinden birçok kişiye de T.C. vatandaşlığı verildi. Gelecek yıllarda mültecilerin toplam nüfustaki oranları çok fazla olacak. Tedirgin oluyorum.”

Bana ne.

“Suriyelilerin önemli bir bölümü bizim paramızla eğitiliyor, doyuruluyor, barındırılıyor. Bunlara 100 milyar dolardan fazla paramız harcanmış.”

Bana ne.

“Birçok yerleşim yerinde bazı mahalleler neredeyse kurtarılmış bölgeler gibi oldu. Her taraf Arapça yazılar, Arapça levhalarla doldu. Evlatlarım, eşim buralardan geçerken çok tedirginler.”

Bana ne.

“Halk Ekmek büfeleri önünde ucuz ekmek kuyruklarında ömrümüz geçiyor.”

Bana ne.

“Soğan 30 TL. Oldu. Şimdi de patates bu fiyatı zorluyor.”

Bana ne.

“Köyümüzün akarsuyuna ‘HES’ yapacaklar.”

Bana ne.

“Çarşı pazarda fiyatlar çok yüksek. Maaşım yetmiyor. Ay sonunu getiremiyorum.”

Bana ne.

“Ormanlarımız, zeytin alanlarımız ‘maden arama’ adı altında katlediliyor.”

Bana ne.

“Kocası, karısını sokak ortasında öldürmüş.

Karısını dövenler, öldürenler, kötü muamele edenler çoğaldı.”

Bana ne.

“Uyuşturucu artık ortaokul kapılarında da satılıyormuş.”

Bana ne.

“Bir çok askerî kışlanın yeşilliklerini rant uğruna imara açtılar. Ağaç kıyımı yapılıyor. Ciğerlerimiz yok ediliyor.”

Bana ne.

“Ormanlarımızın yakıldığını görüyor, bazı yakılan yerlere 5 yıldızlı oteller yapıldığını duyuyoruz.”

Bana ne.

“TÜİK verileri gerçek enflasyon rakamlarını yansıtmıyor. Bu nedenle maaşlarımıza gerçek enflasyon rakamlarının çok altında zam yapılıyor. Ne yapalım ki?”

Bana ne.

“Ülkenin kaynaklarından önemli ölçüde belli kesimler yararlandırılıyor. Biz düşük gelirliler çaresiziz.”

Bana ne.

“Toplum ‘Bizler-Onlar’ diye ikiye bölündü. Vatandaşlar arasındaki güven sarsıldı. Taraflar birbirine nefretle bakar hale getirildi. Bu durumdan endişeliyiz.”

Bana ne.

“Öyle bir durum yaratıldı ki partiler birbirinin rakibi değil sanki düşmanı. Farklı kesimlerin hassasiyetlerine çomak sokularak halkın bölünmesi sağlandı. Bu durum beni endişelendiriyor.”

Bana ne.

“Yargıya, orduya, okullara, camilere hatta bütün kurumlara siyaset bulaştırılmış durumda.”

Bana ne.

“Devlet okullarının kalitesi çok düştü. Paralı okulların artan astronomik rakamlarını da ödemek mümkün değil. Çocuklarımızı okutmakta güçlük çekiyoruz. Çaresizim.”

Bana ne.

“Evlatlarım üniversite mezunu olmasına rağmen iş bulamıyor. Ne yapacağımı bilemiyorum.”

Bana ne.

“Birçok sınavda, mülakatta çocuklarımızın istikbali çalınıyor.”

Bana ne.

“Gencim, üniversitede okuyorum. Geleceğimden endişe ediyorum. Ümidim kalmadı.”

Bana ne.

“Evi bırakınız araba dahi alamayacak duruma geldik. Ne yapacağımı bilemiyorum.”

Bana ne.

“Açlık sınırı asgari ücretin üzerinde.4 kişilik aileyiz. Her öğün çay simit yesek dahi geçinmemiz çok zor.”

Bana ne.

“Emekliyim. Emekli aylığım yetmiyor. Çocuklarımdan destek almasam veya ışıklarda mendil satmazsam geçinemem.”

Bana ne.

“Avrupalının emekli öğretmeni dünyayı geziyor. Emekli maaşıyla ülkemize geliyor. Parasını benim paramın 22 katı üzerinde bozduruyor. Krallar gibi tatil yapıyor. Benim göremediğim tatil yerlerimizi geziyor. Üstelik parası da artıyor. Ben ise başka bir şehirde ikamet eden büyüklerimin yanına yol parasının fazlalığından dolayı ziyarete gidemiyorum.”

Bana ne.

“Ülkemizin her bir yanı mültecilerle doldu. Ülkemiz ‘Göçmenistan’a’ çevrildi. Birçok iş yeri bunları kaçak işçi olarak çalıştırıyor. Bunlar yüzünden iş bulamıyorum.”

Bana ne.

“Ev kiraları yüzde yüzden daha fazla arttı. Ev kiramı ödeyemiyorum. Ev sahibi ‘Çıkınız’ diye zorluyor. Gidecek yerim yok.”

Bana ne.

“Çocuğum ayakkabı istedi alamadım. Bırakın ayakkabı almayı çocuklarıma harçlık verecek durumum yok.”

Bana ne.

“Kıymanın kilosu olmuş 300 TL. Bırakın kırmızı et almayı tavuk eti dahi almada zorlanıyorum.”

Bana ne.

“Tane ile sebze, dilimle karpuz almaya başladık.”

Bana ne.

“Ekonomi iflas bayrağını çekti. Merkez Bankası rezervi eksilerde. Hazine “tam takır kuru bakır.” Yolsuzluklar, adaletsizlikler, kayırmacılık, parti devleti uygulamaları vs. hepsi yaşanıyor. Ne yapacağız bilemiyorum.”

Bana ne.

SONUÇ;

Bir ifade vardır; “Kendi düşen ağlamaz.” O zaman şöyle diyelim;

Herkeste beyin,

Herkeste göz,

Herkeste kulak vardır.

Allah bu organları boşa vermese de sinekleri, çiçeklerin çöplerden daha güzel olduğuna ikna edemezsiniz.

*

Bir toplum hangi özellikleri taşıyorsa, onu idare edenler de aynı özelliklere sahiptir.

Yani yönetenler toplumun aynasıdır.

Bundan dolayı;

“Her halk, layık olduğu şekilde yönetilir.”

*

Nede güzel söylemiş Ömer Hayyam;

Celladına âşık olmuşsa bir millet.

İster ezan ister çan dinlet.

İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet.

Müstahaktır ona her türlü zillet.

*

Efendim,

Hayat herkes için üzülmeye,

herkes için çabalamaya değecek kadar uzun değildir. Bu nedenle ben sakince kahvemi içeyim.

Alıntı: Ömer Erbıyık

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | BANA NE için yorumlar kapalı
Haz 08

BEYİN İFLAS ETMİŞ AKIL FİRARDA

BEYİN İFLAS ETMİŞ AKIL FİRARDA

* * *

Fikir nedir, cahil kafa bilmez ki

Hakla hakikate bir kez gelmez ki

Böyleleri uzun yaşar ölmez ki

Kendine en güzel makam arar da

Beyin iflas etmiş, akıl firarda

* * *

Okumaz, yazmaz hiç sadece duyar

Cahildir herhalde çıkara uyar

Kendince herkese verir bir ayar

Söz verse de kalmaz aynı kararda

Beyin iflas etmiş, akıl firarda

* * *

Hiç farkında değil yerde sürünür

Vakitli vakitsiz her an dövünür

Her halde, her şeyden anlar görünür

Pek çok şeyi yaşar, görür, duyar da 

Beyin iflas etmiş, akıl firarda

* * *

Mankurtun giydiği bir kep gibidir

Hocasız, ilimsiz mektep gibidir

Kitaplar yüklenen merkep gibidir

Uzman yalakalık ta hiç kalmaz darda

Beyin iflas etmiş, akıl firarda

* * *

Herkese tepeden bakan Ebrehe

Kâfir, Hakk’a kaşı çıkan Ebrehe

Gönül Kâbe’sini yıkan Ebrehe

Hayâ sezilmiyor, çatlamış ar da

Beyin iflas etmiş, akıl firarda

* * *

Ders almış gibidir Şeytandan, cinden

Küstahça konuşur söz eder dinden

Burnu Kaf dağında kibirden kinden

Ha düştü, düşecek inan ki yarda

Beyin iflas etmiş, akıl firarda

* * *

Acı verir, üzer kandırır hali

İnsanlık edeni yandırır hali

Lağım faresini andırır hali

Cardona benzeyen cinsleri var da

Beyin iflas etmiş, akıl firarda

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , | BEYİN İFLAS ETMİŞ AKIL FİRARDA için yorumlar kapalı
Haz 07

“KIRK KATIR MI, KIRK SATIR MI?”

“KIRK KATIR MI, KIRK SATIR MI?”

Op. Dr. Bilgehan Bilge “MHP, İYİP, ZP, BBP, MP… Bu partilerin tabanlarının ideolojisi aynı… Beş benzer… Ama isimleri farklı siyasi partiler. Nasıl olur? İşte bu emperyalizmin başarısıdır.” diye yazmış…

Herkesin bildiği ama kimsenin telaffuz etmediği bir gerçek bu…

***

Zaman zaman hatırlatırım; Yahudi asıllı gazeteci William Safire, 5 Kasım 2001 tarihinde, The New York Times gazetesinde, önemli bir yazı yazdı.

Safire, “ABD eski başkanlarından Richard Nikson ile Arasat’ta bir röportaj” gibi ustaca bir yöntem kullandı ve bir ölünün ağzından Amerika’nın stratejik ve taktik hesaplarının ne olması gerektiğini açıkladı.

Hayali röportajda, Nikson, “Nasıl ki Sovyetlere karşı Çin kozunu kullanarak Komünist Bloğu böldük, onları da aynı şekilde böleceğiz. Sizin kuşağınızın kozu, güçlü ordusuyla laik Müslüman ülke olan Türkiye” diyordu.

Safire, Türkiye’nin oltaya takılması için Kerkük’ün yem olarak kullanılmasını istiyordu. Özal’ın 1990’da “Bir koyup üç almak” dediği projenin 2001’e yansımasıydı bu. Türkiye, Güneydoğu Anadolu’yu, kurulacak Büyük Kürt Federasyonu’na katacak ama bu devlet, Anadolu Cumhuriyeti adlı yeni konfederasyonun içine alınacaktı. Böylece, Kerkük ve Musul petrolleri de Anadolu Konfederasyonu içinde yer alacaktı!

1 Mart 2003 tezkeresi de işte bu tuzağın yeniden TBMM’ye yansımasıydı.

ABD, Kuzey Irak’ta Kürt devletini, Turgut Özal’ın Çekiç Güç’ü davetiyle o tarihte kurdu ama topraklarını genişletmesi için Türkiye’nin Güneydoğusunu savaş bölgesi haline getirmesi gerekiyordu. Bush, bu sebeple Türkiye hakkında “cephe ülkesi” tabirini kullanmıştı!

***

Hedeflerine ulaşamadılar!

Bu sebeple, kaleyi içerden fethetmek projesine ağırlık verdiler. Önce Necmettin Erbakan‘ın direncini yargı yoluyla kırıp partisini bölerek içinden çıkardıkları “Yenilikçiler“i desteklediler ve erken seçimle iktidara getirdiler. Türkiye’nin kuruluş sürecinde kendi tarihi köklerinden faydalanarak geliştirdiği direnç mekanizmalarını kırmak için harekete geçtiler. Önce sivillerin askerleri yargılamasına imkân veren yasayı bir gece yarısı Meclis’ten geçirdiler. Ardından Türk Ordusu’nu çökertmek için Amerika’dan savcı bile göndererek yıllardır hazırladıkları senaryoyu, “Ergenekon, Balyoz” gibi adlarla sahneye koydular… Bu arada 12 Eylül referandumu ile yüksek yargıyı da ele geçirdiler.

Ulus devleti savunan iki köklü parti: CHP ve MHP değişime uğratıldı. Bunlardan MHP, Amerikan politikalarını uygulayan AKP iktidarına şartsız destek sağladı. Öyle ki seçim kaybeden AKP, MHP sayesinde bir erken seçim kararı daha çıkarılarak iktidarda tutuldu… CHP ise bu süreçte yavaş yavaş, kadro itibarıyla Atatürkçüleri tasfiye etmeye ve AKP ile benzeşmeye başladı…

***

Kendi ideolojik çizgisine aykırı tutumu sebebiyle MHP içinden İYİ Parti çıktı… İYİ Parti’den de Zafer Partisi çıktı…

Oysa MHP, İYİ Parti ve Zafer Partisi’ne destek verenler arasında ideolojik bir farklılık yok gibidir. Bu kitle bir arada tutulsaydı, AKP’ye kayan tabanı da toparlar; tek başına iktidar için asgari yüzde 30 destek oranına ulaşır ve tek başına iktidar için hazır olurdu… Cumhurbaşkanı da çıkarırdı. Şimdi “kırk satır mı istersin kırk katır mı?” tercihine mecbur kalmazlardı.

(Bu okuduğunuz yazıda gördüğüm eksiklik;  AKP ve MHP’deki genel başkanların siyasi çizgilerindeki değişiklilerin olduğunun belirtilmemiş olmasıdır. K.Ş)

Alıntı. Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | “KIRK KATIR MI, KIRK SATIR MI?” için yorumlar kapalı
Haz 06

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Türk diline kimesne bakmaz idi

     Türk diline hergiz gönül akmaz idi

     Türk daha bilmez idi bu dilleri

     İnce yolu ol ulu menzilleri” Âşık Paşa

* “Bir gün atomun enerjisini serbest bırakacağız, gezegenler arası yolculuk yapacağız, ömrü uzatıp, tüberküloz ve kanseri tedavi edeceğiz ama en düşük seviyeli insanlar tarafından yönetilmiş olmanın sırrını asla çözemeyeceğiz.” Jean Rostand

* “Eğer yapamayacağınızı düşünüyorsanız, haklısınız. Yapamazsınız.” Henry Ford                                                                              * “Türkleri tarihten çıkarırsanız, geriye tarih diye bir şey kalmaz” Prof. Dr. Fritz Neumar                                              * “Arapça isteyen Urban’a gitsin,
     Acemce isteyen İran’a gitsin
     Frengiler Frengistan’a gitsin
     Ki biz Türk’üz, bize Türkçe gerekir!” Kemal Paşazade Sait Bey

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Haz 05

“AÇIK SINIR POLİTİKASI HEM İNCİL’E AYKIRI HEM DE APTALCA!”

“AÇIK SINIR POLİTİKASI HEM İNCİL’E AYKIRI HEM DE APTALCA!”

AKP iktidarı Türkiye sınırlarını Suriyeliler, Afganlar ve Pakistanlılara açmak için başlangıç olarak Suriye sınırı boyunca döşenmiş olan mayınları bir İsrail firmasına temizletmek istedi. CHP, yasayı iptal ettirince, mayınları bir şekilde temizlettiler, sonra da Batı ülkelerinden gelen yüzbinlerce militanın Suriye’ye Türkiye üzerinden geçmesini sağladılar. ABD de bu militanların bir kısmını IŞİD adı altında organize ederek Suriye’de iç savaş çıkardı. Aynı ABD, IŞİD ile mücadele ediyorlar diye PKK’nın Suriye kolunu destekledi, yüz bin kişilik bir ordu kurmalarını sağladı, on binlerce TIR silah verdi. ABD, IŞİD’e karşı savaşıyor diye PYD’ye yardım ermek için Barzani Peşmergelerini ve kısmen de Kuzey Irak’taki PKK’lıları Türkiye üzerinden Suriye’ye gönderdi.

PYD, bölgede halk üzerinde terör estirdi ve milyonarca insan, açık tutulan veya tedbir alınmayan sınırlardan Türkiye’ye girdi! Yine ABD, Taliban’a milyarlarca dolarlık ağır silahlar ve savaş uçakları bırakarak Afganistan’dan çekilirken, o zamana kadar Afgan ordusunun askeri olan yüzbinlerce genci de kamuoyuna açıklanmayan bir anlaşma ile İran üzerinden Türkiye’ye gönderdi. Aynı yoldan Pakistanlılar da gelmeye başladı.

***

Suriye’den gelenlerin Avrupa’ya geçmiş olanlarından vasıfsız olanları da AB ile geri kabul anlaşması imzalayan AKP iktidarı tarafından geri alınmaya başlandı. Halkın tepkisini önlemek için de sığınmacılar, Edirne’de sınıra yakın bir yerlerde serbest bırakıldı! Hepsi geri itilince de bu defa ensar-muhacir söylemine sarıldılar ve İslam dinini, Türkiye’nin nüfus yapısını değiştirmek için kullanmaya başladılar. Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar ise hâlâ “Suriyeli kardeşlerimizi zora sokacak herhangi bir karar almamız asla söz konusu olmaz. Suriyeli kardeşlerimiz rahat olsunlar.” diyor…

AKP iktidarı Suriyelilerin bir kısmını ve gayrimenkul satın alan diğer yabancıları vatandaş da yaptı. Yani parayla vatandaşlık sattı… Son seçimlerde Türkçe bilmeyen bu yabancılar da oy kullandı!

***

ABD’de ise Başkan Biden, Trump döneminde kapatılan Meksika sınırında önlemleri gevşetince altı milyon yabancı ülkeye girdi. Cumhuriyetçiler, ulusun güvenliğini tehlikeye attığı gerekçesiyle hem Biden hem de ilgili bakanlar ve bürokratların azledilmesi için çalışma yapıyor.

Bu arada The Washington Times köşe yazarı Everett Piper,

“Biden’ın açık sınır politikası hem İncil’e aykırı, hem de tarihsel olarak aptalca…” başlıklı bir yazı yazdı.

Türkiye’ye milyonlarca yabancı sokulması, AKP tarafından, aynı dili konuşan ve aynı soydan insanların Mekke’den Medine’ye göç etmesine benzetiliyor ama ABD’de çoğu Hristiyan olan yabancıların ülkeye alınması, İncil’e aykırı kabul ediliyor…

Türklerin bir kısmını kim ve neden uyutuyor peki? Belli değil mi?

***

Piper, bir köşe yazarı ve devleti temsil etmiyor ama Amerikan bakışı bu yönde. Öyle ki Piper, düşünür Thomas Aquinas’ın kitabından “Eski Ahit’teki Yahudiler, tüm ziyaretçileri eşit şekilde kabul etmezdi” alıntısı da yaptı. “ABD’nin kurucu pederi” Alexander Hamilton’ın “Yabancıları gelişigüzel ülkeye kabul etmek, Yunan atını özgürlüğümüzün ve egemenliğimizin kalesine kabul etmekten başka bir şey değildir.” şeklindeki sözlerini hatırlattı.

Yunan atı dediği, Truva atıdır!

Türkiye’ye giren milyonlarca yabancı ne oluyor bu durumda? Onlar için ne diyeceğiz? “BOP atı” desek olur mu?

Everett Piper, özetle şöyle diyor:

“Başkan Ronald Reagan bir keresinde ‘Sınırlarını kontrol edemeyen bir ulus, ulus değildir’ demişti. Otuz yıldan uzun bir süre sonra, Başkan Donald Trump şunu ekledi: ‘Sınırları olmayan bir ulus, hiçbir şekilde ulus değildir.’

Avustralya’nın eski başbakanı Tony Abbott da onların görüşünü yineledi: ‘Hiçbir ülke veya kıta, kendisini temelden zayıflatmadan sınırlarını herkese açamaz.’

Böyle bir milliyetçilik yeni bir durum değil. Yabancı düşmanı, ırkçı, kötü ya da yanlış da değil.”

***

Bu durumda, Türkiye’de bu istilaya hatta işgale karşı çıkanlara “yabancı düşmanı” diyenler gerçekte kime hizmet etmiş oluyor? ABD projesine değil mi?

Suriye üzerinden Türkiye’nin zayıflatılmasına dayalı projeyi, 2004’te görmüş ve uyarmıştım. İktidar hiç umursamadı. Şimdi “Madem Cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci turun gündemi bu; bir de Amerikan köşe yazarından örnek vereyim de uyuyanlar belki uyanır ve İslam’ı kullananların, Türkiye’yi yabancı işgaline açtığı daha net anlaşılır…” diye düşündüm…

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , | “AÇIK SINIR POLİTİKASI HEM İNCİL’E AYKIRI HEM DE APTALCA!” için yorumlar kapalı