Eki 25

TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN RİSKLER

TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN RİSKLER

Önümüzdeki dönemde, dünyanın en fazla sığınmacısına sahip Türkiye’nin karşı karşıya kalabileceği riskler:

Birinci aşamada, Türkiye’yi NATO’dan uzaklaştırma adımları atılır.

4 Nisan 1949’da Washington’da 12 ülkeyle kurulan NATO, genişleme politikası sonucunda 1990’da 16 üyeye; Varşova Paktı’nın yıkılması sonrası 1999’da 19 üyeye; 2004’te 26 ülkeye; 2009’da 28 üyeye ve 2017’de 29 ülkeye çıktı. 2019’da Makedonya’nın; 2023 yılında Finlandiya’nın ittifaka katılımıyla NATO’nun üye sayısı 31 oldu. Sırada İsveç var. İsveç’in NATO üyeliğini veto eden Türkiye’nin, yakın gelecekte ABD etkisiyle onay vereceğini söylemek bir sır olmaz.

14 maddelik NATO Anlaşması’nda, üye ülkeyi ittifaktan ayırma gibi bir hüküm yer almıyor. Üye, ancak kendi isterse ayrılabilir. Ancak, 27 üyesi bulunan AB’nin 21 üyesi NATO ülkesi. Yani NATO demek ABD demek; NATO demek AB demek… Genişleyen NATO’da oybirliğiyle karar alma koşulu kaldırılabilir ve Türkiye NATO dışına çıkarılabilir. NATO’da üvey evlat durumuna getirilebilir.

Her durumda, dünyanın en fazla sığınmacı/yasa dışı göçmenini barındıran bir ülke, hiçbir koşulda herhangi bir Batı ittifakında yer alamaz. Başka bir deyimle, Türkiye’nin AB’ye üye olabilmesi, hayalin ötesinde bir durum…

– İkinci aşamada, dünyanın en fazla göçmenimi barındıran Türkiye, ABD/NATO/AB tarafından riskli ülkeler statüsüne alınır. Bu durum; Türkiye’yi batıdan uzaklaştırır ve ekonomik, askeri güç dahil tüm milli güç unsurlarını olumsuz etkiler.

– Üçüncü aşamada, asıl stratejik sonuç, ABD’nin hedeflediği Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) Türkiye ayağının son adımı atılır. 2021 yılında bastırılan PAPA PULU’ndaki harita ortaya çıkar. Sözde “Büyük Kürdistan haritasının Türkiye ayağı…

***

Türkiye farkında mı bilmiyorum? Sığınmacı/göçmen sorunu, artık sadece sığınmacı/göçmen sorunu değil. Bu yüzden İngiltere, Norveç dahil tüm Avrupa ülkeleri insan haklarına aykırı her türlü önlemi alarak göçmenleri Türkiye’de tutmaya çalışıyorlar.

Türkiye, İngiltere’ye sormalı mesela… Neden sadece yaklaşık 20 bin Suriyeli’yi seçerek aldı? Çok fakir olduğu için mi?..

Türkiye, AB’ye sormalı mesela… Avrupa ülkelerinin toplam sadece yaklaşık bir milyon, Suriyeli sığınmacıyı seçerek kabul etmelerinin gerekçesi ne?.. Yoksulluktan mı?..

Ve Türkiye kendi kendine sormalı mesela… Sığınmacıların AB ülkelerine gidişlerini engelleyen ve Türkiye’yi göçmen ülkesi konumuna getiren, “Geri Kabul Anlaşması” neden imzalandı?.. Bu anlaşmanın sonucu olumlu mu?..

Ve Türkiye şu soruyu sormalı mesela… Dünya tarihinde hangi ülke, bu kadar çok sayıda sığınmacı yükünü kaldırır?..

Ve fakat asıl soru şu: Bu koşullarda 10-15 yıl sonra demografik yapı değişmeye başladığında; ABD’nin, PAPA PULU’nun, PKK terör örgütünün sözde haritası; ABD’ye, AB’ye rağmen önlenebilecek midir?..

Mesela, 10 Ağustos 1920 tarihli SEVR Antlaşması ile ABD’nin BOP, PAPA PULU ve PKK terör örgütü sözde haritaları arasındaki benzerlik biliniyor mu?..

Türkiye’nin en büyük sorunu çeyrek eğitimli “aydın” sorunudur. Tüm Avrupa ülkelerinin toplam sadece yaklaşık bir milyon, İngiltere’nin sadece 20 bin Suriyeli sığınmacıyı seçerek kabul etmelerini bu aydın türü eleştirmez. Ama, Türkiye’yi göçmen ülkesi haline getiren Soros projesini destekler ve sığınmacıların ülkelerine geri gönderilmelerine karşı çıkar. Bu çeyrek eğitimli “aydın”, yaşadığı Türkiye’ye ve tarihine yabancıdır. Diğer ülkelere sevdalı… Genellikle “yetmez ama evetçi”… Bu vatanda yaşamaya borçlu olduğu Kemalizm’i de küçümser…

Özet Kaynakça:

(1) https://www.hurriyet.com.tr/gundem/vize-sorunu-nedir-sanatcilara-bile-verilmedi-dosya-dolusu-evrak-uzun-sureli-inceleme-iste-schengen-vize-surecinde-son-durum-42276717

(2) https://tr.euronews.com/2023/03/28/abye-iltica-basvurusu-2021de-besinci-siradaki-turk-vatandaslari-2022de-dorduncu-siraya-cik#:~:text=s%C4%B1raya%20kadar%20%C3%A7%C4%B1kt%C4%B1. ,2022%20y%C4%B1l%C4%B1nda%2049%20bin%20720%20T%C3%BCrk%20vatanda%C5%9F%C4%B1%20AB%20%C3%BClkelerine%20ilk,listesinde%20be%C5%9Finci%20s%C4%B1rada%20yer%20alm%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1.

Alıntı: Naim Babüroğlu

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN RİSKLER için yorumlar kapalı
Eki 23

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Ulusal gücü etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır.” (1919) Mustafa Kemal Atatürk

* “Bir ömür daha lazım ölümümüzden sonra, Çünkü bu ömrümüzü yalnızca umutlanmakla geçirdik…”

Sadi Şirazi

* “Kendi yalanlarına inanan insanlarla tartışarak, zamanınızı boşa harcamayın”. Paulo Coelho

* “Yüreğiyle konuşan herkesi yüreğinle dinleyecek kadar ağır ol, ama dili ayrı, yüreği ayrı olanları da hiç duymayacak kadar sağır ol.” Şair Sözü

* “Amerika iki sebeple güçlüdür. Ülkesindeki vatan hainlerini bulur, öldürür. Diğer ülkelerdeki vatan hainlerini bulur kullanır.” Henry Kissenger ABD Eski Başkanı

* “Herkes biliiyor geminin su aldığını, herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini, herkes biliyor geminin su aldığını.” Leonard Cohen

* “Taht ve taç geçicidir. Hiç gönüllere girdin mi?” Sadi Şirazi

* “Siyasetle ilgilenmeyen aydınları bekleyen kaçınılmaz sonuç; cahiller tarafından yönetilmeye mahkûm olmaktır.” Platon

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Eki 21

“SİZİ GİDİ AMERİKANCILAR SİZİ”

“SİZİ GİDİ AMERİKANCILAR SİZİ”

Reuters’a konuşan Amerikalı iki yetkili, Amerikan askerlerine yakın bir bölgede operasyon yaptıkları için Türkiye’ye ait SİHA’yı düşürdüklerini itiraf etti…
Ok yaydan çıkınca Dışişleri Bakanlığı şu açıklamayı yaptı:
-“Operasyon esnasında üçüncü taraflarla işletilen çatışmasızlık mekanizmasındaki farklı teknik değerlendirmeler nedeniyle bir SİHA kaybedilmiştir.”
İşte tüm tepki maalesef bu kadar cılız bu kadar korkak.
“Dünya 5’ten büyüktür” diye daha geçenlerde meydan okuyan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da yandaşı MHP lideri Devlet Bahçeli de suskun.
Yazıklar olsun…
Bugün iktidarda olan Millî Görüşçüler var ya; 1967’de Amerika’nın 6. Filo’sunun İstanbul’u ziyareti sırasında gösterdikleri tepkileri aklıma geldi.
Dönemin Millî Türk Talebe Birliği (MTTB) başkanı İsmail Kahraman 6. Filo’yu protesto ederek gençlere hedef gösterdi.
3 gün sonra eylemler başladı.
Beyoğlu’nda Amerikan askerlerinin başlarından keplerini kapmak, üstlerine kırmızı boya atmak, üniformalarını jiletlemek ya da kıstırıp hırpalamak ve hatta Amerikalı askerleri denize atmakla tepki gösterdiler.
Başkanı İsmail Kahraman olan Millî Türk Talebe Birliği’nin üyeleri bakın kimlerdi:
Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mehmet Ali Şahin, Bülent Arınç, Beşir Atalay, Ömer Dinçer, Taner Yıldız, Hüseyin Çelik, Necip Fazıl Kısakürek, Ömer Lütfi Mete, Şükrü Karatepe, Mustafa Müftüoğlu, Cemil Meriç, Oğuzhan Asiltürk, Yasin Hatipoğlu, Prof. Dr. Sabahattin Zaim,
Erdoğan ailesinin vakfı TÜGVA’nın Mütevelli Heyeti Üyesi Mehmet Burak Savaşer,
Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un yeğeni Mustafa Hüsnü Kurtulmuş,
Hizbullah Türkiye örgütünün kurucularından Fidan Güngör ve Hüseyin Velioğlu ki bugün HÜDA PAR’ın temelini teşkil ediyorlar.
“Keşke Yunan kazansaydı diyen” Kadir Mısıroğlu da elbette en baş üyeydi…
O İsmail Kahraman hem de Meclis Başkanı iken şöyle dedi:
-“Laiklik ilkesi yeni anayasada yer almamalı…”
Hocan Kahraman’ın bu talimatını yeni anayasada mı yerine getireceksin Erdoğan?
İşte Millî Görüşçüler bu kafadalar.
O gün Amerika düşmanıydılar, bugün Amerikancı oldular.
O Amerika ki NATO tarihinde ilk kez NATO üyesi Türkiye’nin terörle mücadele görevinde uçuş yapan uçağını Türkiye’deki İncirlik Üssü’nden kalkan bir F-16 savaş uçağı ile vurdu.
Biliyorum Erdoğan, iktidar rantları sizi bu hâle getirdi.
Biliyorum Erdoğan, Saraydaki zevki sefa yaşamı size çok tatlı geldi.
Biliyorum Bahçeli, iktidar yandaşlığı millî meselelerde bile sizi suskun yaptı.
Millî Görüşçüler, bakıyorum ki artık bırakın eylem yapmayı, bırakın nota vermeyi Amerika karşısında el pençe divan duruyorsunuz.
Şerefli Türk askerlerinin başlarına çuval geçirir Amerika, susarsınız.
Amerikan Başkanı, “Erdoğan ailesinin mal varlığını açıklarız” der siz de sınır ötesi terör operasyonlarını durdurursunuz.
15 Temmuz hain darbenin başı terörist Fethullah Gülen’i Türkiye’ye iade etmezler umursamaz hâle gelirsiniz.
Askerî sırların bulunduğu Kozmik Oda’nın FETÖ’cülere açılmasına onay verir, belgelerin Amerika’ya ulaşmasına neden olursunuz.
Sizi gidi Amerikancılar sizi…
Sizlerden asla millî ve yerli iktidar olmaz, olamaz…
Topunuzun, Allah müstahakkınızı versin…

Alıntı: Orhan Uğuroğlu

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | “SİZİ GİDİ AMERİKANCILAR SİZİ” için yorumlar kapalı
Eki 19

ÜMMET Mİ, MİLLET Mİ? (2)

ÜMMET Mİ, MİLLET Mİ? (2)

Yıl 2023… Şimdilerde ise, “Müslüman olmayana Türk denmez” söylemi dolaşıyor. Cehalet bilinçli bir tercih elbette. “Müslüman olmayana Arap denmez” mantığı gibi… Hristiyan ya da Musevi olan Araplar, Arap olmayacaklar mı?

Müslüman olmayan Büyük Hun İmparatorluğu hükümdarı Mete Han, Türk değil mi mesela? Türk Ordusu’nun kuruluş tarihi, M.Ö. 209 olarak kabul edilir. M.Ö. 209’da kurulan Türk Ordusu Türk değil miydi?

Cumhurbaşkanlığı forsunda yer alan 16 Türk Devleti’nin hepsi Müslüman mıydı?… Büyük Hun, Batı Hun, Avrupa Hun, Ak Hun, Göktürk, Avar, Hazar, Uygur Devleti Müslüman olmadıkları için Türk değiller mi? Müslüman olmadıkları için Türklükten mi reddedilecek?.. Şu anda yaşayan Çuvaş, Gagavuz, Karay, Altay, Tuva, Yakut, Hakas, Sarı Uygur Türkleri Müslüman olmadıkları için Türk sayılmayacaklar mı? Siz Müslüman o0lmadığınız için Türk olamazsınız mı denilecek?..

***

Atatürk, 1930’da Millet’in tanımını yapmış ve noktayı koymuştu. Bu tanım, Türk tarihinin de özetidir. “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.”

Atatürk, Osmanlı’dan kalan en büyük mirasın, çağdaşlaşmaya engel olan cehalet olduğunu anlar. Saltanatın kaldırılması kararının verildiği gün, 1 Kasım 1922’de Mecliste yaptığı konuşmada: “Osmanoğulları, zorla Türk Milletinin hâkimiyet ve saltanatına el koymuşlardır. Bu zorbalıklarını altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdir. Şimdi de Türk Milleti bu saldırganlara isyan ederek ve artık dur diyerek, hâkimiyet ve saltanatını fiilen kendi eline almış bulunuyor.” demişti. Atatürk, Müslüman ülkeler içinde, ‘kul’ yerine ‘birey’i, “ümmet” yerine ‘millet’i oluşturmuş tek çağdaş liderdir.

Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrimin ana hedefi, bir ulus devletin Türk ulusunun yaratılmasıdır. Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin temelini ulus devlet, üniter devlet ve laik devlet yapısı oluşturur. Ulus devlet anlayışı, etnik ve dinsel temellere bağlı değildir. Ulus devlette dil önemlidir. Üniter devlette ise, tek bir ülke, tek bir egemenlik, tek bir ulus vardır. Laik devlet yapısı, Atatürk ilkelerinin temel taşıdır.

Milleti öldürüp, yerine, tarihten acı tecrübelerle silinmiş bir ümmet koyma gayreti, Türkiye’yi sadece karanlığa ve geri kalmışlığa götürür.

Dünyanın en zengin enerji kaynaklarına sahip, fakat tek buluşları yok. Neden? “Biat” kültürü “kul”, “liyakat” kültürü “özgür birey” demek… “Liyakat”, akıl ve bilim demek… Sorgulama kültürü demek… Sorgularsan, yolun Atatürk’e ve O’nun devrimlerine çıkar…

Ümmet peşinde olanlar; başkalarından satın aldıkları silahla birbirlerini öldüren ve başkalarının bulduğu ilaçla iyileşmeye çalışan coğrafyaya özeniyorlar… Batı’dan medet uman, kendi çocuklarını Batı’daki okullara gönderen coğrafyaya…

Alıntı: Naim Babüroğlu

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | ÜMMET Mİ, MİLLET Mİ? (2) için yorumlar kapalı
Eki 17

SİZ OLSANIZ NE YAPARDINIZ?

SİZ OLSANIZ NE YAPARDINIZ?

Mahkemede hakim davacıya sormuş:

– “Kazadan sonra size ‘Nasılsınız?..’ diye soran otoyol polisine ‘Çok iyiyim, harikayım’ demişsiniz, şimdi tam tersini söylüyorsunuz ve tazminat istiyorsunuz!”

– “Efendim atım Karataş.”

– “Bırak şimdi atını matını… Olayı anlat..!”

– “Efendim, müsaade ederseniz olayı arz edeceğim, atım Karataş ile otoyolda giderken kamyonun biri bize çarpınca ikimiz de yolun kenarına fırladık, müthiş canım yanıyor ve kımıldayamıyordum, yattığım yerden atımın acı dolu feryatlarını duyuyordum tam o sırada otoyol polisi geldi, atın iniltilerini duyunca ona yöneldi, tüfeği ile tam alnının ortasından vurdu, elinde dumanı tüten tüfekle benim yanıma geldi, “Atının durumu çok kötüydü hallettim” dedi ve “Peki, sen nasılsın bakalım?.. ” diye sordu. Affedersiniz ama siz olsaydınız ne yapardınız!”

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , | SİZ OLSANIZ NE YAPARDINIZ? için yorumlar kapalı
Eki 15

ÜMMET Mİ, MİLLET Mİ? (1)

ÜMMET Mİ, MİLLET Mİ? (1)

Birinci Dünya Savaşı döneminde, Almanlar Osmanlı Devleti’ne “Enverland” yani “Enver’in Ülkesi” diyorlardı. Türkiye’ye malzeme taşıyan vagonlara “Enverland’a Gider” yazılıyordu.

Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı (1) adlı kitabında şöyle yazacaktı: “Almanlar, Büyük Savaş’ta Türkiye’ye kendi teğmenlerinin adını koymuşlardı: Enverland!” Evet Almanlar gerçekten teğmenlerini bulmuşlardı.

Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı’nın Allahaısmarladık bölümünde: “Eşyam ve kağıtlarımı bavuluma yerleştiriyorum. Artık Şam’dan ayrılıyorum… Tren giderken iki tarafımızda Suriye ve Lübnan’ı sanki safra gibi boşaltıyoruz. Yarın kendimizi Anadolu köylerinin arasında Kudüs’süz, Şam’sız, Lübnan’sız, Beyrut’suz ve Haleb’siz, öz can ve öz ocak kaygısına boğulmuş, öyle perişan bulacağız…

Anadolu hepimize hınçla, güvensizlikle ve şüpheyle bakıyor. Yüzbinlerce çocuğunu memesinden sökerek alıp götürdüğümüz bu anaya, şimdi kendimizi ve pişmanlığımızı getiriyoruz…

İstasyonda bir kadın durmuş, gelene geçene: ‘Benim Ahmed’i gördünüz mü?’ diyor. Hangi Ahmed’i, yüz bin Ahmed’in hangisini? Yırtık basmanın altından kolunu çıkararak, trenin gideceği yolun, İstanbul yolunun tersini gösteriyor. ‘Bu tarafa gitmişti’, diyor.

‘Ahmedi’mi gördün mü?’ Hayır… Hiçbirimiz Ahmed’ini görmedik. Fakat Ahmed’in her şeyi gördü. Allah’ın Muhammed’e bile anlatamadığı cehennemi gördü.

Anadolu Ahmed’ini soruyor. Ahmed’i ne için harcadığımızı bir söyleyebilsek, onunla ne kazandığımızı bir anaya anlatabilsek, onu övündürecek bir haber verebilsek… Fakat, biz Ahmed’i kumarda kaybettik.”

Birinci Dünya Savaşı’nda, Anadolu’nun çektiği sıkıntıları, ıstırapları bu denli mükemmel anlatan başka bir örnek var mıdır? Bilinmez…

***

Evet, ıssız ve sahipsiz Anadolu’nun sahipsiz anaları işte böyle ağlıyorlardı. Yokluklar, fakirlikler içinde büyüttükleri ve vatan için askere yolladıkları Ahmetlerini soruyorlardı. Ahmetler, hiçbir zaman Osmanlı’nın olmayan çöllerinde, kavurucu sıcaklarda yitirilmişti. Anadolu’nun sütü böyle heba edilmişti. Ahmetler, Osmanlı’nın oynadığı kumarda kaybedilmişlerdi… Ahmet’in anasının gözyaşları, çaresizlikler içinde Anadolu toprağına işte böyle aktı. Ahmetlerin kanı çöllerde, susuz topraklarda böyle aktı…

***

Peki, Ahmet’in kanının aktığı o topraklar, gerçekten Osmanlı’nın olmuş muydu? Cevabı Falih Rıfkı Atay versin:

“Biz Kudüs’te kirada oturuyoruz. Halep’ten bu tarafa geçmeyen şey, yalnız Türk kağıdı değil, ne Türkçe ne de Türk geçiyor.

Floransa ne kadar bizden değilse, Kudüs de o kadar bizim değildi. Sokaklarda turistler gibi dolaşıyoruz… Ticaret, kültür, çiftlik, endüstri, binalar her şey Arapların veya başka devletlerin… Yalnız jandarma bizim idi. Jandarma bile değil, jandarmanın esvabı.

Osmanlı saltanatı som bürokrat iken, bürokrasi bile tam Arap yahut yarı Araptır. Türkleşmiş hiçbir Arap görmedikten başka, Araplaşmamış Türk’e az rasgeliyordum…

Osmanlı İmparatorluğunda bütün azınlıklar imtiyazlı oldukları için ve Türk unsuru imtiyazsız olduğu için herhangi bir Müslüman azınlığın çocuğu olmak, Türk olmaktan daha faydalı idi.

Bir Kürt inzibat çavuşunun kütüğünden gelen Abdurrahman Paşa, dedesi ve babası vergi çaldığı için zengin, Araplaşmış olduğu için de meclis üyesi idi. Bu Abdurrahman Paşa, kendi toprağının tamamını ancak harita üstünde görmüştür.

Suriye, Filistin ve Hicaz’da: ‘Türk müsünüz? Sorusunun birçok kereler cevabı ‘Estağfirullah!’ idi. Bu kıtaları ne sömürgeleştirmiş ne de vatanlaştırmıştık.

Osmanlı İmparatorluğu buralarda, ücretsiz tarla ve sokak bekçisi idi. Eğer medrese ve şuursuzluk devam etmiş olsaydı, Araplığın Anadolu yukarılarına kadar gireceğine şüphe yoktu.

Kudüs’ün en güzel yapısı Almanların, ikinci güzel yapısı yine onların, en büyük yapısı Rusların, bütün öteki binalar İngilizlerin, Fransızların hep başka milletlerin idi. Gür sakallı baharat kokan dürziler, saçları örgülü Yahudiler, entarili Araplar, hepsi Türk ordusu kanala doğru giderken, dar Suriye ve Filistin kıtasında iki safa ayrılmış: ‘Geç yiğidim geç!’ diyordu. Bir avuç Türk bütün kıtayı tuttu. Koskoca çölü, yapı ve bahçelerle donattık…

Artık ne Suriye, ne de Filistin bizim idi. Rumeli’yi de kaybetmiştik.

Fakat her yere: ‘bizim’ diyorduk…

Ve kendimizi otelciye, lokantacıya, hatta posta memuruna anlatmak için yavaş yavaş Arapça öğreniyorduk.

Mısır’ı fethe çıkan Cemal Paşa, Kudüs’te, Şam’da, Lübnan’da, Beyrut’ta ve Halep’te oturduğu zaman, bir işgal ordusunun komutanı gibi bir şeydi…”

Osmanlı Devleti’nin son yıllarını mükemmel bir şekilde anlatan Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı’nda böyle diyordu. Bilgisizlikler, hayaller, ihtiraslar, nankörlükler zinciri…

(1) Falih Rıfkı Atay, Zeytindağı, Bateş A.Ş., İstanbul, 2003.

Alıntı: Naim Babüroğlu

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | ÜMMET Mİ, MİLLET Mİ? (1) için yorumlar kapalı
Eki 13

“SİZİ TEMELLİ REİSİ CUMHUR YAPALIM”

“SİZİ TEMELLİ REİSİ CUMHUR YAPALIM”

Atatürk’ün kütüphanecisi olarak bilinen Nuri Ulusu, Atatürk’e dair bildiklerinden Atatürk’ün sinirlendiği bir hatırayı anlattı.

Gazetecinin “Siz daha çok sofra hizmetlerinde bulundunuz. Sofrada duyduklarınızdan dinlediklerinizden anınızda kalan bir şeyler var mı?” sorusuna Nuri Ulusu, şu yanıtı verdi:

Şöyle bir hatıram var. Efendim bir akşam sofrada misafir olan beylerden birisi Paşa’ya şöyle bir teklifte bulundu:

Paşam müsaade eder misiniz Bir şey arzu edeceğim.

Paşa da “Buyur” dedi.

Sizi kaydı hayat şartıyla (eski tabir bu) yani Temelli Reisi Cumhur olmanız için Meclis’ten bir kanun çıkaralım.

Gözleri çakmak çakmak. Kaşları kalktı.

Sinirlendi sinirlendiği zaman ekseriyetle o hali alır şimşek çakar gözünden. Bakılmaz.

Hiddetlendiği, kızdığı sinirlendiği zaman gözleri şimşek çakarcasına bakardı.

“Beni Mısır Kralı Faruk, Arnavutluk Kralı Zogo’ya mı benzetmek istersiniz?” cevabını verdi.

Söyleyen pişman, nasıl özür dileyeceğini şaşırdı. Mevzu sonra tekrar değiştirildi.

Yani böyle bir hal olursa derhal mevzuyu değiştirir. Sofranın sükûnetini bozmak istemezdi

Alıntı

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , | “SİZİ TEMELLİ REİSİ CUMHUR YAPALIM” için yorumlar kapalı
Eki 11

BU SESSİZLİK NİÇİN?

BU SESSİZLİK NİÇİN?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurucu liderine yapılan bu hakaretlere niçin sessizsiniz ey siyasiler?! Yoksa siz de mi aynı düşüncedesiniz?

Cumhur İttifakı’nın ortağı HÜDA PAR’ın yayın organında yayınlanan Atatürk yazısında Bekir Tank isimli alçak özetle diyor ki;

“Türkiye’de geçen yüz yıl içinde en fazla hakarete ve saygısızlığa maruz kalan şahsiyetin Atatürk olduğunu görürüz. Çünkü kendisine ‘Müslüman’ demektedirler ve bununla da kalmayarak kimileri ruhuna Fatiha bile okumaktadır.

Aklımıza şu üç ihtimal geliyor:

Birincisi; bu Müslümanlar Atatürk’ün Müslüman olmadığını bilmeyecek kadar cahildirler!

İkincisi; Atatürk’ün Müslüman olmadığını biliyorlar, ama kendilerince takiye yapıyorlar!

Üçüncüsü; Fatiha okuyormuş gibi yaparak, aslında, ‘Ey hayatında Müslümanlara kan kusturan Atatürk, işte buradayız! Sakalımızla, çarşafımızla ve başörtümüzle buradayız!’ şeklinde bir çeşit meydan okuyorlar… Aksi halde kendi kendilerini aşağılamış olurlar ki, bir Müslümanın alametifarikası, izzetidir!”

Allah belanı versin utanmaz, arlanmaz, hain…

HÜDA PAR da AKP de MHP de akıl almaz şekilde sessiz kalıyorlar.

İşte yüzde 50+1 seçim sisteminin Türkiye’ye siyasi ihaneti budur.

Çünkü bu ihanet zihniyeti Erdoğan tarafından ne yazık ki 4 milletvekili verilerek, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taşındı.

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | BU SESSİZLİK NİÇİN? için yorumlar kapalı
Eki 09

AŞKIN HADİMİ

AŞKIN HADİMİ

* * *

Her an yüreğimde, özümde aşksın

Her nereye baksam gözümde aşksın

Söylenen sözcükte, sözümde aşksın

Hadimi olmuşum aşk-ı  Leyla’nın…

* * *

Yürek yürek, gönül gönül aştıran

Bir aşk-ı Leyla’dır gönlü coşturan

Gemsiz kısrak gibi aşka koşturan

Hadimi olmuşum aşk-ı  Leyla’nın…

* * *

Güneşin uydusu aydır dediler

Aşk gönülde azgın taydır dediler

Bu aşkın sahibi Hay’dır dediler

Hadimi olmuşum aşk-ı  Leyla’nın…

* * *

Ateştir, yıldırım şimşek hiç kalır

Hızı müthiş kurşun fişek hiç kalır

Cana can vermekte başak hiç kalır

Hadimi olmuşum aşk-ı  Leyla’nın…

* * *

Her hücremde mevcut tıpkı kan gibi..

Tartışmasız hayat gibi, can gibi..

Şüphesiz bu aşkta mehtap, tan gibi..

Hadimi olmuşum aşk-ı  Leyla’nın…

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , | AŞKIN HADİMİ için yorumlar kapalı
Eki 07

“ASIL HEDEF TÜRKİYE CUMHURİYETİ”

ASIL HEDEF TÜRKİYE CUMHURİYETİ

Irak, Libya, Suriye ve nihayet Türkiye…
Hizbullah örgütünün cirit attığı 1980’li ve 1990’lı yıllarda laik kesim ürkütülürken, şeriat istekli militanların baskıları ve eylemleri artmış, bölgedeki tarikat ve cemaatlerin sayısı da yükselmişti…
Kaçak Kur’an kurslarıyla medreseler de baskı ortamında yayılmış ve bölgenin tamamen mollaların egemen olduğu bir coğrafya haline getirilmesi için devletin gafleti ile de bir karanlık alan yaratılmıştı…
Bu arada; AKP’nin iktidara gelişiyle birlikte, bir yandan “Körfez Krizi” bir yandan da “Arap Baharı” teranesinin yol açtığı savrulmalar tarikat ve cemaatlerin cirit attığı Doğu ve Güneydoğu’da, önce El Kaide, sonra IŞİD adlı dinci terörün büyümesine de yol açtı…
El Kaide, 15-20 Kasım 2003’te İstanbul’da 4 hedefe bombalı saldırılar düzenleyerek 60 kişiyi katlederken ve örgüt militanları Antep’te, Urfa’da, İstanbul’da polisle çatışırken, asıl hedef Türkiye’deki laik yapıyı sarsmak ve laiklik duyarlılığı artan kitleleri sindirmekti…
Önce Irak, sonra Libya, ardından da Suriye’de kılık değiştirerek IŞİD’e dönüşen Selefi militanlar da Baas rejimi etkisindeki devletleri bu yüzden hedef almıştı…
Ne ilginçtir ki, El Kaide ve IŞİD’in kanlı kaoslar yarattığı Irak, Libya ve Suriye, Afrika ve Orta Doğu coğrafyasında laiklik duyarlılığı yüksek ülkelerdi…
Heyhat!.. Irak hem etnik, hem inanç baskıları ve bölünmelerin ardından darmadağın olurken, ülkesinin millî gelirinin yüzde 80’ini halkına dağıtan Muammer Kaddafi de linç edilince, eski laik Libya’dan da eser kalmadı…
Laik bir ülke olan Suriye ise 10 yılı aşkın süren iç savaşla tüketilirken, önce El Kaide, sonra IŞİD’in hedefi çevre ülkelerdeki diğer laik yapıları da ortadan kaldırmaktı… Peki, asıl hedef neresiydi?..

Anayasa, yemin, tuzak!..
Yukarıdaki tabloya bakarak Türkiye’de İslami Hareket’ten Hizbullah’a, El Kaide’den IŞİD’e kadar dinci terörün asıl hedefinin laiklik olmadığı iddia edilebilir mi…
“Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” derler ya, Türkiye’de AKP’nin “2023 vizyonu” diye nitelendirdiği plan çoktan yürüse de, ikinci cumhuriyetçisinden Nurcusuna, Nakşi’sinden Hizbullahçısına kadar cumhuriyetle, Atatürk‘le, laiklikle kavgalı, gerici-bölücü kesimlerin rejimi değiştirme hedefi 1990’larda hortlamıştı…
El Kaide’nin de, Hizbullah’ın da ve daha sonra Orta Doğu’da laik duyarlılığı yok etmeye çalışan El Kaide ve IŞİD’in hedefi de terör yaratmaktan çok, laik yapıları püskürtmekti…
Ve işte Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılına girilmesine bir ay kaldı…
Ne ilginçtir ki, geçen yıldan başlayan “yeni anayasa” tartışmaları tam da cumhuriyetin 100. yılının kutlanmasına kısa süre kalmışken pervasız çıkışlarla, beklentilerle zirveye ulaştırılırken, muhalif siyasetin büyük bölümünün tehlikeli gidişattan sanki haberdar olmaması (!!!), tepkisiz kalması kahredici…
İşte bayrakla, cumhuriyetle Atatürk‘le, laiklikle büyük sıkıntıları olan Hizbullah uzantılı HÜDA PAR, Meclis’te Anayasa’nın değişmesini bekliyor…
AKP derseniz, kadroları ile buna çoktan hazır…
Sözde ittifakla CHP’nin içerisine sızdırılan DEVA, Saadet ve GELECEK adlı partilerin cumhuriyetle kavgalarını ise herkes biliyor…
Bu grubun içerisinde Türklük kavramına da direnenler oldu ki, bu söylemlerin CHP içerisinde yuvalanarak ifşa edilmesi ise dehşet vericiydi…
Ve geride kaldı, kendi çıkarları için HÜDA PAR’la iş birliği yapabilecek kadar savrulan PKK yanlısı HDP, yani “Yeşil Sol Parti…”

Onlar da Anayasa değişsin, ülke federasyonlara bölünsün de, ne olursa olsun beklentisinde…
Peki; Türklük kavramının, Türk Bayrağı’nın hedef olacağı Anayasa değişikliğinin en önemli hedefinin ise laiklik olduğunu başta CHP, İYİ Parti ve MHP ne zaman fark edecek, kararlı bir direnci ne zaman oluşturacaklar acaba?..
İşte kuruluşunu dün ilan eden, aralarında gazeteciler, yazarlar, akademisyenlerin de bulunduğu “Laiklik Meclisi” adlı sivil toplum yapılanması da bu sorulara yanıt arıyor?..
O halde cumhuriyetin geleceği için yaşamsal soruyu tekrar soralım;
AKP’sinden DEVA’sına, Saadet’inden GELECEK Partisi’ne, HÜDA PAR’dan HDP’ye kadar “asıl hedef”iniz laikliği ortadan kaldırmak mı?..
Peki, “Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağına, Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağına” Meclis’te kimler “namus ve şeref” üzerine yemin etti acaba?..

Alıntı: Mehmet Faraç

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | “ASIL HEDEF TÜRKİYE CUMHURİYETİ” için yorumlar kapalı