Oca 03

MERSİN’İN KURTULUŞU

MERSİN’İN KURTULUŞU

MERSİN GRUBUNDA YAPILAN SAVAŞLAR Başnalar Savaşı: Güney bölgesi kurtuluş tarihine “Başnalar Savaşı” diye geçen ve kuvayi milliyenin kesin zaferi ile sonuçlanan savaş, Mersin çevresinde Fransız birlikleriyle yapılan ilk karşılaşma olması bakımından büyük bir önem taşımaktadır.
Maraş’ta 10 günlük savaştan sonra kesin bir yenilgiye uğrayan Fransızlar Başnalar Savaşı ile güney bölgesinde ikinci bir yenilgiye uğramış Fransız milli gururu geniş ölçüde zedelendiği gibi, Fransız devleti muazzamasına karşı durulamıyacağı hakkında bazı zayıf yüreklilerde uyanan tereddüt ve şüpheyi silmiş, kuvayi milliyeye duyulan güveni arttırmıştır.
Mersin’deki Fransız işgal makamlarının çeteleri uslandırmak ve yok etmek amacıyla kuvayi milliye üzerine gönderdikleri seyyar jandarma bölüğünün esir edilmesi (Fransız işgal makamları bir süre bu bölüğün kuvayi milliyeye katıldığını değil esir alındığını sanmışlardı) Guvernör Anfre’yi şaşırtmış, adeta deliye döndürmüştü. Başnalar savaşı, ne pahasına olursa olsun kuvayi milliye hareketini doğmadan boğmak gibi bir gerekçeye dayanması bakımından da ayrı bir önem taşımaktadır.
İşgal makamlarının, kuvayi milliyenin pek az bir mevcutla Mersin sınırlarına girdiği hakkında bir bilgileri olmadığı düşünülemez. Şu halde, yerli, halkın, köylerin ve köylülerin çetelere katılmasından ve işbirliğinden önce harekete geçmek bu makamlarca en doğru yol olarak görünmüş, Mersin’den hafif ve ağır makineli tüfeklerle donatılmış iki bölükten ibaret bir Fransız birliği 16 Mart 1920 de Erçel istikametinde harekete geçirilmiştir.
Böyle bir kuvvetin üzerlerine gönderileceğini Mersin’deki gizli teşkilât mensubu Hıdıroğlu Ali Efendinin kardeşi Ağa Mehmet vasıtasiyle önceden haber alan fedai müfrezeler birinci bölük komutanı yedek teğmen Kozanlı Mustafa Nail, Mersin’e 15 kilometre mesafede bulunan ve halen Erçel köyünün bir mahallesi olan Başnalar Kalesi etrafında 17 Mart 1920 sabahı erkenden gerekli tertibatı almakla beraber civardaki köylere haber gönderilmiş ve eli silâh tutan köylüler mevcut mavzer ve av tüfekleri ile millî kuvvetlere yardıma koşmuşlardır. Müfrezenin asıl mevcudu 30 kişi olup civardan yardıma koşanlarla birlikte 150 ye ulaşmış bulunuyordu.
Başnalarda takriben saat 9 da çarpışma, millî müfreze ve köylülerin âni ateş baskınıyla başlamış ve ilk hamlede şaşkınlığa kapılan düşman mevzilenerek karşı ateşe başlamışsa da hâkim sırtlarda bulunan milli kuvvetlere bir tesir yapamamış ve ikindiye doğru Mersin’e çekilmek zorunda kalmıştır.
Kuvayi milliyeni Erçel’e ilk gelişinde müfrezenin iaşe ve sair işlerine büyük ölçüde yardımlarda bulunan ve halka öncülük eden Hacı Yusuf Ağa zade İsa (Ersoy, rahmetli) beyin, Erçel ve civar köyler halkının bu savaşa katılmasında da büyük hizmet ve yararlığı görülmüştür.
Bölük komutanı Mustafa Nail’in fedai müfrezeler komutanlığına Erçel’den gönderdiği savaş raporuna göre düşmanın kaybı 23 ölü ve 4 hayvandan ibarettir. Buna karşılık milli kuvvetlerden şehit verilmemiş bir miktar mücahit hafif yara almıştır.
(Not: Bu savaşı (idare eden yedek teğmen Mustafa Nail, Saimbeyli ilçesinin Yardibi köyünde Ömer kâhyanın oğlu olup çevremizde “Kozanlı Mustafa Nail” olarak tanınmış ve Tarsus’un Bağlar savaşında şehit olmuştur. Mezarı Eshabıkehif dağı eteğindedir. Asıl mesleği öğretmenliktir.)

Düşmanın Arpaçsakarlar baskını
Arpaçsakarlar köyü mer’asına köy halkının rızası hilafına geceleri sürüsünü sokup otlatan Köserelli aşiretinden Elifin Abdullah adındaki şahsın, sürüsünden köy bekçilerinin bir kaç koyunu alıp köye getirmeleri üzerine sürü sahibi Abdullah bir dilekçe ile Mersin Fransız guvernörlüğüne müracaatla Arpaçsakarlar köyünün çetelere katıldığını sürüsünden gasbettikleri koyunları çetelere verdiklerini iddia etmiş, Türk köylüsünü yıldırmak için fırsat arayan Mersin Fransız işgal makamları bu ihbarı ganimet sayarak 3 Nisan 1920 günü hıristiyan köyündeki (Şimdiki Osmaniye Mahallesi) kuvvetlerinden ayırdıkları takviyeli bir birliği köye saldırmışlardır.
2 Nisanı 3 e bağlayan gece harekete geçen bu birlik ansızın köyü sarmış, giriş çıkış yollarını makineli tüfeklerle kapayarak köye girmiş, Abdullah tarafından adları ihbar edilenlerden 2 bekçi daha önce Mersin’de tutuklandıklarından kalan 9 kişiden 7 si yakalanmış, birisi akşamdan Hamza Beyli köyüne gittiği için bulunamamış, diğer birisi de (Fikri Mutlu) Fransızca bildiği ve tanınmadığı için kurtulmuştur.
Yakalanan 7 kişi birbirine bağlanarak canîler gibi şehre sürüklenmiş, 7 ev tamamen, 4 ev kısmen yakılmış, yükte hafif pahada ağır eşya silah arama bahanesiyle gaspolunduğu gibi köyün hayvanatı da şehre sürülmüştür.
Gasıp Fransız birliği komutanı köylüleri bir alana toplamış: “Fransız idaresine karşı isyan edenlerin cezası çok ağır olacaktır. Sizin bu hareketiniz ilk olduğu için bu kadarla yetinilmiştir. Bundan sonraki suçların cezası daha ağır olacak, köyünüz tamamen yakılacağı gibi, suçlular da kurşuna dizilecektir” mealinde bir konuşma yapmış ve birlik köyden çekilmiştir. Aynı gün öğleden sonra yapılan teşebbüs sonunda sürülen hayvan at 100 kadar noksanı ile geri verilmiştir. Bu baskın sırasında, milli müfrezeler o civarda henüz teşekkül etmediği için Fransız birliği hiç bir mukavemete maruz kalmamıştır.
(Not: Fransız subayının konuştuğu yer sonradan (Cumhuriyet alanı) haline getirilmiş ve Fransız subayının nutuk söylediği noktaya Fikri Mutlu beyin delaleti ve köylülerin himmeti 4 metrelik bir kaide üzerine Atatürk’ün tunçtan büyük bir büstü konmuştur.)

Fransızlara verilen ültimatom
Tömük”te karargâhını kuran “Adana’ya Mürettep Mersin ve Havalisi Fedai Müfrezeler Komutanı” Emin Arslan Bey, daha ilk ağızda Fransız işgal makamlarına bir göz dağı vermek maksadiyle Silifke’den Mersin’den kuvayi milliyeye katılan hat çavuş Halil Efendiyi tam teçhizatı ile bir telgraf makinesi ve bir telgrafçı (Kâmil Eke) getirtmiş ve kuvayi milliye tarafından kesilmiş olan Silifke-Mersin telgraf hattına bağlattıktan sonra (3 Nisan 1920) Mersin Fransız guvernörünü telgraf başına isteyerek bir ültimatom yazdırmış, ayrıca Mersin’de mevcut cemaatlerin dini başkanlarına da “Turgut Efe” takma adile birer mesaj göndermiştir.
Ültimatom ve mesajları bizzat Emin Arslan Bey dikte ettirmiş, o sırada fedai müfrezeler 6. bölük komutanlığına tayin edilen yedek teğmen Lûtfi (Oğuzcan) tarafından not edilmiş ve Kâmil Eke tarafından da telgrafla Mersin’e çekilmiştir. Mersin Fransız guvernörlüğüne çekilen ültimatomda özet olarak: “Mersin’in 10 bin kişilik kuvayi milliye tarafından sarıldığı, eğer 48 saat zarfında Mersin’i boşaltmadıkları takdirde kuvvet zoruyla girileceği ve bundan doğacak sorumluluğun Fransız işgal makamlarına ait olacağı” belirtilmişti.
Başta Mersin Müftüsü olmak üzere diğer din adamlarına çekilen mesajlarda ise: “Mersin şehrini düşman dan geri almak üzere kuvayi milliyenin 48 saat sonra harekete geçeceği, bu hareket sırasında cemaatlerine mensup kişiler tarafından kuvayi milliyeye karşı silâh kullanıldığı taktirde bunun en ağır şekilde cezalandırılacağı belirtilerek bu gibi hareketlerden sakınmaları” isteniyordu.
Çekilen bu telgraflar Mersin’de telgraf memuru bulunan ve “Pasaportçu” adı ile tanınan Osman (Emrealp rahmetli) tarafından alınmış, guvernöre ait olan kendisine ve cemaatlere ait olanlar ise gizli olarak verilmiş ve bu yüzden bir süre hapsedilmiştir. Sonradan Osman Emrealp kuvayi milliyeye iltihak ederek milli hükûmet emrinde ve muhabere hizmetlerinde kurtuluşa kadar değerli işler başarmıştır.

Fransızların Mezitli Baskını
Kuvayi Milliye komutanının gözdağı vermek ve düşmanın gücü hakkında bilgi edinmek maksadiyle Tömük’ten çektiği bu ültimatom ve mesajların mahrecinin Mezit’li gösterilmesi üzerine 48 saat geçtikten sonra (5 Nisan 1920) Mersin’den çıkarılan her türlü silahlarla donanmış bir Fransız birliği, denizden bir harp gemisinin himaye ateşi altında esaslı bir mukavemetle karşılaşmadan Mezit’liye kadar ilerlemiş, köyü ateşe verdiği gibi bulabildiği hayvanatı toplayarak Mersin’e dönmüştür. Bu arada 2 kişiyi şehit etmişler dördünün de yaralanmasına sebep olmuşlardır. Ayrıca Tömük de denizden bombardıman edildiği için fedai müfrezeler karargâhı önce Çevliğ’e daha sonra Elvanlıya kaldırılmıştır. Bu suretle. Mezitli köyü ikinci defa yapılan bu baskın sonunda hemen tamamiyle harap olmuştur.

İçme Savaşı
Mersin’de düşmanın civar köylerden şehre gelen hayvanları toplattığı ve bazı askerî hazırlıklar içinde bulunduğu ve bundan maksadının henüz kurtuluş halinde bulunan millî kuvvetlere taarruz olduğu Mersin’deki gizli teşkilâtlarımızdan Bekirdere köyünden Hacı Yakup Ağa tarafından öğrenilmiş (aynı köyden Sarı Mustafa oğlu İsmail) vasıtasıyla o günlerde Belenkeş’likte yeni kurulmuş olan Alsancak müfrezesi komutanı Yedek Teğmen Osman Muzaffer Kocaşoğlu’na bir mektupla bildirilmesi üzerine müfreze komutanı Yedeksubay Osman derhal İçme boğazı civarındaki hakim noktaları bu kuvvetlerle tutmakla beraber civar köylere de savaşa katılmaları için haber göndermiştir.
Düşmanın 19 Nisan 1920 sabahı Mersin’den çıkan makineli ve otomatik tüfeklerle donanmış ve havadan uçaklarla desteklenen iki bölük miktarındaki kuvveti saat 9′a doğru İçme mevkiine yaklaştığında mevzilenmiş olan Kuvayi Milliye’nin ateş baskınına uğramıştır. Bu arada durumdan haberdar edildiklerini bildirdiğimiz civar köyler halkı da eline geçirdiği her çeşit silahla cepheye koşarak müfreze komutanın emrine girmişlerdir. Bu suretle cepheden, sağ ve sol kanatları ateş baskısı altına alınan düşman neye uğradığını şaşırmış, bir hayli zayiat verdikten sonra ilerlemekten ümidini kesmiş ve geceyi büyük bir korku içinde Akdam köyünde geçirmiş, 20 Nisan 1920 de Hebilli kalesi istikametinde yürüyüşe geçmişse de cepheden şiddetli ateş karşısında kalarak geri dönmüş ve yürüyüş istikametini değiştirerek Kızılyar’dan Burhan köyü istikametine yönelmiştir. Bu arada müfreze komutanının Evcili’li çocuk İbrahim Komutasında Burhan sırtlarına gönderdiği 15 kişilik süvari müfrezesi de düşmana yaklaşarak ateş ettiklerinden düşman birliği mukabele etmeden Kızılyar çiftliğine çekilmiştir.
Bu savaş sırasında geri köylerden gelen kadın-erkek 500 kadar silâhlı, silâhsız halk büyük bir heyecanla savaşa katılmış ve müfrezenin başarısına yardım etmişlerdir. Kadınların cephede döğüşen erkeklerine azık (yiyecek, içecek) taşımış olmaları ve gerekirse savaşı idare eden komutan tarafından verilecek her vazifeyi yapacaklarını hep bir ağızdan söylemeleri üzerine müfreze komutanının “sizler bu kuvveti bizlere verdikçe düşmanı yurdumuzdan kovacağımıza inanıyorum, sağolun” şeklindeki beyanı ülvî bir manzara teşkil ediyordu. Bu savaşta geriden gönderilen halk kuvvetinin meydana gelmesinde Müdafaa-i Hukuk Başkanı Hacı İshak Ağa, Yedek Teğmen Süleyman Fikri Bey ve Müdafaa-i Hukuk Heyetinden Çelebi’li Hacı Sakar zade Ömer Efendi’nin büyük hizmet ve yararlıkları görülmüştür.
Bu savaşta mücahitlerimizden Hanlı oğlu Hanefi şehit düşmüş ve 5 kişi yaralanmıştır. Düşman kendi ölü ve yaralılarını beraber taşıyarak Mersin’e götürdüğü için zayiatı hakkında kesin bir bilgi alınamamıştır.

(Not: Bu savaşı idare eden Alsancak müfrezesi komutanı Yedek Üsteğmen Osman Muzaffer Kocaşoğlu 1891 de Mersin’in Kerimler köyünde doğmuştur. Asıl mesleği öğretmenliktir. Halen hayattadır) (yumuktepe.com notu: O.M.Koçaşoğlu hayatı ve anıları sitemizde ayrıca yayınlanmaktadır)

Düşman aynı gün Eshabıkehif istikametinde Tarsus’tan da Kuvayi Milliye üzerine bir hareket yapmıştır. Düşmanın bu iki kanatlı hareketten maksadının Kuvayi Milliye’nin merkezi olarak bilinen Karatiken’de birleşmek ve Kuvayi Milliye’yi ilk kuruluş günlerinde bastırıp yok etmek olduğu anlaşılmaktadır. Eshabıkehif savaşı hakkında ileride Tarsus cephesi savaşları bölümünde bilgi verilecektir.

Kızılyar çiftliği baskını
Mersin’in 11 kilometre doğusunda ve Karacailyas köyünün 3 kilometre kuzeyinde bulunan ve düşman emellerine hizmet ettiği bilinen Mersin’li Yuvanaki’ye ait çiftlik 23 Nisan 1920 de Alsancak müfrezesi komutanı Yedek Üsteğmen Osman Muzaffer Koçaşoğlu tarafından maiyetindeki süvarilerle basılmış, silâhla karşı konulması üzerine çiftliğe zor kullanılarak girilmiş, çiftlik tahrip edilmiş, işe yarar hayvan ve bazı eşya ile silahlar iğtinam olunmuş, çiftlikte bulunan ve müfrezeye silâh kullanan şahıslar da bertaraf edilmiştir.
27 Nisan 1920 de ayni müfreze tarafından Gudubes ile Yakaköy arasındaki Fransız’lara bağlı jandarma karakolu basılmış, jandarmalar teslim alınarak karakol tahrip edilmiştir. Bu baskında Yedek üsteğmen Ömer Nazmi Çiftçi suvarilere komuta etmiştir.
29 Nisan 1920 de Tırmıl tepedeki Fransız karakolu basılmış ve karakol zaptedildiği gibi çiftlikte bulunan hayvanat iğtinam olunmuştur.
Kuvayi Milliye’nin devamlı baskınlarından kuşkulanan düşman, Mersin – Tarsus demiryolu ulaşımını sağlamak üzere tren kompartımanlarına kum torbaları yerleştirmiş, makineli tüfek ve nordanfille teçhiz etmiştir. Buna rağmen o günlerde yeni kurulan Yedek Üsteğmen Mithat Toroğlu komutasındaki Bozkurt Müfrezesi de düşmanın Mersin – Tarsus arasındaki ulaşımını kesmek üzere demiryolunu devamlı surette tahrip etmiştir. Bu savaş ve baskınlar sonunda Mersin’e bağlı bütün köyler Kuvayi Milliye’nin kontrolü altına girmiş ve milli kuvvetler Mersin’in dış mahallelerine kadar sızmışlardır.
Hebilli’de bulunan Alsancak müfrezesinden bir takım Tırmıl tepe ve civarındaki düşman kuvvetini bertaraf etmek üzere gece baskını yaptığı sırada çiftlikte ve civarında düşmana götürülmekte iken tutulan 500 koyun ve 800 kadar kıl keçi’yi iğtinam ederek Hebilli’ye getirilmiş ve bu ganimetler mevcutları dikkate alınarak müfrezelerin iaşelerine tahsis olunmuştur.
Bu arada Mersin’den Tarsus’a götürülmekte olan şeker Yüklü 6 çift atlı araba Bozkurt müfrezesi tarafından iğtinam edilmiş, şekerler depo edilerek esasen bölgede şeker sıkıntısı çekilmekte olduğundan halka satılarak bedeli Müdafaa-i Hukuk Heyetine devredilmiştir. Araba hayvanları da müfrezenin süvari takımına ilave olunmuştur.

Birinci Su Bendi Savaşı
Mersin’in 4 kilometre kuzey batısında Üseli köyü civarındaki su bendi mevkiinde cereyan etmiştir. (5 Mayıs 1920) Düşman, Mersin içme, suyunu sağlayan bentleri onarmak üzere harekete geçmiş ve bir kısım kuvvetler bentlerin bulunduğu yere kadar gelmişse de burada Başçavuş vezir Yusuf Komutasındaki Demirtaş müfrezesinin ateşi ile karşılaşmış ve bir başarı elde edemeden Mersin’e geri dönmüştür.
(Not: Bu savaşı idare eden Başçavuş Vezir Yusuf Misis’te doğmuş ve Kurtuluş Savaşında gösterdiği fedakarlıktan dolayı Asteğmenliğe terfi ettirilmiştir. 1929 da Mersin’de vefat etmiştir.)

İkinci Su Bendi Savaşı
İkinci Su Bendi Savaşı Mersin cephesinde yapılan savaşların en önemlilerinden biridir. Şehrin su ihtiyacını temin eden bentlerin Kuvayi Milliye tarafından devamlı olarak tahrip edilmesi şehirde su sıkıntısı meydana getirmiş ve bu bentlerin küçük bir kuvvetin himayesinde başarılamıyacağını anlıyan düşman, daha büyük bir kuvvetle bu işi başarmak ve ayni zamanda Kuvayi Milliye’yi yok etmek amacını gütmüştür. Ancak, düşmanın böyle bir harekete teşebbüs edeceği o zaman Belediyede kontrölör Üsteğmen Salandr’ın tercümanlığını yapan Fahri Merzeci tarafından Yedek Teğmen Fevzi Serdengeçti’ye bildirilmiş, o da sigara kağıdı üzerine yazılan bu taarruz hakkındaki bilgiyi Yedek üsteğmen Osman Tekeli ile Kuvayi Milliye’ye göndermiştir. Bu bilgi Mersin Grubu Harp Müşaviri Yedek Üsteğmen Süleyman Fikri tarafından Grup Komutanı Emin Arslan bey’e ulaştırılmış olduğundan müfrezelere gerekli emir ve talimat verilmiştir. Buna göre:

a) Mersin çayı’nın batısında Bozburun – Menteş köyü arasında mevzilenecek
olan 1,2,3. bölükler (Çiftlik, Bozon, Demirtaş müfrezeleri) ile hafif makineli tüfek takımı düşmanın yan ve gerilerinden ateş edecekler, 1.Bölük sağ kanadan gelmesi muhtemel düşman çevirmesini önliyecek;
b) Mersin çayı’nın doğusunda: Üçtepe – Buluk’lu vadisi arasında süvari bölüğü üçtepe yapi kurulan 4. Bölük (Yılmaz müfrezesi) Sarıkayada 9 Harnup’a karşı mevzilenecek, 5. Bölük (Yavuz müfrezesi) 4. Bölüğü takviye edecek. 4. Bölük komutanı ayni zamanda milli kuvvetlerin Buluklu vadisi istikametinden çevrilmemeleri için gerekli tertibatı alacaktır;
c) Tarsus grubuna bağlı Hebilli (Alsancak) müfrezesinin savaşa katılması sağlanacaktır. Bu emir aynen uygulanmış, ancak Üçtepe’lerin ilerisinde ateş sahası olmadığından çay’ın batısındaki mevzilere kaymıştır.
ç) Alsancak müfrezesi tarafından yeni kurulan 20 silâhlı Çopur’lu takımı Mersin Müdafaa-i Hukuk Başkanı Hıdıroğlu Ali efendi emrinde 4. Bölüğe katılmıştır. Ayrıca sekiz mücahitlik bir müfreze muhtemel çevrilmeye karşı Çavuş’lu köyü ilerisinde tertibat almıştır.

Milli kuvvetlerin almış olduğu bu tertibattan habersiz olarak 10 Mayıs 1920 sabahı 20 den fazla ağır makineli tüfek ve bir bölükten fazla süvari ile takviyeli üç bölük düşman piyadesi denizden (Ernest Rönan) gemisinin de himaye ateşi altında boru ve trampetlerle bir törene gider gibi Mersin’den Subendine doğru ilerlemeye başlamıştı. Düşmanın yürüyüşünü büyük bir dikkatle izliyen milli müfrezelerde bir çıt bile duyulmuyordu. Düşman böylece Dokuzharnup’u geçmiş, çay’ın doğusundaki müfrezelerin tesirli ateş sahasına girmişti. Bu arada patlayan tek silah parola vazifesini görmüş ve düşman sıkı bir ateş baskısı altına alınmıştı. Cephede savaşa tutşulduğunu duyan civar köyler halkı silâh ve sopalar ile savaşa katıldıkları gibi kadınlar da su bakraç ve testiler ile hazırladıkları azıkları alarak cepheye koşmuşlardı. Bunlar arasında Mersin Müdafaa-i Hukuk Başkanı Hıdıroğlu Ali Efendi, Tarsus Müdafaa-i Hukuk Başkanı Hacı İshak ağa, Müdafaa-i Hukuk üyelerinden Yanpar’lı Hüseyin efendinin müfrezelerin ihtiyaçlarının temininde büyük hizmetleri görüldüğü gibi fiilen savaşa katılmışlardır.
Düşmanın bu önemli taarruz neticesinde subendi yakınında bir blokhavz kurmak ve bendi daimî muhafaza altında bulundurmak istediği anlaşılıyordu. Fakat ôğleye kadar milli kuvvetlerin ateş baskısı altında başarı elde edemiyeceğini anlayan düşman denizdeki harp gemilerinin top atışı himayesinde ve Osmaniye mahallesinden ileri sürdükleri süvarilerinin desteği altında hemen hemen perişan bir durumda Mersin’e geri dönmüştür.
Bu savaşta düşman zayiatının (ölü ve yaralı) 200 civarında olduğu sanılmaktadır. Ayrıca düşmandan 130 silah, bir o kadar bomba vesaire iğtinam olunmuştur. Müfrezelerimizden elli kadar mücahit yaralanmıştır.
Şurasını da belli etmekte fayda görüyoruz: Her vesile ve fırsattan istifade ile köylerimizi yakan ve halkımızı haksız yere öldüren düşmanlara karşı (çete, eşkiya ve yağmacı) sandıkları Kuvayi Milliye büyük bir ders vermiş, düşmanın ölü ve yaralılarını toplıyan kolları kızılhaç işaretli sıhhiye erleri ile Kızılhaç’lı vasıtalara ateş etmemek suretile yurdunu kurtarmak için çarpışan medeni bir topluluk olduğunu isbatlamıştır.
Fransız kaynaklarında (Du Vèou, P. La Passion de la Cilicie – Paris 1937) bu savaş hakkında şu bilgi verilmektedir:
“Bir kol Mersin’in İçmesu’yu havuzları yanında bir blokhavz yapmak üzere harekete geçti. Ancak Mersin’den 3 kilometre sonra makineli tüfeklerle teçhiz edilmiş ve gayet iyi talim görmüş çetelerle karşılaştı. Öğle sonuna kadar mücadele etti. Limanda bulunan (Ernest Renan) kruvazörünün sıkı bir mermi yağmuru ile bunlar dağıtılabildi. Buna rağmen istenilen blokhavz yapılamadı.”

Bu savaşı idare edenler:
1 – Kuvayi Milliye Mersin Grup komutanı milis Yüzbaşı Emin Arslan (Resa Karakaş) Rumeli’nin Dimetoka kasabasında doğmuştur. İstanbul’da vefat etmiştir.
2 – Mersin Grubu Harp Müşaviri Yedek Üsteğmen S. Fikri Mutlu: Mersin’in Arpaçsakarlar köyünde 1309-1893 yılında doğmuştur. Küçük Ziyaret savaşında bir gözünü kaybederek harp malûlü olmuştur. Halen hayattadır.

Cephede fiilen savaşa katılan müfrezeler ve komutanlar
1 – Çiftlik sahil müfrezesi: Komutanı Yedek Teğmen Adil’dir. Silifke’de doğmuştur, vefat etmiştir.
2 – Bozon müfrezesi: Komutanı Başçavuş Hasan Tahsin (Şahin Efe) dir. Adana’da doğmuştur. Mersin’de Belediye Zabıta memurluğunda bulunduğu sırada 1949 da vefat etmiştir.
3 – Demirtaş müfrezesi: Komutanı Başçavuş (sonradan Asteğmen) Vezir Yusuf’tur.
4 – Yılmaz müfrezesi: Komutanı Yedek Üsteğmen Şeref Genç’tir. Mersin’de 1898′ de doğmuştur. Mesleki ticarettir. Halen hayattadır.
5 – Yavuz Müfrezesi: Komutanı Başçavuş Hüsnü (Adil Efe) dir. Mersin’in Arslan köyünde doğmuş, 1968 de vefat etmiştir.
6 – Alsancak müfrezesi: Komutanı Yedek Üsteğmen Osman Muzaffer Koçaşoğlu’dur.

Bütün bu cephelerde yapılan savaşlarda üstün yararlık gösteren müfreze komutan ve subaylarına üst komutanlar tarafından takdirname gönderilmek suretile taltif edilmekte idiler. Buna bir örnek olmak üzere bu savaşta üstün başarı gösteren Yedek Üsteğmen Şeref Genç’e Mersin Grup Komutanı Emin Arslan bey tarafından verilen takdirnameyi kaydediyoruz:

Kuvayi Milliye 4. Bölük Kumandanı
Şerafetddin Efendi’ye;

Oğlum,

10 Mayıs 36 Tarihinde su basın’da bent muharebesinde ibraz eylediğiniz fedekârlığınıza mebni size kafkas cephesinden beri taşıdığım 2101 numaralı silâhı yadigâr ve bir mükâfat-ı zahiri olarak veriyorum. Hayatınızın sonuna kadar yâd-ı tezkarımla hüsnü istimalini tavsiye ederim oğlum. 11 Mayıs 1920.

Mersin Grubu Kuvayi Milliye
Umum Müfrezeler Kumandanı

Emin Arslan

Su bentlerinin tamiri
Su bentlerinin tahribi neticesi, Mersin halkının çektiği su darlığını önlemek ayni zamanda düşmanlara bir (medeniyet) dersi vermek amaciyle Kuvayi Milliye Mersin Grup Komutanı Milis Yüzbaşı Emin Arslanbey (Turgut Efe takma adiyle) Mersin Belediye Başkanlığına şu mesajı göndermiştir:

Bila tefrik-u cins ve mezhep Mersin ahali-i muhteremesine izafeten Belediye Riyaseti Aliyyesine Emirler 13 Mayıs 1336 (1920) 1 – Bundan akdem Fransızların haknâşinaslıkları ve bilâ mucip öz vatanımızı hilâfı kanun ve mütareke zapt ve işgâle kıyam etmeleri, millet üzerinde büyük bir tesir bırakmış ve bu tesir neticesi heyecanı umumi önüne geçilmek kabil olamıyarak muhteşem Kuvayi Milliye meydana gelmiştir. Kuvayi Milliye’nin maksat ve gayesi istiklâliyeti Osmaniyenin, bekası ve mülk-ü milleti muazzamei Osmaniyenin payidar olmasıdır.
2 – Fransızlar’ın geçenlerde bilâmucip taarruz etmelerinden muğber olan Kuvayi Milliye, Mersin bahçelerinin irva ve iskasma ve şehir halkının içmesine tahsis olunan su harkını kesmek mecburiyeti hasıl olmuş ve sırf o cihetle tahrip edilmişti. Bundan Mersin ahali-i muhteremesinin müteessir olduğunu anladım. Maksat ve gâye bilâ tefriki cins-ü mezhep herkesin istirahatini, ticaretini temin etmek olduğundan bu günden itibaren hark suyunun mecrayi sabıkasına verileceği ve muhterem Mersin ahalisinin müteessir olmaması arzu edildiğinden bendin (hiç bir müsellâh Fransız efradı bulunmamak kayt ve şartı ile) ahali-i muhtereme ve Belediye tarafından tamirine müsâade ediyorum.

Ehaliye keyfiyetin ilânile Belediye tarafından gönderilecek amele, mühendis vesairenin hangi gün hareket ve bendin tamirine himmet edeceklerinin bana bildirilmesini ve marularz susuzluk yüzünden müteessir olan kardeş ve vatandaşların şu suretle teessürlerinin izalalesini arzu eyledim. Bu vesile-i hasene ile bilumum bilâtefrik-ü cins ve mezhep ehali-i muhteremeye arz ve ihtiram eylerim.

Mersin Grubu Umum Kuvayi Milliye Kumandanı Turgut Efe

Hacı Çiftçi Mustafa efendi üç gün sonra Mersin’den gelmiş ve beyannamenin halk üzerine çok müsbet bir tesir yarattığını söylemiş ve bentler sonradan Belediye tarafından gönderilen ameleler tarafından tamir edilmiştir.

20 günlük ateşkes Çukurova kurtuluş savaşı tarihinde “20 günlük mütareke” diye adlandırılan ateşkes antlaşması, her bakımdan dikkate değer bir özellik ve önem taşımaktadır.
Mustafa Kemal Paşa’yı bu antlaşmayı kabule zorlayan sebeplerin başında, Birinci Cihan Savaşı galiplerinden büyük bir devletin ilk defa Büyük Millet Meclisi Hükumetini resmen tanımış olması gelir. Fransız’lar ise, yanaştıkları bu antlaşma ile güç bir durumda ve kuşatma altında bulunan Pozantı’daki Menil taburunu kurtarmak amacını gütmüşlerdir. Ancak 31 Mayıs 1920 gece yarısından başlayıp 20 Haziran 1920 gece yarısına kadar devam edecek olan antlaşmadan önce Pozantı’daki bu taburları milli kuvvetler tarafından esir edilmiş olduğundan bu antlaşmadan umdukları faydayı sağlayamamışlardır.
Mustafa Kemal Atatürk, istiklal savaşımızın en doğru bir özeti olan meşhur “Nutuk” unda (sahife 285) bu mütarekeden şöyle söz etmektedir:
“Fransız işgâl bölgelerinde cephelerinde milli kuvvetler her gün daha esaslı bir şekilde gelişmekte idi, kuvveti artmakta idi. Milli kuvvetler, nizamiye kataâtı ile de takviye olunmaya başlanmıştı. İşgâl kuvvetleri her tarafta sıkı ve şedit bir surette tazyik ediliyordu.
Efendiler, bu vaziyet üzerine Fransız’lar Mayıs 1920 iptidalarından itibaren bizimle temas ve müzekare aradılar. Evvela Ankara’ya İstanbul’dan bir Binbaşı ile bir sivil geldi. Bu zevat İstanbul’dan önce Beyrut’a gitmişlerdi. Sabık Van mebusu Haydar Bey bunlara delâlet ediyordu. Bu mülakât ve mukâlematımızdan esaslı bir netice çıkmadı. Fakat Mayıs nihayetlerine doğru, Suriye fevkâlede komiseri namına hareket eden Mösyö Dö Ke (De Gaix) adında bir zatın riyasetinde bir Fransız heyeti Ankara’ya geldi. Bu heyetle 20 günlük bir mütarake yaptık. Bu muvakkat tatili mahasamat ile biz Adana mıntıkasının tahliyesine bir mukaddime ihzarını istihdaf ediyorduk.
Efendiler, bu Fransız heyetile yaptığımız 20 günlük mütarake, Büyük Millet Meclisinde bazılarının itirazatına uğradı. Halbuki, benim bu mütarakeyi kabûl etmekle temin etmek istediğim noktalar şunlardı:

Evvelâ; Adana mıntıka ve cephelerinde bulunan ve kısmen askerle de takviye olunan milli kuvvetleri süratle tanzim ve tensik etmek istiyordum. Milli kuvvetlerin bu fasıla-ı müsadamatta dağılmaları ihtimalini de nazarı dikkate alarak terki mühasamat tebliğini de bazı tedabirle beraber emrettim. Bundan başka efendiler, mühim addettiğim siyasî bir faydayı da istihsal etmek istiyordum. Büyük Millet Meclisi ve hükumeti, henüz itilâf devletlerince bittabi tasdik edilmemişti. Bilakis memleket ve milletin mukadderatına müteallik mesailde İstanbul’da Ferit Paşa hükûmeti ile münasebet ve muamelede bulunmakta idiler. Bu itibarla, Fransızların İstanbul hükumetini bir tarafa bırakıp Ankara’da bizimle müzakerede bulunmaları ve herhangi bir meselede itilâf  eylemleri, o gün için temini mühim bir siyası nokta idi. Bu mütarake ve müzakerede (Hududu milliyemiz dahilinde olup Fransız’lar tarafından tahtı işgâlde bulundurulan menatıkın, kâmilen tahliyesini vazıh ve kati olarak dermeyan ettim.) Fransız murahasları, selâhiyet almak zere Paris’e gitmek mecburiyetini ileri sürdüler. 20 günlük mütarake, nev’emâ daha esaslı bir itilâf yapmak için selâhiyet istihsaline zaman bırakmak gibi telâkki edildi.
Efendiler, bu müzakere ve mükâlemelerimizden bende hasıl olan intiba, Fransız’ların Adana ve havalisini tahliye edecekleri merkezinde idi. Bu mütalâa ve kanaatimi Meclise ifade etmiştim. Gerçi Fransızlar, mütarake müddeti hitam bulmadan Zonguldağ’ı işgâl etmek suretiyle itilâfın yalnız Adana mıntıkasına ait olduğunu göstermek istemişlerse de, biz bu hareketi mütarekenin feshini mucip addettik. Fransızlarla anlaşmamız bir müddet teahhür etti.”

Gudubes Savaşı
22 Temmuz 1920 sabahı Mersin’den çıkan ve 2 bölük olduğu tahmin edilen düşman kuvveti, denizden ilerleyip Kudubes istikametinde Demirleyen gemisinin himaye ateşi altında Gudubes mevkiini ve köprüsünü ele geçirmek üzere harekete geçmiş ayrıca tren hattı üzerinde ve Karaca İlyas civarında bir sahra topunu mezvilendirmişti.
Düşmanın bu hareketini izleyen Burhan köyündeki Alsancak müfrezesi komutanı Yedek Üsteğmen Osman Muzaffer Koçaşoğlu, ileri karakollarda bulunan müfreze erlerini toplu bir halde bulundurmak üzere geri çekmiş ve öncü olarak bir manga bırakmıştır.
Düşmanın saat 7.30′a doğru ateş hattına girmesi üzerine temas hasıl olmuş ve şiddetli bir savaş başlamıştır. Düşman, hâkim mevkide bulunan müfrezenin ateş baskısı altında ilerlemek imkânını bulamamış, müfrezenin emrinde bulunan 25 kişilik süvari birliği düşmanın sol kanadından ilerlemiş ve Yaya cengine inerek düşmanı yan ateşi altına almıştır. Bu durum karşısında  6 saat devam eden savaş sonunda bir başarı sağlıyamayacağını anlıyan düşman, denizden ve karadan yapılan topçu ateşi himayesinde Mersin’e geri çekilmek zorunda bırakılmıştır.

Bu savaşta, süvari birliğine komuta eden Tekeli Hacı (İbrahim Etiler), Yanpardan “Kücükbey” adıyla maruf İsmail Us, Evcili köyünden Çocuk İbrahim’in kayda değer yararlıkları görülmüştür. Diğer savaşlarda olduğu gibi Ulaş Beyler’i ailesinden Emine Hatun ile savaşı duyan köylü kadınlar su ve azık getirmek ve savaşanları teşvik etmek suretiyle milli görevlerini büyük bir feragat ve cesaretle yapmışlardır.
Bu savaşta düşmanın hayli zayiat verdiği ve bir subayının öldüğü haber alınmıştır. Müfrezenin zayiatı 7 yaralıdan ibarettir.

Emirler savaşı
Mersinden 2 bölükten ibaret bir Fransız birliği 1 Aralık 1920 sabahı denizdeki savaş gemisinin ateşi altında Emirler köyünün güneybatısındaki Gelincik Tepe istikametinde taarruza geçmişti. Binbaşı Osman Bey komutasındaki Mersin Grubundan Yedek Üsteğmen Takiddin Sanlı’nın komuta ettiği Gazi ve Vezir Yusuf komutasındaki Turgut müfrezesi (Ceman 100 silahlı) düşmanı Emirler köyü önlerinde karşılayarak savaşa tutuşmuşlardır. Gelincik Tepe’de bulunan Yedek Teğmen Rifat Uslu komutasındaki makineli tüfek müfrezesi düşmanı yan ateşi ile baskıya almış ve mühim telefat verdirmiş ve savaşın kazanılmasında birinci derecede âmil olmuştur. Geceyi açık ordugâhta geçiren düşman ikinci gün Emirler köyünün çamaşırlığını yakarak Mersin’e çekilmek zorunda kalmıştır.
Konya’daki isyan dolayısiyle kaçıp Mersin’de Fransız’lara sığınan Deli Baş ve avenesinin Fransız’larla birlikte bu savaşa katıldıkları tesbit edilmiştir.
Grup komutanı Binbaşı Osman Bey’in kimliği hakkında fazla bir bilgi olmayıp kendisi bölgede “Çeçen Osman Bey” diye tanınmaktadır. Yedek Üsteğmen Takiddin Sanlı Mersin’de 1891 de doğmuştur. Halen sağdır. Mesleği öğretmenliktir.
Yedek Üsteğmen Rifat Uslu 1899 da Tarsus’ta doğmuştur. (Vefat etmiştir.)
Bu savaşa Erçel’de Kaymakam olarak bulunan Hacı Ömer (Kutay) bey yanındaki jandarmalarla birlikte katılmış, ayrıca grup karargâhında bulunan Yedeksubay Hasan Genç, Grup Yaveri Yedek Üsteğmen Fikri Mutlu, Yusuf Ağa zade İsa efendiler de bu savaşa katıldıkları gibi gönüllü Mücahitlerden Hakkı Ersoy, Hadımlı Hoca Ahmet efendi ve telgrafçı Osman Emrealp’ın da değerli hizmetleri görülmüştür.

Kaynak: https://www.yumuktepe.com/kurtulus-savasinda-icel-dokuzuncu-bolum/

Posted in Gündem, Yazılarım | Tagged , , , , , , | MERSİN’İN KURTULUŞU için yorumlar kapalı
Oca 02

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

2 Ocak:

1935 – Türkiye‘de Soyadı Kanunu yürürlüğe girdi.

1942 – II. Dünya SavaşıManila, Japon kuvvetlerince işgal edildi.

1951 – Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi‘nin yeni üyeliklerine TürkiyeHollanda ve Brezilya seçildi.

1959 – Luna 1Baykonur Uzay Üssü‘nden uzaya fırlatıldı.

1985 – Amerika Birleşik DevletleriBirleşmiş Milletler‘in “Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü” UNESCO‘dan resmen ayrıldı.

Isaac Asimov (D. 1920)

Roman Dmowski (Ö. 1939)

Barış Manço (D. 1943)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Oca 01

YAKARIŞ

YAKARIŞ

YA RAB!

Fışkırsın gönülden sevgi pınarı

Gönül dünyasından mekân ver ya RAB!

Sönsün içimizde cehennem narı

Onu söndürecek imkân ver ya RAB!

Ya Rab!

Ver, her ne varsa doğrudan yana

İşlensin gerçekler iliğe, kana

Bilmek için akıl gerek her cana

Akıl ver, idrak ver, irfan ver, ya RAB!

Ya Rab!

Kalmasın tek varlık, sevgisiz, kuru

Tüm gönüller engin olsun dupduru

Üflensin o anda sevginin sur’u

Aklı kullandıran Furkan* ver, ya RAB!

Ya Rab!

Kör duygu sevgiyi paslandırırken

Sırtları meçhule yaslandırırken

Şeytanlık şeytanı kıskandırırken

İyiden, doğrudan kalkan ver, ya RAB!

Ya Rab!

Kirlendi bu dünya, kirlendi beden

Ne olur, yol göster solmadan bu ten

Ezelden ebede var olup yeten

Asilden de asil bir kan ver, ya RAB!

* İyi ile kötü, doğru ile yanlış arasındaki farkı gösteren her şey

* * *

ALLAH HER ANIMIZI, HER GÜNÜMÜZÜ, ÖMRÜMÜZÜ EN KUTSAL GÜNLER OLARAK YAŞAMAYI NASİP ETSİN İNŞALLAH!

Vücudumuzu kaim, nimetlerimizi daim, sıhhatimizi müdavim, evlatlarımızı alim eyle ya Rabbi.

Ağzımıza tat, vücudumuza sıhhat, evlatlarımıza itaat lütfeyle ya Rabbi.

Fakirlik gelmeden evvel nimetin, meşguliyet gelmeden evvel boş vaktin, ihtiyarlık gelmeden evvel gençliğin, hastalık gelmeden evvel sıhhatin, ölüm gelmeden evvel hayatın kıymetini bilmeyi bizlere lütfeyle ya Rabbi.

Amentüye tam inanan, kalbi aşkın ile yanan, seherlerde erken kalkan, fevzi ilahine konan kullarından eyle ya Rabbi.

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , | YAKARIŞ için yorumlar kapalı
Oca 01

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

1 OcakYılbaşı (Miladi Takvim Başlangıcı); 

Kamu Malı Günü

Brunei (1984), 

Haiti (1804), 

Samoa (1962)

Sudan (1956) Bağımsızlık Günü

1068 – Romen Diyojen, Makrembolitissa ile evlenerek Bizans imparatoru oldu.

1801 – İtalyan gökbilimci Giuseppe Piazzi, cüce gezegen Ceres‘i keşfetti.

1956 – Sudan, bağımsızlığını ilan etti.

1959 – Fidel Castro önderliğindeki güçler Havana‘nın kontrolünü ele geçirdi ve Küba Devrimi son buldu.

2017 – İstanbul‘da bir gece kulübüne düzenlenen saldırıda 39 kişi öldü.

Lorenzo de’ Medici (d. 1449)

XII. Louis (ö. 1515)

J. D. Salinger (d. 1919)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Ara 30

TÜRK DÜNYASININ SOVYET ESARETİNDEKİ ACI YILLARI

TÜRK DÜNYASININ SOVYET ESARETİNDEKİ ACI YILLARI

Türk dünyasının Sovyet esaretindeki acı yılları Rusya’da Ekim 1917’de gerçekleşmiş sosyalist devrimin esas amacı aslında “birlik, eşitlik, sosyal adalet” gibi kavramlarını öne çıkararak Çarlık Rusya’sından bağımsızlıklarını ilan etmiş milletleri yeniden kendi etkisi altına almaktı. Bu yüzden bağımsız devletlerini ilan ederek millet olduklarını kanıtlayan bu milletlerin bağımsızlıkları çok uzun sürmedi. Bu devletlerin millî iktidarları devirerek kendi adamlarını başa geçiren Sosyalist Rusya yönetimi 30 Aralık 1922’de onların tamamını Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği adı altında yeniden kendi kontrolü altına aldı.

SSCB’de Stalin Rejimi döneminde (1924-1953) Sovyetler Birliği’nde uygulanan, 1936-38 yıllarında şiddeti en üst seviyeye çıkan ve “Repressiya” olarak adlandırılan baskıcı politikalar, milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine, işkence görmesine ve sürgünlere ve GULAG adı verilen ölüm kamplarına gönderilmesine yol açtı. “Büyük Terör”, “Büyük Temizlik” ve “Büyük Tasfiye” olarak nitelendirilen Repressiya döneminde çeşitli millîyetlere mensup Sovyet vatandaşlarının yanı sıra Türk toplulukları da büyük acılar çekti. Bu süreçte on binlerce Türk aydını “halk düşmanı”, “Pantürkist, “Panislamist” ve “Japon ajanı” olmakla itham edildi, yargılandı, idam veya sürgün edildi. 1920’lerin ikinci yarısında hızlanan bu süreç 1930-1938 yılları arasında “infaz”lara dönüştü. Stalin rejimi Rus aydınları “Yeni sistemin taleplerine uymamakla” suçlayarak infaz ederken eski bağımsız cumhuriyetlerde ise millî kimliğini savunmaktan vazgeçmeyenler bu sürecin kurbanları olmaktan kurtulamadı. En büyük darbeyi ise Türk topluluklarının yazar-şairleri, bilim insanları, aydınları yedi. Örneğin Türk millîyetçilerinin sembol marşı hâline gelen “Çırpınırdın Kara Deniz” şiirinin şairi Ahmet Cevat aleyhinde “İstanbul’da şiirlerinin basılmasından dolayı Türkiye ajanlığı” suçlamasıyla daha 1928’de başlatılan bezdirici kampanya Haziran 1937’de Cevat’ın tutuklanmasına, 13 Ekim’de ise 15 dakika sürmüş mahkemenin neticesinde kurşuna dizilmesiyle sonuçlandı. Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilk ve son Büyükelçisi Yusuf Vezir Çemenzeminli 1937 yılında kaleme aldığı romanda “Tek çare Osmanlı’ya ilhak” diye bir ifade kullandığı için 1940 yılında tutuklandı ve 1943 yılında Rusya’nın Nijni Novgorod kenti cezaevinde hayatını kaybetti.

Prof. Dr. İbrahim Dilek’in editörlüğünde her biri konunun uzmanı olan 24 bilim adamının katkılarıyla hazırlanan “Türk Dünyasında Repressiya / Sovyetler Döneminde Türk Halklarına Yapılan Baskı ve Zulümler” adlı eser bu insanlık dışı dönemi belgeleriyle gündeme taşıyor. 1995 yılından itibaren hem bilimsel araştırmalar yapmak hem de eğitim-öğretim faaliyetlerinde bulunmak amacıyla başta Sibirya olmak üzere çeşitli Türk yurtlarında bulunduğu sırada Repressiya sürecinin etkilerini gözlemlediğini belirten bunu kitaplaştırmaktaki amacını şöyle açıklıyor:

“Bu görevlerimde gördüm ki Stalin döneminde uygulanan Repressiya politikalarının etkisinin yarattığı korku üzerinden yaklaşık yetmiş yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ devam ediyor. Geçen otuz yıl içinde konu hakkında araştırmalar yaptıkça ve kurbanların hikâyelerini okudukça bir Türk aydını olarak konuyu Türkiye’deki kamuoyuna duyurmayı vicdani bir sorumluluk olarak hissettim. YTB Başkanı Sn. Abdullah Eren’in de olumlu yaklaşımı ve destekleriyle birlikte her biri konunun uzmanı olan 24 bilim adamının da katkılarıyla elinizdeki kitap vücut buldu. Allah’ım Türklere bir daha böyle acılar yaşatmasın diyerek, kitabı takdirlerinize sunuyor, sağlık ve esenlikler diliyorum.”

Editörlüğünü Prof. Dr. İbrahim Dilek’in yaptığı “Türk Dünyasında Repressiya” kitabında Repressiya politikalarının Türk boy ve topluluklarında uygulamaların nasıl yapıldığı konunun uzmanları tarafından kaleme alınmakta. Her biri alanında uzman 24 bilim insanının emek verdiği eserde; “Sovyetler Birliği ve Repressiya” (Prof. Dr. Ahmet Buran), “Türk Dünyası Edebiyatında Repressiya” (Prof. Dr. İbrahim Dilek), “Altay Cumhuriyeti’nde Repressiya” (Prof. Dr. İbrahim Dilek), “Azerbaycan’da Kızıl Şiddet: Repressiya Dönemi” (Prof. Dr. Hayati Beşirli-Doç Dr. Aqil Memmedov), “Başkurt Türklerinde Repressiya” (Prof. Dr. Mustafa Arslan-Dr. Öğr. Üyesi Salih Mehmet Arçın), “Çuvaşlarda Repressiya” (Prof. Dr. Bülent Bayram-Doç. Dr. Yelena Perepelkina), “Hakas Türklerinde Repressiya” (Doç. Dr. Erhan Aktaş), “Karaçay-Malkar Türklerinde Repressiya Dönemi” (Prof. Dr. Ufuk Tavkul), “Stalin Döneminde Repressiya: Karakalpak Türklerine Uygulanan Siyasi Baskılar ve Cezalandırmalar (1927-1953) (Prof. Dr. Salih Yılmaz)”, Kazak Türklerinde Repressiya” (Doç. Dr. Cemile Kınacı Baran), “Kazan Tatarlarında Repressiya” (Prof. Dr. Ercan Alkaya), “Kırgız Türklerinde Repressiya” (Doç. Dr. Ebubekir Güngör), “Kırım Tatarlarında Repressiya” (Prof. Dr. Zühal Yüksel), “Kumuk Türklerinde Repressiya” (Prof. Dr. Çetin Pekacar-Dr. Kamil Aliyev), “Nogay Türklerinde Repressiya” (Prof. Dr. Dilek Ergönenç), “Kızıl Kırgın Siyasetinin Özbekistan’da Uygulanması” (Doç. Dr. Veli Savaş Yelok), “Sovyet Rejiminin Baskıcı Politikası ve Şor Türklerinde Repressiya”(Dr. Semih Babatürk), “Tuva Cumhuriyeti’nde Repressiya” (Doç. Dr. İlker Tosun), “Türkmenistan’da Repressiya” (Prof. Dr. İhsan Kalenderoğu), “Yakut Türklerinde Repressiya” (Prof. Dr. Gülsüm Killi Yılmaz) ve “Yeni Uygur Türklerinde Repressiya” (Doç. Dr. Aysun Demirez) olmak üzere 21 makale yer alıyor.

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Yayınları

Tel:(0312) 218 40 00

Alıntı: Ahmet Yabuloğlu

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , | TÜRK DÜNYASININ SOVYET ESARETİNDEKİ ACI YILLARI için yorumlar kapalı
Ara 28

ATATÜRK’ÜN MERSİN’İ ZİYARETİ

ATATÜRK’ÜN MERSİN’İ ZİYARETİ

Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün bir vatandaşın karşısında yutkunduğu cevap ortaya çıktı. Atatürk’ün çevresindeki evleri göstererek “Yabancılar bu evleri yaparken siz neredeydiniz?” sorusuna bir vatandaş “Yemen’de, Balkanlarda cephedeydik paşam” yanıtını verdi. Atatürk ise yanı duyunca yutkundu.

Atatürk’ün yutkunarak dinlediği cevap 1923 yılında gerçekleşen Mersin ziyaretinde gerçekleşti. Atatürk, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni ziyaret etmek için yanındaki heyetle birlikte yürüdü.

Atatürk’ü cemiyet binasının girişinde Cemiyet Başkanı Ömer Lütfü Eraydın karşıladı. Cemiyet binası olan köşkün üst katında cemiyetin üst düzey üyeleri ile sohbet eden Atatürk, içinde bulundukları binayı kimlerin yaptırdığını sordu. Cemiyet Başkanı Eraydın Atatürk’e binanın bir Rum’a ait olduğu yanıtını verdi.

Atatürk ise sinirlenerek, “Arkadaşlar, istasyondan Hükümete gelinceye kadar yolun iki tarafındaki binaların kimlere ait olduğunu sordum. Ermeni, Musevi ve Rumlara ait olduğunu söylediniz. Bu adamlar bu binaları yaparken sizler ne yapıyordunuz?” dedi. Oda içinde bulunan Mezitlili Hafız Emin Hoca ise Atatürk’e yüksek sesle “Paşam bizler Yemende, Balkanlarda askerlik yapıyor ve nöbet bekliyorduk” yanıtını verdi.

Atatürk’ün yüz hatları aldığı cevap sonrası bir anda değişti ve sonrasında yanındakiler konuyu değiştirmeye çalıştı. Atatürk aldığı yanıtı yakın arkadaşlarına anlatırken “Hayatta karşılığını bulamadığım sözlerden biri de bu olmuştu” demişti.

Atatürk’ün bu sözünün arka planında Yemen’de sık sık çıkan isyanların bastırılması için Anadolu’dan toplanan askerlerin hemen hemen tamamının evlerine dönememesinin acı gerçeği vardı.

Atatürk’ün Mersin ziyaretinde aldığı yanıt, o dönem çıkan Anadolu’da Vatan gazetesinde de yer aldı.

Alıntı

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , | ATATÜRK’ÜN MERSİN’İ ZİYARETİ için yorumlar kapalı
Ara 26

TARSUS’UN KURTULUŞU

TARSUS’UN KURTULUŞU

* * *

Bu eşkıya, cani, bu vicdansızı

Her tarafı yıkan bu insafsızı

İşgalci ırk vahşi bu Fransız’ı

Tarsus’tan yiğitçe süpürmedik mi?

* * *

Hürriyet aşkına gayeyi kattık

Vatan sevgisini bir başka tattık

Kavaklı Hanı’nda pusuda yattık

Fransız’ı dize getirmedik mi?

* * *

Kabımıza sığmaz olduk ve taştık

Aşılmaz denilen engeller aştık

İshak, Kerim şehit oldu, savaştık

Coşkun deniz olup köpürmedik mi?

* * *

Biz Eshab-ı Kehf’te bir grup olup

Yediden yetmişe bir aşkla dolup

Kamber Höyüğü’nde tuzaklar kurup

Düşmana nice kök söktürmedik mi?

* * *

Karboğazı’ndaysa kasırgaydık biz

Gündüzleri güneş gece aydık biz

Kurtuluş gününü tek, tek saydık biz

Düşmanı diz üstü çöktürmedik mi?

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , | TARSUS’UN KURTULUŞU için yorumlar kapalı
Ara 24

TARSUS’UN KURTULUŞU’NUN 93. YILI KUTLU OLSUN (27 Aralık 1921)

TARSUS’UN KURTULUŞU’NUN 93. YILI KUTLU OLSUN (27 Aralık 1921)

KARBOĞAZI ZAFERİ (28 Mayıs 1920)                                                     Osmanlı İmparatorluğuI. Dünya Savaşı‘nı kaybetmiş, ordusu Mondros Ateşkes Antlaşması‘yla silahsız bırakılmıştı. Osmanlı askerleri terhis edildi fakat Anadolu‘da işgale karşı direnmek için Kuvâ-yi Milliye birlikleri oluştu. Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan 47 gün sonra Fransızlar antlaşmayı ihlal ederek 17 Aralık 1918 tarihinde Mersin‘i, Güneybatı tarafını ise İtalyanlar işgal etti.

Fransızlar Osmanlı İmparatorluğu’nun Akdeniz ile bağlantısını kesmek amacıyla Türk kuvvetlerinin yardım yolu olan Gülek Boğazı‘nı ilhak etmeye başladı. Gülek Boğazı’nın kontrol edilmeye çalışıldığını gören Kuvâ-yi Milliye kuvvetleri ve Fransızlar arasında çatışmalar başladı.

              Fransızlar Toros dağlarından geçen demiryolunu denetlemek için Pozantı‘da bir birlik konuşlandırmışlardı. ‘Pozantı Fransız Garnizon Komutanı’ “Verdün kahramanı” Binbaşı Menil’di. Bir bacağını Verdün’de kaybetmişti. Yardımcısı Georges Journois’di. (Journois daha sonra generalliğe kadar yükselecek ve İkinci Dünya savaşında çarpışacaktır.) Komutan Menil’in eşi ise Başhemşire olarak Pozantı güneyindeki Belemedik köyünde kurulmuş olan küçük sahra hastanesini yönetiyordu. Ancak Kuvai Milliye Pozantı’yı güneye bağlayan demiryolunu ele geçirince, Menil kuvvetleri kuşatılmış oldu ve Fransız kuvvetleri Adana Komutanı General Dufreux (Düfyo) emriyle uçaktan atılan pusulalarla Gülek Boğazı’nın tehlikeli olduğu, fakat Yayla Çukuru (Gülek), Namrun, Gözne üzerinden Mersin’e geçmesini, oradan Fransız gemilere alacaklarını bildirdiler. Bu emir üzerine Menil Pozantı’yı boşaltarak çekilmeye karar verdi. Sürpriz bir kaçış planlamıştı. Kaçış için 26 Mayıs 1920’yi 27 Mayıs 1920’ye bağlayan geceyi seçti. Fransız Taburu 9 subay, 696 er, 1 yaralı subay, 8 yaralı er, 4 süvari, 44 Rum ve Ermeni sivil, 39 Türk esirleri ile 10 ağır yaralıları olduğu halde Pozantı’dan ayrıldılar. Fransız taburunun bu yürüyüşü hızlı, sessiz gerçekleşiyordu Yanlarına Türkçe bilen Ermeni kılavuzları ile şoseyi takip ederek Tekir’e geldiler. Buradan Elmalı Boğazına doğru ilerlediler. Fakat yöredeki çobanlarla karşılaştılar. Bilgi almak, yol bulmak için yardım istediler. Binbaşı Menil’in aldığı bütün önlemlere boşa çıkmıştı. Çobanlık eden Kumcu Veli ve Yanık Hacca Güleklilere haber ulaştırmayı başardı. Genellikle Güleklilerden oluşan 44 kişiden 10 kişi artçı, geriye kalan 34 kişinin yarısı Kar Boğazı’nın Delmeli Mezarlık vadisinin batı kısmına, diğer yarısı doğu kısmına pusuya yattılar.

               28 Mayıs sabahı erken saatlerde pusuya yattıkları yerde sabırla Fransız kuvvetlerin gelmesini beklediler. Tamamı ateş hattına girmeden hiç kimse ateş etmedi. Bir atış sonrası çapraz ateş altına alınan yorgun Fransız kuvvetleri neye uğradıklarını şaşırdılar. Ağır silahlarını katırlara yükledikleri için ürken katırlar kaçınca hafif silahlarıyla kaldılar. Fransız kuvvetleri ağır kayıplar verdiler. Gülekliler Fransız kuvvetlerine teslim olma çağrısı yaptı. Türkçe bilen Ermeni tercüman Artin “Kumandan teslim olmayı kabul ediyor. Görüşme yapmak için içinizden rütbeli birisini ister” diye seslendi. O anda ateş kesildi.  Gülekli Kemal, yanında Fransızca bilen Albayrak müfrezesinden Besim Bey olduğu halde Fransızların yanına kadar geldiler. Binbaşı Menil, yenilmişliğin ağırlığı acısıyla birlikte heyecanlı ve soğuk terler döküyordu.  Bir an için ayağa kalkarak “Olanları kabul ediyorum, içinizden rütbeli bir subay ile görüşmek, şartlarda anlaşmak isterim” dedi.  Kemal Bey, isteği kabul etti. Ancak rütbeli kumandanın Panzin Çukurunda (Yayla Çukuru-Gülek) olduğunu orada görüşme yapılacağı üzerinde anlaşıldı. Gece saat 12.00’de (28 Mayıs’ı 29 Mayıs’a bağlayan gece yarısı)  Panzın Çukurunda bir köy evinde kilimlerle düzenlenmiş bir salonda Fransız Binbaşı Menil, yanında Yüzbaşı Jousse ve tercümanı Artin olduğu halde  buluştular. Gelgez’deki pınar başında Türk’ün alicenaplığı ve hoşgörüsü ile karşılandılar. Sonra yer sofrası hazırlandı. Bulgur pilavı ayran, turşu ikramı yapıldı. Fransızlar zehirleniriz korkusuyla isteksiz davranınca önce     

             Güleklilerle birlikte komutanlar yemekten yediler. Bunu gören Fransız esirler de yemeklerden yemeğe başladılar.

            Daha sonra Çamalan Jandarma Komutanı Mehmet Tevfik ve Merkez Süvari Takım Komutanı Kemal ile aşağıdaki 10 maddeden oluşan anlaşmayı kabul ettiler.            

            1-Esirlerin hayatı ve bütün malları güvenlik altında bulundurulacak:

            2-Esirlerin iaşesi Türk hükümetine sağlanacak

            3-Esirlerin aileleri ile yapacakları mektuplaşmalara sansüre tabi tutulacak

            4-Esirlerin memleketlerinden gönderilen koliler muayeneden sonra esirlere verilecek

            5-Subaylar arasında milletler arası hukuka göre muamele yapılacak

            6-Hasta ve yaralılar Türk hastanelerinde tedavi altına alınacak

            7-Daha önce Belemedik’te esir alınan ve halen orada bulunan Bayan Menil, Fransız komutanına teslim edilecek

            8-Türk vatandaşı olduğu halde Fransızlarla işbirliği yapan Ermenilere kanunun emrettiği şekilde muamele yapılacak

            9-Binbaşı Menil’in kılıcı kendisinde bırakılacak

            10-Silah ve teçhizat teslimi yapıldıktan sonra tabur eratı kendisine gösterilen yerde istirahat edecek ve daha sonra hükümetçe gösterilen kamplara gönderilecek.

            Menil, özellikle bu protokol kabul ettikten sonra Menil askerlerine hitaben şu konuşmayı yaptı:

“Fransız hükümetinin, bizim Pozantı’da mahsur bulunduğumuz sırada iki defa Kavaklı han şosesini bir defa da şimendifer hattını takiben göndermek istediği imdat kuvvetlerinin, Pozantı’ya ilerlemek için yaptığı taarruz muvaffak olamadı. Tayyare vasıtası ile gönderdikleri talimatta, Bizim kurtulabilmemizi kendi idaremize terk ederek,  Pozantı’dan huruç hareketi yapmamızı, gönderdikleri krokide gösterdikleri yolu takiben  Gülek, Namrun (Çamlıyayla), Gözne istikametine hareketle Mersin civarına varmamızı, Mersin civarına vardığımızda deniz toplarının himayesinde bizi içeri yani Mersin’e alabileceklerini ve şose yolunu katiyen takip etmememizi, çünkü Kavaklı han ile Çamalan arasında 15.000 kişilik Türk kuvvetleri bulunduğunu bildiriyordu. Biz de pusuya düşürüldüğümüz zamana kadar vazifemizi tamamen ve harfiyen yaptık. Ne yapalım ki talih bize yardım etmedi. Vazifenizi çok iyi ifa ettiğinizden dolayı hepinizin ellerinden sıkmak isterim. Fakat şimdi buna ne sizin ne de benim vaktim müsait değil. Yine de şerefli Türk ordusuna teslim olduğumuzdan dolayı müteselliyim. Hayatımız taht-ı emniyete alınmıştır.”

Ayrıca “Savaş hatırası kılıcımı almayın, askerlerimin de silahlarına dokunmayın” diyordu.  

Kılıcının kendisinde kalması ancak askerlerin savaş kuralları gereğince silahlarının alınacağı, güvenliklerinin sağlanacağı hususunda anlaşıldı. Hazırlanan anlaşma şartlarını belirten yazılı kâğıt üzerine imzalar atıldı. 29 Ağustos 1920 Cumartesi günü Binbaşı Menil ve Fransız esirlerin silahlar teslim alındı.

             Karboğazı Baskını, Çukurova’nın kurtuluşunda bir dönüm noktasıdır. Ankara Anlaşması‘nın temelini oluşturması yönüyle çok önemlidir. Kesin Türk zaferiyle sonuçlanan çatışmada, Fransız kuvvetleri 200’ün üzerinde kayıp verdiler. 100’ü yaralı olmak üzere 650 er ve 1 Binbaşı 23 subay esir alındı. Fransız esirleri Bucaklı Hasan Ağa Bucak köyüne götürdü. Bu önemli başarılarının ardından olayın kahramanlarına Mustafa Kemal Atatürk tarafından “Devamlı başarılarınızı tebrik eder, size ve kahraman Kuvâ-yi Milliyemize selam ve teşekkür ederim. ” telgrafı iletildi ve Karboğazı kahramanı Gülekliler tebrik edildi.

KARBOĞAZI SAVAŞINA KATILANLAR KAHRAMANLAR 
Karaisalı Jandarma Komutanı Üsteğmen Hasan Akıncı (Kara Afet)

Çamalan Jandarma Komutanı Mehmet Tevfik
Merkez Süvari Takım Komutanı Kemal

Jandarma Çavuşu Cevdet
Aydınlı aşiretinden bir grup

Kenzinli Bodur Ali
Kenzinli Karaca Mehmet

KAHRAMAN GÜLEKLİLER

Abbak Fakir
Alışlı Hasan

Deli Hasan

Dubaracı Mehmet

Kumcu Veli                                                         
Demirci Mehmet

Er Fettah

Güngör Reşit

Hacı Hüseyin

Hamit Hoca

Işıl Süleyman
Karahacı Ahmet

Keçeli Recep

Kelle Mustafa
Konur Ali

Kör Emin

Köse Mehmet (Halil)

Lütfi Hoca

Muhtar Cin Osman

Musduk Mustafa

Ötebaş İbrahim

Piyade Ali

Reşid Ali
Rıza Çavuş

Süren Kamber

Şahbaz Yusuf

Tırlık Molla Mehmet

Tingil Fatma  

Yanık Hacca

KIRKDÖRT YİĞİT

Tam kırkdört yiğit,

Kırkdördü de birbirinden yiğit

Kırkdördü de birbirinden yürekli

Kırkdördü de birbirinden Gülek’li

     Alpaslan’ın yiğitleri gibi kahraman

     Alpaslan’ın yiğitleri gibi korkusuz

Karboğazı’nda o gün

Fransız’ın aklı şaştı

Kırkdört yiğidi görünce

Dağlar bile uysallaştı

     Yıldırım oldu, şimşek oldu yiğitler

     Vatanla, bayrakla doldu yiğitler

Karboğazı’nda o gün

Hürriyet en büyük haktı

Kırkdört yiğidi görünce

Vatan ayağa kalktı

      Hepsi bir bayraktı, vatandı o gün!

      Vatanı özünde tutandı o gün!

Tam kırkdört yiğit,

Kırkdördü de birbirinden yiğit

Kırkdördü de birbirinden yürekli

Kırkdördü de birbirinden Gülek’li

      Alpaslan’ın yiğitleri gibi kahraman

      Alpaslan’ın yiğitleri gibi korkusuz

Kenan ŞAHBAZ

* * *

ŞEHİT MOLLA KERİM (Kerim Çeliktaş)

Molla Kerim, Karabucak köyünden Abdurrahman Kahya’nın oğludur. Çok küçük yaşında Kuran öğrenmiş hafız olmuştu. Çifcilikle uğraşırdı. Boş zamanlarında çocuklara gençlere Kuran-ı kerim öğretirdi. Geniş omuzlu, uzun boylu idi. Çok gür sesi ile erişilmez bir imana sahipti. Okuduğu Kuranla insanlara ayrı bir huşu verirdi. Fransızların ve Ermenilerin zulmü içini kemiren bir yara olmuştu. Yara daha da derinleşiyordu, bu yara ya onu bitirecekti ya da o bu yarayı… Bir gece içindeki heyecanla, elinde tüfeği, belinde fişeği, birde yanına aldığı azık bohçasını yanına aldı ve çocuklarına, karısına, anasına ve babası Abdurrahman Kahya’ya veda ederek yola çıktı. Kısa zamanda Molla Kerim birçok köye ulaştı. Molla Kerimi tanıyanlar, onunla beraber oluyor, milli mücadelenin hazırlıklarına başlıyorlardı.

Molla Kerim asker değildi. Ne komutanlık yapmış ne de bir bölüğü eğitmişti. Fakat içindeki azim ve vatan sevgisi her türlü fedakarlığa hazır bir komutan yapmıştı. Diğer Kuvayı Milliyeciler ile haberleşmeye başladılar. Adını değiştirdi, Molla Kerim değil artık “Fettah” yani “Yol açan” anlamına gelen takma adı kullanacaktı. Grubu ile birlikte Tarsus bağlarına, Fransızların karakollarına, zapt edilen çiftliklere saldırılarda bulundular. Fransızları rahatsız etmeye başladılar. Kısa sürede Molla Kerim’in hizmetleri duyuldu ve grubu büyüdükçe büyüdü.

Milli Kuvvetler Komutanı Sinan Tekelioğlu, Fettah’ın mücadelesini duymuştu. O ve grubu ile birlikte hareket etme karar aldı. 31 Mart 1920 de Çamalan yolu üzerindeki düşmanı temizlemek için harekete geçti. Çetin mücadelelerden sonra, düşman askerlerinin çoğu orada öldü. On sekiz saat boyunca mücadele vermek zorunda kaldılar. (Bu mücadele sırasında Şıhlı köyünden genç Abdurrahman şehit düştü.) Pek geniş alanda düşmanla karşı karşıya kalan Molla Kerim’i, Sinan Tekelioğlu Tarsus Grup Komutanı yaptı. İlerleyen dönemlerde Çeliktaş Müfreze Komutanlığı yaptı.

Tarsus düşman işgali altında inliyordu. Pozantı düşman işgalinden kurtulmuştu. Kırk dört Gülekli mücahit Karboğazı baskını ile Fransız Binbaşı Menil’in taburunu esir etmişti… Sıra Tarsus’un kurtuluşunda idi…

İlerleyen günlerde Tarsus’ta mahsur kalan Fransızları kurtarmak için iki binden fazla kuvvetle Fransızlar, 27 Temmuz günü hareket ettiler. Tarsus grubunun en kuvvetli müfrezesi olan Molla Kerim’in Çeliktaş Müfrezesi toplandı. Molla Kerim ‘Ya Tarsus kurtarılacak ya da namus uğruna şehit düşünceye dek dövüşecek’ parolasıyla hazırlıklar başlansın, ‘Fransız görsün bakalım nasıl dövüşülürmüş’ diyordu. Tarsus çayına doğru hareket ettiler. Gelen düşman bölüğü ile karşı karşıya geldiklerinde hâkim olmak çok zordu. Cephane tükeniyordu ve bir ara Fransızlar durdurdular. Molla Kerim abluka altına alındıklarını anladı, çekile bilirlerdi ama çekilmeyi Türklük gururuna yediremedi. “Savaş bu ölmekte var kalmakta” dedi. Teslim olmaktan başka çare de yoktu. Teslim olan Molla Kerim ve müfrezesini esir alan Fransızlar, onları önlerine kattılar. Ellerini kollarına bağladılar, yanlarına Ermeni nöbetçiler koydular.

Müfrezenin esir düştüğünü öğrenen Milli Kuvvetler ise yapılacak tek şeyin BAC Köprüsü (Justınyanus) geçen kafileyi top atışlarına tutmak olduğuna karar verdiler. BAC Köprüsüne doğru yaklaşan kamyondaki esir mücahitlere Ermeniler, Molla Kerim’i sordular. “Tanımıyoruz, görmedik, bilmiyoruz” gibi cevap verdiler. Bunun üzerine hepinizi diri diri yakacağız. Gelsin sizi Molla Kerim kurtarsın” dedi. Bu sırada Ermeni Çavuş onu tanıdı; ‘Bu Molla Kerim’dir, demek ölmemiş’ dedi ve üzerine atladı. Ellerini kollarını ve ayaklarını sıkı sıkıya bağladı.

Ermenilerde Molla Kerim’in başına toplandılar ve ‘Pis Türk. Seni gökte ararken yerde bulduk. Demek kahraman Molla Kerim sensin’ dediler. Tam bu sırada kafile BAC Köprüsünden geçiyordu. Birdenbire her yan top sesleriyle inlemeye başladı. Milli kuvvetlerin atışları başlamıştı. Atılan top güllelerinden biri Molla Kerim’in içinde bulunduğu kamyona tam isabet etti.

Ne yapacağını şaşıran Ermeniler yaylım ateşine başladılar. Bu sırada ani bir hareketle ellerini ve kollarını çözebilen mücahitlerin çoğu kendini köprüden dereye attı. Molla Kerim ise elleri, kolları sıkı sıkı bağlı olduğundan yerinden kıpırdayamadı. Ermenilerin açtığı yaylım ateşi sonucu tüm vücudu delik deşik oldu. Orada can Verdi. Birçok esir Mücahit ise o kargaşa sırasında kaçmaya başlamışlardı.

Molla Kerim, öz yurdunda, kendi vatanının namus ve hürriyeti için silaha sarılan bir kahramandı. Molla Kerim’in şehit düştüğü Tarsus’ta bir anda çınlamaktaydı. “Molla Kerim, şehit düştü…” (28 Temmuz1921)

Molla Kerim, Ermenilerin şu günde soykırım diye bahsettikleri günlerde Ermeni faaliyetlerinin ve özellikle şehrimize verdiği tahribatlarının bir göstergesinden bir parçadır. Molla Kerim’i Tarsus o çınlama sesinden sonra hiç unutmadı. BAC köprüsünden geçip her otogara gidişte Molla Kerim’in şehitlik destanı düşünülür, bazen adının bir okula verildiğinden tanımayanlar Kerim Çeliktaş’ da kim derler, Cetvel de Molla Kerim Anıtında ona bakarken onun bizler için fedakârlıklarını düşünürler…

Molla Kerim’in Çeliktaş Müfrezesinde onunla birlikte birçok zorluğa katlanan, esir düşen kişilerin arasında şu isimler de yer almaktaydı: Güllü Fakı Mehmet Efendi, (Kösebalcı köyü) Hasan Çakır, (Kürtmusa köyü)

TARSUS’UN KURTULUŞUNDA ŞEHİT DÜŞENLER

Şehit Mustafa 22 yaşında, Şehit İshak 60 yaşında Tarsus’u Düşmanlardan kurtarmak için şehit düştüler…

Eshab-ı Kehf Şehitler Abidesi unutulmamalı!

Fransızlara karşı Tarsus Müdafa-i Hukuk Cemiyetini 10 Mart 1920 günü Soğucak köyünde kuran Belenkeşlikli Hacı İshak Ağa Fransızlarla yapılan Tarsus Bağlar Harbinde 19 Temmuz 1920 gecesi 60 yaşında, Mustafa Nail 22 yaşında beraber yan yana Eshabı Kehf te şehit düştüler.

1 Mart 1920 günü Mersin Arslanköy’e gelerek ilk örgütlenmeyi yapan, İlk Kuvayı Milliye’yi Soğucak Köyünde Tarsus Müdafa-i Hukuk Cemiyetini kuran, Tarsus Demirbaş Müfrezesi komutanı 1898 Adana Saimbeyli Yardibi köyü doğumlu Adana Darulmuallimin mezunu öğretmen 22 yaşındaki Mustafa Nail, Mersin Subendi, Mezitli Kale Köyü Başnalar, Hacı Talip, Gudubes Tırmıl savaşlarına müfrezesiyle katıldı… Mustafa Nail kendisi gibi öğretmen olan Mitat Toroğlu ile 20 Haziran 1920 gecesi Köle Musalı Nacarlı köyündeki Hacı Talip Ağa’nın çiftliğine baskın düzenleyerek çiftliği Fransızlardan geri alarak 100 Fransız askerini esir aldı…. Tarsus Bağlar Harbinde 60 yaşındaki Soğucaklı Hacı İshak Ağa ile yan yana beraber şehit düştü…

BÜTÜN ŞEHİTLERİMİZE VE GAZİLERİMİZE ALLAH’TAN RAHMET DİLERİM. MEKANLARI CENNET OLSUN. IŞIKLAR İÇİNDE OLSUNLAR.

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , | TARSUS’UN KURTULUŞU’NUN 93. YILI KUTLU OLSUN (27 Aralık 1921) için yorumlar kapalı
Ara 22

SARIKAMIŞ DESTANI

SARIKAMIŞ DESTANI

* * *

Yıl bin dokuz yüz on dört günlerden Sarıkamış

Allahüekber dağı tüm yolları tıkamış

Kahraman şehitleri Mevla karla yıkamış

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış!

* * *

Doksan bin kahramanla cepheye yürünmüştü

Her yer kefendi sanki beyaza bürünmüştü

Şehitlerin yüzünde o takva görünmüştü

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış!

* * *

Kahramanca gittiler geriye dönmediler

Mevziden ayrılıp ta dağlardan inmediler

Hilal yıldız oldular bir daha sönmediler

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış!

* * *

Konu vatan olunca donu düşünmediler

Soğuk, kar, buz ve korku onu düşünmediler

Cengâver yürekliler sonu düşünmediler

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış!

* * *

Doğa hissizleşmişti sustukça susuyordu

Dağlar taşlar tepeler arsızca esiyordu

Öyle bir soğuktu ki her yan buz kesiyordu

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış!

* * *

Donduk, donduk, üşüdük yurda düşman dolmadı

Bu sert soğuğa rağmen çok direndik olmadı

Bedenlerde ısıdan hiçbir eser kalmadı

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış!

* * *

O kahraman yiğitler buzdan adam oldular

Vatan, bayrak aşkıyla o dağlarda dondular

Vatanın toprağına şehit olup kondular

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış!

* * *

Buz tutmuştu her yanı postalı abasıyla

Helalleşmişti eşi, annesi, babasıyla

Yenemedi zor kışı o sonsuz çabasıyla

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış!

* * *

Hakk’a ulaşmak için bunca acele neydi

Şehadeti görünce gökler başını eğdi

Hepsinin bedenine sonsuz bir ışık değdi

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış!

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , | SARIKAMIŞ DESTANI için yorumlar kapalı
Ara 20

ASIRLIK SEVDA

ASIRLIK SEVDA

* * *

Nasıl unutayım şöyle bir düşün

Yılların özlemi yanardağ lavı

Ruhuma doğarken eşsiz gülüşün

Geçer mi bu aşkın gönülde tavı?

* * *

Sen, bedenimdeki hücre dokusu

Ruhumda batmayan güneş gibisin

Hiçbir zaman gitmez yaşar kokusu

Bedenimi saran ateş gibisin

* * *

Söylesem olmuyor, sussam olmuyor

Gülistandan gelen gonca güldür bu

Özlem denizinde yoruldu ömür

Tutsak gönlümüze bir ödüldür bu

* * *

Bir ömre bedel bu hatırası var

Sensiz geçen yarım asır aklımda

Her vakit ödenmiş faturası var

Sensin şiirimde her an şarkımda

* * *

Sevecek bu canım oldukça tende

Lütfet öz sevgini öldürme sen de

Yazılır, bu sevgi altın harflerle

İple çekiyorum o günü ben de

* * *

İçimdeki volkan kıpkızıl bir su

Asırlık sevdaya dayanması zor

Bir ömür zulüm mü, hediye mi bu?

Kavurur gönlümü bu asırlık kor

* * *

Hasretle sevmeye kurulu ömür

Bu nasıl ıstırap, bu nasıl çile

Akıl razı gelse kalp dinlemiyor

Bir ömür geçiyor böyle nafile

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , | ASIRLIK SEVDA için yorumlar kapalı