Mar 13

FRANSIZ GAZETECİ GÖZÜYLE DOĞU TÜRKİSTAN TRAJEDİSİ

FRANSIZ GAZETECİ GÖZÜYLE DOĞU TÜRKİSTAN TRAJEDİSİ

Arakan’dan tutun Filistin’e kadar Müslümanların maruz kaldığı baskı, zulüm ve soykırımlar Türkiye’nin gündeminde geniş biçimde yer alır. Çünkü Türkiye inanış itibarıyla bir İslam ülkesidir ve başka ülkelerdeki dindaşlarının uğradığı zulümlere karşı durması hem insani, hem de dini görevidir. Özellikle Türkiye’deki bir kısım İslamcı kesim ve siyasi anlayışlar için maalesef bu duruşun bir tek istisnası vardır: Doğu Türkistan’daki Uygur Türkleri… Bu çilekeş insanlar da Müslüman’dır ama her nedense Türkiye gündeminde görmezden gelinir. Bu duyarsızlığın “Türk” olmalarından mı, yoksa Türkiye’nin Çin ile ilişkilerinin zarar görmesini istemeyen siyasi çevrelerden mi kaynaklandığı bir başka araştırma konusu.

Çin’in işgal edip “Sincan Uygur Özerk Bölgesi” adını verdikleri kendi vatanları Doğu Türkistan, son yıllarda Uygur Türkleri için daha da zulüm hane haline geldi. Dünya ve Türkiye’de bu zulüm ve Doğu Türkistan’da yaşanan insan hakları ihlalleri yeteri kadar tepki görmese de buna göz yummayan vicdan sahipleri de var muhakkak ki… Fransız gazeteci Eric Darbre bunlardan sadece biri… Darbre’ın kaleme aldığı, Eliot Franques’nin resimlediği çizgi roman formatındaki “Uygur Türkleri /Ölüme Kafa Tutan Bir Halk” adlı kitap, Çin’in 25 yıldır Uygur Türklerine uyguladığı soykırımı bütün detaylarıyla gözler önüne sererken, tuzu kuru dünya devletlerinin, yaşanan bu zulmü kirli bir politik malzemeye dönüştürmesini de tüm pisliğiyle birlikte gündeme taşıyor. Eric Darbre, İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler’in yaptığı soykırımdan sonra yakın tarihteki en büyük soykırım olarak kabul edilen Doğu Türkistan’da Uygur Türklerinin maruz kaldığı zulüm hakkında şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Uluslararası STK raporlarına göre, bir milyon Uygur Türk’ü toplama kamplarında tutuldu yahut hâlâ tutulmakta. Bir milyon! Görülmüş şey değil… Sincan’daki durum giderek daha korkunç bir hâl alıyor. Gözlerimizin önünde bir soykırım yapılıyor, yavaş yavaş, ancak geri adım atılmaksızın.”

Karakaraga Yayınları etiketiyle yayımlanan “Uygur Türkleri /Ölüme Kafa Tutan Bir Halk” kitabı Metin Yetkin tarafından Türkçeye çevrildi. Kitap, Uygur ayaklanmalarının doğuşuna, atalarından miras kalan topraklarına, kültürlerine sahip çıkmak için süper güç Çin’e kafa tutan bir halka karşı, totaliter Çin’in baskılarını, zulmünü, şiddetini bütün dünyaya duyurma çabasını anlatırken, aynı zamanda bu trajedinin gerçek yüzünü ortaya döken onurlu bir gazetecilik örneği niteliği de taşıyor.

Karakaraga Yayınları

Tel:(0212) 252 22 42

Kaynak: https://www.yenicaggazetesi.com.tr/fransiz-gazeteci-gozuyle-dogu-turkistan-trajedisi-768300h.htm

Posted in Gündem | FRANSIZ GAZETECİ GÖZÜYLE DOĞU TÜRKİSTAN TRAJEDİSİ için yorumlar kapalı
Mar 11

TARİH YAZAN TÜRK’ÜZ BİZ

TARİH YAZAN TÜRK’ÜZ BİZ

* * *

Herşeyin farkındayız, ne körüz ne sağırız!

Koyun, kuzu değiliz, sanmayın ki sığırız

Çağ açıp çağ kapatan ırktan gelen çığırız

Tarihin her devrinde görülür altından iz

Kahramanca, yiğitçe tarih yazan Türk’üz biz

* * *

Bu kan, bu acı belli, belli kimin eseri

Bu yurda nasıl girdi, ipsiz sapsız serseri?

Derhal itlaf etmeli hem de acil ve seri

Tarihin her devrinde görülür altından iz

Kahramanca, yiğitçe tarih yazan Türk’üz biz

* * *

Esareti, kendine hakaret bildi her an

Ölümü tercih etti, ölüme güldü her an

Asil kanıyla süslü bayrağı Al’dı her an

Tarihin her devrinde görülür altından iz

Kahramanca, yiğitçe tarih yazan Türk’üz biz

* * *

Geçmişte güneş gibi ışıl ışıl ar’ımız

Hile hurda bilmeyiz, mertlikdir şiarımız

Vatan, bayrak kutsaldır, hürriyettir kârımız

Tarihin her devrinde görülür altından iz

Kahramanca, yiğitçe tarih yazan Türk’üz biz

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | TARİH YAZAN TÜRK’ÜZ BİZ için yorumlar kapalı
Mar 09

TARİHİN EN MALİYETLİ DENEYİ

TARİHİN EN MALİYETLİ DENEYİ

(Bu deneyin kobayı olduk)

Dünya finans tarihine geçti Türkiye!

Yaptığı finansal bir testle. Bu testin adı NAS politikası.

Yani faizin enflasyona neden olduğu görüşü.

İlk olarak Erdoğan bu tezini dile getirdiğinde kimse üzerinde durmadı.

Çünkü öyle bir şey olamazdı.

Enflasyona karşı en etkili silahın faiz olduğunu İktisat Fakültesi 1. sınıf öğrencileri bile biliyordu.

Aylar yılları kovaladı ve Erdoğan bu tezini daha sık gündeme getirir oldu.

Küçük de olsa itirazlar gelmeye başladı. Herkes Erdoğan’ın bunu siyasi bir söylem olarak faiz hassasiyeti olan seçmeni etkilemek amacıyla yaptığını düşündü.

Erdoğan bir adım daha atarak faiz yükselten Merkez Bankası Başkanı’nı kovdu. Yerine kendi görüşünü onaylayan isimleri atadı.

Türkiye, Ekim 2021 yılında hızla faiz indirimine gitti.

O tarihte enflasyon yüzde 19 ve faiz de 19’du.

Aslında o dönem çok ilginçti. Amerika başta olmak üzer bütün dünya faiz artışına gidiyordu.

Pandemi ile ortalığa saçılan paraların toplanması nedeniyle parasal sıkılaştırmaya gitti dünya.

Türkiye tersini yaptı.

Dünya çapında tanınan tüm ekonomistler adeta yalvardı Merkez Bankası’na…

‘Yapmayın, etmeyin enflasyonu patlatırsınız!’

Merkez faizi 8,5 puana kadar düşürdü.

Sonuç vahimdi. Enflasyon tıpkı ekonomistlerin dediği gibi patlamıştı. Yüzde 70’lere vuran enflasyon, halkın fiyat algısını bozdu. Her şeyin fiyatı uçtu Türk parası adeta pul oldu.

Dolar rezervi eksi 62 milyar dolara kadar geriledi.

Türk ekonomisi son noktaya gelmişti.

İşte o noktada Erdoğan bu tezinin işe yaramadığını anladı ve hemen Mehdi’yi pardon Mehmet Şimşek’i göreve çağırdı.

Daha önce kamu bankalarını zarara uğratmakla suçladığı Mehmet Şimşek görevi kabul etti.

Şimşek göreve gelir gelmez 3 şey yaptı.

İlk olarak faiz artırmaya başladı. Sonra vergileri artırdı. Daha önce ödenmiş olan, Motorlu Taşıtlar Vergisi’ni bir kez daha aldı.

Son olarak 19 lira olan doları devalüe ederek, 27 liraya kadar yükselmesini sağladı.

Ve geldik 25 Ocak 2024 tarihine Merkez Bankası bir kez daha faiz artırdı.

Faiz oranını yüzde 45’e yükseltti.

19’da olan, yüksek diye indirilen faiz 45’e yükseltildi.

Şimdi Türkiye tartışıyor “faizi yükselttik yabancı dolar getirir mi?”

Elbette getirir ama bir şartı daha var.

O da doları bir kez daha yükselt. Yani kur riski olmadan parasını katlayıp kârını alıp gitsin.

Adamlarda haklı.

Kâr etmeyeceği bir ülkeye niye gelsin.

Böylece tarihin en büyük finansal deneyi başarısızlık ve ağır bir bedelle sonuçlandı.

Bedel derken hemen korkmayın.

O bedeli biz ödemeyeceğiz çünkü ömrümüz yetmeyecek. O bedeli gözümüz gibi koruyup esirgediğimiz çocuklarımız ödeyecek.

Daha çok köle gibi çalışıp daha çok vergi ödeyip bu saçma sapan deneyin bedelini ödeyecekler.

Erdoğan’ın çok çocuk yapın demesinin nedenini şimdi anladınız mı?????))))

Alıntı: Remzi Özdemir

Posted in Gündem | TARİHİN EN MALİYETLİ DENEYİ için yorumlar kapalı
Mar 07

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Ulu Tanrı, Türk’ün gönlüne her şeyden önce, hatta kursağına ekmek koymadan evvel Türklük sevgisini koy! Oğuz Kaan Duası

* “Türklerin yolları islam ile kesilebilir, bu milleti ne kadar karanlığa itersek bölgedeki çıkarlarımıza o kadar hizmet etmiş oluruz.” Joseph Grew

* “Türkler bir devlet kurdu, bir asker yeniden Türkleri diriltti. Ancak ”Kutsal Amaç” hedefimizden vazgeçmeyeceğiz. Türkleri islamla yıkacağız. İngiliz İstihbaratı’nın birinci görevi budur.” Lloyd George

* “Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın.” Tolstoy 

“Aydını olmayan millet, ahlâksız kadın gibidir! Onsuz halk, halk değildir; Aptal bir sürü gibidir.” Kazak düşünür Muhtar Sahanov  

* “Cahil insan her sözünde kendini aklar. Âlim insan her sözünde kendini yoklar.” İbni Arabi* “Yalan söylediklerini biliyoruz, yalan söylediklerini biliyorlar, yalan söylediklerini bildiğimizi biliyorlar, yalan söylediklerini bildiğimizi bildiklerini biliyoruz, ama hâlâ yalan söylüyorlar. Soljenitsin                                                

Posted in Atasözleri Vecizeler | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Mar 05

ŞERİAT

ŞERİAT

Ünlü ilâhiyatçı Prof. Dr. Abdülkadir Şener Hocanın “şeriat” konusunda açıklamaları:

“Şir’at” ve “Şerîat” kelimeleri Arapça olup sözlükte; pınar, kuyu ve gölet gibi suyun bulunduğu yerlere giden “yol” anlamına gelmektedir.

İslâm hukuku terimi olarak Şerîat ve Şir’at, Kur’ân ve sahih sünnette yer alan hükümler (normlar) diye ifade edilmektedir. Maide suresi 5/48’de: “Bilin ki Biz sizden her topluma bir “şir’at”, (yol) ve yöntem verdik.”, Casiye suresi 45/18’de: “Sonra senin için de uyacağın bir “şerîat” (yol) belirledik.” buyrulmaktadır.

“Fıkıh” kelimesi de Arapça olup sözlükte, anlamak, bilmek, kavramak gibi anlamlara gelmektedir. Bu her iki terim de dilimize ve diğer dillere “İslâm hukuku” diye çevrilmektedir. Oysa bu iki deyim arasında, eski dille söylersek, “Umum husus min vecih vardır.”; yani bu iki deyimden her biri, kapsam itibarıyla bir yönden genellik ve diğer yönden özellik ifade eder. Şerîatın kapsamı dar, fıkhın kapsamı geniştir. Elbette iç içe yönleri de var. Diğer bir deyişle, Şerîat İslâm hukukudur, fıkıh ise Müslümanların hukukudur denilirse, daha doğru olur, zorlamaya gerek yok, diye düşünüyorum.

Zira Kur’ân ve sahih sünnetteki hukukî hükümler sınırlı sayıdadır. Olaylar ve işlemler ise sınırsız ve değişkendir. Dolayısıyla ortaya çıkan yeni olaylar ve sorunlar için içtihada, yorumlara gerek duyulmuş ve “fıkıh ilmi” adıyla bir bilim dalı oluşmuştur. 1400 yıllık bir süreçte oluşan fıkıh ve fakihlerin (hukukçuların) içtihat, kıyas ve yorumlarından, örf ve âdetlerden oluşan fıkhî hükümler-kuralları, eşittir şerîat değildir, şerîatın beşerî yüzü ve Tanrısal olmayan veçheleridir. Üstelik bu hükümler ve kurallar, mezheplere, coğrafî bölgelere, toplumlara ve yıllara göre farklılıklar arz etmektedir. Hele o çağların anlayış ve şartlarının gereği olarak ileri sürülen ve benimsenen birtakım görüşlerin (kavillerin), fetvaların ve tercihlerin büyük kısmı ilelebet uygulanamaz. Çünkü “Zamanın değişmesiyle hükümler de değişir.” (Bkz. Mecelle m. 39).

“Âdil olan her hüküm (norm) İslam açısından da geçerlidir.” ilkesini benimseyerek, zamanla değişmesi icap eden ve günün şartlarıyla uyuşmayan fıkhî anlayış ve kurallar bir yana bırakılıp, yeni olay ve sorunlar için bilimsel esas ve çağdaş gelişmelere göre yeni fikirler, yeni görüşler ve âdil çözümler üretilmelidir. Kılavuzumuz, Kur’ân-ı Kerîm’in Hz. Peygamber’e hitap eden, dolayısıyla hepimize yönelik olan “(Yönetimle ilgili) işlerde onlarla (insanlarla) istişare et.” (Âl-i İmran 3/159) ve “Onların işleri aralarında şûrâ (danışma) iledir.” (Şûrâ 42/38) âyet-i kerîmeleri olmalıdır. “İstişare eden hüsrana uğramaz” özlü deyişini de belleğimizden silmeyelim. Nahl suresi 16/43: “Bilmiyorsanız bilenlere sorun.” ve Yusuf suresi 12/76: “Her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bilen biri vardır.” âyet-i kerîmelerini de unutmayalım.

Prof. Dr. Abdülkadir ŞENER

Posted in Gündem | ŞERİAT için yorumlar kapalı
Mar 03

EYİSİN EYİSİN

EYİSİN EYİSİN

Güneydoğu’nun bir köyünde kalabalık bir ailenin çocuklarından en küçüğü İstanbul’a kaçar. Aradan 20 yıl geçmiştir. Büyük şehirde dikiş tutturamayan çocuk evine döner. Ailesi çocuğu tanır ama ne hikmetse ismini unutmuştur.                                                                                     Anne-baba, kardeşler ve tüm akrabalar çocuğun adını hatırlayamaz. Bunu söyleyemezler. Ne yapıp ne edelim diye düşünürlerken bunu ancak Demirel bilir diye Ankara’ya Güniz Sokağı’na giderler. Çünkü Demirel bir seçim gezisi sırasında bu köye uğramış, onlarla sohbet etmiştir. Çocuk önde, aile arkada kapıdan girince çocuğu gören Süleyman Bey:

Ooo, Hasan gardeşim, hoş geldin, nassın eyi misin? Eyisin eyisin.

Posted in Hikayeler | EYİSİN EYİSİN için yorumlar kapalı
Mar 01

“DEMOGRAFİK YAPININ DEĞİŞTİRİLMESİ”

“DEMOGRAFİK YAPININ DEĞİŞTİRİLMESİ” 

Bulgaristan’da HÖH üyesi ve Avrupa Parlamentosu Avrupa için Liberaller ve Demokratlar İttifakı Eş Başkanı İlhan Küçük, partisinin kurultayında sunduğu raporda “Bulgaristan’da demografik sorunlar ciddi bir kriz seviyesine ulaştı. Demografik kriz geleceğimizi tehdit etmektedir. Daha iyi bir yaşam arayışı içinde yüzbinlerce yurttaşımız Bulgaristan’ı terk etti. Yapılan son araştırmalara göre, Bulgaristan dünyanın en hızlı eriyen 11’inci ulusudur.” dedi.

İlhan Küçük, bahsettiği araştırmanın tamamını paylaşsa iyi olurdu… Zira şu anda dünyanın en hızlı eriyen ulusu Türk ulusudur. Bunun sebebi de Türkiye üzerinde uygulanan “stratejik göç mühendisliği” ve ekonomiyi çökertme operasyondur. Üstelik iki operasyon da doğrudan Türkiye’yi yöneten iktidar tarafından uygulanmaktadır. İktidarın amacı, nüfus yapısı ve mülkiyetini değiştirmekte olduğu Türkiye’nin Anayasasını ve rejimini de değiştirmektir.

***

Bilindiği gibi Türkiye yıllardan beri ABD’nin baskısıyla Suriye ve Afganistan’dan milyonlarca sığınmacı kabul etmiş, bunun sonucunda İstanbul, Adana, Mersin, Hatay, Kilis, Gaziantep ve Şanlıurfa’da nüfus yapısı farklı oranlarda değiştirilmiştir.

Nüfus yapısı değiştirilmekte olan illerden “Oğuzeli”nde, ilçe adından da anlaşılacağı gibi Oğuz boylarının yoğun olduğu bilinmektedir! Herhalde asıl hedef bu yapıyı yok etmektir…

AKP iktidarı AB ile “geri kabul anlaşması” da imzalayıp, Suriyelileri Türkiye’de tutmayı kabul etmiştir!

Ekonomide uygulanan akıl dışı politikalar ise Türkiye’nin tapusunun değişmesiyle sonuçlanmaktadır.

***

BM Genel Kurulu’nda İsrail’in Filistin’de uyguladığı etnik temizlik tekrar gündeme geldiğinde, bu konularda son derece hassas olan Güney Amerika ülkelerinden biri, Uluslararası Adalet Divanı’na sorulmak üzere, şöyle bir soru hazırlayabilir:

-Suriye’de iç savaş çıkararak, milyonlarca insanın Türkiye’ye sürülmesi ve Türk hükûmetinin de bu baskıya boyun eğmesi sonucunda, 2011 yılından itibaren, İstanbul, Adana, Mersin, Hatay, Kilis, Gaziantep ve Şanlıurfa gibi Türk şehirlerinin demografik yapısı, karakteri ve statüsünün değiştirilmesine yönelik faaliyetlerin ve Türk hükûmetinin kendi vatandaşları aleyhine ayrımcı mevzuat ve tedbirleri kabul etmesinin hukuki sonuçları nelerdir?

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Gündem | “DEMOGRAFİK YAPININ DEĞİŞTİRİLMESİ” için yorumlar kapalı
Şub 29

İBİŞ VERGİSİ

İBİŞ VERGİSİ

Eski zamanlardan birinde padişahın hazinesi yine boşalmış…

Har vurup harman savunmaktan, Saray’a düzinelerle at almaktan, çalgı-çengi yiyip içip coşmaktan her zamanki gibi beş para kalmamış koca hazinede… Padişah, vezirlerini çağırıp “Ne yapacağız?” diye sormuş; vezirlerden biri “Yine halktan vergi toplayacağız, başka yolu yok sultanım” diye düşüncesini açıklamış… Padişah hem kızgın, hem üzgün bir tavırla yanıt vermiş:

–Vergi koymadığımız bir şey mi kaldı a koca vezir; ota da b.ka da vergi saldık. Hadi bulun vergi koymadık bir şey!..

Divandaki vezirler uzun uzun düşünmüşler, bir türlü işin içinden çıkamamışlar… Sonunda yaşlı bir vezir, “Buldum” diye bağırmış, padişah merakla “Nedir?” diye sormuş:

–Adı İbiş olandan, başı kel olandan, pazarda horoz satandan, bir de kılıbık olandan 1 akçe vergi alalım!..

Padişahın pek hoşuna gitmiş, emir vermiş, uygulama başlamış…

O ülkenin epey uzak bir dağ köyünde yaşayan İbiş isimli vatandaş, bu durumdan habersiz, evin ihtiyaçlarını karşılamak, karısına da bir çift pabuç almak için kümesteki çilli horozu koltuğunun altına alıp, kasabanın pazarına inmiş.

–Başına gelecek felaketten habersiz!..

Daha pazara varır varmaz besili hayvanı gören bir müşteriyle sıkı bir pazarlığa tutuşup, sonunda 4 akçeye satmış horozunu. Karlı bir satış yapmanın mutluluğu ile yürürken padişahın vergi memuru kesmiş yolunu.

–Horozunu sattın değil mi?

-Evet?!.

-Ver bakalım 1 akçe horoz satma vergisi!..

İbiş şaşırmış, diklenmiş memura, “Horoz satmanın da vergisi mi olurmuş!” Tartışma uzayınca ahali de toplanmış etraflarına; Kalabalıktan biri seslenmiş:

–İbiş efendi, boşuna uğraşma bunların elinden kurtulamazsın, öde 1 akçeyi gitsin!..

Memur bunu duyunca “Aha” demiş, “Adı da İbiş’miş, vergi borcu 2 akçeye çıktı!..”  İbiş bunu duyunca iyice delirmiş, “İbişlik vergisi de neymiş” diye karşı koymuş, kaçmaya çalışırken takkesi düşüp kel kafası ortaya çıkınca memur gürlemiş:

–Kafası da kel bunun, 1 akçe de kellik vergisi!..

Adamcağız bunun üzerine kendini kaybedip ağlamaya, yalvarmaya başlamış:

–Yapma ağam, ben eve gidince karıma ne derim? Vallahi eve sokmaz, maşayla gelir üstüme!..

Memur, bu kez üzüntülü, sıkıntılı bir sesle son darbeyi vurmuş:

–Birader, sen üstüne bir de kılıbık çıktın, bir akçe de kılıbıklık vergisi!..

Aman dikkat! Seçimden sonrası “İBİŞ” olmayın…

Alıntı

Posted in Hikayeler | İBİŞ VERGİSİ için yorumlar kapalı
Şub 27

PEK ÇOK SEBEP VAR

PEK ÇOK SEBEP VAR

Nasıl oldu, neden bu duruma geldik, diye sorarsanız; hemen her sosyal bilim, kendi sınırları içerisinde zaman zaman birden de çok, farklı ve doğru cevaplar verebilir.

Ekonomistler bunu ekonominin kötü gidişatıyla ilişkilendirip, açlık, yokluk insanları öfkeli kıldı, diyebilir.

Eğitimciler, cehaletten, eğitim sistemindeki bozulmadan dem vurabilir.

Sosyologlar, toplumdaki aidiyet bilincinin eksildiğinden, demografik yapının bozulduğundan, toplumsal çürümüşlükten vs. pek çok nedenden bahsedebilir.

Siyaset bilimciler, her şeyin siyasetle ilişkili olduğunu, temsil edilemeyen insanların olaylara bireysel tepkiler gösterdiğini, siyasilerin topluma nefret tohumları ektiğini söyleyip, siyasilerin ayrıştırıcı ve şiddet içeren dilini eleştirebilir.

Psikologlar, insanların tüm problemlerle başa çıkamadığını;

Psikiyatristler, problemlerle başa çıkamamanın yarattığı hasarın çok daha büyük olduğunu söyleyebilir.

En önemli sebep; Anayasaya, hukuka, liyakate uymamak, yok saymaktır.

Posted in Gündem | PEK ÇOK SEBEP VAR için yorumlar kapalı
Şub 25

“VEDA HUTBESİ” UNUTULUR MU?

“VEDA HUTBESİ” UNUTULUR MU?

Diyanet’in 23 Şubat 2024 Tarihinde Ülke Genelindeki Cuma Hutbesi:
“BERÂT GECESİ: GÜNAHLARDAN ARINMA VESÎLESİ” olsun olacak…
“BERÂT GECESİ” ilahiyatçıların açıklamalarına göre Peygamberimizden 450, 500 yıl sonra icat edilmiş. Yani Emeviler döneminde bile yok.


Cuma hutbesinde bahsettiği “BERAT GECESİ” günahlarımız af mı olacak?
Oysa bu cumanın hutbesi konusu “VEDA HUTBESİ” olmalıydı.
23 Şubat 632 yılında Asr-ı Kâinat Peygamberimizin bizlere bir nasihat olarak bıraktığı Veda Hutbesinin 1392. Yılı.
Peygamberimiz veda hutbesinde;
“Ey müminler! “Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler Allah’ın Kitabı Kur an-ı Kerim ve Peygamber’inin sünnetidir.”
Buyurmuştur…
Bugün Veda Hutbesinin yıl dönümüydü…
Arap’ın örf ve adetlerine değil Peygamberimize ümmet olmayı nasip eyle Tanrım…
Bir TÜRK olarak, Peygamberimizin sünneti ve Kuran-ı Kerim üzere yaşayanlardan olmamızı nasip et bizlere.

On bir ayın sultanı, Ramazan ayının müjdecisi BERAT Kandiliniz kutlu, mübarek olsun

Posted in Yazılarım | “VEDA HUTBESİ” UNUTULUR MU? için yorumlar kapalı