Kas 15

ATATÜRK’ÜN MUCİZESİ CUMHURİYET -2

ATATÜRK’ÜN MUCİZESİ CUMHURİYET -2

1918-1945 yıllarında iki Dünya Savaşı sırasında Avrupa’da beş, Amerika’da beş olmak üzere toplam 10 ülkenin Meclisi açıktı. Türkiye, bu 10 ülkeden biriydi. 1938’de dünyada 17 ülkenin seçilmiş hükümeti vardı ve bu ülkelerin içinde Türkiye de vardı. 1944’te ise tüm dünyadaki 64 ülkenin sadece 12’si meclise ve anayasal düzene sahipti. Türkiye, bu 12 ülkenin içindedir. Atatürk Cumhuriyeti’nin mucizesidir bu…

Osmanlı döneminde Türkler dışlanmıştı. Padişahlık, babadan oğula devredilirdi. Yani, ümmet ve kul vardı. Atatürk‘ün, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” sözü, Cumhuriyet’in tanımıdır. Irk, din, mezhep, cins gözetilmez. Ulus devlet, etnik ve mezhepsel temellere dayanmaz. Cumhuriyet’le, ümmet millet; kul birey oldu.

Hatay’ı tek kurşun atmadan vatana katma başarısını gösteren aktif siyasetin, “Yurtta Barış Dünyada Barış” politikasının adıdır Cumhuriyet… Küresel Güçlerin baskılarına rağmen, Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı dışında tutabilme başarısıdır Cumhuriyet. ABD’ye, Batı’ya, ambargoya, emperyalizme ve TSK’nın yetersiz donanımına rağmen 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nı başarıyla yapan ve soydaşları zulümden kurtaran rejimin adıdır Cumhuriyet.

***

Atatürk: “Biz Batı medeniyetini bir taklitçilik olarak almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun bulduğumuz için dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz.” demiştir. Batılılaşmak ya da Doğululaşmak diye bir amaç taşımadığını, yeni Cumhuriyet’in tek yönünün evrensel uygarlık değerleri olduğunu bir gazeteciye ifade eder.

Atatürk: “Bizim ilkemiz Asya ve Avrupa için aynıdır. Her ikisinin de en iyi yönlerini alacağız. Fakat bağımsızlığımızı da koruyacağız. Türk çıkarlarını göz önüne alarak, Türk görüş açısından bakacağız.” diyerek, tam bağımsızlığa vurgu yapar.

O yıllarda Almanya’da Hitler, Rusya’da Stalin, İtalya’da Mussolini, Portekiz’de Salazar, İspanya’da Franko, Romanya’da 2. Karol, Yunanistan’da Metaksas gibi liderler diktatörlüklerini ilan ederken; Türkiye’de Atatürk, Medeni Bilgiler kitabını yazdırıyor ve gençlere demokrasiyi, çok partili hayatı, düşünce özgürlüğünü ve hoşgörüyü anlatıyordu.

***

Atatürk‘e göre, çağdaşlaşmanın ön şartı laikliktir. Atatürk“Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” kitabında, laikliğin önemini şöyle açıklar: “Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dini yoktur. Devlet idaresinde bütün kanunlar, nizamlar, ilmin çağdaş medeniyete temin ettiği esas ve şekillere, dünya ihtiyaçlarına göre yapılır ve tatbik edilir. Din telakkisi, vicdani olduğundan, Cumhuriyet, din fikirlerini devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı, milletimizin çağdaş ilerlemesinde başlıca muvaffakiyet etkeni görür.”

Atatürk‘ün eseri NUTUK, Atatürk tarafından 15-20 Ekim 1927’de altı günde, 36 saat 33 dakikada okunur. Nutuk, Atatürk‘ün vasiyetnamesi “Gençliğe Hitabı”yla son bulur. İzleyenler, Gençliğe Hitabı okurken, Atatürk‘ün heyecanına hâkim olamayarak, sesinin titrediğini gözlerinden yaşlar aktığını söylerler. “Gençliğe Hitabe“den önce, titrek sesle Türk tarihinin özetini açıklar: “Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen millî felaketlerin doğurduğu uyanıklığın ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların karşılığıdır. Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum.” Ardından, “Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.” cümlesiyle başlayan “Gençliğe Hitabe”yi okur…

***

 “Benim en büyük eserim Türkiye Cumhuriyeti’dir” diyen Atatürk, Cumhuriyeti Türk gençliğine emanet etti. Kendisinin ölümünden sonra ne olacağı endişesini taşıyanlara da, “Mustafa Kemaller artık 20 yaşında” yanıtını vermişti.

“Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır.” der Atatürk, Türk Milleti’ne olan inancıyla…

28 Ekim 1938… Atatürk hasta yatağındadır… Akşam, Sabiha Gökçen’i kabul eder. Gökçen’e söyledikleri: “Yarın bayram değil mi Gökçen? Bugünü halkımla, halkımın içinde kutlamak isterdim. Beni Cumhuriyet Bayramı’nda halkımdan uzak tutan bu hastalığa lanet ediyorum.”

29 Ekim 1938… Kuleli Askerî Lisesi öğrencileri, 29 Ekim töreni dönüşü, vapurla Dolmabahçe Sarayı’nın önünden geçerken, İstiklal Marşını söyleyerek Atatürk‘ü selamlarlar, sevgi gösterilerinde bulunurlar.

Cumhuriyet, doğudaki yoksul bir köyden bilim ve devlet insanı yetiştiren; Anadolu’nun fakir bir köyünden kimsesizleri Cumhurbaşkanlığı makamına çıkaran rejimin adıdır. Atatürk’ün mucizesidir Cumhuriyet…

Atatürk akıl, bilim, tam bağımsızlık, antiemperyalist ve umut demektir. Ve Atatürk, bu milletin ebedi lideridir…

—————

Özet Kaynakça:

Mustafa Kemal Atatürk, NUTUK, Hazırlayan: Taha Mazman, Bildik Basın Yayın Dağıtım, 2009.

İsmet İnönü, Hatıralar, Yayına hazırlayan: Sabahattin Selek, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2009.

Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, AAM, Ankara, 2015.

Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü VI, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1996.

Hikmet Özdemir, Atatürk’ten Günümüze Cumhurbaşkanı Seçimleri, Remzi Kitabevi, 2007.

Özer Ozankaya, Cumhuriyet Çınarı, Ankara, 1994.

Hamza Eroğlu, Türk İnkılap Tarihi, Savaş Yayınları, Ankara, 1990.

Sinan Meydan, Akl-ı Kemal, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2014.

Afet İnan, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları.

 

Alıntı: Naim Babüroğlu

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | ATATÜRK’ÜN MUCİZESİ CUMHURİYET -2 için yorumlar kapalı
Kas 14

TÜRK’ÜZ, CUMHURİYETİ YAŞATMAKTIR AZMİMİZ

TÜRK’ÜZ, CUMHURİYETİ YAŞATMAKTIR AZMİMİZ.

* * *

Fikri hür, irfanı hür istiklalin beşiği

Aşıldı Atatürk’le medeniyet eşiği

Gözlerde, yüreklerde cumhuriyet ışığı

Çarpar, tüm heyecanla Türk Türk diye kalbimiz

Türk’üz, cumhuriyeti yaşatmaktır azmimiz

* * *

Yürekte oTürk kanı harlayacak her zaman

Bu altın cumhuriyet parlayacak her zaman

Türklük,Türk’ün şanını korlayacak her zaman

Çarpar, tüm heyecanla Türk Türk diye kalbimiz

Türk’üz, cumhuriyeti yaşatmaktır azmimiz

* * *

Bir Başbuğ Başkomutan öncü oldu Bozkurdu

Gazi Mustafa Kemal cumhuriyeti kurdu

Köle etmez müride, şıha, şeyhe can yurdu

Çarpar, tüm heyecanla Türk Türk diye kalbimiz

Türk’üz, cumhuriyeti yaşatmaktır azmimiz

* * *

Peygamberin övdüğü yiğitlik, bu gende var

Mücevherlerden üstün o, asil kan sende var

Mertlik, cesur yürekte, hem bilekte, tende var

Çarpar, tüm heyecanla Türk Türk diye kalbimiz

Türk’üz, cumhuriyeti yaşatmaktır azmimiz

* * *

Bir yüzyıl öncesinden geleceği gördüler

Bağımsızlık uğruna binlerce can verdiler

Bu altın geleceği kanla, canla ördüler

Çarpar, tüm heyecanla Türk Türk diye kalbimiz

Türk’üz, cumhuriyeti yaşatmaktır azmimiz

* * *

Yüce Rabbin emriyle al bayrağa kan verdik

“Gir cennete denildi” şehit olduk can verdik

Irkıma liyakatle şan üstüne şan verdik

Çarpar, tüm heyecanla Türk Türk diye kalbimiz

Türk’üz, cumhuriyeti yaşatmaktır azmimiz

* * *

Erdik yüzüncü yıla, nice tufan gördük biz

Sevgi, saygı, adalet, ilim, irfan ördük biz

Dostu candan dost bildik, düşmanları sürdük biz

Çarpar, tüm heyecanla Türk Türk diye kalbimiz

Türk’üz, cumhuriyeti yaşatmaktır azmimiz

* * *

Selam sana, ey yüce şanlı güzel sancağım!

Helaldir bil her daim dökülen asil kanım

Feda olsun uğruna her şeyim, hatta canım

Çarpar, tüm heyecanla Türk Türk diye kalbimiz

Türk’üz, cumhuriyeti yaşatmaktır azmimiz

* * *

Sendeki bu ihtişam gözleri kamaştırır

Canlılar dünyasında özleri kamaştırır

Sözün ustalarında sözleri kamaştırır

Çarpar, tüm heyecanla Türk Türk diye kalbimiz

Türk’üz, cumhuriyeti yaşatmaktır azmimiz

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , | TÜRK’ÜZ, CUMHURİYETİ YAŞATMAKTIR AZMİMİZ için yorumlar kapalı
Kas 13

ATATÜRK’ÜN MUCİZESİ CUMHURİYET-1

ATATÜRK’ÜN MUCİZESİ CUMHURİYET-1

Atatürk, Cumhuriyeti bir gecede kurmadı. Cumhuriyet, Mustafa Kemal’in kafasında uzun yıllar boyunca şekillenen çağdaş Türkiye projesinin eseridir. Atatürk, gençliğinden itibaren J.J. Rousseau, Montesquieu, Kant gibi yabancı aydınlar ile Tevfik Fikret, Namık Kemal, Ziya Gökalp gibi yerli aydınları okumuştur.

***

Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ulaşır ulaşmaz Ordu Müfettişi olarak 22 Mayıs 1919’da gönderdiği raporda yer alan, “Millet, millî egemenlik esasını ve Türk milliyetçiliğini kabul etmiştir. Bunu gerçekleştirmeye çalışacaktır.” ifadesi Cumhuriyet’in bir işaretiydi. 21/22 Haziran 1919 Amasya Genelgesi’nde, “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” maddesi aslında Cumhuriyet’in kendisiydi. 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 Erzurum Kongresi’nde, “Millî kuvvetleri etkin ve Millî iradeyi hâkim kılmak esastır.” ifadesi ve ardından Sivas Kongre’sinde alınan kararlar Cumhuriyet’e gidişin göstergesiydi. Görüldüğü gibi, ilanından dört yıl önce Cumhuriyet yönetimine ilişkin ana esaslar belgelerde yer almaya başlamıştı.

Lozan Antlaşması’ndan sonra, Mustafa Kemal Paşa, Hasan Rıza Soyak’a yazılı notlar verir. Temize çekmesini söyler. “Sadece sen ve ben bileceğiz” diye uyarır. Soyak, notların 20 Ocak 1921 Anayasası’nı değiştiren ve “Cumhuriyet” yönetim şeklini veren taslak çalışma olduğunu anlar. Mustafa Kemal Paşa, dönemin Adalet Bakanı Seyit Bey’in de görüşlerinin alınmasını ister. Seyit Bey de birkaç yorum yazar. Görüldüğü gibi, Cumhuriyet bir günde ilan edilmedi.

***

Millî Mücadele sonrası en çok sorulan soru. Vatan düşmandan kurtarıldı, Kurtuluş Savaşı bitti, peki devletin şekli olacak? Bu sıkıntıda, yoklukta ne yapacaksınız? Yabancılar dâhil herkes bu soruyu soruyordu.

13 Ekim 1923’te, Ankara başkent yapıldı. Kentin nüfusu 25 bindi. Mustafa Kemal Paşa: “Ankara hükümet merkezidir. Ve ebediyen hükümet merkezi kalacaktır.” dedi. Sıra devletin şeklinin ilan edilmesine gelmişti. Gerçi, açık bir Meclis vardı ve yönetim şekli Cumhuriyet’ten başka bir şey değildi. Ancak, adı henüz konmamıştı. Başbakan Fethi Okyar’dı. Bu dönemde, bir hükümet bunalımı ortaya çıktı ve kriz çözülemedi.

***

28 Ekim 1923… İsmet Paşa, Fethi Bey (Okyar), eski kolordu komutanı Kemalettin Sami, Kocaeli Grup Komutanı Halit Paşa, Savunma Bakanı Kâzım Paşa, Rize Milletvekili Fuat Bulca ve Afyon Milletvekili Ruşen Eşref, Mustafa Kemal Paşa’nın davetiyle Çankaya’da akşam yemeğindedir.

Yemek sonrası, hükümet krizi görüşülür. Mustafa Kemal, planını çok önce kararlaştırmıştı. Ortaya çıkan sorunu kökünden çözecek şu cümleyi söyler: “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.” Sonra, İsmet Paşa dışındakiler yemekten ayrılırlar. Atatürk ve İsmet Paşa, Anayasa değişikliği üzerinde çalışırlar. Kanun teklifine, “Türkiye Devleti’nin hükümet şekli Cumhuriyettir.” kaydı eklenir.

29 Ekim 1923 Pazartesi günü saat 20.30’da, Anayasa Değişikliği onaylandı. “Yaşasın Cumhuriyet” nidaları ve alkışlarıyla Cumhuriyet kabul edildi. Saat 20.45’te, oylamaya katılan 158 üyenin oy birliği ile Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Paşa ilk Cumhurbaşkanı seçildi. Atatürk, bunun üzerine bir konuşma yapar: “Hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.”

***

Mustafa Kemal Paşa, Fransız gazeteci Maurice Pernot’e verdiği demeçte: “Memleketimizi çağdaşlaştırmak istiyoruz. Bütün çalışmamız Türkiye’de çağdaş, bu sebeple Batılı bir hükümet oluşturmaktır. Uygarlığa girmeyi arzu edip de, Batı’ya yönelmemiş millet hangisidir.”

Cumhuriyet’in ilanı günlerinde, kurucu kadronun yaşadığı sevinç, büyük zafer günlerinde yaşanılan sevinci aratmıyordu.

Atatürk, İsmet İnönü’ye Başbakanlık teklif etti ve ilk hükümet kuruldu. İlk hükümetin iç politikadaki hedefi şuydu: Huzurun, emniyetin, yükselme ve gelişmenin sağlanması. Dış politikadaki hedef şöyleydi: Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğünü ve bağımsızlığını hiçbir şekilde zedelemeyecek dostluk ilişkilerinin kurulması. Savaştan çıkan muzaffer kadronun, iç ve dış cephenin güçlendirilmesini hedefleyen muhteşem bir stratejik öngörüsü…

***

Türkiye’nin nüfusu 13 milyondu. Okuma yazma oranı erkeklerde yüzde 7, kadınlarda binde 4. 40 bin köye karşılık, diplomalı ebe sayısı 136 idi. Sadece 337 doktor, 434 sağlık memuru, 60 eczacı bulunuyordu. 37 bin köyde okul, posta, yol yoktu. Ülkede 72 ortaokul, 23 lise vardı. 150 ilçede doktor yoktu. Trahomlu insan sayısı üç milyondu; sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın durumdaydı.

Kadınlar ikinci sınıf sayılıyordu. Türk kadını 1934’te seçme ve seçilme hakkını kazandı. İtalya ve Fransa’da 1946’da, İsviçre’de 1971’de bu haklar verildi. Türkiye, kadınlara seçme seçilme hakkı verilmesinde Avrupa’da yedinci; dünyada 12’nci sırada yer aldı. 1935’te yapılan seçimlerde 18 kadın Meclis’e girdi. 1935’teki Meclis’teki kadınların temsil oranına, 2000’lere kadar ulaşılamadı. Cumhuriyet bu yüzden mucize…

 

Kaynaklar:                                                                                                                            *Mustafa Kemal Atatürk, NUTUK, Hazırlayan: Taha Mazman, Bildik Basın Yayın Dağıtım, 2009.

*İsmet İnönü, Hatıralar, Yayına hazırlayan: Sabahattin Selek, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2009.

*Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, AAM, Ankara, 2015.

*Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü VI, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1996.

*Hikmet Özdemir, Atatürk’ten Günümüze Cumhurbaşkanı Seçimleri, Remzi Kitabevi, 2007.

*Özer Ozankaya, Cumhuriyet Çınarı, Ankara, 1994.

*Hamza Eroğlu, Türk İnkılap Tarihi, Savaş Yayınları, Ankara, 1990.

*Sinan Meydan, Akl-ı Kemal, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2014.

*Afet İnan, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları.

 

Alıntı: Naim Babüroğlu

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | ATATÜRK’ÜN MUCİZESİ CUMHURİYET-1 için yorumlar kapalı
Kas 12

ATATÜRK’TEN ALTIN SÖZLER

ATATÜRK’TEN ALTIN SÖZLER

* “Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek âlimler çıkabilir.”
* “Ben, manevi miras olarak hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım, bilim ve akıldır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse manevî mirasçılarım olurlar.”
* “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
* “Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.”
* “Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.”
* “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için, en hakiki mürşit bilimdir, fendir.”
* “Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ulus kişisinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için kayıt ve şart yoktur.”
* “Bir ulusun asker ordusu ne kadar güçlü olursa olsun, kazandığı zafer ne kadar yüce olursa olsun, bir ulus ilim ordusuna sahip değilse, savaş meydanlarında kazanılmış zaferlerin sonu olacaktır. Bu nedenle bir an önce büyük, mükemmel bir ilim ordusuna sahip olma zorunluluğu vardır.”
* “Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin.”
* “Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz, itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.”

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , | ATATÜRK’TEN ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Kas 11

ATATÜRK

ATATÜRK

(Yazı biraz uzun ama özetledim. Lütfen okuyunuz)                                                                                                                                                                  ***                                                                                                                                                                                                                                            Ülkemizde Atatürk’e karşı sinsice, kalleşçe, adice, alçakça namertçe yapılan iğrenç saldırıları gördükçe kurduğu Cumhuriyette özgürce yaşayan kişilerin kesinlikle emperyalizme hizmet eden satılmış ve hem de insan olmak erdemlerinden nasibini almamış “Dabbe”ler olabileceklerini düşünmekteyim.

***

Mustafa Kemal daha Atatürk olmadan (1905-1907) Kurmay Yüzbaşı olarak Şam’da bulunan 5. Ordu da göreve başladı. 1908’de Libya’nın bir parçası olan Trablusgarp’a gönderildi. 1909’de Selanik’teki 3. Ordu da görevlendirildi. Daha sonra 3. Ordu Kurmaylığı, 3. Ordu Subay Talimgâhı Komutanlığı, 5. Kolordu Kurmaylığı, 38. Piyade Alayı Komutanlığı görevlerinde bulundu. 1911’de İstanbul’ da Genelkurmay Karargâhında görev aldı. Fakat daha bu göreve başlamadan İtalyan Kuvvetlerinin Trablus’a saldırması nedeniyle Kolağası Mustafa Kemal bazı arkadaşları ile Trablus’a doğru yola çıktı.

1912’de Karargâhı Bolayır’da bulunan Bahr-i Sefit Boğazı Kuvayi Mürettebesi (Akdeniz Boğazı Bileşik Gücü) Harekât Şubesi Müdürlüğü’ne atandı. Burada Boğaz Kuvvetlerinden ayrılan Bolayır Kolordusunun Kurmay Başkanı oldu.

1913’te Sofya Askeri Ateşeliği’ne atandı. 1914’te Yarbaylığa yükseldi. 1915’te Mustafa Kemal 3. Kolordu emrinde Tekfurdağ’da kurulacak olan 19. Fırka Komutanlığına atandı. 25 Şubatta Bu tümene bağlı 57. Alay ile Maydos’a (günümüzde Eceabat) hareket emri aldı. Seddülbahir’de Bigalı Mehmet isminde bir çavuş tüfeği tutukluk yapınca İngilizlere taşla saldırmış, Mustafa Kemal de bu olayın yayımlanmasına yardımcı olarak günümüzde Türk askeri için kullanılan “Mehmetçik” adının doğmasını sağlamıştır. Conk Bayırı’nda cephanesi kalmadığını belirten askerlere “cephaneniz yoksa süngünüz var” diyerek süngü taktırıp mevzi aldırmış, bunu gören düşman da yatınca zaman kazanmıştır. Kendi 57. Alay’ı ulaşınca düşmanın kuzey kanadına saldırmak üzere “Size ben taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde, yerimizi başka kuvvetler ve kumandanlar alabilir” emrini vermiştir. 1 Hazıran ‘da Albay rütbesine terfi etti. Bu arada tüm güçlerin komutanlığını istedi ve aldı. Komutasındaki birlikleri “Anafartalar Ordu Grubu” olarak adlandırdı. 9-10 Ağustos Anafartalar Zaferi’ni kazandı. 1916’da 16. Kolordu Kumtanlığı’na atandı. 35 yaşında Tuğgenaeralliğe (Mirliva) terfi etti. Aynı zamanda Paşa unvanını aldı. 6 Ağustos’ta Mustafa Kemal’in 16. Tümen’i Muş ve Bitlis’i Ruslardan kurtararak Osmanlı birliklerine stratejik bir üstünlük sağladı. Kafkas Cephesindeki bu başarısından dolayı altın kılıçlı imtiyaz madalyası ile ödüllendirildi.

25 Kasım’da 2. Ordu komutanı Ahmet İzzet Paşa izin alıp İstanbul’a döndüğünde Mustafa Kemal komutan vekili olarak ordunun başına geçti. Vekil olduğunda, gelecekte Kurtuluş Savaşı’nda beraber çalışacağı subaylar İsmet (İnönü), Cafer Tayyar (Eğilmez) ve Harbiye’den arkadaşı Ali Fuat (Cebesoy) komutası altına girmişti.

5 Temmuz 1917’de Yıldırım Ordular Grubu emrindeki 7. Ordu Komutanlığına atandı.

15 Aralık 1917 ile 5 Ocak 1918 tarihleri arasında Veliaht Vahdettin Efendi’nin maiyetinde Almanya’ya giderek Berlin’de Kayzer II. Wilhelm, Hindenburg, Ludendorff ve Genel Karargâh ile savaşın stratejik durumuna dair görüşmelerde yer aldı, Alsas bölgesini ve cepheyi ziyaret ederek subaylarla görüştü.

7 Ağustos’ta 7. Ordu Komutanı olarak Filistin Cephesi’ne atandı. Savaş sürerken 20 Eylül’de Fahri Yaver Hazreti Şehriyari (Padişahın Onursal Yaveri) unvanı verildi., 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandı ve ertesi gün öğle vaktinde yürürlüğe girdi. Mondros Mütarekenamesi 19. maddesi gereğince, Yıldırım Ordular Grubu kumandanı olan Otto Liman Von Sanders Paşa’nın görevden alınması üzerine Mustafa Kemal Paşa bu göreve getirildi. 7 Kasım’da Yıldırım Ordular Grubu ile 7. Ordu lağvedildi.

Mustafa Kemal9. Ordu müfettişliğine atandı. Karar 30 Nisanda resmen açıklandı ve kısa süre sonra kabine tarafından onaylandı. 16 Mayıs’ta kurmaylarıyla beraber Samsun’a doğru Bandırma Vapuru’yla yola çıktı. Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Kurmay Albay Refet Bey (Bele), Kurmay Albay Kâzım (Dirik) Bey, Kurmay Albay ‘Ayıcı’ Mehmet Arif Bey, Dr. Albay İbrahim (Talî Öngören) Bey, Kurmay Binbaşı Hüsrev (Gerede) Bey, Dr. Binbaşı Refik (Saydam) Bey, Binbaşı Kemal (Doğan) Bey, Yüzbaşı Cevat Abbas (Gürer) Bey ve Yüzbaşı Ali Şevket (Öndersev) Bey ile beraber Samsun’a çıktı.

Mustafa Kemal hazırladığı bildiri taslağını 19-20 Haziran’da Rauf, Refet ve Ali Fuat ile görüştü. Genelge hazırlandıktan sonra Konya’daki 2. Ordu Müfettişi Cemal (Mersinli) ile Erzurum’da bulunan 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir’e gönderilerek onayları alındı. 22 Haziran 1919’da Amasya Genelgesi’ni yayımladı. Kâzım Karabekir Paşa tarafından Erzurum’da toplanan Doğu İlleri Müdafaa-i Hukuk Kongresine (Erzurum Kongresi) katıldı.[194] Kongre başında Kâzım Karabekir, Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin iki üyesinin istifa ettirerek Rauf (Orbay) ile Mustafa Kemal’in tam üye olarak kongreye katılmalarını sağladı.[195] 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 tarihleri arasında gerçekleşen kongrede 56 delege yer aldı. Mustafa Kemal ilk başta hazırlık komitesi başkanı seçildi, daha sonra yine Karabekir’in çabasıyla kongre başkanı seçildi.

11 Eylül’de yayımlanan Sivas Kongresi Beyannamesi’nde Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı gün işgale uğramamış vatan topraklarının bir bütün olduğu ve birbirinden ayrılamayacağı vurgulanmıştır. Kuvâ-yi Milliye’nin tek kuvvet olarak tanınması ve millî iradenin egemen kılınmasının esas olduğu belirtilmiştir. Rumların ve Ermenilerin toprak iddialarına karşı çıkılmıştır. Millî iradeyi temsil etmek üzere Osmanlı Mebuslar Meclisi’nin derhal toplanması ve hükûmet kararlarının meclisin denetimine sunulması istenmiştir. Sivas Kongresi’nde bütün millî cemiyetler Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirilmiştir.

23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. Ülkenin her yanından milliyetçi örgütler Ankara’ya temsilciler göndermiş, İstanbul meclisinden gelenler de meclise katılmıştı. Meclis açılışında Mustafa Kemal, 1918’deki mütarekeden beri olanları açıklayan uzun bir konuşma yaptı. Meclisin sadece yasama değil yürütme yetkisini de elde tutmasını, üyeler arasından yürütme kuruluna uygun olanların seçilmesini istedi. 24 Nisan’da meclis faaliyetlerine başladı; yapılan yoklamada 120 delege hazır bulunmuştu. Mustafa Kemal 120 oyun 110’unu alarak Erzurum mebusu sıfatıyla Meclis ve Hükûmet Başkanlığına seçildi

20 Ocak 1921’de anayasa görevi gören Teşkîlât-ı Esâsîye Kanunu çıkartıldı. Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğunu belirten kanun ülkeye resmen Türkiye Devleti adını veriyor, 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihlerinde yapılan Sakarya Meydan Muharebesi’nde Yunan ordusunun hücum gücü tükendi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti tarafından yönetileceği bildiriyor ve padişahın neredeyse tüm yetkilerini TBMM’ye devrediyordu. Mustafa Kemal meclis başkanı olarak hükûmetin başında kaldı.

26-30 Ağustos 1922’de yapılan Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşı’nın son aşamasıdır. 30 Ağustos günü Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde bir gün içinde Yunan ordusunun büyük bir bölümü imha edildi. 31 Ağustos’ta Mustafa Kemal Paşa komutanlarını Çalköy’deki karargâhında toplayarak kaçabilen Yunan kuvvetlerinin hızlı bir şekilde takip edilmesini ve İzmir ile civarındaki kuvvetleriyle birleşmemesi için üç koldan Akdeniz’e (bugünkü Ege) doğru ilerlenmesini emretti. 1 Eylül günü Başkomutan Mustafa Kemal bir bildiri yayımlayarak ordulara şu emrini verdi:

“Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü, yiğitlik ve yurtseverlik kaynaklarını yarışırcasına esirgemeden vermeye devam eylemesini isterim. Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”

11 Ekim 1922’de; TBMM, İngiltere, Fransa ve İtalya arasında imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşması’yla savaş sona ermiştir.

Böylece Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’yla sonuçlanmıştır. Bu antlaşma ile Sevr Antlaşması yürürlükten kalkmış, Türkiye Lozan Antlaşması temelleri üzerine kurulmuştur.

29 Ekim 1923 Pazartesi akşamı saat 20.30’da milletvekillerinin alkışları ve “Yaşasın cumhuriyet!” nidaları ile cumhuriyet ilan edildi.

Açıkçası; Atatürk’ün düşmanı, düşmanımdır.

Adı: Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK,

Görevi: İlk Cumhurbaşkanı,

Doğum yeri: Selanik,

Yaşı: 57,

Eğitim: Harp Akademisi,

Savaş: 11,

Madalya: 24,

Nişan: 7,

Yazdığı Kitap: 11,

Okuduğu Kitap Sayısı: 4000,

Açtığı Fabrika: 48,

En Büyük Başarısı: Türk vatanını işgalden kurtarması, Türkiye Cumhuriyeti Devlet’ini kurması.

Bütün bunları başaran Mustafa Kemal vardır. Karanlıkta yürümekten korkanlar, Mezarlıklardan geçerken ürken şebekler, kansızlar, soysuzlar, hainler ATATÜRK olduktan sonrakileri ipinizi elinde tutanlardan öğrenirsiniz…

***

Bunun sebebini Atsız Hoca çok güzel tarif ediyor. “Bugün Türkiye’de Türklüğe ve dolayısıyla Türk bayrağına düşman üç zümre vardır: Moskofçular, kürtçüler ve siyasi ümmetçiler.”

Ayrıca Neyzen Tevfik’te kimler olduklarını söylemişti: “Geldikleri gibi gitmediler; kimi itini bıraktı, kimi bitini. Kimi de piçini bıraktı!.. Yoksa bu kadar şerefsizin bizden olması mümkün değil!”

ULAN; ADİCE, NAMERTÇE, KALLEŞÇE HEYKELLERİNİ YIKMAYI BAŞARDINIZ DİYELİM. NECİP TÜRK MİLLETİNİN YÜREĞİNDEKİ, GÖNLÜNDEKİ, ZİHNİNDEKİ ANADOLUNUN HER ZERRESİNDEKİ O MANEVİ ABİDELERİ YIKAMAZSINIZ YIKAMAYACAKSINIZ, YIKMAYA GÜCÜNÜZ YETMEYECEKTİR..

BUNA, ÜLKENİN BÜTÜN GAZİLERİ, ŞEHİTLERİ, CANLI- CANSIZ VARLIKLARI KARŞI KOYACAKTIR..

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

Kaynak: (https://fb.watch/cTcRxTKJQU/)

www.kenansahbaz.com

Söylesem tesiri yok, Sussam gönül razı değil

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , | ATATÜRK için yorumlar kapalı
Kas 10

DÜNYA LİDERİ ATATÜRK

DÜNYA LİDERİ ATATÜRK

Pek çok fotoğrafı var ama beni en çok etkileyen bu fotoğraf. Tek delikli kemerin tokası değiştirilmiş, çift delik yapılmış.

80 küsur sene önce tenis maçı izlerken fotoğrafı var, yüzerken fotoğrafı var, sahilde kumda otururken, kürek çekerken, at binerken, konser izlerken, zeybek oynarken, dans ederken, heykel incelerken fotoğrafı var.

Salıncakta çocuk gibi gülerek sallanırken bile fotoğrafı var.

O dönemin kıyafetlerine, ayakkabılarına bakıyorsun; sanırsın dünya moda ikonu.

Aman Allah’ım diyorsun, nasıl bir ruh üfledin de çıtayı en üste koydun bu kulunla…

Bu kadar GÜZEL bir ÖRNEK İNSAN nasıl olabilir?

Ama oldu, bütün dünya gördü, halen görmekte işte!

Hayvanlarla fotoğrafları var,

Çocuklarla, okulda genç kızlarla, delikanlılarla, cephede askerlerle, komutanlarla; dahası köylülerle, şairlerle, yazarlarla, sanatçılarla…

Dua etmişliği de var, vaaz vermişliği de.

“Bana yeniden üniformamı giydirtmeyin!” deyip ültimatom vermişliği de var.

Tek bir ağacı kesmemek için koca köşkü yürütmüşlüğü de var, bozkır Ankara’ya Atatürk Orman Çiftliği’ ni kurmuşluğu da…

Kalbine kurşun yemişliği de var, ülkesi için; savaştan savaşa koşmuşluğu da.

Yirmi iki yıl, rakamla da yazıyorum, tam 22 yılını cephede geçirmişliği,

o güzelim ayaklarını asker potinlerinden çıkarmamışlığı, askeri tayınını yemeden sofraya oturmamışlığı da var;

bir çok ülke liderini sofrasında ağırlamışlığı da var.

Ama ne acıdır ki “Evde yiyecek kalmadı oğul” diye mektup yazan anacığına:

“Bu para Milli Mücadelenin parasıdır.

Vatanı kurtarmak için topladık, konunun ehemmiyeti büyük, size şu an para gönderemem anacığım, şimdilik evdeki halıları satın” demişliği de var.

Ve tarihin görüp göreceği en yoksul, en çaresiz savaşlarından birinde

“Geldikleri gibi giderler” demişliği de var.

Ömrünü, emeğini, aklını, sevgisini milletine verdiği gibi, tüm malını mülkünü de milletine bağışlayıp geçmiş bir Atamız var.

RUHU ŞAD MEKÂNI CENNET OLSUN

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | DÜNYA LİDERİ ATATÜRK için yorumlar kapalı
Kas 09

ACI TECRÜBE

 ACI TECRÜBE

25 Haziran 2012 (Yenişafak): PKK Ramazan’da silahlı mücadeleyi bırakabilir.

27 Ocak 2013 (Taraf): MİT ile İmralı arasındaki görüşmelerle şekillenen süreçte ilk olarak Dersim’de silah bırakılması bekleniyor. Buna göre, 20 kişilik bir PKK’lı grup çekildiğini açıklayacak.

29 Ocak 2013 (Hürriyet): Kış şartları nedeniyle sınıra uzak bölgelerdeki PKK’lıların Türkiye’den ayrılmaları için baharın gelmesi beklenecek. 100’e yakın PKK’lı ‘sürece yönelik güven arttırıcı eylemler’ adı altında silahlarını bırakarak sınır dışına çıkacak. PKK’lıların silahsız çıkışı sırasında bazı sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ‘gözlemci’ olarak eşlik edecek.

26 Nisan 2013 (Milliyet): PKK militanları bizim Kuzey Irak, onların Güney Kürdistan dedikleri bölgeye geçecek… Önemli mi? Çok… Ama daha önemlisi; geri dönüş yok denmesi. İktidarın da, İmralı’nın da, Kandil’in de vazgeçenin bedelini ödeyeceğini söylemesi…

26 Nisan 2013 (Milliyet): PKK’nın 8 Mayıs itibariyle Türkiye topraklarından geri çekilme kararını açıklandı. PKK güçlerinin kendilerini korumak için silahlarıyla birlikte çekileceğini söyleyen Karayılan, “Silahsızlanma o kadar basit değil. Dağda insanlar silahsız nasıl çekilecek. Kurtlar bile engel olur. Yaşayabilmeleri için kendilerini korumaları gerekir. PKK güçleri kendi gücüne dayanarak çekilecek” dedi.

26 Nisan 2013 (Zaman): ‘Hükümet Öcalan’a ne verdi de PKK çekiliyor?’ sorusu saçmadır. Hükümetin verdiği bir şey yok. Asıl PKK silahlı mücadelenin sonunu ilan ederek ve sınır dışına çıkmayı kabul ederek hem Türkiye’de hem de dünyada ‘meşruiyet’ devşirmiştir.

19 Ağustos 2014 (Yenişafak): Çözüm sürecine ilişkin hazırlanan takvimin ayrıntıları belli oldu. Buna göre, Ekim ayında başlayacak dönüşler 2015 yılına kadar devam edecek… Kandil’den dönüşler ise kademeli olarak sağlanacak. Ancak, IŞİD’in Rojawa’yı, Şengal bölgesindeki Ezidi’leri ve en son Mahmur kampını hedef alması Ankara’nın Kandil’in boşaltılması planını bir kez daha revize etmeye zorladı.

13 Kasım 2014 (Yenişafak): Suriye’deki konjonktür ve Irak’taki gelişmeler nedeniyle Kandil’in tüm bölgelerde silah bırakması seçeneği gerçekçi olmaktan çıktı. Suriye’de PYD devam edecek ama Türkiye’deki PKK’nın kendini lağvedip, silahlı mücadeleyi bıraktığını ilan etmesinin üzerinde çalışılıyor.

14 Kasım 2014 (Vatan): Demirtaş müjdeyi verdi. PKK ne zaman silah bırakıyor? Demirtaş, Öcalan’ın devlet heyetine, müzakerede uzlaşı sağlanması halinde PKK’ya en geç 2015’in Mart ve Nisan ayına kadar silahsızlanması için çağrı yapacağını belirttiği, örgütün de buna yeşil ışık yaktığını söyledi.

20 Kasım 2014 (Sabah): Çözüm süreci takvimine Kobani eylemleri nedeniyle uyulmadı. Bu da yaklaşık bir aylık bir sarkma anlamına geliyor. Eski takvime göre ocak ayında silahların bırakılması, nisan ayı içinde de sürecin tamamlanması bekleniyordu. Takvim revize edilecek.

20 Kasım 2014 (Vatan): Güven artırıcı adımlar atılıp, taraflar takvime sadık kaldıklarında PKK’nın silahı tamamen bırakması değil, ülkeyi terk etmesi gündeme gelecek. Geri çekilmenin başlayabilmesi için bugün takvim dahi uygun değil. Ancak bahara kadar gerekli düzenlemeler yapılır, örgüt geri çekilme konusunda psikolojik olarak hazırlanırsa bu kısa sürede gerçekleşir.

***

‘Silah bırakıyorlar, çekiliyorlar’ temalı üçüncü sınıf filmden bir demetti bu… Yüzlerce haber, makale ve yorumdan küçük bir parça sadece… ‘Üç gün konuşurlar, dördüncü gün unuturlar’ teşhisi koydukları hedef kitleye göreydi bu hazırlıklar…

Daha doğrusu ‘Bir millet uyanıyor’dan ‘Bir millet uyutuluyor‘a dramatik bir geçişti!.. Taktik hiç değişmiyordu… Medya, kamuoyu anket firmaları ve düşünce kuruluşları eşliğinde en kara tablolar bile ‘ümit’ olarak pazarlanabiliyordu…

Unutmayalım: Süleyman Şah Türbesi’nin bir gecede kaçırılması bile zafer gibi sunulmaya kalkışılmış, “Çok hızlı hareket ettik, geride hiçbir şey bırakmadık” şeklinde destan yazılmış, yüzsüzlüğün yüzölçümünün toprağın yüzölçümünden daha önemli olduğu ispatlanmıştı!..

DERS ALDIK MI?…

 

Alıntı: Servet Avcı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | ACI TECRÜBE için yorumlar kapalı
Kas 08

“DİKKAT ET,BEN DE BÖYLE DİYORDUM”

“DİKKAT ET,BEN DE BÖYLE DİYORDUM”

Churchill, akıl hastanesini dolaşırken birinin kendisiyle hiç ilgilenmediğini görmüş:
“Ben kimim biliyor musun? Üzerinde güneş batmayan imparatorluğun başbakanıyım!”
Hasta gülmüş:
“Dikkat et, ben de böyle diyordum, alıp buraya getirdiler.”

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | “DİKKAT ET,BEN DE BÖYLE DİYORDUM” için yorumlar kapalı
Kas 07

KÖYLERİMİZDE İSTİKLÂL MARŞIMIZ, ANDIMIZ OKUNACAK.

KÖYLERİMİZDE İSTİKLÂL MARŞIMIZ, ANDIMIZ OKUNACAK.                  

Köy okullarını açacağız                                                                                                                                                                                              Cumhuriyet eğitim seferberliğini köy okullarından başlattı. Önce köylere gidecek öğretmenler yetiştirdi. Sonra o idealist öğretmenleri, köylere dağıttı. Bilim ve fennin ışığını, memleketin dört bir yanına yaydı. Ne acıdır ki; bugün Cumhuriyetin bu vizyonundan olabildiğine uzaktayız. Ak Parti’nin eğitimde yol açtığı en önemli tahribatlardan biri, hiç şüphesiz köy okullarının kapatılması politikasına, hız vermesiyle yaşandı. Son 20 yılda, 20 binden fazla köy okulu kapatıldı. Taşımalı eğitim sistemi denilen, garabet bir uygulamaya geçildi. Sonuçta ortaya çıkan manzarada; köy var, köyde çocuk var, ama okul yok. Bugün tam tamına, 722 bin 845 çocuğumuz köyden şehir merkezlerine taşınıyor. Köy okulları kapatılınca; Millî bayramlarımız artık köylerimizde kutlanmıyor. Artık İstiklal Marşımız, her Pazartesi köylerde okunmuyor. Bayrağımız göndere çekilmiyor. Köy okulları kapatılınca; köy hayatı da canlılığını kaybetti. Tarım bitti, hayvancılık bitti. Oysaki Atatürk’ümüz ne diyordu: ‘Köyler ülkemizin kılcal damarları, köylüler de milletin efendisidir.’  Bugün maalesef Cumhuriyet’in geleceği emanet ettiği o nesiller, artık o köylerden çıkmıyor.

Kız çocuklarının durumu                                                                                                                                                                                                     Ortaya çıkan yanlış eğitim politikası, ardı ardına yanlışlar üretiyor. Çocuklarını köyden uzağa göndermek istemeyen ana babalar, ilk 4 yılın sonunda, çocuklarını okuldan alıyor. Özellikle kız çocuklarımız, erken yaşta okuldan alınıyor. Herhangi bir meslek sahibi olamıyor. Kimisi çocuk yaşta evlendiriliyor. Gelecek hayali kuramıyor. TÜİK rakamlarına göre, kız çocuklarının erken yaşta evlendirilme oranı, erkek çocuklarımızın tam 21 katı. Son 20 yılda, 1 milyon kız çocuğumuz, yaşları tutmadığı için, mahkeme kararı sonucu evlendirildi. Bu yanlış uygulanan politikanın ortaya çıkan en küçük  ucube sonucu. Oysa taşımalı eğitim sistemine harcadığınız para 20 milyar lirayı aşmış durumda. Bu parayla okullar fiziki olarak güçlendirilebilir ve teknolojik imkânlarla donatılabilirdi.

Gençler sahipsiz                                                                                                                                                                                                                    Köylerde yaşayanların durumu ortadayken, büyük kentlerde ve küçük kentlerde yaşayan gençlerimiz ise kendilerini sahipsiz ve çaresiz görüyorlar. Gençlerin elinden Cumhuriyetin imkânları alınmış durumda. Onların yükselme, başarma, hayallerine kavuşma umutları yok olmuş durumda. Bu kargaşa sistem gençlerin elinden çocukluklarını, gençliklerini ve en güzel yıllarını çaldı. Kafalarına göre getirdikleri sistemi gerçekleştirmek için ilk önce Cumhuriyete ve onun ilkelerine saldırdılar. Saldırılarını halkı aldatarak gerçekleştirdiler. Yandaşları paraya boğdular. Şimdi para bitti sistem sarsıldı. Yandaşların bile pusulaları bozuldu. Çıkış yolu arıyorlar. Milletin sinir uçlarıyla oynayarak, milleti birbirine düşürmeye çalışıyorlar. Millet uyandı, artık milleti kavga ettirerek seçim kazanma devri bitti. Kavgadan siyasi rant devşirildiği devirler tarihe karıştı. Millet kendi gücüyle bu yandaş düzene son verecek.

KÖYLERİMİZDE İSTİKLÂL MARŞIMIZ, ANDIMIZ OKUNACAK.

 

TÜRKİYE İYİ OLACAK!

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | KÖYLERİMİZDE İSTİKLÂL MARŞIMIZ, ANDIMIZ OKUNACAK. için yorumlar kapalı
Kas 06

“VİCDANIM MÜSAADE ETMEDİ”

“VİCDANIM MÜSAADE ETMEDİ” 

Fatih Altaylı’nın Teke Tek programına konuk olan Meral Akşener bu konudaki soruya verdiği yanıtta şunları söyledi;

– “28 Şubat için çağrıldım. Orada ölümle tehdit edilen kişi bendim. Gittim, konuştum, ifademi verdim. 7 saat ayakta ifade verdim. Ondan sonra bana ‘şikâyetçi misin?’ dediklerinde, ben kişisel olarak şikâyetçi olamam, buna siz karar vereceksiniz dedim.

Rahmetli Şevket Kazan abi bunun üzerine şikâyetini geri çekti. Tahmin edemeyeceğiniz hakaretlere maruz kaldım.

Ama bunlara direndik. 90 yaşındaki insanların hapislerde olmasını doğru bulmadığını ifade etmek isterim. Vicdanım müsaade etmedi.”

28 Şubat davasında hükümlü olan emekli generallerin avukatlarından Hüseyin Ersöz, Adil Yargılanma Hakkı’nın ihlal edildiğine dikkat çekerek özetle şunları söyledi;

– “28 Şubat Davası hukuki değil siyasi bir yargılama sürecinde gerçekleşmiştir.

Yargılamanın Adil Yargılanma Hakkı’na uygun gerçekleştiğini söyleyemeyiz. 400 günü aşan bu süreçte cezaevinde olan emekli askerlerin, sağlık sorunlarına karşın özgürlüklerinden yoksun bırakılmaları, kamu vicdanını yaralayan bir durumdur.

Anayasa Mahkemesi tarafından bir hak ihlali kararı verilerek, infazın durdurulması gerekmektedir.

Aksi halde bu insanların yaşayacakları mağduriyet, hukuk tarihimizde acı bir tablo olarak yer alacaktır.”

FETÖ kumpası ile organize edilen 28 Şubat davasının mağdurlarından emekli Tümgeneral Cevat Temel Özkaynak’ın eşi Sumru Özkaynak şu mesajı gönderdi:

– “İyi günler Orhan Bey sizinle paylaşmak istedim, eşim dahil üç kişi sonra da Hakkı Paşa hastalandı 4 Covid vakası oldu gerçekten artık isyan ediyorum orada hastane var, keşke oraya yatırıp göz önünde tedavi etseler ne kaybederler?

Dün gece eşim boğazlarından rahatsızlanmış sabah söylemiş boğazım ağrıyor diye doktorla görüşüp hastaneye götürmüşler serum takılmış resmen eziyet ediyorlar artık ne düşünüp ne yapacağımızı bilemiyoruz.

Aydan Amiralimize yapılan ortada ne. Bitmez kin, nefret anlamak mümkün değil sizinle paylaşmak istedim kusura bakmayın.”

Sumru hanımın eşinin emekli maaşını alırken nasıl haksız kesintiler yapıldığının da tanığıyım.

Av. İrem Çiçek sosyal medya hesabından şu paylaşımı yaptı:

– “Hastane Heyetinin hayati riski var dediği ancak cezaevinde kalabilir raporu verdiği Çetin Doğan ve arkadaşları için, ey vicdan neredesin?”

Cezaevinde Anayasa Mahkemesi kararını bekleyen emekli generallerin yaşları ve sağlık durumları şöyle;

– Orgeneral Fevzi Türkeri (82): Şeker, tansiyon, kalp, bel fıtığı.

– Orgeneral Çetin Doğan (83): Kalp, prostat, tansiyon ve diyabet.

– Orgeneral Ahmet Çörekçi (90): Şeker, tansiyon, kalp.

– Orgeneral İlhan Kılıç (86): Kalp.

– Korgeneral Yıldırım Türker (82): Kalp ve prostat.

– Korgeneral Hakkı Kılınç (82): Denge bozukluğu, şeker ve kalp.

– Korgeneral Çetin Saner (84): Bel rahatsızlığı.

– Korgeneral Vural Avar (85): Demans.

– Koramiral Aydan Erol (81): Ağız içi kanseri.

– Tümgeneral Kenan Deniz (75): Parkinson, Alzheimer, fıtık.

– Tümgeneral Erol Özkasnak (77):  Tansiyon, glokom, şeker.

– Tümgeneral Temel Özkaynak (78): Bel fıtığı, göz tansiyonu.

– Tuğgeneral İdris Koralp (74): Şeker ve tansiyon.

Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi kumpasları şerefli Türk ordusuna Amerika ve FETO iş birliği ile kuran AKP iktidarının baskısı olmasa 28 Şubat davasından tek bir gün dahi mahkûmiyet kararı çıkmazdı.

Bunu generallerin avukatlarının tamamı defalarca açıkladılar.

28 Şubat kumpas davasında FETÖ’cü savcılar şöyle:

– Mustafa Bilgili: Meslekten ihraç edildi tutuklu.

– Hüseyin Ayar: Meslekten ihraç edildi.

– Fikret Seçen: Balyoz Davası savcısı. Meslekten ihraç edildi. Halen firarda.

– Kemal Çetin: Meslekten ihraç edildi. Halen tutuklu.

– Cemil Tuğtekin: Meslekten ihraç edildi.

– Mehmet Özgür: Meslekten ihraç edildi. Halen tutuklu.

 Tutuklama kararı veren Hâkimler:

– Mustafa Karatay: Meslekten ihraç edildi.

– Muhammet Alabaş: Meslekten ihraç edildi. Halen tutuklu.

– Ali Ertan: Meslekten ihraç edildi. Halen tutuklu.

– Haydar Kolu: Meslekten ihraç edildi. Halen tutuklu.

– Mehmet Hamzaçebi: Meslekten ihraç edildi.

– Mehmet Erdoğan: Meslekten ihraç edildi.

– Vedat Dalda: Meslekten ihraç edildi.

– Dündar Örsdemir: Meslekten ihraç edildi. Halen tutuklu.

– Nihal Uslu: Meslekten ihraç edildi. Halen tutuklu.

– Abdullah Bahçeci: Meslekten ihraç edildi.

– Halil İbrahim Kütük: Meslekten ihraç edildi. Halen firari.

– Ahmet Korkmaz: Meslekten ihraç edildi. Halen tutuklu.

– Kadriye Çatal: Meslekten ihraç edildi.

– Hakan Oruç: Meslekten ihraç edildi.

 

Kaynak: Medya

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , , , | “VİCDANIM MÜSAADE ETMEDİ” için yorumlar kapalı