Ağu 31

AŞKA DÜŞTÜM DEME, KÖZ GİBİ YANMADIKÇA

AŞKA DÜŞTÜM DEME, KÖZ GİBİ YANMADIKÇA

* * *

Bir aşkın serüveni bir anda bitmez asla

Görünmez hiç ateşi dumanı tütmez asla

Mahşere kadar bile acısı gitmez asla

Yüreğin alev, alev öz gibi yanmadıkça

Aşka düştüm deme hiç köz gibi yanmadıkça

* * *

Yanmayı göze alan vazgeçmez aşığından

Kaçar mı hiç pervane o parlak ışığından?

Çilesini çekenler dönemez eşiğinden

Her dakika, her saat, bir ömür anmadıkça

Aşka düştüm deme hiç köz gibi yanmadıkça

* * *

O sevginin cemresi gönüllere düşse de

O ısı da gönüller ısınsa da, pişse de

O gönül sevdasını bir akla danışsa da

Her gördüğün güzeli o peri sanmadıkça

Aşka düştüm deme hiç köz gibi yanmadıkça

* * *

Farklı atar yüreğin kanın damarda coşar

Bedeninde her organ her anda ona koşar

Doğru yanlış yok olur, bütün hücreler şaşar

Nazına, cilvesine, tavrına kanmadıkça

Aşka düştüm deme hiç köz gibi yanmadıkça

* * *

Düşünmediğin vakit, anmadığın an olmaz

Onsuz yaşayamazsın bedeninde can olmaz

Yüreğinde heyecan damarında kan olmaz

Bir kuş gibi yüreğin o dala konmadıkça

Aşka düştüm deme hiç köz gibi yanmadıkça

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , | AŞKA DÜŞTÜM DEME, KÖZ GİBİ YANMADIKÇA için yorumlar kapalı
Ağu 30

MUHALEFETE

MUHALEFETE

Muhalefet, muhalefeti bıraktı mı? Ne oluyor size? Milletin en az %48’i muhalifsiniz diye size oy verdi; şimdi seçmenlerinizi ortada bırakıverdiniz.

Memlekette akıl almaz işler oluyor. Dolar gittikçe yükseliyor, pahalılık el yakıyor. Millet geçinemez durumda. Yoksul ve perişan. Ama muhalefette tık yok. Seçimlere kadar mıydı muhalefetiniz?

Ekonomik konuları, enflasyonu herkes yazıyor, söylüyor. Sadece muhalefet susuyor.

Ülkenin yalnız ekonomik sorunları mı var? İktidar yeni anayasa diye tutturdu; bunun için söyleyecek sözünüz yok mu?

“Ama montaj, ama şu, ama bu.” Hakkınızdaki montaj görüntülerini sineye mi çektiniz? Montaj videolarla yürütülen seçim kampanyasını sineye mi çektiniz?

Bakanlıktan istifa etmeden bakanlık imkânlarıyla yürütülen seçim propagandalarını sineye mi çektiniz? Devletin televizyonunda iktidara ayrılan saatlerle muhalefete ayrılan saatler arasındaki eşitsizliği sineye mi çektiniz? Bütün bunları sorgulamayacak mısınız? Bunları delilleriyle, görüntüleriyle birlikte sürekli gündeme getirip “Bu şartlarda yapılan seçimler meşru sayılabilir mi?” diye sormayacak mısınız?

Neler oldu size, niçin sustunuz? Yoksa sizde mi makam mevki peşine düştünüz? Ortalığı ayağa kaldırmanız gerekirken birbirinizin ayağına kurşun sıkmaya başladınız. Tamam, parti içinde meseleleriniz var ama günde birkaç defa başınızı kaldırıp sesinizi yükseltecek zamanınız da mı yok?

Mülteci / kaçak rezaletleri sürüp gidiyor; bu gidişe karşı kim duracak? Vatandaşın yalnız karnı aç değil, memleket elden gidiyor, diye canı yanıyor? Bu memleket Suriyelinin mi olacak, Afgan’ın mı olacak, diye kara kara düşünüyor; onun acı duygularına kim tercüman olacak?

Laiklik de orasından burasından çekiştirilip duruyor. Ortalık tarikatlara, cemaatlere bırakılmış durumda. Şeyhlerin gösterişli karşılanmaları, caddelerde uçuşan, sallanan sarıklar, cüppeler, lüks arabalarla konvoylar oluşturan din simsarları; güzel dinimizi, ahlaka dayanan dinimizi istismar eden, kendilerine mahsus akıl almaz görüşlerini, eylemlerini din diye pazarlayan tüccarlar… Okullarımıza kadar sokulan tarikat vakıfları… Bütün bunlar, her gün gözümüzün önünde olup dururken siz kendi derdinize düşmüşsünüz. Kaldırın başınızı, yükseltin sesinizi, millet sizden muhalefet bekliyor.

Yakında mahalli seçimler olacak, bu da mı umurunuzda değil? Ciddi, sürekli; yalanları, iftiraları, eşitsizlikleri gözlere sokucu, beyinlere yerleştirici bir muhalefetle mahalli seçimleri kazanmaya çalışmak varken; bütün enerjinizi bunun için sarf etmeniz gerekirken siz birbirinizi yiyorsunuz. Kaldırın başınızı, etrafınıza bir bakın ve size oy veren seçmenin nasıl kahrettiğini bir görün lütfen.

Mahalli seçimlerde yurt dışında yaşayan vatandaşlar da oy kullanmayacak. Ciddi, sürekli bir muhalefetle, geçen iki seçimde yaşananlardan alınan tecrübe ile mahalli seçimleri kazanma ihtimali yüksek. Mahalli seçimleri öyle oranlarla kazanmalısınız ki iktidarda bir güven sorunu oluşmalı.

Bir seçmen olarak beni partinizin içindeki şu veya bu hizip ilgilendirmiyor, ben muhalefet bekliyorum; ahlaksızlıkları, hırsızlıkları, her türlü kötü gidişi sürekli sergileyecek, teşhir edecek bir muhalefet bekliyorum.

Alıntı: Ahmet B. Ercilasun

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | MUHALEFETE için yorumlar kapalı
Ağu 29

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Bir gün istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin.” Mustafa Kemal Atatürk                                                                  * “Korkakların kıblesi yoktur. Güçlü gördükleri her yere secde ederler”. H. Hakkı Kahveci                                                  * “Kendi ışığına güvenen, başkasının parlamasından rahatsızlık duymaz.” Victor Hugo

* “Eğer bir hak, başkalarına helal. Size, haram ise bilin ki o Allah’ın dini değil. Sömürgecilerinizin, dinidir.” Malcolm X

* “Bir ulus, sımsıkı birbirine bağlı olmayı bildikçe yeryüzünde onu dağıtabilecek bir güç̧ düşünülemez..”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk

* “Bir şeyin ticaretini yapan onu satar, sattığı ise artık kendisinin değildir. Dolayısıyla “Din ticareti” yapanın “Dini” yoktur.” El Kindi

* “İnsanların öldüğü, (öldürüldüğü) hiçbir dava haklı değildir!” The Piyanist

* “Hükümdar yol vermeden eşkıya kervan basmaz…” Sadi Şirazi

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Ağu 28

“TÜRKİYE FELAKETE DOĞRU GİDİYOR.”

“TÜRKİYE PARÇALANMAYA GİDİYOR.”

İlim adamı Prof. Dr. Celal Şengör, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu felaket olarak nitelendirdi. Ünlü jeolog katıldığı bir TV programında Türkiye’nin iç savaşa doğru gittiğini ve bu durumu görmemek için enayi olunması gerektiğini söyledi.

Türkiye toplumunun dünyada yalnızlaştığını ve zenginleştiğini sanarak fakirleştiğini aktaran Şengör, “Genel olarak Türkiye’nin gidişatı felaket. Faciaya gidiyoruz yani. İç harbe gidiyoruz. Gayet açık ve bunu görmemek için enayi olmak lazım. Yani bir felakete gidiyor Türkiye. Dünyada yalnızlaşmış. Zenginleştiğini zannederek fakirleşiyor. Halk tabakaları birbirlerinden hızla kopuyor. Parçalanmaya gidiyor” şeklinde konuştu.

Sunucu’nun Şengör’e “Bölünme var değil mi?” şeklinde soru yöneltmesine karşılık Prof. Dr. Şengör, ”Korkunç bir şey. Yani Türkiye tarihinde daha önce görülmemiş bir felakete doğru gidiyor Türkiye. Dediğim gibi ben bunu bir tek Selçuklu döneminin sonlarına benzetiyorum. Yani orada da bunu sağlayan Baycu’dur” şeklinde cevap verdi.

Türkiye’nin bir parçalanmaya gittiğini ve bunun da dostça olmadığını aktaran Şengör, “Türkiye’nin bu kütlesini muhafaza ederek devam etmesi çok zor gözüküyor bana. Çok zor gözüküyor. Yani Türkiye bir parçalanmaya gidiyor ve bu parçalanmanın da çok dostça olacağını zannetmiyorum” ifadelerini kullandı.

Türkiye toplumunun kültürünün bu şekilde yaşamaya müsait olmadığını belirten Bilim Adamı Celal Şengör konu hakkında “Toplumun kültürü müsait değil bunu dostça taşımaya” şeklinde konuştu.

Bu şekilde yaşamaya devam edilmesi halinde Türkiye’nin Afganistan olacağını aktaran Şengör şu ifadeleri kullanarak sözlerine son verdi “Afganistan olur. Yani korkunç olur. Yani o olduğu zaman da biz çok hayretler içinde kalacağız. Biz nasıl böyle olduk diyeceğiz? Buna verilecek cevap basit. Hep böyleydiniz”

Kaynak: Yeniçağ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | “TÜRKİYE FELAKETE DOĞRU GİDİYOR.” için yorumlar kapalı
Ağu 27

GUGUK KUŞU

GUGUK KUŞU

En tehlikeli…
En sinsi kuş türüdür.
Gözüne kestirdiği yuvanın etrafında dolanır, saksağan yuvası, ispinoz yuvası, ötleğen yuvası fark etmez, yabancı türlerin yumurtlamasını, kuluçkaya yatmasını bekler, uygun zamanı kollar, hedef aldığı yuva boş bırakıldığında, anında gelir, kaşla göz arasında bir yumurtayı yuvadan atar, kendi yumurtasını onun yerine yerleştirir, pırrr, gider.
Yuvanın sahibi geri döner, kendi yumurtalarından birinin dışarı atıldığını, onun yerine kendisinden olmayan yumurtanın monte edildiğini fark etmez, kuluçkaya yatmaya devam eder.
Guguk yavrusu, kendisini oraya monte eden annesi kadar tehlikeli, annesi kadar sinsidir. Hangi yuvaya bırakılırsa bırakılsın, kabuğunu öbür yumurtalardan en az bir gün önce kırar, bir gün önce doğar.
Ve doğar doğmaz…
Uygun zamanı kollar, yuva boş bırakıldığında, ittirir kaktırır, öbür yumurtaları yuvadan dışarı atar.
Böylece… Yuvanın gerçek evlatları imha edilir, guguk yavrusu kendisine ait olmayan yuvanın tek mirasçısı olur.
Kandırdığı, yuvasına yerleştiği Ana’nın şefkatini, fedakârlığını, besleme, koruma kollama, büyütme içgüdüsünü sömürmeye başlar.
Vahametin farkında olmayan zavallı ana besler, besler, besler… Guguk yavrusu, kendisini besleyen Ana’dan daha iri hale gelir.
Artık işi bitmiştir.
Yuvaya ihtiyacı kalmamıştır.
Yuvayı dağıtır ve gider.

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , | GUGUK KUŞU için yorumlar kapalı
Ağu 26

KAVİMLER GÖÇÜ VE “HUDUT KARTALLARI!”

KAVİMLER GÖÇÜ VE “HUDUT KARTALLARI!”

Millî Savunma Bakanlığı, yasa dışı yollarla Suriye’den Türkiye’ye geçmek isteyen 6 kişinin yakalandığını, yakalananlardan 4’ünün PKK terör örgütü mensubu olduğunu bildirdi.

Açıklamada, “Teröre ve teröriste geçit yok. Hudut Kartallarımız, Suriye’den ülkemize yasa dışı yollarla geçmeye çalışan 6 kişiyi yakaladı. Yapılan inceleme sonucunda yakalanan şahıslardan 4’ünün PKK terör örgütü mensubu olduğu belirlendi.” ifadelerine yer verildi.

Bu haberi okuyunca, “Milyonlarca Suriyeli ve çoğu asker yüzbinlerce Afgan, yasa dışı yollarla Türkiye’ye geçerken Hudut Kartallarımıza ‘dokunmayın, bırakın geçsinler’ emrini kim verdi?” diye düşündüm…

***

Açıklamadaki “yasa dışı yollar” ifadesi de yanıltıcıdır. Milyonlarca yabancının sınırlardan yürüyerek veya gümrük kapılarından izin verilerek geçmeleri arasında bir fark yoktur. Tamamı yasa dışı yoldur. Bu geçişlerin tamamı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve yasalarına aykırıdır. İktidar, bunu bildiğinden halkın yasa dışı geçişlere karşı çıkmaması için ensar-muhacir edebiyatı yaparak, yani İslam tarihinde yaşanmış bir olayı günümüze yansıtarak, kısacası, yasalara değil, dine dayalı gerekçe üretmiştir ki bu da Anayasa’ya aykırıdır.

Sadece bu uygulama bile Türkiye’yi Anayasa ve yasalarla yönetilen bir ülkeyken dini çıkarımlarla yönetilen bir ülke haline getirmiştir…

***

İktidarın uygulamalarından bir örnek vermek istiyorum… Tuncay Yüksel paylaştı:

“Polis tarafından alınan Suriyeli işçimi aramak için Tuzla Geri Gönderme Merkezi’ne gittim.

Gördüğüm manzara şuydu: Kampta yalnızca Türkmen, Özbek v.b gibi Türkler vardı.

‘Suriyeliler nerede?’ diye sordum.

‘Artık Suriyeli toplamıyoruz çünkü onların tamamı izinli’ dediler. Afrika’dan geleneler de izinliymiş.

Bir tek suçlu Türk soylularmış.

Oradaki bir polis arkadaşın dediği gibi

‘artık Arap devletine doğru gidiyoruz.’

‘Yerli ve millî’ öyle mi?”

***

Tabii yabancı işçi çalıştırmak da sürece hizmet ediyor, bunu da görmek gerekir…

Türk Tarih Kurumu eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, zaman zaman uyarılarda bulunuyor ve “Yarın çok geç olacaktır. İş işten geçtikten sonra, hep söylemiştik demeyelim. Bu bir kavimler göçüdür. Ülke nüfusunun şimdilik yüzde 10’unu oluşturuyor gelenler. Bir an önce tedbir alınmazsa, sonu iyi olmayacaktır. Hükümetin bilgisi olmadan sınırdan bu kadar insanın geçmesi mümkün değil” diyor…

Halaçoğlu, Roma İmparatorluğu’nu kavimler göçünün yıktığını da hatırlatıyor…

***

Kavimler göçü, Vikipedya’da şöyle izah ediliyor: “Çin egemenliğinden kurtulmak için MS. 350 yıllarında Batı’ya hareket eden Hunlar, Volga-Don nehirleri arasında yaşayan Hunların daha Batı’ya göçmelerine sebep oldu. 375 yılında Hunlar, Gotların ve Ön Slavların yaşadığı Doğu Avrupa’ya girdi. Bölgede daha fazla tutunamayan Germen kavimleri; Vizigotlar, Ostrogotlar, Franklar, Gepidler, Lombardlar, Burguntlar, Vandallar ve Cermen olmayan Slavlar, Bat’ıya doğru göç etmeye başladı. Romalıların barbar olarak adlandırdığı bu kavimler önlerine çıkan diğer kavimleri de önlerine katarak İspanya’ya hatta Kuzey Afrika’ya kadar ilerledi. Avrupa’da yıllarca süren bu döneme Kavimler Göçü denir. Günümüz Avrupa devletlerinin temelleri Kavimler Göçü ile atılmıştır.

Göçün ilk yıllarında Cermen kabileleri Roma İmparatorluğu’nun Batı kesimindeki birçok bölgeyi ele geçirmişti. 376’da Hunlarla savaşan Got kabilesi Tervingiler, Roma topraklarına girdi. Vizigotlar 410’da İtalya’yı istila etti. Ostrogotlar tarafından İtalya’nın içlerine kadar takip edildiler. Galya’da Franklar ağır ağır Roma topraklarına girdi. Vizigotlar geleceğin Fransa ve Almanya’sı olacak Frank Krallığı’nı kurdu. Büyük Britanya’ya gelen Anglo-Saksonlar ise Roma’nın Britanya’daki sonunu getirdi.”

Şimdiki kavimler göçü de Türkiye Cumhuriyeti’nin sonunu getirebilecek boyutlara doğru gidiyor. Türk Milleti, bu gerçeği görmeli ve ona göre siyaset belirlemelidir.

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | KAVİMLER GÖÇÜ VE “HUDUT KARTALLARI!” için yorumlar kapalı
Ağu 26

TÜRKİYE TÜRKLÜĞÜ

TÜRKİYE TÜRKLÜĞÜ

Merhum İsmail Hami Danişmend, Türklük Meseleleri adlı muhteşem kitabında “Irk birliği, dil birliği, kültür birliği, vatan birliği, din birliği ve muazzam bir tarih birliğiyle birbirine bağlanmış olan Türkiye Türklüğü, siyasi ve suni bir millet değil, doğal bir oluşum niteliğine sahip kuvvetli bir milliyettir. Bu kuvvetli bağları inkâr ederek, Türklüğü yalnız bir tek milliyet esasına dayanıyor saymakla onu suni ve siyasi bir oluşum gibi göstermiş ve zayıflatmış olacağımızı unutmamalıyız.” demişti…

Tarih profesörü Mehmet Saray, 2011 yılında kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na gönderdiği mektubu, benimle de paylaşmıştı. Saray, mektupta şöyle diyordu:
“Birinci Dünya Harbi’ni bitiren Mondros Mütarekesi imzalandığı günlerde Mustafa Kemal Paşa, Suriye ve Irak Cephesini müdafaa eden Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı yapıyordu.
Yanında kolordu komutanı olarak vazife gören sınıf arkadaşı Ali Fuat Paşa’ya şu sözleri söyler: ‘Ali Fuat, bu devletin çöküşünü, Anadolu’da Türk milletine dayalı milli bir devlet kurmak suretiyle önleyebiliriz. Onun için halkımızı buralardan göç ettirip Anadolu’da toplayalım ve mücadelemize öyle devam edelim.’
Milli Mücadeleyi veren, sivil-asker, herkes tarafından benimsenen bu fikirle, yani Türk milletine dayalı bir milli devletin kuruluşu için mücadele verilmiştir. Kuruluş fikri ile birlikte, bu mücadeleyi veren insanların çoğunluğunu Türk milletinin teşkil etmesi dolayısıyla bu devlete Türk Devleti denmiştir.
Balkanlarda, Kafkaslarda ve Orta Doğu’da, düşman saldırısından büyük acılar çeken ve çoğunluğu Türk olan Müslüman kardeşlerimiz, Anadolu’daki Türk kardeşlerine sığınmışlardı. Bu kardeşlerimizin de katkılarıyla verilen mücadelede düşmanlarımız yenilmiş ve zafer kazanılmıştı. Yokluk içinde kazanılan zaferden sonra kurulan bu devlete hiç kimse ‘Niçin Türk Devleti deniliyor?’ diye itiraz etmemiştir. Çünkü itiraz edecek bir sebep yoktu.
Yeni bir devlet kurulurken yeni bir anayasa yapılır. Dünyanın her tarafında olduğu gibi, Atatürk ve arkadaşları da böyle yapmıştır. Sizler, yeni bir rejim, yeni bir devlet mi kuruyorsunuz? Bunun için mi yeni bir anayasaya ihtiyacınız var?”

Atatürk, Türk devletini, “Çoğunluğu Türk olan Müslüman kardeşlerimizi Anadolu’ya göç ettirmek” sayesinde kurabilmişti. Şimdi çoğunluğu Türk olmayanların Anadolu’ya göç ettirilmesinin sebebi, Türk devletini yıkmaktır.
Particilik, bu saldırıya cevap veremez! Partiler üstü düşünmek gerekir…

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | TÜRKİYE TÜRKLÜĞÜ için yorumlar kapalı
Ağu 25

GAZETE SATICISI

GAZETE SATICISI

Gazete satıcısı, tuttuğu köşesinde bağırıyordu:

– “İkinci baskııı… 100 bin lira… ikinci baskııı… 100 bin lira…”

Birisi parayı ödedi, gazeteyi aldı gitti. biraz sonra geri dönüp, söylenmeye başladı:

– Niye yalan söylüyorsun? 100 bin liraya sattığın gazetenin üzerinde “fiyatı 50 bin liradır” yazıyor.

Gazete satıcısı, pişkin:

– “Aman amca! Sen gazetenin her yazdığına inanacak kadar saf mısın?”

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , | GAZETE SATICISI için yorumlar kapalı
Ağu 24

MİLLÎ MÜCADELE’DEN BU GÜNE İŞBİRLİKÇİLER

MİLLÎ MÜCADELE’DEN BU GÜNE İŞBİRLİKÇİLER

Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı Devleti’ni paylaşmak için, 10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması imzalandı.

İngiltere Başbakanı Llyod George, 22 Mayıs 1919’da, “Türkiye sahneden siliniyor diye üzülecek değiliz.” diyordu.

Padişahın oluşturduğu Saltanat Şurası’nda, 22 Temmuz 1920’de Sevr görüşülür. Şurada, Emekli General Rıza Paşa dışında tüm üyeler Antlaşma’nın onaylanması yönünde kabul oyu verirler. Ardından, Hadi Paşa, Rıza Tevfik ve Reşat Halis’ten oluşan Osmanlı Heyeti Sevr Antlaşması’nı Paris’te imzalarlar. 36’ncı Osmanlı Padişahı Vahdettin, Osmanlı Devleti’nin idam fermanını direnmeden kabul etmiş olur.

***

Sevr’i tanımayan, yok sayan “Çılgın Türkler” vardı. Ankara’da Mustafa Kemal Paşa’nın Başkanı olduğu TBMM Hükümeti, bu Antlaşma’yı yok sayar. Antlaşma’yı onaylayan Saltanat Şurası üyelerini ve imzalayan heyet üyelerini 19 Ağustos 1920’de vatan haini sayarak vatandaşlıktan çıkarır.

***

Osmanlı Devleti’nin çöküş süreci, Osmanlı aydınlarının kişiliksiz ve teslimiyetçi niteliğinin zirve yaptığı bir dönemdir… Ve bu dönemin en iyi temsilcisi Ali Kemal, şöyle yazıyordu:

“Avrupa ile başa çıkmayı, yüzyıllardan beri Asya’nın hangi kavmi başarabildi ki biz başarabilelim?”

İşgal kuvvetleri, Ankara’nın 50 kilometre yakınına kadar gelirler. Bu dönemde, işgal kuvvetlerini savunan işbirlikçiler boş durmaz. Türk ordusunun, Kars’ı Ermenilerden geri almasını eleştiren yazısı nedeniyle Ali Kemal’e halk “Artin Kemal” demeye başlamıştı. O dönem, bir yazısında Millî Mücadele’yi başlatan kahramanlara haydut diyordu:

“Haydutların işi gücü savaş. Siyasetten zerre kadar anladıkları yok. Ellerinde derme çatma bir ordu, dövüşüp duruyorlar. Hükümet ölçüp biçmiş, Sevr Antlaşması’nı uygun görmüş. Londra’da da çocuk gibi yok ‘İzmir’i isteriz, Edirne’yi isteriz, Adana’yı isteriz, hatta tam istiklal isteriz’ diye tutturmuşlar.”

***

8 Temmuz 1920’de, İngiliz desteğindeki Yunan Ordusu Bursa’yı işgal eder. Venizelos’un oğlu Sofoklis Osman Gazi’nin mezarına gelir, sandukayı tekmeler. “Kalk da milletini kurtar” diye haykırır. Türbeye Kral Konstantin’in resmi asılır. Osman Gazi cevap veremezdi, 1324’te vefat etmişti. Padişah da, işgalcilerle işbirliği yapıyordu. Osmanlı başkentlerinde, 35 Padişah’ın türbesi işgalcilerin elindeydi. Cevabı, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa verdi. Hem de en sert şekilde…

***

Padişah Vahdettin ve Başbakan Damat Ferit, milletin şeref ve namusunu korumak ve işgalcileri durdurmak için kanını döken askerlere karşı dinsel savaş açar.

Dönemin Şeyhülislamı Dürrizade Abdullah’ın verdiği fetvalar, İngiliz ve Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya atılır, işbirlikçi gazetelerde yayımlanır; Rumlar, Ermeniler, Hürriyet ve İtilaf Partisi tarafından dağıtılır. Fetvaların özeti şöyledir:

Padişahın izni olmadan işgalcilere karşı duranları, asker ve para toplayanları tek tek veya topluca öldürmek, din gereği ve görevidir! Milliyetçi öldürenler gazi sayılır, bu yolda ölenler şehit!”

Bununla da yetinilmez… Damat Ferit Hükümeti’nin medrese çıkışlı Adalet Bakanı Ali Rüştü Efendi, “Yunan ordusunun başarısı için dua edilmesini” ister.

Trakya, Balıkesir, Bursa ve Uşak’ın Yunanlılarca işgal edilmesi üzerine de, “Yunan ordusunun ilerlemesi hükümetimizin programına uygundur” diyecek ve Yunanlıların işgal etmediği illeri, “kurtarılmamış iller” olarak tanımlayacaktır.

***

Türk İstiklal Savaşı, gerçekte sadece işgal devletlerine; İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan’a karşı verilmedi. Dünyanın en haklı, en meşru ve en kutsal savaşlarından biri olan İstiklal Savaşı, Padişah’a, işbirlikçilere, Padişah’ın işgalcilerle işbirliği yaparak çıkardığı ayaklanmalara karşı da verildi.

Milletin şeref ve namusunu kurtarmak için canlarını yok sayan, kanlarıyla vatanı yeşerten şehitlere “haydut” diyen bir zihniyet… İngilizlerle ve işgalcilerle işbirliği yapan bir zihniyet… Şehitlerin kanları sayesinde bu vatanda nefes alır, ama o kahramanlara düşman bir zihniyet… O kahramanlar sayesinde camide ezan okunur, o kahramanlar sayesinde Bayrak dalgalanır, ama o kahramanlarla problemli… Padişahların türbelerini tekmeleyenlere sevdalı… Milli Mücadele ile sorunlu…

***

Ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı, devletten maaş alan bir imam geçtiğimiz günlerde, Hatay ilimizle ilgili şu sözleri söyledi: “…1938’de Hatay Türkiye topraklarına katıldığında ilk yapılan iş ezanın yasaklanması oldu. Yani Fransız’ın yapmadığı zulmü bu topraklarda yaptılar.”

Atatürk’ün savunulmaya ihtiyacı yok. Hindistan’ın kurucusu Mahatma Gandi der ki; “Mustafa Kemal İngilizleri yenene kadar Tanrı’yı da İngiliz zannederdim.”

Atatürk, Hatay’ın bağımsızlığı ve özgürlüğü için sağlığını yok saydı…

Atatürk, Hatay şehididir. Hatay, Atatürk’ün emanetidir…

Hatay: Ezan, Çan, Hazzan; yani tepeden tırnağa İnsan demek… İnsan…

***

Şehitlerin kanlarıyla sulanan bu vatanda, ezan okunabiliyorsa, Bayrak dalgalanıyorsa bunu o kahramanlara borçluyuz. Üç Mustafa’ya; Mustafa Kemal Atatürk’e, Mustafa İsmet İnönü’ye ve Mustafa Fevzi Çakmak’a borçluyuz… Vatandan başka sevgili bilmeyen o kahramanlara borçluyuz…

Bu topraklarda işbirlikçiler hep vardı… İngiltere, Fransa, Yunanistan’la birlikte hareket eden işbirlikçiler hiç bitmedi… Bitmez de…

Evet, işbirlikçiler bitmez… Bitmez de, Atatürk’ün kurduğu parti, imamın Hatay’la ilgili sözleri nedeniyle suç duyurusunda bulunmadı. Partinin Hatay milletvekilleri de suç duyurusunda bulunmadı. Neden?.. Atatürk’ün emaneti Hatay’ı sahiplenmeyen bir siyasi yelpaze, Atatürk’ün partisi olduğunu iddia edemez…

Tarih nankör değildir, bir hizmeti asla unutmaz; ama nankörlüğü de kaydeder…

Alıntı: Naim Babüroğlu

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | MİLLÎ MÜCADELE’DEN BU GÜNE İŞBİRLİKÇİLER için yorumlar kapalı
Ağu 23

BİLGE KAĞAN, KÜLTİGİN VE TONYUKUK ANITLARINDA TÜRKLERİN İLK ANAYASASI

BİLGE KAĞAN, KÜLTİGİN VE TONYUKUK ANITLARINDA TÜRKLERİN İLK ANAYASASI

Bilge Kağan, Kül Tigin ve Tonyukuk adlı 3 yazıttan oluşan Orhun Kitabelerinde yer alan ve geçmişten söylenegelen Türk töresi, geçmişe ışık tuttuğu kadar geleceğe de yol gösterici oluyor.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Bilge Kağan hakkında, ‘Söyleyin bana, VII. yüzyılda dünyanın neresinde hangi hükümdar devlet idaresi ve halk sevgisi anlayışını bizim Bilge Kağanımız veya Kül-Tekinimiz gibi güzel ve akıcı bir dille ifade edebilirdi?’ sözlerini kullanır.

Bilindiği üzere İslamiyet öncesi Türk topluluklarının devlet düzeni, hukuk sistemi ve kültür değerleri töreye dayanmaktaydı. Töre hukuku daha çok sözlü kültür üzerinden ilerlemekteydi.

Günümüzde Türk’ün kadim töresi hakkında Bilge Kağan, Kültigin ve Tonyukuk adına sırasıyla 735, 732 ve 716 yıllarında dikilen yazıtlar olan Orhun Yazıtları’nın çözümü ve sözlü kültürle yapılan aktarımlar sayesinde bilgi edinebilmekteyiz.

Bu 33 maddelik Türk’ün töresi listesinin Oğuz Kağan, Bilge Kağan ya da Orhun Anıtları ile direkt ilgisinin bulunmadığını, bu metnin değişik kaynaklardan derlenerek oluşturulduğunu söylemekte fayda var. Ancak bu bilgi söz konusu maddelerin Türk töresinde olmadığını göstermez. Bu maddeler Türk töresinin bir yansımasıdır.

Madde 1: Tengri (yaratan, tanrı) tektir.

Madde 2: Her kim ki, Tengri’den kut almak dilerse, başkasına yakarmasın.

Madde 3: Bir İl (ülke), bir Kağan, bir Tengri.

Madde 4: Bir kına iki kılıç girmez. Bir hatun iki er alamaz ve bir budunda iki töre olmaz. Töre tektir. Töre kesin ve keskindir. Kim ki, töreye uya kutlanır. Kim ki, töreye kıya katlanır.

Madde 5: Kimse töreden üstün değildir. Dirlik ve birlik için töre budur.

Madde 6: Bir çoban sürüsünden, bir er ailesinden, bir Kağan budunundan sorulur.

Madde 7: Her er eşine, atına, pusatına sahip çıkacak.

Madde 8: Ana-babaya ve ataya tazim (saygı) duyulacak.

Madde 9: Hısımına sarılacak, komşusunu gözetecek.

Madde 10: Er kişi yalan söylemeyecek.

Madde 11: Mal çalan, mülk çalan misliyle ödeyecek. Hesabı ya malıyla ya canıyla sorulacak.

Madde 12: Kim ki, bir ırza musallat olursa, canından olacak.

Madde 13: Her kim olursa olsun haksız, aldatıcı iş tutarsa hesabı hemen sorulacak.

Madde 14: Cenkten beri duran ya da kaçan tamuya (cehennem) uçacak.

Madde 15: Aman dileyene kılıç üşürülmeyecek, sığınana arka dönülmeyecek.

Madde 16: Başkaldıranın başı alınacak, hak isteyenin hakkı verilecek.

Madde 17: Kimse kimseye üstünlük taslamayacak. Ne ak etin karadan, ne karanın kızıldan, ne kızılın sarıdan farkı olmayacak.

Madde 18: Kin ve gururdan uzak olunacak.

Madde 19: Mazluma merhamet, zalime azap duyulacak.

Madde 20: Zayıfa, yaralıya, çocuğa ve kadına el kaldırılmayacak.

Madde 21: Kızı isteyen Kağan da olsa, bey de olsa, kız istediğine verilecek.

Madde 22: Gereksiz yere ağaç kesmeyeceksin, suyu kirletmeyeceksin.

Madde 23: Bilmeyip de bildim demeyeceksin, bilene danışacaksın.

Madde 24: Bugünün işini yarına bırakmayacaksın.

Madde 25: Kusur görmeyecek, kusur aramayacaksın.

Madde 26: Güçlüyken affet, zayıfken sabret.

Madde 27:Yazgına asi olma.

Madde 28: Yaptığın iyiliği unut, yapılan iyiliği unutma.

Madde 29: Herkes adaletle iş görecek.

Madde 30: Her ne edersen et, yargılanacağını her daim akılda tut.

Madde 31: Milletine yaban kalma. İpeğin iyisine, sözün güzeline kanma, onlara boyanma.

Madde 32: Kağan o dur ki, adaleti üstün tutsun, töreyi yaşatsın. Töre yok olursa, İl yok olur. İl olmazsa, budun kul olur.

Madde 33: Ey Türk Oğuz beyleri, ey milletim işitin!

“Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin İlini ve töreni kim bozabilir?”

Orhun Abideleri’ndeki deyişlere benzerlik arz edebilir. Ancak, Orhun Kitabelerinde yazılı ya da Oğuz Kağan’ın ağzından aktarılmış değiller. Oğuz Kağan tarafından belirlendiklerine ve dile getirildiklerine dair de bir delil bulunmamaktadır.

Orhun Abideleri’nin üzerindeki metni deşifre eden Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen’in “Inscriptions De L’orkhon Déchiffrées” adlı kitabında ve Prof. Dr. Muharrem Ergin’in “Orhun Abideleri” adlı kitabı incelendiğinde “kadim Türk töresi” olarak adlandırılan 33 maddelik listenin izine rastlanamamaktadır. Bilge Kağan, Kül Tigin ve Tonyukuk adlı 3 yazıtta yukarıdaki listedeki hususların bir kısmı mana itibarıyla yer alsa da aynı şekilde geçmemektedir.

2019 yılı başından itibaren yaygın şekilde paylaşılan Töre buyruklarının yaygın hale geldiği bu dönem öncesinde izine rastlanılamıyor.

Bu ifadelerin Orhun Kitabelerinde ve benzer metinlerde yer alan Türk töresini aktaran metinlerden istifade ederek oluşturulan; ancak, kaynağı belirsiz ve Orhun Kitabeleriyle ifade olarak alakasız 33 maddelik bir “töre / kanun” listesi olduğu anlaşılmaktadır.

Bilge Kağan Resmi unvan: “Tengriteg Тengride bolmuş Türk Bilge Kagan” :Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı” Türk tarihinin en önemli figürlerinden biri olarak değerlendirilir.

BİLGE KAĞAN’IN SÖZLERİ

Akıl süsü dil, dil süsü sözdür. İnsanın süsü yüz, yüzün süsü gözdür. İnsan sözünü dili ile söyler; sözü iyi olursa, yüzü parlar.

Bir bak tarihe, Türk’e baş kaldıranların sonu ne olmuş!

Bu düşünceleri at kafandan. Bütün boylar ayaklandı. Böylesine kenetlendikten sonra kim Türk’le başa çıkabilir.

Doğuda gündoğusuna, batıda günbatısına, kuzeyde gece ortasına kadar olan yerler içinde yaşayan milletler hep bana bağlıdır. Bunca milleti, bunca ülkeyi düzene soktum. Oralarda artık kötülük yoktur, kargaşalık yoktur. Türk kağanı Ötüken ormanında oturursa, ilde sıkıntı, bunalım olmayacaktır.

Ey Türk milleti! Bu ülkeyi küçük kardeşim Kül Tigin ile öle yite kazandım. Kazanıp, alay milleti ateş, su kılmadım.

Ey Ötüken Ormanının milleti! Kötü kişi gelip birliğini bozmasın, silahlı gelip seni dağıtmasın diye, sana burasını il tuttum. Töreyi kazandırdım.

Ey Türk Milleti! Tatlı sözlere, yumuşak armağanlara kandınız ve birçoklarınız öldü. Yine yanılırsan ve güneydeki Çogay Ormanına, Tögültün Ovasına gidip yerleşirsen, ey Türk milleti, öleceksin! Oralara gittiğiniz zaman Çin’den gelen kötü kişiler aranıza sokulur ve sizi şöyle kandırırlar: “Onlar uzaktakilere kötü, yakındakilere iyi armağanlar verirler”.

Ötüken ormanında yabancılar yok. Ötüken’den daha iyi yer de yok. İl tutulacak yer Ötüken Ormanıdır. Bu yerde oturup Çin milleti ile aramı düzelttim.

Sözümde yalan, yanlış var mı? Türk Beğler! Millet! İşitin! Türk Milletinin derlenip il tuttuğunu, yanıldığı zaman öldüğünü, buraya vurdum. Ne sözüm var ise, bu ebedî taşa vurdum. Onları görerek, okuyarak bilin! Türk Milleti! Beğleri! Tahtına bağlı, kağanına itaat eden beğler olarak mı yanılacaksınız! Ben bu bengi (ebedî) taşı yontturdum, diktirdim. Güzel bir bark (türbe) yaptırdım. İçine dışına güzel nakış vurdurdum.

Tanrı Türk kavmi yaşasın diye beni tahta oturttu. İçte aşsız, dışta giyeceksiz bir kavme kağan oldum. Babamızın, amcamızın kazanmış olduğu milletin adı sanı yok olmasın diye Türk milleti için gece uyuyamadım, gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kül Tigin ile, iki şad ile öle yite kazandım.

Türk milleti sen açken tokluk nedir bilmezsin ama bir kere doydun mu da açlığı hiç düşünmezsin.

Türk Beğleri, millet, işitin! Üstte gök basamasa, altta yer delinmese, Türk milleti, senin ilini, senin töreni kim bozabilirdi? Ey Türk milleti! Titre ve kendine dön!

Bilge Kağan, Türk tarihi’nin en önemli şahsiyetlerinden biri olarak değerlendirilmektedir.

Alıntı: Erdem Avşar

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , | BİLGE KAĞAN, KÜLTİGİN VE TONYUKUK ANITLARINDA TÜRKLERİN İLK ANAYASASI için yorumlar kapalı