Ağu 12

P*Ç MEHMET PAŞA VA BACA VERGİSİ 

P*Ç MEHMET PAŞA VA BACA VERGİSİ                                                                              

III. Murat’ın oğlu III. Mehmet tahta çıktığının gecesi sarayda dördü yetişkin,
diğerleri çok küçük yaşta olan 19 şehzade boğularak öldürüldü.
Osmanlı İmparatorluğu’nun kötü günleri…
Devlet Hazinesi bomboş…
Öyle ki, Padişah III. Mehmet, o sırada idam edilmiş olan Tırnakçı Hasan Paşa’nın elbiselerinin satışa çıkarılmasını ve parasının kendine verilmesini istiyor vezir- i azamdan.
Ama ne çare ki elbiseler de pek para etmiyor.
İşte o günlerde Devlet’in Vüzera heyeti, ya da bugünkü adıyla Bakanlar Kurulu, Hazine’ye para bulmak için çareler aramaktadır.
Kendi aralarındaki görüşmeler sürürken kimileri hayvanı fazla olana vergi salma, kimileri arpası-buğdayı fazla olana vergi salma tekliflerinde bulunmaktadır.
Rivayet odur ki; vezirlerden birinin aklına, zekâsıyla ünlü Piç Mehmet Paşa gelir.Piç Mehmet Paşa, sıkışık duruma mutlaka bir çare bulurdu.
Sadrazam, Şeyhülislam’la birlikte Piç Mehmet Paşa’nın huzura getirilmesini emreder…
İkili geldiler…
“Çöz şu para meselesini” dedi Sadrazam, Piç Mehmet Paşa’ya…
“Baca vergisi salın” der Piç Mehmet…
“Nasıl olsa herkesin evinde bir baca vardır…”.
Piç Mehmet Paşa’nın önerisini öğrenen Sadrazam, birden dönüp yanındaki Şeyhülislama sordu:
“Hoca efendi hazretleri, acaba “fiil – i zina mı daha günahtır, yoksa fiil – i livata (eşcinsellik) mi?”
Şeyhülislam:
“Fiil – i zina, dinimize göre günahtır ama hiç değilse kadınla erkek arasında, kendi doğallığı içindedir.
Fiil – i livata ise, erkekle erkek arasında olduğundan, doğallığa da aykırı olduğu için; fiil – i zinadan daha günahtır” dedi.
Sadrazam, üzerine şöyle cevap verir:
“Hayır, Hocaefendi hazretleri, dedi; fiil- i zina; fiil – i livatadan daha günahtır.
Çünkü fiil- i livatadan hiçbir sonuç çıkmaz.
Ama fiil- i zinadan bazen öyle bir piç çıkar ki, ümmet- i Muhammed’in başına bela olur…”  

Seçimlerden önce iktidar şahlanış açıklamaları yaptı, meydanlara verilen sözleri, yapılan işleri duyan;
“Almanya bizi kıskanmasın da ne yapsın” dedi.
Fışkıran doğalgaz yatakları, patlayan petrol rezervleri…
Asgari ücrete yükseltme, emekli aylığına artış, EYT ile göz boyandı…
Ancak seçimlerden sonra işler öyle yürümedi.
Tozpembe rüya bozuldu, zamlar yağmur oldu indi.
Zaten beli bükülmüş olan vatandaş da neye uğradığını şaşırdı.
Milyar zengini iş adamlarının vergi borçları silinirken, devlete ödemesi gereken alacaklar 2040’lı yıllara ertelenirken, artık orta sınıf olarak bile değerlendirilemeyecek durumda olan vatandaştan verginin de vergisi istendi.
Yeni vergilerle akaryakıtta yapılan zamlar akıl mantık seviyesini çoktan aştı.
Devlette tasarruf söylemleri boş meydanlarda kaldı                                                                                       Kim bilir? Bize de yakında bir baca vergisi gelir mi?

Alıntı: Erdem Avşar

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , | P*Ç MEHMET PAŞA VA BACA VERGİSİ  için yorumlar kapalı
Ağu 11

TÜRK MİLLETİNİN İRADESİ

TÜRK MİLLETİNİN İRADESİ

“Açıkça görülüyor ki Yeni Anayasa isteyenler Lozan’a karşı Sevr özlemi içinde olanlardır. Yalnız, iktidar veya muhalefet bünyesinde hangi kılığa bürünürlerse bürünsünler, Türk Milleti’nin iradesini hiçbir güç kıramayacaktır.” ifademe “Türk Milleti mi kaldı?” veya “Türk Milleti, bugünkü duruma kendi tercihleri sonucunda geldi” diye cevap verenler oldu.

Bu tür yaklaşımlarda bulunmak kasıtlı değilse, milleti tanımamak demektir…

Çünkü bir milletin kararı, tek tek bireylerin kararı ile oluşur. O bireylerin iradesi güçlü ise milletin iradesi haline gelebilir. Dolayısıyla, kimse kendi gücünü ve potansiyelini küçümsememelidir.

***

Diğer taraftan klasik devlet yöntemleriyle yani yasama, yürütme ve yargı erkleri marifetiyle şimdiki küresel boyutlu projeli saldırıların hakkından gelmek mümkün değildir. Küresel saldırı, ticaret ordularıyla, sermaye ordularıyla, bilgi ordularıyla, kültür ordularıyla, medya ordularıyla yapılıyor. Ulus devletler ise önce polis ve asker marifetiyle bu saldırıları önlemeye çalışıyor, yetmeyince yargı devreye giriyor, yetmeyince yasalar çıkartılıyor.

Ulus devletler yine de aciz kalıyor. Çünkü yasama, yürütme ve yargı kurumları hatta ordular bile kurulan örümcek ağından etkileniyor, hatta ağın bir parçası haline geliyor.

Aslında, milletin varlığına yönelik küresel saldırıya karşı küresel savunma gerekir. Çünkü saldırı, bütün ulus devletlere yöneliktir.

Türkiye’nin yoğun bir küresel baskı altında bulunmasının sebebini ABD’nin eski Başkanı Clinton, TBMM’de yaptığı konuşmada açıklamıştı. Clinton, 20. yüzyılı, Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmesinin belirlediğini gelecek yüzyılın da Türkiye’nin kendi geleceğini, bugünkü ve yarınki rolünü nasıl tanımlayacağına göre şekilleneceğini söylemişti…

Türkiye de Osmanlı gibi içerden teslim alınırsa, Avrasya direnemeyecek ve mazlum milletlerin kaleleri birer birer düşecektir!

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | TÜRK MİLLETİNİN İRADESİ için yorumlar kapalı
Ağu 10

ANIRAN, BÖĞÜREN ŞİMDİ HER YERDE

ANIRAN, BÖĞÜREN ŞİMDİ HER YERDE

* * *

Gördüm, dört ayaklı değil hiç biri

İki dirhem bir çekirdek, yok kiri

Katır gibi dayanıklı, dipdiri

Hem de yanımızda yaşar şehirde

Anıran, böğüren şimdi her yerde

* * *

Haydi, çorak kalpten gel de bir gül der

Gül yanar, yandıkça kanar, bülbül der

Nankörce, cahilce budur ödül der

Salyalar saçarak saldırır ferde

Anıran, böğüren şimdi her yerde

* * *

Görülüyor, ne de güzel gözleri

Kafa patlatıyor her dem sözleri

Genlerinde mevcut sinsi özleri

Apansız düşmüşüz çetin bir derde

Anıran, böğüren şimdi her yerde

* * *

Sahipsiz değildir bakınmak gerek

Boynuzdan, çifteden sakınmak gerek

Çok ciddi bir tavır takınmak gerek

Nadide makama kurulur bir de

Anıran, böğüren şimdi her yerde

* * *

Makam, mevki avlayanı var hem de

Hırlayanı, havlayanı var hem de

Çıkarcıyı tavlayanı var hem de

Sürü gibi pek çoğunu sürer de

Anıran, böğüren şimdi her yerde

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , | ANIRAN, BÖĞÜREN ŞİMDİ HER YERDE için yorumlar kapalı
Ağu 09

“MEVCUT ZAMLAR AZ BİLE”

“MEVCUT ZAMLAR AZ BİLE”

Cumhurbaşkanı maaşı: 140 bin TL.

Milletvekili maaşı: 85 bin TL.

Emekli milletvekili maaşı: 65 bin TL.

En düşük emekli maaşı: 7.500 TL.

Ülke geneline baktığımızda gelir adaletsizliği çok yaygın durumda.

*

Siyasi irade yıllardan beridir;

“Hedefimiz enflasyonu tek haneye indirmek.” diyor.

Peki, tek hane oldu mu?

Hayır.

Akıl tutulması yaşayıp yıllardır bu masallara inanan içimizde çok fazla insanın olduğunu da belirtmek isterim.

*

ENAG’ın (Enflasyon Araştırma Grubu) enflasyon rakamları TÜİK rakamlarının neredeyse iki katı kadar.

TÜİK’in gerçeklerden uzak, yoksullaştıran düşük enflasyon rakamları ile emekli iyice perişan edilmiştir.

TÜİK çalışanlarında hiç mi vicdan yok?

Kendileri, eş ve çocukları toplumun yüzüne nasıl bakabiliyor anlamak mümkün değildir.

*

İçimizde belli bir kitle “Rabia işaretini” yapıyor öyle değil mi?

Bize de bu işaret, tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet olarak lanse ediliyordu.

Bugün çarşı pazara çıktığımızda özellikle de Mayıs 2023 seçimlerinden sonraki zam yağmurlarıyla görüyoruz ki Rabia işareti;

“Tek domatesi, tek biberi, tek patlıcanı, tek soğanı, kırık vaziyette olan başparmak da dilim karpuzu ifade ediyormuş.”

*

Ayrıca;

“Nas, Nas, Nas” diyerek inatlaşmışlar,

Nas’la ekonomi yönetmeye çalışmışlardı.

Bir Çin atasözü var;

“Poposuyla inatlaşan sonunda donuna eder.”

İnatlaşarak uygulanan yanlış ekonomik politikalar neticesinde “döviz kurlarının” durdurulamaz yükselişi, fiyatlardaki fahiş artış yukarıdaki atasözünü bizlere hatırlatıyor.

Elbette döviz kurlarındaki ve enerji fiyatlarındaki yükseliş, her yıl verilen çok büyük cari açıklar doğal olarak “enflasyonist etki” yaratacaktır.

*

Son yıllarda dünyanın belki en kötü ekonomi yönetimi bizde desek yanlış söylemiş olmayız.

CDS; “Türkiye’nin kredi risk primidir.”

Türkiye’nin risk primi biraz iyileşir gibi görülüp 400 puanların altına düşse de halen hiç iç açıcı değildir.

Bu koşullarda hiç bir dış yatırımcı Türkiye’yi tercih etmez.

Bu ekonominin bir kuralıdır.

Bu durum “tek adam sisteminin güvensizliğinin ekonomiye yansımasıdır.”

*

Bırakalım Avrupa’nın gelişmiş ülkelerini Afrika’daki 54 bağımsız ülkenin tamamına yakınının enflasyonunun Türkiye’deki enflasyondan daha düşük olduğunu biliyor musunuz peki?

Enflasyonla mücadelede dünyada bizden başka faiz düşüren ikinci bir ülke olmamıştır.

ABD dahi Temmuz 2023’e geldiğimizde halen faiz artırmaktadır.

Şimdi soruyorum;

“Bütün dünya ülkeleri ekonominin kurallarını yanlış uyguluyor da biz ‘Nas, Nas’ diyerek doğru mu uyguladık?”

Evet, yanlış ekonomi yönetiminin bedelini dar gelirliler ve de özellikle “EMEKLİLER” çok ciddi şekilde ödüyor.

Ne diyelim ki, bu şekilde yaşamayı siz tercih ettiniz. Bu zamlar sizlere az bile.

*

Tek adam ne demişti;

“Mültecilere 40 milyar dolar harcadık, evelallah bir 40 daha harcarız.”

Milletimiz ciddi anlamda ekonomik sıkıntılar yaşarken sizler mülteciler için harcamaya devam ediniz efendim.

*

Yazımı büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aşağıdaki ifadeleriyle bitirmek istiyorum;

“Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu, o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır.

Geçmişte çok güçlüyken tüm gücüyle çalışmış olanlara minnet hissi duymayan bir milletin, geleceğe güvenle bakmaya hakkı yoktur.”

Alıntı: Ömer Erbıyık

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | “MEVCUT ZAMLAR AZ BİLE” için yorumlar kapalı
Ağu 08

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Başka hiçbir dil bilmeden sizi Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar götürecek tek bir dil vardır; Türkçe! Dilinize sahip çıkın.” Oktay Sinanoğlu

* “Hayatta herkes yanlış yapar, ne var ki ahmaklar yanlışlarında devam ederler.” Çiçero

* “Ulus bundan sonra hayatına, bağımsızlığına ve bütün varlığına şahsen kendisi sahip çıkacaktır.” (1923) Mustafa Kemal Atatürk

* “Hayat kısa, Sanat uzun(ölümsüz)” Hipokrat

* “Giremediğin gönül senin değildir, gönül yalnız gönül vermekle alınır… Gönül istiyorsan önce gönlümü vereceksin!” Hz. Ali

* “Ayrı ayrı birer ahlâksız olan kişiler, toplu oldukları zaman namuslu olurlar”  Montesguieu

* “Türklerde imparatorluk kurma eğilimi vardır. Türkler kelimenin tam anlamıyla yeryüzünün hükümdarıdırlar Ve Tanrının onları dünyaya nizam vermesi için yarattığına inanıyorum.” Jean Paul Roux

* “Zihin fukara olunca akıl ukala olurmuş” Namık Kemal

* “O kadar cahilsiniz ki; dininiz var diye ahlâka ihtiyacınız kalmadığını sanıyorsunuz”. Nicola Tesla

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Ağu 07

ABD, TÜRKİYE’Yİ ASKERİ ÜSLERLE KUŞATMIŞTIR.

ABD, TÜRKİYE’Yİ ASKERİ ÜSLERLE KUŞATMIŞTIR.

ABD, Türkiye’yi Trakya, Ege, Akdeniz, Suriye ve Irak’tan askerî üslerle kuşatmış durumdadır ve İncirlik her ne kadar Türk üssü sayılsa da ABD’nin kullanımındadır… Üstelik Türkiye’nin dış politikası da her ne kadar “millî ve yerli politika uygulanıyor” denilse de ABD yörüngesindedir!

Türkiye’nin bu baskıdan kurtulması, iç siyasetle de mümkün değildir çünkü siyasi partiler, NATO sürecinin başından beri çeşitli yollarla kontrol edilmektedir. İktidar, ülke ekonomisini de ABD ve İngiltere vatandaşı olan kişilere teslim etti! Muhalefet kazansaydı, onlar da aynısını yapacaklardı… İngiliz sermayesinden 300 milyar dolarlık yatırım gelecekti ya…

Şimdi “Körfez sermayesi gelecek” deniliyor… Körfez sermayesi, ABD ve İngiltere’nin izni dışında kimseye bir cent bile vermez! 57’nci hükümet döneminde Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu’nun Bahreyn gezisine katılmıştım… Bahreyn tarafı, resmî görüşmede İngilizce konuşunca, Mirzaoğlu, “Neden kendi dillerimizle konuşmuyoruz?” deyince Bahreyn heyetinde bir İngiliz gözlemci bulunduğu ortaya çıkmıştı!

***

Papua Yeni Gine’de Amerikan üsleri, Kissinger’ın Çin ziyareti, dünyanın o bölgeden de karışacağının bir göstergesi… Tabii Ukrayna krizi ile birlikte düşünmek gerek…

Merhum İsmet İnönü’nün dediği gibi “Yeni bir dünya kurulur”sa ancak bu durumda “Türkiye de o dünyada yerini alır…”

Yoksa memleketin her köşesi ekonomik işgal altındadır ve nüfus nakli yoluyla da istila edilmektedir…

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , , | ABD, TÜRKİYE’Yİ ASKERİ ÜSLERLE KUŞATMIŞTIR. için yorumlar kapalı
Ağu 06

CENAZE ARABASI ŞOFÖRÜ

Cenaze Arabası Şoförü

Taksicilikte ilk günü olan şoförün taksisine binen müşteri şoföre bir şey sormak için hafifçe omzuna dokunur. Omzuna dokunulmasıyla Şoför bir çığlık atıp, direksiyonun kontrolünü kaybeder ve kaldırıma çıkıp, bir vitrinin önünde arabayı durdurur ve arkaya dönüp müşteriye:

“Bir daha bunu yaparsan gözünü patlatırım!” diye bağırır.
Müşteri;
“Ufacık dokunmanın sizi bu kadar korkutup sıçratacağını düşünemedim, özür dilerim” der.

Kendini toparlamış olan şoför, müşteriye dönüp:

“Haklısınız, sizin kabahatiniz yok, bugün benim taksicilikte ilk günüm, 25 senedir cenaze arabasında şoförlük yapıyordum da!”

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , | CENAZE ARABASI ŞOFÖRÜ için yorumlar kapalı
Ağu 05

AKLIN YOLU BİR!

AKLIN YOLU BİR!

Kabul etmemelisiniz (

Siz de mi saf’a yattınız? K.Ş)

Muhalif partiler, bütün muhalefet odakları, kendinize geliniz!

Hayır, kabul edemezsiniz, seçim sonuçlarını kabul edemezsiniz.

Her şey açıktır. Seçim, eşit şartlar altında yapılmamıştır. Bakanlar görevlerinden istifa etmeden seçimlere girmişlerdir. Devlet imkânları bir parti lehine kullanılmıştır. Devletin ekranı bir parti ve aday lehine kullanılmıştır. Böyle bir seçimin meşruiyetini sürekli olarak gündemde tutmalısınız.

Vatandaş ve dolayısıyla seçmen yapılanların sayısı, medyada dolaşan çeşitli seçim hileleri… Bunları araştırmak muhalefetin görevi değil mi? Bunları araştırmalı ve sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmalısınız. Araştırmalarınızın sonuçları söylentileri doğruluyorsa yeri göğü inletmelisiniz.

Aslında hileler söz konusu olmasa bile devlet imkânlarının bir parti lehine kullanılmış olması, seçim sonuçlarını tartışmak için kâfidir. Âdil şartlarda girilmeyen seçimlerin meşruiyetini tartışmalı ve sürekli gündemde tutmalısınız.

Biz bunu beklerken siz birbirinize girdiniz. Yalnız siyasi partilere değil bütün muhalif odaklara sesleniyorum, birbirinizle uğraşmayı bırakınız. Siz birbirinizle uğraştıkça yandaşların ağızları kulaklarına varıyor. Birbirinizle uğraşacağınıza usulsüzlükleri, yolsuzlukları, hukuksuzlukları bir bir ortaya koymalısınız. Üzerinizde % 48’in vebali var; onların duygularını, düşüncelerini haykırmalısınız.

Ülkenin başında üç bela var: FETÖ, PKK, yabancı istilası. Üçünün de sebebi iktidardır. İlk ikisi iktidar tarafından azdırılmış, üçüncüsü doğrudan doğruya bu iktidarın politikaları sonucunda ortaya çıkmıştır. AKP iktidara geldiği zaman şehit sayısı sadece 6-7 civarına indirilmişti.

“Aynı menzile” gidildiği için FETÖ ile yapılan iş birlikleri, Fethullah Gülen’e yapılan güzellemeler ortadadır; bilgisayar başında olanların, ellerinde akıllı telefon bulunanların iki tık uzağındadır.

Öcalan güzellemeleri, Oslo, Nusaybin, Diyarbakır’da okutulan Apo mektupları, megri megriler de iki tık ötededir. Bütün bunlar devlet politikası, “Terörün sona erdirilmesi…” kanunu filan denilerek geçiştirilemez. “Açılım, çözüm” denilerek yürütülen bu politika binlerce şehide mal olmuştur. Sadece hendek operasyonlarında yüzlerce şehit verilmiştir.

Şimdi de üçüncü bela yüzünden ülkemiz neredeyse Türk ülkesi olmaktan çıkacaktır. Yabancı istilası bu iktidar zamanında başlamıştır ve devam etmektedir.

Bunların hiçbiri bağışlanamaz. Binlerce şehide mal olan, ülkemizi Türk ülkesi olmaktan çıkarma potansiyeli taşıyan bu politikaların hiçbiri bağışlanamaz. Bu politikaların sahipleriyle iş birliği yapanlar da bağışlanamaz. Muhalefet susmaya devam eder, sesini yeteri kadar yükseltmezse onlar da bağışlanamaz.

Önce parti değil önce ülke gelir. Mevcut iktidardan kurtulmak isteyenlerin oranı en az % 48’dir. “Şerefsiz, sürtük” diye aşağılananların neler söylediklerini buraya yazmam mümkün değil. Son haftalarda, günlük konuşmalarda en sık hangi kelimelerin kullanıldığını buraya yazmam mümkün değil.

Muhalif partiler, bütün muhalefet odakları, kendinize geliniz!

Alıntı: Ahmet B. Ercilasun

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | AKLIN YOLU BİR! için yorumlar kapalı
Ağu 04

BİR ULUSUN KADERİNİ DEĞİŞTİREN MERDİVENLER

BİR ULUSUN KADERİNİ DEĞİŞTİREN MERDİVENLER

Tarih: 28 Temmuz 1808…
Yer: Topkapı Sarayı Harem-i Hümayun’u…
Osmanlı İmparatorluğunda tahtın Osmanlı Hanedanı açısından bu kadar tehlikeye girdiği bir dönem en son I. İbrahim döneminde yani yaklaşık 200 yıl önce yaşanmıştı…
Sıcak bir yaz gününde, Saray’ın soğuk duvarlarında bir karşı darbe tertipleniyordu…
Darbeciler bundan tam 14 ay önce yani 29 Mayıs 1807’de “Kabakçı Mustafa İsyanı” olarak bilinen olayda reformist padişah III. Selim’i tahttan indirip, onun “daha mutaassıp” yeğeni IV. Mustafa’yı tahta çıkarmıştı…
Canına dokunulmayarak Harem’e hapsedilen sabık padişah Selim, dört duvar arasında günlerini geçiriyordu…
Kaldırılmasına daha 18 yıl olan Yeniçeri Ocağı ise bu iktidar değişikliğinin de tam ortasındaydı…
Canlarını zor kurtaran Sultan Selim Han döneminin önde gelenleri, Alemdar’ın eteğine yapışmış, “imdat” bekler haldeydi…
Alemdar da ordusu ile İstanbul’a doğru harekete geçerek Kabakçı’yı ortadan kaldırmıştı…
Amaç belliydi: Selim’i yeniden tahta geçirmek…
Fakat ne olduysa bundan sonra oldu…
O esnada taht namzetliğine iki isim vardı: Eski padişah Selim ile onun yeğeni -mevcut padişah Mustafa’nın kardeşi- Mahmud…
Alemdar beraberindeki orduyla Saray’a doğru harekete geçti…
Ancak korktuğu başına geldi…
Taht namzetlerini ortadan kaldırarak kendisine dokunulamayacağını hesap eden IV. Mustafa, padişahlığı döneminde kendisine babalık yapan amcası Selim’i boğdurttu…
Artık Mustafa için tek bir “tehdit” kaldı: Kardeşi Mahmud…
Selim’i katleden cellatlar hemen Mahmud’a yöneldi…
Suikastçılar Harem’e kadar girdi…
Harem’de adeta bir can pazarı yaşanıyordu: Mahmud yanlısı kalfalar ile ağalar, şehzadelerini kurtarmaya çalışıyordu…
Katiller Mahmud’a çok yaklaştı…
O esnada bir kadın, Türk tarihinin kaderini değiştirecekti: Cevri Kalfa…
Suikastçılar şehzadenin dairesine yöneldiler ancak şehzade ortada yoktu. 23 yaşındaki genç şehzade, Cevri Kalfa isimli bir cariye tarafından Altın Yol’dan geçirilerek, üst katta bulunan kalfanın kendi dairesine kaçırıldı…
Zenci ağalar üst kata çıkılan taş merdivenin başına ulaştıklarında katiller güruhu da yetişti. Öfkeyle Mahmud’u korumaya çalışan ağaların üzerlerine atıldılar; basamakları ikişer ikişer atlayarak yukarıya çıktılar…
Mahmud yandaşları direniyorlardı ancak dokuza karşı üç kılıç ne kadar dayanılırdı?..
Bir süre sonra merdivenin başı savunmasız kaldı…
İşte her şey bitti denildiği anda, sahneye Cevri Kalfa çıktı…
Saray çalışanı bu Çerkez kadın, eline içi kül dolu büyük bir çömlek geçirdi…
Ağalara sesinin bütün gücüyle bağırdı:
“Haydi durmayın! Şehzadeyi kaçırın!” Tepedeki baca penceresini işaret ederek, “Damdan!” diye ilave etti…
Bu sözünün ardından iki adımda merdivenin başına yetişti, ellerinin yanmasına aldırmaksızın, çömleğindeki kızgın külleri, basamakları çıkmaya çalışan, suikastçıların yüzlerine avuç avuç savurmaya başladı…
Gözlerine sıcak kül dolan ve neye uğradığını şaşıran suikastçıların duraklamasıyla, birkaç dakika kazanıldı. Ağalar Şehzade Mahmud’a omuz vererek onu, “baca” adı verilen tepe penceresinden çıkarmaya çalıştı…
Bu arada Cevri Kalfa’nın gücü külü de tükendi. Adım adım geri çekilmeye çalışırken, yediği tekmeyle yuvarlanarak bayıldı…
Ancak Şehzade Mahmud kurtuldu…

Tarih 28 Temmuz 1808 idi…
Ölümün kıyısından bir merdiven sayesinde dönen Mahmud, Alemdar’ın desteğiyle o gün tahta çıkarak II. Mahmud Han oldu…
Osmanlı tarihinin en yenilikçi padişahı olarak bilinen ve mutaassıp çevreler tarafından “gavur padişah” denen II. Mahmud kolları sıvadı, imparatorluğu dönüştürecek devrim niteliğindeki reformları hayata geçirmeye başladı…
Kılık kıyafet reformu ve Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması, en dikkat çeken reformlar olarak tarihe geçti…
Sultan Mahmud Han, yaptıklarıyla modern devlet teşkilatının kurucu babası oldu.
Kendi devrinden sonra adeta bir “kurucu baba” hüviyetine büründü.
Ondan sonra gelen padişahlar onun izinden gitmeye gayret gösterdi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin “kurucu babalarının” hepsi, Sultan Mahmud Han’ın açtığı yoldan, onun kurduğu okullardan; Harbiye’den yetişti…
Demokrasi, laiklik, millet meclisi gibi kavramlar tabii ki de onun devrinde bu topraklarda yoktu ama hiç şüphesiz onun devrinde filizlendi…
Türk modernleşmesinin tarihini Lale Devri’ne kadar götürebiliriz ancak en somut adımlar Mahmud tarafından atıldı…
Tabii ki de II. Mahmud’a eleştirel yaklaşımlar da var. Yeniçeri Ocağı’nın tasfiyesi Türkiye’de toplumsal muhalefete vurulan bir darbe olarak görülüyor kimi akademik tartışmalarda. Buna örnek olarak ocağın kaldırılmasının ardından II. Mahmud’un sonuçları ağır olan bazı antlaşmaları toplumsal bir muhalefet olmadığı için rahat bir şekilde imzalaması olarak gösterilebilir.
Konumuza dönersek…
Sultan Mahmud Han yaptıklarıyla tarihimize damgasını vurdu…
Bir merdivenin kurtardığı şehzade, sultanlığı döneminde yaptıklarıyla Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yolun işaret fişeğini yaktı…
Son yıllarda yakın çevresine sarf ettiği bir söz ise onun hayatını bana göre tek cümleyle özetleyecek cinsten:
“Gaile-i saltanattan usandım…”

Alıntı: Oğuz Ok Cevri Kalfa Merdiveni, Altın Yol-Harem, Topkapı Sarayı Müzesi

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , | BİR ULUSUN KADERİNİ DEĞİŞTİREN MERDİVENLER için yorumlar kapalı
Ağu 03

NEREDE BU ADALET?

NEREDE BU ADALET?

AKP Türkiye’sinde artık okul okumanın, doğru düzgün bir meslek sahibi olmanın bir anlamı kalmadı!

Hemen hemen hepimizin ve ailelerimizin hayalidir, çocuğunu doktor olarak mühendis olarak görmek!

Tıp fakültesinde ya da mühendislik fakültesinde okuyan çocuğundan bahsederken anne babalar, göğüslerini kabartarak konuşur.

Ama artık bu ülkede doktor olmanın da mühendis olmanın da bir anlamı kalmadı!

Her şeyi değersizleştiren, AKP sağlık sisteminin de içinden geçti adeta!

Aile Sağlığı Merkezlerinin birer taşeron haline getirdi, sağlıkçıları adeta ikinci sınıf vatandaş yerine koydu!

AKP haftalardır “en düşük memur maaşı 22 bin TL olacak” diye caka satıp duruyor ortalıkta!

Memura vaat edilen 22 bin TL hiçbir anlam ifade etmiyor!

Şöyle izah edelim!

Bugün rahatsızlandığınızda sizi hastaneye yetiştiren ambulansın şoförü, ek ödemeleriyle beraber o ambulanstaki pratisyen hekimden daha fazla maaş alıyor!

Bugün seçim vaadi olarak taşerondan kadroya geçirilen sürekli işçiler, hemşire ve doktorlardan daha fazla maaş alıyor, uzman doktordan ise sadece 243 TL eksik maaş alıyor!

Bu nasıl olabilir diyebilirsiniz?

Şöyle oluyor;

*Sürekli işçiye gece çalışmasında yüzde 35 fazla ödeme yapılırken devlet memuru sağlıkçılara bu hak tanınmıyor!

*Bayram çalışmasında sürekli işçiye 2 yevmiye ödenirken devlet memuru sağlıkçılara bu hak tanınmıyor!

*Sürekli işçiye fazla mesai ücreti 145 TL/saat verilirken sağlıkçıya ise sadece 38 TL (Hemşire) veriliyor!

Giyim, yol, yemek ve sosyal yardımlar derken hopp bir bakıyorsunuz sürekli işçinin maaşı sağlıkçının maaşından neredeyse 4’te 1 oranında fazla olmuş!

Bu sağlıkçının durumu, mühendis deseniz; mühendislerin sorumlu olduğu kamu işçileri mühendislerden neredeyse 2 katı kazanç elde ediyor!

Dönelim sağlıkçılara!

Devlet vasıfsız işçisi evlendiği zaman, anne baba olduğu zaman ek ücret ödüyor. Doktora ve hemşireye var mı bu ödeme derseniz?

Tabii ki yok!

İşte kamuda adalet!

15-20 yıl okul okuduktan sonra hayat kurtaran sağlıkçılara reva görülen düzen bu!

Sağlıkçılar bir bir ülkeden kaçarken yerlerine Suriyelisi, Afganı, Pakistanlısı doldurulurken sistemi düzeltmek yerine aynı hatalar yapılmaya devam ediliyor.

Kamu işçilerinin itiraz seslerini duyar gibiyim!

Kimsenin sizin aldığınız maaşta, ek ücrette gözü yok hanımlar, beyler!

Hele şu ekonomik koşullarda hiç yok!

Bu ülkenin sağlık neferlerinden, eğitimli insanlarından yüksek yüksek maaşlar almak sanırım sizin de hoşunuza gitmiyordur!

İstenen kamuda adalet!

Alıntı: Tolga Şahin

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | NEREDE BU ADALET? için yorumlar kapalı