Ağu 02

SÖYLEMESİN ŞARKILAR, SENSİZ AÇMASIN GÜLLER

SÖYLEMESİN ŞARKILAR, SENSİZ AÇMASIN GÜLLER

* * *

Ya hücrem ol, ya da kan, yüreğime öyle dol

İki cihanda yalnız, bir tek bana ait ol

Dileğimdir bir ömür sarmasın yabancı kol

Var mı yazgıdan gayrı bilmiyorum başka yol?

Söylemesin şarkılar seni anmasın diller

Sensiz açmasın bir an sensiz kokmasın güller

* * *

Benzeri yok bu aşkın ebediyen dinmesin

Sevgi, huzur, mutluluk hiç sırtını dönmesin

Aşkın semalarından aşk bayrağın inmesin

Ay ışığı o nurun mahşere dek sönmesin

Söylemesin şarkılar seni anmasın diller

Sensiz açmasın bir an sensiz kokmasın güller

* * *

Yaklaştırma yanına nefretin gölgesini

Benim için sakla şu mücevher hevesini

Nefesim her dakika özlerken nefesini

Ben duyayım kalbimin ritmi o şuh sesini

Söylemesin şarkılar seni anmasın diller

Sensiz açmasın bir an sensiz kokmasın güller

* * *

Ben Mecnun’un, Ferhat’ın, Yusuf’un çilesiyim

Ebediyen bu aşkın gönüllü halesiyim

Bir yârin fethettiği yüreğin kalesiyim

O can cihan güneşi ışığın kölesiyim

Söylemesin şarkılar seni anmasın diller

Sensiz açmasın bir an sensiz kokmasın güller

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , | SÖYLEMESİN ŞARKILAR, SENSİZ AÇMASIN GÜLLER için yorumlar kapalı
Ağu 01

İŞ BİRLİKÇİLİK

İŞ BİRLİKÇİLİK

Emekli Büyükelçi Müfit Özdeş, Fransa’daki olayların Cezayir bağımsızlık savaşında Fransa ordusu ile iş birliği yapan ve sayıları yüz binlerle ifade edilen ve bir kısmı Fransa’ya yerleştirilmiş Harkilerle doğrudan ilgili olduğunu söyledi. Öldürülen 17 yaşındaki çocuk da Harkilerin torunlarından biri…

Fransa, Cezayir’i terk ederken, kendi halkına karşı Fransa ordusu saflarında savaşan Harkilerin büyük kısmını, kaderleriyle baş başa bırakmış, bunların çoğu bağımsızlık için savaşan Cezayirliler tarafından öldürülmüş, aileleri de ömürlerini hapiste geçirmişti.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, ancak 2021 yılında Harkileri kabul ettiği bir toplantıda Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nda Fransa’nın yanında savaşanlara minnettarlığını ifade ederek, “Terk ettiğimiz savaşçılardan, hapse giren ailelerinden özür diliyorum” demişti.

***

Vikipedi’deki “Harkiler” maddesine göre Cezayir bağımsızlık savaşından sonra işbirlikçilerin 260 bini Fransa’ya göç etti. Göç edenlerin çoğunluğu, iş birlikçilerin ailelerinden oluşuyordu. Onlar için artık Cezayir’de yaşamak mümkün değildi…

Afrika Araştırmaları Derneği’nin sitesinde halen yayında olan “Cezayir’de istenmeyen Fransa’da unutulan topluluk: Harki” başlıklı ve Ahmet Kavas imzalı incelemeye göre “Cezayir tarafından tarihinin en zor zamanında işgalci Fransız ordusuna yardım ettikleri için vatandaş olarak kabul edilmeyen ve bir daha anavatanlarını hiç görmemeye mahkûm olan Harkiler, Müslüman kimliğinden vazgeçmedikleri için Fransız devlet adamlarının merhametini bir türlü elde edemedi…”

Bu arada yazıda şu bilgiler de veriliyor:

“Fransızlar Cezayir’i istilaya başlar başlamaz ilk yaptıkları iş, Anadolu’dan buraya gelmiş olan Osmanlı ailelerini Suriye taraflarına sürmek oldu. Yerlerine Avrupa ülkelerinden getirdikleri, 1 milyon fakir köylüyü yerleştirdiler. Bunlar, Cezayir, bağımsızlık savaşının 1962’de sona ermesiyle ülkeyi terk ederek güneybatı Fransa ve Côte d’Azur denen İtalya sınırındaki güneydoğu bölgelerine getirilip yerleştirildiler.

Osmanlı’nın Endülüs’ten kurtardığı ve bir kısmını Cezayir’e yerleştirdiği Yahudiler ise Fransa vatandaşlığına hemen kabul edildi.”

***

Fransa devleti ve Fransızlar, Harkileri hiçbir zaman benimseyemedi. Harkiler, her zaman aşağılandı ve kendilerine verilen gecekondu apartmanlardan ayrılamadı. İşsizlik ve fakirlik bu topluluktaki suç oranını da artırdı.

Fransız polisinin Harkilerin torunlarından 17 yaşında bir çocuğu öldürmesi ise bir devlet operasyonunun başlangıcı olabilir!

Şimdi burada Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne düşen, ensar-muhacir edebiyatını bir kenara bırakarak ABD koordinasyonuyla Türkiye’ye gönderilen Suriyeliler ile Afgan ordusu askerlerinin 10 yıl sonra, 20 yıl sonra, 40 yıl sonra ne gibi olaylara yol açabileceğini ön görmek ve yol yakınken onları vatanlarına döndürebilmektir…

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , | İŞ BİRLİKÇİLİK için yorumlar kapalı
Tem 31

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Meyve tatlı bile olsa, olmadıkça ona ham derler.” Hz. Mevlânâ

* “İmkânsız sadece sersemlerin sözlüğünde bulunan bir kelimedir.” Napolyon

* “Yalnız ciddi veya yalnız neşeli olan insan, yarım insandır” Leigh Hunt

* “Ey düşmanım! Sen benim ifadem ve hızımsın! Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!”  N.F,Kısakürek

* “Âlimin uykusu cahilin ibadetinden hayırlıdır.” Hz. Muhammed

* “Bu dünyada başarıya ulaşan insanlar, istedikleri şartları bulamazlarsa kendileri oluştururlar.” Bernard Shaw

* “Bıçak soksalar gölgeme sıcacık kanım damlar! Dönüp baktım ülkeme başsız başsız adamlar!” N.F.Kısakürek

* “Ne kadar büyük ve akıllı insan tanıdıysam, hepsini de ölümle içli dışlı gördüm.” Hasan Basri

* “O iyi yetişmiş biri değil, çünkü kötü yetişmiş insanlara katlanamıyor.” B. Franklin         

* “İki göz vardır, onlara ateş değmez: Allah için ağlayan gözle, Allah yolunda uyanık sabahlayan göz.” Hadis-i Şerif

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Tem 30

TÜRKİYE ‘BÜYÜK PEŞAVER’ OLMASIN!

TÜRKİYE ‘BÜYÜK PEŞAVER’ OLMASIN!

Sığınmacı sorununun nerelere varabileceğini anlamak için ibretlik iki örnek var… Birisi Lübnan, diğeri Ürdün…

İsrail işgali sonucu gerçekleşen Filistinli göçleri Lübnan’ı sürekli savaşın ve yıkımın içinde tuttu, Ürdün’de ise iç savaş çıkardı, Kara Eylül olayları gerçekleşti…

Bugün Türkiye’de yaşadıklarımızla karşılaştırdığımızda, Filistinlilerin göçüyle, Suriyelilerin göçü arasında ciddi bir fark var… Göçen Filistinlilerin topraklarına geri dönme ihtimali yokken, bizdeki Suriyelilerin büyük oranda geri dönebilme yolları açık…

***

1967 Savaşı sonucunda yaklaşık 1 milyon Filistinli göçmen Ürdün’e geçip yaşamaya başladı… O tarihte Ürdün’ün nüfusu 1 buçuk milyon bile değildi… Nüfusa bir o kadar nüfus daha eklenmişti…

Ürdün zaten ekonomik anlamda çok iyi durumda değilken, sıkıntı daha da büyüdü… İşsizlik, konut, sağlık ve su problemleri baş gösterdi…

Ürdün’ü bunlardan çok daha ciddi bir tehlike bekliyordu… Filistin Kurtuluş Örgütü, sığınmacı oldukları Ürdün devletini ele geçirmek istedi… İsrail zulmüne yeterince tepki gösterilmediğini öne süren örgüt, Ürdün yönetimini de hedef almış, tepkiyi organizeye başlamıştı…

Daha önce Kral 1. Abdullah’ın da İsrail’le yakınlığı iddiasıyla, 1951’de Filistinli bir genç tarafından öldürülmesi, kraliyet ailesiyle Filistinliler arasındaki gerilimin tesciliydi adeta…

1960’ların sonunda Ürdün’de iyice güçlenmiş bir FKÖ ve Ürdün’ün mahalle ve sokaklarında hâkimiyet kuran, yol kontrolü yapan, devletmiş gibi davranan, halktan vergi toplayan gerilla grupları vardı artık…

Sonra devlet ve devletin kontrolündeki güçlerle çatışmalar başladı… 1970 Eylül ayında çatışmaların adı ‘iç savaş’a dönüşmüştü… Kara Eylül’de 10 bine yakın insan hayatını kaybetti… Ardından yeni göçler, sürgünler, idamlar gerçekleşti…

***

Filistinli göçlerinden sonra Lübnan’da gerilim daha da arttı… Zaten dinî ve mezhebi anlamda çok parçalı hâldeki ülke, İsrail’in işgalinden kaçan Filistinlilerle birlikte yeni bir gerilim alanına sürüklendi…

Lübnan’da 1975-1990 arasında yaşanan iç savaşın sebeplerinden birisi göçmen sorunuydu… Ülke bir yandan Lübnan’da güçlenen FKÖ dolayısıyla İsrail’in hedefi hâline gelmiş, diğer yandan iç siyasette gerilim yükselmişti…

Ülkedeki Sünniler ve Dürziler Filistinlilerin yanında yer alırken, Marunî-Hristiyan cephesi karşı blokta yer aldı… Ülke kan gölüne döndü… İsrail’in kontrolünde, mülteci kamplarında siviller katledilirken, FKÖ’nün sözünün daha çok geçtiği, kuralsız, düzensiz, gettolardan ve irili ufaklı silahlı örgütlerden oluşan bir kaos doğdu…

Bugün Lübnan’da yaşanan mülteci problemi dünyadaki en ağır mülteci problemlerinden biridir… Çünkü uluslararası hukukta hâlâ tanımı yoktur, mültecilerin dönüş hakları bulunmamaktadır…

***

Elbette şartlar ve olaylar aynı değil ama Türkiye, bölgesinde yaşanan bu ağır tecrübeyi yok sayamaz… Üstelik, sığınmacıların dönme şartları varken, hangi gerekçeyle olursa olsun Türkiye’de tutulmaları, kalıcı hâle getirilmeleri, devlet ve milletin geleceği adına bağıra bağıra gelen bir tehlikedir…

Bugün yaşadığımız ve ‘münferit’ gibi değerlendirilen olayların yarın ‘kitlesel’ boyuta taşınmayacağının hiçbir garantisi yoktur, olamaz da… Türkiye, mazlumların da acı çekeceği bir akıbete sürüklenmeden, bu türden büyük göçlerin doğuracağı sonuçları çoktan hesaplamalıydı…

Türkiye, ‘büyük Peşaver’ olamaz!.. Daha fazla geç kalmadan, millî devleti, millî kimliği ve iç güvenliği aşındıracak bu ağır taarruz durdurulmalı…

Alıntı: Servet Avcı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , | TÜRKİYE ‘BÜYÜK PEŞAVER’ OLMASIN! için yorumlar kapalı
Tem 29

SEKRETERİMİ BEKLİYORUM

SEKRETERİMİ BEKLİYORUM

Öğretmen öğrencilerine; eğer büyük bir firmanın müdürü olurlarsa ne yapacakları konusunda bir kompozisyon yazmalarını ister.

Öğrenciler tüm dikkat ve ciddiyetlerini takınarak yazmaya başlarlar. Ancak aralarından biri yazmaz.

Öğretmen fark edince sorar;

– Neden yazmıyorsun evladım?

Öğrenci cevap verir.

– Sekreterimi bekliyorum.

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , | SEKRETERİMİ BEKLİYORUM için yorumlar kapalı
Tem 28

VERGİLERİN DAHASI VAR!

VERGİLERİN DAHASI VAR!
İktidar zenginlerimizin vergi borçlarını silerek vatandaşın vergilerini artırmak için adeta yarışıyor. Osmanlı aşığı iktidar, Osmanlı döneminde vergilerden beğendiklerini vergi olarak getirirler mi acaba? . Bakalım hangisini beğenecekler.

İşte o vergiler:
Tarihin her döneminde değişen koşullar ve gelenekler kapsamında vergi uygulaması olmuştur. Bunlardan bazıları günümüz koşullarına göre ilginç ya da komik olarak algılanabilmektedir. Bunlardan bazı ilginç örnekler makalemizin konusunu oluşturmaktadır.
Arpalık Vergisi: Osmanlı döneminde sarayda çalışan üst düzey yöneticilere verilmek üzere at besleyenlerden alınan özel bir vergi türüdür.
Aynaroz Vergisi: 1569 yılında II. Selim döneminde Padişah’ın kızdığı Aynaroz halkından özel olarak topladığı bir vergi türüdür. Aynaroz bugün Yunanistan sınırları içinde kalan özel bir adadır. O dönemde ada halkının önemli bir bölümü eşcinseldir.
Bad-ı Heva Vergisi: Osmanlı döneminde evlenen genç kızlar ve dul kadınlardan alınan vergi çeşitlerinden birisine verilen addır.
Kibrit Vergisi: Cumhuriyet’in ilk yılarında ve Osmanlı’nın son döneminde ülkemizde üretilen ve satılan kibritlerden alınan özel bir vergi türüdür.
Hadımağa Vergisi: Osmanlı sarayında çalışan hadımağaların ücretlerini ödemek amacıyla halktan toplanan bir çeşit vergi türüdür.
Gerdek Vergisi: Osmanlı döneminde alınan ilginç vergilerden biri de gerdek vergisiydi. Bu vergiyi, nikâhı kıyan kadı efendi tahsil ediyordu. Vergi ise; zenginden bir altın, fakirden 12 akçe, orta halli olanlardan da bu ikisinin arasında belirlenen tutarda alınırdı. Toprak sahibinin arazisinde yaşayanların evlenmesi durumunda, vergi alma hakkı da vardı. Verginin tutarı, evlenecek olanın bakire olması halinde 60, dul olması halinde 30 akçe idi.
Gelinlik Vergisi: Osmanlı döneminde uygulanan Tanzimat döneminde kaldırılan evlenen kızlardan alınan bir çeşit vergidir.
Bennak Vergisi: Osmanlı döneminde bir süre uygulanan sonra kaldırılan evli erkeklerden alınan bir vergi türüdür.

Posted in Gündem | Tagged , , , , | VERGİLERİN DAHASI VAR! için yorumlar kapalı
Tem 27

LAFTER EĞRİSİ

LAFTER EĞRİSİ

1377 yılında İbn Haldun tarafından kaleme alınan Mukaddime adlı eserde şunu der: Vergi oranları artarsa belli bir noktadan sonra elde edilen hasılat düşer. Aynı zamanda üretim miktarı da geriler zira artan vergilere katlanmak zorlaştıkça girişimciler üretimden çekilir. İbn Haldun’un bu tespitini Arthur Laffer isimli ekonmist ‘Laffer Eğrisi’ olarak literatüre sokmuşsa da bizler kaynağı İbn Haldun

Posted in Hikayeler | Tagged , , , | LAFTER EĞRİSİ için yorumlar kapalı
Tem 26

NERELERDESİNİZ BOK BÖCEKLERİ?

NERELERDESİNİZ BOK BÖCEKLERİ?

Olympos antik Yunanca “ulu dağ” demek.

Tanrıların dağı.

Mitolojiye göre 12 Tanrı bu dağda yaşadı.

Hep kutsal sayıldı.

Ege ve Akdeniz kıyılarında birçok Olympos dağı var.

Bunlardan biri de Antalya’da.

Kurban Bayramı tatilinde Antalya’da Olympos dağı doldu taştı.

Hani “iğne atsan yere düşmez” denildiği gibi.

Tatil bitti, insanlar döndü, geride çöp dağları kaldı.

Her yer çöp.

Çocuk bezinden, boklu iç çamaşırına kadar her şeyi atmışlar.

Ormanların içi, deniz kıyıları, dere yatakları her yer çöplük.

Belediye çöp arabaları günde 6 tur yapıyor, çöpleri bitiremiyor.

Bu görüntüler sadece Olympos’tan değil, Türkiye’nin her yerinden.

Tatilcilerin gittiği her yer pislik içinde.

Datça da.

Pis bir milletiz.

Vatanını çok sevdiğini söyleyen ama vatanını çöplük gibi kullanan bir milletiz.

“Temizlik imandan gelir” deyip, konakladığı yeri çöplüğe çeviren bir milletiz.

Dikkat edin, doğada yaşayan hayvanlar pislediği yerin üstünü öter.

Biz hayvanlar kadar doğaya saygılı olmayan bir milletiz.

Eğitimsizliğin, kuralsızlığın ve denetimsizliğin sonucu bu.

Başta antik Mısır olmak üzere birçok eski uygarlıkta bok böcekleri “Scarabaeus” kutsaldır.

Gördüğümüzde tiksindiğimiz, bazılarımızın öldürmek istediğini bu böcekler aslında dünyamızı temizleyen çöpçülerdir.

Bir yerde bok böceği azsa, orada pislik ve kokuşma artar. Parazitler ve hastalıklar daha kolay yayılır.

Bok böcekleri azsa toprağın verimi düşer, bitkiler azotu gerektiği şekilde alamazlar.

Bok böcekleri olmazsa, dışkıyı bütün etçil hayvanların tüketeceği protein şekline çevirecek hayvan kalmaz.

Nerelerdesiniz bok böcekleri?

Gelin insanoğluna temizliği öğretin.

Alıntı: Sedat Kaya

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , | NERELERDESİNİZ BOK BÖCEKLERİ? için yorumlar kapalı
Tem 24

MİLLÎ DEVLETİ TASFİYE PROJESİ VE SAHİPLERİ!

MİLLÎ DEVLETİ TASFİYE PROJESİ VE SAHİPLERİ!

Dönemin Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Emre Taner, 80’inci kuruluş yıldönümü dolayısıyla 2007 yılında bir mesaj yayınlamıştı.

Taner mesajda, özetle şu görüşleri savunuyordu:

“Bulunduğumuz dönem, gelecekte birçok ulus devlet ve milletin hızlı bir şekilde tarih maratonunu kaybetmeye başladığı süreci anlatacaktır. Bu devletler günümüz teknolojik devriminin ve küresel ekonominin rekabetine dayanamayıp ulusal egemenliklerini de büyük ölçüde yitireceklerdir.

Ulusal ve uluslararası düzeyde gerçekten sağlam politikalar üretebilmek ve uygulayabilmek için ulusal güvenlik ve ulus-devlet yapısına yönelen tehdit ve kaynakları iyi algılayabilmek, ulusun karşı karşıya olduğu fırsatları ve tehditleri öngörmek, doğru analiz edebilmek ve uygun vasıtalar ile karşı koymak zorunluluğu/ihtiyacı her zamankinden daha fazla hissedilir hale gelmiştir.”

***

Bizim o zaman ortaya koyduğumuz görüş, “Türkiye’nin ulus devlet yapısına en büyük tehdit devletin kendi kurumlarını yöneten kişilerden gelmektedir. Federasyon tartışması ve ‘Türk dediğin nedir ki?’ lafları ile ulus devlet yapısını sarsmaya başlayan Turgut Özal, bu ülkenin Cumhurbaşkanı idi. Ulus devletin temeli olan Türk kimliğini değiştirmeye çalışan Tayyip Erdoğan, halen Başbakandır ve Cumhurbaşkanı olmaya hazırlanmaktadır.

Türkiye’yi etnik ve dini ayırımlarla bölmek isteyen Avrupa Birliği’ne giriş, devlet politikası olarak ilan edilmiştir!

MİT Müsteşarı, bankalarını, madenlerini, haberleşme ve enerji sistemlerini Rio Tinto ve Citibank’a ve onlar üzerinden İngiliz İstihbarat Servisi MI6’ya devreden bir ülkenin nasıl kusursuz dış politika izleyeceğini ve caydırıcı bir askerî yapılanmayı geliştireceğini de açıklayabilir mi?” şeklindeydi…

***

Millî İstihbarat Teşkilatı eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, Habertürk gazetesine konuştu ve 2010 yılında, AKP iktidarının uygulamakta olduğu Kürt açılımı projesinin bir MİT operasyonu olduğunu söyledi.

Aynı dönemde Dışişleri Bakanlığı, yurt dışında görev yapan 200’e yakın büyükelçiyi beş günlük beyin fırtınası için Ankara’da topladı ve sonra da Güneydoğu’ya götürdü.

Aslı Aydıntaşbaş’ın Milliyet’te verdiği bilgiye göre beyin fırtınasının en ilginç seansı, “MİT Müsteşarı Emre Taner ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın Kürt sorunu ve demokratik açılımla ilgili ard arda yaptığı sunum” oldu.

***

Türkiye Cumhuriyeti devletinin temeli Türk kimliğidir. Oysa AKP’nin grup başkan vekili, yine o dönemde, “Anayasayı değiştireceğiz ve vatandaşlıktaki Türklük tanımını kaldıracağız. Herkes kendi etnik kökenini ifade edebilecek ve üst kimlik olarak ‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım’ diyecek. İşte bu, sorunu çözer.” demişti.

Küresel güçlerin Türkiye’yi dönüştürmek istediği “Türk,-Arap-Kürt federasyonu” veya PKK terör örgütünün başı Abdullah Öcalan’ın öngördüğü konfederasyonun alt yapısı, Suriye’nin iç savaşa sürüklenmesi ile oluşturulmaya başlandı. Milyonlarca Suriyeli ve ardından ABD’nin kendi Taliban’a teslim ettiği Afganistan’ın askerleri, Türkiye’ye gönderildi. Buna Pakistanlılar ve Afrikalılar da eklendi. Sınırlardan geçişler devam ediyor.

Her şey tamam olmaya yakın, “Yeni bir Anayasa” ile ulus devletin ortadan kaldırılması planlanıyor…

Siyasi partiler ve seçimler, bu hedefe göre kurgulandı. Devletin içinde direnecek olanları da Ergenekon ve Balyoz gibi operasyonlarla tasfiye ettiler zaten.

***

Bu şartlarda kimin bakan olduğunun hiçbir önemi yok. Bütün hesaplar, sahte dincilik, sahte milliyetçilik, sahte solculuk ve danışıklı siyasi dövüşlerle uyuttukları Türklerin elinden, devletlerini almaya dayalı. Gidişatı durdurma ihtimali olmayan dernekleri bile kontrol altına aldılar ama yine de öngöremedikleri bir olay veya bir skandal her şeyi bozacak diye endişe içindeler! Durum budur.

Çözüm, neler olup bittiğinin halk tarafından doğru anlaşılmasına bağlıdır. Bu da her zaman mümkündür…

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | MİLLÎ DEVLETİ TASFİYE PROJESİ VE SAHİPLERİ! için yorumlar kapalı
Tem 23

ALLAH AŞK VERSİN

ALLAH AŞK VERSİN

* * *

Bu gönül aklıma meydan okuyor

İstiyor ki her vakitte gül dersin

Nefis; nazar, benlik, fitne sokuyor

Allah her kuluna çokça aşk versin

* * *

Görünmüyor iyi, kötü gözüme

Uymuyor aklımın hiçbir sözüme

Köle, tutsak olmuş arsız özüme

Allah her kuluna çokça aşk versin

* * *

Velakin aşk ise gönülde konu

Yaşarım her vakit, her anda onu

Dilerim meçhule gitmesin sonu

Allah her kuluna çokça aşk versin

* * *

Delice tavrını önlemem lazım

Kapkara sevdayı mimlemem lazım

Bu hoyrat gönlümü gemlemem lazım

Allah her kuluna çokça aşk versin

* * *

Kınamayın beni sevgili dostlar

Nice aşk yüzünden yüzüldü postlar

Tükenmez düşmanlık, tükenmez kastlar

Allah her kuluna çokça aşk versin

* * *

Aşkın şarabından içmeyen bilmez

Titrer yürekleri ihmale gelmez

Görünüşe kanma, zalim hiç gülmez

Allah her kuluna çokça aşk versin

* * *

Aşk ki; bu Allah’ın sonsuz hikmeti

Engin gönüllere eşsiz rahmeti

Her gönül çekemez böyle zahmeti

Allah her kuluna çokça aşk versin

* * *

Bir başka yaşıyor aşk ile gönül

Kendinden geçiyor meşk ile gönül

Istırap çekiyor zevk ile gönül

Allah her kuluna çokça aşk versin

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , | ALLAH AŞK VERSİN için yorumlar kapalı