Eki
16
Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet, bir araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen yakında ki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır. Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 m. kadar yukarıda, altındaki dizili taşların üzerindedir. Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar.
Kimyacı: “Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış”;
Fizikçi: “Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş”;
Jeolog: “Burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan, herhangi bir deprem anında sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın olasılığını azaltmayı amaçlamış”;
Matematikçi: “Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış”;
Antropolog: “Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarı kurmuş.” der.
Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar. Adam cevap verir:
“Boru yetmedi de efendim!”
İNSANLARI ANLAMAK ZORDUR… HERKES KENDİ MERKEZİNDEN BAKAR, DOĞAL OLARAK “KENDİ MERKEZLİ” GÖRÜR… NE KADAR FARKLI BAKARSAK BAKALIM, ORTAK PAYDAMIZ İNSAN OLMAKTIR VE İNSANIN İNSANLIĞA İNSAN OLMAKLA GETİRDİĞİ BİR BORCU VARDIR, HOŞGÖRÜ VE ADALET…
Eki
15
Ocak 2009’da TRT Şeş’in yayına başlaması ile Oslo görüşmelerinin ilk meyvesini PKK almıştır. Temmuz 2009’da ise PKK ile müzakere süreci başlamıştır. AB’ye Uyum ve PKK açılımı çerçevesinde yapılan yasal ve idari düzenlemeler ve PKK’ya gösterilen hoşgörü ve sağlanan hareket alanı ile PKK’nın taleplerinin küçümsenmeyecek bir bölümü karşılanmıştır. Bunları şu şekilde özetlemek mümkündür.
* Devlet televizyonunda 24 saat Kürtçe yayın yapılmaya başlanmıştır.
* Üniversitelerde Kürtçe bölümler açılmıştır.
* Kürtçe öğrenimi için Kuzey Irak yönetimi ile işbirliği içinde öğretmen yetiştirilmesine başlanmıştır.
* Partilere etnik dillerde propaganda imtiyazı fiilen tanınmıştır.
* Etnik örgütlenmeler ve bölücü propagandalar serbest bırakılmıştır.
* PKK sempatizanı belediyelerin Kürtçe yazışma yapmaya başlamalarının, Kürtçe ilanlar vermelerinin önü açılmıştır. Pratikte iki dilli hizmete geçmelerinin önü açılmıştır.
* Kürtçe bilme şartı ile kamu görevlisi istihdamına başlanmıştır.
* Merkezden bağımsız, Bölgesel Kalkınma Ajansları kurulmuş ve üniter devlet yapısına ağır bir darbe indirilmiştir.
* Üniter devlet yapısını zayıflatan ve idari federasyonun alt yapısını kuran Büyükşehir Belediyeler Kanunu bütün itirazlara rağmen kabul edilmiştir.
* KCK’nın açlık grevine teslim olunmuş ve mahkemelerde ana dilde savunma hakkı verilmiştir.
* Atatürk döneminde bölücülüğün liderleri olan isimlerin heykeli dikilmiş veya kutsanmaya başlanmışlardır.
* İngiliz ordusu ile işbirliği yaparak Erzurum Kongresi’ni basma teşebbüsü içine giren bir işbirlikçinin ismi halk kütüphanesine verilmiştir.
* Ayrımcılıkta Mücadele ve Eşitlik Komisyonu kurulması, kamuda etnik ayrımcılığa son verileceği iddiası gündeme taşınmıştır.
* Anadolu Ajansı, Kürtçe yayına başlamıştır.
* Abdullah Öcalan’ın siyasal bir figür haline gelmesi ve TİME dergisine göre dünyadaki en etkin 100 kişiden birisi olmasını sağlayan siyasal ortam sağlanmıştır.
* PKK’nın meşrulaşmasının önü açılmıştır.
* PKK’nın paralel devlet oluşturma çabaları durdurulmamış, örgütün vergi adı altında haraç toplaması, yargı süreci işletmesi, “polis” ve “jandarma” gücü oluşturması seyredilmiştir.
Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=28345
Posted in Gündem
|
Tagged akp, bölünme, demokrasi, Habur, Kürtçe yayın, Oslo, paket, parçalanma, tavizler, terör, TRT, türkiye, uyum
|
Eki
14
Kurban ibadeti, Kuran’da ilahi simge ve dini sembollerden biri olarak ifade edilmekte, kurban kesme işlemi başlı başına bir kulluk davranışı olarak öngörülmektedir.
Sözlükte yaklaşmak anlamına gelen kurban, Allah’a yaklaşmayı Allah yolunda malların feda edilebileceğini, Allah’a teslimiyeti ve şükrü ifade eder. Hicretin ikinci yılında meşru kılınmıştır.
Kurban kesmenin delili Kitap, Sünnet ve icmâ-ı ümmet ile sabittir. Allah Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerîm’de; “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” (Kevser, 108/2), Hz. Peygamber s.a.s)’in de “İmkânı olup da kurban kesmeyen bizim namazgâhımıza yaklaşmasın” ( Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 321) şeklindeki ifadeleri konunun önemini ortaya koymaktadır. Bu ve benzeri ayet ve haidslerden hareket eden Hanefi fıkıh alimleri kurban kesmenin vâcip olduğu görüşündedirler ( el-Fetâva’l Hindiyye, Bulak 1310, V, 291). Kurban kesmenin hükmü Şafilere göre sünnettir.
Kurban Allah’a yaklaşmak maksadıyla ve yalnız O’nun rızasını kazanmak için kesilir. Allah’tan başkası adına hayvan kesmek haramdır ve bu yola tevessül edenleri Hz. Peygamber (s.a.s) “Allah’tan başkası nâmına hayvan kesene Allah lânet etsin “ şeklindeki ifâdeleriyle uyarmıştır.
Eki
13
Osmanlı imparatorluğunda yetişmiş bir iki kadın şairden biri olan Fitnat Hanım ile çağdaşları olan Koca Ragıp Paşa ve Şair Haşmet arasında geçtiği rivayet edilen bir çok olay anlatılmaktadır. Bu üç kişi ellerine fırsat düştüğünde birbirini kıyasıya iğnelemekten de geri durmazlarmış. Ragıp Paşa’nın da, Haşmet’in de Fitnat Hanım’a aşk duyguları besledikleri de bilinmektedir.
Bir kurban bayramı arifesinde, Fitnat Hanım kurbanlık almak için Beyazıt çevresinde dolaşıyormuş. Şair Haşmet de oradaymış. Haşmet gökte ararken yerde bulduğu Fitnat Hanımı görünce hemen önünde bir reverans yapıp bir emri olup olmadığını sormuş. Fitnat Hanım bir emri bulunmadığını, bayram için kurbanlık bir koç alacağını söylemiş. Bunun üzerine Haşmet takılmadan edememiş:
– Bu bayram kulunuzu kurban etseniz olmaz mı? Eee, Fitnat Hanım bunun altında kalır mı? Cevabı yapıştırmış…
– Maalesef olmaz, çünkü bu bayram boynuzsuz bir koç kurban edeceğim.
Kaynak:06.11.2011 Yeniçağ Altemur KILINÇ
Posted in Hikayeler
|
Tagged boynuz, boynuzsuz, Fitnat, hanım, Haşmet, koç, kul, kurban, kurban etmek, paşa, Ragıp
|
Eki
12
1. Soru: -Ne oldu KCK’lılara af?
Arz edeyim;
Yarı açık pakette KCK’lılara af getirecek TCK ve terörle mücadele kanunundaki tüm değişiklikler hazırdı. Son gece uyku haram oldu Usta’ya. Sabahlara kadar düşündü kaşındı. Telefonla kurmaylarını aradı; “Bunları çıkarıyorum. Seçim öncesi bunları yaparsak MHP oylarını artırır” dedi.
2.Soru: -Ruhban Okulunun açılması?
Arz edeyim;
Usta, “Bunun da üstünü şimdilik çiziyorum. Bu da seçim öncesi MHP’ye yarar. Dostlarımız bize anlayış gösterecektir” dedi.
3.Soru: -Jandarmanın İçişleri’ne bağlanması?
Arz edeyim;
Terörle mücadelede en aktif unsur olan Jandarma içindeki MHP sevgi ve sempatisi hesaplandı. “Zaten askeri çok kızdırdık. Dursun şimdilik bakalım. Bunu da MHP’ye yazdırmayalım”da karar kılındı.
Hesaplar yaptı Usta. Alt alta, üst üste koydu. Paketi mahalli seçimlerde deldirmemek için aklınca önlem aldı.
PKK’ya ve sivil uzantılarına mesaj gönderdi “sabredin devamı gelecek ama şimdilik sıkıntıdayım. Hepsini birden tek pakette yaparsak paketi MHP’ye deldiririz” diye.
Ne kadar anlayışsızlar şu BDP’liler. Paketi görünce “kabağın içi boş çıktı” diyorlar.
2014 mahalli seçimlerinde kabağın oyulacağını Usta aşçı kadar da göremiyorlar!..
Kaynak:Haber Fedai
Eki
11
* H. Willem Van Loon’un şu sözünü nasıl hatırlayalım
: “İnsanlık, cehaletin sakin vadisinde mesut yaşıyordu.” Elbette bilenle bilmeyen bir değildir.
* Edip Ahmet’in ifadesiyle bin cahil bir bilgin etmez. Lakin okumuş yazmış zümre içinde halinden memnun olan da yok. Gerek klâsik şairlerimiz, gerek günümüz şairleri, feleğin hep cahillerden yana olduğundan şikâyet etmişlerdir.
* 17. yüzyıl Divan şairlerimizden Zuhûrî’nin şu beyti konumuzla ilgili ilk aklıma gelen örneklerden biri: “Arûs-ı devleti nâdâna akd eyler felek ammâ//Eger bin cân ile dânâ ederse rağbet el vermez.”
Şair bugünkü dille şöyle diyor: “Felek, mutluluk gelinini cahile nikâhlar, ama onu bin can ile bilgin istese, vermez.” Zuhûrî’nin de dediği gibi, okumuş yazmış insanlar dünyada rahat yüzü görmezler.
* Shakespeare’in tabiriyle “Bilgi arttıran dert arttırır.” Çünkü bilgin olmak beraberinde sorumluluk da getirir. Söz gelimi cahil, gece gündüz yanan sokak lambalarının altından her gün gelir geçer de tınmaz. Fakat sorumluluk sahibi kişiler gün ortasında yanan sokak lambalarından rahatsız olurlar. Tabii, bu işin en basiti… Toplumdaki israfı, devlet hayatındaki savurganlığı görüp de rahat uyumak mümkün müdür?
Bu konuda Vahit Mahtûmî’nin şu beytini de zikretmeden geçmek olmaz:
“Devlet ricâli râhatı hîç bilmemektedir//Râhat ricâli devleti hîç bilmemektedir.
Demek ki devlet adamları rahat nedir bilmezler. Yani yüklendikleri görev ve sorumluluk onların rahat uyumalarına, gezip eğlenmelerine manidir. Devlet yönetimini yiyip içip gezip eğlenmek zanneden kişiler ise devleti ve devlet yönetimini tanımayan zavallılardır.
Aklı başında, helâl süt emmiş zevat için devlet idaresi ateşten gömlektir. Devlet adamının özel hayatı yoktur
*Nurettin Topçu’nun ifadesiyle “O, yaşama zevkini bırakmış, yaşatma aşkına gönül vermiştir. “ Bir mum, etrafını aydınlatabilmek için nasıl yanıp yok oluyorsa devlet adamı da, millete hizmet yolunda, dünyevî nimetlere aldırış etmeden adım adım yürümek, enerjisini bu yolda harcamak zorunda kalır.
*Şair Emin doğru söyler:
“ Erbâb-ı kemâlin yeri vîrâne-i gamdır//Hâk üzre düşer mîve nâ-puhte olunca.
Meyve nasıl olgunlaşınca yere düşüp parçalanırsa, kâmil insanların yeri de maalesef gam, keder yıkıntıları olur.
Kısacası, cahil insanlarda genellikle maşerî vicdan teşekkül etmediği için sosyal hadiseler onları fazla ilgilendirmez. Kendi küçük dünyalarında rahat ve huzur içinde yaşayıp giderler. Sosyal hayatın -özellikle de şehir hayatının bin bir sorunu içinde bunalan bilginlerin gözüyle onlara bakıldığında cehalete övgüler düzmek gelir insanın içinden…
Kaynak:http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=13424
Eki
10
AKP iktidarının, ekonomik alt yapıyı Türklerin elinden çıkararak yabancılara teslim etmesi ile paralel olarak, 2001 yılında Tayyip Erdoğan’a ABD’den gönderilen gizli belgede istendiği gibi yerel yönetimleri özerkleştirecek yasal alt yapıyı da hazırladığı bilinen bir gerçektir.
Bütün bu yapılanlar, Amerikan Kongresi’nin 31 Ocak 1896 tarihli 54. Kongre gizli kararı ile örtüşmektedir. 100 yıl sonra emekli amiral İlker Güven tarafından tespit edilerek kamuoyuna duyurulan kararda, “Uluslararası Hıristiyan Komitesince din, mezhep ve milliyetçi özelliklere bakılmaksızın geçici bir Hıristiyan yöneticinin Türkiye’nin başkanı olarak seçilmesini müteakip Osmanlı İmparatorluğu’nun mevcut bölgelerinin sınırlarla ayrılması, bu bölgelerin Hıristiyan eyaletleri olarak kabul edilip, Hıristiyan gücünün Türkiye Birleşik Devletleri adında toplanması sağlanacaktır” deniliyordu.
ABD’nin, Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Kenan Evren, Turgut Özal, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Necmettin Erbakan, Bülent Ecevit ve son olarak Tayyip Erdoğan’a dayattığı karar bu karardır. Açılım veya sözde demokrasi paketi, eski Osmanlı vatandaşlarının, yani Türkiye’den giden Ermenilerin, Rumların ve Yahudilerin torunlarının Türkiye’ye gelerek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olabilmesine dönük Ömer Çelik’in çağrıları ve bu yöndeki yasa hazırlıkları da 117 yıl önce alınan bu karara hizmet etmektedir.
Eki
09
Yine, menfaate çaldılar sazı
Kolay kazanmanın peşinde tazı
Cahili, aydını, erkeği, kızı
Fili hamuduyla yuttu, yutuyor
Benlik ahtapotu bünyeyi sarmış
Bugüne dek neler, neler koparmış
Şerefini beş paraya satarmış
Şimdi vücudunu sattı, satıyor
İki ayaklı bir fare türemiş
Paraları bankalarda o yemiş
Önceden de pek çok yollar denemiş
Dürüstlükte güme gitti, gidiyor
Yanlış ettik, yanlış eğittik genci
Çoğalıyor hem de modern dilenci
Kimsenin kimseye yok hiç güvenci
Aydın yanlış maya tuttu, tutuyor
Milyonların hastalığı atalet
Tükenmiş, yok olmuş, kayıp adalet
Her yanda yaşanır bin bir rezalet
Ülkemiz batağa battı, batıyor
Posted in Şiirlerim
|
Tagged adalet, aydın, batıyor, benlik, cahil, dürüstlük, erkek, fil, kız, maya, menfaat, rezalet, şeref, ülke
|
Eki
08
“Acıyı bal eyleyen” idealizmin ruhlara hakim olduğu o günleri 1973’lü daûssıla” hissi ile anıyoruz…
O günün seçim hatıraları gündeme geliyor. İşte o zamanın “gençlerinden” sonsuz bir fedakarlık örneği hatırlanıyor…
1973 seçimleri yaklaşmıştır. O zamanlar siyaset şimdiki gibi parayla yapılmamaktadır lakin parasız da seçim gemisi yürümemektedir.
MHP’nin seçim yardımı yok. Ufukta iktidar olmayınca kodamanları yok. Varı yoğu Ülkü Ocaklı gençler, MHP’ye gönül vermiş fukaralar, bir avuç entelektüel ve bir elin parmakları kadar ağabeyler.
Seçim zamanı köy köy gezilecek, vatandaşın ayağına gidilecek, miting yapılacak, kahve toplantılarında çay paraları ödenecek, mitingde kürsü açılacak kamyonlar kiralanacak. Tabii ki idealizm, tabii ki Ülkücülük lakin arabaların depoları benzinle doluyor, otobüsler bilet ücreti olarak “Milliyetçi Türkiye” idealini kabul etmiyor. Partinin kasası tam takır, kuru bakır…
MHP kurmay heyeti toplanır, seçim kampanyasına maddi destek sağlamak için “ne yapılabilir” masaya yatırılır.
Bırakın Türk’ü, dünya siyasi tarihinde örneğine rastlanmayacak bir fikir ortaya atılır. Kan bağışı kampanyası düzenlenecek, Ülkücüler kanlarını Kızılay’a satacaklar, elde edilen gelir MHP’ye bağışlanacak. O zamanlar Kızılay kan bağışlarına para ödemektedir. Kampanya olağanüstü ilgi görür, Ülkücüler ülkenin dört bir yanında Kızılay kan merkezlerine akarlar. Satılan kan bedelleri 1 milyon lirayı aşar. Paralar MHP’ye bağışlanır, parti seçime girer.
Bu hikaye ne uydurma ne de bir efsanedir; hayat gibi gerçektir. Hikayenin içinde kan verdiği damar yolundan kaptığı enfeksiyonla hayatını kaybeden bir yiğit de vardır.
Tıpkı Çanakkale kahramanları gibi gençliği ve memleketi arasında tercihini “memleket” ten yana yapıp bize bu rahat günleri hediye eden, en azından anlatacak hikayeler bırakan o neslin fedakarlıkları ile bizim rahata düşkünlüğümüzü bir araya getirince ne hissettiniz?
Ben, 1973’ün sonbaharında Kızılay kan merkezlerinin önünde kuyruk olan o “kavruk yüzlü” çocukların bakışlarından bir kez daha utandım…
Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=28318
Eki
07
( İnsan ) = ( yemek ) + ( uyumak ) + ( para) kazanmak için çalışmak ) + ( Eğlenmek )
( Eşek ) = ( yemek ) + ( uyumak ) olduğuna göre ilk denklemde
( yemek + uyumak ) yerine ( Eşek ) koyabiliriz…
( İnsan ) = ( Eşek ) + ( para kazanmak için çalışmak ) + ( Eğlenmek )
bu yeni denklemde her iki taraftan ( Eğlenmek ) çıkartılırsa:
( İnsan ) – ( Eğlenmek ) = ( Eşek ) + ( para kazanmak için çalışmak )
SONUÇ:
Eğlenmesini bilmeyen insan, sadece para kazanmak için çalışan eşekten başka bir şey değildir.
Çinli Filozof Chang Ying Yue’dan;
Her kim gün boyunca arı kadar aktif, bir boğa kadar güçlü, bir at kadar çalışkan olduğu halde,
akşam olunca bir köpek kadar bitkin eve dönüyorsa; bir veterinere görünmelidir. Çünkü eşek olması, kuvvetle muhtemeldir.