Eyl
04
Beytüşşebap’taki çatışmada öldürülen PKK’lının cenazesi geçerken bayrağı indirdiler.
Şırnak’ın Beytüşşebap ilçe merkezinde çıkan çatışmada şehit olan Mehmetçiklerimizin acısına bir de askeri lojmanın balkonundan indirilen Türk bayrağı eklendi.
Çatışmada öldürülen PKK’lının cenazesi askeri araca konuldu.
Araç askeri lojmanların önünden geçirilirken üç asker balkondaki Türk bayrağını indirdi. Bu fotoğraf Aydınlık Gazetesi’nin manşetindeydi.
İşte o fotoğraf
Türk askerini bu duruma düşürenler utansınlar. Bunun hesabını bu millet sorar, soracaktır.
*sonkale.org
Eyl
04
“Ardından yüz köpek havlamayan kurt, kurt sayılmaz…” Türk-Moğol Atasözü
Şehitlerimize rahmet, gazilerimize acil şifalar ve Türk Milletine başsağlığı dilerim.
Gereğini yapmayanları, yapamayanları Allah kahretsin!
(Görüntü Yeniçağ Gazetesi’nden alınmıştır.)
Asaletinden gelen bir anlayışla hiçbir canlıyı kırmak, incitmek, yok etmek anlayışına sahip olmadığından vatanına saldıran (adları her ne olursa olsun) haşereler güruhunu yok etmekten imtina ediyorsun.
Sen ülkeyi yönetmek isteyenleri seçmekle görevini yaptığını zannedebilirsin ancak seçtiklerinden yüksek rakımlarda arz-ı endam edenlerin bir tiyatro sahnesindeki gibi rollerini gereğince yerine getirdiklerine fazlasıyla şahit oldun. Yurdun dört bir yanı ateş çemberine döndüğü bu günlerde memleketin bütün şehirlerinde de sana rahat vermeyen haşereleri yok etmek yerine, haşerelerle anlaşmayı tercih edenler bulunmaktadır. Haşereler grubuyla birlikte hareket edenler medya yoluyla senin gerçekleri öğrenmeni engellemek için her köşede kargalar,her inde çakallar gibi ötmeye devam etmektedirler. Ne zamana kadar sessiz, ne zamana kadar umursamaz kalacak ve ne zamana kadar bölünme oyununa seyirci olacaksın! Senin seçmiş olduğun yetkililer ancak şehit cenazesinde birlik görüntüsü vermekle övünebiliyorlar. Sana göre aslında bu görüntü yüzlerin kızarması, başların öne eğilmesi, “vatan savunmasında seni koruyamadık evladım, Mehmedim, bizleri affet, bizleri bağışla” diye hicap duyulması gereken bir görüntüdür.Buna rağmen istifa etmeyi düşünen var mı? Beytüşşebap son olur zannediyorsan aldanıyorsun.
Yüce Türk Milleti adına Başkomutanı (her ne kadar duymasa da), iktidarı, muhalefeti, bakanları, millet vekillerini, valileri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütün mensuplarını, bütün sorumluları Allah için görevlerini yapmaya çağırıyorum. Bu milleti geç olmadan bu ateşten kurtarın! Aksi takdirde bunun vebali hepimizi, hepimizi yakar, yok eder.
Eyl
03
(Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ nda uyguladığı taktik.)
Cannae Savaşı, Kartaca ile Roma arasında yapılan 2. Pön Savaşları’nın en önemli üç çatışmasından biridir. Savaş, M.Ö. 2 Ağustos 216 tarihinde, İtalya’nın güneydoğusundaki Cannae kasabası yakınlarında gerçekleşmiştir. Savaşta Annibal komutasındaki Kartaca ordusu tarafından ustaca bir manevra ile Roma Konsülü Lucius Aemilius Paullus ve Gaius Terentius Varro komutasındaki güçlü Roma ordusu imha edilmiş ve başta Capua olmak üzere birkaç şehir devletinin Roma ile bağları kopmuştur. Temel olarak uygulanan bu manevrada etrafı çevrilen düşman kuvvetinin gücü denk ya da daha az ise kaçış yolu bırakmadan yok etmek, ya da düşman gücü daha kuvvetli ise kaçış yolu bırakarak, artçı kuvvetlerin kaçan düşmanı temizlemesi gibi değişik tamamlama tarzları bulunmaktadır. Ayrıca kanatlarda ve merkezde çatışmanın sürdüğü bir sırada, merkezdeki kuvvetlerin ricat izlenimi verecek şekilde geri çekilmesiyle de kuşatma kendiliğinden sağlanmış olur. Hafif süvari birliklerinden oluşan orta Asya kökenli askeri birliklerin başarılı bir biçimde uyguladıkları taktik tarihte pek çok kez uygulanmıştır.
Eyl
02
Bir gün Nasrettin Hoca ‘nın eşşeği çalınmış. Can sıkıntısı içinde durumu komşularına her kafadan bir ses çıkmış.
Birisi;
– Hocam demiş niye ahırın kapısına iyi bir kilit takmadın sanki ?
Bir başkası;
-Evine hırsız giriyor da senin nasıl haberin olmuyor ? demiş.
Bir başkası da;
-Hocam demiş, kusura bakma ama eşeğin çalınmasına en büyük sebep sensin. Çünkü doğru dürüst bir ahırın bile yok. Nerden baksan dökülüyor.
Hoca da ;
– Yahu demiş, iyi güzelde, kabahatin hepsi mi benim ? Hırsızın hiç mi suçu yok!
*(Fıkra bu günkü Türkiye’yi anlatıyor sanki…) “Hep vatandaş suçlu, devlet suçlu, TSK suçlu, teröristlerin ona destek verenlerin hiç suçu yok(!)”
Eyl
01
Askerlik sanatı, Mustafa Kemal’e göre bir sağduyu biçimindedir. Savaş planlarını, hazırladığı tarzdan farklı bir biçimde çizmezdi. Atatürk, büyük taarruzun planlarını hazırlarken, dünya savaş tarihini, büyük komutanların kazandığı meydan savaşlarını ve hazırladıkları taktikleri büyük bir dikkatle okuduğu görülmektedir.
Atatürk, büyük taarruzu şöyle anlatır:
“-İzmir hattı ile Bağdat Demiryolu’nun birleştiği noktada bulunan Afyonkarahisar’da taarruza geçtim. Çünkü orada taarruza geçmek gerekirdi. Yunan yığınağı esasen beni bu surette hareket etmeye yöneltiyordu. Tan ağarırken düşmana ansızın baskın ile avlamak için
Bütün gece yürüyen askerimiz temizlendikten sonra atlı birlikleri Yunan Ordusu’nun gerilerine sarkıttım. Elli kilometrelik bir uzaklığı aldıktan sonra taarruza geçebilecek birlikler azdır. Çok geniş bir manevraya girişerek düşmanı tamamen kuşatmak istiyordum ve bunu başardım.
Tıpkı Hannibal’in Cannae’de uyguladığı manevra gibi…(* )
(Devamı var)
Eyl
01
1 Eylül 2012 tarihi itibariyle öğretmenler göreve başlayacaklar. Ancak öğretmenlerin hepsi de maalesef tedirgin ve kaygılıdır. Öğretmenlerin eş durumu atamalarda, kadroya geçişlerde yaşadıkları olumsuzluklardan dolayı oldukça sıkıntılı oldukları basındaki haberlerden anlaşılmaktadır. Bunun yanında 4+4+4 eğitim- öğretim uygulamasına geçileceği bu eğitim öğretim yılında sınıf öğretmenlerinde kadro fazlalığı, branş (dal) öğretmenlerinde ise kadro yetersizliği yaşanacağından hem öğretmenler hem de idareciler şimdiden kara kara düşünmeye başlamışlardır. Henüz beden ve zihin gelişmesini tamamlamamış, kendi başına 10-11 yaşındaki çocuklarla aynı koridoru, aynı bahçeyi ve hele aynı tuvaleti paylaşacak olan birinci sınıfa kayıt yaptıracak 60-66 aylık çocukların durumlarını düşündükçe aileler çocukların küçük olduğunu belirterek çocukları ana sınıfına göndermek istediklerini fakat birinci sınıfa göndermemek için çareler aradıklarını belirtmişlerdir.
Bir toplumun gelişmesinde eğitim- öğretimin payı son derece yüksek olmasına rağmen bizde gelen hükümetler mutlaka eğitim- öğretime el atarak yap-boza çevirmişlerdir. Kendi çocuklarını özel okullarda okutanlar eğitimle ancak bu kadar ilgilenebilirler diyen vatandaşlar okullardaki derslik ve diğer yetersizliklerin de velilerin yardımıyla giderildiğini söylemişlerdir.
Bina, bahçe ve derslik yetersizliğini ile birlikte seçmeli dersler konusu da başlı başına bir muammadır. Personeli olmayan okul, öğretmeni olmayan dersi nasıl işleyecektir.
Bütün bu ve benzeri sıkıntılara rağmen geleceğimizi eğiten bütün öğretmenlere sabır dolu başarılı bir eğitim öğretim yılı dilerim.
Ağu
31
Beklenen gür sesin duyulsun artık
Niçin kör düğümü çözemiyorsun?
Sabrın bu kadarı bunaltır seni
Yurdunu rahatça gezemiyorsun
Farkında olmadan aşınmaktasın
Öyle dalgınsın ki kaşınmaktasın(!)
Dikkat; yalnızlığa taşınmaktasın!
Geleceği çabuk sezemiyorsun
Senin erkek sesin demiri biçer
Sen istersen her şey hazır ola geçer
Adındır hürriyet kalmazsın naçar
Hainleri hâlâ dizemiyorsun
Yanılıp şaşıp ta koklama eter
Aç gözünü tek tek incele yeter
Olmasın yarınlar bu günden beter
Batı denizinde yüzemiyorsun
Bir terbiye edebilsem donsuzu
Getirmek amacım sana sonsuzu
Kendini, yurdunu satan kansızı
Bir kalemde olsun çizemiyorsun
Bilirim çizmeyi aşmamak lazım
Mevsimi gelmeden taşmamak lazım
Sendeki bu sabra şaşmamak lazım
Lakin pislikleri süzemiyorsun
Söküp at içinden asalakları
Sende hak, adalet, insan hakları
Seferber ederek gönlü pakları
Gençliği özünle bezemiyorsun
Senin Mohaç, Varna, Çaldıranın var
Malazgirt’te yiğit Alparslan’ın var
Çanakkale denen bir destanın var
Neden mikropları ezemiyorsun?
Uyan artık uyan, bitsin bu yasın
Çelikten gövdende kalmasın pasın
Daha atmadı mı kafanda tasın?
Ne zamandır destan yazamıyorsun…
Ağu
31
(Paşaya, “sen kimsin, çapın ne, general olsan ne yazar” diyenler niçin suskun?)
BDP Eşbaşkanı Demirtaş Taraf’a konuştu: Şemdinli ve Çukurca’da denetim PKK’da. İnanmayan bakan varsa, birlikte gidelim
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın, Hakkâri’nin Şemdinli ve Çukurca ilçelerindeki 400 kilometrekarelik bir alanın PKKdenetiminde olduğunu açıklamasının ardından Ankara sessizliğe büründü.
“YOLLARI ARTIK PKK DENETLİYOR”
Taraf ’ın yazılı başvurusuna rağmen ne İçişleri Bakanlığı’ndan ne de Genelkurmay Başkanlığı’ndan herhangi bir dönüş olmadı. Taraf ’a konuşan Demirtaş ise, iddialarını sürdürdü: “Orada kara operasyonu yok. Havadan bombalamalar yapılıyor. Askerî noktalar gitti, yolları artık PKK denetliyor. Gerçekler kamuoyundan gizleniyor. Savaş politikası çözüm getirmez, bunu artık görmek lazım. Benim söylediklerime inanmayan bir hükümet yetkilisi, bakan varsa gelsin gidip yerinde görelim. Yolları asker mi PKK mi denetliyor.”
Ağu
30

Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmasıyla yurdumuz tamamen elimizden alınıyor, vatanımızda hür olarak yaşama hakkımıza son veriliyordu. Yüzyıllardır üzerinde bağımsız olarak yaşadığımız bu topraklara düşmanlara el koyuyor, bizim de bunu kabul etmemiz isteniyordu.
Türk milletinin bu durumu kabul etmesi elbette mümkün değildi. 19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla, lideriyle kucaklaşan Anadolu, Atatürk’ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Amasya Genelgesi’nin yayınlanmasının ardından Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı. Daha sonra 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelen Atatürk, 23 Nisan 1920’de TBMM’yi kurdu. Böylece hem memleketin yönetimi halkın iradesine verilmiş oluyordu. Hem de Kurtuluş Savaşı’nın merkezi Ankara oluyordu.
TBMM meclisi yaptığı görüşmelerde yurdun durumunu ve kurtuluş çarelerini aradı. “Misak-ı Millî sınırları içinde vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı görüşü”nden hareketle, düşmanla mücadele kararı alındı. Oluşturulan düzenli ordularla savaşa girildi. İlk başarı, Doğu’da Ermeni çetelerine karşı kazanıldı. Daha sonra, Batı cephesinde, Yunanlılarla, I. İnönü ve II. İnönü Savaşları yapıldı. Bu savaşların kazanılmasıyla Yunanlılar’a büyük bir darbe indirilmiş oldu. Bunun üzerine Yunan ordusu yeniden saldırıya geçti. Saldırı üzerine Mustafa Kemal, ordularına: “Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.” emrini verdi.
Türk askeri, büyük bir azim ve fedakârlıkla bu karara uydu. 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Meydan Muharebesiyle, Türk milleti 1699 Karlofça Antlaşmasından beri ilk defa toprak kazanmaya başlıyordu. Sakarya Savaşı, Türk milletinin savunma durumundan taarruz durumuna geçtiği önemli bir savaş olarak da tarihe geçti. Bu zafer sonunda, TBMM tarafından, Mustafa Kemal’e “gazi” unvanı ve “Mareşal” rütbesi verildi.
Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan Sakarya Savaşı’ndan sonra, büyük bir taarruzla düşmanı tamamen yok etme kararı alındı.
1922 yılı Ağustosuna kadar, hazırlıklar tamamlandı. Güneydeki Türk birlikleri, büyük bir gizlilik içinde Batı cephesine kaydırıldı. İstanbul’daki cephane depolarından silah ve cephane kaçırıldı. İtilaf Devletleri tarafından tahrip edilerek kullanılmaz hâle getirilen toplar onarıldı. Yeni silâhlar satın alındı. Ordumuza taarruz eğitimi yaptırıldı. Bu hazırlıklardan sonra, Gazi Mustafa Kemal’in başkomutanlığını yaptığı ordumuz, 26 Ağustos 1922’de düşmana saldırdı. Bir saat içinde düşman mevzileri ele geçirildi. 30 Ağustos’ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis’te vardı.
Bu savaş, Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı.
Büyük Tarruzun başarıyla sonuçlanmasından sonra düşman, İzmir’e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla yurdumuz düşmandan temizlenmiş oldu. Hain düşmanın, haksızca ve alçakça işgaline “dur” diyen ve kanımızın son damlasını akıtmadan yurdumuzu bırakmayacağımızı dünyaya ispatlayan bu büyük zaferi her yıl, 30 Ağustos günü, bayram yaparak kutluyoruz.
Ağu
30

30 Ağustos 2012 Perşembe 10:26 Mustafa Kemal 89 yıl önce Amerikalı gazeteci Marcosson’a verdiği röportajda Ortadoğu ve bugüne değiniyor…
Amerika’da yayın hayatı bugün de süren ‘The Saturday Evening Post’ dergisinin yazarı Isaac F. Marcosson, Temmuz 1923’te Ankara’ya geldi. Marcosson, Mustafa Kemal Atatürk ve Latife Hanım ile bir röportaj yaptı. Bu görüşmeyle Marcosson’ın Anadolu gezisindeki izlenimlerinden oluşan yazı ilk kez Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi’nin 1 Kasım 1984 tarihli birinci sayısında Prof. Ergun Özbudun’un Türkçe çevirisiyle yayımlandı. 20 Ekim 1923 tarihli “Kemal Paşa” başlıklı yazıda Marcosson, Atatürk için “Onu üniformalı göreceğimi zannediyordum. Oysa çizgili gri pantolon ve rugan ayakkabılarla siyah bir jaketataydan (kuyruklu ceket) oluşan çok şık bir kıyafet içerisindeydi. Kanat yaka ve mavili sarılı bir kravat taşıyordu” diye yazdı.
İŞTE ATATÜRK’ÜN O RÖPORTAJI
Atatürk’ün, Amerikalı gazeteci Marcosson’a verdiği röportajda söylediği sözlerin bir bölümü: “Bir gün, cihan harbinden sonra Ortadoğu’da kurulan suni devletlerin halkları ayaklanacaktır. O gün geldiğinde, yeni kurduğumuz cumhuriyetimizin yöneticileri, bu halkların değil emperyalist güçlerin yanında yer alırsa aynı akıbete kendileri uğrayacaktır ve Kurtuluş Savaşı’nda yedi düvele haddini bildiren Türk halkı onların da hakkından gelecektir…”
Çankaya’da gerçekleşen söyleşinin sonunda Atatürk, “Yeni Türkiye’nin ilk ve en önemli düşüncesi siyasal değil, ekonomiktir. Biz, dünya üretiminin de, tüketiminin de bir parçası olmak istiyoruz” diye devam etti. (Sözcü)
*sonkale.org