Eki 20

Milletvekili andı

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Ekim ayının 14’ünde Pazar günü Ankara’da bölücü siyaseti amaç edinen siyasi parti, olağanüstü ikinci büyük kongresini  yaptı. “Öcalan’a özgürlük”, “Barışın elçisi İmralı’da” , “Direnerek özgürlüğe yürüyoruz”,  “Özerk Kürdistan demokratik Türkiye” pankartları ile Öcalan’ın posteri açıldı. Malum Partinin Eş Başkanı “Bu halkın adı Kürt halkıdır, bu toprakların adı Kürdistandır,” ifadesi, Ve diğer Eş Başka’nın “Dört parça Kürdistan’dan gelen kardeşlerimiz var aramızda”, “Kürt Halk önderi Sayın Öcalan’ın özgürlük mücadelesini” destekliyoruz vb. söylemler dolu dizgin söylendi.
Bu ifadeleri kullananların hemen hemen hepsi malum partinin milletvekilleriydi. Bu milletvekilleri seçildiklerinde parlementoda 75 milyonun gözleri önünde aşağıdaki ‘milletveki andı’nı’ içmişlerdir.
 
Milletvekili andı
 
‘Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma, büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim’
 
Bu anda sadık kalmayanlara ne yapılması gerektiği sayın devlet yöneticilerimizin çıkarmış olduğu ceza yasalarında açık ve seçik bellidir. Buna  rağmen Türk Milleti’nin dikkatini farklı konulara çekerek(Suriye gibi) uyutmanın kime yararı olacağını herhalde bilmektedirler.  
 
Her kim olursa olsun asli görevlerini ihmal edenleri tarih asla affetmez. Bütün vekillerimizi  ‘milletvekili andı’na’ sadık kalmaya çağırıyorum.
Selam ve sevgi ile kalın…
 
Posted in Gündem | Milletvekili andı için yorumlar kapalı
Eki 20

Eşek, Yine Eşek, Adam Olmadı!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

En lüks mağazadan kıyafet aldım
Adam olsun diye kurslara saldım
Boş yere aldanıp hülyaya daldım
Eşek, yine eşek, adam olmadı
 
Eşekçe davranır hırpalanırdı
Ünlü kişilerden çoğu tanırdı
Tam ümitlendiğim anda anırdı
Eşek, yine eşek, adam olmadı
 
Ahırdan çıkardım, saraya kattım
Yularını alıp kravat taktım
Tereyağı, süt ve bal ile baktım
Eşek, yine eşek, adam olmadı
 
Modern cihazlarla eğittim onu
Döktürdüm üstüne her tür losyonu
Neye varacak ki sıpanın sonu
Eşek, yine eşek, adam olmadı

 

Posted in Şiirlerim | Eşek, Yine Eşek, Adam Olmadı! için yorumlar kapalı
Eki 19

Bir At İle Bir Eşek

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Vakt-i zamanında bir at ve bir eşek iyi ahbap olmuşlar.
Uçsuz bucaksız çayırlarda günlerini gün ederken, uzaktan bacaları görülen şehirden bir takım gürültüler gelir.
At, “Ben bir gidip bakayım orada neler oluyor” der. Eşek itiraz eder, “O kadar yolu sen tepme. Bu sıcakta yakışır mı? Böyle angaryalar bizim işimizdir” der ve yola koyulur.
Giderken ata “Ben yarına kadar dönmezsem anla ki başıma bir hal geldi. Bir daha dönmem” demeyi de ihmal etmez.
Eşek ne ertesi gün, ne de sonraki günler ortalıkta görünmez. At o koca çayırlarda tek başına hüzün ve matem içinde yaşamasını sürdürür.
Aradan yıllar geçer. Bir gün kulağına o kadim dostu eşeğin anırması gelir. Kulak kabartır, sesin geldiği yöne doğru koşmaya başlar. 
Eşek bir su kaynağı başında su içmektedir.
Sevincini gizleyemeyen at, eşeğin yanına sokulur ve “Nerelerdesin bunca yıldır kardeşim?” diye sorar.
Eşek, “Sorma kardeşim. Benim şehre indiğim gün kral ölmüş. Ahali şehir meydanına toplanmış ve yeni kralın seçilmesini bekliyormuş” der.
At iyice meraklanır, “İyi de sana ne bundan” diye çıkışır.
Eşek dudaklarında bir mutluluk tebessümü, “Bana ne olur mu? Orada bir adet varmış, kral ölünce bir güvercin uçurulurmuş. Güvercin kimin kafasına konarsa, yeni kral o olurmuş. Bu kez güvercin gelip benim başıma kondu ve beni kral yaptılar” sözleriyle atı iyice şaşkınlığa uğratır.
“Peki şimdi niye buradasın kardeş” sorusuna eşeğin verdiği cevap daha da ilginç olur: – “Benim eşek olduğumu yıllar sonra anlayıp, saraydan kovdular.”

 

Posted in Hikayeler | Bir At İle Bir Eşek için yorumlar kapalı
Eki 18

Politikacı Olacak

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
“Bu çocuk büyüyünce politikacı olacak”

 

O akşam bütün aile bir araya geldi. En küçük çocuklarının büyüyünce ne olacağını anlamak için masanın üzerine para dolu bir cüzdan, bir top, bir kitap, bir de cd koydular. Çocuk cüzdanı alırsa iş adamı, topu alırsa sporcu, kitabı alırsa yazar, cd’yi alırsa şarkıcı olacaktı. Az sonra çocuğu getirdiler. Çocuk şöyle bir baktı masaya sonra masada bulunanların tamamını kucağına alıp gitti. Bunu gören dedesi, “Anlaşıldı.. Bu çocuk büyüyünce politikacı olacak” dedi.

 

Posted in Fıkralar | Politikacı Olacak için yorumlar kapalı
Eki 16

“Biz Hala Barış Diyeceğiz Ne Barışı”

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Güneydoğu Anadolu’da Mehmetçiklerimiz onar onar şehit edildiği, İsrail tarafından Mavi Marmara gemisinde 9 vatandaşımızın şehit edildiği, şehit cenazelerine katılanların ve ağlayanların “provakatörler, kandan besleniyorlar” diye suçlandığı şu günlerde Hakkari’nin göbeğinde teröristler yol keserken, şehitlere değil de “ölen teröriste ağlamayan insan değildir” sözleri dört nala giderken ülkeyi yöneten yetkililerden terör örgütünün barındığı Kuzey Irak’a ve İmralı’ya “görüşebiliriz ” selamları gönderilmektedir.
Konu  Suriye olunca malum medya ile AKP’liler arslan kesilmekteler.
AKP adına ilk açıklamayı yapan Ömer Çelik, Suriye için “Karşımızda bir devlet yok katliam şebekesi var” diyerek bütün tarih ve coğrafya atlaslarında var olan, bütün dünyaca tanınan, bağımsız, egemen, meşru bir devleti “katliam şebekesi” ilan edip, “Barzani-ABD-PKK katliam şebekesi”nin Irak’ın kuzeyinde gasp ettiği topraklara elçilik açmak suretiyle var olmayan bir devleti tanıyanların kafası neye hizmet etmektedir acaba?… 
Bütün bunlar pek hayra alamet olmasa gerek.
 
BOP eşbaşkanı ile batı birlikte Esad’ı yerden yere vurmaktadırlar. Fakat konu Irak’taki terör kampları olunca “üç maymun oyunu” oynamaktadırlar.  Ancak ‘Özgür(Güya özgür) Suriye Ordusu’ denilen çapulcu tayfası ile birlikte Suriye’nin kuzeyinde bir terör örgütü oluşması mevcut iken AKP Genel kuruluna davet ettiği Barzani’den ve terörist başından talimat alan(PYD)hareketine karşı herhangi bir çıkışımız dahi bulunmamaktadır.  Ülkemizde yapılan çalışmaları takip eden herkes görmektedir ki  iktidara gelen bütün siyasilerimizin sık sık söylediği ”Terörle bir yere varılmaz’ sözü iflas etmiştir. Artık ‘terörle her yere varılır’ ifadesi kullanılmaktadır…
Yukarıdaki fotoğraftan da anlaşılacağı üzere şavaş naraları atılmaya başlanmış, bununla ilgili kamuoyu oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Geçmişte yaşadıklarımızdan ders alacak olursak Yemen’de kaybettiğimiz evlatlarımız için ne ağıtlar yakılmıştı. Bunlardan birini Suriye için söylediğimizde aşağıdaki ağıt meydana geliyor.
 
“Suriye benim neyime
Ateş düşer evime
Gidenler dönecek mi?
Güvenmeyin beyine”
 
Allah Yüce Türk Milleti’ nin yar ve yardımcısı olsun!… Şunu hiç ama hiç unutmasın!
 
Posted in Yazılarım | “Biz Hala Barış Diyeceğiz Ne Barışı” için yorumlar kapalı
Eki 15

BOP’un İz Düşümü mü?

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Yeniçağ Gazetesi yazarı Ahmet Takan’ın Emekli Kurmay Albay Ümit Yalım’dan edindiği bazı konuları sizlerle paylaşmak istiyorum.
 
Arap ülkelerinde askeri ataşelik yapmış eski Milli Savuna Bakanlığı Genel Sekreteri emekli kurmay albay Ümit Yalım’dan aldığım Büyük İsrail projesi ile ilgili yukarıdaki haritaları dikkatlice inceleyin.
Ümit Yalım’ın izahından; “ABD yönetimleri tarafından bütün dünyaya Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) olarak tanıtılan ve bölgede Özgür Kürdistan kurulacağını belirten proje, aslında Büyük İsrail Projesi (BİP)dir (Resim-1). BİP Projesi iki safhadan oluşmaktadır. Projenin birinci safhası 3 İsrail 
Projesi’dir. Bu safhada, mevcut İsrail Devleti 1’inci İsrail olarak kabul edilmiş ve Irak’ın kuzeyinde 2’nci İsrail Devleti ile Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunu kapsayacak şekilde 3’üncü İsrail Devleti’nin kurulması planlanmıştır. Ayrıca bu safhada, 1’inci İsrail ile 2’nci İsrail Devleti’ni birleştirmek maksadıyla Suriye üzerinden bir koridorun açılması da planlanmıştır (Resim-2). Projenin ikinci ve son safhasında da 1’inci, 2’nci ve 3’üncü İsrail Devleti’nin birleştirilerek Büyük İsrail Devleti’nin kurulması hedeflenmiştir (Resim-3).”
Acaba, bu tezkere vasıtasıyla, hedef koridorun ucunu TSK’ya tutturmak mı? Ahmet Davutoğlu’nun sinsi planlarının üstünden gaza gelip, hükümdarlığını resmen ilan etmek için her türlü maceraya gözü kapalı dalan Tayyip Erdoğan’ın başımıza daha neler saracağını hep birlikte göreceğiz. Eğer gözler görmez olmadıysa!..
Bu arada tezkere görüşmeleri sırasında Meclis’teki halet-i ruhiyeden de biraz bahsedeyim. Mebusların üstüne tam anlamıyla savaş havası çökmüştü. CHP, tezkerede nasıl oy kullanacağını belirlemek üzere grubunu kapalı topladı. Erdoğan’ın buna zaten ihtiyacı yoktu. Devlet Bahçeli de sadece grup başkanvekilleri ile kısa bir toplantı yaparak tezkereye destek oldu.
Yani milletin iradesi ve kaderi hala liderlerin iki dudağı arasında…
Acaba tezkerenin içindeki “yabancı ülkeler” ibaresinin altında İran da var mıdır?…
 
 

 

Posted in Gündem | BOP’un İz Düşümü mü? için yorumlar kapalı
Eki 14

Atatürk Neyi Ördü?

 
 
O savaş yorgunu, yoksul, bitmiş bir ülkede Atatürk’ün demir ağlardan başka neleri ördüğünü aşağıya alıyorum. Kimler örmüş, kimler  satmış görelim.
 
Atatürk 1930’da kibrit tekelinin bir Amerikan şirketine devredilmesi karşılığında 10 milyon dolarlık kredi ile Merkez Bankasını kurdu!
Atatürk 1934’te 8 milyon dolarlık Sovyet kendisini de kabul etti? Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Yatırımlarını hazırladı!
Atatürk 2 milyon 745 bin sterlik İngiliz kredisini de kabul etti.
Karabük Demir Çelik Tesisleri için! Bir yandan “yabancı sermaye” desteği alırken, öte yandan “Türk’ün kendi yurdunda, kendi diline ve yasasına uymayan kuruluşlarla ilişkide bulunamayacağı” kararı ile 1931-1938 arasında bir çok imtiyazlı yabancı şirketi “millileştirdi”; Almanların elindeki Ergani Bakır Türk Anonim Şirketi, Fransızların elindeki Keçiborlu Kükürt madeni imtiyazı feshedilmişti.

 

1920’de yüzde 68’i yabancı bankaların elinde olan mevduatta bu payı 1937’de yüzde 9’a indirmeyi başaran Atatürk “milli bankacılık” politikasının uygulanmasını sağlamıştır.

 

“Kefen bezini bile Japonya’dan alan” sıfır üretime sahip, savaş yorgunu ve yoksulu bir ülkede Atatürk bütün yer altı ve yerüstü kaynaklarımızı değerlendirmek için MTA gibi bir kuruluşu ve ETİBANK’ı kurdu?
*Yeniçağ gazetesi yazarı Selcan Taşçı’nın yazısından alınmıştır.
Posted in Gündem | Atatürk Neyi Ördü? için yorumlar kapalı
Eki 13

469 Yıllık Sır!

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Mimar Sinan, Şehzadebaşı Camii’ni restore edemeyen mimarlara, cam şişede bıraktığı mektubuyla yol gösterdi. Büyük ustanın sırları 469 yıl sonra anlaşıldı.
Osmanlı İmparatorluğu’nda 50 yıla yakın bir süre mimarbaşılığı yapan, imparatorluğun her yanına dağılmış çok sayıda ünlü eseri bulunan Mimar Sinan, bugün bile dünyaca tanınmış mimarlara ders veriyor. Büyük ustanın 1543 yılında yaptığı İstanbul’daki Şehzadebaşı Camii’nin 1990’lı yıllardaki restorasyonunda yaşananlar, tüm dünyayı şoke etti. Mimar Sinan’ın ‘çıraklık eserim’ dediği Şehzadebaşı Camii’sinin zedelenen kemerleri için restorasyon çalışmaları başlatıldı. Camiinin kemerlerindeki sorun, çok sayıda mimarı bir araya getirdi. Mimarlar restore konusunda karar veremedi. Ortaya birçok fikir atıldı ama hiçbiri kabul edilmedi. Mimarlardan biri incelemeler sırasında caminin kemerlerinde bir oyuk fark etti. Bu oyuktan çıkan cam şişede gizlenmiş mektup, inanılmaz gerçeği gün yüzüne çıkardı. Mektubun Mimar Sinan tarafından yazıldığı anlaşıldı. Büyük usta mektubunda, “Bu notu bulduğunuza göre kemerlerden birinin kilit taşı aşındı ve nasıl değiştireceğinizi bilmiyorsunuz” diyordu. Mektubun devamında kemerin nasıl onarılacağını anlatan Mimar Sinan, 469 yıl sonrasına da ışık tutmuş oldu. Kemerin onarımı mektuptaki gibi yapıldı. Şehzadebaşı Camii ile birlikte büyük ustanın birçok eserlerinde de mektuplar bırakarak yol gösterdiği anlaşıldı.

 

Süleymaniye Camii’ndeki önemli not
Süleymaniye Camii’nin yenilenmesinde de Şehzadebaşı Camii’nde olduğu gibi Mimar Sinan’dan not bulundu. Bir oyuktan çıkan notta, büyük usta şöyle diyordu: “Her kim bu taş eskidiğinde yenisiyle değiştirmek isterse, eski taşın yerine takılacak yeni kilit taşının iki tarafından yağlı iple taşı bir taraftan sokup öteki taraftan çeksin. Sonra ipin dışarıda kalan kısımlarını kessin.” Süleymaniye Camii’sini kurtaran bu mektup şu anda Topkapı Sarayı’nda saklanıyor.

 

Büyük Usta raylı sistem kullanmış
1950-1960 yılları arasında inşaat mühendisi, mimar ve jeofizikçilerden oluşan bir Japon heyeti Sultanahmet Camii ve Süleymaniye Camii ile yakından ilgilendi. Mimar Sinan’ın camileri gevşek zemin üzerine inşa edildiğini gören heyet, camilerde bir çatlak dahi olmamasına akıl sır erdiremedi. Camilerin sabitlenmediği, yerinde oynayarak yıkılmaktan kurtulduğu anlaşıldı. Minarelerin de raylı sistem üzerine oturtulduğu ve her yöne yaklaşık 5 derece yatabildiği ortaya çıktı.

 

Japon mühendis transa geçti…
Selimiye Camii’ne gidenler bir gün kubbenin altında sırtüstü yatan Japon turist görmüşler. “Burası kutsal bir yer. Oturun veya ayakta durun” diyerek uyarmışlar. Ancak, Japon trans vaziyetteymiş, gözlerini kubbeden ayırmadan şöyle sayıklıyormuş; “Bu imkansız. Ben yılların mühendisiyim. Bu kubbe var olamaz. Kubbenin o şekilde durması fizik kurallarına aykırı…”

 

*sonkale.org

 

Posted in Hikayeler | 469 Yıllık Sır! için yorumlar kapalı