Kas 25

Bir Garip Sultan Rüyası..!

http://www.unitedamericanmuslim.org/padisahlar/17.jpg

 
           Sultan Murad               Han o gün bir hoşdur. Telaşeli görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:– Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var ?

— Akşam garip bir rüya gördüm.

– Hayırdır inşallah?..

— Hayır mı şer mi öğreneceğiz.

– Nasıl yani?

— Hazırlan, dışarı çıkıyoruz.

Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki, padişah hâlâ gördügü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt’a çıkar, döner Vefa’ya, Zeyrek’ten aşağılara sallanır. Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatle bakınır. İşte tam o sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar, sorarlar;

— Kimdir bu?

Ahali:

– Aman hocam hiç bulaşma, derler. Ayyaşın meyhusun
biri işte!..

— Nerden biliyorsunuz? – Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz… Bir başkası tafsilata girer;

– Biliyor musunuz, der. Aslında iyi sanatkârdır. Azaplar çarşısı’nda çalışır. Nalının hasını yapar… Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuşa harcar. Hem şişe şişe şarap taşır evine, hem de nerde namlı mimli kadın varsa takar peşine.. Hele yaşlının biri çok öfkelidir. – isterseniz komşulara sorun, der. Sorun bakalım onu bir cemaatte gören olmuş mu?.. Hasılı, mahalleli döner ardını gider. Bizim tedbili kiyafet mollalar kalırlar mı ortada!.. Tam vezir de toparlanıyordur ki, padişah keser yolunu :

— Nereye?

– Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.

— Millet bu, çeker gider. Kimseye bir sey diyemem… Ama biz gidemeyiz, şöyle veya böyle tebamızdır. Defini tamamlamak gerek.

– İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden.

— Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha.

– Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?

— Mollalığa devam… Naaşı kaldırmalıyız en azından.

– Aman efendim, nasıl kaldırırız?

— Basbayağı kaldırırız işte.

– Yapmayın, etmeyin sultanım, bunun yıkanması, paklanması var. Tekfini, telkini…

— Merak etme ben beceririm. Ama önce bir gasilhane bulmalıyız.

– Şurada bir mahalle mescidi var ama…

— Olmaz, vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin?

– Ne bileyim, Ayasofya’dan, Süleymaniye’den, en azından Fatih Camii’nden…

— Ayasofya ile Süleymaniye’de devlet erkanı çoktur. Tanınmak istemem. Ama Fatih Camii’ni iyi dedin. Hadi yüklenelim… Ve gelirler camiye. Vezir sağa sola koşturur, kefen tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur ocağa… Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki, naaş; ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur, aydınlanır alnında. Yüzü sâkilere benzemez. Hem manâlı bir tebessüm okunur dudaklarında. Padişahın kanı ısınmıştır bu adama, vezirin de keza… Mechul nalıncıyı kefenler, tabutlar, musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine bir hayli vardır daha… Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır.

– Sultanım, der. Yanlış yapıyoruz galiba…

— Nasıl yani?..

– Heyecana kapıldık, sorup soruşturmadan buraya getirdik cenazeyi. Kim bilir belki hanımı vardır, belki yetimleri?..

— Doğru, öyle ya, neyse… Sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp geleyim. Vezir, cüzüne, tesbihine döner, padişah garip maceranın başladığı noktaya koşar. Nitekim sorar soruşturur. Nalıncının evini bulur. Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Hadiseyi metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir.

– Hakkını helal et evladım, der. Belli ki çok yorulmuşsun. Sonra eşiğe çöker, ellerini yumruk yapar, şakaklarına dayar… Ağlar mı? Hayır. Ama gözleri kısılır, hatıralara dalar belki. Neden sonra silkinip çıkar hayal dünyasından…

– Biliyor musun oğlum? Diye dertli dertli söylenir… Bizim efendi bir âlemdi, vesselam… Akşamlara kadar nalın yapar… Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin; elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya!..

— Niye?

– Ümmeti Muhammed içmesin diye…

— Hayret…

– Sonra, malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi. Ben sizin zamanınızı satın aldım mı? Aldım, derdi. Öyleyse şimdi dinlemeniz gerek… O çeker gider, ben menkîbeler anlatırdım onlara… Mızraklı ilmihal. Hucceti islam okurdum…

— Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki…

– Milletin ne sandığı umrunda değildi. Hoş, o hep uzak mescidlere giderdi. Öyle bir imamın arkasında durmalı ki, derdi. Tekbir alırken Kabe’yi görmeli…

— Öyle imam kaç tane kaldı şimdi?

– işte bu yüzden Nişancı’ya, Sofular’a uzanırdı ya… Hatta bir gün; Bakasın efendi, dedim. Sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek. inan cenazen kalacak ortada…

— Doğru, öyle ya?..

– Kimseye zahmetim olmasın deyip, mezarını kendi kazdı bahçeye. Ama ben üsteledim. iş mezarla bitiyor mu, dedim. Seni kim yıkasın, kim kaldırsın?

— Peki o ne dedi?

– Önce uzun uzun güldü, sonra;

– Allah büyüktür hatun, dedi. Hem padişahın işi ne?

Posted in Yazılarım | Bir Garip Sultan Rüyası..! için yorumlar kapalı
Kas 24

“Âlimin Atının Ayağından Sıçrayan Çamur Bizim İçin Şereftir”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sultan Selim Hân Mısır Seferi’ni tamamlayıp, Kahire’den Şam’a dönerken; yolda o sırada Anadolu Kadıaskerliği vazifesini yapan Ahmed İbni Kemâl Paşazâde’yi yanına çağırdı. Sohbet ederek giderlerken, İbni Kemâl’in atı birdenbire bir su çukuruna bastığı için Sultan Selim Hân’ın üstü başı ıslanıp, kaftanı çamur olur. Kemâl Paşa telaşa düşünce; azametiyle meşhur olan Sultan Selim Hân, “Bir âlimin atının ayağından sıçrayan çamur, benim için şereftir. Öldüğüm zaman bu kaftanı böylece sandukanın üstüne koysunlar!” deyip, sırtından kaftanı çıkarıp, saklattı.

Sultan Selim Hân’ın sandukasının üstünde büyük âlim Ahmed İbni Kemal Paşa’nın kaftanı örtülüdür. Örtünün konması meşhur rivayet yukarıdaki şekilde anlatılmaktadır.

Posted in Yazılarım | “Âlimin Atının Ayağından Sıçrayan Çamur Bizim İçin Şereftir” için yorumlar kapalı
Kas 24

2008’de Kraliçeden 2.Ödül

 Batı bizi sevmeye başlamış ne dersiniz.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
BuFatih YARDIM’ın haberi  07.11.2010 tarihli Yeniçağ Gazetesi’den aynen alınmıştır.  
Abdullah Gül İngilizlerin gözdesi
KRALİÇE’DEN 2. ÖDÜL!
2008’de, Büyük Şövalye Nişanı verdiği Gül’ü
bu kez de ‘Chatham House’la onurlandıracak!

 

İşgalin yıl dönümünde…
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth’ten 2010 “Chatham House Ödülü”nü almak üzere İngiltere’ye gitti. Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (Chatham House), Gül’e kristal ödülünü, 1918’de İngilizlerin Çanakkale Boğazı’nı işgali ve İskenderun’a asker çıkardığı 9 Kasım’da verecek.

 

Ermeni açılımı mutlu etti
CHATHAM House, övgüyle bahsettiği Gül’e ödülün veriliş nedeniniyse şöyle açıkladı: Gül, bölünmüş Kıbrıs’ın bütünleşmesi konusunda çok önemli adımlar atmış ve Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkilerin normalleşmesi için başrol oynamıştır. Gül, AB üyeliğinin de önemli destekçilerindendir.

 

Türk bayrağı asmamıştı
KRALİÇE’ye refakat için 2008’de İstanbul’a gelen ve
Türk bayrağı asmayan uçak gemisi “HMS İllustrious”, 1918’de işgalin simgesi olan İngiliz gemisiyle aynı yere demir attmıştı. Gül bu törenden önce Kraliçe tarafından Köşk’te Büyük Şövalye Nişanı’yla ödüllendirilmişti.

 

İngiltere’den ikinci ödül!
Kraliçe 2. Elizabeth, 2008’de Türkiye’de ‘Büyük Şövalye Nişanı’ taktığı Cumhurbaşkanı Gül’e şimdi de Anadolu’nun İngiliz İşgali’nin yıl dönümünde Londra’da Chatham House ödülü verecek

 

 
Bu da 24.11.2011 Yeniçağ Gazetesi Haberi    Üstteki resimde bu güne aittir.                         
 

Nereden nereye

Bir zamanlar Hıristiyan Batı’nın amansız muhalifi olan Gül, İngiltere’de Haçlı mikrofona konuştu.
Kralİçe 2. Elizabeth’in resmi davetlisi olarak eşi Hayrünnisa Gül ile beraber dört gün boyunca İngiltere’yi ziyaret eden Abdullah Gül, gezi boyunca ilginç görüntüler sergiledi.
“Hıristiyan kulübü” demişti
Frak giyen, katedral ziyaret eden Gül, göğsünde de Şövalye nişanını taşıdı. Gül, üyelik için İngiltere’den yardım istediği AB hakkında 1995’te “Hıristiyan Kulübüdür” demişti.
Göğsünde İngiliz nişanı
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kraliçe’nin kendisine takdim ettiği ve üzerindeki haç, beyaz süslerle gizlenen Şövalye nişanını gece boyunca göğsünde taşıdı.
Gül, İngiliz Parlamentosu’nda ise AB desteği istedi.
 
Posted in Gündem | 2008’de Kraliçeden 2.Ödül için yorumlar kapalı
Kas 22

“Hepinizi, hepimizi yetiştiren ÖĞRETMEN!”

 Önemli bir toplantıda kişilerin yaptıkları işleri ile tanıtımı yapılmaktadır. Pek çok mesleğin tanıtımı yapılır. (Kunduracı, Fırıncı, kahveci, demirci, iş adamı, vb.)
Son olarak kamuda çalışan ve üst düzey kişilerin tanıtımına sıra gelir.
Sunucu davetlilerini heyecanla tanıtır:
“Gazeteci………………”
“Avukat…………………”
“Hakim………………….”
“Savcı ……………….…..”
“Kaymakam…………..”
“Vali………………………”
“Doktor…………………”
“Pilot…………………….”
“Bakan…………………..”
“Başbakan……………..”
“Cumhurbaşkanı……”

 

Daha birçok tanıtım yapıldıktan sonra sunucu öğretmeni şöyle tanıtır:

 

“Hepinizi, hepimizi yetiştiren ÖĞRETMEN!”
Posted in Yazılarım | “Hepinizi, hepimizi yetiştiren ÖĞRETMEN!” için yorumlar kapalı
Kas 22

Bir Kılavuz

Buruk, hüzünlü, sıkıntılı da olsa, öğrencilerin sevgisi ile önem kazanan ve güzelleşen bütün öğretmenlerin öğretmenler  günü kutlu olsun.

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 Öğretmen, geçmişten geleceğe
Yol bulan bir kılavuz
Sevgiyle sürdürür kalplere akışını
Öğretmen batmayan güneş ışını
Bütün insanlığın ustasıdır öğretmen

 

Fikriyle en sert kayaları eriten
Düşüncenin şelalesi
Demet demet ilim deren
Bir sevgi halesi

 

Düşüncede berraklaşıp
Gönüllere akan su
Ve milletleri yaşatan zihinlerin ufkunda
Özgürce kanat çırpan
Doğrusu
Her medeniyetin asasıdır öğretmen

 

Öğretmen, insan ruhunu işleyen
Gönüllü çeri
Ve ona şekil veren
Yüce bir gayenin neferi
Ve Tanrı sanatının yasasıdır öğretmen

 

26.11.1985
Posted in Şiirlerim | Bir Kılavuz için yorumlar kapalı
Kas 21

Öğretmenler Gününüz Kutlu Olsun.

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Öğretmenler için söyledikleri…
● “Öğretmenler; Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, yeni nesli sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin beceriniz ve fedakârlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir… Sizin başarınız Cumhuriyetin başarısı olacaktır.”
● Muallimler! Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğiticileri, sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır.
● Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı… Gerçek zaferi siz kazanacak ve devam edeceksiniz ve mutlaka başarılı olacaksınız.
● Öğretmenler! Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli muhafızlar ister. Yeni nesli bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir.
● Öğretmen, yıllar sonra ödülünü alır.
● Öğretmen bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir.
● Okul, genç beyinlere insanlığa saygıyı, millet ve ülkeye sevgiyi, bağımsızlık onurunu öğretir.

 

● Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk iktisadiyatı, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir.
Posted in Yazılarım | Öğretmenler Gününüz Kutlu Olsun. için yorumlar kapalı
Kas 21

Türkler bu kadar saf mıdır?

 Hiç tanımadığınız bir kişi sizi telefonla arıyor ve kendisini Cumhuriyet savcısı olarak tanıtıyor, banka hesaplarınızdan terör örgütüne para aktarıldığını, konuya ilgili gizli bir operasyon sürdürüldüğünü, dolayısıyla elinizdeki bütün nakit parayı, vereceği hesap numaralarına yatırmanızı istiyor. 38 bin liranız var. Telâşla evden çıkarak bir bankaya ait bankamatikten verilen hesap numaralarına paraları yatırmaya başlıyorsunuz. Bu arada eşiniz durumu oğlunuza haber veriyor. O da bir dolandırıcılık olduğunu düşünerek polisi arıyor. Polis ekibi siz bankamatik başında para yatırmaya çalışırken buluyor ve durumu anlatıyor.
Sivil giyimli dolandırıcılık masası polislerini sahte polis zannediyorsunuz ve kaçarak ellerinden kurtulmak istiyorsunuz. Polisler sizi beş yüz metre takipten sonra yakalayabiliyor ve Emniyet Müdürlüğü’ne götürüyor. O zaman sizi kovalayanların gerçek polis olduğunu anlıyorsunuz.. Tam bu sırada dolandırıcı bir daha arıyor. Telefonu polis açıyor. Dolandırıcı polise çıkışıyor, “İşimizi bozuyorsunuz. Ne güzel tezgâha düşürmüştük. Bir daha nerden bulacağız böylesini” diyor..                                              
***
 Bu olay Aydın’da, 65 yaşındaki SGK emeklisi Recep Yıldızcı’nın başından geçiyor..
Burada en çarpıcı olay, Recep Bey’in sahte savcıya inanması ama gerçek polisleri sahte polis zannetmesidir..
Eski ceza yasasında suç tanımı yapılırken, dolandırıcılık maddesinde “her kim, bir kimseyi hulûs ve saffetinden bilistifade kandırırsa” denilirdi..
Şimdiki yasada ise “bir kişiyi kandırabilecek nitelikte hile ve desiseler yaparak hataya düşürmek”ten söz ediliyor..
Herkes “Recep Bey de çok safmış” diyebilir ama her gün yüzlerce vatandaş benzer yöntemlerle dolandırılıyor.. Vatandaş, kendisini telefonla arayana inanıyor da konunun uzmanı olan kişinin uzmanlığına veya yetkili kişi olduğuna inanmıyor.
İşte Türkiye’de seçimleri de vatandaşın hulûs ve saffetinden kim daha çok yararlanıyorsa onlar kazanıyor. Hem de 1946’dan beri..

  

Bir düşünelim.. Adam dindar olduğu için veya kendisini öyle göstererek oy istiyor. Oysa o kişi tescilli bir mason! Mason locasından, mason olmadığına dair sahte bir belge alıyor ve bu belgeyi gösterince bütün delegeler inanıyor. İçlerinden biri olan gerçekten dindar olan kişiye değil de masona oy veriyorlar. Genel seçimlerde de bütün tarikat önderleri, mason adaya oy verilmesini istiyor.. Sonuçta bir mason, Başbakan ve Cumhurbaşkanı oluyor.
Veya adamın ABD ile anlaştığını bilmeden “dindaş”tır diye oy veriyoruz, adam iktidara gelince, ülkesini babalar gibi satmaya başlıyor. Bu da yetmiyor, Amerika adına İslam ülkeleri halkını isyana davet ediyor, oralarda iç kargaşa çıkaracak gruplara para gönderiyor, militanlarına askeri eğitim veriyor.. Bütün bunları, Irak’ta birbuçuk milyon Müslümanı katletmiş bir ülkenin geliştirdiği projenin eş başkanı sıfatıyla yapıyor. Hatta Müslüman askerler için değil Hıristiyan askerler için dua ettiğini de söylüyor. Üstelik o projenin haritalarında sizin ülkeniz de bölünmüş olarak gösteriliyor. Buna rağmen, ona dokunmayı ibadet sayacak kadar şirk içine girenleri milletvekili seçiyoruz..
Veya adam “insanca hakça düzen” diyor ama o da dünyayı yöneten 12 kişilik komitenin beyni tarafından özel yetiştirilmiş bir kişi.. Adamı demokratik solcu zannediyor ve oy veriyoruz…
Veya adam Sorosçu ama onu antiemperyalist, milli bağımsızlıktan yana bir solcu zannediyoruz..
Veya adamı NATO yetiştirmiş, özel kurstan geçirmiş, direnç gösterebilecek bir kitleyi kontrol görevi vermiş ama onu eleştireni hain zannediyoruz..
Ve buna da demokrasi diyoruz..

 

***

 

Milliyetçi, muhafazakâr veya solcu ama bu kadar saf, bu kadar aldatılmaya müsait, bu kadar aklını kullanmayan bir toplumun, milli veya şahsi şerefini, haysiyetini koruması veya varlığını devam ettirebilmesi mümkün olabilir mi?
“Allah, aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır” denmiyor mu Kur’an’da.. Veya Hz. Peygamber, “Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” demiyor mu?
Yoksa çoğunluk, olan bitenin farkında da siyasi partilerden çıkar temin etmek için mi dindar, milliyetçi veya sosyal adaletçi görünüyor? Yoksa ben mi çok safım da bundan haberim bile yok? Yani Mevlâna’nın “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” sözünü tutanların oranı çok mu düşük bu ülkede?
Yoksa Türkiye’ye bu tezgâhı kuranları açıkladığımız için mi bize kızıyorlar?
Her neyse, bir daha nereden bulacaklar Türklerin bu kadar safını?

 *Yeniçağ Gazetesi’nden  Arslan BULUT’un yazısı

Posted in Gündem | Türkler bu kadar saf mıdır? için yorumlar kapalı
Kas 20

Benimle Bir Oyun Oynamak İster misin..!

Aklından Farklı Bir Sayı Tut Oyunu Oynayacağız  Yavaşça Aşağıya İnin
satır satır uygulayın
Şimdi Aklınınzdan 1 ile 9 Arasında bir sayı tutun.
-
-

Tuttuğun Sayıyı 9 ile Çarp

-
-
Bulduğn sayının Rakamlarını Topla Örneğin 23 ise (2+3=5)
-
-
Bulduğunuz Rakamın İlk Harfi ile Bir ülke Bulun

-
-
Bulduğun ülkenin sondan 3.harfi ile Türkiyeden İL seçin...

-
-
Bulduğunuz İlin 2.Harfi İle Bir hayvan ismi soleyin
-Sonuç Aşağıda
-
-
-
-
-
-
--
-
-
-

-
-
-
-
-Cevaplarınız Sırası ile Danimarka , Rize ve İnekmi ??-

							
Posted in Yazılarım | Benimle Bir Oyun Oynamak İster misin..! için yorumlar kapalı
Kas 20

Mehmetçik!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu Mehmetçik’e “Bedelli” ve “Vicdan-ı reddi” nasıl layık görürsünüz! 

Kanımız, canımız, gözümüz bizim
Bu vatan peteği, baldır Mehmetçik!
Gökte dalgalanır özümüz bizim
Üstünde Ay-Yıldız, aldır Mehmetçik!

Mehmetçik tarihte altından yaprak
Vatandır kanıyla sulanan toprak
Yüce bir göreve tâbi olarak
Yalnız bir Allah’a(cc) kuldur Mehmetçik!

Peygamber dilinden övgüyle gelen
Haksızlığın çelik zırhını delen
İnsanları Hak’tan emanet bilen
Ve şefkatle saran koldur Mehmetçik!

Gerçek kahramanlık karakter onda
Cesaret, merhamet doğuştan kanda
Devlerin açtığı sunî tufanda
Dünyayı kurtaran saldır Mehmetçik!

Şehitlik verilmiş arşın katında
Bütün âlem Mehmetçiğin farkında
Dünya denen ihtiyarın sırtında
Yünden ve ipekten şaldır Mehmetçik!

Karınca ezilse gönlü üzülen
Nurdan bir ışıktır kalbe süzülen
Zalimin zulmünden sinen, ezilen
Mazlumun tuttuğu daldır Mehmetçik!

Çakallar yok olur duyunca sesi
Vatan, millet, bayrak tek sermayesi
Gaziliktir, şehitliktir gayesi
Cennette en güzel güldür Mehmetçik!

Kanımız, canımız, gözümüz bizim
Bu vatan peteği baldır Mehmetçik!
Gökte dalgalanır özümüz bizim
Üstünde Ay-Yıldız, aldır Mehmetçik!

20.01.1994

Posted in Şiirlerim | Mehmetçik! için yorumlar kapalı