Ağu 12

Ey Türkler Irkçı mısınız?

“Bu milletin yakın bir zamana kadar kendine mahsus bir adı yoktu”. Ona: ’Sen yalnız Osmanlısın. Sakın başka milletlere bakarak sen de milli bir ad isteme. Milli bir ad istediğin dakikada Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasına sebep olursun’ demişlerdi. Vatanımı kaybederim korkusu ile, ‘Vallahi Türk değilim’ demeye mecbur edilmişti zavallı Türk,.” *

Şimdi de yaşadığı ülkesinde Türk’ün adından bahsetmek ırkçılık olarak gösterilmeye çalışılıyor. İngiliz, Rus, Fransız, Alman, Amerikan, Arap vb… söylendiği zaman ırkçılık olmuyor. Ama “Türk” denildiğinde ırkçılık oluyor. Bunu sayın okuyucuların yorumlarına havale ediyorum.

*Ziya Gökalp “Türkçülüğün Esasları” kitabından 34.Sayfa

Posted in Gündem | Leave a comment
Ağu 12

Dünya Diyor Ki!…

Bana dünya derler ezelden beri
Türk’e hayran oldum Türk’ü bilirim
Tarihe şan veren kahraman çeri
Türk’e hayran oldum, Türk’ü bilirim

Zalimlere doğan, şahin, atmaca
Beş vakit namazla çıkar miraca
Dostluk, kahramanlık, mertlik ustaca
Türk’e hayran oldum, Türk’ü bilirim

Ben, Türk’ten öğrendim şerefi, şanı
Rüzgârdan atıyla dağlar aşanı
Dost tutar mazlumu, yere düşeni
Türk’e hayran oldum, Türk’ü bilirim

Hakk’a baş eğmiştir, İslam’dır yolu
Peygamber övgülü bükülmez kolu
Gönlü, kalbi, yurdu insanlık dolu
Türk’e hayran oldum, Türk’ü bilirim

Pek çok ülkelere huzur getiren
Bilimi, tekniği, aklı yetiren
Zulümü, vahşeti, kanı bitiren
Türk’e hayran oldum, Türk’ü bilirim

Türk’e helal olsun kemiğim etim
Beni aydınlatan Türk’e hasretim
Türk güçlensin, gider hemen kasvetim
Türk’e hayran oldum, Türk’ü bilirim

Gel, Türk’te gör, hoş görüyü, barışı
Nötrondan etkili Türkün dövüşü
Şahbaz’ım paylaşır aynı görüşü
Türk’e hayran oldum Türk’ü bilirim

30.12.1993

Posted in Şiirlerim | Leave a comment
Ağu 11

“Kahrolsun Amerika!”

        Üç Amerikalı asker Irak’ın Bağdat şehrinde bir bakkal dükkânına girerler. Alış veriş yaparlarken “Kahrolsun Amerika” diye bir ses duyarlar. Etrafa bakınırlar ve sesin bir papağandan geldiğini anlarlar. Bunun üzerine Iraklı bakkala çıkışırlar;
      “Bu papağanı buradan yok et, yarın geldiğimizde görürsek seni mahvederiz.”
        Amerikalı askerler gittikten sonra bakkal, kara kara düşünmeye başlar. Çünkü papağanı çok sevmektedir. Derken, aklına cami imamının papağanı gelir. Hemen imamın yanına koşar, Başından geçenleri anlatıp rica eder:
       “Hocam sakıncası yoksa papağanları değişelim.”
         Hoca kabul eder ve papağanları değiştirirler.
         Ertesi gün işgalci Amerikan askerleri gelir, papağanı görürler ve öfkeyle;
        “Biz sana bunu yok edeceksin demedik mi?” diye çıkışırlar.
         Iraklı bakkal, “bu papağan, o papağan değil” dese de inandıramaz.
         Sivri zekâlı askerin biri “ben şimdi anlarım, bunun dünkü papağan olup olmadığını” der ve papağanın tekrarlamasını umarak bağırır:
        “Kahrolsun Amerika!” 
         Ses çıkmayınca bakkal dâhil hep birlikte bağırmalarını söyler:
        “Kahrolsun Amerika!”
         Yine ses yoktur. Tekrar bağırırlar
        “Kahrolsun Amerika!”
         Ve papağan konuşmaya başlar.
        “Amin evlatlarım!..”
Posted in Fıkralar | Leave a comment
Ağu 11

Adaleti Sağlamayan Kadılar

          Osmanlı İmparatorluğu’nda Yıldırım Beyazıt zamanında saraya gelen sekiz-on kişi Yıldırım Beyazıt Han’a kadıların rüşvetsiz iş görmediğini, parayı sayanın, altını verenin davayı kazandığını “yoksula hak kalmadı padişahım” diyorlardı. Yoksul musun şamar oğlanısın padişahım, bağışla bizi bu lafımız bile azınadır diyenler artmıştı. “Biz seni biliriz, sana adalet demiş bel bağlamışız. Adaletin bu ise sana bel bağlayanın durumu nicedir. Tanrı bilsin” dediler.
           Bu sözlerden sıkılan Yıldırım Beyazıt Han, Sadrazam Ali Paşa’ya “Üç ya da dört gün içinde kadıların tamamı Bursa’ya çağrıla” diye emir verir.
           Vakit gelince; “Tamam mıdır Ali Paşa? Kadılarımız tam tekmil Bursa’ya gelmiş midir? Gelmediyse gelmemeye sebep nedir? Ali Paşa:
           “Gelmişlerdir Sultanım!” diye cevap verir. Yıldırım Beyazıt Han:
           “Yahşi!” diye karşılık verir. “Bu gün hemen şimdi Alboyacılar çarşısındaki konağa doldurulacaklar. Konak sağlam gözetlene, sağlam kilitlene, bir kaçan olmaya! Yarın kuşluk vakti Adaleti sağlamak için han yakıla!” diye emir verir.
             Yıldırım Beyazıt Han’ı fikrinden vazgeçirmek kolay değildir. Kimse buna cesaret edemez. Fakat kadıların günahsız bir şekilde yanmasını da istememektedirler. Konu en sonunda Yıldırım Beyazıt Han’ın soytarısına kadar ulaşır. Padişahı güldürmeye çalışan soytarı Yıldırım Beyazıt Han’ı kadıların yakılması fikrinden vazgeçirir ve kadıları yanmaktan kurtarır.          
Posted in Hikayeler | Leave a comment
Ağu 11

Bir Damla

 Artık her şey ayanede
Teşhir edilmekte zamla
Göremedik zamanede
Akıl, bir damla, bir damla

 

Kimi, yalamış mürekkep
Kimi inat, sanki merkep
Beyinlere doluşmuş hep
Çakıl, bir damla, bir damla

 

Boyan mavi, yeşil, bozla
Elindeki çürük kozla
Gerçek gibi sahte pozla
Kasıl, bir damla, bir damla

 

Zihinlerde imarlara
Gözlerini yumarlara
Serum olup damarlara
Sıkıl, bir damla, bir damla

 

Hiç olmazsa uyruk gibi
Haktan gelme buyruk gibi
Doğrulara kuyruk gibi
Takıl, bir damla, bir damla

 

22.2.1992
Posted in Şiirlerim | Leave a comment
Ağu 11

Atasözü ve Vecizeler

*“Hakikati bulan, başkaları farklı düşünüyorlar diye, onu haykırmaktan çekiniyorsa, hem budala, hem de alçaktır. Daniel De Foe
 
*“Aşk bir davadır, cefâ da şâhidi; şâhidi olmayan dava düşer.” Mevlâna
 
 
*”Köpeklerin kardeşliği, önlerine kemik atılana kadardır. Mevlâna
 
 
*“Görünüşlerinin aksine tabiatın en zayıf canlıları devlerdir. Çünkü, ilk onlar silindiler yeryüzünden.”   Murathan Mungan (2011)
 
* Zafere ve hezimete dair her şeyi yaşamış olan Napolyon’un bir sözü var: “Coğrafya ülkelerin kaderini belirler!”
 

 

* Cellâdına âşık olanlar, onun ipiyle asılırlar
 

 

Posted in Yazılarım | Leave a comment
Ağu 10

Çukurova

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 Her yanın bolluk, bereket senin
 Sendedir mayası huzur, neşenin
 Güneşe doymakta her mevsim tenin
 Kışın, yaz gibisin sen Çukurova…
 
 Meyvenin, sebzenin adı var sende
 Adana, Mersin’in şadı var sende
 Yaşanan hayatın tadı var sende
 Aşta tuz gibisin sen Çukurova…
 
 Bir yanın Toroslar bir yanın deniz
 Bak şu rengimize bizde sendeniz
 Meyvesiz, sebzesiz kalmaz bet-beniz
 Kalpte haz gibisin sen Çukurova…
 
 Ceyhan’ı, Seyhan’ı, Berdan, Göksu’yu
 Herkesi kucaklar babacan huyu
 Gönüllere sevgi saçar gün boyu
 Eda, naz gibisin sen Çukurova…
 
 Yetmiyorsun, dolup taştı her yanın
 Sebze ambarısın sen bu dünyanın
 Bayraktaki al kan, senin öz kanın
 Bence az gibisin sen Çukurova…
 
 Güneş sana nazlı, nazlı dolanır
 Seninle değilse gönül bulanır
 Seni görenlerin ağzı sulanır
 Dalda muz gibisin sen Çukurova…
 
 Portakal çiçeği kokarsın kışın
 Başkadır her bahar çiçek takışın
 İliğime işler yazın yakışın
 Ergen kız gibisin sen Çukurova
 
  03.12.2007
Posted in Şiirlerim | Leave a comment
Ağu 10

İki Bine Çeyrek Kala

Yıllar nasıl geçti böyle
Zaman bizi içti böyle
Testereyle biçti böyle
İki bine çeyrek kala
 
Akıl artık ermez oldu
Vicdanlar ses vermez oldu
Gözler güzel görmez oldu
İki bine çeyrek kala
 
Televizyon eve girdi
Ahlâkımızı kemirdi
Dansöz göbeği çevirdi
İki bine çeyrek kala
 
İşi herkes oyaladı
Gönülleri kayaladı
Fare kedi kovaladı
İki bine çeyrek kala
 
Çaldı AİDS’ in borusu
Şöhret yok etti usu
Utançtan karardı su
İki bine çeyrek kala
 
Horozlar akşamdan öttü
Davarlar çobanı güttü
Demokrasi yandı, tüttü
İki bine çeyrek kala
 
İrin kan ile birleşti
Kalplerimiz çivileşti
İnsanlarsa tilkileşti
İki bine çeyrek kala
 
Hayatımız bağlı bahse
Hain biçer kim ne ekse
Özgürlük dediler sekse
İki bine çeyrek kala
 
Bir Şahbaz’ım yanar içim
Bu gidiş böyle ne biçim
Sütsüz NATO denen keçim
İki bine çeyrek kala
 
23.1.1993
 
Posted in Şiirlerim | Leave a comment
Ağu 10

Adalet öldü, adalet öldü

Ülkenin birinde ölümler çan çalarak halka duyurulmaktaymış… Çan bir kere çalınca avamdan, iki kere çalınca eşraftan, üç kere çalınca devlet yöneticilerinden birinin, dört kere çalınca da kralın öldüğü anlaşılırmış. Gelgelelim, bir gün adamın biri çanın başına geçmiş, başlamış çalmaya… Bir kere çalmış, herkes halktan kimin öldüğünü merak etmiş ve ardından ikinci, üçüncü, dördüncü kez…
Çanı çalan adam durmamış ve çanı peş peşe çaldırmaya devam etmiş. Herkes şaşkınlık içinde düşünmüş:
– “Acaba kim öldü, kraldan büyük kim var?”
Hukuk sisteminin kendine haksızlık ettiğini söyleyen adam, “Adalet öldü, adalet öldü” diye bağırmaya başlamış!

Yeniçağ Gazetesi yazarı Afşin SELİM’den

Posted in Hikayeler | Leave a comment
Ağu 10

BENİM İÇİN GELDİKLERİNDE…!

GELECEKTE BENZER SÖZLER SÖYLEMEMEK İÇİN HAZIR MISINIZ?
 
*“Naziler, komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım; çünkü komünist
değildim.
Sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım; çünkü sosyal
demokrat değildim.
Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sendikacı
değildim.
Benim için geldiklerinde, sesini çıkartacak kimse kalmamıştı”.
Martin Niemöller
Posted in Yazılarım | Leave a comment