Ağu 06

Akıl

 Allah’ın Resulü (SAV) buyuruyor.
       “Her şeyin bir aleti vardır. Müminin aleti ise akıldır. Her şeyin bir bineği vardır. Kişinin bineği ise akıldır. Her şeyin bir direği vardır. Dinin direği ise akıldır.” 
          Yine bir hadisi Şerifinde;
       “Rabbinizi biliniz ve anlayınız. Birbirinize aklın kemalini tavsiye ediniz. Çünkü size emredilenler gibi, yasak edilenleri akılla bilmiş olursunuz. Biliniz ki, Rabbiniz karşısında sizi kurtaracak aklınızdır.”
         Derviş Ahmet Kalender diyor ki;
       “Bence akıllı insan kendi saadetini kimseden medet ve muavenet (denge) ummadan kendi yapandır.”
         Bir cemiyette kalabalığa karışıp kaybolmamak için, bir şey olmak, bir varlık, bir mevcudiyet göstermek zaruridir. Bu da akıl ile mümkündür. O zaman göreceksin ki bu yüksek zevk ve saadeti tattığın gün sana çok kıymet veren ve seni çok seven babanı da hatırla.  
         Allah Resulü (SAV) buyuruyor, ”Babaya itaat Allaha itaattir.”    
        Büyük insanlar (Dahiler) fikirleri,
       Orta insanlar (Zekiler) sistemleri,
       Basit insanlar (Aptallar) olayları, kişileri tartışırlar.
    
        “Avcılıkta hedef; gez, göz, arpacıkla,    İstikbalde hedef; bilgi, akıl ve kalp ile vurulur.”   Kenan ŞAHBAZ
Posted in Yazılarım | Tagged | Leave a comment
Ağu 06

AHMET RÜSTEM BEY

         Osmanlı’nın Amerika’daki son büyük elçisi Ahmet Rüstem Bey, Sadettin Nihat Paşa’nın (Polonyalı Bilinski’nin) oğlu Alfred olarak 1862’de Midilli’de doğmuştur. Babası gibi Müslümanlığı kabul etmiş ve Ahmet Rüstem adını almıştır.
         Ahmet Rüstem Bey, Beyaz Saray’ı ziyaretinde, yerde serili ay yıldızlı halıyı görmüş ve kıyameti koparmıştır:
       “Bu yere serdiğiniz ve çiğnenmesini istediğiniz halı, benim memleketimin şerefidir. Üzerinde hem dini inancımız hem de şehitlerimizin al kanı var. Onun yeri, ayakların altı değil, ellerin erişemeyeceği yükseklerdir. Bu halı buradan kaldırılana kadar sarayınıza adım atmam mümkün olmayacaktır.”
        Ahmet Rüstem Bey’in kâtiplikten büyük elçiliğe uzanan diplomatik hayatındaki çıkışı sadece bu da değildir. Bu ve buna benzer çıkışlarında o, sadece vatanseverliğin değil, aynı zamanda cihanşümulluğun da en güzel örneklerini vermiştir.
        Rüstem Bey Osmanlı’ya yapılan haksızlıklar karşısında ilk çıkışını, Eweninğ Star’da müthiş bir beyanatla yapmıştı. Ve demişti ki:
       “Cezayirlileri mağaraya doldurup dumanla boğanlar, Hint isyanında insanların ağızlarına barut koyup ateşleyenler, Yahudileri fırınlarda yakanlar, Filipinlileri su işkencesi ile katledenler ve zencileri linç ederler, Kızılderilileri yok edenler batılı değil mi? Bütün bu barbarlıklar Osmanlı’nın yaptığı iddia edilenlerden daha mı azdır?”
        Ahmet Rüstem Bey’in bu çıkışı, hem Başkan Wilson’u hem de hükümetini kızdırmış, Amerika ile Osmanlı münasebetlerini kopma noktasına getirmişti. Başkan, Dışişlerine talimat vererek, gazetede yayınlanan sözlerin kendisine ait olmadığını bizzat Rüstem Bey tarafından özürle açıklamasını ister. Fakat Rüstem Bey, “özür” yerine, bu defa adeta “muhtıra” verecek ve diyecektir ki:
       “Benim Amerikan hücumlarına karşı memleketimi koruduğum açıktır. Ben vatanıma, Amerika Birleşik Devletleri’ne ve nihayet insanlığa karşı manevi vazifelerimi tamamıyla yapmış olduğuma vicdanen müsterih bulunuyorum.”
         Bununla beraber karar iletilir ve denir ki:
       “Beyanatınız ve yazılarınız için pişmanlığınızı ifade ederseniz, başkanlığımız bunları görmemezlikten gelmeye mütemayildir.”  Ancak Cevap bir hayli serttir:
       “Hükümetimden benim mezuniyetimin bağışlanmasını istemek, mecburiyet haline gelmiştir. İstanbul’a 15 gün içinde dönecek, ama söylediklerimden asla dönmeyeceğim!”
         Sadrazam Sait Halim Paşa’ya çektiği 9 Ekim 1914 tarihli telgrafında kullandığı bu cümle Amerika’daki diplomatik mücadelenin ne denli mühim olduğunu ortaya koymaktadır.
       “25 Ekim’de İstanbul’da olacağım. Şayet o tarihe kadar benden bir haber alınmazsa, akıbetimi araştırınız” diye telgraf çeker.
       (Türk Dünyası Tarih Dergisi)
Posted in Hikayeler | Tagged | Leave a comment
Ağu 06

Dilekçe

Bir sorudur takılmıştı kafama

Hâlim arz eyledim yüksek makama

Bugün git yarın gel dediler bana

Birkaç gün dolaştı cepte dilekçe

                        x          x          x

Pek çoğu usandı ümidi kesti

Hatırlı, gönüllü rüzgârlar esti

Sırayı, kuyruğu çiğnedi geçti

Yine alta düştü dipte dilekçe

                        x         x        x

Ağır aksak dolaşmaktan bunaldım

Sayamadım kaç daireye vardım

Günlerce bekleyip bir haber aldım

Bir el buruşturmuş çöpte dilekçe

 

24.12.1985

Posted in Şiirlerim | Tagged | Leave a comment
Ağu 06

Sana Çiçekler Açar

Şırıl şırılsuları andırır  pınarlarda sesin,
Yaylalarda kokusunu vermiş  kekiklere nefesin
Gurup hasret o gülkurusu rengi dudaklarına
Gonca hasetten beddua eder yanaklarına
Hep senin için, hâlâ sana açar çiçekler
Zerafet alır senden, şu narin kelebekler
Taç yapmaktan usanmam yıldızlardan başına
Samanyolu gerdanlık, kolye gökkuşağı sana…
Mehtabısın ömrümün asırlarca öyle kal
Sen benimsin, ben senin, tereddüde yok mahal!
20.01.1982
Posted in Şiirlerim | Tagged | Leave a comment
Ağu 06

Bu Can, Kurban Mı Desem?

Candan bakan ahu yeşil gözlerin
Süzer baygın, baygın candan mı desem?
Gonca ağzın öldürüyor sözlerin
Dilin tatlı tatlı baldan mı desem?
                    *   *   *
Şu fani dünyada aşkımın gülü
Gönül bahçesinde öter bülbülü
Ağzında parlayan bahar sümbülü
Dişlerin inci mi, mercan mı desem?
                    *   *   *
Bedenin elmas mı, yakut mu yoksa
İnsanı öldüren bir yasak aşksa
Severim sonunda ölümde olsa
Kara gözler hayran hayran mı desem?
                    *   *   *
İstiyorum, kalbim aşkınla dolsun
Sana bakan kötü gözler kör olsun
Şahbaz, solacaksa seninle solsun
Bu can sana kurban kurban mı desem?
20.5.1975
Posted in Şiirlerim | Leave a comment
Ağu 06

Annemin Özü

Engin maviliği ile pırıl, pırıl
Bahçelerde al, beyaz güller ve şakayıklar
Kırlarda gelincik çiçekleri
Hele papatyalar
Annemin yüzü gibi…
 
Laleler, menekşeler, sümbüller
Baktıkça sonsuz bir mutlulukla doluyorum
Doğadaki bütün yeşillikler
Büsbütün alasız
Gönlünü ve yüreğini açıyor
Her şey olabildiğince berrak ve duru
Annemin gözü gibi…
 
Sesi kulaklarımda hâlâ
Bülbülün, kanaryanın ve saka kuşunun
Ney sesi kadar candan
Bir cennet musikisi ritminde
Sıcacık sevgi dolu
Annemin sözü gibi…
 
Itır, kekik ve nane kokusu
Ve pınarlarda billûr su
Bebeklerin yüreğindeki sevgisi, duygusu
Bir ay, bir güneş ışığı
Bir gökkuşağı
Annemin özü gibi…
12.05.1998

Posted in Şiirlerim | Tagged | Leave a comment
Ağu 06

Babamdan Öğütler (1)

Hiçbir şeye karıştırmayın hile
Maddeyi yoğurun hep mana ile
Ekmeğin, yoğurdun, insanın bile
Mayasını iyi çal dedi babam
 
Çilesiz hiç hedeflere erilmez
Biliyorsun, yaylar, oksuz gerilmez
Zararlı olana değer verilmez
Arıyı sevdiren bal dedi babam
 
Bilgisiz olursan kalırsın atıl
Sen de âlimlerle sohbete katıl
En büyük servettir insanda akıl
Her an deryasına dal dedi babam
 
Davranışlarına dikkat et yeter
Sorumsuzluk seni boşluğa iter
Şan, şöhret, arkadaş, para, pul biter
Bunlar, başa gelen hal dedi babam
 
Beyinsizler gelir bela ararsa!
Dedim, başım dönse, ufkum kararsa!
Kudurmuşlar ya çevremi sararsa!
Köpeği susturan yal dedi babam
 
 19.8.1994
Posted in Şiirlerim | Leave a comment