Ağu 26

Al Elimi, Erik Hırsızları

         AL ELİMİ

         Bir Kayserili boğulmak üzeredir. Onu kurtarmak isteyenler “elini ver” derler. Kayserili vermeyi sevmez ve elini vermez. Kayseriliyi kurtarmak isteyen diğer biri ona “al elimi” der. Kayserili adamın elini alır ve kendini kurtarır.

         Kayserili vermeye alışık değildir.

          ****

        ERİK HIRSIZLARI

Bünyan’da yukarı bahçelerde erik hırsızlamaya giden iki kişi, yanlışlıkla ceviz ağacına çıkmışlar. Erik zannederek cevizleri koyunlarına doldurmuşlar. Tenha bir yerde içlerinden biri erik niyetine cevizi dişlemiş ki zehir gibi…
Karanlıkta elindeki nesneye bakıp şöyle demiş:

Endamın erik

Yördemin erik

E kökü batasıca

Avılar mı çalık

     (Şahinde Bürüngüz’den)

 

Posted in Fıkralar | Leave a comment
Ağu 24

Efendim Lenin’i mi Getireyim

         Sovyetler Birliği dağıldıktan sonraki yıllarda Rusya’ya turist olarak gelen bir Amerikalı bir ayakkabıcıya gider. “Ayakkabı var mı” diye sorar. Ayakkabıcı “yok” der. Amerikalı; “ayakkabı olsaydı kaç dolar ederdi” diye sorar. Ayakkabıcı “50 dolar” der. Amerikalı bir 100 dolar çıkarır ayakkabıcıya verir. Ayakkabıcıda hemen bir ayakkabı çıkararak Amerikalıya verir.
          Amerikalı oradan bir kürkçüye geçer. Kürkçüye,”kürk var mı?”Diye sorar. Kürkçü “yok” deyince, “olsaydı ne kadar olurdu” der. Kürkçü; “500 dolara olurdu” der. Amerikalı çıkarır 1000 dolar verir. Kürkçü hemen bir kürk getirerek Amerikalıya verir.
          Oradan ayrıldıktan sonra Amerikalı saatine bakar. Uçağın kalkmasına daha çok vakit var. Gelmişken bir de Lenin’in mozolesine gideyim diye düşünür ve gider.
          Lenin’in mezarına vardığında asker Amerikalıyı durdurur. Şu anda öğle vakti, yasak” der. Amerikalı; “yasak yokken giriş ücreti ne kadardı” diye sorar. Asker; “yasak yokken ücretsizdi” der. Amerikalı bir 100 dolar çıkarıp Rus askerine uzatır. Asker önce 100 dolara bir bakar ve sonra alır ve hazır ola geçerek; “Efendim Lenin’i mi getireyim, siz mi gidersiniz” der.
Posted in Hikayeler | Leave a comment
Ağu 24

Utanmazlara bak’ Lütfen okuyun!

 Yeniçağ gazetesi yazarı Selcan TAŞÇI’nın basından seçtikleri
 
PKK mayınlı pusu kuruyor… Kolu, bacağı gövdeden, evladı anadan, babayı yavrusundan ayırıyor… Bunlar hâlâ “açılımı kapatmayalım” diyor. Ay-yıldıza sarılı tabutlar geçit töreni yaparken, hiç utanmadan bunu yazabildiğinize göre, kalp yerine taş mı taşıyorsunuz bedeninizde?

Operasyonları tetikleyen bu süreç, sivil inisiyatifleri zayıflatmamalı. TBMM’nin açılacağı 1 Ekim, barışın miladı olmalı.
Derya Sazak / Milliyet

Bize düşen, bıçak kemiğe dayandığı anda bile sabırlı ve tahammüllü davranmak.
Mümtaz’er Türköne / Zaman

AK Parti iktidarını da pusuya düşürerek mayınlamak isteyen sinsi ve kanlı iradeye karşı (…) savaş lobisini duvara dayayacak barış atağına kalkılamaz mı?
Mehmet Altan / Star

“Şiddete misliyle karşılık” gündemde; ama bu denenmiş ve başarısızlığı hüsranla tescillenmiş bir yöntem…
Oysa açılım, denenmemiş olandı.
Can Dündar / Milliyet

Soğukkanlılık en çok devletin sorumluluğudur ve böylesine hassasiyetin en yüksek olduğu zamanlarda gerekir. Hükümet (…) demokratik enstrümanları da devrede tutmalıdır.
Mustafa Karaalioğlu / Star

Devletin isterse, ezip geçebilecek gücü olduğu konusunda kuşku yok ama genç insan cenazeleri ve öfkenin daha fazla bilenmesini yeniden göze almak mümkün değil, olmamalı.
Nuray Mert / Milliyet

Artan şehitler, heyecana kapılıp muhatap olduğumuz sorunun gerçek yüzünü unutturmasın…
Fehmi Koru Star

Posted in Gündem | Leave a comment
Ağu 24

‘Bağımsız Kurum’ların bağımsızlıkları kaldırılmış

Bundan hangi vatandaşın haberi var. İşte biz böyle demokratikleşiyoruz. Vatana, millete hayırlı uğurlu olsun !

Milliyet gazetesinden Güngör Uras’ın yazısı
Torba kanunun satır aralarına sıkıştırılan madde ile 10 “Bağımsız Kurum”un bağımsızlıkları kaldırıldı:
1- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,
2- Telekomünikasyon Kurumu,
3- Sermaye Piyasası Kurulu,
4- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu,
5- Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu,
6- Kamu İhale Kurumu,
7- Rekabet Kurumu,
8- Şeker Kurumu,
9- Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu,
10- Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu.
Sayın okuyucularım, mahkemelerin, üniversitenin, silahlı kuvvetlerin bile Hükümete bağımlı hale getirilmesinden sonra bu 10 bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurula zaten gerek kalmamıştı. Karar vatana millete hayırlı olsun.

***

Kanun yapmanın bir tekniği, usulü vardır. Kanun halk için yapılır. Halk kanunu bilecek ki, kanuna uygun hareket edecek. Kanunda tek bir konu işlenir, kanun tek bir başlık altında yayınlanır. Kanun TBMM’nde komisyonlardan geçer, tartışılır. Milletvekilleri, muhalefet partileri görüş belirtir. Oylama yapılır. Olan bitenden halkın haberi olur. Şimdilerde KHK yetkisi alan iktidarlar, kendi kendilerine kanunlar yapıyor, kanunları değiştiriyor. Resmi Gazete’yi okuyan, yayınlan metinlerin içinden çıkabilen olur ise durumdan haberdar olabiliyor. Açıkçası: Sürprizzz… Sürprizzz!
Torba KHK’lar halk için çıkarılmıyor. Yöneticilerin yetkilerini artırmak, sorumluluklarını yok etmek için çıkarılıyor.
“Sen kanuna uyamıyorsan, değiştir kanunu. Kanun sana uysun” kapısının açılması çok, hem de çok tehlikelidir.

Posted in Gündem | Leave a comment
Ağu 24

Hz. Kur’an

Granitten de sert kat kat olsa da
Siler, gönüldeki her pası Kur-an
Nice etkilerden rengi solsa da
Kalplerin en gözde cilası Kur’an
 
Müminin kalbinde ilâhî çiçek
Aklı olan için budur tek gerçek
İki cihanda da en geçerli çek
İlâhî şerbetin Hak tası Kur’an
 
Hücre de, beden de, hatta her canda
Allah (cc) adı kalpte, nabızda, kanda
Beş vakit yaşanır o şevk ezanda
Kâinatın kutsal yasası Kur’an
 
Bu, öyle bir aşk ki gitgide artar
Kör karanlıkları bir anda yırtar
En hassas terazi, ameli tartar
Mahşerde, mizanın okkası Kur’an
 
Yaratılmışların almaz mı aklı?
Her mümine açık, billûrdan paklı
Bağrında nadide değerler saklı
Rabbin ibret dolu kale’si Kur’an
 
Granitten de sert kat kat olsa da
Siler, gönüldeki her pası Kur’an
Nice etkilerden rengi solsa da
Kalplerin en gözde cilası Kur’an
 
10.03.1993
 
Posted in Şiirlerim | Leave a comment
Ağu 23

Ağa ve Marabası

Zurnada peşrev teşbihte hata olmaz.
 
Köyün ağası yanına marabasını alıp traktörüyle kasabaya gidiyormuş. Yolda ağanın aklına marabayla alay etmek gelmiş. Yolun kıyısındaki tezeğin yanında traktörü durdurmuş;
“Ulan maraba” demiş” Şu tezeği görüyor musun?”
Maraba; “Görüyorum ağam” demiş.
“Şu tezeği yersen bu traktör senin”
Maraba şaşırmış.
Ağa;
“Gerçekten” demiş. “Ye tezeği, al traktörü”
Maraba, tezeği yemiş. Traktörün anahtarlarını almış, direksiyona geçmiş. Ağanın canı fena halde sıkılmış. Kasabaya kadar tek kelime etmemiş, asık suratla yan tarafta oturmuş.
Akşam dönüş yolunda, maraba bakmış ağanın alnında şimşekler çakıyor, gözleri kapkara… Ürkmüş. Bu ağa bu traktörü bana yar etmez, acısını kat kat çıkartır, bir de köyde tezeği yedirdiğimi anlatırsa milletin ağzına düşerim, rezilliğin bini bir para diye düşünüyormuş.
Bu iş böyle kalmaz diyerek, yol kenarındaki bir tezeğin yanında durmuş.
“Ağam” demiş. “Senin canın sıkkın. Benim de içime sinmedi bu iş. Ye şu tezeği , traktörü geri al.”
Ağanın suratı buruşmuş. Ama köye, traktörü kaptırmış ve direksiyonda maraba, kendi arka tarafta dönmek de fena halde canını sıkıyor, çözüm bulmaya çalışıyormuş.
İstemeye istemeye aşağı inmiş, tezeği yemiş. Traktörü geri almış yeniden direksiyona geçmiş.
Tam köye yaklaşırken ağa marabaya dönmüş.
“Ulan maraba” demiş.
Maraba:
“Buyur ağam” demiş.
“Biz köyden çıkarken bu traktör kimindi?”
“Senindi ağam”
“Direksiyonda kim vardı?”
“Tabii ki sen ağam”
“Pekii şimdi bu traktör kimin?”
“Elbette senin ağam”
“Direksiyonda kim var?”
“Tabii ki, sen varsın ağam”
Ağa birkaç günlük sakalını kaşımış. Kasketini çıkartıp mendiliyle kafasındaki teri silmiş ve marabaya dönmüş:
“Öyleyse biz bu b.ku neden yedik?”
Posted in Fıkralar | Leave a comment
Ağu 23

Ben Arapların Sağdan Okuduğunu Bilmiyordum

       Bir Coca Cola (Koka Kola) pazarlamacısı kola pazarlamak için Orta doğuya gider. Kendine çok ama çok güvenmektedir. Tanıtım amacıyla afişler yaptırır.
       Birinci afişte bir Arap çölde sürünmektedir.
       İkinci afişte sürünen adamın bir kola kutusu bulduğunu anlatan bir resim vardır.
       Üçüncü afişte ise adam kolayı içerken ayağa kalkmaktadır. Pazarlamacı, sürünen bir adamın kola kutusunu bulup, içindeki kolayı içtiğinde nasıl canlandığını afişlerde anlatmak istediğini söylemiştir. Fakat kola satışlarında hiç artış olmamıştır. Dostları; “çok güzel hazırlamışsın nasıl başaramadın” diyerek hayretlerini belirtmişlerdir.   
     
       Pazarlamacı; “ Ben Arapların sağdan okuduğunu bilmiyordum. Afişlerimi yanlış hazırlamışım” der.
 
Posted in Hikayeler | Leave a comment
Ağu 22

Ezan-ı Muhammed-i

Uyanırız her gün -yarı ölü- uykudan
Kalbe nur damlası akseder sudan
Nefis sende kurtul dipsiz kuyudan
Ezan-ı Muhammed-i ile…
 
Secdeye kapanır dağlar ve taşlar
Gün boyu tespihte, zikirde kuşlar
Bir günde beş vakit çağrıdır başlar
Ezan-ı Muhammed-i ile…
 
Bu aşk ile erir gönüllerde kar
Bu aşk gönülleri kavurur yakar
İman seli Hak deryasına akar
Ezan-ı Muhammed-i ile…
 
İman müminlerde sarsılmaz onur
Nurlu gönüllerde hatim okunur
Yeni doğanların adları konur
Ezan-ı Muhammed-i ile…
 
Yokları yok eder, kalmaz ki yokluk
Kaybolur bedende, ruhta soğukluk
Muhammed aşkıyla dolar mutluluk
Ezan-ı Muhammed-i ile…
 
28.05.1987

 

 
Posted in Şiirlerim | Leave a comment
Ağu 22

Kıble, bilgi, geçmiş, gençlik,yüz, ve millet

   
 * “Zahidin kıblesi, lütuf, kerem sahibi Allah’tır. Tamahkârın kıblesi ise altın torbasıdır.”   Mevlana
 
* “Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir. Bilgi dileyense denizlere dalan bir dalgıçtır.”    Mevlana
 
* “Bir millete, geçmişini unutturmak, onu yok etmenin ilk şartıdır.” Hüseyin Nihal ATSIZ
 
* “Bize bir gençlik lazımdır. Temelinde cehalet, duvarlarında riya, tavanlarında dalkavukluk bulunmasın.” Hüseyin Nihal ATSIZ
 
* “Artık ikiyüzlüleri sevmeye başladım Çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım.”  Mehmet Akif ERSOY
 
* “Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz.” Mehmet Akif ERSOY
 
Posted in Yazılarım | Leave a comment
Ağu 22

Tilkinin Kurda dersi

Aslanla kurt arkadaş olmuşlar. Açlıktan kıvranırken ovada otlayan bir at görmüşler. Tepenin üstünden atı seyreden aslan kurda dönüp sormuş: “Gözlerim kızardı mı?” “Evet!”
“Kuyruğum dikildi mi?” “Evet!” “Tüylerim diken diken oldu mu?”  Kurt yine “evet” deyince Aslan yıldırım gibi saldırıp atı yere devirmiş.  İki arkadaş kendilerine ziyafet çekmiş. Bir zaman sonra aynı kurt tilkiyle dolaşmaya çıkmış.  Karınları iyice açıkmış. Tam o sırada ovada otlayan bir at görmüşler ve kurdun aklına önceki olay gelmiş ve tilkiye sormuş; “Gözlerim kızardı mı?” “Yooo!” demiş tilki. “Kuyruğum dikildi mi?”  “Hayır!” “Peki, tüylerim diken diken oldu mu?” “Olmadı!” diyerek gördüğü gerçeği söylemiş tilki. Duyduklarına bozulmuş kurt; “Evet desene!” diye kükremiş. Tilki bakmış pabuç pahalı, çaresiz “Evet, evet!” demiş. Marifetin, tilkiden duyacağı “Evet!”lerde olduğunu sanan kurt hışımla atın üzerine saldırmış. Saldırmış saldırmasına da, ömrünün en sıkı ve en güçlü çiftesini yemiş! Tilki cansız halde ve pestil gibi önüne yığılan kurdun başında ona uzun uzun bakmış ve demiş ki: “Hah işte! Şimdi gözlerin kızardı, kuyruğun dikildi ve tüylerin diken diken oldu!”
Posted in Fıkralar | Leave a comment