Oca 30

Türkiye Cumhuriyeti İkinci Yüzyılına adım atarken

Türkiye Cumhuriyeti İkinci Yüzyılına adım atarken

1 Ocak 2023 tarihi ile Atatürk‘ün kurduğu Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılının ilk günüydü. Türkiye Cumhuriyeti 2002-2022 yılları arasında “kapkara” bir dönem yaşadı.

Geriye gidişin ilk tohumları Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin en ilerici ve çağdaş Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in (1897-1961) görevinden ayrılması sonrasında başladı. Türkiye’de hiçbir zaman demokrasi olmamıştır. Çünkü “demokrasi, kültür düzeyi yüksek toplumların rejimidir” Türkiye Cumhuriyeti hiç bir zaman “kültür düzeyi yüksek bir toplum” olmamıştır. Bunu ben söylemiyorum. 1974 yılı Nobel Ekonomi Ödülü’nü, Avusturya asıllı İngiliz Ekonomist Friedrich von Hayek ile paylaşan İsveçli Sosyal Demokrat kuramcı Prof. Gunnar Mrydal, 1968’de yayınlanan 3 cilt, 2500 sayfa “Asian Drama” adlı ünlü araştırmasında yazıyor. Demokrasinin olmadığı bir devlette Laiklik’ten de bahsedemeyiz. Türkiye Cumhuriyeti, eğer gerçekten Atatürk Devrimleri yoluna yeniden girecekse, ilk yapılması gereken uygulama; Türkiye’de “meslek okulu” statüsü kazandırılan tüm imam hatip okulları ve ilahiyat fakültelerinin iktidarı belirleyen araçlar olmamalıdır. Çünkü, İslam Dini’nde “din adamlığı” diye bir meslek sınıfı yoktur. Din hizmetleri “hademe-i hayrat” denilen gönüllüler tarafından görülür.Laik bir devlette, devlet okullarında asla din eğitimi verilmez. Din eğitimi ailelerde, aile büyükleri tarafından verilir.

Dolayısıyla 1971 yılında kabul edilen Millî Eğitim Temel Kanunu’nda yerini bulan Türkiye’de İlköğretim Temel Kanunu’na göre; Bir yıl süreli Ana Okulları+8 yıl süreli İlköğretim+(3 yıl süreli Meslek Liseleri) 4 yıl süreli Sosyal, Teknik ve Fen Liseleri uygulamasına bir an önce geçilmelidir.

Bu konuda Türkiye gelişmiş ve modern dünyadan tam 100 yıl geridedir.

Toplam 12 ve 13 yıl süreli bu eğitim dönemi tüm öğrencilere zorunlu ve parasız olmalıdır.

Ne var ki, 12 Eylül 1980’de sözde Türk-İslam Sentezi ile Türk Eğitim Sistemi’ne büyük bir darbe indirilmiş, dolayısıyla Türk Eğitim Sistemi’nde geriye gidişin kapıları da açılmış olduğu için, 1975’ten günümüze kadar uygulanmasına devam edilen tüm orta dereceli okullardan bitirme sınavlarının kaldırılması uygulamasına en kısa zamanda son verilmeli ve liselerin son sınıfına yeniden “bakalorya sınavları” konulmalı, bu sınavları geçenler mezun oldukları liselerde kazandıkları mesleklerde ve yakın mesleklerde üniversiteye “sınavsız” devam edebilmeli; bu sınavları geçemeyenler “lise diploması” alarak “ara eleman” niteliğinde iş dünyasına katılmalıdırlar.

Almanya’da bizim 4 yıllık teknik liselere eşdeğer okullara “abitur” deniyor. Ve bu “abitur”ları bitiren gençlerin yüzde14’üne Almanya’da üniversiteye girişte sınav uygulanmıyor. Üniversiteye devam ederken, geri kalanları “ara eleman” olarak iş dünyasına katılmaktadır.

Üniversite sayısı kalkınma değildir

1974’te Batı Almanya’da Elektrik Mühendisliği diploması alınabilen tam 7 üniversite vardı.

2022 yılında yine Batı Almanya sınırları içinde Elektrik Mühendisliği diploması alınabilen 7 üniversite vardır. Bu rakam 8 olmamıştır.

Ama Türkiye’de 2022 yılında 205 üniversite var ve bunlar gerçek anlamda yüksek öğretim kurumları değildir, meslek yüksek okulu niteliğinde kurumlardır. Edirne’den öteye Türkiye’den sadece 7 üniversite Boğaziçi Üniversitesi, Koç Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi diploması geçerlidir.  Buralardan mezun olan gençlerin yüzde 70’i mezun oldukları dallarda hayatlarını kazanmamaktadırlar.

Türkiye’de 2022 yılında bu 205 üniversiteden 55’inde Elektrik-Elektronik Mühendisliği fakülteleri varken, 104 üniversitede İlahiyat Fakülteleri vardır.

Türkiye bu yanlış eğitim sistemi ile çağdaş ve modern bir devlet olamaz.

Günümüzde Pakistan’da Eğitim Bakanlığı’na bağlı 26 bin medrese faaliyettedir. Medrese eğitimi ile 21. Yüzyılda ancak Orta çağları yaşayabilirsiniz. Türkiye’de de Cumhuriyet 100 yaşına geldi ama, Atatürk‘ün ortadan kaldırdığı “yobazlık” tarikat yurtlarında devlet eliyle sürdürülmektedir.

2023’te, ne yaparlarsa yapsınlar, 20 yıllık “kapkaranlık” dönem “tarihe karışacaktır”. Türkiye’de 2023 yılında yapılacak seçimlerde (yurt içi ve yurt dışı) toplam 62 milyon seçmen oy kullanacak. Bunların 6 milyonu ilk kez oy kullanacaktır. Toplam seçmenlerin en az yüzde  60’ının Millet İttifakı partilerine oy verecekleri aşağı yukarı kesinleşmiş durumdadır. Belediye Başkanı’na, değişik kumpaslar kurarak, altından “yasa dışı” yollarla koltuğunu almaya çalışanlar, halen anlamamakta direniyorlar…

Bir kere Türkiye’de “hak hukuk, adalet” tamamen ortadan kalkmış durumda.

Saçma sapan ve düzmece bir mahkeme ile Sayın Ekrem İmamoğlu’na sadece ve sadece “ahmak” dedi diye 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası vermenin, akıl ve mantıkla izahı yoktur.

Alıntı: Yaşar Özay

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | Türkiye Cumhuriyeti İkinci Yüzyılına adım atarken için yorumlar kapalı
Oca 29

İNSANLAR MI ÇARPIŞMALI, FİKİRLER Mİ?

İNSANLAR MI ÇARPIŞMALI, FİKİRLER Mİ?

Nâbî’nin (ö. 1712) ara sıra sizlerle de paylaştığım çok güzel bir beyti var:

“Sözde darb-ı mesel îrâdına söz yok ammâ//Söz odur âleme senden kala bir darb-ı mesel.”

Şair diyor ki: “Söz arasında atasözü zikretmek güzeldir, hoştur ama esas olan senden geriye bir atasözü kalmasıdır.”

İşte Namık Kemâl’den (ö. 1888) bize intikal eden darb-ı mesel (atasözü) haline gelmiş bir söz: “Bârika-i hakikat müsademe-i efkârdan doğar=Hakikat şimşeği fikirlerin çarpışmasından doğar.”

Demek ki doğruları bulmanın yolu fikirlerin çarpışmasından geçmektedir, insanların vuruşmasından değil.

Bu anlamda Cenap Şahabeddin’in şu sözü de güzeldir:

“Mücadele-i hayatta ihrâz-ı galebe için sağlam kafa lazımdır. İnsanlar da koçlar gibi kafa kafaya dövüşürler.” (Hayat mücadelesinde başarılı olabilmek için sağlam [fikren olgun ve dolgun] bir kafa gerekir. Çünkü insanlar da koçlar gibi kafa kafaya çarpışır, daha doğrusu çarpışmalıdır.)

İsterseniz gelin dünden bugüne millet ve inanç coğrafyamızda fikirler mi çarpışmış, yoksa insanlar mı kısaca bir göz atalım.

Alıntı: Ahmet Sevgi

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , | İNSANLAR MI ÇARPIŞMALI, FİKİRLER Mİ? için yorumlar kapalı
Oca 28

OKULA BU KIYAFETLE GELİNMEZ.

OKULA BU KIYAFETLE GELİNMEZ.

Annesi okula gitmek için evden çıkmakta olan oğlunu uyarır..

“Bu kıyafetlerle okula gidilmez çabuk üzerini değiştir.” İtiraz eden çocuk kıyafetini değiştirmeden çıkar gider evden..

Okula gider, bahçede arkadaşlarıyla oynar zil çalınca koşarak sırasına oturur. Öğretmen derse girer girmez, çocuğa sert bir bakış atarak şunu söyler:

 “Ne bu kıyafet okula böyle gelinmez. Eve git çabuk değiştir üstünü”..

Öğretmen çocuğun annesidir.

Ahmet Taner Kışlalı’yi ve annesi Cumhuriyet öğretmeni Lütfiye hanımı saygı, sevgi ve özlemle anıyoruz..

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , | OKULA BU KIYAFETLE GELİNMEZ. için yorumlar kapalı
Oca 27

BOZKURDU ÇAKALLARA BOĞDURMAK!

BOZKURDU ÇAKALLARA BOĞDURMAK!

Türk ve Türklüğü, 100 yıl sonra yine ağır saldırıdan kurtarabilecek tüm olasılıkların susturulduğu bir döneme giriyoruz.                                                                  

Kâh “başarısız” olması planlanan siyasi parti kurdurarak umutları kırıyorlar, kâh sokak ortasında can alarak…                                                                      

Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş’in katledilmesini de “Atatürk gerçeğini” görmüş bir ismin susturulması olarak değerlendiriyorum.                                                                                                       Kendisinin “Cumhuriyet Dönemi Din Politikası ve Din Siyaset İlişkisi 1946-1960” başlıklı doktora tezini okuduğunuzda inançlı  bir insan olmasına rağmen konuya tam bir tarafsızlıkla yaklaştığına şahit oluyoruz.                                                                                                           

Kendisinin sergilediği çağdaş ve laik milliyetçi tavır aslında büyük Atatürk’ün de işaret ettiği gençliğin ta kendisi, okuyan araştıran ve sorgulayan.                                                                                                                          

Konulara ve olaylara kendisinden beklenen “şartlanmış küfürle” değil akıl ve bilimle yaklaşabilen Sinan Ateş kardeşimin hedef olmasına kahrolduk ama ne yazık ki şaşıramadık.                                                                                                    

Sinan’ın katledilmesinin ardından en çok konuşması beklenenlerin susması, “oh olsun” demesi beklenenlerin cinayeti araştırmaya başlaması derin girdaplı günlerin bizi beklediğini gösteriyor.                                              Ateş’in 15 aylık başkanlığı boyunca büyük ve küçükler için ayrı ayrı Nutuk dağıtması bile aslında bu coğrafyada barış içinde yaşamanın şifresini keşfettiğini gösteriyordu.                                                                                                 Yeni Akit gazetesinin gerici yazarı Niyazi Birinci’nin Atatürk aleyhine çıkışına “Türk milleti için koronavirüs kadar tehlikeli bir şey varsa o da Türk tarihine, Türk kültürüne, Türk büyüklerine ve Atatürk’e karşı düşmanlık eden cemiyet mikroplarıdır” cevabını verebilecek kadar babayiğit olan Ateş’in  “bir lider hasta ise yerine bir planın olması gerekir” ifadesi ile Türklük davasında devamlığa işaret etmesi görevden alınmasına neden olacak bir suç içeriyor mu?                                                   Gerçek şu ki, Sinan Ateş yaşadıkça birileri fikren ölecekti. Çözümü bir bedeni susturmakta buldular.                                                                                O’nu katledenler ve iki kız çocuğunu babasız bırakanlar Yunus Emre’nin şu sözlerini asla anlayamayacaklar : “Ölürse ten ölür, canlar ölesi değil”                                                                                                              Sinan’ın canı bize emanettir!

Alıntı: Ünlü İş adamı Mustafa Can

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | BOZKURDU ÇAKALLARA BOĞDURMAK! için yorumlar kapalı
Oca 26

KURBAN ADADIM

KURBAN ADADIM

* * *

Sevgi küheylanı kalkınca şaha

Dörtnala koşturdu mutlu sabaha

Yalvardım, şükrettim yüce Allah’a

Sen benimsin diye kurban adadım

* * *

Sevgi de, saygı da çok oldu birden

Yüreğim sevgiye tok oldun birden

Gönlümdeki çöller yok oldu birden

Sen benimsin diye kurban adadım

* * *

Deli gönül seni gördü duruldu

Gönül obasında toylar kuruldu

Bu yiğit güzele candan vuruldu

Sen benimsin diye kurban adadım

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , | KURBAN ADADIM için yorumlar kapalı
Oca 25

TEHLİKENİN FARKINDA MIYIZ?

TEHLİKENİN FARKINDA MIYIZ?

Türkiye’de tek adam sistemi kurulmadan önce ve sonra yargıyı siyasetin emrine tabi kılmak için nasıl değişiklikler yapılmışsa, İsrail’de de benzer adımlar atılıyor…

Türkiye’de yüksek yargıdaki hâkimlerin önemli bölümünü, aynı zamanda parti başkanı olan Cumhurbaşkanı seçiyor! Bir parti başkanının seçtiği hâkimlerin, o başkanın partisiyle diğer partiler arasında tarafsız ve adil davranması beklenebilir mi?

Türkiye’nin rotasını değiştiren hatta Türkiye’yi Türkiye olmaktan ve hukuk devleti olmaktan çıkarmaya başlayan süreç, gece yarısı değiştirilen yasalarla başladı…

Sonunda, Meclis’te milletvekillerinin oylarını, genel başkanın emir durumundaki kişilere gösterdiği, bir Anayasa değişikliği kabul edildi. Yani gizli oylama ihlal edildi. Ardından, halk sandık başındayken, kural değiştirilerek mühürsüz oyların geçerli sayıldığı bir referandumla atı alanın Üsküdar’ı geçtiği hukuk dışı bir düzen kuruldu.

Şimdi, bir kişinin ağzından çıkan söz, yasa oluyor!

Meclis eski Başkanı Hüsamettin Cindoruk, iktidarın, siyasal İslamcı bir ideoloji dayatarak halkı ikiye böldüğünü, böylece Türkiye’nin birliğinin tehlikeye atıldığını söylüyor…

Gerçekten de iktidar ve iktidarın teşvik ettiği sözde din temsilcisi olan gruplar, Türkiye’yi yağmalıyor. Ekonomi, bütün uyarılara rağmen bilerek ve planlı olarak çökertildi. Tarım ve hayvancılık da kasıtlı olarak bitirildi ki halk geçim sıkıntısı içinde kendi derdine düşsün…

Ülke, askerlik çağında ve zaten bir kısmı asker olan yabancılarla dolduruldu. Bütün bunlar, Cumhuriyet’in 100’üncü yılında, rejimi ortadan kaldırmak için değilse ne içindir?

Halk, tehlikenin ne kadar ciddi olduğunu kavramış değildir. Bunun sebebi, muhalefetin, halkı sanki normal bir düzen içindeymişiz gibi uyutmasıdır…

Tehdit, doğrudan halkın canına, ırzına, namusuna yönelecektir. Bu hedeflerini saklamayan, açıkça tehditler savuran sözde dini gruplar var. Halk, iş başa düşünce kendi hak ve hukukuna, ırzına, namusuna sahip çıkar ama bütün bu değerler büyük ölçüde harap olduktan sonra ne kıymeti kalır?

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | TEHLİKENİN FARKINDA MIYIZ? için yorumlar kapalı
Oca 24

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Siyasetde, devlet yönetiminde amaca ulaşmak için, töreye, ahlâka aykırı da olsa, her türlü aracı yolu kullanma temeline dayanan siyasal öğreti” Makyavelizm

* “Tanrım değiştirilebilen ve değişmesi gereken şeyleri değiştirme cesaret ve gücünü;  değiştirilemeyecek şeyleri olduğu gibi kabul etme olgunluğunu ve ikisi arasındaki farkı anlayabilecek bilgeliği bana ver.” Doğan Cüceloğlu

* “Vatan, dürüst bir adam tarafından inşa edilir ve bir hain tarafından yok edilir” Sümer atasözü

* “Dostunu görmek istiyorsan; darda gör, zorda gör, kavgada gör, hele bir de menfaatine dokunda gör!” Şeyh Edebali

* “Bilim ve sanat bir kuşun kandı gibidir. Bu iki kandı kullanabilenler uçar ve özgür olurlar. Uçamayanlar ise tavuk olur. ‘Tavuk toplum’, önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkadan yumurtalarının alındığının farkında bile olmaz. ”Charles Darwın

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Oca 23

SENİ BEN SANDIM

SENİ BEN SANDIM

Nasreddin Hoca bir gün yolda giderken bir adamla karşılaşmış. Adamla sohbet etmeye başlamışlar. Bir saat havadan sudan konuştuktan sonra Hoca:

– Kusura bakma arkadaş. Ben seni tanıyamadım, adın neydi?, diye sormuş.

Adamcağız çok şaşırmış:

– Madem beni tanımadın, neden benimle bir saattir sohbet ediyorsun?, demiş.

Nasreddin Hoca:

– Kıyafetlerin benimkine çok benziyordu. Ben de seni ben sandım, demiş.

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | SENİ BEN SANDIM için yorumlar kapalı
Oca 22

“SİNAN ATEŞ’E SUİKAST PLANLARI…” 

“SİNAN ATEŞ’E SUİKAST PLANLARI…” 

Yeniçağ gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ, Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş’in hayatını kaybettiği silahlı saldırının nasıl planlandığını ve Ateş’in hedef alınmasının nedenlerini yazdı.

Yeniçağ gazetesi yazar Yavuz Selim Demirağ, Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş’in hayatını kaybettiği silahlı saldırıyla ilgili çarpıcı bir yazı kaleme aldı. Demirağ, saldırının arka planını ve öncesinde yaşananları belirterek, Ateş’in neden hedef alındığını söyledi.

Demirağ’ın “Sinan Ateş’e suikast planları…” başlıklı yazısı şöyle:

Devlet Bahçeli’yi Genel Başkanlığa taşıyan ekipten şu anda kimse kalmadı. MHP’nin Gençlik kesimi olan Ülkü Ocakları kurultaylarda hep belirleyici olmuştur. Rakiplerini bu güç ile tasfiye eden Bahçeli, partisini iktidarın aparatı haline getirince Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı ve yöneticiliği yapan gençlik önderleri isyan etti. MHP’de imza toplayarak kurultaya taşımak isteyen Ülkü Ocakları Genel Başkanlarından Musavat Dervişoğlu ve Servet Avcı istifa etti. Dervişoğlu ve Hakan Ülser İYİ Parti kurucusu oldu. 9 yıl Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı, MHP Genel Başkan Yardımcılığı ve Milletvekilliği yapan Atila Kaya, referandumda hayır oyuna çağrı yapan Suat Başaran, Harun Öztürk, Azmi Karamahmutoğlu, Ulvi Batu gibi isimlerden Başaran iki kez, Kaya ve Harun derhal ihraç edildiler. Azmi Karamahmutoğlu ve Ulvi Batu için çok önce “Üyeliklerini yenilemediği” gerekçesi ile ihraçlarına gerek kalmadı. Ülkü Ocakları Genel Başkanlığını 8 yıl yapan Alaattin Aldemir zaten CHP’ye katılmıştı. Geride sadece merhum Sinan Ateş kalmıştı. O da MHP’nin resmî üyesi olmadığı için ihraç söz konu olmamıştı. Ateş’ten önceki Olcay Kılavuz MHP’nin Mersin milletvekiliydi ve gençlik teşkilatından elini çekmiyordu.

Sinan Ateş’in istifaya zorlanmasının sebeplerini de özetleyelim. Ateş’in, D. Bahçeli’nin kalp kapağı ameliyatı sırasında kendisine yöneltilen: “Bahçeli hastaneden çıkamazsa ne olur?” sorusuna: “Başbuğ Türkeş öldü. Yerine Bahçeli seçildi. Emr-i hak vaki olursa yerine başka bir ülkücü seçilir. Unutmayın ki Fatih, İstanbul’u fethettiğinde 21 yaşındaydı” sözlerinin üzerine zam yapılıp Bahçeli’ye iletildi. Rüyasında bile MHP Genel Başkanlığını görenlere tahammül edemeyen Bahçeli çok öfkelendi. Ateş’e bazı milletvekilleri ve parti yöneticileri yurdun çeşitli yerlerinde görevli Ülkü Ocağı başkanlarının görevden alınmasını, yerine şu ismin getirilmesini talep ettiler. Ateş uygun lisan ile bu ricaları yerine getirmediği için şikayetçileri arttı. Ardından Fesli Kadir ve Yavuz Bahadıroğlu ile ilgili zehir zemberek tavrı AKP’nin kurmaylarından Bahadıroğlu’nun oğlu Mücahit Birinci’nin “Cumhur İttifakı’na zarar veriyor” açıklaması bardağı taşırdı. Görev süresi boyunca on binlerce nutuk dağıtan, Atatürk ve Türk tarihi konusunda ortaokul ve liseli gençlere ücretsiz kitap dağıtan Sinan Ateş’e bir de “Fetöcü” yaftası yapıştırılıp, “Teşkilatlara sokulmayacak” mesajları yayınlandı. Tehditler, hakaretler suikasttan sonra sosyal medyadan sinsice silindi…

Tüm muhalifler tasfiye edilip dikensiz gül bahçesi haline dönüşen MHP’de tek endişe sağlık sorunları olan Devlet Bahçeli’nin ölümünden sonraki yapılanma oldu. Kulislerde bir dönem konuşma metinlerini yazan İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı İzzet Ulvi Yönter’in “Prens” olarak hazırlandığı iddiaları yayıldı. Uzun yıllar Genel Sekreterlik yapan İsmet Büyükataman bu söylentilere anında olumsuz düşüncelerini açıkladı. Teşkilat Başkanlığı, Parti Sözcülüğü gibi görevler yüklenen Semih Yalçın’ın kendisine göre yapılanma ile Olcay Kılavuz ve Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yıldırım ile ittifak kurduğu iddia ediliyor.

MHP’de gençlik kesiminin kongre ve kurultaylarda belirleyici olduğunun altını çizmiştik. İzzet Ulvi Yönter için yapılan anketlerde esamisi okunmadığı ortaya çıktı. Bu ölçümün sürpriz sonucu Sinan Ateş idi. Bahçeli gibi akademisyen, Türkçü, dini hassasiyetleri, Atatürkçü tavrı ile “Bahçeli sonrası alternatif” kişiliği bu iş için avuçlarını ovuşturanların canını sıktı. Sinan Ateş ihraç edilmediğine göre karizması çizilmeliydi. O’nu davet eden, çeşitli illerde gezdiren, tanıtanlara saldırıldı. Arabaları silahla tarandı. Demir çubuklarla dövüldü. Fakat yükselişi engellenemiyordu. Yakın takibe alındı… İddialara göre 4 önemli isim sık sık bir araya gelip “Bertaraf etme planı” hazırladılar. Ankara-Çubuk ilçesinden maceraperest bir tetikçi adayı bulup, eğitimden geçirdiler. Takip ve provalarda korktuğunu, bu işi beceremeyeceğini anladıkları için işi profesyonellere havale etmeye karar verip, İstanbul’daki uzantılarına haber gönderdiler. Sonuçta paranın açamayacağı kilit yoktur. Cinayet, gasp, uyuşturucu suçlarına bulaşmış, kaybedeceği bir şeyi olmayan çete üyelerinin avukatlığını yapanlar, cezası kesilmiş, firari sanıklarla irtibat kurup, tıpkı FETÖ metodu ile “Gizli tanık” formülü gibi “Korumalı tetikçi” buldular…

Yurt dışına kaçmış cinayet konusunda profesyonel tetikçileri Gürcistan üzerinden İstanbul’a getirdiler. Ceza indirimi, yeni kimlik ve yakalanmama garantisi yanında bizlerin aklına gelmeyen astronomik rakamlarla suikast konusunda anlaştılar. Kriminaller uyuşturucu ve diğer ihtiyaçları için avans istediler. Bir yöneticinin eşi hesabından harçlık niyetine üç defada toplam 97 bin TL hesaplarına yatırıldı. Tetikçilerin çete reislerine dolar cinsinden avansları ödendi. Sonuçta cinayetten aranan tetikçilerin güvenli bir şekilde infaz için Ankara’ya getirilmesi gerekiyordu.

Başkentte kafeterya zinciri ve çeşitli şirketleri olan ve ismi tüm kesimlerce bilinen birinin Gölbaşı’ndaki çiftliğine gelip, irtibatlı kişiye teslim edildiler. İki gün boyunca atış talimi yaptılar. Olayda kullanılan motosiklet ve silahları ise bir başka yönetici tarafından temin edilip “Operasyonun” lojistik konuları da çözülmüş oldu…

Alıntı: Yavuz S. Demirağ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | “SİNAN ATEŞ’E SUİKAST PLANLARI…”  için yorumlar kapalı