May 11

SADECE ANAYASA MI ÇİĞNENDİ? KURAN’IN EMİRLERİ DE ÇİĞNENİYOR.

SADECE ANAYASA MI ÇİĞNENDİ? KURAN’IN EMİRLERİ DE ÇİĞNENİYOR.

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Sultanahmet Camisi’nin açılışında dedi ki;

– “Muhalefet ne diyor? İktidara gelince Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kaldıracaklar, yerine inanç bilmem ne başkanlığı kuracaklarmış . Kardeşlerim, yuhalamak yetmez. 14 Mayıs’a kadar durmaksızın çalışacağız ve onları siyasi mevta haline getireceğiz. Terör örgütü ile el ele olanlardan başka bir şey beklenebilir mi? 14 Mayıs bunların sonu olmalı…”

Erdoğan’ın bu sözlerini sadece siyasi ve hukuki açıdan değil, İslami açıdan da değerlendirmek gerekir.

Din, ahlak ve hukuk kuralları Kur’an’ı Kerim’in ana hedefleridir.

Hukuk ve dinin temel noktaları ise ikisinin de insan yaşamını düzenleyen kurallar manzumesi olmalarıdır…

Kutsalı ve ilahî olan dini kurallar değişmez ve değiştirilmesi de teklif dahi edilemez.

Hukuk ise değişime açıktır. Günün ve çağın şartlarına göre yenilenebilir.

Şeriat ilahi bir hukuk olarak insanı muhatap almaktadır.

Kur’an’da hukukun temel alanlarına ilişkin pek çok ayet vardır.

Örneğin;

Nisâ suresinin 112’nci ayeti şöyledir:

– “Kim bir hata yapar veya kasıtlı günah işler de onu bir suçsuzun üzerine atarsa büyük bir bühtan ve apaçık bir günah işlemiş olur”

Erdoğan bilsin ki;

İnanan insanların gerek Kur’an’a gerekse anayasa ve yasalara yani hukuk kurallarına uymaları gerekir.

Kur’an’da sınırlı sayıda hukuki ayet, sayıca daha çok ve farklı ilkelere vurgu yapan ahlak içerikli ayetler vardır.

Hukukî ayetlerde de ahlaki ilkelere dikkat çekilmektedir

İslam dini uzmanları Kur’an’ın iyi ve güzel ahlakı esas aldığını, hukuki hükümlerin ise ahlakı ayakta tutmak için düzenlendiğini ifade ediyorlar ve hukukun kaynağını şöyle ifade ediyorlar:

– Hukukun kaynağında Allah vardır. İnsanlar için temel hukuk kurallarını belirleyen ilahi iradedir. Çünkü insan aklı her şeyi bilecek yeteneğe sahip değildir. Ya da insanın aklıyla bulduğu her hukuk kuralı ilahi iradeye uygun düşmemektedir.

Seçimi kaybedeceğini anlayan Erdoğan hem de mübarek Ramazan Bayramı’nda hem de cami avlusunda siyaset yaparak utanmadan, sıkılmadan, şu iftirayı söylüyor:

– “İktidara gelince Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kaldıracaklar…”

Erdoğan’a şu sözlerle yanıt vereceğim:

“Erdoğan israf, itham, inkâr ve iftiradır.

Dün yine zırvalamış, hezeyana batmış, zıvanadan çıkmıştır.

Erdoğan aklıyla arasını açmış, klinik bir vaka haline gelmiştir.

Erdoğan, sen nasıl bir Müslümansın?

Hadi Cumhurbaşkanı olmanı geçtik de nasıl bir insansın? Sen de hiç mi Allah korkusu yok?

Sen de hiç mi günaha girme kaygısı kalmadı?

Yalan söylemek, iftira atmak, gıybet yapmak, dedikodu ve tezviratlara bel bağlamak İslamiyet’in hangi buyruğunda, Kur’an-ı Kerim’in hangi ayetinde vardır?

Senin yaptıklarına ancak iblis teşebbüs edecektir.

Erdoğan bu iddiasını ispata mecburdur. Erdoğan ileri sürdüğü hayasız iddiayı netleştirmekle mükelleftir.

Artık iyice anlaşılıyor ki, sende şeref ve mertlik işportaya düşmüş, hurdaya çıkmış.”

Erdoğan iftira ve yalanlarına şöyle devam ediyor:

– “Terör örgütü ile el ele olanlardan başka bir şey beklenebilir mi?”

Erdoğan’a şu sözlerle de yanıt vereceğim:

“Erdoğan defalarca İmralı canisine AKP’den milletvekili aday adayı olmuş özel temsilcilerini göndermiş, PKK’yla görüşmelere en yakın adam ve arkadaşlarını görevlendirmiştir.

Erdoğan kendi kendini yalanlayarak ne duruma düşmüştür?

Biz geçmişte kendisine PKK’yla görüşüyorsun dedik, yine şerefsizlik polemiğine başvurdu, kaybetti.

Cumhurbaşkanı görevine başlarken şeref ve namus üstüne yemin etti, kaybetti.

Şimdi bir kez daha ispat bekliyor, aksi takdirde alçaklıktan, namertliğe kadar sövüp sayıyor.

Ve şerefsizliğin kara bulutu başının üzerinden bir türlü ayrılmıyor.

Erdoğan sen yakın tarihimizin en yanlış şahsiyetisin.

Böyle birisinin Cumhurbaşkanı olması yıkımdır, kayıptır, zulümdür, milli ve manevi depremdir.”

MHP lideri Devlet Bahçeli’ye diyorum ki;

İşte bu sözlerinle Erdoğan’ın kim olduğunu, nasıl bir siyasetçi olduğunu çok açık ve net şekilde ortaya koyuyorsun…

Unutmadık;

Diyanet’i siyasete alet eden sensin Erdoğan.

Siyasi eleştirilerin öncesi Diyanet Başkanına dua ettiren sensin Erdoğan…

Alıntı: Orhan Uğuroğlu

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , , | SADECE ANAYASA MI ÇİĞNENDİ? KURAN’IN EMİRLERİ DE ÇİĞNENİYOR. için yorumlar kapalı
May 10

PALAVRANIN SINIRI YOK

PALAVRANIN SINIRI YOK

Üç aday, parti merkezinde oturmuş, sohbet ediyorlarmış. Laf genel başkandan açılmış, biri atılmış:
“Beyefendi beni çok sever, her öğle yemeğinde beraber oluruz, memleket sorunlarını tartışırız!”
Palavranın sınırı var mı?
İkincisi, genel başkanla yakınlığını anlatmış:
“Her gün beni odasına çağırır, memleket ve parti meselelerini konuşuruz, telefon çalınca sekretere ‘meşgulüm, sonra arasınlar’ der!”
Dedik ya, palavranın sınırı yok!
Üçüncü öyle bir sallamış ki:
“Ben de her gün beyefendinin odasına girerim, memleket meselelerini konuşurken, telefon çalar, açar ‘bir dakika’ der ve telefonu bana uzatır:
-Al seni arıyorlar, konuş!”

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , | PALAVRANIN SINIRI YOK için yorumlar kapalı
May 09

AKP’LİLEŞEN ÜLKÜCÜLER

AKP’LİLEŞEN ÜLKÜCÜLER

Öncelikle “Biz neden iktidar olamıyoruz? Niçin bizim cumhurbaşkanı adayımız yok?” diye hayıflanan ülkücüleri anlayamadığımı belirtmeliyim. On parçaya bölünmüş, oraya buraya dağılmış bir yapı iktidar olabilir mi?

Bu hayıflanmaları her hâlde psikolojik bir durum olarak görmek gerekiyor. Geçmişi özlemle hatırlama, geçmişte takılıp kalma psikolojisi. Oysa her dönemin kendi şartları vardır.

Parçalardan bir bölümünün “Nihayet bizim de bir adayımız oldu.” diye sevinmelerini de anlamıyorum. Sanki bizim adayımız dedikleri kişi seçilecekmiş gibi. Seçileceğine inananların hesabı kitabı çok zayıf olmalı. Seçilemeyeceğini bile bile destekleyenler ise kendilerini tatmin ediyor olmalılar.

Yapı, AKP’lileşmeyle parçalanmaya başladı. Bir bölüm ülkücü fiilen AKP’lileşti, bir bölümü de zihniyet olarak AKP’lileşti. Kendilerini ana parça kabul edenler de AKP’ye eklemlendi.

Oysa AKP’lileşmek demek, milliyetçiliği ayaklar altına alan zihniyetle aynı olmak demektir. Dolayısıyla milliyetçilikten vazgeçmek demektir.

AKP’lileşmek demek, “Türküm, doğruyum” diye başlayan andımızı okullarımızdan kaldıranlarla bir olmak demektir. Dolayısıyla Türküm diye gurur duymaktan vazgeçmek demektir.

AKP’lileşmek demek, Oslo’da PKK ile görüşmeyi, Habur’da kurulan sınır mahkemelerinde PKK’lıları affetmeyi, Diyarbakır meydanında Öcalan’ın nutkunu okutmayı, PYD lideri Salih Müslim’i kırmızı halılarla karşılamayı, Suriye’deki PYD’ye yardım etsinler diye Barzani’nin peşmergelerini topraklarımızdan geçirmeyi kabul etmek demektir. Dolayısıyla çözüm politikasının bütün günahlarına ortak olmak, bu politika sonucu şehit olan insanlarımızın vebalini taşımak demektir.

AKP’lileşmek demek, Fethullah’la aynı menzile yürüdüklerini söyleyen yapıya katılmak, Ergenekon ve balyoz davalarıyla Türk ordusunu tasfiye etmeye çalışan yapıya dâhil olmak, her istediğini Fethullah’a vermenin sonunda yüzlerce insanımızın şehitliğine yol açan uğursuz darbe girişimine yol açanlarla aynı yolda yürümek demektir. Dolayısıyla Cumhuriyet değerlerini, Atatürk’ün Türklük vurgusunu ortadan kaldırmak isteyenlerle bir ve beraber olmak demektir.

Büyük resim budur. Bugünün manzarası budur. Ülkücüler böyle bir yapının içinde yer almamalıdırlar. Eğer bu yapıyla kendilerini benzer kabul ediyorlarsa milliyetçi olduklarını iddia etmemelidirler. Hâlâ milliyetçilik iddiasında iseler kendilerini kandırıyorlar demektir. Yahut da milliyetçilik kavramına başka anlamlar yüklemişler demektir.

“Adayımızı bulduk.” diyenlere de sözüm var. Büyük resim ortadadır. Seçimi kazanmayacağı açık olan bir adayla yarışa girmek demek, Türkiye’yi felakete sürükleyecek olan büyük resimdeki iş birlikçilere hizmet etmek demektir.

İki arada sıkıştırılmak, dayatmalara maruz kalmak, bize şöyle davrandılar, böyle davrandılar demek… Bunların hiçbiri mazeret değildir. Türkiye’nin geleceğinin söz konusu olduğu büyük manzara karşısında “sen, ben, bizim adamımız” gibi küçüklüklerin yeri yoktur.

Alıntı: Ahmet B. Ercilasun

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | AKP’LİLEŞEN ÜLKÜCÜLER için yorumlar kapalı
May 08

100 PUANLIK TEK SORU

100 PUANLIK TEK SORU

Son sınıf öğrencileri harıl harıl çalışmışlar. Bütün konuları yemiş yutmuşlar. İletişimle ilgili her şeyi biliyorlar. Öğretmen sınavda 100 puanlık tek soru sorar. Soru şu;

“Beş yıldır bu okulda öğrencisiniz. Benim bir yıldır kapının girişinde hep gördüğüm; sınıflarınızı, koridorlarınızı temizleyen; adı, soyadı gömleğinde kocaman yazılı olan; sizin de her sabah gördüğünüz görevli hanımın adı nedir?? Soyadını yazmanıza gerek yok!”

Bütün sınıf şok olur! Öğrencilerden biri parmak kaldırır;

‘Hocam bir şey soracağım, doğru mu anladım ben, u bayanın ismi Ayşe ise, Ayşe yazınca finalden 100 alıp dersten mi geçeceğim?’ Öğretmen:

“Bak ne kadar doğru anlamışsın.”

Beş dakika sonra sınıfa girdim. Kâğıtları topladım. Tek tek baktım, tek doğru cevap yok. Sadece bir öğrencim şöyle yazmış; ‘Hocam size çok darıldım. Bana iletişim ile ilgili ne sorarsanız hepsini bilirim ama şu an sınıfta kalıyorum, çünkü cevabı gerçekten bilmiyorum.

Ama bir şey fark ettim; o kadını gerçekten yıllardır görüyordum, bir kere dönüp bakmadım. Adını hiç merak etmedim. Oysa bütün hocalarımın adını, soyadını, hatta çocuklarının adını bile biliyorum. Her karşılaştığımda merhabalaşıyorum, ama o hanıma hiç merhaba demedim. Bundan sonra ilişkilerimi çıkar üzerine kurmayacağım.’

‘Ben öyle bir adammışım ki; çıkar ilişkim yoksa insanların yüzüne bile bakmıyormuşum. Sınıfta kalıyorum, ama emin olun hiç önemi yok. Çünkü 15 yıllık bir eğitimde bana öğretilmeyen bir şey öğrettiniz. Bundan sonra o hanıma ismiyle hitap ederek günaydın diyeceğim.’

 Yönetmelik gereği not vermemem gerekiyor ama ben alacağımı aldım ve bu 100 üzerinden 100 alarak bu dersten geçti. İki gün sonra hizmetli hanım yanıma geldi. Bir torba hellim peynirini masamın üzerine koyarak dedi ki;

Hocam size iki şey için çok teşekkür ederim. Birincisi geldiğinizden beri bana her sabah ismimle hitap ederek günaydın diyordunuz. İkincisi son sınıf öğrencilere sınavda bir soru sormuşsunuz, hepsi soruyu öğrenmiş, sabahları ‘ Günaydın Hatice Hanım’ diyerek içeri giriyorlar.

Hocam ben yıllardır bu okulda hep kapının oralarda olurdum. Şimdiye kadar hiç kimse böyle bir şey yapmamıştı, kendimi hiç bu kadar değerli hissetmemiştim. Size çok teşekkür ederim.”

Alıntı: Ahmet Şerif İzgören

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , | 100 PUANLIK TEK SORU için yorumlar kapalı
May 07

“ATI ALAN ÜSKÜDAR’I GEÇİYOR”

“ATI ALAN ÜSKÜDAR’I GEÇİYOR”

Türkiye, Atatürk‘ün ölümünden hemen sonra, 1939 yılında İngiltere ile imzalanan anlaşmalar ile millî devlet, rayından kaymaya başladı. 1944’ten itibaren bu kayma hızlandı. 1950-60 arası, ekonomik, siyasi ve kültürel teslimiyetçiliğin yanında askerî teslimiyetçilik de başladı. 1960’ta ordudan büyük tasfiye yapıldı. 12 Eylül 1980 öncesi, Türkiye bu politikalar yüzünden istikrarsızlığa sürüklendi, 1980’den itibaren tam teslimiyet dönemi başladı. Turgut Özal, Mesut Yılmaz ve ne kadar ulusallık iddiasında bulunursa bulunsun Bülent Ecevit hükümetleri ve sonunda AKP hükümeti tam teslimiyeti de aşarak, Türkiye’nin yönetimini doğrudan yabancılara devretti. Türkiye, artık, Koray Aydın‘ın tespitiyle, “kendi meşruiyetlerini içerde kabul ettirmek için dışardan destek, hatta icazet almayı politika olarak benimsemiş, uygulamış partiler” veya liderler tarafından yönetilir oldu.

Ramiz Ongun ise bu durumu “Siyasetimiz dışarıdan bize dayatılanları kendi halkına kabul ettiren bir mekanizma durumuna gelmiştir. Türkiye’yi cılızlaştıran, mukavemet edemez hale getiren, bütün dış dayatmaları kabul etmeye mecbur eden yapının sebebi siyasi partiler ve seçim yasalarıdır” diye özetliyordu…

Nitekim AKP iktidarı, tam da Türkiye’ye dışarıdan dayatılanları Türk halkına kabul ettirme mekanizması olarak çalıştı ama bunu yaparken “Yeni Osmanlı’yı kuruyoruz” gibi sahte ve aldatmaya dönük vizyonlar kullandı.

Fakat Tayyip Erdoğan‘ın o dönemdeki danışmanı Ömer Çelik, gerçeği açık açık yazıyordu…

Ömer Çelik, ABD’nin Fas’tan Endonezya’ya kadar bütün İslam Dünyası’nı kontrol altına alma stratejisine yani Büyük Orta Doğu Projesi’ne  “Büyük vizyon” diyordu… Çelik, bunun ardından “Dünün coğrafi çıkardan bölgesel çıkarı ve bölgesel çıkardan küresel çıkarı tanımlayan ‘tümevarımcı’ yaklaşımı, yerini küresel vizyondan bölgesel yaklaşımı, bölgesel yaklaşım içinden ulusal çıkarı değerlendiren ‘tümdengelimci’ dış politika stratejisine bırakmış durumda” görüşünü öne sürüyordu. Kısacası “Biz ABD’nin küresel vizyonu veya ABD’nin coğrafi determinizmi çerçevesinde düşünürüz” itirafında bulunmuş oluyordu…

***

Esas olarak AKP, “Türksüz Türkiye” vizyonuna sahipti ama İslam şemsiyesiyle Türklerden oy almıştı… Oysa Türkiye’de uzun yıllardır, gizli Ermeni lobisi ile gizli Yahudi lobisi arasında bir savaş yaşanıyordu… Darbeler, Ergenekon, Balyoz davaları ve nihayet 15 Temmuz, böyle bir sürecin yansımalarıdır…

Türkler neyin ne olduğunu anlayana kadar gerçekten de “Atı alan Üsküdar’ı geçiyor…”

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | “ATI ALAN ÜSKÜDAR’I GEÇİYOR” için yorumlar kapalı
May 06

HIDIRELLEZ GÜNÜ

HIDIRELLEZ GÜNÜ KUTLU OLSUN

Hanenize sağlık, sevgi, saygı, mutluluk, huzur, bolluk, bereket getirsin. Hızır Aleyhisselam yar ve yardımcınız olsun. İnşallah..

Hıdırellez bugün yani 5 Mayıs 2023 cuma akşamı başlıyor. Hıdırellez dilekleri 6 Mayıs cumartesi günü ikindi vaktine kadar devam ediyor.

Hıdırellez günü Hazreti Hızır’ın İlyas peygamber ile buluştuğuna inanılır. Hızır’ın farklı suretlerle Hıdırellez günü insanlara göründüğüne inanılır.

Hızır ve İlyas’ın bir araya geldikleri gün olan Hıdırellez’de her türlü dileğin onlar tarafından yerine getirileceğine inanılıyor. Bu nedenle çeşitli dilekler için çeşitli ritüeller gerçekleştiriliyor. Hıdırellez günü, doğa ve insan sevgisi çok önemlidir çünkü Hızır ve İlyas, insanları, doğayı, iyiliği ve cömertliği seven, bereketin simgesi olan, kutsallıklarına inanılan dinî varlıklardır.

KURAN’I KERİM’DE ‘HIZIR’

Kur’an’da Kehf Suresi‘nde (60-82) Musa ve bir gencin kıssası anlatılmaktadır. Kehf Suresi’de dâhil olmak üzere hiçbir yerde Hızır ismi geçmemektedir ancak çeşitli hadislerde bu şekilde anılmaktadır.

Olayın yaşandığı yer için “iki denizin birleştiği yer” denilmektedir. Uzun bir yolculuk yapan Musa ile yanındaki gencin beraberlerinde, yemek için getirdikleri balığın kaçması ile başlayan olay sonrasında, 65. ayette “Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.” denilerek gönderme yapılan Hızır’dan söz edilir.

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , | HIDIRELLEZ GÜNÜ için yorumlar kapalı
May 05

CAHİL İLE ÇIKMA YOLA (UNUTURSUN)

CAHİL İLE ÇIKMA YOLA

(UNUTURSUN)

Cahil ile çıkma yola

Aldığını unutursun

Girer her an her bir kola

Bildiğini unutursun

* * *

Şikâyetçi her anından

Ödün vermez zamanından

Hep geçinir cüzdanından

Çaldığını unutursun

* * *

Ah, bir bilsen neler çeker?

Karabasan olur çöker

Her bir şeyi senden söker

Daldığını unutursun

* * *

Öyle pişman olursun ki

Bir çöl gibi kurursun ki

Şaşkın şaşkın durursun ki

Güldüğünü unutursun

* * *

Düşünmekten uzak durur

Davranışta kazak durur

Her halinde tuzak durur

Kaldığını unutursun

* * *

Sen onları tanırsın da

Hepsini dost sanırsın da

Eşek gibi anırsın da

Solduğunu unutursun

* * *

Hiç tanımaz, bilmez akdi

Şikâyetin geçer vakti

Canın olur artık nakdi

Öldüğünü unutursun

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , | CAHİL İLE ÇIKMA YOLA (UNUTURSUN) için yorumlar kapalı
May 04

SEÇİME DOĞRU

SEÇİME DOĞRU

3 Haziran 2011 tarihli 643 sayılı KHK ile 3046 sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında Kanun’a eklenen 21/A maddesiyle aynı görevi görecek bakan yardımcılığı ihdas edildi. O madde şöyle:

Bakan Yardımcıları Hükümetin görev süresiyle sınırlı olarak görev yapar; Hükümetin görevi sona erdiğinde, Bakan Yardımcılarının görevi de sona erer. Bakan Yardımcıları gerektiğinde Hükümetin görev süresi dolmadan da görevden alınabilir. Bakan Yardımcılarına en yüksek Devlet memuruna mali haklar kapsamında yapılan ödemelerin yüzde yüzellisi oranında aynı usul ve esaslar çerçevesinde aylık ücret ödenir.”

Yeri gelmişken… Bu acayip rejim ortadan kaldırılıp güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçildiğinde, Allah rızası için, şu bakanlıkların adları gözden geçirilsin! Birkaç defa yazdım bu meseleyi. Alışılmış, herkesin kafasında yer etmiş Millî Savunma, Millî Eğitim, Adalet, Dışişleri gibi bakanlık adları kalır ama sonra, ucuna ekleye ekleye adını uzattıkları Ulaştırma ve Altyapı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği gibi bakanlıkların adları kısaltılmalı.

R. T. Erdoğan, 2018’de yeni sistemde cumhurbaşkanı seçildiğinde ilk ziyaretini Azerbaycan ve KKTC’ye yapmıştı. Yolda kendisine sordurulan (Malum tayyarede “yandaş” gazeteciler olur ve sorular ellerine sıkıştırılır.) bakan yardımcılıklarıyla ilgili soruya cevaben: “Bakan yardımcıları birden fazla olabilecek, bazılarında ikiyi bazılarında üçü zorlayacağız. Bakanlıkların güçlü olması lâzım. İşlevlerine göre belirleyip çalışmaları güçlü hâle getirmek istiyoruz.” demişti.

Bakanlıklarda sayısını, bu bakan yardımcılıklarının alt yapısını bilmiyoruz.

2011’de bakan yardımcılıkları ihdas edildiğinde, Prof. Dr. Kemal Gözler ve Doç. Dr. Gürsel Kaplan birlikte “Bakan Yardımcılıkları Bakanlık Hiyerarşisine Dâhil midir?” (TBB Dergisi, S. 98, 2012)başlıklı makale yazmışlar ve bu makamın hukukî statüsünü tartışmaya açmışlardı. Sonra sistem de değişti. Prof. Dr. Kemal Gözler “Elveda Anayasa” dedi ve asıl “Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi”nin açmazlarını ortaya koydu.

Saray’daki başdanışmanlar ordusuyla teşekkül ettirilen “ofisler”in hâlipek bilinmiyor. Bu ofisleri kimileri “hayatî önem”de görülüyor; “kurmay birim”“arka bahçe” olarak adlandırıyor. Öz olarak her bir ofise “Propaganda Bakanlığı” diyebiliriz.

“Millet İttifakı”“çıkış” için çok akıllı, sistemli hareket etmelidir.

Alıntı: Arslan Tekin

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | SEÇİME DOĞRU için yorumlar kapalı
May 03

3 MAYIS TÜRKÇÜLÜK GÜNÜ KUTLU OLSUN

3 MAYIS TÜRKÇÜLÜK GÜNÜ KUTLU OLSUN

Nihal Atsız gibi vatan-millet aşığı bir “öğretmen”in, devlet nezdinde neredeyse bir terör örgütü lideri gibi konumlandırıldığı…

Ona destek olmak üzere yürüyenlerin kafalarının gözlerinin yarıldığı, kaburgalarının kırıldığı…

Reha Oğuz Türkkan’ın, 40 cm genişliğinde, 50 cm uzunluğunda, 2.5 m. yüksekliğindeki “tabutluk”ta, 500 mumluk ampul altında gördüğü işkencede bir gözünü kaybettiği…

Mehmet Külahlıoğlu’nun, ağzından kan fışkırana kadar ölesiye dövüldüğü, tüberkülozun pençesine düştüğü…

Orhan Şaik Gökyay’ın, sonradan “ 20 yy. Türkiyesini değil 14 asır evvelinde kızgın çöllere sokulan mazlum insanları gördüm” diye tarif ettiği gibi, diri diri fırınlandığı(!)

Zeki Velidi Togan gibi bir âlimin “özel emirle” günlerce aç susuz bırakıldığı,

Alparslan Türkeş’in tırnaklarının sökülmeye girişildiği…

Her biri ayrı kıymetteki aydın insanların, askerlerin, askeri öğrencilerin, edebiyatçıların, doktorların, akademisyenlerin hâkim önüne çıkarılmadan aylarca hücrelerde tutulduğu…

Eşlerinden gelen “sıhhatini bildir” telgraflarının dahi suç delili sayıldığı…

Savcının pişkin pişkin “Bunları yüksek mahkemenin huzuruna Cumhurbaşkanı adayları olarak değil hükümeti devirmeye kalkışan caniler, vatan hainleri olarak çıkarmış bulunuyoruz. Kendilerini saraylarda yatıracak değiliz. Elbette işkence yaptık” diye övünebildiği…

Türk’e, Türklüğe düşmanlık edenlere karşı,

TÜRKÇÜLÜĞÜN DİRİLİŞ GÜNÜDÜR 3 MAYIS…

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | 3 MAYIS TÜRKÇÜLÜK GÜNÜ KUTLU OLSUN için yorumlar kapalı
May 02

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “İkiyüzlülük sadece sahibi tarafından görülmez” Wilkins

* “Hiç kimse, görmek istemeyen kadar kör değildir…” İbni Sina

* “İki şey insanın ruhunu karartır: Susulacak yerde konuşmak ve konuşulacak yerde susmak…” Sadi Şirazi

* “Tek bir başarı vardır. O da istediğiniz şekilde yaşamaktır…” C. Morley

* “Beni ağlatmak elinizdeydi, ama gözyaşlarımı durdurmak artık elinizde değil…” İvan Gonçarov

* “Kişinin susması, her zaman söyleneni onayladığı anlamına gelmez. Bazen canı aptallarla tartışmak istemiyordur.” Albert Einstein

* “İnsanın psikolojik sınırları, ilişkisinin türüne göre değişir. Ama mahrem ilişki içinde olduğu insan için bile, geçilemeyecek sınırlar vardır.” Doğan Cüceloğlu

* “Bir saniyesine bile hâkim olamadığımız bir dünya için, bu kadar fırıldak olmanın âlemi yok.” Muhsin Yazıcıoğlu

* “Var olan her şey, kendi zıddı olma yolunda bir değişim içindedir.” Tao

* “Gerçek evrensel bilince erişmeden önce, sahip olduğumuz tek şey, istektir.” Hegel

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı