Ara 22

SARIKAMIŞ DESTANI

SARIKAMIŞ DESTANI

 

Yıl bin dokuz yüz on dört günlerden Sarıkamış

Allahüekber dağı tüm yolları tıkamış

Kahraman şehitleri Mevla karla yıkamış

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış

 

Doksan bin kahramanla cepheye yürünmüştü

Her yer kefendi sanki beyaza bürünmüştü

Şehitlerin yüzünde o takva görünmüştü

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış

 

Kahramanca gittiler geriye dönmediler

Mevziden ayrılıp ta dağlardan inmediler

Hilal yıldız oldular bir daha sönmediler

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış

 

Konu vatan olunca donu düşünmediler

Soğuk, kar, buz ve korku onu düşünmediler

Cengâver yürekliler sonu düşünmediler

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış

 

Doğa hissizleşmişti sustukça susuyordu

Dağlar taşlar tepeler arsızca esiyordu

Öyle bir soğuktu ki her yan buz kesiyordu

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış

 

Donduk, donduk, üşüdük yurda düşman dolmadı

Bu sert soğuğa rağmen çok direndik olmadı

Bedenlerde ısıdan hiçbir eser kalmadı

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış

 

O kahraman yiğitler buzdan adam oldular

Vatan, bayrak aşkıyla o dağlarda dondular

Vatanın toprağına şehit olup kondular

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış

 

Buz tutmuştu her yanı postalı abasıyla

Helalleşmişti eşi, annesi, babasıyla

Yenemedi zor kışı o sonsuz çabasıyla

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış

 

Hakk’a ulaşmak için bunca acele neydi

Şehadeti görünce gökler başını eğdi

Hepsinin bedenine sonsuz bir ışık değdi

Müthiş destanın adı işte bu Sarıkamış

 

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , | SARIKAMIŞ DESTANI için yorumlar kapalı
Ara 21

NARDUGAN (DOĞAN GÜNEŞ) BAYRAMI

NARDUGAN (DOĞAN GÜNEŞ) BAYRAMI

 

Türklerin yılbaşı 31 Aralık değildir, Türklerin yılbaşı, 21 Aralığı 22 Aralığa bağlayan gecedir.
Aralık ayının 21’nci gecesi günlerin en kısa, gecelerin en uzun olduğu gecedir ve inanç odur ki Türk toplumunda, gökte iyiyle kötü, aydınlıkla karanlık bir savaş içerisindedir.
Bu savaş o gece aydınlığın galebesiyle son buluyor, aydınlıklar karanlığa hâkim oluyor ve günler uzamaya başlıyor.
‘Nar’ güneştir. ‘tugan/doğan’, ‘doğan’ ; “Nardugan”/ ‘doğan güneş’tir.
Bazı boylarda bu “Nartugan” başka şekillerde ifade edilebiliyor ama sonuç olarak şudur ki, günler artık uzamaya başlamıştır, kötülükler gitmiştir, karanlık gitmiştir, onun yerine iyilikler ve barış gelmiştir, aydınlıklar gelmiştir.
İşte bu güneşin zaferini, yeniden doğuşu, Türkler büyük şenliklerle akçam ağacı altında kutluyorlar.
Güneşi geri verdi diye Ülgen’e dualar ediyorlar.
Duaları Tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar, dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar Tanrı’den.
İnanca göre bu dilekler muhakkak yerine geliyormuş.
Bu bayram için, evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın etrafında şarkılar söyleyip oyunlar oynuyorlar.
Yaşlılar, büyük babalar, nineler ziyaret ediliyor, aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar.
Yedikleri; yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerleme. Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır, uğur gelirmiş.
Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ da kadim Türklerin yılbaşını değil Nardugan bayramını kutlamalarını dile getirerek şunları söyledi:
“Türkler güneşin zaferini ve yeniden doğuşunu büyük şenliklerle Akçam Ağacı altında kutlarlardı.
Nardugan olarak bilinen bu bayram Hunlar tarafından Avrupa’ya taşındı.
Hıristiyanlar Nardugan törenini İsa’nın doğumuyla ilişkilendirip Noel adıyla kutlamaya başladı.”

Prof. Nurullah Çetin ise şunları söylüyor:
“Noel Bayramı Hz. İsa’nın doğuşu adına kutlanıyor ancak Noel bayramının kahramanı Noel Baba diye bir kişi gerçekte yoktur.
Hakkında söylenenler tamamen uydurma ve efsaneden ibarettir.
Hıristiyanların Noel Baba’sına karşı Türklerin Ayaz Ata’sı vardır.
Eski Türklerde Soğuk Hanı olarak bilinen Ayaz Ata efsaneye göre kışın soğuk havalarda ortaya çıkan ve aç, fakir, kimsesiz garibanlara yardım eden bir evliyadır.
Ayaz kelimesi tüm Türk coğrafyasında yakıcı soğuk anlamındadır.
Ay tanrısının soğuk havaya karşı Türkleri koruması için Ayaz Han’ı gönderdiğine inanılır.
Ayaz Ata Türklerin gerçek Noel babasıdır.
Etimoloji ve kültürel olarak Türk kültüründe bir kişilik olduğu kesindir.”
Dünyada hiçbir ırk, Türkler kadar geçmişiyle övünme şansına sahip değildir.
Bir ırk düşünün, tarihte 67 devlet, 16 imparatorluk, 33 beylik, 16 hanlık, 4 tane cumhuriyet kurmuştur.
Böyle, ikinci bir ırkı gösteremezsiniz!..

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | NARDUGAN (DOĞAN GÜNEŞ) BAYRAMI için yorumlar kapalı
Ara 20

SEN DE HAKLISIN!

SEN DE HAKLISIN!

Nasreddin Hoca, kadılık yaparken bir gün bir ahbabı burnundan soluyarak gelmiş.
Hasmı için söylemediğini bırakmamış. Sonra:

– Hocam, Allah aşkına söyle, demiş, haklı değil miyim?

Hoca ne yapsın?

– Haklısın, demiş.

Ahbabı sinirleri yatışmış olarak gitmiş. Onun hemen arkasından hasmı gelmiş.
Bu defa da o başlamış atıp tutmaya, yok bana şöyle, yok böyle yaptı demeye. O da Hoca’ya sormuş:

– Haklı değil miyim?

Hoca:

– Vallahi çok haklısın, demiş.

Adam da sakinleşerek gitmiş. Tüm bunlara tanık olan Hoca’nın karısı bile bu işe şaşırmış kalmış.

– Senin kadılığında bir garip Hoca Efendi. İkisine de sen haklısın dedin. Hiç öyle şey olur mu?

Nasreddin Hoca hanımının yüzüne bakıp:

– Hatun, demiş, sen de haklısın!

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , | SEN DE HAKLISIN! için yorumlar kapalı
Ara 19

IŞIK DOĞUDAN GELİR

IŞIK DOĞUDAN GELİR

S.Frederick Starr’ın “Kayıp Aydınlanma-Arap Fetihlerinden Timur’a Orta Asya’nın Altın Çağı” ufuk açan bir eser. Atalarımızın kültür ve bilim mirasının dökümü gibi de algılayabileceğimiz kitapta, Türk ve Müslüman bilim adamlarının evrensel kültüre aktarılan -maalesef bizler tarafından değil- bilgi hazinelerinin, bugün ne anlama geldiğini izah ediyor. Kitap bir isimler ve eserler sözlüğü gibi yazılmak yerine dün ve bugün arasındaki bağları titizlikle ortaya koymaya çalışıyor.

Örnek vermek gerekirse bizden bin yıl önce yaşamış iki büyük Asyalı deha Birunî ve İbn-i Sina arasındaki mektuplaşmayı hatırlatıyor. Bu mektuplaşmanın bilim tarihinde bir ilk olduğunu vurgulayan S. Frederick Starr, modern zaman ile Rönesans arasında yaşamış en bilimsel beyinler olarak kabul edilen Ebu Reyhan El-Birunî (973-1048) ve Ebu Ali el-Hüseyin İbn-i Sina (980-1037) arasındaki mektuplaşmayı şöyle tahlil ediyor:

 

“Yazışmalarının bir noktasında, İbn-i Sina, tehditkâr bir üslupla, Birunî’ye, iddia ettiği şeylerin doğruluğunu öğrenmek için konuyla ilgili otoritelere danışacağını bildirir. Bu, şu anda da geçerli olan yetkinlik ve uzmanlık alanlarının belirlenmesi olgusuyla ilgili yenilikçi ve öncü bir yaklaşımdı aslında. Yani, Birunî’nin bir hekim ve filozof olması, tüm alanlarda yetkin olduğu anlamına gelmiyordu. İbn-i Sina, günümüzde bilimsel bir makalenin yayın öncesi aşamasında uzmanlarca değerlendirilmesine (peer review) denk düşecek şekilde, Birunî’nin fikirlerinin, iddia ettiği konularla ilgili bilim insanları ve düşünürlerden oluşan bir hakem heyetince değerlendirilmesini talep ediyordu. Birunî’nin de, İbn-i Sina’nın da yaptıkları şey kelimenin tam manasında bilimsel keşfin ta kendisiydi. İbn-i Sina ve Birunî’nin yaptığı şey, anomalileri tanımlamak, elemek ve test etmekti. Onların ve Orta Asyalı diğer meslektaşlarının çabaları, çok daha sonra gerçekleşen bilimsel keşiflerin vazgeçilmez öncüleri olmuş, bilimsel devrimler bu çabalar üzerine inşa edilmiştir.”

 

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | IŞIK DOĞUDAN GELİR için yorumlar kapalı
Ara 18

Kıbrıs’ta İsveçli teğmen Lars Willy Lindh

 

 

Kıbrıs’ta İsveçli teğmen Lars Willy Lindh

 

“Tarih 2 Ağustos 1964. BM Barış Gücü’nde görevli İsveçli teğmen Willy Lindh Erenköy komutanıyla görüşür, Rumların bölgeye binlerce asker tank, top yığdığını,3 gün içinde saldıracaklarını söyler.

Hedefleri köprübaşını ele geçirip Türkleri denize dökmektir. Komutan Albay Rıza Vuruşkan bu istihbarat üzerine yeni savunma hatları kurar. Ve 3 gün sonra Rum saldırısı karadan, denizden başlar. BM Barış Gücü bölgeden ayrılır, uzağa çekilip Türklerin katliamını seyretmeye başlar.

Teğmen Willy Lindh ise saldırıyı durdurmak için Rum ordusu komutanlarına baskı yapar, başarılı olamayınca emrindeki 45 askerle bölgede kalmakta ısrar eder. Saldırı sırasında helikopter ve zırhlılarla Türk yaralıları alarak Lefke ve Lefkoşa hastahanelerine götürür, yiyecek getirir.

5 Ağustosta başlayan saldırıların 3. Günü en kritik Mali tepesi düşmüş tepeyi savunan öğrenci komutan Eşber Serakıncı ağır yaralanmıştır. Arkadaşlarından kendisini bir maki altına saklayıp çekilmelerini ister. Öğrenci mücahitler istemeye istemeye bu emre uyar.

Çünkü gündüz ateş yağmuru altında onu çıplak tepelerden Erenköy’e taşımak mümkün değildir. Gece olunca Willy Lindh’ten işgal edilen tepeye gidip Eşber Serakıncı’yı ve sakladıkları silah ve cephaneyi getirmesini rica ederler. Lindh tereddütsüz kabul eder .

Yanına aldığı BM askerleri ve 1 mücahitle gidip yaralı Serakıncı’yı,silah ve cephaneyi alıp  getirir. Sonra yaşama şansı çok azalan Eşber komutanı Barış Gücü helikopteri ile Lefkoşa Rum bölgesi içindeki BM hastanesine götürür, orda 9 saatlik umutsuz bir ameliyata alınır++

Ancak hayata tutunur, daha sonra Lekoşa Türk bölgesine nakledilir, 9 ay tedavi gördükten ve birkaç ameliyat daha olduktan sonra iyileşir, 1974 Barış Harekatına katılır, yeni kurulan Türk devletinde 30 yıl milletvekilliği, İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı yapar.

Değerli hocam, büyüğüm, yakın dostum Eşber Serakıncı şimdi 79 yaşında emekli olmasına rağmen hala milli mücadeleye fikri katkılarda bulunmaya devam ediyor. Teğmen Willy Lindh ise 8 Ağustos’da kurşun ve bomba yağmuru altında düşmek üzere olan Erenköy komutanına gelir.

Komutanın yanında Denktaş vardır. Rumların büyük bir katliam yapacağını,kendilerinin koruma yapacağı sözünü vererek teslim olmalarını önerir.”Son kurşunumuza kadar savaşacağız son kurşunu kendimize sıkacağız” yanıtı alır.”Bari kadın ve çocukları verin onları kurtarayım “der.

Bu kez kadınlarımız “Biz kocalarımız,oğullarımız ve öğrencilerle öleceğiz onları bırakıp gitmeyiz,son kurşunu bize sıkın”der Willy Lindh bu kahramanların ölüme meydan okuyan olağanüstü onurlu duruşuna hayran olur,TMT ile işbirliği yapma, Türk direnişine yardım etme kararı alır++

Türk uçaklarının 8-9 Ağustosta Rum -Yunan ordusunu perişan etmesinden sonra ateş kes sağlanır. Türkiye’den silah Akışı devam etmektedir. TMT, diğer bölgelere yapılacak silah naklinde teğmen Willy Lindh’ten yardım ister. Tereddütsüz kabul eder ancak tek kuruş ödeme kabul etmez+++

Teğmen Willy,bir teğmen arkadaşı ve 6 askeriyle Lefke,Lefkoşa,Gaziveren’e BM kamyonları ve zırhlı araçlarla silah ve personel nakline başlar Ancak,para karşılığı Rumlara casusluk yapan bir başka İsveçli teğmenin ihbarı sonucu pusuya düşürülüp yakalanır

40 yıl sonra Willy Lindh iki kamyon içinde Lefke’ye götürdüğü 4 ton silah ve cephane kurulan pusuda ele geçirilir.Olay dünya ve İsveç basınında manşet olur.Tutuklanır.İsveçe gönderilir yargılanır 8 ay hapis cezası alır ordudan atılır.Hapisten çıkınca kimse iş vermez,dışlanır aç kalır

Willy 45 yıl sonra  1965’de İstanbul’a gelir. Erenköy savaşına katılan öğrenci mücahitler de Türkiye tarafından geri çekilmiş ve bıraktıkları yerden öğrenimlerine devam etmektedir. Willy, Erenköy ‘de arkadaş olduğu öğrencileri İstanbul’da bulur. Onu Kıbrıs öğrenci yurduna yerleştirirler++

Kendi aralarında para toplayıp ona yardım ederler.Willy sonra Ankara’ya gider,Kıbrıs öğrenci yurduna yerleşir gazi öğrencilerin ve TMT’nin yardımları ile yaşar. İş bulur, rehberlik ve çevirmenlik yapar. Sonra Alanya’ya gider. Orda aynı işi yaparak 1970 e kadar Türkiye’de kalır++

1970’de İsveç’e döner evlenir,3 kızı olur. değişik işlerde çalışır.Sonra eşini alıp yeniden çok sevdiği Türkiye’ye döner KKTC’ye ziyaretler yapar 2000 yılında Erenköy’de edindiği dostlarının da teşvikiyle İsveç’i ve orda kalmak isteyen iki kızını terk ederek KKTC ‘ye yerleşir++

Erenköy’de tanıştığı Rahmetli liderimiz onu onore eder,protokol listesine alır,plaketler verir Erenköy Mücahitler Derneği onu alkışlarla ONUR ÜYESİ yaparak minnet borcunu öder. Erenköy’den edindiği dostlukları 70’li yaşlarda sürdürüyorlar. KKTC’yi ve Türkleri çok seviyorlar++

Bu arada yaşadıklarını ve Kıbrıs Türküne yapılan saldırıları,baskıları anlatan “BM GÖZETİMİNDE SOYKIRIM”adlı bir kitap yazdı. belgesellerde konuşarak,anılarını ve tanıklığını anlatarak Türklüğün yanında durmaya,haklılığımızı anlatmaya devam ediyor

Bugün aynı kasabada yaşıyoruz. 21 yıldır Alsancak’taki evimden 2 km uzaktaki Malatya köyünde küçük bahçeli bir evde yaşıyor. Eşi kedi,köpek hoteli açtı,ona yardım ediyor. Haftada bir rehberlik yapıyor.kızı KKTC ‘de evlendi, Lapta’da yaşıyor 2 torunu burada okuyor.kızı ve torunları çok güzel Türkçe konuşuyor++

O KKTC’de çok mutlu,o bizden biri,o bir kahraman. Tek üzüntüsü ülkesinde basının onu para ile silah kaçakçılığı yapan biri olarak takdim etmesi . Oysa O,”Ben Türklere haksızlık yapıldığını,onların haklı ve mağdur olduğunu gördüm+ Foto:Cengiz Topel Anıtı açılışında Erenköy Gazisi ile vicdanımın sesini dinleyerek Türklere yardım ettim,tek kuruş almadım, talepte bulunmadım kaçakçı değilim” diyor,ki gerçek de budur. Tanrı senden razı olsun Willy Lindh. Biz senden razıyız..Herşey için sana teşekkür ediyoruz

 

Alıntı Yeniçağ

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , | Kıbrıs’ta İsveçli teğmen Lars Willy Lindh için yorumlar kapalı
Ara 17

KLEPTOKRASİ (YAĞMA DÜZENİ)

KLEPTOKRASİ (YAĞMA DÜZENİ)

 

Türkiye’deki yağma düzenini herkes görüyor ama sistemi kökten değiştirmek yolunda hiçbir hazırlık yok. Şimdiki yağmalamaya katılamayanlar, sıranın kendilerine gelmesini bekliyor. Partizanlık, yağmacılıkla eş anlamlı hale gelmiş gibi…

Buna teoride kleptokrasi ya da yağma düzeni deniliyor. Vikisözlük’te “Kleptokrasi, bir ülkede iktidarı ele geçiren bir ailenin ya da siyasal veya dini grubun, o ülkenin kaynaklarını sistemli olarak soyması demektir ve kısaca hırsızlar rejimi anlamına gelir” diye tanım yapılıyor…

Yine “Kleptokrasi ile yönetilen bir ülkede yozlaşmış politikacılar, kendilerini hukukun üstünlüğünün dışında tutup; komisyonlar, rüşvetler ve özel ayrıcalıklar yoluyla, devlet fonlarını kendilerine ve ortaklarına yönlendirerek gizlice zenginleşirler. Bununla birlikte, kleptokratlar genellikle elde ettikleri kârlarının büyük kısmını, iktidarını kaybetme ihtimâline karşın, yurt dışı bankalarda muhafaza ederler” bilgisi veriliyor.

***

Almanya merkezli Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün raporunda ise hep eski devlet başkanlarının yurt dışındaki bankalarda ne kadar parası bulunduğu açıklanıyor. Görev başındakilere, “bakın sizin paralarınızı da yayınlarız” diye şantaj yapmak için sadece eski kleptokratlardan bahsediyorlar herhalde…

Vikisözlükteki “kleptokrasi” maddesi, “Hırsızlar rejiminin egemen olduğu bir ülkede, yerli sanayi ve tarımsal üretim zayıflar ve iç pazar büyük sermaye gruplarına açılır. Siyasal alanda da insan haklarını çiğneyen, baskıcı bir yönetim kendini gösterir” diye bitiyor…

Tabii bir ülkeye yağma düzeninin hâkim olmasının asıl sebebi, halkın adalet duygusunun zayıf olmasıdır. Halk, siyaseti, ülke imkânlarından pay kapmak aracı olarak gördüğü sürece yağmalayan değişir ama yağma düzeni değişmez.

 

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | KLEPTOKRASİ (YAĞMA DÜZENİ) için yorumlar kapalı
Ara 16

GEL!

GEL!

 

Gel, iştahla yüce dağlar aşarak

Sevgiyle kutsanan öz sesim ol gel!

Gel, her mevsim çaylar gibi coşarak

Hayata tutunan nefesim ol gel!

 

Gel, son ümidimi bitirmeden gel!

Gel, olan aklımı yitirmeden gel!

Gel, bedeni kabre yatırmadan gel!

Gel, fani ömrümde güneşim ol gel!

 

Sen varsın aklımda, sen varsın canda

Sen varsın hücrede, sen varsın kanda

Yar ol bu gönlüme iki cihanda

Mahşere dek süren hevesim ol gel!

 

Sevgi canlılara en büyük haktır

Sevenin gönlü de, dili de paktır

Bağladın gönlümü kaçışım yoktur

Tutukluyum sana kafesim ol gel!

 

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , | GEL! için yorumlar kapalı
Ara 15

UYGURLARA TEHDİT

UYGURLARA TEHDİT

Çin, Türk’ün Doğu Türkistan yurdunu işgal etti. Oranın son Başbakanı rahmetli İsa Yusuf Alptekin Türkiye’ye geldi. O gün bugündür bir avuç Türk, Türkiye’de hak arayışlarını sürdürüyor.

İşin en garip yanı da nedir biliyor musunuz?

Türkiye’de her zaman bu soydaşlarımıza muhalif olan grupların ortaya çıkması ve haklı görüşlerini ellerinin tersiyle itmesidir. En son örneğini, geçenlerde Çin konsolosluğunun önündeki eylemde gördük. Polis şefi, “sizi Çin’e göndeririz” tehdidi yapıyor.

Kimi, kimin yurdundan kovuyorsunuz?

Bu yurt, bu devlet, bu topraklar, Göktürk Devleti’nin evlatlarına ne zaman kapılarını kapattı da bizim haberimiz yok?

İktidardakiler özür diledi.

Herkese çemkiren, siyaseti çemkirme üstüne kuran, sözüm ona Turancı-Türkçü partiden ses çıkmadıMuhalefet de sessiz. Davutoğlu’nun dışında yürekli bir itiraz gelmedi.

Cihan bilsin ki, bütün Doğu Türkistanlı UYGUR gardaşlarımızın teninde TURAN kokusu var. Acıları acımız, gülüşleri neşemizdir.

Çinliler, kovid bahanesiyle soydaşlarımızı evlerine hapis edip, açlığa mahkûm ettiği yetmiyor gibi bir de yangınlar çıkararak katlediyor.

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | UYGURLARA TEHDİT için yorumlar kapalı
Ara 14

ALİYA İZZET BEGOVİÇ’TEN ALTIN SÖZLER

ALİYA İZZET BEGOVİÇ’TEN ALTIN SÖZLER

♦Biz de zalimlerden olursak, zulme karşı savaşmamızın bir anlamı kalmaz. Kitap’a uyacağız.

♦Kabile ve ulusun dar sınırlarından kurtarmak için kendinizi Müslüman olarak düşünün.

♦Tarih baştan aşağı, küçük fakat kararlı, cesur ve akıllı insan topluluklarının, hadiselerin seyrini değiştirdiklerini anlatan bir hikâyedir.

♦Aşk ve nefret ile şiir yazabilirsiniz, tarih değil!

♦Olduğunuz gibi kalın. Dininizi, milliyetinizi koruyun. Kimliğinizi kaybetmenin bedeli köleliktir.

♦Evet, ben de korkuyorum ama yürümemi gerektiren sebepler, korkmamı gerektiren sebeplerden daha fazla.

♦İdare etmek değil, idare edilmek için eğitilen kuşaklar İslam’ın ilerlemesini sağlayamazlar.

♦Din hurafeleri yok etmezse, hurafeler dini yok eder.

♦Uygarlık, kadını hayranlık ve kullanım objesi yapmış; fakat takdir ve saygıya layık olan şahsiyeti ondan almıştır.

♦İnsan, semanın çocuğu, yeryüzünün kurdudur.

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , , | ALİYA İZZET BEGOVİÇ’TEN ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Ara 13

DİZİLERİN ÇIPLAKLIĞI

DİZİLERİN ÇIPLAKLIĞI

Ekranlardaki diziler illallah dedirtiyor. Çıplaklık esas… Hayatın akışında böyle çıplaklık var mı? Hiç olmayacak yerde sınırsız mini etek!… Göğüsler fora! Sokakta kaç kişide bunu görebilirsiniz? Sokakta aynı, evde aile içinde aynı… Baba mı var, dede mi, var, abi mi var; kayınpeder mi var, kayın mı var… Hiçbirinin umurunda değil. Kimsede böyle hayat tarzı yok. Olamaz da… Niye ekranlardan çıplaklık fışkırtılıyor? Belli ki, böyle reyting yakaladıklarını düşünüyorlar. Ama halkın nasıl ifsat edildiği, hayat düzenlerin nasıl bozulduğu, olmayacak şeylere nasıl alıştırmak istendiği akla getirilmiyor.

Müptezellikte varılacak yer neyse, dizilerde de o.

Bir de öğrenci dizileri furyası başladı. Öyle öğrencilik olabilir mi? Hoca sürekli aşağılanıyor. Kızlar sürekli erkek peşinde… Kıskançlıklar tavan yapmış. Her karşılaştıklarında kavga… Böyle öğrencilik nerede görülmüş?!

Olmayan hayatı yaşanır gibi göstermek Türk toplumuna en büyük ihanettir

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | DİZİLERİN ÇIPLAKLIĞI için yorumlar kapalı