Kas 09

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?…

1- Mahatma Gandi’nin “Mustafa Kemal İngilizleri yenene kadar Tanrı’yı da İngiliz zannederdim” dediğini…

2- Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından; Atatürk’ün NUTUK’unun çıktığını…

3- Fidel Castro’nun, 12 Mayıs 1961 tarihinde Havana’da görevli genç Türk diplomatı Bilal Şimşir’den, ABD’NİN BİLGİSİ OLMAMASI şartıyla, “Atatürk’ün Büyük Nutuk” kitabını istediğini… Ve, “Devrimci M. Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?” dediğini…

4- 1935’teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı’nda toplanan binlerce Çinliye seslenen Mao’nun ilk sözlerinin: “Ben, Çin’in Atatürk’üyüm” olduğunu…

4- Yunan başkomutanı Trikopis`in, her Cumhuriyet bayramında Atina’daki Türk Büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu…

6- 1938’de, General Mc Arthur’un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye; “Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal’i görmek için neler vermezdim” dediğini…

7- 1938’de Atatürk’ün ölümünde Tahran gazetesinde yayımlanan bir şiirde; “Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse, başına Mustafa Kemal gibi lider getirir” dendiğini…

8- 2006’da ise AB Uyum Yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini…

Posted in Atasözleri Vecizeler | BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?… için yorumlar kapalı
Kas 08

NEDİR BU “TERÖRSÜZ(!) TÜRKİYE”?

Bin yıllık Türk düşmanlığı tutkusuyla yetişen Batılı ülke yöneticileri, başından beri örtülü destekledikleri PKK ve öteki dinci terör örgütlerini, bu dönemde artık açık bir biçimde desteklemeye başladılar.

Türk yönetim tarihi, aynı zamanda bir hâkimiyet tarihidir. Bu üstün karakterden dolayı Türklerin birtakım topluklarla başı sıklıkla dertte olmuştur.

Batılı ve Arap yönetimlerin Türk karşıtlığı

Türklerle uzun süreli ilişkileri olan Batılıların tarihi, iki dönem dışında tam bir sömürgecilik tarihidir. Birisi, Attila’nın “Roma’nın kalbine mızrak gibi girdiği” dönem; ikincisi, Osmanlı Türklerinin Avrupa’ya ayak basmalarından “Uyvar Kalesinin önünde bir Türk gibi güçlü” olunduğu zamana kadar geçen dönemdir. Batılılar, bu dönemlerde egemenlikleri sınırlandığı için sömürgecilik yapmaya fazla bir fırsat bulamamışlardır.

10. Yüzyıldan itibaren Türklerin Orta Doğuya yönelmeleri sonrasında buradaki topluluklarla uzun süreli ilişkileri olmuştur. Türklerin bölgeye gelişleriyle birlikte Arapların bölge üzerindeki egemenlikleri hep gölgede kalmıştır. Araplar, İslamiyet’i kendi Arap kültürüyle özdeş görme tutumlarından dolayı İslam dinini, askerî ve siyasi bir egemenlik aracı gibi kullanmışlardır. Türk Hakanı Tuğrul Bey, 1055’te Bağdat’a gelerek Abbasi yönetiminin din üzerinden yürüttüğü tasalluta son vermiştir. Bu yüzden, din üzerinden geçinen Arap yönetimleri ve halkları, uzun bir süre Türk hakimiyetinin sürmesine bağlı olarak Türk karşıtlığını neredeyse bir takıntı hâline getirmiştir.

Günümüzde dahi Arap kültür etkisi altındaki hemen bütün siyasal dinci akımlar -hatta Türk kökenli olanlar bile- her türlü ideolojik farklılıklarına rağmen, Türk kimliğine karşı örtülü ya da açık bir düşmanlık yaparlar. Bu anlamda, Türk kimliğine ve hâkimiyetine karşı yürütülen her türlü savaş ve terör saldırılarında, Batılı yönetimler ile siyasal dinci akımların birlikte hareket ettikleri görülüyor.

Adana Ermeni olaylarından PKK terörüne

Türklerin son bin yıllık tarihlerinde meydana gelen tarihî kırılmalarda, en fazla dikkat çeken olayların başında, çoğunlukla din istismarına dayanan dinci ayaklanmalar gelir. Hemen her dinci ayaklanma olayının arkasında dönemin Batılı yönetimleri de yer almış ve zincirleme olarak başka olumsuzluklar da yaşanmıştır. Bunlardan birisi de 13 Nisan 1909’da gerçekleşen ve tarihe 31 Mart Vakası olarak geçen dinci ayaklanmadır. 31 Mart’ın hemen ertesi gününde Adana’da büyük bir Ermeni isyanı patlak verdi.

Ermeni isyanı ile 31 Mart Vakası arasında elbette görünürde organik bir bağ yoktur. Ancak, tarihî süreç içerisinde bu ikisinden ve daha birçok benzer olaylardan tecrübe edilmiştir ki Türk yönetim tarzında belirli bir zayıflık veya kriz olduğu zamanlarda, Türk yönetim hâkimiyetine karşı örtülü olarak düşmanlık duygusu besleyen topluluklarda ayaklanma düşüncesi depreşiyor. 31 Mart Vakasının tarihsel aktörleri ve destekleyicileri, nasıl bir yönetim boşluğundan yararlanarak ayaklanma planlamışlarsa, isyancı Ermeniler de bu ortamı bir fırsata çevirmişlerdir.

Ermeniler, 1909’un başında Adana ve civarında, etnik bir ayrışma ortamı bularak Türklere karşı katliama başladılar. Türkler de evrensel bir hak olan ‘nefsi müdafaa’ kapsamında kendilerini korumak amacıyla silaha sarıldılar. Böylece, Türkler, sokağa çıkan isyancı Ermenilerden kendilerini korumaya çalıştılar.

Adana Ermeni olaylarıyla ilgili tarihe not düşülecek en önemli nokta, dönemin Adana valisi Cemal Paşa’nın olaylara karışan Türklerden 47 kişiyi idam ettirirken, yalnızca isyancı bir Ermeni’yi idam ettirmesidir. Olayların baş sorumlusu Ermeni Hınçak örgütünün elebaşı Monsenyör Muşeg ele geçirilememiş, ama Bahçe müftüsü ve birçok Türk idam edilmiştir (Tekir, 2024, 286-287).

Ermeni ayaklanması sonrasında dönemin Adana valisi Cemal Paşa’nın ortaya koyduğu barış süreci, kendisinin tarihsel konumundan bağımsız olarak, bölgede yaşayan Türkler üzerinde büyük bir psikolojik kırılganlık yaratmıştır. Cemal Paşa’nın, Türkleri çok daha fazla cezalandırma yönündeki tutumu, kendi ikbali için Avrupalıları hoşnut etmek maksadına yönelik bir hamle olarak hatırlanmaktadır. Aynı şekilde, benzer bir tutumun Ermeni tehciri sonrasında da yaşandığı görülür. 10 Nisan 1919 Beyazıt Meydanı’nda halkın önünde gerçekleştirilen infaz öncesinde Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey, ‘Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar!’ diye haykırmıştır. O ses her Türkün vicdanında hâlâ yankılanır. 1922 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde kendisini bir kanun ile millî şehit olarak ilan etti.

Bu arada, Ermenilerin baskısıyla 17 Aralık 1909 tarihinde asılan Bahçe Müftüsü İsmail Hakkı Efendi ve öteki şehitlerin itibarı resmî olarak hâlâ iade edilmemiştir.

PKK terör örgütü aktörlerinin muhatap alındığı açılım nereye açılıyor?

Terörle mücadelenin en meşru yolu, hukuki düzen içinde askerî önlemler ve adli yargılamadır. PKK, GAP kapsamında Doğu ve Güney Doğu bölgesinde girişilen büyük yatırımları aksatmak amacına yönelik olarak bölgede kurulan çeşitli etnik ayrılıkçı terör örgütlerinden birisiydi. Roja Velat ve Rızgari gibi birçok bölücü örgütler bölge halkını isyana teşvik konusunda birbiriyle kıyasıya rekabet ederken bazen de birbiriyle çatışırlardı. 12 Eylül 1980 Amerikancı askerî darbesi sonrasında hemen bütün küçük bölücü örgütler ezilirken -ne hikmetse- PKK terör örgütünün elebaşı dönemin en korunaklı Diyarbakır Askerî hapishanesinden yurt dışına kaçtı. Böylece, PKK dünyanın en kanlı ve narkotik bir terör örgütü hâline geldi. Türk- Kürt, asker-sivil, bebek-yaşlı demeden, binlerce insanın kanına girdi. Bölücü başı, Türk Devletinin meşru güvenlik güçlerinin bin bir fedakarlığı ve Türk yargısının adil ve açık yargılaması sonunda 1999’da hak ettiği cezayı aldı. Böylece, 2000’li yılların başında artık ülke sınırları içinde terör örgütünün faaliyetleri tamamen sonlandırıldı, ülkede gerçek ve onurlu bir barış ortamı sağlanmış oldu.

2000’li yılların başından itibaren dinî bağlamda siyaseti öne çıkaran anlayışı fırsata dönüştüren siyasal dinci terör örgütü FETÖ, özellikle devletin stratejik kurumlarına sızmaya başladı. Bu siyasal dinci terör örgütünün mensupları, yönetim sisteminin en fazla güvenlik ve adliye kurumlarına sokuldular. Bu yıllardan itibaren, daha önceden bitmiş olan etnik bölücü eylemler yeniden yeşermeye ve tehdit unsuru oluşturmaya başladı. Bin yıllık Türk düşmanlığı tutkusuyla yetişen Batılı ülke yöneticileri, başından beri örtülü destekledikleri PKK ve öteki dinci terör örgütlerini, bu dönemde artık açık bir biçimde desteklemeye başladılar. Bu defa da, siyasal dinci terör örgütü FETÖ’nün devlet içine sokulmasıyla etnik bölücü PKK terör örgütünün akıl almaz taleplerinin yükselmesi birbiriyle aynı zamana denk gelmiş oldu.

15 Temmuz 2016’daki FETÖ’cü ayaklanma, büyük ölçüde devlete bağlı Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik güçlerinin çabaları ve Türk Milleti’nin devletine sahip çıkma refleksiyle önlenmiş oldu. Bu arada, BOP kapsamında İsrail, İngiliz-Amerikan ve AB ülke yönetimlerinin bölgedeki taşeronluğunu yapan PKK ve türevi öteki bölücü terör örgütleri, kendilerine yeni güç devşirdiler. İsrail ve ABD’nin bölgedeki etkinliğinin arttığı bu dönemde, ülke bütünlüğüne aykırı düşen anayasa dışı taleplerini daha açık bir şekilde dillendirmeye başladılar. Türk Milleti’nin bütünlüğüne kastedip binlerce insanımızı şehit etmişken, bu yıkıcı taleplerini, ‘barış’ ve ‘demokratik haklar’ gibi asla zihinlerinde ve gönüllerinde yeri olmayan kavramlarla süslemeye çalışıyorlar. Türkiye’nin mevcut demokrasisi, bütün vatandaşlara ne kadar fırsat eşitliği veriyorsa kendini Kürt diye tanımlayan vatandaşlar da o kadar bu hak ve imkanlardan yararlanıyor. Aslında, fırsat eşitliği konusundaki sorun, belirli yönetici sınıf ve servet sahiplerinin dışında bütün vatandaşları ilgilendiriyor. PKK terör örgütü elebaşı ve uzantılarının, toplumun tamamının yaşadığı ağır sorunlar umurlarında bile değil; birtakım haklar kisvesi altında asla kabulü mümkün olmayacak imtiyazlar istiyorlar.

Türk Milleti’ne sormadan millet adına karar vermek!

Türk Milleti’nin bütünlüğünü ve devletin üniter yapısını korumaya ant içmiş kişiler, mevcut anayasal düzen kapsamında ve süslü ifadelere başvurmadan neler olup bittiğini açık ve seçik bir biçimde topluma açıklamalıdır. Belirsizliğin arttığı ölçüde, süreç hakkında sağlıklı bir tartışma yürütülemiyor. Serbest ve özgür bir tartışma ortamı olmadan toplumun tümünü ilgilendiren konularda belirli bir ‘konsensus’ sağlanması imkânsız gibi görünüyor.

Şu anda yürütülen açılımın nereye evrileceği hakkında toplumun zihnindeki sorular açıkça cevaplandırılmadığı için belirli bir toplumsal kanaat oluşmuyor. Terör örgütü uzantısı siyasetçi ve yorumcular, ağızlarına ne gelirse söylüyor; kullandıkları dil ve tutum, Türk Milleti’ni son derece aşağılayıcı ve küçültücü bir yönde ilerliyor.

Sonuç olarak, yürütülen sürecin tamamen anayasal düzene uyulmak suretiyle Türk Milleti’nin bütünlüğünü bozmayacak ve devlete yeni ortak getirmeyecek bir çizgide geliştiğinin somut olarak açıklanması gerekir. Adına biçimsel olarak ‘Terörsüz Türkiye’ denilen bu süreç, PKK’nın tartışmasız yenilgi ve tasfiyesinin kabulü ve Türk Milleti’nin devletiyle halkıyla topyekûn gösterdiği fedakarlıkla kazanılan bir zafer olarak sonuçlanmalıdır.

Alıntı: Feyzullah Eroğlu

Posted in Gündem | NEDİR BU “TERÖRSÜZ(!) TÜRKİYE”? için yorumlar kapalı
Kas 08

TARİHTE BUGÜN

8 Kasım:

1895 – Alman fizikçi Wilhelm RöntgenX ışınını keşfetti.

1913 – Georg Büchner‘in oyunu Woyzeck‘in ilk gösterimi Münih‘te yapıldı.

1923 – Almanya‘da Adolf Hitler ve yandaşları, Bavyera eyaletinin yönetimini ele geçirmek için ayaklandı.

1933 – Afganistan kralı Muhammed Nadir Şah öldürüldü, yerine 18 yaşındaki oğlu Zahir Şah geçti.

1988 – ABD başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi aday George H. W. Bush seçildi.

Bram Stoker (d. 1847)

César Franck (ö. 1890)

Masashi Kishimoto (d. 1974)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Kas 07

TARİHTE BUGÜN

7 Kasım:

680 – Üçüncü Konstantinopolis Konsili‘nin ilk oturumu yapıldı.

1811 – Birleşik Devletler kuvvetleri ile Şavniler arasında Tippecanoe Muharebesi gerçekleşti.

1917 – Ekim DevrimiBolşevikler, Rusya’da iktidarı ele geçirdiler.

1944 – ABD başkanlık seçimlerini 4. kez yeniden kazanan Franklin D. Roosevelt, ABD tarihinde en fazla başkan seçilen isim oldu.

1987 – Tunus devlet başkanı Habib Burgiba görevden alındı.

Lev Troçki (d. 1879)

Alfred Russel Wallace (ö. 1913)

Albert Camus (d. 1913)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Kas 07

O SAAT HEP GEÇ KALIYOR

Akşam eve dönen adamı karısı kapıda karşıladı. Sonra da heyecanlı heyecanlı anlatma-ya başladı:
— Bugün neredeyse, duvardaki saat annemin başına düşecekti… Adam umursamaz bir tavirla başını salladi:
— Sahi mi? O saat hep geç kalıyor zaten…

Posted in Fıkralar | O SAAT HEP GEÇ KALIYOR için yorumlar kapalı
Kas 06

TARİHTE BUGÜN

6 Kasım:

355 – Roma imparatoru II. Constantius, kuzeni Julianus‘u Galya‘nın başına getirdi.

1792 – Fransa Cumhuriyeti ile Avusturya İmparatorluğu arasında Jemappes Muharebesi gerçekleşti.

1981 – Türkiye‘de Yükseköğretim Kurulu (YÖK) kuruldu.

1991 – Sovyet gizli servisi KGB resmen kaldırıldı.

2012 – Barack ObamaABD Başkanlık seçimlerini ikinci kez kazandı.

X. Charles (ö. 1836)

James Naismith (d. 1861)

Anthony Shaffer (ö. 2001)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Kas 06

YALANSIZ YAPAY ZEKÂ

Ben de Grok programına, “Bir ülkenin bağımsızlığını korumak için ne yapılmalı?” diye sordum. İşte cevaplar:

“Bir ülkenin bağımsızlığını korumak için aşağıdaki adımlar etkili olabilir:

1- Güçlü Savunma Kapasitesi: Modern ve iyi donanımlı bir ordu, caydırıcılık ve savunma için kritiktir. Askeri teknolojiye yatırım yapılmalı, kişisel eğitim sürekli geliştirilmeli.

2- Ekonomik Bağımsızlık: Güçlü ve çeşitlendirilmiş bir ekonomi, tehdidi azaltır. Yerli üretim teşviki, kritik sektörlerde (enerji, gıda, teknoloji) kendine yeterlilik hedeflenmeli.

3-Diplomatik İlişkiler: Dengeli yapılandırma ve dış politikalar, uluslararası ittifaklar ve iş birlikleriyle ülkenin konumu güçlendirilmeli. Aynı zamanda bağımsız karar alma yeteneği korunmalı.

4-Ulusal Birlik ve Eğitim: Toplumun birlik ve dayanışma ruhu ve ulusal kimlik, eğitim sistemiyle, tarih bilinciyle geliştirilmeli, vatanseverlik ve eleştirel düşünceler teşvik edilmelidir.

5-Siber Güvenlik ve Teknoloji: Dijital çağda, siber saldırılar, bağımsızlığı tehdit edebilir. Siber savunma sistemlerinin güçlendirilmesi, teknolojik güvenliğin sağlanması gerekir.

6-Kaynak Yönetimi: Doğal kaynaklar ve enerji altyapısının dış aktörler tarafından kontrol edilmesi engellenmeli.

7-Hukuk ve Adalet: Bağımsız bir yargı sistemi ve düşünce ve ifade özgürlüğü, iç istikrarı ve uluslararası saygınlığı arttırır.

Bağımsızlık, iç ve dış tehditlere karşı sürekli bir denge gerektirir.”

Alıntı: Arslan bulut

Posted in Gündem | YALANSIZ YAPAY ZEKÂ için yorumlar kapalı
Kas 05

TARİHTE BUGÜN

5 Kasım:

1605 – Guy FawkesBarut Komplosu ile İngiltere’de Westminster Sarayı‘nı havaya uçurmaya kalkıştı.

1854 – İngilizFransız Birleşik Donanması, Kırım Savaşı‘nda Rus donanmasını yenilgiye uğrattı.

1895 – Rochester, New York‘tan George B. Selden, benzinle çalışan otomobil için ilk ABD patentini aldı.

1996 – ABD Başkanlık seçimlerini Bill Clinton kazandı.

2006 – Eski Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin‘e idam cezası verildi.

James Clerk Maxwell (ö. 1879)

Tilda Swinton (d. 1960)

Bülent Ecevit (ö. 2006)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Kas 05

ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR.

1750 yılında, Alman Prusya Kralı Büyük II. Frederick, Berlin yakınlarındaki Potsdam Ormanları’nda gezinirken, bir değirmenin bulunduğu alçak bir tepe üstünde durur.
Manzara güzel, hava nasıl ferahtır.
– Yazlık sarayımı burada yapalım! der, sessiz ve sakin kapanıp okumayı çok seven, kütüphanesiyle ünlü kral:
– Değirmeni satın alıp yıkın, yerine saray yapın! Der adamlarına…
Adamları değirmenciye gider ve kralın bu isteğini iletirler.
Değirmenci malını satmak istemez.
Kral değirmenciyi huzuruna çağırtır.
– Yanlış anladınız herhalde beyefendi, ben satın almak istiyorum orayı. Kaça satarsınız? Diye sorar.
– Yanlış anlamadım efendim.
Adamlarınıza da söyledim.
Değirmenim satılık değil! Der değirmenci.
– Beyefendi inat etmeyin! Paranızı fazlasıyla vereceğim, ediye ısrar eder Kral.
Değirmenci direnir;
– Sen koskoca kralsın, paran çok.
Git Almanya’nın istediğin yerinde saray yap!
Burayı benden önce babam işletiyordu.
O’na da babasından kalmış, ben de çocuğuma bırakacağım.
Değirmenin bahçesinde dedemin, babamın mezarları var.
Ben de ölünce yanlarına gömüleceğim.
Burası bizim aile ocağımız. Satılık değil!
Sabrı tükenen ve sinirlenen Kral Frederick ayağa fırlar ve gürler;
– Sen benim Prusya Kralı Friedrich olduğumu bilmiyor musun yoksa?
Değirmenci;
– Senin kral olduğunu biliyorum ama ben de bu değirmenin sahibi Sans-Souci’yim.
Kral öfkeden deli olur;
– Madem benim kim olduğumu biliyorsun, o halde zorla alabileceğimi de biliyor olmalısın.
Bakalım o zaman ne yapacaksın?
Değirmenci hiç telaşa düşmez ve tarihe geçecek ve dünyanın her yerinde Adalet’in sloganı olacak ünlü lafını söyler;
– SEN KRALSIN AMA.. BERLİN’DE DE HAKİMLER VAR!.
Kral, kendi ıslah ettiği adalet sistemine ve o düzenin yargıçlarına halkın nasıl güvendiğini ve mahkemelere kralın bile laf geçiremeyeceğine inandığını anlar ve adamlarına, ayni tarihe geçen sözünü söyler;
– Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar, kral bile olsa adaletten üstün değildir!
Hiç kimse adaletin üstüne çıkamaz.” Kral II. Friedrich bu yel değirmeninin Prusya Krallığı devam ettikçe korunmasını ister ve sarayını hemen onun altına inşa ettirir.
Değirmencinin ismini, Sarayının da adı yapar..
“SANS – SOUCI SARAYI”
Saray ve değirmen günümüzde hala bir “Adalet Simgesi” olarak o tepede arka arkaya duruyorlar.
Ne güzel bir adalet ki.. Kralın arka bahçesinde bir değirmenci olabiliyor.
Ne güzel bir adalet ki, bir kralla, bir değirmenciyi komşu ve dost yapıyor.
Belki de sabahları Prusya Kralı II. Frederick, arka bahçeye çıktığında, değirmenci O’na seslenirdi;
– Hey Frederick, sımsıcak ekmek yaptım, göndereyim mi?
Belki, Prusya Kralı II. Frederick anlatırdı;
– Adalet her sabah bana, taze ve sıcak bir ekmek kokusuyla gelirdi.
Yıllar sonra genç bir Osmanlı subayı, bir yılbaşı gecesi Berlin’de bir davete katılır.
Arkadaşlarına bu hikâyeyi anlatır ve teklif eder;

– Haydi gidelim ve bu sarayı görelim!
Değirmen de hala duruyormuş, sarayın arkasında. Kimse yılbaşı balosunu bırakıp o soğukta dışarı çıkmak istemez.
Genç subay kararlıdır.
Tek başına çıkar gider.
Tek başına bu eşsiz anıta bakar.
O genç subay, Mustafa Kemal’dir.
Ve Kurucu Lider Mustafa Kemal ATATÜRK, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm mahkeme salonlarında, yargıçların arkasındaki duvara asılacak sözü yazdırır;
ADALET, MÜLKÜN TEMELİDİR!


Alıntı: Sunay Akın

Posted in Hikayeler | ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR. için yorumlar kapalı
Kas 04

TARİHTE BUGÜN

4 Kasım:

1737 – İtalya‘nın Napoli kentinde San Carlo Tiyatrosu açıldı.

1847 – Kloroform ilk kez James Young Simpson tarafından anestezi için kullanıldı.

1950 – Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kabul edildi.

1952 – ABD Başkanlık seçimlerini Dwight D. Eisenhower kazandı.

2008 – ABD‘de Barack Obama seçimleri kazandı ve ABD’nin ilk siyahi başkanı oldu.

George Edward Moore (d. 1873)

Andrew Dickson White (ö. 1918)

Marcell Jansen (d. 1985)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı