Kas 01

USANDIM

USANDIM

Saçılırken türlü bela dünyaya

Oluk, oluk akan kandan usandım

Bunca hadsizliğe bunca riyaya

Ah, dayanamadım candan usandım!

 

İyiyi, güzeli sevdiremedim

Hakk’ı, hakikati övdüremedim

Zalime caniye sövdüremedim

Şu insan denilen cinden usandım

 

Eceli gelenler ölmektedirler

Şu din tacirleri gülmektedirler

Âlimler gerçeği bilmektedirler

Kur’an’sız, Resul’suz dinden usandım

 

Her gece ardından şafak tan döker

İnsan olan insan cana can döker

İlimler, âlimler niçin kan döker?

Hayata kast eden fenden usandım

 

Hep sessiz kaldılar hain artığa

Hem de göz yumdular etnik yırtığa

Ne akla uygundur ne de mantığa

Fikir çukurundan inden usandım

 

Bir millettik şimdi kırk parça olduk

Kederle, hüzünle, çileyle dolduk

En genç çağımızda gül gibi solduk

Türk’e düşman olan kinden usandım

 

İki cihanda da sevgi baş tacı

Gönül Kâbe’sinde olmalı hacı

Sarmış gönülleri ayaz bir acı

Gönlü buzlaşandan dondan usandım

 

Sevgiyi öldürüp kinleri tutan

Yamyamca her şeyi yalayıp yutan

Her halde, her yolla yalan okutan

Zihni bulandıran fondan usandım

 

Bir giyotin gibi tepede duran

Onuru, vicdanı canice vuran

Bir de Firavunca Tanrılık kuran

Despotça emreden tondan usandım

 

Hiç kimse, kimseyi kötü görmese

Bu fani dünyada zulüm dermese

Hiç insan insana zarar vermese

Eceli bekleyen tenden usandım

 

Yüklenmişim gamı, derdi, çileyi

Doldururken ömür denen fileyi

Sardılar üstüme sinsi hileyi

Kurşundan da beter zandan usandım

 

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , | USANDIM için yorumlar kapalı
Eki 31

‘Sırtına Sakarya’nın Türk tarihi vurulur!’

‘Sırtına Sakarya’nın Türk tarihi vurulur!’

“Arif Nihat Asya, Ankara’da bir şiir söylencesine katılır. Vatandaşın birisi Necip Fazıl’ın ‘Sakarya Türküsü’ adlı şiirini okumaya başlar. Şiirin iki mısraını şöyle okur:

‘Rabbim isterse sular, büklüm büklüm burulur

Sırtına Sakarya’nın İslâm tarihi vurulur!’

Arif Nihat bunları duyunca asabî bir yüzle bakar ve şöyle der:

-Adam şiiri katletti. Şimdi bir de böyle bir âdet çıktı: ‘Sırtına Sakarya’nın Türk tarihi vurulur!’ diyemiyorlar da Türk’ün yerine İslâm’ı koyuyorlar! Halbuki şiirin aslında ‘Türk tarihi’ yazıyor. Bu zihniyet Türk’ü Müslüman’dan saymıyor galiba. Ayrıca Sakarya, Arap yarımadasında değil Türkiye’dedir. Sakarya’da Yunan’a karşı çarpışan Türk ordusudur. O ordunun mensupları da Müslüman’dır. Sakarya önleri de Türk topraklarıdır. Orada Türk’ün tarihi yazılmıştır. Başka bir milletin değil.” 

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , | ‘Sırtına Sakarya’nın Türk tarihi vurulur!’ için yorumlar kapalı
Eki 31

İlginç bir hırsızlık olayı

İlginç bir hırsızlık olayı

Okuyacağınız hırsızlık olayının Kayseri’de olduğu rivayet edilmektedir.

Karı koca televizyon izlemektedir. Hırsızın birisi çatıya çıkar ve anten kablosunu keser. Evin reisi televizyonu biraz kurcalar ve görüntü gelmeyince de “Bozuldu herhalde” diyerek uyumak üzere odasına gider.

Ertesi gün olur adam işe gitmiştir. Kapı çalar, genç bir adam: “Yenge merhaba, beni abi gönderdi. Televizyonunuz bozukmuş tamir etmek için dükkâna götüreceğim” der ve televizyonu alır. Kadıncağızda normal olarak televizyonu verir.

Akşam olur adam işten döner televizyonu yerinde göremeyince eşine sorar. Eşi de durumu olduğu gibi anlatır. İkisi de durum karşısında adeta şok olur ve böyle bir oyuna nasıl geldiklerine akıl sır erdiremezler.

Aradan biraz zaman geçmiş ve çift balkonda çay içmektedir. O sırada yoldan geçen bir genç sırıta sırıta balkona bakmaya başlar. Kadın o gencin hırsız olduğun anlar ve hemen eşine dönüp: “Televizyonu çalan bu adam” der.

Adam yerinden fırladığı gibi sokağa çıkar ve hırsızın peşine düşer. Ayakkabısız, üzerinde çizgili pijamalar ile oradan oraya koşturmaya başlar.

Kısa bir süre sonra evin kapısı çalar. Çok şık giyimli bir bey: “Merhaba, ben polis memuru Ahmet. Eşiniz biraz önce hırsızı yakaladı. Yalnız pantolonunu ve cüzdanını evde bırakmış, bizden onları almamızı rica etti.” der. Kadın hırsızın yakalanmasına çok sevinmiş bir şekilde eşinin eşyalarını polise teslim eder.

15 dakika sonra evin kapısı tekrar çalar. Gelen evin reisidir. Kadının keyfi bir hayli yerindedir ama adam koşmaktan bitap düşmüştür. Adam içeriye girdiği gibi eşi boynuna sarılır ve “Aslan kocam! Bu yaşında o hırsızı nasılda yakaladın ama helal olsun sana” der.

Evin reisi: “Dalga mı geçiyorsun benimle ne yakalaması! Şerefsiz tazı gibi. Don gömlek oradan oraya koşturup kepaze etti beni bütün mahalleye.

Kadının birden neşesi kaçar ve kısık bir ses tonuyla: “O zaman polisi ne diye yolladın eve?”

-Ne polisi?

-Pantolonunu ve cüzdanını almaya gelen polis.

 

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , , , , , | İlginç bir hırsızlık olayı için yorumlar kapalı
Eki 30

CUMHURİYETİN İLANI

CUMHURİYETİN İLANI

Yeni devletin başkentinin neresi olacağı da bir sorundu. Ankara 1920’den beri bu işi yapıyordu. Merkezi ve güvenli durumu ortada idi. Meclis’te uzun tartışmalardan sonra 13 Ekim’de Ankara başkent olarak oy çokluğu ile kabul edildi. Cumhuriyet’in ilanına bir adım daha yaklaşılmıştı.
M. Kemal’e Cumhuriyet’in ilanına fırsat veren bir hükümet buhranı oldu. Başbakan Fethi Okyar Bey’e karşı Meclis’te muhalefet oluşması üzerine M. Kemal, “Erkan-ı Harbiye Umumiye Riyaseti Vekili Fevzi Paşa”nın dışında kabinenin istifasına karar verdi ve 27 Ekim’de uygulandı. Mevcut sisteme göre her bakan Meclis tarafından tek tek seçiliyordu. İstifa eden bakanlar yeniden seçilirlerse, görev kabul etmeyeceklerdi. Bu sırada Rauf Bey, Kazım Karabekir, Ali Fuat, Refet Paşalar İstanbul’da bulunuyorlar ve temasları, Halife’ye yakınlık gösterileri oluyordu. Ankara’da’ ise kabine kurulamıyordu. Bu gelişmeler üzerine “Cumhuriyet İlanı” ile işi kökünden çözmeye karar veren M. Kemal 28 Ekim gecesi Çankaya’da İsmet Paşa ve bazı kimseleri toplantıya çağırdı ve “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.” diyerek kararını açıkladı. Misafirlerin ayrılmasından sonra İsmet Paşa’yı alıkoydu ve birlikte, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda gerekli değişikliği sağlayacak önergeyi hazırladılar. Ertesi gün saat 10’da Parti grubunda yapılan toplantıda, M. Kemal Paşa Genel Başkan olarak Hükümet buhranının mevcut sistemden kaynaklandığını, bunun çözumünün istikrarlı bir sistemde olduğunu belirtttkten sonra değişiklik önergesini okuttu:
* Türkiye Devleti’nin Hukümet şekli Cumhuriyettir
* Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur
* Türkiye Devleti, Hükümetin inkisam ettiği idare şubelerini İcra Vekilleri (Bakanlar Kurulu) 
vasıtasıyla idare eder.

    Bu önerge Parti toplantısında tartışıldı Büyük Millet Meclisi’nin aynı akşam (29 Ekim 1923) saat 18:45’de yaptığı toplantıdan sonra 20.30’da “YAŞASIN CUMHURİYET” sesleri arasında Cumhuriyet ilan olundu ve yeni Türk Devleti’nin adı kondu. “TÜRKİYE CUMHURİYETİ”. Hemen arkasından da Türk Ulusu’nun kurtarıcısı Gazi M.Kemal oy birliği ile Cumhurbaşkanı seçildi. Kürsüye gelen Cumhurbaşkanı M. Kemal, kendisini Cumhurbaşkanı seçen Meclis’e teşekkür ettikten sonra “Son yıllarda Ulusumuzun fiili olarak gösterdiği kabiliyet ve istidat, kendi hakkında kötü düşüncede bulunanlarınn ne kadar tedkikten uzak görünüşe önem veren insanlar olduğunu pek güzel ispat etti. Ulusumuz kendisinde bulunan nitelikleri ve değeri, hükümetin yeni adıyla uygarlık dünyasına çok daha kolay gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünyada işgal ettiği yere layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir… Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve muzaffer olacaktır.” sözleriyle konuşmasını tamamladı. M. Kemal Cumhurbaşkanı seçildiğinde henüz 42 yaşındaydı. Cumhuriyetin ilk Başbakanı İsmet Paşa oldu.

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | CUMHURİYETİN İLANI için yorumlar kapalı
Eki 29

YENİ TÜRK DEVLETİ’NİN KURULUŞU CUMHURİYETİN İLÂNI

YENİ TÜRK DEVLETİ’NİN KURULUŞU CUMHURİYETİN İLÂNI

1-Büyük Millet Meclisinin Açılması ve Yeni Türk Devleti’nin Kuruluşu

Mustafa Kemal Paşa, 8 Nisan’da yayımladığı bildiride, Damat Ferid’in Aydın ilini Yunanistan’a teslim ettiğini, tecavüze uğrayan Türklerin müdafaasına engel olduğunu, İtilaf Devletleri’ni askerî işgalde bulunmaya davet ettiğini fakat milletin bu sefer tedbirli ve hazırlıklı davranacağını Damad Ferit Hükûmetini tanımayacağını açıklıyordu. İstanbul işgal altında olduğundan normal faaliyetini sürdüremeyen Mebuslar Meclisi’nin olağanüstü yetki ile Ankara‘da toplanması için her türlü tedbir alınmıştı. 19 Mart 1920’de bu hususta her tarafa bildiri gönderildi. Yapılan seçimler sonunda mebuslar Ankara’da toplandılar. 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi açıldı. Mustafa Kemal Paşa derhâl bir hükûmet teşkil edilmesini istedi. Meclis, kurucu meclislerin sahip oldukları bütün haklara sahip olduğu gibi hükûmet vazifesini de üzerine almış bulunuyordu. Yeni kurulan bu devlet teşri, icra ve kaza kuvvetlerini kendinde topladığından bir “cumhuriyet” demekti. Fakat şartlar uygun olmadığından bu deyim o dönemde kullanılmamıştır. Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanlığına seçildi; böylece hem devlet, hem de hükûmetin başına geçmiş oldu.
Büyük Millet Meclisi, ilk iş olarak çıkarttığı 29 Nisan 1920 tarihinde Hıyanet-i Vataniye Kanunu ile yurtta meydana gelen olumsuz cereyanları önlemek, ayaklanmaları kışkırtanları ve ayaklanmalara katılanları yola getirmeyi amaçlıyordu.
Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun çıkarılmasından hemen sonra Büyük Millet Meclisi, 3 Mayıs 1920’de şu 11 vekili seçerek programını yapmış ve yeni Türk Devleti’nin ilk hükûmetini I.İcra Vekilleri Heyeti adıyla kurmuştur.

* Bakan:Mustafa Kemal Paşa ,
* İçişleri: Cami Bey (Aydın),
* Adliye; C.Arif Bey (Erzurum),
* Bayındırlık :İ. Fazıl Paşa (Yozgat),
* Dışişleri :Bekir Sami Bey (Amasya ),
* Sağlık :Adnan Adıvar (İstanbul),
* İktisat :Yusuf Kemal Tengirşenk (Kastamonu),
* Maliye:Hakkı Behiç (Denizli ),
* Maarif r. Rıza Nur (Sinop ),
* Millî Müdafaa:Fevzi Paşa (Kozan-Adana ),
* Erkan-ı Harbiye :Albay İsmet İnönü (Edirne ).
İlk Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhuriyet tarihimizde fevkalâde önemli bir mevkiye sahiptir. İlk meclisin fevkalâdeliği farklı ve zıt fikirlere sahip milletvekillerinden meydana gelmiş olmasına rağmen ülke savunması ve bütünlüğü konusunda tek bir ses ve tek bir yürek olabilmesidir. Bu temel hassasiyetine bağlı olarak ilk meclisin diğer özelliklerini de şu şekilde sıralayabiliriz;
1. Bu meclis her şeyden önce millî bir meclistir. Meclis üyeleri tamamiyle Türklerden oluşmuştur. Bundan dolayı da “Meclis-i Kebir-i Millî “adını almıştır.
2. Meclis idealist, demokratik bir ruha sahiptir.
3. Olağanüstü hâl meclisidir. Yasama, yürütme ve yargı kavramlarını temel güçler olarak benimsemiş olmakla beraber bu güçleri kendi bünyesinde toplamıştır.
4. Meclisin temeli ve bekası fedakârlık esasına dayandırılmıştır.
5. Şüphesiz bu meclis kahraman bir meclisti.
Kısaca İlk Türkiye Büyük Millet Meclisi Türk milletinin tarihteki mevkiine paralel yüksek seviyeli bir meclisti.

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | YENİ TÜRK DEVLETİ’NİN KURULUŞU CUMHURİYETİN İLÂNI için yorumlar kapalı
Eki 28

Atatürk ve Eğitim Sistemi

Atatürk ve Eğitim Sistemi

Yıl 1921. Kurtuluş mücadelemizde Sakarya Cephesi’nde hayli zor koşullarda savaş devam ediyor. Atatürk bu şartlar altında dahi bir süreliğine cepheden dönerek Maarif Komitesi’ni yani Milli Eğitim Komitesi’ni topluyor.

Tevhid-i Tedrisat Yasası‘yla dini eğitim kurumları ile çağdaş eğitim kurumları arasındaki ikiliğe son vererek, dine saygılı fakat laik görüşe dayalı, toplumsal bütünlüğü amaçlayan çağdaş eğitim birliğini getirmiştir. Bununla birlikte, 1928’de gerçekleştirdiği Harf İnkılâbı’ yla % 10 olan okuryazar oranını kısa bir süre içinde % 20’ye çıkmış; 1932’de Türk Dil Kurumu’nu kurarak dilde millileşmeyi sağlamıştır.

Atatürk o günün eğitim sistemi için ne demişti?:                                                                                                                                                                * *Bundan önce her maarif nazırının birer programı vardı. Memleketin maarifinde çeşitli programların tatbiki yüzünden öğretim berbat hale geldi. …. Çünkü, hükümete gelen her nazır kendine göre bir program yapıyor, onu uygulatıyor, bir müddet sonra başka bir nazır geliyor, onu beğenmiyor, başka bir program uygulatıyordu.”“Efendiler! Asırlardan beri milletimizi idare eden hükümetler eğitimimizi geliştirme çabalarında bulunmuşlardır. Ancak, bu amaçlarını gerçekleştirebilmek için doğuyu ve batıyı taklit etmekten kurtulamadıkları için sonuçta milletimiz cehaletten kurtulamamıştır.”

* “İki türlü terbiye ve öğretim bir memlekette iki türlü insan yetiştirir. Bu ise duygu birliği, fikir birliği ve dayanışma amaçlarını toptan mahveder, yok eder.”

1922’de yaptığı bir konuşmasından;

* “Milletimizi yetiştirmek için asıl kaynak olan okullarımızın ve üniversitelerimizin kuruluşunda da ilim ve fen yolu izlenecektir. Ayrıca, milletimizin siyasi ve sosyal hayatında, fikrî eğitiminde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır. …                                                                                                                   Bunları yapmak istiyorsak gözlerimizi kapayıp bu dünyada tek başına yaşadığımızı farz edemeyiz. Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile ilişkisiz yaşayamayız. Bilakis gelişmiş ve yükselmiş bir millet olarak uygarlık düzeyinin üzerinde yaşayacağız. Bu da ancak ilim ve fen ile olacaktır. İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her yurttaşın kafasına koyacağız. Bilim ve teknik için sınır ve şart yoktur.

* “Bir toplum, cinsinden yalnız birinin yeni gerekleri edinmesiyle yetinirse o toplum yarıdan fazla kuvvetsizlik içinde kalır. Bir millet ilerlemek ve medenileşmek isterse bilhassa bu noktayı esas olarak kabul etmek mecburiyetindedir.”

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , | Atatürk ve Eğitim Sistemi için yorumlar kapalı
Eki 27

Eşref-i mahlûkat mı, Şeytan-ı mahlûkat mı?

Eşref-i mahlûkat mı, Şeytan-ı mahlûkat mı?

İnsan için söylenenler                                                                                                                            

Şair der ki:                                                                                                                                                                                                                       * “Ol kadar nefreti var gönlümün insândan kim//Aksim âdem deyü aynaya nigâh eyleyemem.”                                                                        (İnsandan o kadar nefret ediyorum ki aksim insan diye aynaya bile bakamıyorum.)

Süleyman Nazif’den :                                                                                                                     

* “O kadar verdi teneffür dile mâhiyyet-i nâs                                                                                                                                                                   Kendi gölgem bile eyler bana îrâs-ı hirâs                                                                                                                                                                 Çeşm ü vicdâna hakîkatte dem-â-dem görünür                                                                                                                                                         Vech-i ihlâsı mürâî vü fazîlet dessâs.”                                                                                                                                                                 (İnsanların işledikleri kötülükleri ve sergiledikleri ikiyüzlülükleri gördükçe bir insan olarak gölgemden bile tiksinir oldum. Artık insanların ihlâsı gözüme riyakârlık, fazileti de sahtekârlık görünüyor.)

Nâmık Kemâl’in oğlu Ali Ekrem’den                                                                                                                                                                             * “Biz ki insânlarız insânları ızrâr ederiz//Bizi şâdân edeni derde giriftâr ederiz.”                                                                                                          (Biz insanlar, hemcinslerimizi zarara uğratırız. Bize iyilik yapana kötülük ederiz.)

* “Kimseyi sevmeyiz ammâ yine her insâna//Muttasıl meyl ü mahabbet yüzü ızhâr ederiz.”                                                                                        (Kimseyi sevmeyiz ama yine herkese sahte güleryüz gösteririz.)

* “Fıtrat-ı âdemi şeytân gibi tesmîm ederek//Mülk-i etfâlimizi ders ile gaddâr ederiz.”                                                                                               (Saf ve temiz tabiatımızı şeytan gibi zehirleyerek zâlim ve merhametsiz ederiz.)

* “Cennete gitsek eğer -hiç tereddüd etmem-//Ne kadar hûri melek varsa günehkâr ederiz.”                                                                                       (Eğer cennete gitsek -hiç şüpheniz olmasın- orada ne kadar huri, melek varsa günaha sokarız.)

* “Hâsılı pek kötüyüz de iyilik taslıyoruz//Kötü olmakta gebersek bile ısrâr ederiz.”                                                                                             (Kısacası; biz insanlar çok kötüyüz fakat iyilik taslarız. Kötülükte boğulsak bile vazgeçmeyiz, âdîliklerimize devam ederiz.)

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , , , , , , | Eşref-i mahlûkat mı, Şeytan-ı mahlûkat mı? için yorumlar kapalı
Eki 26

TÜRKLER İÇİN SÖYLENEN ALTIN SÖZLER

TÜRKLER İÇİN SÖYLENEN ALTIN SÖZLER

* Dünyada iki bilinmeyen vardır. Biri kutuplar, diğeri Türkler. Albert Sorel

* Kılıcı insafsız bir beceriyle kullanan Türk’ün eli, yendiği insanların yarasını sarmakta da ustadır. Lord Byron

* Türkler kahramandırlar, dostlarına zarar vermezler. Yüce Türk milleti tuttuğu eli bırakmaz, sözünden dönmez, iyi ve kötü günlerde dostundan ayrılmaz. Böyle bir ulusla el ele vermek yeryüzünde her zorluğu yenmek için sonsuz bir güç ve yetenek kazanmak demektir. Comenius (Çek Bilgini)

* Türk’ün şefkat ve insaniyet duygusunu inkar mümkün değildir. Bu duygu insanı atalete sevk edip sefaleti artırmakla beraber, teşkilatı düzensiz bir toplumun bir derdine tek çare demektir. Türk ırkının soyluluğunu gösteren diğer duygular, yani en küçük iyiliklere karşı besledikleri minnet ve şükran duygusu, ölmüşlere karşı besledikleri minnet ve şükran duygusu, ölmüşlere karşı besledikleri minnet ve şükran duygusu … Büyük bir nezaketle yapılan konukseverlik adeti ve hayvanlara saygı alışkanlığı gibi faziletlerin inkarı da mümkün değildir. Edmondo De AMICIS

* Türkçeyi öğrenmek benim için büyük bir mutluluk oldu. Çünkü Türk’ü anlamak için kendisiyle mutlaka tercümansız konuşmalıdır. Tercüman, ışığı örten zevksiz bir perde oluyor. Gelland (Fransız Bilgini)

* Türklerin yalnız sonsuz bir cesareti değil, iradeleri sersemleştiren bir sihirbaz zekası vardır. İşte Türk, bu zekasıyla zafer kazanır, uygarlıklar yaratır ve insanlık dünyasında en şerefli hizmeti başarır. Zaten Avrupa’nın yarısını yüzyıllarca boyunduruk altına almak başka türlü mümkün olamazdı.
Çarnayev (Rus Komutan)

* Silahlı milletin en canlı örneği Türklerdir. Bu diyar köylüsünün orak, katibinin kalem ve hatta kadınlarının etek tutuşunda silaha sarılmış bir pençe kıvraklığı vardır. Türk ata biner gibi oturur, keşfe yollanan asker gibi uyanık yürür. Moltke

* Artık Türklerle savaşmam. Onlar çok cesur ve iyi insanlar. Andreas Phitiades

* Türk gibi ölüme gülerek bakan bir eri başka hiçbir ulusta bulamazsınız. Yalnız ona iyi bir komutan gerektir. Mulman

* Türkler muhakkak ki, Avrupa tarihinin ve yakın Asya tarihinin bildiği en halis efendi millettir. Kayzerling

* Türk milleti ikibin yıldır profesyonel askerdir. Bütün Türklerin mesleği askerliktir. Dünyanın hangi ordusuna sorarsanız sorun, Türk askerinin karşısında düşünmenin hiç de kolay olmadığını veya olamayacağını size söyler. Donaldson

* Türk kadınlarının en büyük süsü Türk oluşlarıdır. Onlar süslenmek için elmas veya zümrüt takınmıyorlar, belki üzerlerinde taşıdıkları o taşları süslemiş ve kıymetlendirmiş oluyorlar. Çünkü her Türk kadını canlı bir inci ve paha biçilmez bir pırlantadır. Lady Mary Wortley Montagu

* Türk, asillerin asilidir. yapma olmayan, gösterişi bulunmayan bu pek yüce asalet ona tabiatın hediyesidir. Pierre Loti

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , | TÜRKLER İÇİN SÖYLENEN ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Eki 25

“Bir gece ansızın gelebiliriz”

“Bir gece ansızın gelebiliriz”

 AKP Genel Başkanı Erdoğan Kerkük ve Suriye konusunda mesaj vermek için “Bir gece ansızın gelebiliriz”e sarıldı. Türk müziği konusunda engin bilgiye sahip olan değerli ağabeyim Şevket Bülent Yahnici bir dönem Emel Sayın’ın zirveye taşıdığı şarkının sözlerini merhum Ümit Yaşar Oğuzcan‘ın yazdığını, şiir rast makamında Rüştü Şardağ‘ın bestelediğini hatırlatmış önce. Şarkıyı Recep Birgit’ten dinlemeyi tercih ettiğini belirttikten sonra şu çarpıcı tespitte bulunuyor:  AKP Genel Başkanı Barzani’yi tehdit etmek için “Bir gece ansızın gelebiliriz” derken hiç kuşkusuz bu şarkıya atıf yaptı. Çünkü 7 den 70 e herkesin bildiği bu nakarat ilk duyulduğunda “Barzani’ye bir tokat atması” amacıyla çok yerinde bir cümle gibi görünüyor. Ancak eğer şarkının sözlerine devam edersek ortaya tatsız bir manzara çıkıyor. Çünkü şarkı “Sevgiliye” söyleniyor öncelikle. Yani “Bir gece ansızın gelme” bir tehdit değil tam tersine sevgiliye bir serenat. Ayrıca şarkının devamındaki sözler de çok ilginç. Örneğin: “Beni bekliyorsan, uyumamışsan, sevinçten kapında ölebilirim” diyor. Daha sonra: “Bakarsın hiç gitmem kölen olurum” cümlesi geliyor ki herhalde AKP Genel Başkanının “Bir gece ansızın gelebilirim” sert çıkışına hiç uymuyor. Aslına bakarsanız belki AKP Genel Başkanı farkında olmayarak bu güne kadar uyguladığı politika ve stratejileri açık ediyor. Çünkü kime ne zaman öfkelenip; esip gürlerse, biliyorsunuz arkasından hemen boyun eğme, özür dileme, alttan alma davranışı geliyor. Tıpkı bu şarkının sözleri gibi: “Bakarsın hiç gitmem kölen oluuruuum…”

 

Merak edene şiirin tamamını da yollamış Yahnici:

“Bu kadar yürekten çağırma beni

Bir gece ansızın gelebilirim

Beni bekliyorsan, uyumamışsan

Sevinçten kapında ölebilirim…”

 

Alıntı: Yavuz Selim DEMİRAĞ

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | “Bir gece ansızın gelebiliriz” için yorumlar kapalı
Eki 24

VATAN

VATAN

 

Toprak deyip geçmeyin şehidin özü saklı

Şehit ve gazilerin içinde yüzü saklı

Vatan için kan döken yiğidin izi saklı

Şehitlerin kefensiz yattığı yerdir vatan

 

Vatan deyince yürek şah damarında atar

Vatansızlık her Türk’ü zulüm ile bir tutar

Vatan aşkı imandan, güç üstüne güç katar

Her Türk’ün hürriyeti tattığı yerdir vatan

 

Bir Cenneti andırır vatan denen bir toprak

Neşe ile salınır ağaçtaki her yaprak

Korkmadan dalgalanır ay yıldızlı al bayrak

Yüreğin Türk, Türk diye attığı yerdir vatan

 

Her türlü kötülüğün, hainin ve zalimin

Vatanı bölmek için uygulanan talimin

Sahte, satılmış ajan hem de sözde âlimin

Cehennemim dibine battığı yerdir vatan

 

Vatanın kıymetini vatansız anlayamaz

Anlayan çok olur da bir kansız anlayamaz

Herkes anlar ve lakin izansız anlayamaz

Türk’ün kan ve canını kattığı yerdir vatan

 

Hayatta en hakiki mürşit olan ilimin

Bülbül olup şakıyan Türkçe adlı dilimin

Gönderde dalgalanan ay yıldızlı gülümün

Kan ve can pahasına tuttuğu yerdir vatan

 

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , , | VATAN için yorumlar kapalı