Mar 03

EYİSİN EYİSİN

EYİSİN EYİSİN

Güneydoğu’nun bir köyünde kalabalık bir ailenin çocuklarından en küçüğü İstanbul’a kaçar. Aradan 20 yıl geçmiştir. Büyük şehirde dikiş tutturamayan çocuk evine döner. Ailesi çocuğu tanır ama ne hikmetse ismini unutmuştur.                                                                                     Anne-baba, kardeşler ve tüm akrabalar çocuğun adını hatırlayamaz. Bunu söyleyemezler. Ne yapıp ne edelim diye düşünürlerken bunu ancak Demirel bilir diye Ankara’ya Güniz Sokağı’na giderler. Çünkü Demirel bir seçim gezisi sırasında bu köye uğramış, onlarla sohbet etmiştir. Çocuk önde, aile arkada kapıdan girince çocuğu gören Süleyman Bey:

Ooo, Hasan gardeşim, hoş geldin, nassın eyi misin? Eyisin eyisin.

Posted in Hikayeler | EYİSİN EYİSİN için yorumlar kapalı
Mar 01

“DEMOGRAFİK YAPININ DEĞİŞTİRİLMESİ”

“DEMOGRAFİK YAPININ DEĞİŞTİRİLMESİ” 

Bulgaristan’da HÖH üyesi ve Avrupa Parlamentosu Avrupa için Liberaller ve Demokratlar İttifakı Eş Başkanı İlhan Küçük, partisinin kurultayında sunduğu raporda “Bulgaristan’da demografik sorunlar ciddi bir kriz seviyesine ulaştı. Demografik kriz geleceğimizi tehdit etmektedir. Daha iyi bir yaşam arayışı içinde yüzbinlerce yurttaşımız Bulgaristan’ı terk etti. Yapılan son araştırmalara göre, Bulgaristan dünyanın en hızlı eriyen 11’inci ulusudur.” dedi.

İlhan Küçük, bahsettiği araştırmanın tamamını paylaşsa iyi olurdu… Zira şu anda dünyanın en hızlı eriyen ulusu Türk ulusudur. Bunun sebebi de Türkiye üzerinde uygulanan “stratejik göç mühendisliği” ve ekonomiyi çökertme operasyondur. Üstelik iki operasyon da doğrudan Türkiye’yi yöneten iktidar tarafından uygulanmaktadır. İktidarın amacı, nüfus yapısı ve mülkiyetini değiştirmekte olduğu Türkiye’nin Anayasasını ve rejimini de değiştirmektir.

***

Bilindiği gibi Türkiye yıllardan beri ABD’nin baskısıyla Suriye ve Afganistan’dan milyonlarca sığınmacı kabul etmiş, bunun sonucunda İstanbul, Adana, Mersin, Hatay, Kilis, Gaziantep ve Şanlıurfa’da nüfus yapısı farklı oranlarda değiştirilmiştir.

Nüfus yapısı değiştirilmekte olan illerden “Oğuzeli”nde, ilçe adından da anlaşılacağı gibi Oğuz boylarının yoğun olduğu bilinmektedir! Herhalde asıl hedef bu yapıyı yok etmektir…

AKP iktidarı AB ile “geri kabul anlaşması” da imzalayıp, Suriyelileri Türkiye’de tutmayı kabul etmiştir!

Ekonomide uygulanan akıl dışı politikalar ise Türkiye’nin tapusunun değişmesiyle sonuçlanmaktadır.

***

BM Genel Kurulu’nda İsrail’in Filistin’de uyguladığı etnik temizlik tekrar gündeme geldiğinde, bu konularda son derece hassas olan Güney Amerika ülkelerinden biri, Uluslararası Adalet Divanı’na sorulmak üzere, şöyle bir soru hazırlayabilir:

-Suriye’de iç savaş çıkararak, milyonlarca insanın Türkiye’ye sürülmesi ve Türk hükûmetinin de bu baskıya boyun eğmesi sonucunda, 2011 yılından itibaren, İstanbul, Adana, Mersin, Hatay, Kilis, Gaziantep ve Şanlıurfa gibi Türk şehirlerinin demografik yapısı, karakteri ve statüsünün değiştirilmesine yönelik faaliyetlerin ve Türk hükûmetinin kendi vatandaşları aleyhine ayrımcı mevzuat ve tedbirleri kabul etmesinin hukuki sonuçları nelerdir?

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Gündem | “DEMOGRAFİK YAPININ DEĞİŞTİRİLMESİ” için yorumlar kapalı
Şub 29

İBİŞ VERGİSİ

İBİŞ VERGİSİ

Eski zamanlardan birinde padişahın hazinesi yine boşalmış…

Har vurup harman savunmaktan, Saray’a düzinelerle at almaktan, çalgı-çengi yiyip içip coşmaktan her zamanki gibi beş para kalmamış koca hazinede… Padişah, vezirlerini çağırıp “Ne yapacağız?” diye sormuş; vezirlerden biri “Yine halktan vergi toplayacağız, başka yolu yok sultanım” diye düşüncesini açıklamış… Padişah hem kızgın, hem üzgün bir tavırla yanıt vermiş:

–Vergi koymadığımız bir şey mi kaldı a koca vezir; ota da b.ka da vergi saldık. Hadi bulun vergi koymadık bir şey!..

Divandaki vezirler uzun uzun düşünmüşler, bir türlü işin içinden çıkamamışlar… Sonunda yaşlı bir vezir, “Buldum” diye bağırmış, padişah merakla “Nedir?” diye sormuş:

–Adı İbiş olandan, başı kel olandan, pazarda horoz satandan, bir de kılıbık olandan 1 akçe vergi alalım!..

Padişahın pek hoşuna gitmiş, emir vermiş, uygulama başlamış…

O ülkenin epey uzak bir dağ köyünde yaşayan İbiş isimli vatandaş, bu durumdan habersiz, evin ihtiyaçlarını karşılamak, karısına da bir çift pabuç almak için kümesteki çilli horozu koltuğunun altına alıp, kasabanın pazarına inmiş.

–Başına gelecek felaketten habersiz!..

Daha pazara varır varmaz besili hayvanı gören bir müşteriyle sıkı bir pazarlığa tutuşup, sonunda 4 akçeye satmış horozunu. Karlı bir satış yapmanın mutluluğu ile yürürken padişahın vergi memuru kesmiş yolunu.

–Horozunu sattın değil mi?

-Evet?!.

-Ver bakalım 1 akçe horoz satma vergisi!..

İbiş şaşırmış, diklenmiş memura, “Horoz satmanın da vergisi mi olurmuş!” Tartışma uzayınca ahali de toplanmış etraflarına; Kalabalıktan biri seslenmiş:

–İbiş efendi, boşuna uğraşma bunların elinden kurtulamazsın, öde 1 akçeyi gitsin!..

Memur bunu duyunca “Aha” demiş, “Adı da İbiş’miş, vergi borcu 2 akçeye çıktı!..”  İbiş bunu duyunca iyice delirmiş, “İbişlik vergisi de neymiş” diye karşı koymuş, kaçmaya çalışırken takkesi düşüp kel kafası ortaya çıkınca memur gürlemiş:

–Kafası da kel bunun, 1 akçe de kellik vergisi!..

Adamcağız bunun üzerine kendini kaybedip ağlamaya, yalvarmaya başlamış:

–Yapma ağam, ben eve gidince karıma ne derim? Vallahi eve sokmaz, maşayla gelir üstüme!..

Memur, bu kez üzüntülü, sıkıntılı bir sesle son darbeyi vurmuş:

–Birader, sen üstüne bir de kılıbık çıktın, bir akçe de kılıbıklık vergisi!..

Aman dikkat! Seçimden sonrası “İBİŞ” olmayın…

Alıntı

Posted in Hikayeler | İBİŞ VERGİSİ için yorumlar kapalı
Şub 27

PEK ÇOK SEBEP VAR

PEK ÇOK SEBEP VAR

Nasıl oldu, neden bu duruma geldik, diye sorarsanız; hemen her sosyal bilim, kendi sınırları içerisinde zaman zaman birden de çok, farklı ve doğru cevaplar verebilir.

Ekonomistler bunu ekonominin kötü gidişatıyla ilişkilendirip, açlık, yokluk insanları öfkeli kıldı, diyebilir.

Eğitimciler, cehaletten, eğitim sistemindeki bozulmadan dem vurabilir.

Sosyologlar, toplumdaki aidiyet bilincinin eksildiğinden, demografik yapının bozulduğundan, toplumsal çürümüşlükten vs. pek çok nedenden bahsedebilir.

Siyaset bilimciler, her şeyin siyasetle ilişkili olduğunu, temsil edilemeyen insanların olaylara bireysel tepkiler gösterdiğini, siyasilerin topluma nefret tohumları ektiğini söyleyip, siyasilerin ayrıştırıcı ve şiddet içeren dilini eleştirebilir.

Psikologlar, insanların tüm problemlerle başa çıkamadığını;

Psikiyatristler, problemlerle başa çıkamamanın yarattığı hasarın çok daha büyük olduğunu söyleyebilir.

En önemli sebep; Anayasaya, hukuka, liyakate uymamak, yok saymaktır.

Posted in Gündem | PEK ÇOK SEBEP VAR için yorumlar kapalı
Şub 25

“VEDA HUTBESİ” UNUTULUR MU?

“VEDA HUTBESİ” UNUTULUR MU?

Diyanet’in 23 Şubat 2024 Tarihinde Ülke Genelindeki Cuma Hutbesi:
“BERÂT GECESİ: GÜNAHLARDAN ARINMA VESÎLESİ” olsun olacak…
“BERÂT GECESİ” ilahiyatçıların açıklamalarına göre Peygamberimizden 450, 500 yıl sonra icat edilmiş. Yani Emeviler döneminde bile yok.


Cuma hutbesinde bahsettiği “BERAT GECESİ” günahlarımız af mı olacak?
Oysa bu cumanın hutbesi konusu “VEDA HUTBESİ” olmalıydı.
23 Şubat 632 yılında Asr-ı Kâinat Peygamberimizin bizlere bir nasihat olarak bıraktığı Veda Hutbesinin 1392. Yılı.
Peygamberimiz veda hutbesinde;
“Ey müminler! “Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler Allah’ın Kitabı Kur an-ı Kerim ve Peygamber’inin sünnetidir.”
Buyurmuştur…
Bugün Veda Hutbesinin yıl dönümüydü…
Arap’ın örf ve adetlerine değil Peygamberimize ümmet olmayı nasip eyle Tanrım…
Bir TÜRK olarak, Peygamberimizin sünneti ve Kuran-ı Kerim üzere yaşayanlardan olmamızı nasip et bizlere.

On bir ayın sultanı, Ramazan ayının müjdecisi BERAT Kandiliniz kutlu, mübarek olsun

Posted in Yazılarım | “VEDA HUTBESİ” UNUTULUR MU? için yorumlar kapalı
Şub 21

KADERİMSİN

KADERİMSİN

* * *

Öyle bir sevdadır ki onca asır deminde

Kaygısız yaşanmalı bu sevda her zeminde

Binlerce asır önce hem ruhlar âleminde

Yazılmışsın alnıma kaderimsin kaderim

* * *

Sonsuz bir kabuldür bu, bedende de serde de

Bildiklerim içinde hayırda da şerde de

Yalnız dünyada değil belki de mahşerde de

Yazılmışsın alnıma kaderimsin kaderim

* * *

Yetmiyor anlatmaya bilinen bunca diller

Ötüyorken bülbüller, şevkle açıyor güller

Şu gönlümü mest eder, sevgideki öz yeller

Yazılmışsın alnıma kaderimsin kaderim

* * *

Bir kasırga, karayel essen de gidemem ki

Ömrümü yudum yudum içsen de gidemem ki

Sen bana darılsan da, küssen de gidemem ki

Yazılmışsın alnıma kaderimsin kaderim

* * *

Tiryakilik, tutku mu bu beni esir eden?

Yâri gördüğüm anda aklım başımdan giden

Bu bir alınyazısı yaşantıma akseden

Yazılmışsın alnıma kaderimsin kaderim

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | KADERİMSİN için yorumlar kapalı
Şub 19

ARANIZDA ROMEN DİYOJEN’İN AKRABASI VAR MI?

ARANIZDA ROMEN DİYOJEN’İN AKRABASI VAR MI?

Selahattin Demirtaş’ın mahkemede söylediklerine bakın: “Türkler anavatanım Kürdistan’a bin yıl önce geldiler… Anavatanım Kürdistan’ı zorla işgal eden bu devlettir… Anlaşmayı bozan devlettir…”

2012 yılıydı… Yine gündem Gazze’ydi ve İsrail bugün olduğu gibi Gazze’yi ve sivilleri vuruyordu… Aynı dönemde Türkiye’de de Apo’ya destek için cezaevlerinde açlık grevleri vardı… O günün siyasal İslâmcılarının bir kısmı, Gazze konusunda tepki koyan diğer siyasal İslâmcıları samimiyetsizlikle suçluyorlardı…

Çünkü onlara göre Türkiye ‘tağutî bir rejime sahip olduğuna göre, Türk bayrağı da ‘şirk’i temsil ediyordu!.. ‘Türk’ ve ‘Türkiye’ kavramlarıyla İslâmcılık yan yana olamazdı!.. Dolayısıyla Gazze’den önce T.C.’ye bakılmalı, Kürdistan’ı görmeli, açlık grevlerine destek verilmeliydi!..

***

O zaman bu sütunda gerçeğin altını çizmişiz: Gazze’yi bizim güneydoğumuzla ilişkilendirmek, hem Filistin’e ihanettir, hem de tarihe… Çünkü Filistin meselesi, dışarıdan gelen bir güç tarafından işgal edilmiş toprak ve zulüm meselesidir… Bu açık bir gerçektir ve bizim güneydoğu meselemizle uzaktan yakından benzerlik taşımaz…
Türkler bu coğrafyaya gelip yerleşene kadar bir çok kavimle savaştılar, bir çok devletin egemenliğine de son verdiler ama göçler, savaşlar ve yurt edinmeler sırasında, sadece Anadolu önlerinde değil, Orta Doğu’nun herhangi bir yerinde Kürt diye bilinen herhangi bir toplulukla savaş etmediler…

Türkler, tarihte, yeryüzünün herhangi bir bölgesinde Kürt hâkimiyeti vardı da, o hükümranlığa son vermiş değiller… Üzerinde Kürt egemenliği bulunan bir santimlik toprağı, savaş, ticaret veya kız alma-verme yoluyla egemenlik alanlarına katmış da değiller…

***

Tekrar tekrar ifade edelim: Bin yıllık hesapları karıştırsak, belki birçok milletle, diğer birçok Türk topluluğuyla veya tarihten silinmiş olan devletlerle hesabımız çıkar da, her şeye rağmen bizden ayrı görmek istemediğimiz Kürtlerle asla bir hesap çıkmaz…

Biz Diyarbakır’ı, Van’ı, Hakkâri’yi, Bitlis’i vatanlaştırırken üzerlerinde var olan bir Kürt egemenliğine mi son vermişiz? Kesinlikle hayır!.. Bugün bizimle beraber yaşama iradesi koyup PKK’ya bizim kadar düşman olan Kürt kardeşlerimizin de, bizden farklı düşünenlerin de yoğunlukla yaşadığı toprakları, yani Demirtaş’ın “1516’da ikiye bölündü” dediği sözde Kürdistan da dâhil toprakları ya küffar milletinden teslim aldık ya kendi kandaşlarımızdan ya da Arap hâkimiyetinden…

Tabii ki asla mümkün ve doğru değil de, eğer bir işgalden, bozulan bir anlaşmadan, bir haktan söz edeceksek, (Demirtaşgiller’le değil) Romen Diyojen’in torunlarıyla masaya oturmamız gerekiyor!..

Aksi hâlde aynı soruları soracağız: Yoksa Sultan Alparslan’ın Malazgirt’te yendiği Romen Diyojen (Demirtaşgiller’dendi de) bizim haberimiz mi olmamıştı? 1071’de yenilen Bizans İmparatorluğu, aslında Romalı taklidi yapan (Demirtaşgiller’in) devleti miydi?

***

Türkiye Cumhuriyeti işgalciymiş!.. Bunu Türklere karşı savaş kaybedenlerin varisleri değil, konuyla ilgisi hiç olmayıp terör örgütüne siyasi alan açmaya çalışan diller söylüyor!.. Kimi Arapların “Türkler bizi 500 yıl sömürdü” demeleri gibi saçma bir durum… Sanki develerini sağmışız!.. Bunların da olmayan egemenliklerine son vermişiz, işgalci olmuşuz!.. Komik ama gerçek!..

Kaynak: Servet Avcı

Posted in Gündem | ARANIZDA ROMEN DİYOJEN’İN AKRABASI VAR MI? için yorumlar kapalı
Şub 17

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Ruhunuzun ışığını canlı tutmak, dünyadaki en büyük mücadeledir.” Robert Burton

* “Düşüncülerini değiştirmeyen insanlar cahillikleriyle mutluymuş gibi yaşarlar.” Albert Einstein

* “, Savaş meydanlarında kazanılan zaferler ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa siyasi istikbaliniz her zaman tartışma konusu olur.” Mustafa Kemal Atatürk

* “Dünyanın en zeki insanı da olsanız, bulunduğunuz ortam vasat ve vasatın altındaki kimselerden ibaret ise, düzeyinizi koruma imkânınız yoktur. Hepimiz, birlikte en çok zaman geçirdiğimiz beş kişinin ortalamasıyız.” Jim Rohn

* “Bütün insanlık tarihi boyunca, sıradan insanların iyiliğiyle ilgilenen bir siyasi elit hiç olmadı. Ve şimdi de durum farklı değil. Bir tiranlıktan çıkış yolu bekleyemezsiniz. Bu, sizi yemesi umuduyla devasa bir timsahı beslemeye benzer. Sıra sana gelecek…” Christine Anderson

Posted in Atasözleri Vecizeler | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Şub 15

“BİR ÜLKE NASIL PAYLAŞILIR?”

“BİR ÜLKE NASIL PAYLAŞILIR?”

2002 seçimlerinden günümüze kadar somut olarak ne yaşadığımızı farklı bir yöntemle anlatmak istiyorum…

Aslında beni böyle bir yazı yazmaya sevk eden, Avustralyalı gazeteci ve film yapımcısı John Pilger’in, 84 yaşında Londra’da hayatını kaybetmesi oldu. Yeniçağ’ın çıktığı günden beri bu sütunu takip edenler, Pilger’in ne kadar değerli bir gazeteci olduğunu hatırlayacaktır.

AKP iktidarının henüz ilk yılıydı ve gazeteci John Pilger’in Endonezya’nın nasıl yağmalandığını da anlatan “Dünya’nın Yeni Efendileri, Küresel Yağmacılığın Gerçek Yüzü” adlı kitabından geniş alıntılar yaparak “Strateji” sayfasında incelemiş ve ayrıca 14 Mayıs 2003 tarihli Yeniçağ’da “Tayyip Erdoğan Suharto’nun yolunda!” başlıklı bir yazı yayınlamıştım. O sırada Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak her yabancı ülke veya uluslararası şirket temsilcisi ile görüşmesinde Türkiye’nin bir ekonomik varlığını pazarlıyordu. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan da devir-teslimleri en hızlı şekilde gerçekleştireceklerini söylüyordu… Türkiye bir büyük savaşı kaybetmiş gibi yabancı şirketler tarafından yağmalanıyordu…

***

John Pilger ise kitabında Endonezya’nın nasıl yağmalandığını şöyle anlatıyordu:

“Kasım 1967’de Endonezya artık adeta avuç içine alınmış ve ganimetler dağıtılmaya başlanmıştı. The Time-Life şirket ortaklığı, Cenova’da, Endonezya’nın dünyanın dev şirketlerine nasıl parselleneceğinin tasarımının yapıldığı üç gün süren bir konferansa sponsorluk yaptı. Katılımcılar arasında David Rockefeller gibi dünyanın en güçlü kapitalistleri vardı. Toplantıda bütün dev şirketler temsil edilmişti: Belli başlı petrol şirketleri, bankalar, General Motors, Imperial Kimya Endüstrisi, Leyland, British-American Tobacco, American Express, Siemens, Goodyear, International Paper Co. ve US Steel… Masanın öbür ucunda ise Rockefeller’ın ‘Endonezya’nın en iyi ekonomistleri’ dediği Suharto’nun adamları oturuyordu.

Konferansın ikinci günü, Endonezya ekonomisi sektör sektör dilimlere ayrılıyordu.

Freport şirketi Batı Papua’da bakır madeni aldı. Bu şirketin yönetiminde Henry Kissinger vardı… Bir Amerika-Avrupa konsorsiyumu, Batı Papua’nın nikel kaynaklarına el koydu. Dev Alcoa şirketi ise Endonezya’nın boksit rezervlerinden en büyük dilimi kaptı. Bir grup Amerikan, Japon ve Fransız şirketi Sumatra, Batı Papua ve Klimantan’ın tropik ormanlarını aldı. Yabancı yatırımları düzenleyen bir kanun Suharto tarafından aceleyle çıkarılarak, bu yağmalama en az beş yıl vergiden muaf tutuldu.

Wall Street bütün olanları büyük bir fetih gibi görüyordu. Sukarno, Dünya Bankası’nı ülkeden kovmuş, petrol şirketlerinin gücünü sınırlandırmış ve Amerikalılara açıkça ‘Kredilerinizle cehenneme kadar yolunuz var!’ demişti. Fakat Suharto ile birlikte ülkeye, çoğu Dünya Bankası’ndan yüklü miktarda krediler girmeye başlamıştı. Dünya Bankası yetkilileri ülkenin kalkınması için gönderdikleri milyarlarca doları Suharto rejiminden bazı kimselerin cebe indirmesine göz yummuşlardı. Bunun altında da esas patron Batılı güçlere iktisadi imtiyazların tanınması ve ülke kaynaklarının peşkeş çekilmesi yatıyordu.

Endonezya’nın bugünkü borçlarının toplamı 262 milyar dolar olarak tahmin ediliyor. Bu rakam ülkenin gayrisafi yurtiçi hasılasının yüzde 170’i. Bu borcu bazen hayatlarına mal olsa da ödemeye devam edecek olanlar ise sıradan insanlar…”

***

Bu bilgileri verdikten sonra şöyle demiştik:

“Ne dersiniz?

36 yıl sonra, Tayyip Erdoğan da Suharto’nun yolundan gitmiş olmuyor mu?”

Aradan 21 yıl daha geçti. Erdoğan, Batılı dev şirketlerle Endonezya’dakine tıpatıp benzer toplantılar yaptı. “Yatırım Danışma Konseyi” adı altında düzenlenen bu toplantılar, medyada büyük bir başarı gibi sunuldu. Bu toplantılarda Türkiye’nin ekonomik değerleri, Endonezya modeliyle paylaşıldı.

Sonra da sıra nüfusu ve tapuyu değiştirmeye geldi!

Türk Milleti, 2024 yılında bu kötü talihini değiştirmek için çaba sarf etmelidir. Yoksa elinde uğrunda ölünecek bir vatan da kalmayacak…

Kaynak Arslan Bulut

Posted in Gündem | “BİR ÜLKE NASIL PAYLAŞILIR?” için yorumlar kapalı
Şub 13

“O KADARCIK AKIL TERMUSTA DA VAR”

“O KADARCIK AKIL TERMUSTA DA VAR”

Tatlıses’in İbo şov’u yaptığı eski dönemde programa bir profesör konuk olmuş, Tatlıses her zamanki boş konuşan tavrıyla:

“Profesör bey, siz okumuş adamsınız, bilirsiniz. Termosa soğuk su koyduğumuzda suyu soğuk tutuyor, sıcak su koyduğumuzda suyu sıcak tutuyor….

Termos suyun soğuk ya da sıcak olduğunu nasıl anlıyor?”

Profesör cevap verir:

“Çok basit! Siz elinizi suya soktuğunuzda onun sıcak veya soğuk olduğunu anlamaz mısınız?”

Tatlıses: “Anlarım ama benim aklım var?”

Profesör cevap verir:

“Eee,  o kadarcık akıl termosta da var.” .

Posted in Fıkralar | “O KADARCIK AKIL TERMUSTA DA VAR” için yorumlar kapalı