Nis
24
Yüce Peygamber’imiz, “Lâ İlâhe İllallah” demesine rağmen “kafirdir” diye birisini öldüren Usame’ye, “Kelime-i Tevhid’i söylediği halde onu niçin öldürdün?” diye sormuş, “O bu sözü, kendisini ölümden kurtarmak için söyledi” cevabını alınca, “Onun kalbini yarıp da imanı var mı diye baktın mı?” buyurmuşlardır.
“Başını örtmeyen kadın dinden çıkar” diyenler, başını örtmeyen kadınların kalplerini yarıp imanı var mı diye bakmışlar mıdır?
Sözde Müslüman olmak kolaydır, ama özde Müslüman olmak zordur.
“DİN, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Biz sadece din işlerini devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz. Kaste ve fiile dayanan taasupkar hareketlerden sakınıyoruz. Gericiliğe asla fırsat vermeyeceğiz.”
Bu sözle, bu ülkeyi kurtaran ve Cumhuriyet’i kuran Büyük Atatürk’e aittir.
Kendini Atatürk’ten büyük görüp, vicdanımız olmaya veya vicdanlarımıza hükmetmeye çalışmak kimsenin haddi değildir.
Büyük Gazi’nin dediği gibi:
“Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, ulusun yararına, İslâmlığın yararına uygunsa, hiç kimseye sormayın, o şey dindir. Eğer bizim dinimiz akla, mantığa uygun bir din olmasaydı, kusursuz olmazdı, dinlerin sonuncusu olmazdı. “
Nis
23
23 Nisan 1920, Türk milletinin iradesini temsil eden Birinci Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı ve Türk halkının var olma-yok olma savaşları içinde egemenliğini ilân ettiği tarihtir.
Atatürk, 23 Nisan 1924′te ’23 Nisan’ gününün bayram olarak kutlanmasına karar vermiş, bu tarihten 5 yıl sonra 23 Nisan 1929’da bu bayramı çocuklara armağan etmiştir. 23 Nisan ilk defa 1929 yılında Çocuk Bayramı olarak da kutlanmaya başlanmıştır. 1979′da, yine ilk olarak altı ülkenin katılmasıyla uluslararası boyuta taşıdığımız bu millî bayramımıza, ortalama olarak her yıl kırkın üzerinde ülkeden gelen ve Türk çocuklarının misafiri olan yabancı ülke çocukları da katılmaktadır. Dünya’da çocuklarına bayram hediye eden ve bu bayramı bütün dünya ile paylaşan ilk ve tek ülke Türkiye’dir.
Türk milletinin gönlünde, onun bağımsızlığının sarsılmaz ifadesi olarak en önemli yeri işgâl eden 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, her yıl yurdumuzda ve yurtdışındaki temsilciliklerimizde, bütün kurumlarımızda, okullarımızda ve her evde çeşitli etkinliklerle kutlanarak millî birlik ve beraberliğimizin kenetlenmiş ifadesini temsil etmektedir.
Büyük önder Atatürk’ün düşüncesinde çocuklar, milletin geleceğidir. Onlara duyduğu sarsılmaz güvenin ve büyük sevginin ifadesi olarak, millî bayramımız olan 23 Nisanlar’ı çocuklara armağan etmiştir. Tarihimizin gurur dolu sayfalarının yeni nesillerce öğrenilmesi ve Türk Devleti’nin devamını emanet edeceğimiz yeni Cumhuriyet bekçilerinin bu bilinçle yetişmesi amacıyla 23 Nisanlar, önemli birer vesiledir.
Cumhuriyetimizin kurucusu, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, yarınlarımızın güvencesi çocuklarımıza hediye ettiği 23 Nisan Çocuk Bayramı, bu alanda hem dünyada bir ilki oluşturmakta, hem de geleceğin cumhuriyet nesillerine, atamızın verdiği önemi ifade etmektedir.
Cumhuriyetin geleceğini gençlere ve yarının sahipleri çocuklara emanet edecek kadar çocuklarımıza ve gençlerimize güvenini ifade eden Atatürk, onlara bir de bayram armağan etmiştir. Bugünde bizlere düşen; hem atamızın emanetlerinin yılmaz bekçileri olduğumuzu göstermek, hem de atamızın aziz hatırasını en yoğun ve güzel biçimde yad etmek görevini yerine getirmektir.
Nis
22
Ümit Özdağ bir doktor arkadaşının kendisine yazdığı e postayı paylaşıyor. Yalnız isimleri değiştiriyor. Olayın geçtiği şehrin adını vermiyor onun yerine “X” şehri diyor.
E posta şöyle: “2007 seçimlerine giderken “Çiçek” Hastanesi’nde beraber ihtisas yaptığım arkadaşlarımla zaman zaman o günler için gündemde olan seçimleri tartışırdık. Dr. “Mehmet” arkadaşım ile benim tartışmalarım ise pek bir meşhurdu. Malum “Mehmet” arkadaşım hızlı AKP’li ve Tayyipçi idi. Ben de yanlış düşündüğünü anlatmaya çalışan ona aykırı bir ses idim. Dr. Mehmet yere göğe sığdıramadığı AKP’yi ve Tayyip’i öyle savunurdu ki, bir an için bile başka bir fikri zikri bırakın kabul etmeyi, duymak bile istemezdi. Seçimler geldi sonlandı malum olarak AKP ezici çoğunlukla kazandı ve daha sonrasında da ihtisaslarımız bitti ve kendisi kurada Güneydoğuda “X” şehrini çekti gitti. Ben de eş durumundan Ankara’da kalıp “Papatya” Devlet Hastanesi’ne acil sorumlusu olarak atandım.
Aradan 2 yıl geçti ve Papatya Devlet Hastanesi’nde beraber çalıştığım mesai arkadaşlarımdan birisi olan Dr. “Hüseyin”, “X” şehrine Sağlık Müdürü olarak atandı. Giderken de bana “X şehrinde tanıdığın doğru düzgün doktor var mı” diye sorunca ve ben de “Öyle biri var ki; hem akıllı hem çalışkan hem de senden bile hızlı AKP’li bir doktor arkadaşım var” dedim. Dr. Hüseyin de hemen bu olayı sahiplendi ve “Beni mutlaka bulsun” dedi. Ben de Dr. Mehmet’i aradım ve durumu anlattım. “Hüseyin size müdür olarak geliyor. Ben seni ona yeterince refere ettim, sen de git kendisiyle görüş” dedim.
Dr. Mehmet ise bana ne dedi biliyor musunuz; “Kardeş buralar var ya buralar, başka yerler. Burada devlet mevlet yok. Sağlık Müdürlüğü dahil hiç bir kurumu devlet yönetmiyor. İhaleden personel atamasına sağlıktan sosyal yardıma kadar her türlü hizmeti PKK veriyor. PKK’nın onaylamadığı hiçbir şey gerçekleşmiyor. Ben buradan dönüyorum, mecburi hizmetim bitti ama içimdeki AKP de bitti. Artık beni MHP falan da kesmez. Bu işe dur demek gerek.”
Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=26322
Nis
21
BUNLAR AKİL Mİ? (=”YEYİCİ Mİ?”)
Akil (!) lerden;
Yılmaz Erdoğan: PKK’ya yakınlığı konusunda defalarca eleştiri odağı olan Erdoğan, 2008 yılında bir demecinde ölen PKK’lılar için “şehit” ifadesini kullandı.
Kadir İnanır: “Kürt başka PKK başka şeklinde bir ayrım söz konusu değildir, PKK’lılar neden kardeşimiz olmasın. PKK bir Kürt partisidir.”
Prof. Murat Belge: “Kürt sorunu yoktur, PKK sorunu vardır” tezinin gerçeği yansıtmadığını söyleyen Murat Belge canlı yayında “Devletten ordudan yana değil de dağdaki Kürtle birlikte yaşamak isterim” dedi.
Prof. Doğu Ergil: “PKK’lı da, asker de bu ülkenin evladı. Bir şehit tutturdular gidiyorlar. Ne şehidi Allah aşkına.”
Hak İş Başkanı Mahmut Arslan: Mahmut Arslan’ın PKK’yı finanse ettiğine ilişkin bir belge ortaya çıkmış ve günlerce konuşulmuştu. Arslan çıkan haberin üzerine “Aksine PKK mağduruyum, evim arabam bombalandı” diyerek açıklama yapmıştı.
Yeni Şafak Yazarı Hilal Kaplan: Diyarbakır’da Türk Bayrağı açılmaması tartışmalarına değinen Hilal Kaplan, bir okurunun sözlerini aktarırken “Artık bu Türk Bayrağı’nın isminin değişmesi de gündeme gelmeli. Türkiye Bayrağı denebilir” dedi.
Prof. Dr. Mithat Sancar, Yeni Şafak Yazarı Ali Bayramoğlu: Taraf Yazarı Oral Çalışlar: Bu üç ismin ortak özellikleri, PKK paravanı DPI adlı örgütün toplantılarına katıldıkları iddiası.
Baskın Oran: “Milli devlet ne anlama gelir hiç belli değil. Ulusal devlet mi, ulus devlet mi? Ulusal devlet diyorlarsa mesele yok. Buna karşılık ulus devlet bizim başımızda Allah’ın belasıdır. Türk üst kimliği bölücüdür. Üst kimlik Türkiyeli olmalıdır. Kürtler bu sefer de hayal kırıklığına uğrarlarsa biz bu memleketi kontrol edemeyiz. Umudunu kaybetmiş bir PKK olursa metro ve AVM’ler her gün patlar.”
Lale Mansur: “Bugüne kadar ayrıcalıklı olan hep Türkler’di. Bu ayrıcalığı paylaşmak veya Kürtlerle aynı statüye gelmek istemiyorlar. Türkler Kürtlerle eşit meşit olmak istemiyor.”
Abdurrahman Dilipak: Siz “Ne mutlu Türküm diyene” dedirtirseniz; o da bunu öbür şekli ile söyler. “Türkiye Türklerindir” derseniz, bunu birileri zihninde şöyle tercüme eder: “Kürdistan Kürtlerindir” ya da “Arabistan Araplarındır” der çıkar işin içinden birileri.
Zübeyde Teker: Devlet teröriste tazminat ödesin.
http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=83317
Tarihten;
*“O komutanlar Silivri’ye atılmasaydı, ‘İmralı süreci’ başlayamazdı!” Mümtazer Türköne
* “Artık kulak duymaz burun koklamaz beyin hissetmez göz görmez olmuş. Hiç kimse Türk değil… Türk oğlu Türkler bile annesine veya büyükannesinin akrabalarından birine danayarak Arnavutluk, Çerkezlik, Gürcülük Araplık iddiasında. Kısaca bir milli çöküş, bir ırkın tükenişi yaşanıyor ki anlatmak mümkün değil. Ancak ” milli can çekişme “ deyimi ile bu tarihi durum anlatılabilir…” Celal Nuri
* “Ya Mustafa Kemal’in üzerine bir ordu göndermemize izin verin, ya da siz bir askeri kuvvet göndererek stratejik noktaları işgal edin” Damat Ferit
*“Kuvayı Milliye yalandır maskedir. Buna katiyyen inanmayın. Bu heriflere inanmak cinnettir. Bunların hepsi yağmacı güruhudur.” Cuma’ları Memiş Paşa Camisi’ndeHafız Mahmut (Hürriyet ve İtilaf’ın Adana Şube Başkanı)
*“Toprak nemize lazım; memleketi ister Rusya ister başka millet alsın yeter ki dinimize dokunulmasın” Derviş Vahdeti
* “Türklükten şeref ve izzetimle istifa ediyorum” Mustafa Sabri Efendi’nin
* “Osmanlı hükümeti kendini kayıtsız şartsız düşmana teslim etmeye muvafakat etmiştir” Mustafa Kemal Atatürk
* Yunan işgalcilere “Bu ordu bizim ordumuzdur” Adliye Nazırı Ali Rüştü Efendi
* “Düşmanlarımıza düşmanlarımızdan daha çok hizmet edenler, amaçlarını kolaylaştıranlar var” Mustafa Kemal
* “Türk ile oynanmaz. Türk ile oynayanın akıbeti berbat olur” Arap tarihçi
* “Gerçekte ecnebi okullarına Türk giremez demek doğru değildir. Türk girer, fakat Türk çıkamaz!” Robert Kolej’de okuyan Müfide Ferit Tek
Nis
20
Yok, mudur durduracak intihara gidişi?
İmralı’da caniyi beslemek kimin işi?
Sorulsun bilenlere söylesin bilirkişi
Terörizmin başını övmek değil midir bu?
Bak, çağdaş(!) Avrupa’da görünüyor izleri
Amerika denilen devletteymiş gizleri
“Kürt sorunu” diyerek kandırmayın bizleri
Bildiğimce, “ipe un sermek” değil midir bu?
Terör denilen cinnet paçavralar açıyor!
Caniye af isteyen diller salya saçıyor
Hani, nerde görevli? “Görevinden kaçıyor!”
Bölücü eşkıyayı sevmek değil midir bu?
Vatana ve bayrağa sebil ettik kanları
Toprağa veriyoruz gencecik fidanları
“Vatan sağ olsun” diyen bunca yiğit canları
En acılı anında dövmek değil midir bu?
Hem yediden yetmişe insanı fişliyorlar
Hem de, vatana olan ilgiyi dışlıyorlar
Vatan, bayrak diyeni bir güzel haşlıyorlar
Vatanını seveni yermek değil midir bu?
Saygı yok mu sizde hiç şehide ve gaziye?
Bu haller yakışmıyor bilin şanlı maziye
En gerekli anlarda gidiyorlar geziye
İnsanları yay gibi germek değil midir bu?
Kimler, bu hainlere destek sağlıyor şimdi?
Kızılırmak, Sakarya kanlı çağlıyor şimdi
İncindi Anıtkabir ve kan ağlıyor şimdi
Hıyanetin katına ermek değil midir bu?
Hırs için çekilir mi asırlar boyu zillet?
Hürriyeti kullanır terör denen bu illet
Sizce, gereksiz midir; vatan, bayrak ve millet?
Aklı, fikri, vatanı, vermek değil midir bu?
Posted in Şiirlerim
|
Tagged aklı, amerika, anıtkabir, bölücü, çağdaş, cani, canlar, dövmek, fikri, imralı, intihar, ipe un sermek, kızılırmak, sakarya, vermek, yermek, yiğit
|
Nis
19
Anayasa hükmü çok açık: “Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz. Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.”
Anayasa ‘Kanunsuz emir olamaz’ der. O halde yazılı emri hangi otorite verebilecek?…
“PKK’lı teröristlerin sınır ötesine çekilmesi sırasında, operasyon yapılmaması ve teröristlerin görmezden gelinmesi Türk Ceza Kanunu’nun 238’inci maddesinde belirtilen ‘suçluyu kayırma’ suçunun işlenmesi demektir. TCK 238’e göre, ‘suç işleyen bir kişiye araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için imkân sağlayan kimse, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.’
Başta Başbakan Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP Hükümeti’nin hiçbir Bakanlığı TCK 238’e aykırı bir direktif veya emir veremez. Anayasa’nın 137’nci maddesine göre kanunsuz emir yerine getirilmez. AKP Hükümeti, teröristlerin sınır ötesine çekilmesi ile ilgili olarak TCK 238’e aykırı direktif ya da emri yazılı olarak verse dahi bu direktif ya da emir uygulanamaz. Konusu suç teşkil edilen emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz. Yani Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü, TCK 238’e aykırı olarak verilecek direktif ve emirleri yerine getiremez. Yerine getirmesi halinde, sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun, kanunsuz emri yerine getiren, Genelkurmay Başkanı, ilgili Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Vali, Kaymakam, Hudut Birlik Komutanları, asker, jandarma ve polis sorumluluktan kurtulamaz ve TCK 238 kapsamında hesap vermek zorunda kalırlar.”
Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=26247
Posted in Gündem
|
Tagged 238, anayasa, ceza, emir, görevliler, kamu, kanun, kanunsuz, suç, suçlu, TCK
|
Nis
18
Adamın biri mahalledeki evinde ölmüş!.. Son zamanlarında mahalledeki evinde tek başına yaşayan bir âdem kişiymiş … Sesi sedası gelmeyince mahalleli kapısına yığılmış, içeri girince de mevta ile karşılaşmışlar.. Adam koltukta vefat etmiş.. Yalnız, duruşu şöyleymiş.. Sağ eli kalbinin üzerinde.. Sol eli apış arasında.. Ölünün vaziyeti bu!.. Mahalleli merak etmiş, “Ulan bunda bir garabet var!.. Rahmetli bu duruşu ile bir şeye işaret ediyor ama ne?!!” diye meseleyi çözmeye kafa yorar hale gelmiş!.. Çevrede yol yordam görmüş bir zat varmış. Onu bulmuşlar, ölü evine götürmüşler “Arkadaş, bu vaziyetin hikmeti ne?!” diye sormuşlar..
Derin abi büyük tefekkür halinde meseleye açıklık getirmiş, sormuş!..
-Rahmetli nasıl adamdı?..
-Pek sesi çıkmazdı, son zamanlarında sakin sessizdi..
-Peki borcu var mıydı?..
-Sorma, hepimiz gibi borçtan musdaripti.
-Hah işte, bu durum o!..
-Nasıl yani?..
-İşte anlatıyor!.. Sağ eli kalbinde “borcum borç!..” diyor sol eli ile “babayı alırsınız” diyor…
(* Terör örgütü ile birileri anlamış olmalı…)
*Merhum Behiç KILIÇ Yeniçağ
Nis
17
1919’da İngilizlerin yaptığı “Kürtçülük” ve Irak sınırımızın dağlık bölgeden geçirilerek ileride “kullanılması” politikasını anlatılmıştı.
İngiliz resmi belgelerine göre, Diyarbakır ve Irak’ta cirit atan Noel adlı İngiliz casus albay hakkında kendi diplomatları “O bir Kürt Albay Lawrence’ı olacaktır” diyorlardı!..
Bir başka ifadeye göre de, “Kürtlerin havarisi” ve “Kürtlerin peygamberi olmak isteyen kişi” idi!..
Türkler ise “beş para etmeyen alçaklar” idi.
İNGİLİZLERİN KÜRT PLANI!..
Atatürk 1919’da da var olan bu sorun hakkında neler düşünüyordu, neler yapıyordu?..
Mustafa Kemal, sözde “Büyük Ermenistan’ın sınırını çizmek için Türkiye’ye gelen ABD Generali Harbord’a gerçekleri anlatıyor ve oynanan oyunları şöyle açıklıyordu:
“İngilizler, imparatorluğu bölmek ve Türklerle Kürtler arasında bir kardeş savaşına neden olmak için Kürtleri, kendi himâyeleri altında bağımsız bir Kürdistan kurma planına katılmak üzere kışkırttılar. İleri sürdükleri tez, imparatorluğun nasıl olsa dağılmaya mahkûm olduğudur. Bu amaçlarını gerçekleştirmek için büyük paralar harcadılar, her türlü casusluğa başvurdular. Bunun için Noel adlı bir İngiliz subayı Diyarbakır’da uzun süre çaba harcadı ve faaliyetlerinde her türlü sahtekârlık ve aldatmaya başvurdu.
Fakat bizim Kürt vatandaşlarımız, hazırlanan komplonun farkına vararak, onur ve vicdanlarını parayla satan diğer bir grup haini bölgeden kovdular. (…)
Saf Kürt vatandaşlarımızı, isyana (ayaklanmaya) teşvik ettiler. Bu alçakça planın üç amacı vardı: Kürtlerin çıkar duygularını canlandırma, milli kuvvetleri yok etme ve aynı ülkenin evlatları arasında bir mücadele ve kan dökmeye neden olmak. (…)
Bu entrikaların tümüyle dışında kalan yerel halk, çok geçmeden bunların gerçek niyetlerini anladı ve suçluları tutuklamak üzereyken, onlar kaçtılar.
TÜRK MİLLETİNİ SÜRÜLEŞTİRMEK İSTİYORLAR…
Atatürk şöyle devam ediyordu:
“İstanbul hükûmeti milli hareketi ve milletin kendi kendisini idarede gösterdiği kabiliyeti kötü gözle gördüğü için Milli Hükûmeti İttihatçılık ile lekelemek istemektedir. İngilizler de böyle düşünmekte ve davranmaktadırlar. Oysaki İttihatçılarla hiçbir münasebetimiz yoktur. Bolşevikliğe ise memleketimizde yer yoktur. Çünkü bizde ne sermayedar ne de milyonlarca işçi vardır. İngiltere, Hindistan ve Mısır’daki tecrübelerine dayanarak Türk Ulusu’nu bir sürü durumuna sokmak istiyor, aydınları hapse atıyor, yurdu parçalıyor, Kürtleri bizden ayırmak istiyor.”
MUSTAFA KEMAL: “AYRI BİR SINIR ÇİZİLEMEZ!..”
Gazi Paşa, Ocak 1923’te İstanbul gazetecileriyle söyleşi yaparken de, Ahmet Emin’in sorusu üzerine, “Kürtlük meselesi” üzerine görüşlerini şöyle açıklıyordu:
“Kürt meselesi; bizim, yani Türklerin menfaatine olarak da kat’iyen söz konusu olamaz. Çünkü malumu âliniz bizim milli sınırımız dahilinde mevcut Kürt unsurlar o surette yerleşmiştir ki, pek sınırlı yerlerde yoğunluğa sahiptir. Fakat yoğunluklarını kaybede ede ve Türk unsurlarının içine gire gire öyle bir sınır hasıl olmuştur ki, Kürtlük namına bir sınır çizmek istersek Türklüğü ve Türkiye’ yi mahvetmek lazımdır. (…) Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem Kürtlerin ve hem de Türklerin salahiyet sahibi vekillerinden meydana gelmiştir ve bu iki unsur bütün menfaatlerin, ve mukadderatlarını birleştirmiştir. Yani onlar bilirler ki, bu müşterek bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmeye kalkışmak doğru olamaz.”
*Hulki Cevizoğlu 14.10.2008
Posted in Yazılarım
|
Tagged 1919, ahmet, atatürk, casus, emin, gazi, ingiliz, kürt, noel, paşa, Tbbm, türk
|
Nis
16
1866 Mayıs’ında Girit Rumları (Avrupalılarında teşvikiyle) toplanıp padişah’a bir dilekçe gönderirler. Avrupalı Devletlerin garanti etmiş olduğu ıslahatların yapılmasını isterler. Bab-ı Ali yumuşak davranır; ancak önceden kararlı olan Rumlar Ağustos ayında isyan ederler ve Osmanlı hâkimiyetini tanımadıklarını, Yunanistan’a bağlanmak istediklerini ilan ederler.
Girit’te Hıristiyan ahali dağlara, Müslüman ahali kalelere çekilmeye başlar. Fransa ve Rusya isyanı desteklemekte, İngiltere uygun bulmamaktadır.
Fransa Girit’in artık kangren olduğunu ve kesilip atılmasını, yani Yunanistan’a bırakılmasını ısrarla istemektedir. Keçecizade Fuat Paşa ise, sivilce olduğunu söyler; “Bununla beraber sizde pekala bilirsiniz ki, Girit başımızdır. Baş, hiçbir vakit kesilmez. Başımızı kurtarmak için icabettiği vakit bütün vücudumuzu feda etmek hem hakkımız, hem de vazifemizdir. Biz hak ve vazifemize istimad eden encamı ne olursa olsun her fedakârlığı göze aldırmaya mecburuz”… Sultan Aziz de, Girit’ten vazgeçmeyeceğini; bunun için bir Navarin olması gerektiğini söyler. Avrupa seyahatinde Paris’te Fransız İmparatoru ile görüşürken şöyle der; Girit toprağı Osmanlının kanı ile yoğrulmuştur… Düvel-i Muazzama istifak ederek Yunanistan’a terkini notalarla teklif etseler bile teklifatı meyhumeyi ret ve askerimin son neferine varıncaya kadar cezireye sevk eder ve donanmamdan bir sandal kalıncaya kadar sebat eder ve çaresiz kalınır ise Girit’i o zaman terk ederim.” Bu kararlı tutum müdahaleci Avrupa devletlerini biraz geriletir.
Ömer Paşa Girit’e gönderilir. Asilere büyük darbeler vurur, fakat sonuç alınamaz. 1867’de Sadrazam Ali Paşa bizzat Girit’e gitmeye karar verir. Ali Paşa’da Girit’te kesin netice alamamakla beraber eşkıyanın belini kırar, eşkıyanın ümidi kalmaz. Ali Paşa 1868’de Dersaadet’e döner. Yunanistan’a tahrik ve teşviklerinden ötürü bir kesin uyarı verir. Sekiz gün tanır ve peşinden, Osmanlı donanması Girit’e gidecek yardımları önlemek üzere Yunan sahillerini abluka eder. Eşkıya durumun kötüye gittiğini görünce bir kısmı adadan kaçar. Diğerleri Sultan Aziz’in çıkaracağı affın şümulüne alınır, isyan filen biter. Ancak Girit Osmanlı’ya pahalıya mal olmuştur. Yabancı müdahalelerden ve Devlet-i Aliyye’nin zafiyetlerinden çekinilmektedir. Ve yabancı bir sefirin ALİ Paşa’ya “Bu yeri terk etmeniz gerekse kaça verirsiniz?” diye sorulduğunda, “Aldığımız fiyata!” cevabını vermiştir. Girit’in pahası pek ağırdır.
*Büyük Türk Klasikleri Ansiklopedisi 8. Cilt
Posted in Hikayeler
|
Tagged ali paşa, aziz, bab-ı Ali, fransa, girit, hıristiyan, navarin, ömer paşa, padişah, rum, rusya, sultan
|
Nis
15
En yüksek makamda görev alsa da
Hem de bir Müslüman bir Türk olsa da
Her yana binlerce bayrak salsa da
Vatanı satana “hain “ denmez mi?
Bildiğimiz itler ürdü kaç kere
Şehitlikle geldi pek çok teskere
Vatan için şehit düşen askere
“Kelle” diyenlere “hain” denmez mi?
Dünya tanır, bilir, hayrandır Türk’e
Yurdun her yanını döndürdü sirk-e
Hakaret ederek can Atatürk’e
Tafra atanlara “hain” denmez mi?
Bunca şehit varken sessiz kalana
Utanıp sıkılmaz başlar yalana
Kalbe çöreklenen hınzır yılana
Yuva yapanlara “hain” denmez mi?
“Askerlik yan gelip yatma yeri mi”?
Şu Vatikan milletinden beri mi?
Değiştirdiklerin yoksa deri mi?
Böyle bir mahlûka “hain” denmez mi?
O makamda onmaz Türk’ü anmayan
Şehzade der şehitlere yanmayan
Vampirden bahsedip hiç utanmayan
“Sayın” diyenlere “hain” denmez mi?
Posted in Şiirlerim
|
Tagged bayrak, can, dil, gaye, hain, hürriyet, kelle, kıvılcım, kurşun, papaz, türk, vatan, vatikan, vicdan
|