Şub
11
1-Cumhurbaşkanı Abdullah Gül:
“Cumhuriyet döneminin sonu gelmiştir. Biz bu sistemi kesinlikle değiştirmek istiyoruz.” (27 Kasım 1995’de The Guardiyan Gazetesine verdiği demeç)
“Ne mutlu Türküm diyene! Lafı, fuzuli bir deyimdir. Bunu dağa, taşa her yere yazıyorlar. Bu bir ilkelliktir.” (19 Aralık 1992)
“Cumhuriyetçilik, Laiklik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devrimcilik bu millete zorlamayla dayatılmıştır.”
“Türkiye’nin bütünlüğüne en fazla zarar veren sistem ilkelerinin birisi de laiklik ilkesidir.”
Gül, bunları yalanlıyor ama onun ilkellik olarak gördüğü “Ne Mutlu Türküm Diyene” deyiminin iktidarları döneminde her yerden sildirilmesi bu söylemlerinin doğru olduğunu kanıtlıyor.
2- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan:
“Elhamdülillah şeriatçıyız.” (21.11.1994 Milliyet)
“Her 10 Kasım’da yaygara kopartılıyor. Ata’ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok.’‘ (17.09.1994)
“Bütün okullar imam hatip yapılacak.” (17.09.1994 Cumhuriyet)
“Cumhurbaşkanı’nın imam hatipli olacağı günler yakındır.” (05.02.1996 Akit)
“Sadece imamlar resmi nikah kıysın.” (09.05.1995 Milliyet)
“Belediye meclisinin her açılışını İstiklal Marşı yerine Kur’an okuyarak yaptım”.
“Ben İstanbul’un imamıyım.” (08.01.1995 Hürriyet)
“Demokrasi bizim için bir amaç değil, amaca ulaşmak için araçtır.”
“Demokrasi bir tramvaydır. İstediğimiz durağa gelince ineriz.”
“Ya Müslüman olacaksın, ya laik. İkisi bir arada olamaz.”
“Ben laik değilim, olursa devlet olur”.
“Bizim için en üst belirleyici İslam devletidir.”
“29 Zilkade 1421.” (Nikah tarihi olarak Arap takvimindeki tarihi kullanıyor.)
“Çocuklarının düğün takılarıyla mal varlığını kapatıyor”
“Türkiye’yi pazarlıyorum. Bizim için para önemlidir. Her şeyi pazarlar satarız.”
“Bana verilen maaş çok düşük, yetmiyor. Sen ne kadar maaş alıyorsun?” (Almanya Başbakanı’na)
“Türklük bir alt kimliktir, Türk yok Türkiyelilik var”
“Yahu, bu millet yatıp kalkıp size mi çalışacak.” (Erzurum’da çiftçilere)
“Efendi sen kim oluyorsun, buna mecelle (şeriat hukuku) karar verir.”
“Ben Ergenekon’un başsavcısıyım”
“Apo’yla görüştüğümüzü söyleyenler alçak, şerefsizdir. Ben değil devlet görüştü.”
Terbiyesizlik, Artistlik yapma ulan.”
“Hadi ananı da al git burdan” (Bir çiftçi vatandaşa)
“Ne konuşacam ben o kadınla yahu” (Şehit anasına)
“Söyleyin şu sahtekara ne istiyormuş” (Almanya’da işçi toplantısı)
“Al oyunu git.” (Atama bekleyen öğretmene).
3- Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç:
23 Nisan Resepsiyonu’na katılanların eşli mi, eşsiz mi olacağı sorusuna verdiği yanıt “Şeyini şey ettiğimin şeyi.”
“Türban ulusal namusumuzdur”
“Diyarbakır Emniyet Müdürü’nün ‘Dağdaki teröristlere ağlamayanlar insan değildir” sözünü destekliyor, takdir ediyorum.”
“BDP’li Gültan Kışanak’a hak veriyorum ben de olsam dağa çıkardım”
“Bizim camiayı iyi tanırım kadına ve paraya düşkündürler.”
“Laik Cumhuriyet miadını doldurmuştur.”
“Bana suikast tertiplediler, kozmik oda aransın.”
Tüm bu tüyler ürperten söylem ve eylemlere karşı Türkiye’de başta medya, bilim adamları, aydınların gıkı çıkmıyor. Tüm Anayasal kurumlar, Anadolu baroları, sendikalar, “demokrasi, hukuk devleti laik Cumhuriyet’in hazin akıbetini” akıl almaz bir duyarsızlıkla göbeklerini kaşıyarak izliyorlar.
Tüm dünyanın asrın en büyük lideri, mucize adam olarak belirlediği Atatürk’e ve demokrasinin olmazsa olmazı laikliğe, renk, dil, ırk farkı gözetmeksizin vatan ve milletini yüceltmek olan ulusalcılığa karşı çıkmak ruhsal, zihinsel bir sapıklık ya da akıl tutulması değil de nedir?
Türkiye’de meydan bunlara kaldı. Bir Allah’ın kulu çıkıp da “Atatürk olmasaydı bugün ülke sathında ezan sesleri değil çan sesleri duyulacaktı”, “Osmanlı döneminde Müslüman adedi yüzde 65-70 arasında idi. Atatürk döneminde yüzde 85, şimdi yüzde 99,9.” Kimmiş İslam’a hizmet eden.
Dünya üzerinde şeriat ya da din devletiyle kalkınmış adam olmuş bir tek uygar devlete tanık olunuyor mu? “Siz neyin peşindesiniz. Aklınızı mı yitirdiniz?” diye sorgu, sual edemiyor.
Bir rektör Atatürk’ü övdüğü için Türkiye’deki tüm üniversite rektörlerinin onu dışladığını açıklıyor. Bu tüyler ürpertici ithamı yalanlayan bir rektöre de tanık olunmuyor.
168 üniversite rektörü, 114 hukuk fakültesi dekan ve profları cübbelerinden ve öğrencilerinden utanmıyorlar mı?
Tanrı bu ödlek ya da unvan ve para düşkünü çakma, kişiliksiz bilim adamı, aydınlardan ülkemizi korusun.*Kemal Baytaş Sözcü
Şub
10
Yaşlı bir marangozun emeklilik zamanı gelmişti. Patronu olan müteahhide, artık işten ayrılmak istediğinden bahsetti. Müteahhide bu iyi adamın ayrılmasına çok üzüldü. Ve ondan son bir ev daha inşa ettikten sonra işi bırakmasını rica etti. Marangoz kabul etti ve işe başladı ama çok isteksizdi. Baştan savma bir işçilik yaptı ve kalitesiz malzemeler kullandı. Evi bitirdikten sonra eve bakmaya gelen patronu dış kapının anahtarını marangoza uzattı. Ve “Artık bu ev senin” dedi. “sana benden hediye”
Marangoz öylesine şaşırmış ve utanmıştı ki İçinden, “keşke yaptığım evin kendi evim olduğunu bilseydim! Diye geçiriyordu. “Hayat bir kendin yap tasarımıdır” demiş biri. Bu günkü davranış ve seçimlerimiz yarın yaşayacağımız evi kurar.
Şub
09
Terör operasyonuyla birlikte çarpıcı bilgiler 12 Eylül öncesini hatırlatıyor…
İSTANBUL başta olmak üzere 7 ilde gerçekleştirilen ve 15’i avukat 95 kişinin gözaltına alındığı DHKP-C operasyonu, örgütün suikast hazırlığında olduğunu ortaya koydu.
İddialara göre geçtiğimiz haftalarda yapılan bir operasyonda yakalanan İ.Ö., örgütün, CHP’nin İstanbul’daki bir ilçe başkanına suikast yapacağı bilgisini verildi.
İmam da Öldürülecekti
İ.Ö.’ye göre, bu iş için CHP ilçe teşkilatına bir örgüt üyesi yerleştirilecek, başkanın giriş çıkışı da izlenecekti. İ.Ö., CHP’li başkanın ardından Nurtepe’de bir imamın da öldürülmesinin planlandığını öne sürdü. CHP’li başkan öldürüldükten sonra odasına bir MHP bayrağı bırakılacak, bu olayın gerçekleşmesinin ardından da intikam adı altında bazı MHP’li yöneticiler öldürülecekti. Zanlıların bu planı 2006’dan beri uygulamaya koymaya çalıştıkları öğrenildi.
İ.Ö. ifadesinde, suikast talimatını veren kişinin de kadın avukat E. olduğunu öne sürdü. Bu gelişmenin ardından Terörle Mücadele ekipleri, geçen hafta başka bir operasyon düzenleyerek suikast hazırlığında olduğu ileri sürülen Ş.K.’yı gözaltına aldı. Ş.K.’nın evinde yapılan aramalarda, 1 adet suikast silahı Glock ele geçirildi.
İddialara göre bu kişinin verdiği bilgiler doğrultusunda, avukatların örgüt yöneticisi ve üyesi gibi çalıştıkları bilgilerine ulaşıldı. Bazı avukatların, “Baş manav, manav 1, manav 2, manav 3, hala, yenge ve deniz” gibi kod adları kullandıkları tespit edildi.
*sonkale.org
Şub
08
Ülküler…
Beş bin yıllık tarihle gelecektiler
Umutla ve sabırla yıllarca beklediler
Neme lazımlar…
Bana neler…
Başıboş duygular…
Aklın göz bebeğine
Mil çektiler
Beyinler…
Küf tutmuş, eprimiş, çürümüş beyinler
Tükürük kadar değil gerçeğin hokkasında
Birer ceset beyinler kafatasında
İdamlık, kafatası mahkûmu
Kuş beyinler
Düşünceler…
Karanlık, karmaşık, bulanık düşünceler
Bazen bir ip cambazı
Bazen bir asi kaçak
Bazen isyankâr
Elinde kanlı bıçak
Çıldıran, kuduran, kof düşünceler
Şub
07
Bir “badem bıyıklı”, seçimlerde yüksek oy alıp eline devlet gücünü geçirince “diğer badem bıyıklıyı” gözetiyor.
Kayırma ve kollama!
Badem bıyık düzeni kuruldu.
Dost, akraba, kardeş, partidaş, namazdaş, tarikattaş kim varsa; devlet kadrolarına, devlet şirketlerine sokuyorlar.
* * *
AKP Milletvekili ve eski Bakan Nimet Baş’ın kardeşi Hakan Baş:
TRT’ye atandı.
AKP Milletvekili Necdet Ünüvar’ın Kardeşi Hüseyin Ünüvar:
Sağlık Bakanlığı müşaviri oldu.
AKP’li Bakan Bülent Arınç’ın yeğeni İbrahim Arınç:
BOTAŞ’a müdür yardımcısı atandı.
AKP’li Bakan ve şimdiki Meclis Başkanı Cemil Çicek’in oğlu Ahmet Çiçek:
EPDK üyeliğine atandı.
AKP’li Bakan Selma Aliye Kavaf’ın eşi Alaeddin Kavaf:
Enerji Bakanlığı’na bağlı Eti Kimya’nın genel müdürü ve yönetim kurulu başkanlığına atandı.
AKP Milletvekili Fazilet Çığlık’ın eşi Muharrem Çığlık:
Başbakanlık Müşaviri yapıldı.
Başbakan’ı “o bir dahidir” diye anlatan AKP Milletvekili Aşkın Asan’ın eşi Habip Asan: Patent Enstitüsü Başkan Yardımcısı oldu.
AKP Milletvekili Gönül Şahkulubey’in eşi Mahmut Şahkulubey:
Bayındırlık Müşaviri oldu.
AKP eski Enerji Bakanı Hilmi Güler’in baldızı Sema Gezgincan:
Milli Eğitim müşaviri yapılmıştı.
* * *
Bu köşeye sığdıramam.
Liste böyle uzayıp gidiyor.
Son şu haberi de okuyun.
22 gün önce yayınlanmıştı: AKP Milletvekili Bilal Uçar’ın 10 yıllık imam kardeşi Mustafa Uçar, Denizli’nin travertenleriyle dünyaca ünlü turistik beyaz cenneti Pamukkale’de Ören Yerleri Kültür Turizm İşletmesi’ne müdür olarak atandı.
*Necati Doğru Sözcü
Şub
06
* Kürt halkının esir durumda yaşadığını öne sürerek, “Biz alimler ve Kürt düşünürleri olarak bu ‘Zulme dur’ demeliyiz… Biz çalışırsak bunu başarabiliriz ve tüm Kürtler olarak özgürlüğümüze kavuşabiliriz”DTK Genel Başkanı Ahmet Türk
*“Bizler artık Kürdistan’da bize zulüm edenlere göz yummamalıyız. Türk, Arap ve diğer halkların özgürleşmesi için Kürt halkının özgürleşmesi gerekir. Bir gün mutlak Kürt ve Kürdistan özgür olacaktır” Osman Baydemir
* İmralı’da yaptığı görüşmeden sonra “Ağabeyim 2013 yılında serbest kalacak” Mehmet Öcalan
* “Bana kızacaksınız” ama Öcalan’ı TBMM’de göreceğiz”. Mehmet Ali Birand
*“Kendi halkını katleden yönetimler meşru değildir. Biz, seni, meşruiyetini tanımıyoruz. Senin Başbakanlığını, zihniyetini tanımıyoruz. Sen kendini ne zannediyorsun? Haddini bileceksin. Senin haddine değil BDP’den hesap sormak.” Selahattin Demirtaş Başbakan’a söylüyor.
* “Yeni anayasada Kürtler için bireysel haklar olacağından söz ediyorlar. Biz de onlara, bireyler olmadığımızı, bir millet olduğumuzu söylüyoruz. Biz bir millette olması gereken hakları istiyoruz. Kürt sorunu çözülmedikçe Türkiye’de umut olmaz. Türkiye’deki bazı Kürtler özerklik istiyor. Mesele şu: 20 milyon Kürt’ten kaç tanesi özerklik talebinde bulunuyor? Bu konu da tartışılmalı. Bana kalırsa Kürtler kendi kaderlerini kendileri tayin etmeliler. İşin başında özerklik istediğimiz doğrudur; ama bugün Türkiye’deki Kürtler, özerkliğin yetersiz olduğunu düşünüyor.” Leyla Zana
Şub
05
Şub
04
Devir, Frenk diyarında Muhteşem Süleyman olarak adlandırılan, Kânûnî Sultan Süleyman devri… Malumâliniz; Avrupa’ya, Asya’ya ve Afrika’ya varan kilometrelerce karelik bir ihtişam söz konusu! Hastalanarak ölmeyi tende utanç addeden; atın sırtını ikametgâh, at üstünde ölmeyi şeref olarak kabullenen Osmanlı Türklerinin en parlak asrı… Bu yüzden olsa gerek, ülkemizde sıkça dillendirilen bir deyiş: “Bu dünya Sultan Süleyman’a kalmadı, sana mı kalacak?”
Fakat her ne kadar karaların ve denizlerin haşmetli hükümdarı olsa da kendisi, cihan devletindeki bozulmanın, Kânûnî ile birlikte başladığı söylenir ki, bu yazının mevzuu o değil…
Hâl böyle iken, yazar Ali Çimen Bey’in tespit ettiği üzere, Kânûnî’nin, devleti yönetiş tarzı dört temel prensibe dayanmakta:
1. Devleti yönetmek için büyük bir ordu
2. Orduyu yönetmek için büyük bir ekonomi
3. Ekonomiyi elde etmek için halkın refahının yüksek olması
4. Halkın refahının yüksek olması için kanunların adil olması.
(…)
Halen, Topkapı Sarayı’nda sergilendiği belirtilen mektuptan esinlenerek nakledeceğim kıssa şu:
Kânûnî, cihan devletini muhteşem bir mevkie getirmiş olmakla birlikte, tedirgindir de… Zira “devletler de bir insan gibi doğar, büyür, yaşlanır ve ölür.”
Günü geldiğinde, bu cihan devleti de, çöküşle yüzleşecek midir acaba?
Depreşen derin tedirginliğini, devrin meşhur âlimlerinden, Yahya Efendi’ye mektup vasıtasıyla bildirir Kânûnî: “Sen ilahi sırlara vakıfsın. Kerem eyle de bizi tenvir buyur. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğullarının akıbeti nice olur? Bir gün olur da izmihlale uğrar mı?”
Mektubu okuyan Yahya Efendi, manidar bir cevapla döner hükümdara: “Neme lazım be Sultanım…”
Cevap karşısında şaşıran Kânûnî, Yahya Efendi’nin bu tavrını anlamlandırmaya çalışır günlerce… Cevapla birlikte, tedirginliği daha da pekişir! Kendi kendine sorar: “Acep, bilmediğimiz bir mânâ mı var?”
Nihayet kalkar, Yahya Efendi’nin yanında alır soluğu… Beşiktaş’taki dergâhta.
Sitemkârdır ona: Cevabı, bir geçiştirme olarak algılamıştır çünkü… Yahya Efendi ise, sultanın bu haline binaen, konuşmaya başlar: “Sultanım sizin sualinizi ciddiye almamak kabil mi? Sualiniz üzerine iyice düşünmüştüm ve kanaatimi de açıkça arz etmiştim.”
Kânûnî tatmin olmamış bir edayla karşılık verir: “Sadece, ’Neme lazım be sultanım’demişsiniz. Sanki, beni böyle işlere karıştırma, der gibi bir mânâ çıkarıyorum…”
Kânûnî’nin bu algılayışına ibretlik bir cevapla mukabelede bulunur Yahya Efendi: “Sultanım! Bu devlette zulüm yayılsa, haksızlık şayi olsa, işitenler de neme lazım deyip uzaklaşsa, sonra koyunları kurtlar değil çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa, gizlese, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese… İşte o zaman devletin sonu görünür! Böyle hâdiselerden sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır, asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur; çöküş ve izmihlal de böylece mukadder hale gelir.”
Karaların ve denizlerin haşmetli hükümdarı, yalnızca gözyaşı dökerek tasdik eder bu açıklamaları… İkaz edici âlimlere sahip olduğu için, bir kez daha şükreder Allah’a ve uzaklaşır oracıktan. Kânûnî’nin yazdığı şu mısra ise, bu toprakların sonraki hükümdarları açısından hayatî niteliktedir :
“Saltanat didükleri ancak cihan gavgasıdır.
Olmaya baht u saadet dünyada vahdet gibi…”
*Afşin Selim Yeniçağ
Şub
03
Yıllardır merak etmişimdir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1984’ten bu güne terörle amansız bir şekilde mücadele etmektedir. Bu mücadelede güvenlik görevlimizi, öğretmenlerimizi, vatandaşlarımızı 37.000 insanımızı kaybettik. Hala da şehitler vermeye devam ediyoruz. Bütün bunların acısını yüreklerimizde yaşadık yaşıyoruz. İleri demokrasi (!) sayesinde canilerin ayağına gidilerek barış yapacaklarını yazanlar, söyleyenler milleti aptal mı zannediyorlar?
Canımızı alan, kanımızı döken, ülkenin her yerinde kargaşa çıkaran teröristlerin caniliğini Türkiye Cumhuriyeti’ne yürekten bağlı Kürt kökenli vatandaşlarımızla birlikte göstermek tek kelimeyle hakarettir. Çünkü terörden kaçan bütün Kürtler yine Türklerin yaşadığı şehirlere göç etmişler ve Türklere sığınmışlardır. Hiç kimsenin Kürt kökenli vatandaşlarla problemi yok. Bu ancak terör örgütünün kendisine taraf bulmak için uyguladığı bir yoldur. Maalesef buna başta medya mensupları olmak üzere AKP’nin tam kadro olarak katıldıkları görülmektedir. Bu oyunu yuttuklarının en belirgin göstergesi de AKP Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten ölen 22.000 teröristie “bunlar benim çocuklarım” diye sahip çıkmasıdır. O zaman sormazlar mı, “çocuklarına sahip çıksaydın da ülkesine hainlik etmeseydi” diye…
Benim asıl yazmak istediğim 30 yılı aşkın bir zamandır terörle, teröristle mücadele ediyoruz ama silahlı bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti’ne saldıranların Türk vatandaşı olduğunu göz ardı ediyoruz. Ne iktidar partisi AKP’den ne de mecliste grubu bulunan CHP ve MHP’den Türkiye Cumhuriyeti’ne saldıran bu teröristlerin Türk vatandaşlığından çıkarılması ile ilgili bir önerge verdiğini dahi duydunuz mu?
Avrupalıların ‘Türkiye kendi vatandaşlarını öldürüyor’ sözünü dikkate alarak bu yanlışlığın düzeltilmesi gerektiğine inanıyorum.
Bu vesileyle vatandaşlıktan çıkarılma kanununu da aşağıda yayınlıyorum. Vekillerimiz uygulama girişiminde bulunurlarsa seviniriz.
Türk Vatandaşlığından Çıkarma
(403 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 26 ncı maddesi:)
Yurt dışında bulunup da Türkiye Cumhuriyeti’ nin iç ve dış güvenliği ile kanunun suç saydığı şekilde iktisadi veya mali güvenliği aleyhine faaliyette bulunan veya yurt içinde bu tür faaliyetlerde bulunup da her ne suretle olursa olsun yurt dışına çıkan ve hakkında Türkiye’de bu nedenle kamu davası açılmasına veya ceza kovuşturmasına veya hükmün infazına olanak bulunmayan ve gelmesi için yapılan duyuruya rağmen üç ay içinde, savaş sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde bir ay içinde yurda dönmeyen Türk vatandaşlığını sonradan kazanmış kişiler 403 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 26′ ncı maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu kararı ile Türk vatandaşlığından çıkarılabilirler.
Bu hüküm, Türkiye savaş halinde bulunduğu zaman, doğumla Türk vatandaşı olanlar hakkında da uygulanabilir.
Şub
02

Maalesef bir haber daha okudum ve çok üzüldüm. Benim dediğim vekilim vatandaşları 65 yaşında emekli olması ile ilgili yasalar çıkarırken kendisine ‘Süper Vekil’ yasası hazırlayıp 20 yıl değil, 10 yıl değil, 2 yıldan daha az görev yaparak emekli ediyor.Milletvekilliği bu mu?… Yapılan milletvekilliği yeminleri unutuldu mu?…
Vah Türkiye’m vah!
Mini Sosyal Güvenlik Düzenlemesi, milletvekillerine 2 yıl dahi görev yapmadan emeklilik aylığı alma hakkı getiriyor. Şimdiye kadar vekiller en az 2 yıl milletvekiliği yapmadan milletvekili emeklisi olamıyordu şimdi yapılan yeni düzenleme ile 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 38 inci maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir. Eklenen fıkra ile vekiller 2 yıl dahi vekillik yapmadan vekillik emekli aylığı da alacaklar.
*sonkale.org