Ara 15

Aynı ihanet kabından besleniyorlar!

 
 
 
Kıbrıstaki bu soykırım unutulurmu…
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
BDP Milletvekili Ertuğrul Kürkçü’nün Kıbrıs’taki Türk varlığını ‘işgalci’ olarak nitelendirmesine sert tepki göstererek ‘Bu açıklama aynı zamanda; “Dersim isyanının bastırılmasını ‘katliam’ olarak görenlerle, Kıbrıs’taki Türk varlığını işgal olarak görenlerin aynı ihanet kabından beslendiğine de işaret etmektedir” dedi. Bozyel, “Anlaşılıyor ki 1978 yıllarda kanundan kaçarken, korkudan, ” samanlığa gizlenmiş olan bu sefil yüz “, şimdi AKP’nin duruşundan almış olduğu bir cesaretle, ” sahte kahramanlığa ” soyunmuştur” açıklaması yaptı.

 

Anlaşılıyor ki 1978 yıllarda kanundan kaçarken, korkudan, ” samanlığa gizlenmiş olan bu sefil yüz “, şimdi AKP’nin duruşundan almış olduğu bir cesaretle, ” sahte kahramanlığa ” soyunmuştur. Lakin unutulmasın ki; atalarımız ” otu çek köküne bak ” derler. Bunların da kökünde ve siyasi genetiklerinde her zaman akrep gibi sokmak ve ihanet vardır.
(MHP Genel Sekreter Yardımcısı Abbas Bozyel’in açıklaması)
*Ortadoğu Gazetesi
Posted in Gündem | Aynı ihanet kabından besleniyorlar! için yorumlar kapalı
Ara 14

TESEV’cinin İtirafı

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  
 
TESEV’ci Star yazarı Türkiye’yi nasıl dönüştürdüklerini itiraf etti:
Soros olmasaydı yapamazdık
Yandaş medyanın “sırf Kemal Kılıçdaroğlu’nu eleştirebilmek uğruna TESEV’i harcamasına” pek bozulduğu anlaşılan Star yazarı Mensur Akgün “bu ülkede insan haklarını savunmayı, demokratikleşme talebini, Kürt sorununun çözümünü istemeyi, Kıbrıs’ta Türk tarafının haklarını koruyan adil bir çözüm için çalışmayı ayıp sayanlar”a kendisinin de üyesi olduğu bu “sivil toplum kuruluşu” hakkında bazı bilgiler vermiş:
“O kötü belledikleri TESEV Türkiye’de ilk defa Annan Planı’nı “Sarı Kız” zamanında savunan ve risk alan kurumdu. O kötü TESEV ilk kez kapsamlı bir şekilde Türkiye demokrasisinin eksiklikleri üstünde çalışmıştı. Yine o kötü TESEV askerin demokratik denetimine destek olmak amacıyla kitaplar yayınlamış, derin devletin hedefi olmuştu.
Bunları da TESEV varsayımları ile lanetledikleri, ama aslında Türkiye’nin demokratikleşmesine, AB üyesi olmasına katkıda bulunmaya çalışan Açık Toplum Vakfı’nın, yanı Soros’un desteği ile yapmıştı. İş dünyasından da, başka kaynaklardan da destek almıştı. Ancak Soros’un desteği olmasaydı TESEV bu kadar büyük ve tarihe geçmeye aday işler yapamazdı.”

 

***

 

Eksiği var fazlası yok Akgün’ün yazdıklarının.
Gelin TESEV ve desteğini şükranla yad ettiği Soros hakkındaki eksikleri de biz tamamlayalım:
Ne yapıyordu Soros?
Vakıflar ağı aracılığıyla sivil toplum kuruluşlarına para akıtıyordu.
Peki bu kuruluşlar bu paralarla ne yapıyordu?
Kamuoyu oluşturuyordu!
Ne için?
Emperyalizmin ülkeleri sömürgeleştirirken kullandığı dayatmaları sorgulamadan kabullenmeleri için!
Kabullenince ne oluyordu peki?
1998’de Slovakya’da, 1999’da Hırvatistan’da, 2000’de Sırbistan’da, 2003’te Gürcistan’da, 2004’te Ukrayna’da ne olduysa o;
DARBE!
Yabancı vakıflar Türkiye’ye bir yılda 40 milyar doları, sarı saçının mavi gözünün aşkına hibe etmediler herhalde!
Dünyanın en örgütlü “darbe çetesi”nin “demokrasi havariliği” yaptığına kanıveren arkadaşlar sorum size:
CHP’li İsa Gök’ün dediği gibi “CIA’nın üniversite ve vakıflara açıktan para ödeyerek, kendi kamuoyunu oluşturmayı amaçlayan raporlar hazırlatması’nın yardımseverlik olduğuna inanmak safdillik olmaz mı?”
*Selcan TAŞÇI Yeniçağ Gazetesi
Posted in Gündem | TESEV’cinin İtirafı için yorumlar kapalı
Ara 14

Aranızda Müslüman var mı?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Adamın biri elinde büyük bir bıçakla camiye dalar ve sorar:

 

-Aranızda Müslüman olan var mı?

 

Korkudan kimse bir şey diyemez. Birazdan yaşlı bir adam ayağa kalkar:

 

-Ben Müslüman’ım, der.

 

Bıçaklı adamla yaşlı adam camiden çıkarlar. Adam dışarıdaki inek sürüsünü gösterip:

 

-Amca, şunları kurban edeceğim de, ben beceremem yardım eder misin? Der.

 

Yaşlı adam bayağı bir hayvanı kestikten sonra ‘ben yoruldum başka birini bul’ der.

 

Adam bu sefer kanlı bıçakla yine camiye girer ve sorar:

 

-Aranızda başka Müslüman var mı? Az önceki adamı doğradığını düşünen cemaat çok korkar ve herkes aynı anda imama bakar, imam:

 

-Ne bakıyorsunuz ulan iki rekât namaz kıldırdık diye hemen Müslüman mı olduk yüce İsa aşkına…!
Posted in Fıkralar | Aranızda Müslüman var mı? için yorumlar kapalı
Ara 14

Altın Sözler

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

* “BENİM EN BÜYÜK ESERİM TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ” dir. Mustafa Kemal ATATÜRK

* “Bir soğan soyuluyor da yaşarıyor gözler, memleket soyuluyor aldırmıyor öküzler…” Şair EŞREF

* “Ya İslâm’la yükselir, Ya inkarla çürürsün.. Bu yol mezarda bitmez, gittiğinde görürsün!” N.F.KISAKÜREK

* “BİR MİLLETİ YOK ETMEK İSTİYORSANIZ, DİLİNİ YOK EDİN YETER !….Konfüçyüs

*”Seni sevmeyene asla sabır gösterme. Çünkü sabrının adı yüzsüzlük, fedakârlığın adı eziklik, sevginin adı kişiliksizlik olur” Boris VİAN

*21. yüzyılın cahilleri okuma-yazma bilmeyenler değil, öğrenmeyi öğrenemeyenlerdir. Ünlü sosyolog Alvin TOFFLER

*Cehaletle deha arasındaki gerçek fark nedir biliyor musunuz? Dehanın sınırları var, cehaletinse hiçbir sınırı yoktur. W.GOLDBERG

*”Yüzünü güneşe çeviren insan, gölge görmez.” H.KELLER

*Siyasetle ilgilenmeyen aydın insanları bekleyen korkunç bir akıbet vardır: Cahiller tarafından yönetilmek!” Aristota

Posted in Atasözleri Vecizeler | Altın Sözler için yorumlar kapalı
Ara 14

Aslına Huuu… Nesline Huuu!…*

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Vakti zamanında bir hükümdar, vezirlerine şöyle bir emir vermiş.
—Tebaamdan bana Hızır Aleyhisselam’ı bulup getirecek bir kul var mıdır? Araştırılsın!..
O gün memleketin dört bir yanına tellâllar çıkartılmış. Ancak kimsenin bu işe cesaret ettiği yok! Fakat devletin elinin erişmediği uzaklarda bir yerde pek yoksul bir ihtiyar yaşarmış. Adamcağız uzun uzun düşündükten sonra “Eğer bazı şartlar öne sürer bu işe razı olursam ahir-i ömrümde birkaç zaman bolluk ve refah yüzü görürüm. Hükümdarın tebaası olarak bizi arayıp sorduğu mu var? Hem ola ki talih yaver gider,” deyip sarayın yolunu tutmuş.
Hükümdar ihtiyara kırk gün süre tanıyıp her türlü isteğinin yerine getirilmesini ferman buyurmuş. İhtiyar o kırk günde ne kadar fakir fukara varsa doyurmuş, yardımda bulunmuş. Kırkıncı gün sarayın adamları kapıya dayanmışlar ve “Buyur efendi gidiyoruz!” demişler. Zavallı ihtiyar, sayılı günün çok çabuk geçtiğini bilerek emre rıza göstermiş. Yolda yanlarına bir fakir derviş takılmış.
—Ben de sizinle geleyim ve sarayı bir kez olsun göreyim, demiş. İhtiyar ve sarayın adamları buna rıza gösterip huzura varmışlar.
Hükümdar ihtiyara bakmış; ihtiyar hükümdara bakmış. Ortada ne Hızır var, ne mazeret. Adamcağız durumu anlatacakken hükümdar ateş püskürür vaziyette en büyük vezirine sormuş:
—Efendi söyle bu densize ne ceza verelim?
—Hünkârım, bu adamı kırk katırın kuyruğuna bağlayıp sürütelim.
—Aslına huuu… Nesline huuu!… Diye bir ses duyulmuş ihtiyarın yanına takılıp gelen dervişten. Sultan sesini çıkarmamış ve ortanca vezirine sormuş:
—Söyle bre bu herife ne yapılım?
—Bu herifi keşkek edip leşini köpeklere yedirelim.
—Aslına huuu… Nesline huuu!… Demiş yine fakir derviş. Hükümdar ona sert sert bakmış. Sonra aynı suali küçük vezire sormuş.
Küçük vezirin cevabı şöyle olmuş:
—Yüce Sultanım. Bu zavallı ihtiyar zaten ömrünün sonuna yaklaşmış. Yoksulluk ve devletin ilgisizliği yüzünden bir yalana tevessül etmiş. Kaldı ki aldığı her kuruşu fakir fukaraya dağıtmış. Affetmek büyüklük alâmetidir. Büyüklüğünüzü gösterip bağışlayıveriniz.
—Aslına huuu… Nesline huuu!… Demiş derviş yine, Padişah öfkeyle sesin geldiği yana dönerek adeta kükremiş:
—Bre sen kimsin ve niçin hep aynı şeyi söyleyip durmaktasın? Padişah huzurunda edep böyle mi olur?
Derviş hükümdarı saygıyla selamlamış ve söze başlamış.
—Haşmetlû Hünkârım! Senin büyük vezirinin babası katırcı idi, onun için ihtiyarı katırlara sürütmek istedi. Ortanca vezirin babası keşkek dükkânı işletirdi. Etin artığını da köpeklere atardı. O da babasının yaptığını uygun gördü bu ihtiyara. Şu küçük vezirine gelince; O asil bir vezir ailesinden gelmektedir ve vicdanı bu ihtiyara devlet himayesiyle mücazat etmesini gerektiriyor. Babasından da öyle görmüştü zira. Hepsinin sözleri, asıllarını ve hangi nesilden olduklarını göstermektedir. Bende o sebepten “Aslına huuu… Nesline huuu!…” diyorum.
Padişahın merakı artmış. Hayretler içinde, bu fakir dervişin bütün bunları nereden bildiğini merak ederek sormuş:
—Peki, derviş sen kimsin?
—Ya sen, bu gün kimi bekliyordun Hünkârım?
Sonra da önce küçük veziri ardından da kendisini işaret ederek,
-İşte vezir, işte Hızır!…
Deyip ortadan kayboluvermiş.
 
*Bu sözün manası “Aslını da Allah’a havale ettim, neslini de! Demektir. Böyle bir temenni iyiler için dua; kötüler için ise bedduadır olmaktadır.

 

 
* İskender Pala’nın “İki Dirhem Bir Çekirdek” adlı kitabından
Posted in Hikayeler | Aslına Huuu… Nesline Huuu!…* için yorumlar kapalı
Ara 14

Bekir Bozdağ’dan Sözleşmeli Melle İsteği

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Doğu ve Güneydoğu illerinde toplumda sözü geçen, saygınlığı olan “mele” (molla) denilen kişilerin, sınavda başarılı olmaları kaydıyla, sözleşmeli imam hatip olarak Diyanet İşleri kadrosuna alınacağını belirtmiş…
“Bu kişileri analiz ettik. Toplumda sözü dinlenen, saygınlığı olan, sözleri insanları durduran veya harekete geçiren insanlar. Bu kişilerin hizmetinden müftülük denetiminde yararlanmak istiyoruz” demiş…

 

***

 

Kendilerini “hoca” olarak tanıtan ve halka Türkiye Cumhuriyeti kanunları yerine şeriat kurallarına göre yaşamaları çağrısında bulunan bu mollalar, tüm bu faaliyetlerini artık “resmi sıfatla” yapabilecekler!
Yani “laik” bir ülkede, laiklik karşıtı faaliyetlerini “devlet memuru” olarak sürdürebilecekler…

 

***

 

Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan tek ricam var:
Tablo ortada; atı almış, Üsküdar’ı geçmişsiniz de…
Acaba yapacağınız sınavda bu mollalara, Atatürk’ün sorduğu o basit soruyu sorar mısınız?
“Bakara suresi kaç ayet?”
Bakalım kaçı bilecek?
Mustafa Mutlu / Vatan
Posted in Gündem | Bekir Bozdağ’dan Sözleşmeli Melle İsteği için yorumlar kapalı
Ara 14

Yamyam Virüsler!

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Grup grup adeta ordu bizde
Takat koymadılar hiç birimizde
Daha yamyamları var içimizde
Yanı başımızda yamyam virüsler
 
Kaygısızlar yan gelip de yatarlar
Birlik olur etli yerden tutarlar
Develeri hamutuyla yutarlar
Yanı başımızda yamyam virüsler
 
Her çeşit kasanın içinde yatar
Karun hazinesi olsa da satar
Bankalar, şirketler, holdingler batar
Yanı başımızda yamyam virüsler
 
Öyle dost olduk ki besledik onu
Ekranda, sahnede süsledik onu
Tam suyun gözünde üs’le dik onu
Yanı başımızda yamyam virüsler
 
O kadar dosttuk ya bitirdi bizi
Sararıp soldurdu şu benzimizi
Ne yaptı, ne etti, kaybetti izi
Yanı başımızda yamyam virüsler
 
Yakalamak için zaman kolladık
Birçoğunu Avrupa’ya yolladık
Yetkiliyken bizler onu solladık
Yanı başımızda yamyam virüsler
 
Hepimiz tanırız kaşı, gözü var
Şeker-şerbet, baldan tatlı sözü var
Ayın on beşine benzer yüzü var
Yanı başımızda yamyam virüsler
 
O güler sırıtır biz ağladıkça
Dövize, faize bel bağladıkça
Zevk alır, dolar, mark hep çağladıkça
Yanı başımızda yamyam virüsler
 
12.6.1994
Posted in Şiirlerim | Yamyam Virüsler! için yorumlar kapalı
Ara 14

Mollalara Şeyhlere Atatürk’ün Sınavı

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Molla rejimi kurmaya soyunanlar için liyakat testi Bakara Suresi’ni 288. ayete kadar okudunuz mu!

 

Tarihi olaydır; mutlaka okumuşsunuzdur:
Mustafa Kemal, kurulacak devletin şeklini belirlemek için her kesiminden temsilcilerle görüşürken; sıra, mollalara, şeyhlere ve din büyüğü geçinen kişilere gelir.
Bunlara haber gönderip, kendileriyle bu konuyu görüşeceğini, ancak toplantıya katılacak herkesin Bakara suresini 288’inci ayetine kadar okumalarını rica eder.
Toplantı günü kürsüye çıkar ve sorar:
“Arkadaşlar, buraya gelmeden önce hepinizden Bakara suresini 288’e kadar okumanızı rica etmiştim. Kimler okudu Bakara’yı 288’e kadar?”
Salondaki bütün eller havaya kalkar.
Bunun üzerine Mustafa Kemal sözlerine devam eder:
“Beyler… İşte, kuracağımız devletin neden din temeline dayanamayacağının açıklaması budur: Hepinizin 288’e kadar okuduğunuzu ifade ettiğiniz Bakara suresi… Sadece 286 ayettir.”

 

Mustafa Mutlu / Vatan
Posted in Yazılarım | Mollalara Şeyhlere Atatürk’ün Sınavı için yorumlar kapalı
Ara 09

Şehir İsimleri Nereden Geliyor..!

Adana
Adana’ya ait en eski yazılı kayıtlara ilk olarak, Anadolu’nun en köklü medeniyetlerinden olan Hititlerin Kava Kitabelerinde rastlanmaktadır. Bu kabilelerdeki bir yazıtta Adana ve çevresinden Uru Adania (Adana Beldesi) olarak bahsedilmektedir.
Adana için kullanılan isimlerin karışıklıklara sebep olması nedeniyle 1878 yılında yayınlanan bir fermanla yöre adının Adana olarak yazılmasına karar verilmiştir.  Afyonkarahisar 
Afyon türkülerinde sık sık “Hisar” sözcüğü geçer. “Hisarın bedenleri çevirin gidenleri” gibi. Bu hisar sözcüğünün Afyon türkülerinde sık sık yinelenmesi nedensiz değildir. Eski adı Akroenos olan şehri Selçuklular uzun süren bir kuşatmadan sonra ele geçirdiler. “Hisar” kuşatma anlamına gelir. Acılarla elde edilen yere “Karahisar” dediler ve orada, kara taşlardan bir kale kurdular. On altıncı yüzyılda bölgede afyon yetiştirilmeye başlayınca, Karahisar’ın başına bir de Afyon eklendi ve şehir “Afyonkarahisar” adını aldı.

Aksaray
Selçuklu Sultanı İzzettin Kılıçarslan, şehirde cami, medrese, kümbetler ve büyük, beyaz bir saray yaptırdı. Şehir “Aksaray” adını işte bu beyaz saraydan aldı. 

Amasya
Amasya şehrini tarihçi Strabon’a göre Amazon karalı Amasis kurdu ve ona Amasis kenti anlamına gelen “Amasesia” ismini verdi.

Ankara 
İslam kaynaklarında Ankara’nın adı Enguru olarak geçer. Kimilerine göre Ankara sözü Farsça “Üzüm” anlamına gelen Engür’den, ya da Yunanca’da Koruk anlamına gelen”Aguirada’dan türemiştir. Bazılarına göre Hint-Avrupa dillerindeki “Eğmek” anlamına gelen Ank ya da Sankskritçe de “Kıvrıntı” anlamına gelen Ankaba’dan veya Latince’den çengel anlamına gelen uncus’dan türediği ileri sürülmektedir. Frig dilinde Ank “engebeli, karışık arazi” anlamına gelir. Şehrin diğer isimleri; Ankyra, Ankura, Ankuria, Angur, Engürlü, Engürüye, Angare, Angera, Ancora, Ancora ve son olarak Ankara şeklini almıştır.

Antakya
MÖ 300 yıllarında Makedonya Kralı Seleukoz bu yörede Antakya’yı kurdu ve şehre babasının ismi olan Antiokhia adını verdi. Zamanla büyüyen kent, başkent halini aldı.

Antalya
MÖ. on birinci yüzyılda Bergama kralı II.Attalos tarafından kuruldu. Şehir önceleri ismini kurucusundan aldı ve Attaleia adıyla anıldı. Daha sonra bu isim Adalia, Antalia ve en son Antalya şekline dönüştü.

Artvin
İskitler tarafından kuruldu. Artvin sözü İskitçe’dir.

Aydın
İlk olarak Argoslar tarafından kuruldu. Anadolu beylerinden Aydınoğlu Mehmet Bey’den aldı. Aydın, Mehmet Bey’in babasının ismidir. 

Bursa
Eski çağlardaki Bitinya bölgesinin başkentidir. Buraya kurucusu Bitinya kralı Prusias’ın adı verildi (MÖ: 11.yüzyıl).

Balıkesir
Şehrin adının Eski hisar anlamına gelen Paleokastio’dan türediği sanılmaktadır. Halk arasında dolaşan bir söylentiye göre de balı çok anlamına gelir. Çünkü kesir Arapça’da çok anlamına gelmektedir.

Bayburt
Eldeki kaynaklara göre kasabanın ortaçağdaki adı “Paypert” ya da “Pepert” idi. Bayburt adı buradan gelmektedir.

Bilecik
Bizanslılar döneminde burada Bilekoma adlı bir kale vardı. Osman Bey tarafından alındıktan sonra isim bu şekilde değiştirildi. 

Bingöl
Civarında bir çok göl bulunması sebebiyle bu ismin verildiği sanılıyor.

Bitlis
Kimi tarihçilere göre, “Bageş” ya da “Pagiş” sözcüklerinden türemiştir. Kimilerine göre de Büyük İskender’in komutanı “Lis” ya da “Badlis” burada bir kale kurmuş. Bitlis sözcüğünün bu komutanın isminden kaynaklandığı sanılıyor. 

Bolu
Önceleri Bithynion, Romalılar döneminde ise Claudiopolis adı verildi. Türkler burayı alınca Claudiopolis sözcüğünü kısaltıp sadece polis dediler. Daha sonra bu da halk dilinde değişerek Bolu oldu. 

Burdur
Eski adı Askaniya’dır. İsmini yanında kurulmuş olduğu Burdur gölünden alır. 

Çanakkale
Marmara ve Ege denizlerini birleştiren Boğaz’daki şehir ve kasabaların en büyüğü ve il merkezidir. Boğazın doğu kıyısında ve en dar yerinde kurulmuştur. Burada denizin şekli tıpkı bir çanağı andırır. Bugünkü ismini buradan alır. 

Çankırı
İlkçağda “Gangra” kalesinin eteğinde kuruldu. İsmini Gangra kalesinden alan Çankırı’ya yakın zamana kadar Çangırı ve Çenğiri deniliyordu.

Çorum
Rivayete göre Çoğurum kelimesinden türetilmiştir. Bu da bölgede zamanında Rumların çoğunluğu oluşturmasından kaynaklanmaktadır.

Denizli
Deniz-ili kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. İl eski Türkçe’de ülke, memleket anlamına gelir. Yani deniz memleketi denilir.

Diyarbakır
Bakır ülkesi anlamına gelmektedir. Bu ismin kaynağı Diyar-ı Bekir’dir. Bekir’in memleketi anlamına gelir. Bekir b. Va’il adlı Arap göçebe boyunun buraya yerleşmiş olması sebebiyle bu ismin yerleştiği söylenir. Diyarbakır’ın eski adı Amid veya Amed’dir. Gelen veya bizim anlamına gelir. Dede Korkut kitabında Amid’e Hamid de denilmiştir.

Edirne
Romalılar döneminde imparator Hadrianus tarafından kurulduğu için şehir “Hadrianopolis” adını alır. Hadrianus’un şehri anlamına gelen bu sözcük, sonradan değişimlere uğrayarak Edirne halini aldı.

Elazığ
1834 yılında Mezra denilen yerde kuruldu. 1862 yılında buraya padişah Abdülaziz Han’ın onuruna “Mamuret-ül-aziz” ismi verildi. Daha sonra Elaziz olarak kısaltılan isim, 1937 yılında Elazığ’a çevrildi.

Erzincan
Erzincan ovasından adını alır. Ezirgan diye halk tarafından söylenir. Buranın eski adı Eriza’dır.

Erzurum
Ard-ı Rum kelimesinden gelir. Yani Rum toprağı demektir. Diğer bir rivayete göre de Selçuklular buraya Erzen-Rum demişlerdir. Erzen darı demektir. Şehir o zamanlar bir tahıl ambarı olarak kullanılmıştır.

Eskişehir
Eski adı Doylaion’dur. 1080 yılında Türkler burayı ele geçirdi. 1175 yılında burasını Bizans geri aldı. Kılıçarslan bu şehri daha sonra geri alınca, ona “Bizim eski Şehrimiz” anlamına gelen Eski Şehir adını verdi.

Gaziantep
Şehrin eski adı Ayıntab’dır. Kelime anlamı, pınarın gözü demektir. Zamanla Antep olarak değişmiştir. Halk Kurtuluş savaşında Fransızlara karşı başarılı bir savaş verince 6 Şubat 1921′de çıkartılan bir yasayla Gazi unvanı verildi. 

Gümüşhane
Burada daha önceleri gümüş madenleri olduğundan, bu şehre Gümüşhane denilmiştir.

İstanbul
MÖ. 658 yılında Megara kralı Byzas tarafından kurulduğundan bu şehre kurucusundan dolayı Bizantion adı verilmiştir. 
Roma imparatoro Marcus Avrelius döneminde imparatorun manevi babasının adıyla “Antion” olarak anıldı.
Bizans İmparatoru Konstantin bu şehri yeniden kurunca buraya kendi adını verdi. Şehre “Konstantin” veya “Konstanpolis” adı verildi. Araplar “Kostantiniye”, Romalılar “Konstantinopolis” demişlerdir. Daha sonra bu ismin kısaltılmış şekli olan “Stin-polis” deyimi kullanıldı. 
Türkler burayı alınca Müslüman şehir anlamında “İslambol” adını verdiler.
İstanbul isminin Stin-polis yahut İslambol kelimelerinden geldiği düşünülmektedir.

İzmir
Şehrin asıl adı “Smyrna”dır. İzmir kelimesi Smyrna’nın halk arasındaki kullanış şeklidir. Homeros destanlarında bu kent ismini Kıbrıs Kralı Kinyras’ın kızı Smyra’dan alır. Kimi kaynaklara göre de, İzmir şehrini ilk kuran Hititler değil, Amazonlar’dır (Hititler de buraya Navlühun adını vermişlerdir.) 

Kahramanmaraş
Asıl adı Markasi’dir. Halk dilinde Maraş olarak değişmiştir. Kurtuluş savaşında Fransızlara karşı şehirlerini kahramanca savunduklarından meclis tarafından 11 Şubat 1922′de kahraman unvanı verildi. 

Karaman
İlk ismi Laranda’dır. Selçuklu ve Osmanlılarda ki ismi Larende idi. Karamanoğullarının başkenti olduğundan buraya daha sonra Karaman adı verildi. 

Kars
MÖ 130-127 yılında buraya yerleşen Karsak oymağından dolayı şehre kars adı verilmiştir. Kars kelimesinin anlamı ise deve ya da koyun yününden yapılan elbise veya şal kuşağı anlamına gelir.

Kastamonu 
Şehrin eski adı “Tumana”dır. Buraya daha sonra Gas-Gas isimli bir kavim yerleşti. İşte Kastamonu Gas ve Tuman’ın birleşmesinden meydana gelmiştir.

Kayseri
Romalılar Mazaka adlı şehri alınca buraya Kaysarea adını verdiler. Yani İmparator şehri anlamına gelir. Daha sonra Kayseri olarak halk arasında yayıldı.

Kırşehir
Kır ve Şehir kelimesinin birleşmesinden oluşmuştur.

Kocaeli
Orhan gazi döneminde bu bölgeyi feth eden Akçakoca isimli komutandan dolayı buraya Kocaeli denildi.

Konya
Daha önce “ikonyum” olduğu iddia edilen şehrin ismi, Abbasiler tarafından fethedildiğinde Kuniye’ye çevrilmiştir. Türkler bu ismi Konya olarak değiştirdi.

Kütahya
Frigler buraya “Katyasiyum” veya “Katiation” adını vermişlerdir. Daha sonra yöre halkı buraya Kütahya demiştir.

Malatya
Hititler döneminde buranın adı “Meliddu”dur. Halk tarafından Malatya olarak değişmiştir.

Manisa
Yunanca Magnesya’dan gelmiştir. Şehri Türkler fethettiğinde ismi Manisa olarak değiştirildi.

Mardin
Mardin adı Süryanice’de Marde’den geldiği rivayet edilir. Romalılar “Maride” Araplar ise “Mardin” adını vermişlerdir. Diğer bir rivayet göre ise kürtçedeki Mer-din yani erkek, yiğit -görmek kelimesinden geldiği söylenmiştir. 

Muğla
Eski adı “Mobolla”dır. Türkler buraya daha sonra Muğla demişlerdir.

Muş
Bir rivayete göre Süryanicedeki suyu bol anlamına glene Muşa’dan diğer bir rivayete göre ise Şehrin kurucusu Muşet’den gelmiştir.

Nevşehir
On sekizinci yüzyıla kadar şehir bir köydü ve adı “Muşkara” idi. Daha sonra Nevşehirli Damat İbrahim Paşa köyünü geliştirdi ve yeni şehir anlamında Nevşehir adını verdi.

Niğde
İlkçağda bölgede Nagdoslular adlı bir kavim yaşadığından bu şehre isimlerini vermişler. Arap kaynakları şehre “Nekide” veya “Nikde” demişlerdir. Halk ise şehre Niğde adını vermiştir. 

Ordu
Eski adı “Kotyora”dır. Halk tarafından bu isim değişikliğe uğramıştır.

Rize
Kafkas kökenli bir kelime olduğu sanılmaktadır

Sakarya
Adını sınırları içinden geçen Sakarya nehrinden alır.

Samsun
Eski adı “Amisos”dur. Samsun ismi bu kelimenin halk tarafından değiştirilmesidir.

Siirt
Siirt adının Keldani aslından geldiği ve şehir anlamına geldiği söylenir. Diğer bir rivayete göre ise Sert kelimesinin bozulmuş şeklidir.

Sivas
Rivayetlere göre Sivas kurulmadan önce ulu ağaçlar altında kaynayan üç pınar varmış. Bu pınarlar Allah’a şükür, ana ve babaya minnet ve küçüklere şefkat duygularını ifâde edermiş. Bu üç pınara “Sipas Suyu” denirmiş. Bu üç pınarın etrâfında kurulan yerleşim yerine “Sipas” ismi verilmiş. Diğer bir rivâyete göre ise Sivas ismi eski kavimlerden “Sibasipler”den gelmektedir. Sivas ilk çağlarda Talavra, Megalapolis, Karana ve Diyapolis isimleriyle anılmıştır. 
Şehrin adının Farsça’da “üç değirmen” mânâsına gelen “Sebast” kelimesinden geldiği de söylenmektedir. 

Tekirdağ
Adını, kıyı boyunca uzanan Tekirdağları’ndan almıştır.

Tokat
Eski adı “Komana Pontika” idi. Tokat adının Pontika adının halk arasından değişmiş şeklidir.

Trabzon
“Trapezus” sözcüğünden gelir. Anlamı dört köşedir.

Tunceli
Burada bazı maden yataklarının bulunmasından dolayı şehre Tunceli adı verilmiştir. Yani tunç ülkesi demektir.

Urfa
Eski adı “Orhoe” veya “Orhai”dir. Daha sonra Araplar tarafından “R”ya çevrilmiştir. Şehir Babil hükümdarı Ramis-Nemrut tarafından kuruldu.

Uşak
Çocuk veya genç adının halk dilinden söylenişidir. Bazı rivayetlere göre ise uşak (Ayn’la söylenişi) kelimesinin aşık kelimesinden geldiği söylenmiştir. 

Van 
Van’ı Asur kraliçesi Semiramis kurdu. Bundan dolayı şehre “Şahmirankent” adı verildi. Daha sonra Persler döneminde buraya Van adında bir vali geldi ve şehri bayındır hale getirdiğinden şehre onun adı verildi.

Posted in Yazılarım | Şehir İsimleri Nereden Geliyor..! için yorumlar kapalı