Nis 15

“ÇILGIN PROJE” (1)

“ÇILGIN PROJE” (1)

 

Adı: Sulaiman Almuhaidib
Körfez Bölgesi’nin önemli yatırımcılarından Al Muhaidib Grup’un Yönetim Kurulu Başkanı. Ağaoğlu Maslak 1453’e yatırım kararı almıştı. Türkiye’ye yaklaşık 1 milyar dolarlık gayrimenkul ve enerji yatırımı yaptığı belirtilen Suudi Arabistanlı iş adamı, Erzurum’a hayvancılık alanında yatırım yapmak için geldi. Ağaoğlu ve Erzurum Belediye Başkanı ile birlikte iş yaptı. 2015 yılında 5 tapu sahibi oluyor. Parsel büyüklüleri 99 bin metrekare!
Adı: Mohammad Almarzouq ile Khales Issam Almarzooq
Shurak Al Ajdad Gayrimenkul Turizm İnşaat ve Ticaret A.Ş.’nin sahipleri. Şirket 2015 yılında 3 milyon 600 bin TL sermaye ile kuruluyor. Fakat ilginçtir hemen Kanal İstanbul’dan 5 tapu ve 125 bin 402 metrekare araziye sahip oluyorlar.

Adı: Nagi Binshakh
Binsheikh İnşaat Turizm ve Dış Ticaret Limited Şirketi. Bu şirket 9 Şubat 2018 yılında 200 bin TL sermaye ile Seyhan Yılmaz ve Yemen Uyruklu Suudi Arabistan Cidde’de yaşayan Waled Naji Saleh Bın-Sheıkh tarafından kurulmuş. Sonrasında Seyhan Yılmaz hisselerini Suudi Arabistan uyruklu Saleh Nagi Binshakh’a devretmiş. Bu şirket 2018’de 200 bin liraya kurulmasına rağmen toplamda 19 bin metrekare arazi almış.
Adı: Ahmad Nasser Alswaidan
CANALHILL Gayrimenkul A.Ş.’nin sahibi. Şirket diğerleri gibi 2018 yılında 1 milyon sermaye ile kurulmuş. Kurucusu Suudi Arabistan uyruklu. Kanal güzergâhından 21 bin 688 metrekare araziyi sahiplenmiş.
Adı: Masood Gheyath Mohammad Gyeyath
Datum Turkey İnş.A.Ş.’nin kurucusu. 1 Kasım 2017 tarihinde 1 milyon sermaye ile kuruluyor. Kurucusu Dubai’de yaşayan Birleşik Arap Emirlik uyruklu. Yaklaşık 30 bin metrekare araziye sahip.
Adı: Ahmed Humaid Matar Altayer
Noora Gayrimenkul Turizm İnşaat ve Ticaret A.Ş.’nin sahibi. 14 Temmuz 2017 tarihinde kurulmuş. Dubai’de yaşıyor ve Birleşik Arap Emirlik uyruklu. 1 milyon TL sermaye ile kurulan bu şirket Arnavutköy’de 2015 yılında 79 bin 81 metrekare (2 tapu) sahibi oluyor.
İşin ilginci SHURAK, CANALHILL, DATUM ve NOORA adlı firmaların Ticaret Sicil Gazetelerindeki adresleri Ziya Gökalp Mahallesi, Karacaoğlan sokak… Yani hepsi aynı adreste kurulmuş gözüküyor.
Hepsinin yer aldığı adres Ağaoğlu My World Europe… Muhtemelen bir iş merkezi olsa gerek!
Adı: Bandar Abdulmohsen Alknaway
HAYA Gayrimenkul İnş. ve Dış. Tic. Ltd. Şti.’nin kurucusu. 11 Kasım 2015 tarihinde 50 bin Türk lirası sermaye ile Hatip Alpöz ile birlikte bu şirketi kuruyor. Hatip Alpöz, Florya’daki Hatay Sofrasını işleten Mardinli iş insanı. Bu firma toplam 33 bin metrekare arazi almış.
Buraya kadar yazmış olduğum yabancı firmalardan Shurak Al Ajdad Gayrımenkul, Sulaiman Al Muhaidib ve Noora Gayrimenkul değerli büyüğüm Çiğdem Toker tarafından daha önce yazılmıştı. Ancak dahası var

Devam edecek

 

Alıntı: Murat Ağırel

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | “ÇILGIN PROJE” (1) için yorumlar kapalı
Nis 14

EL ELİN EŞEĞİNİ TÜRKÜ ÇIĞIRARAK ARAR

          EL ELİN EŞEĞİNİ TÜRKÜ ÇIĞIRARAK ARAR

 

Bir gün Nasrettin Hoca türkü çağırarak dolaşırken, Hocayla karşılaşan adam sorar:

“Hocam, bu ne hal?”

Nasrettin Hoca gayet sakin bir halde, üzerine bakınarak:

“Halimde ne var, Eşek arıyorum evlat” der.

Zavallı adam aldığı cevap karşısında şaşkındır.

“Hiç türkü söyleyerek eşek aranır mı, Hocam?” der.

Hoca:

“Aranır evlat, elbet aranır. El, elin eşeğini türkü çağırarak arar…”

 

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , | EL ELİN EŞEĞİNİ TÜRKÜ ÇIĞIRARAK ARAR için yorumlar kapalı
Nis 13

“BU BİR SAVAŞTIR”

BU BİR SAVAŞTIR”

“Hiçbir savaş, milletin beynine, gönlüne ve ruhuna yönelik savaş kadar tahribat yapamaz. Milletin kimliğini, benliğini ortadan kaldırırsanız, bireyler, vatanını kiralık arazi gibi görmeye başlar; şerefsizleşir!”
***
“Tarımın çökertilmesi, Hazine’nin boşaltılması ile ülkenin maddi kuvvetleri yok edilirken, Andımız’ın kaldırılması, Atatürk‘ün madalyalardan silinmesi ve “Ne mutlu Türk’üm diyene” felsefesinin iktidar ve yandaşları tarafından yerden yere vurulması da milletin ruhi kuvvetlerinin yok edilmesi anlamına gelir. Ekonomiyi çökerten kararlarla, milletin maneviyatını kırmak için girişilen psikolojik operasyonların at başı gitmesinin sebebi milletin ruhunu zapt etmektir. Bu bir savaştır! Türk Milleti’ne içeriden savaş açılmıştır ki işgale karşı direnmesin. Tıpkı Irak’ın Kesnizani tarikatı ile içeriden teslim alınması ve işgale karşı ordusunun bile direnmemesi gibi…”

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | “BU BİR SAVAŞTIR” için yorumlar kapalı
Nis 12

“GÖNÜLE, HALE BAKARIZ”

“GÖNÜLE, HALE BAKARIZ”

Hz Mûsâ bir gün giderken bir çobana rastladı Çoban hafif yüksek sesle şu şekilde kendi kendine konuşuyordu:

“Ey kerem sâhibi olan Allâhım, neredesin ki Sana kul kurban olayım. Çarığını dikeyim, saçını tarayayım. Elbiseni yıkayayım, bitlerini kırayım. Yüce Rabbim sana tâze süt ikrâm edeyim. Bütün keçilerim sana kurbân olsun..” deyip duruyordu.

Hz. Mûsâ: “Kiminle konuşuyorsun?” dedi.

Çoban: “Yeri göğü yaratan Allâh’ımla konuşuyorum” dedi.

Mûsâ çobanı azarladı, yaptıklarının yanlış olduğunu, Allâh’a bu şekilde hitâb etmenin doğru olmadığını söyledi.

Çobanın dünyâsı yıkılmıştı. Ne yapacağını bilemeden başını alıp gitti, çöllere doğru koşmaya başladı.

Biraz sonra Mûsâ’ya Allah’tan şöyle bir hitap geldi: “Ey Mûsâ, senin görevin insanları Benden uzaklaştırmak mı yoksa Bana yaklaştırmak mı? Neden o saf kulumuzu bizden ayırdın? Biz söze, dile bakmayız; gönüle ve hâle bakarız!” diyordu.

Hz. Mûsâ çölün yolunu tutarak çobanı buldu ve müjdeyi verdi. Dilediği gibi Rabbine seslenebileceğini bildirdi. (Bk. Mesnevi, C. II, beyit: 1720 vd.)

 

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , | “GÖNÜLE, HALE BAKARIZ” için yorumlar kapalı
Nis 11

MEMLÜKLER DE KARAHANLILAR DA TÜRK’TÜR

MEMLÜKLER DE KARAHANLILAR DA TÜRK’TÜR

1250-1517 arasında Mısır ve Suriye’de, zaman zaman da Güney Anadolu’da hüküm süren Memlükler için kendi dönemlerine ait kaynaklarda Türk Devleti (ed-Devletü’t-Türkiyye) denildiğini yaza söyleye sonunda yaygınlaştırdık. Artık Memlüklerin de Türk Devleti adını taşıdığını geniş bir kesim biliyor.

Köktürkler için herhangi bir şüphe yok. Her ne kadar Türkiye tarihçiliğinde Göktürk / Köktürk adıyla anılıyor olsalar da onların kendilerine sadece Türk dedikleri, bıraktıkları anıtlarda onlarca kez Türk bodun (Türk milleti), Türk kagan (Türk kağanı) demelerinden açıkça bellidir. Bu sebeple ben de onlarla ilgili kitabıma Türk Kağanlığı ve Türk Bengü Taşları adını vermiştim.

Karahanlılara gelince.

Karahanlı, modern tarihçilerin kullandığı uydurma bir kavramdır. Bunun gerekçesi dönemin hükümdarlarının “kara” unvanını kullanmış olmalarıdır. Rus tarihçisi Grigoryev, 1874 yılındaki bir çalışmasında ilk kez Karakhanidy (Karahanlılar) terimini kullanmış ve bu terim yaygınlaşmıştır. Konunun uzmanlarından Omeljan Pritsak da, bütün çalışmalarında ve Maarif Vekâleti İslâm Ansiklopedisi’nde hep Karahanlı terimini kullanmıştır. Türkiye’de de Karahanlı dönemi konusunda ihtisaslaşmış bulunan Reşat Genç’in ünlü eserinin adı Karahanlı Devlet Teşkilâtı’dır.

Karahanlı dönemindeki veya onlara yakın dönemlerdeki İslam kaynakları bu hanedan ve hükümdarları için şu terimleri kullanmışlardır: Hâkaniyye (Hâkanlık), Hâniyye (Hanlık), Mülûkü’l-Hâkaniyye (Hâkanlık melikleri), Hânân-ı Türkistan (Türkistan hanları), Hânât-ı Türkistan (Türkistan hanları), Hâkan-ı Türkistan (Türkistan hâkanı), el-Hâniyyetü’l-Etrâk (Türklerin hanlığı).

Dönemin çağdaş kaynaklarının kullandığı isme göre Karahanlılar için “Hakanlık” veya “Hanlık” terimini kullanmak en doğrusudur.

Hakanlığın adına gelince.

Para bilimci (nümizmat) B. D. Koçnev, bazı Karahanlı hakanları veya hakanlığa mensup bazı devlet adamlarıyla ilgili paraları yayımlamıştır. 10. ve 11. yüzyıllara ait bu paralarda şu ibareler vardır: Türk Hâkan (Buğra Han Harun için), Yağan Türk Tegin, Türk.

Hâkaniyye hükümdarları ailesine mensup Hüseyin bin Hasan’ın Özkend’deki türbesinde bulunan 1152 tarihli kitabede kayıtlı olan isim de şöyledir: Alp Kılıç Tonga Bilge Türk Toğrul Hâkan.

1233’te vefat eden ünlü tarihçi İbnü’l-Esîr’de de hanedanın adı el-Hâniyyetü’l-Etrâk’tir. Etrâk, “Türkler” demektir ve terim bütünüyle “Türklerin Hanlığı” anlamına gelmektedir.

Hanedanın Türk olarak adlandırılmasının bir başka delili de şudur: Döneme ait kaynaklar Karahanlıların  Afrâsiyab soyundan geldiğini kabul ederler. Taberî, Makdisî, Cüzcânî gibi tarihçiler Afrâsiyab’dan “Türk (asıllı) Afrâsiyab” diye söz ederler. İbnü’l-Esir ise hanedanı, doğrudan doğruya Âl-i Afrâsiyâb et-Türkî olarak adlandırır. Bu adlandırma da “Türk Afrâsiyaboğulları” demektir.

Karahanlılardan olan Kâşgarlı Mahmud da Kıpçak, Oğuz, Başkurt, Kırgız, Uygur vb. bütün Türk boylarından Türk olarak söz ettiği gibi lehçe farklarından bahsettiği yerlerde “Türkler böyle der, Oğuzlar / Kıpçaklar böyle der.” diyerek Türk sözünü dar anlamda sadece Karahanlıları oluşturan esas boylar için kullanır.

Doktorasını Karahanlılar konusunda yapmış olan Ömer Soner Hunkan, 2007 yılında yayımladığı çalışmasını Türk Hakanlığı-Karahanlılar (766-1212) olarak adlandırmıştır. Hunkan haklıdır, Karahanlı hanedanını “Türk Hakanlığı” olarak adlandırmak en doğrusudur. Karahanlılarla ilgili olarak yukarıda verdiğim bilgiler de onun eserindeki “Hanedanın Menşei ve Devletin Adı” bölümünden alınmıştır. Daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler eserin bu bölümüne bakabilirler.

Demek ki artık Karahanlılar konusunda da şüphemiz yok. Onlar da kendilerini Türk diye adlandırıyorlar; onlardan söz eden dönemin kaynakları da. Köktürkler için Türk Kağanlığı, Karahanlılar için Türk Hakanlığı, Memlükler için (Kıpçak) Türk Devleti terimlerini artık rahatça kullanabilir ve yaygınlaştırabiliriz.

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , | MEMLÜKLER DE KARAHANLILAR DA TÜRK’TÜR için yorumlar kapalı
Nis 10

YALAN DÜNYA!

YALAN DÜNYA!

Dünyaya gelirken vaadin çoktu
Hayatın her anı zehirli oktu
Cennet bahçesinden yerin mi yoktu?
Bana kastın mı var ey yalan dünya!?

Aşkın girdabına atıldı gönlüm
Hem de haraç mezat satıldı gönlüm
Bir zalim elinde tutuldu gönlüm
Bana kastın mı var ey yalan dünya!?

Benim gönlüm gibi sen de satıldın
Kartel, holding, zengin dedin katıldın
Onlarla bir olup zevke atıldın
Bana kastın mı var ey yalan dünya!?

Doğru yaşamaya çalışan kişi
Kaybetti her şeyi ekmeği, işi
Tıpkı benim gibi oldu gidişi
Bana kastın mı var ey yalan dünya!?

Niçin can gülümü koklatmıyorsun?
Canım dediğimi okşatmıyorsun!
Beni adam gibi yaşatmıyorsun!
Bana kastın mı var ey yalan dünya!?

Güneşim doğmadan hemen batıyor
Gelen geçen niye bana çatıyor?
Her şey beni ateş olup yakıyor
Bana kastın mı var ey yalan dünya!?

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , | YALAN DÜNYA! için yorumlar kapalı
Nis 09

TARİH “DALKAVUKLARIN” DA MEZARLIĞIDIR!

TARİH “DALKAVUKLARIN” DA MEZARLIĞIDIR!
“Padişahım çok yaşa” söylemleriyle yetkili makamları işgal edenlerin nasıl bir yıkıma neden olduğunun sayısız örnekleri tarihte vardır.
Tarihte ayrıntı gibi duran ibretlik bir vaka şöyledir.
Genç Osman, sefere çıkacaktır. Sultan’ın Lehistan seferine çıkmadan önce Süleyman Ağa ile yine çok sevdiği Debbağzade Mehmed Paşa arasında aşağıdaki konuşma geçer. Bu konuşma liyakat, deneyim ve birikimin dalkavuklukla karşı karşıya gelmesinin fotoğrafı gibidir.
Süleyman Ağa, Debbağzade’ye şöyle bir soru sorar:
-Leh kralı, padişaha mukabeleye gelir mi ve gelmeye iktidarı var mıdır?
Debbağzade Mehmed Paşa ise:
Biz gelir diyerek tedarik görelim, gelirse tedbirde kusurumuz bulunmaz; gelmezse devlet padişahındır.
Diye makul bir cevap vermiştir. Fakat Debbağzade’nin cevabını beğenmeyip canı sıkılan Süleyman Ağa;
Biz seni ehli-vukuf bir kimse sanırdık, dünyadan bihaber imişsin. Leh kralı ne köpektir ki Al-i Osman padişahına karşı dura, onun ne denlü askeri olsa gerek,
Demesi üzerine Debbağzade, onu yine makul bir cevapla aydınlatmaya çalışarak;
Sultanım, düşmanı hor ve hakir görmek olmaz; cümle küffar bir millet hükmündedir. Nemçe, Moskof, Kazak, Macar belki İspanya, Fransa, Papa vb. kimi asker, kimi mal ile imdat ederler. Ve aralarında namus-u din gözetirler.
Der. Lakin buna rağmen kendi görüşünde ısrar eden Süleyman Ağa üstelik bir de;
Böyle bunakların tedbirinden ne hayır gelir?
Diye cevap verir.
Padişah üzerinde çok büyük etkisi olan Süleyman Ağa’nın tedbirsizliği, çapsızlığı ve yanlış hesabı üzerine çıkılan sefer başarısızlıkla sonuçlanır.
Olanlar olur, ölenler ölür ve gerisin geriye seferden dönülür!
Geçmişten ibret almasını bilenler için tarih aynı zamanda yanlış adamlar mezarlığıdır da.

 

Alıntı

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , | TARİH “DALKAVUKLARIN” DA MEZARLIĞIDIR! için yorumlar kapalı
Nis 08

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Atasözü, halkın hikmetli sözleridir ki içinde vücut bulduğu milletin düşünce yapısını yansıtır.” Şinas

* “ Sanatla uğraşanların zekası kuvvetli olur.” İbni Haldun

* “Uygar olmayan kimseler, uygar olanların ayakları altında kalmakla karşı karşıyadır. Uygarlık öyle güçlü bir ateştir ki ona uzak kalanları yok eder.”

Mustafa Kemal Atatürk

* “Siz kendinizi değiştirmedikçe, Allah da sizi değiştirmez!” (Ra’d Suresi 11)

* “Yir basrukı tağ, budun basrukı beg.” (Yeri dağ, milleti bey ayakta tutar.) Dîvânü Lügâti’t-Türk

* “Vatanını en çok seven görevini yapandır.” Mustafa Kemal Atatürk

* “En büyük tehlike, zaferin eşiğinde durur.” Napolyon

* “Dünya üzerinde bırakın büyükler değil çocuklar oynasın.” John D. Roosevelt

“Meclise karşı suikast yapılmak suretiyle milli hâkimiyeti sınırlandırmak ve bunun neticesinde bir şahsı hâkim kılmak, milletin bir bütün halinde

ilgileneceği ve manasını kavrayacağı bir suikasttır” M. Kemal Atatürk

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Nis 07

ANDIMIZIN YAZARI REŞİT GALİP

ANDIMIZIN YAZARI REŞİT GALİP

 

Reşit Galip, Tıbbiyenin sembol isimlerinden birisidir. O bir doktordur. Ben de onun mezun olduğu Tıp Fakültesinden mezun oldum. Fakültenin o yıllardaki ismi Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane idi. Ülkenin tek tıp fakültesi idi. 1933 Üniversite Reformundan sonra ismi İstanbul Tıp Fakültesi oldu.
Birinci Dünya Harbi başlayınca 2 Ağustos 1914 tarihinde 1097 sayılı Kanun çıkartıldı. Bu kanuna göre 20-45 yaş arasındaki sivil doktor, eczacı ve diş doktorları ordu emrine alındı. Tıp talebeleri 3 gruba ayrılmıştı. 1. ve 2. sınıflar derslerine devam edecek, devam imkânı kalmazsa ya da büyük gereklilik duyulursa çavuş rütbesiyle sıhhiyeci olarak görev yapacaklardı, 3. ve 4. sınıflar İstanbul’daki çeşitli hastanelerde kursa tabi tutulacak, sonra gerek olduğunda doktor yardımcısı olarak askere gönderilecekti. Daha üst sınıflar ise Gülhane Askerî Hastanesinde kısa bir kursa tabi tutulup askere alınacaklardı.
Reşit Galip 4. sınıf öğrencisi idi ve kursa tabi tutulmak üzere Maltepe Hastanesine tayini çıkmıştı. Sekiz arkadaşı ile birlikte “Sarıkamış’ta bize büyük ihtiyaç olur” diye Harbiye Nezaretine bir dilekçe verirler. Birkaç gün sonra Başkumandan Vekili Enver Paşa onları görmek ister. Ordu Sıhhiye Müfettişi Umumisi Prof. Dr. Süleyman Numan Paşa, genç Tıbbiyelileri Enver Paşa‘nın huzuruna çıkarır. Arkadaşlarını temsilen Reşit Galip güzel bir konuşma yaparak niçin Sarıkamış’a gitmek istedikleri anlattır. Enver Paşa onların Kafkas Cephesi’ne gitmelerine izin verip ellerini sıkarak Arzu ile istek ile sarılan yaralar çabuk iyi olur, yolunuz açık olsun” der. Sekiz arkadaş ertesi gün İstanbul’dan kalkan vapurla Trabzon’a oradan da Erzurum’a gitmişlerdir. Sonra başka tıbbiyeliler de gider…
Sarıkamış harekâtına katılan tıbbiyelilerden on biri geri dönemedi, şehit oldu.
Reşit Galip Kafkas cephesine gittikten kısa bir müddet sonra, -30 derece kış şartlarında ağzından kan gelmeye başladı, Trabzon’a geri gönderdiler. Trabzon’da bir ay tedavi gördü, iyileştikten sonra tekrar cepheye döndü ve bir buçuk yıl kaldı. Harpte gösterdiği üstün yararlılıktan dolayı madalya aldı. İstanbul’a döndü, Fakülte bahçesinde karşılaştığı sınıf arkadaşı Burhanettin Bey‘e (Prof. Dr. Burhanettin Onat) gözleri dolarak bir kâğıt uzattı. Bu, harpte kaybettiği arkadaşları için yazdığı bir şiirdi. Burhanettin Bey bu şiiri hemen idareye götürdü. İdare; Kafkas Cephesinde şehit olan on bir Tıbbiyelinin fotoğraflarını bir hilal üstüne sıraladı, hilalin ortasına da bu şiiri yerleştirip çerçeveleterek Askeri Tıbbiyenin girişine astı. Şiir şöyleydi:
“Hürmet Kafkas şehitleri sizlere,
Söyleyiniz açtığınız izlere,
Yol göstersin rehber olsun bizlere,
Sizi örten kanlı toprak nerdedir,
Gelmeyenler hangi ara yerdedir,                                                                                           
Coşkun ırmak matemiyle çağlasın,
Size herkes, size dünya ağlasın.                                                                                                                                                                                          Hep anneler kara yaslar bağlasın,
En sevgili arkadaşlar nerdedir,                                                                                               
Gelmeyenler hangi kara yerdedir.”
Daha sonra bu şiir bestelendi…
***
Reşit Galip, Fakülteyi bitirdikten sonra İstiklal Savaşında hekim olarak hizmet verdi.
Savaş sonrası Mersin’de Hükümet Tabipliği, Türk Ocağı başkanlığı yaptı. 1925’te Aydın Milletvekili oldu, 1932 yılında da Millî Eğitim Bakanı.
Dr. Reşit Galip, 1933 Üniversite Reformunu takiben Hitler Almanya’sından kaçıp gelen Profesörlerin sözcülüğünü yapan; o günkü dünyanın en ünlü patoloğu Prof. Schwartz‘a şunları söylemişti “Biz fakir bir memleketiz. Sizlere layık olduğunuz ücretleri veremeyeceğiz. Fakat Mustafa Kemal’in kurduğu bu genç Türkiye Cumhuriyeti’nde sizler bir Rönesans devri açacaksınız. Burada doğacak yeni ilmin feyizli ışıkları bütün dünyayı aydınlatacaktır”. Nitekim öyle oldu, dünya tıp bilim adamlarının yüzü İstanbul’a döndü. İstanbul Tıp Fakültesi dünyanın en saygın Tıp fakültelerinden biri oldu.
Reşit Galip, herkesin dinini iyi öğrenmesini istiyordu, din ve devlet işlerinin ayrılmasını, dinin siyasete malzeme yapılmamasını istiyordu, dini; birtakım kişilerin menfaat için kullanmasına karşıydı.
Reşit Galip bir vatanperverdi, Andımızda yazdığı gibi; Yurdunu, Milletini özünden çok seviyordu. Bugün bu duygular Türkiye’de suç mu sayılıyor? Millî birliği, beraberliği sağlamaya, vatan sevgisini ve iyi insan olma ülküsünü sağlamaya yönelik Andımıza karşı olmayı hiçbir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına yakıştırmıyorum. Reşit Galip‘i tanıyıp, onun hakkında yazı yazıp da bu söylenenlere sesimi çıkarmasaydım kendimi vicdanen çok rahatsız hissederdim.
Prof. Dr. Hasan Serdaroğlu

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , | ANDIMIZIN YAZARI REŞİT GALİP için yorumlar kapalı
Nis 06

EN İYİ, EN KÖTÜ YER!

EN İYİ, EN KÖTÜ YER!

Bir gün Davut Peygamber(a.s.), Lokman’dan bir koyun kesip en iyi yerinden iki parça getirmesini istemiş; Lokman’da ona kestiği hayvanın dilini ve yüreğini getirmiş. Birkaç gün geçtikten sonra Davut Aleyhisselâm, Lokman’dan tekrar bir koyun kesmesinin ve bu defa en kötü yerinden iki parça getirmesini istemiş; O, yine dilini ve yüreğini getirmiş.

Hz. Davut Aleyhisselâm’ın sebebini sorması üzerine, Lokman; “Bu ikisi iyi olursa, bunlardan daha iyisi; bu ikisi kötü olursa, yine bunlardan daha kötüsü olmaz” diye söylemiş.

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , | EN İYİ, EN KÖTÜ YER! için yorumlar kapalı