Eki 06

AKLIMIZI ALDILAR

AKLIMIZI ALDILAR

www.kenansahbaz.com

 

Aklımızı aldılar, dillerimiz tutuldu

Yetmiş sekiz milyon Türk bak nasıl uyutuldu!

 

Mazlumlar kan veriyor can veriyor hep yine

Bu yurdun üzerinde kaygı, keder, kasvet ne?

 

İyi düşün iyi bak layık mısın bu hale?

Yürekten sevgi ile sarılmadın hilal

 

Adalet hiç yasayla, hukukla  barışmadı

Aklı ipotekliler hak için vuruşmadı

 

Barış nutku atarak hainler kan döktüler

Irkın varlık sebebi Türk’ü tek tek söktüler

 

Etnik yapılar sayıp hayâsızca kardılar

Her an dinden bahsedip cinleri çıkardılar

 

Adaletin topuzu her alanda karıştı

Haksızlar ve suçlular kötülükte yarıştı

 

Makam mevki uğruna haini görmediler

Yenerek kör talihi gelecek örmediler

 

Anayasa deyip te Türklüğe kin kustular

Canımızdan can gitti koro olup sustular

 

On bin yıldır Türk adım dillerden duyulmadı

Ne yasaya, ne dine, ahlaka uyulmadı

 

Bir rüzgârgülü gibi döndüler ha döndüler

Hakikat karşısında birer birer söndüler

 

Bıktırdı dürüstleri kor ateşli zanları

Kıyamete koşuyor bu çağın insanları

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , | AKLIMIZI ALDILAR için yorumlar kapalı
Eki 05

“DÜNÜN FETÖ SEVİCİLERİ ŞİMDİ FETÖ’YE SÖVÜYOR”

“DÜNÜN FETÖ SEVİCİLERİ ŞİMDİ FETÖ’YE SÖVÜYOR”
www.kenansahbaz.com

Yüzlerce askerimizi, polisimizi şehit verdiğimiz ‘Çözüm süreci’nin ilk işaretleri FETÖ tarafından verilmişti. Kimsenin hesabını vermediği, sorumluluğunu almadığı ‘çözüm süreci’ aslında FETÖ’nün alt yapılanması olan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın düzenlediği Abant Platformları’nda başlatılmıştı.
Devlet eliyle Kürtçe televizyon (TRT ŞEŞ) kurulması, örgüt ile görüşülmesi, Kürtler’den alınan hakların iade edilmesi gibi maddeler sonuç bildirgelerine konuldu, TSK ve emniyetin terörle mücadelesi eleştirildi.

Bu toplantılardan belki de en kritik olanı 2009 yılında Irak’ın kuzeyindeki Erbil kentinde düzenlendi. Açılış konuşması Fetullah Gülen’in gönderdiği metinle yapıldı. O günlerde cemaatin platformuna katılanlar bakın neler yazmışlar:

Nagehan Alçı / Kürt Meselesini Erbil’de Konuşmak / Akşam Gazetesi / 14 Şubat 2009
“…Abant Platformu bu kez Kürt meselesini konuşmak için Kuzey Irak’ta toplanıyor. Yarın başlayacak ve pazartesi günü devam edecek toplantının ismi ‘Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak’. Hakikaten de birlikte arayacağız sorunların çözümlerini bu kez. Yalnızca buradaki Kürtlerle değil, oradakileri de aramıza katarak.
Kürt bölgesi Türkiye için önemli bir hinterland. Sanırım dış politikamız o bölge ile ilişkilerin getireceği avantajları görüyor. Kürt bölgesinin Irak’tan ayrılıp bağımsız bir devlet olması yönündeki korkuları bir kenara koyup mevcut durumdan nasıl istifade edeceğine bakıyor.”
Alçı, Kürt Bölgesi’nin bağımsız bir devlet olmasından korkulmaması öğüdünü verirken, toplantı bittikten sonra 18 Şubat 2009 günü, Akşam Gazetesi’nde yayınlanan bir yazı daha kaleme alıyor:
“…Şiddetle, vahşetle, kanla, bombayla çözmeye çalıştı birileri. Olmadı. Terör başlığından sıra Kürt başlığına bir türlü gelemedi bu ülkede… Türkiye’de Kürt meselesine kafa yoran isimler Kürt bölgesinde Barzani’nin himayesinde tebliğler sundu, yeni fikirler ortaya attı. Üstelik Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişinin yıldönümü olan 15 Şubat’ta.”

Alçı’ya göre, terörle mücadele şiddet, vahşet, kan ve bombaydı, toplantının 15 Şubat’ta yapılması da manidardı!
Toplantının bir diğer katılımcısı olan Cengiz Çandar ise 15 Şubat tarihinde Radikal Gazetesi’ndeki köşe yazısında katılımcıları “Türkiyeli Aydın” olarak yorumluyor ve ilginç ifadeler kullanıyordu:
“…Abant Platformu toplantısı için Erbil’e ayak basan üniformasız 100 Türk aydınının buradaki oluşturduğu ‘sinerji’den üreyen gücün, 700 bin üniformalı personele sahip TSK’nın Kandil Dağı üzerindeki etkisinden çok daha etkili olduğunu yerinde gözlemledik…”

Çandar, 17 Şubat’ta “Kuzey Irak mı, Kürdistan mı” başlığıyla bir yazı kaleme alıyor ve şunları söylüyor:
“Kürtler için burası Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin merkezi. Kürdistan Bölgesel Yönetimi sözcükleri ise Irak Anayasası’nda mevcut. Yani buranın, sadece bir coğrafya veya kültürel algılama olmanın ötesinde bir yasal adı var. Türkiye’den gelenlerimiz arasında en ileri gidebilenlerimiz ‘Kürt Bölgesel Yönetimi’ diyebiliyor ama ‘Kürdistan’ sözcüğünü telaffuzda zorlanıyor, dilleri dönmüyor. ‘Kürt’ tamam ama ‘Kürdistan’ sözcüğü telaffuzu pek zor; resmi ağızlarda, ‘Kuzey Irak’tan ‘Irak’ın kuzeyi’ne, geriye doğru geçiş yapıldığı bir dönemde ‘Kürt’ten ‘Kürdistan’a doğru ilerlemek olağanüstü zor olmalı.”
Peki, Çandar ve Alçı dışında Abant Platformlarında kimler bu toplantılara iştirak ediyordu? Galip Ensarioğlu, Yasin Aktay, Naci Bostancı (şu anda AKP vekilleri), Emre Aköz, Bejan Matur, Hakan Albayrak, Mümtaz’er Türköne, Altan Tan, Eser Karakaş, Murat Belge, Etyen Mahçupyan ve daha onlarcası…
Hani birileri, PKK’ya yardım ve yataklıktan 3 yıl hapis cezası alan Ahmet Kaya’ya sahip çıktığı konuşmasında, ona tepki gösterenlere “Ulan hepiniz oradaydınız be” diyordu ya… Aynen öyle… Çözüm ihaneti kurgulanırken de hepsi oradaydı. Şimdi de hepsi FETÖ’ye sövüyor! (Devam edecek.)

Kaynak: Ulan hepiniz oradaydınız be! – Batuhan ÇOLAK

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , , , , | “DÜNÜN FETÖ SEVİCİLERİ ŞİMDİ FETÖ’YE SÖVÜYOR” için yorumlar kapalı
Eki 04

“Yenisini alırız”

“Yenisini alırız”
www.kenansahbaz.com
 
Bir gün Nasrettin Hoca eve yorgun argın gelmiş akşam yemeğinden sonra karısı ile erkenden yatmışlar. O gece eve hırsızlar girmiş. Hırsızlar öncetabakları çalmış. Nasrettin Hoca’nın karısı
“-Hoca kalk kalk hırsızlar tabakları çalıyorlar” demiş. Nasrettin Hoca hiç aldırış etmemiş fakat karısına:
“-Aman boş ver yenisini alırız” demiş. Ertesi gece hırsızlar masayı, sandalyeleri çalmışlar. Hocanın karısı:
“-Hocam kalk hırsızlar masayı, sandalyeyi çalıyorlar” demiş. Hoca yine;
“-Aman boş ver yenisini alırız” demiş. Hırsızlar üçüncü gece Hasrettin hocanın karısını alıp götürürken hocanın karısı:
“-Hoca kalk kalk beni çalıyorlar, kaçırıyorlar.” Hoca:
“-Aman boş ver yenisini alırız” demiş…Uyumaya devam etmiş
Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , | “Yenisini alırız” için yorumlar kapalı
Eki 03

Hüseyin Avni Ulaş kimdir?

Hüseyin Avni Ulaş kimdir?                                                                                                                                                                                                                                                           www.kenansahbaz.com

12 Ağustos günü akşama doğru… AKP Genel Sekreteri ve Gaziantep Milletvekili Abdülhamit Gül, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve MHP Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak, “mini anayasa değişikliği paketi” çalışmaları kapsamında, 15 Temmuz FETÖ’nün darbe girişiminde bombalanan TBMM’nin şeref holünde basın açıklaması yaptı…

Abdülhamit Gül, “Gazi Meclis’in Mustafa Kemal’in, Mehmet Akif Ersoy’un, Diyap Ağa’nın, Ali Şükrü Bey’in ve Hüseyin Avni Ulaş’ın açtığı yol”dan bahsetti!

CHP’li Tezcan ve MHP’li Parsak, sakince dinlediler… (Yeniçağ Arslan Bulut )

Birinci Meclis’in ünlü muhalifi Hüseyin Avni Ulaş’ın İkinci Meclis’e alınmamış, İzmir suikasti nedeniyle sıkıntılı günler yaşamıştı.

1887’de Elazığ’ın Karakoçan İlçesi’ne bağlı Kümbet köyünde doğdu. Erzurum Mülkiye İdadisi’ne kaydoldu. İstanbul-Vefa Sultanisi’nde okudu. 1912’de İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1914 yılında askere çağrıldı. I. Dünya Savaşında Kafkas cephesinde yedek subay, teğmen ve üsteğmen olarak, Ruslar’a karşı savaştı. 1918’de Bitlis ve Kars’ın kurtuluşuna katıldı. Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer aldı. Erzurum ve Sivas kongrelerine katıldı. Son Osmanlı Mebusan Meclisine seçilip Misaki Milli’ye imza attı. Meclis kapatıldıktan sonra Ankara’da toplanan ilk mecliste Erzurum Milletvekili oldu.

Birinci mecliste ilk muhalefet olan ikinci grubun oluşmasına öncülük etti. İkinci grubun desteği ile meclis başkan vekilliğine seçildi. Birinci mecliste Mustafa Kemal tahakkümüne karşı demokrasi mücadelesi verdi. Özellikle meclis yetkilerinin önce heyeti vekileye daha sonra başkomutanlık kanunuyla tek bir kişiye verilmesine şiddetle karşı çıktı. İlk meclisin feshinden sonra 1923’teki yeni meclise diğer muhalif vekiller gibi o da alınmadı. 

İzmir suikastı soruşturmasında idamla yargılanıp, suçsuz bulunarak serbest bırakıldı. Siyasi mücadelede saf dışı bırakılan Hüseyin Avni Bey bir süre İstanbul’da avukatlık yaptı. Sürekli gözetim altında tutulmasından dolayı Avukatlık mesleğini gereği gibi icra edemedi. Uzun süre maddi sıkıntı çeken Ulaş, bazı dostlarının yardımı ile İstanbul 5. Noteri olarak tayin edildi. 1948 yılında İstanbul’da vefat etti. Beykoz Küçüksu kabristanına defnedildi. Yakın tarihimizdeki önemli düşünürlerden Nurettin Topçu, Hüseyin Avni Bey’in damadıdır. Nurettin Topçu’nun çıkardığı Hareket dergisinin 13 ve 14 üncü sayıları Hüseyin Avni Ulaş özel sayıları olarak yayınlandı. Hüseyin Avni Ulaş’ın hayatı ve mücadelesinin kaleme alındığı bir kitap 1996 yılında dergâh yayınları tarafından neşredildi.

Cumhuriyet ve Atatürk ile hesaplaşmak isteyenlerin başvurduğu yöntemdir!

 

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , | Hüseyin Avni Ulaş kimdir? için yorumlar kapalı
Eki 02

OSMANLI TÜRK KÜLTÜRÜ

OSMANLI TÜRK KÜLTÜRÜ
www.kenansahbaz.com

Yaşlı kadın, usulca odasından çıktı. Salondan torunu ile gelinin sesleri geliyordu:
“-Oğlum, sofra hazır, çorbanı koydum; haydi gel de soğutmadan ye!..”
Salonun en kuytu yerine geçti, yerde kendine ait köyden getirdiği minderin üzerine oturdu. Çocuk, babaannesini görünce:
“-Babaanneciğim, gel beraber yiyelim!..” dedi.
Yaşlı kadın mânidâr bir şekilde iç çektikten sonra:
“-Evin erkeği gelmeden akşam sofrasına oturulmaz. Hele babanız gelsin, beraberce yeriz inşaâllah!” dedi.
Evin gelini:
“-Aman anneciğim, eskidenmiş onlar!.. Şimdi acıkan yemek sofrasına oturur, o da gelince yer.” dedi. Yaşlı kadın:
“-Kızım, nasıl insanların bir edebi, hayâsı, iffeti varsa, evlerin de iffeti ve edebi vardır.”
Torunu dayanamayarak alaycı bir tavırla söze karıştı:
“-Yaa babaanne, neymiş bu evlerin iffeti… Anlat bakalım, merak ettim!..” dedi.
Yaşlı kadın söze başladı:
“-Biz küçükken annelerimizden önce babalarımızın karşısında edepli oturmayı öğrenirdik. Evde babamız, annemiz varken ayağımız uzatıp oturmaz, büyüklerimiz konuşurken söz hakkı verilmedikçe söze dâhil olmazdık. Büyüklerimiz odaya girdiğinde hemen toparlanır, kalkıp onlara oturmaları için yer verirdik. Aslâ babamız sofraya oturmadan sofraya el uzatmazdık.
Babamız gelir, «Besmele» çeker, «Haydi buyurun.» derdi. Huzurla hepimiz başlardık yemeğe… Sonunda da sofra duâsını kardeşlerimiz aramızda sıra ile okurduk. Hiç âilece yenen yemek kadar lezzetli yemek olur mu? Bu sofranın edebidir, yavrum!..”
Torunu:
“-Bu kadar baskı karşısında depresyona girmez miydiniz babaanneciğim!” dedi.
“-Hayır, yavrum bizim zamanımızda saygı olduğu için sevgi hep bâkî kalırdı. Sevgi var oldukça da hiç depresyona giren olmazdı. Yemekler lezzetli, uykular dinlendiriciydi. Biliyor musun? Ben depresyon kelimesini ilk defa burada duydum, hattâ köyümüzde bir tane akıldan mahrum birisi vardı, «Deli İbram» derlerdi. Vallahi, o bile o kadar mutluydu ki, anlatamam. Akşama kadar sokakta çocuklarla oynar, acıkınca bir kapıyı tıklatır; «Aba acıktım, aba su ver!» derdi. Hangi kapıyı çalsa, boş çevrilmezdi. Berber saçları uzadıkça tıraş eder, hamamcı arada yıkardı. Cumaları esnaf elinden tutar, namaza bile götürürlerdi. Yani hiç kimse onu dışlamazdı..
Şimdi hiçbir şeye saygı kalmadı. Bak evlere bile saygı yok bu şehirde! Herkes akşam olduğu hâlde perdelerini örtmemiş, bütün evlerin içi görünüyor, ama kimse utanmıyor. Biz daha hava kararmaya başlamadan kalın perdelerimizi çeker, ondan sonra evin ışıklarını yakardık. Hattâ perde kapalıyken üzerimizi değiştirmeye edep eder; ışığı söndürür, yere çömelir öyle üzerimizi değiştirirdik. Gölgemizin bile dışarıdan görünebileceğini düşününce yüzümüz kızarırdı.”
Bu sırada gelini, oturduğu yerden kalktı, mahcup bir edâ ile salonun perdelerini çekti.
“-«Evin edebi, önce perdesinin çekilip çekilmediğinden belli olur.» derdi büyüklerimiz…
Evler, kocaman duvarlarla çevrilmiş avluların içinde olduğu hâlde hiç kimse iç çamaşırlarını ulu orta asmazdı, ev ahâlisinden bile edep ederlerdi. Ben daha küçükken giydiğim şalvarı en ön ipe asmışım, hemen anam gelip; «Kız, baban bugün avluya çıktı, senin şalvarın asılı idi, utancımdan yerin dibine girdim. Bir daha öyle ortaya asma, çamaşırların en arkasındaki ipe as!.. Üstüne uzun bir tülbent ört, sonra mandalla… Altında ne olduğu görünmesin!.. İffetimiz, edebimiz bir giderse, ortada îmanımız kalmaz!..» dedi. Tabiî ben 12 yaşlarındaydım, annem bunları bana söylerken ben yerin dibine girdim. Şimdi öyle mi? Geçende bir nefes alayım diye balkona çıktım, karşı komşu, bütün çamaşırları asmış uluorta, ben utancımdan hemen içeri girdim.
Bugün yemekler dışarıda yeniyor, «göz hakkı» oluyor, kimse umursamıyor. Çarşı pazardan alınanlar şeffaf poşetlerde eve geliyor; alan var, alamayan var. Göz hakkı, kıskançlık oluyor bu yenenlerde… Hiç şifâ olur mu yavrum? Bizim Peygamberimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem, «Yemeğinizin kokusu ile komşunuza eza etmeyiniz.» buyuruyor. Bugün kokuyla, gösterişle çevredekilere hep ezâ veriliyor. Tabiî ki yenilenler içinize sıkıntı veriyor. Sonra da «depresyon» diye diye doktorlara gidiliyor.
Evin bir edebi daha vardır ki, en önemlisi de budur herhalde… Evin içinde yaşananlar, aslâ dışarıda anlatılmaz; yenenler, içilenler, muhabbetleşmeler, kavgalar… Bu da evin iffetinden sayılır ve hiç kimseye anlatılmazdı. Bu yüzden problemler ev içinde kolaylıkla çözülürdü. Zaten Peygamberimiz de özellikle karı-koca arasında olanların etrafa yayılmasının ne büyük bir günah olduğunu hep hadislerinde anlatıyor, değil mi Leylâcım!..” dedi gelinine… Leylâ mahcup bir şekilde:
“-Evet anneciğim.” diyebildi.
Torunu:
“-Babaanneciğim, şimdi facebook diye bir şey var; insanlar gittikleri lokantalarda yedileri şeylerin fotoğrafını çekip binlerce kişiye gösteriyorlar!..”
“-Aayy ne ayıp… İnsan hiç yediğini söyler mi?”
“-Âh anneciğim, her hâllerinin fotoğrafları var. Gezdikleri yerlerin, yedikleri yiyecek-içeceklerin, aldıkları eşyâ ve kıyâfetlerin, hattâ beylerinin aldığı çiçekleri üzerinde yazdıkları notlarla paylaşıyor insanlar…”
“-Yavruuum, sen neler diyorsun? Kıyamet koptu kopacak desene… Evler çırılçıplak kaldı desene…” dedi gözyaşları içinde anlatmaya devam etti:
“-Biz beylerimizle yan yana yürümeye ar edinirdik; dul kalanlar var, evlenemeyenler var. Onların gönül yaralarına tuz basmayalım diye, beylerimizin bir adım gerisinden yürürdük… Şimdi kavgalar ortada, sevmeler ortada… Tabiî ki, hiç mahremiyet kalmayınca samimiyet de kalmıyor. Evin bereketi, büyüklere saygıdadır. Evin iffeti, örtülen perdedir. Sevginin iffeti, gizliliktedir. Gözün iffeti, göz kapaklarındadır. Bedenin iffeti, tesettürdedir. Utanma, hayâ, îmandan bir şûbedir. Bakın size, benim annemin anlattığı bir hikâyeyi anlatayım. Hikâye dedimse, adı hikâye… Aslında bir hadîs, hadîs-i kudsî hem de… Yani mânâsını Allâh’ın Peygamber Efendimize haber verdiği, sözlerini ise Peygamberimizin kendi sözleriyle ifade ettiği bir hadis…
Bu hadîs-i kudsîye göre:
“Allah Teâlâ, Âdem aleyhisselâm’ı yarattığı vakit Cebrâil aleyhisselâm ona üç hediye getirdi: İlim, hayâ, akıl. Ona dedi ki: «Ya Âdem!.. Bunlardan dilediğini seç!..»
Âdem aleyhisselâm aklı tercih etti. Cibrîl aleyhisselâm hayâ ve ilme, makamlarına dönmelerini emretti. Hayâ ve ilim dediler ki:
“-Biz, âlem-i ervâhta (ruhlar âleminde) hep beraber idik. Birbirimizden aslâ ayrılmayız. Ruhlar cesetlere girdikten sonra da aynı şekildedir. Ve akıl nerede olursa, biz ona tâbî oluruz.
Cibrîl aleyhisselâm da öyle ise yerlerinize yerleşin!..” diye emretmekle akıl dimağda, ilim kalpte, hayâ da gözde yerleşti.”
İşte bu hadîs-i kudsîde de anlatıldığı gibi, hayânın makamı gözdür. Bu yüzden hem gözümüzü korumak önemlidir, hem de göze hitâp eden şeyleri kontrol altında tutmak…”
Kaynak: Ülkümüz Ocağı

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , , , , , | OSMANLI TÜRK KÜLTÜRÜ için yorumlar kapalı
Eki 01

Tayyip Erdoğan’ın örnek gösterdiği Ali Şükrü Bey kimdir?

Tayyip Erdoğan’ın örnek gösterdiği Ali Şükrü Bey kimdir?                                                                                                                                                                     www.kenansahbaz.com

23 Kasım 2013’de Trabzon’da halka seslenen Başbakan Tayyip Erdoğan, gençlere Trabzonlu Ali Şükrü Bey’in hayatını okumalarını ve öğrenmelerini tavsiye etti. İşte ilk TBMM’de Trabzon Milletvekili olan ve 39 yaşında suikaste kurban giden Ali Şükrü Bey’in hayatı…

Trabzon’da yaptığı konuşmasında gençlerden ilk Meclis zabıtlarını okumasını, ilk Meclis’in yapısını incelemelerini isteyen Erdoğan, “Gençler sizlerden rica ediyorum, gidin Trabzonlu Ali Şükrü Bey’in hayatını okuyun. On yıllar boyunca bu millete dayatılan kelimelerin, kavramların, yaşam tarzlarının ne kadar suni, ne kadar yapay, ne kadar yeni, ne kadar anlamsız oluduğunu göreceksiniz. Korkulardan, ne kadar yersiz olduğunu bu işlerin göreceksiniz. Aslında ilk Meclis kardeş bir Meclis, bir ve beraber oldular” ifadelerini kullanmıştı. Peki Erdoğan’ın gençlere hayatını okumasını tavsiye ettiği Ali Şükrü Bey kimdi?.. İşte detaylar…

Ali Şükrü Bey 1884’te Trabzon’un Vakfıkebir ilçesinde dünyaya geldi. Siyasete atılan Ali Şükrü Bey Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı ve 1. TBMM‘de Trabzon milletvekili olarak yer aldı. 1. TBMM’de Mustafa Kemal Atatürk‘e en sert muhalefet eden vekil olarak tanındı. 1923’te Ankara‘da uğradığısuikast sonucu öldü. Ali Şükrü Bey’in öldürülmesi Türkiye‘nin ilk siyasi suikastlerinden biri olarak tarihe geçti.

TÜRKİYE İÇİN LOBİ FAALİYETLERİ YÜRÜTTÜ

Babası kıdemli bir yüzbaşı olan Hafız Ahmet Kaptandı. Kendisi de Heybeliada‘da bulunan Bahriye Mektebi’ndeki eğitimini tamamlayarak 1904’te Bahriye Erkan-ı Harp subayı oldu. 1909’da kurulan Donama-yı Osmanî Muavenet-i Milliye Cemiyeti’nin kurucularından birisi oldu ve ikinci başkanlık görevini üstlendi. Cemiyetin Osmanlı donanması için almak istediği nakliye gemilerini almak üzere Liverpool’e gönderildiğinde eğitimini tamamladı ve çok iyi düzeyde İngilizce öğrendi.İngiltere’de bulunduğu dönemde Türkiye aleyhine yapılan propagandalara karşı çalıştı; LiverpoolTimes gazetesinde çeşitli makaleleri yayımlandı.

YÜZBAŞIYKEN İSTİFA ETTİ

Yüzbaşı rütbesinde iken askerlikten istifa edip siyasete atılmaya karar verdi. İttihat ve Terakki aleyhtarı görüşlere sahipti. 1920’de Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında Trabzon mebusu seçildi.İstanbul’un işgalinden sonra Meclis-i Mebusan’ın kendini feshetmesi üzerine Ankara’ya giderek ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Trabzon milletvekili olarak girdi.

İÇKİ YASAĞI İÇİN YASA TEKLİFİ VERDİ

Ali Şükrü Bey TBMM’ye girişinden hemen sonra, halkın milli mücadeleye inandırılması ve düşman propagandalarının etkisiz hale getirilmesi amacıyla meclis tarafından oluşturulan İrşad Encümeni’ne katıldı ve bu encümenin bir üyesi olarak civar illeri gezdi. Muhafazakâr bir yapıda olan Ali Şükrü Bey mecliste, Mustafa Kemal’in önderliğindeki Birinci Grup‘a muhalif milletvekillerinin toplandığı İkinci Grup’un liderlerinden biri oldu. 28 Nisan 1920’de içki yasağı konusunda meclise yasa teklifi verdi ve yasalaşması için büyük çaba sarf etti.

ATATÜRK VE İNÖNÜ’YE MUHALEFET ETTİ

İkinci grubun görüşlerini açıklamak ve yaymak üzere Mustafa Kemal’in Hâkimiyeti Milliye gazetesine karşı Tan gazetesini yayınlamaya başladı. 68 sayı çıkabilen gazetenin hemen hemen tüm başyazılarını Ali Şükrü Bey yazdı. Lozan görüşmelerinden sonra yapılan meclis oturumlarında; İsmet Paşa’nın hariciyeci olmadığı için Lozan’da acemice işler yaptığını ve TBMM’nin kendisine verdiği yetki sınırlarının dışına çıkarak müzakereleri sürdüğünü savundu. Lozan’da devam eden müzakerelerin durumu hakkında TBMM’ye açıklanan resmi bilgiler ile dış kaynaklı haberler arasında çelişkileri dile getirdi. 

HALİFELİĞİN KALDIRILMASINA KARŞI ÇIKTI

1923’te, başta Halifeliğin kaldırılması olmak üzere pek çok konuda ‘Halk Fırkası’ grubuna şiddetle muhalefet etti.

NASIL ÖLDÜRÜLDÜ?

Ali Şükrü Bey, 27 Mart’ta ortadan kayboldu. Kardeşi 3 gün sonra aranması için Bakanlar Kurulu‘na başvurdu. Ankara’nın Mühye köyü civarında cesedi bulunan Ali Şükrü Bey’in boğularak öldürüldüğü anlaşıldı. Meclise katillerin meclis kapısı önünde asılarak teşhiri için yasa teklifi verildi. Cinayeti araştırmak üzere kurulan komisyon, Ali Şükrü Bey’i Topal Osman’ın Ankara’da, Papazınbağı’ndaki evinde öldürdüğünü tespit etti. Teslim olmayı kabul etmeyen Topal Osman, 1 Nisan’ı 2 Nisan’a bağlayan gece Muhafız Taburu jandarmaları ile kendi adamları arasında yaşanan çatışmada yaralı olarak ele geçirildi; hastaneye götürülürken yolda öldü. Başı kesilerek defnedildi. Ancak Ali Şükrü’nün katillerinin meclis önünde asılması teklifi yasalaştığı için Topal Osman’ın başsız cesedi daha sonradan mezardan çıkarılarak ayağından darağacına asıldı.

Cumhuriyet ve Atatürk ile hesaplaşmak isteyenlerin başvurduğu yöntemdir!

Kaynak: POSTA ÖZEL

 

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , | Tayyip Erdoğan’ın örnek gösterdiği Ali Şükrü Bey kimdir? için yorumlar kapalı
Eyl 30

Kutadgu Bilig’den Öğütler

Kutadgu Bilig’den Öğütler  (1)                                                                                                                                                                                                                            www.kenansahbaz.com

* Dâima iyilik yap ki, kendin de iyilik bul.

* Kötülük edersen, kötülüğün karşılığı pişmanlıktır. Elinden gelirse, kötülüğün inadına iyilik yap.

* Ey asil insan! İnsanlığı elinden bırakma; insanlığa karşı daima insanlıkla muamele et.

* Kimin sana biraz emeği geçerse, sen ona karşılık daha fazlasını yapmalısın.

* Bütün halka içten gelen merhamet göster.

* Halka faydalı ol, onlara zarar verme!

* Başkasının zararını isteme, kendin de zarar verme; hep iyilik yap, kendi heva ve heveslerine hakim ol.

* İyi hareket et, kötülerin zararlarını ortadan kaldır!

* Akıl süsü dil, dil süsü sözdür. İnsanın süsü yüz, yüzün süsü gözdür.

* Anlayış ve bilgi çok iyi şeydir; eğer bulursan, onları kullan ve uçup göğe çık.

* Çok dinle fakat az konuş. Sözü akıl ile söyle ve bilgi ile süsle.

* Doğan ölür, ondan eser olarak söz kalır. Sözünü iyi söyle, ölümsüz olursun.

* Her sözü söz diye ağzından çıkarma. Lüzumlu olan sözü düşünerek ve ihtiyatla söyle.

Yazan Yusuf Has Hacip

 

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , | Kutadgu Bilig’den Öğütler için yorumlar kapalı
Eyl 29

GRU, Spetsnaz ve Hibrit Savaş

GRU, Spetsnaz ve Hibrit Savaş                                                                                                                                                                                                                       www.kenansahbaz.com

 

Sabotaj, suikast ve örtülü operasyon: Rusya Askeri İstihbaratı GRU, Spetsnaz ve Hibrit Savaş

Bir dönemler düzenledikleri tartışmalı terörle mücadele operasyonları ile anılan Rusya Askeri İstihbaratı’na bağlı Spetsnaz (özel kuvvetler), günümüzde Kırım ve Donbas’ın işgaliyle, olası sabotaj operasyonlarıyla birlikte anılmaktalar.

Geçtiğimiz sene QHA, FSB’nin (Rusya istihbaratı) Rusya meclisine sunduğu bir öneride Rus askeri istihbaratına (GRU) bağlı özel birliklerin (Spetsnaz) Türkiye’de “gizli operasyon” yapması için kanuni yetki istenmesine ilişkin birhaber yayınlamıştı. Yine geçtimiz aylarda ani kalp rahatsızlığıyla öldüğü açıklanan, Kırım’ın işgalinde görev almış istihbaratçı general İgor Sergun da GRU direktörü olması nedeniyle, Rusya’nın olası “temizlik operasyonu” iddialarıdile getirilmiş ancak GRU’ya pek eğilinmemişti.

 

GRU Türkiye’de doğrudan bir haber başlığı altında belki de uzun süre sonra yeniden anılsa da, yıllardan beri doğrudan, dolaylı Rus saldırılarına hedef olan Ukrayna, Litvanya, Bulgaristan gibi ülkelerin gündeminde. Kırım’da “yeşil adamların” işgaliyle birlikte kaçırılan insanların faili olması nedeniyle Rusya’nın işgal ettiği topraklarda da Kremlin muhaliflerinin sürekli peşinde oldukları da açıkça görülüyor.

Kanlı operasyonlarıyla tanınan ve bazı suikastlerde rol oynadığı bilinen bu karanlık yapılanma, günümüzde yaptıkları kadar geçmişteki faaliyetleriyle de hayli ün sahibiydi. QHA bu sefer Rus özel kuvvetleri yahut “Kremlin’in gizli ordusu”nu (spetsnaz) mercek altına aldı…

Örtülü Operasyon (Cover Operation)

Hükümetlerin politik tedbirler ve askeri tedbirlerin beklenen etkiyi vermediği ya da veremeyeceği durumlarda devreye soktuğu, istihbari güç ile askeri gücün ortaklaşa kullanıldığı yahut istihbarat teşkilatının icra ettiği operasyonlardır. Hedefleri ve olası rakipleri “ilan edilmemiş bir savaş” kapsamında ekarte etmeyi de içeren bu tip faaliyetler, suikast eylemlerinden asimetrik savaşa kadar uzanmaktadır. Rus general Gerasimov’un tanımladığı ve Rusya’nın son birkaç yılda icra ettiği “hibrid savaş” bu tip operasyonların bir örneğidir. Askeri operasyonlara göre daha az masraflı ve daha az yıkıcı olduğundan, diplomasinin de etkisiz kaldığı “gri alanlarda” tatbik edilmektedir. Bu gri alanlar tabirini hem Kissinger hem de Gerasimov kullanmaktadır ki zaten “hibrid savaş” bir anlamda Rusya’nın kendisine yönelik yapıldığını iddia ettiği örtülü operasyonlara yönelik bir cevaptır. Örtülü savaş kapsamında bir ayrılıkçı grubunu silahlandırmak da bir gazeteciye, politikacıya suikast düzenlemek de yapılabilmektedir. Adam kaçırma ve sabotajların da bu uygulama alanlarına girdiği görülebilmektedir.

 

Türkiye üzerinde ABD, RUS, AB işbirliği ile (Haçlı) uygulanan taktik Lawrence yöntemi ve Hibrit Savaş sistemidir.

Kaynak: http://qha.com.ua/tr/analiz-haber/sabotaj-suikast-ve-ortulu-operasyon-rusya-askeri-istihbarati-gru-ve-spetsnaz/141478/

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , , , , | GRU, Spetsnaz ve Hibrit Savaş için yorumlar kapalı
Eyl 28

Şahbaz’ın Oldum Olalı…

Şahbaz’ın Oldum Olalı…                                                                                                                                                                                                                                           www.kenansahbaz.com

Güneşimsin dedim, yaktın, kavurdun                                                                                                                                                                                                                      

Gönül harmanında külüm savurdun                                                                                                 

Aklımda, gönlümde, ruhumda surdun                                                                                          

Zindanda Yusuf’un oldum olalı…

    

İnsanlar içinde sevdalı türüm                                                                                                                

Sana esir oldum, güya özgürüm                                                                                                                          

Leyla her şey Leyla,  serap görürüm                                                                                                    

Çöllerde Mecnun’un oldum olalı…

 

Dağlar benim. Gecem, gündüzüm oldu                                                                                                      

Aklım, fikrim, sözüm, yar gözüm oldu                                                                                                           

Bu Şirin aşk özüm, ak yüzüm oldu                                                                                                 

Dağlarda Ferhat’ın oldum olalı…

 

Aklım başımdayken kandım ey güzel!                                                                                                          

Ruhumu sevdana bandım ey güzel!                                                                                                              

Aslı diye, diye yandım ey güzel                                                                                                                                                           

Kalplerde Kerem’in oldum olalı…

 

O gönül aynanda görünen bendin                                                                                                                                                                                               

Vefasız aşkına bürünen bendim                                                                                                                

Bu sevda uğruna sürünen bendim                                                                                                            

Dillerde Şahbaz’ın oldum olalı…

 

Kenan ŞAHBAZ

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , , , , , , , | Şahbaz’ın Oldum Olalı… için yorumlar kapalı
Eyl 27

15 Temmuz Kanlı Darbe Girişimi

15 Temmuz Kanlı Darbe Girişimi

www.kenansahbaz.com

 

15 Temmuz darbe girişimi ve ihânet gecesinden sonra bürokrasi ve iş dünyasında başlatılan ‘temizlik harekâtı’, söz konusu olan iktidar kadroları olduğunda bir ‘arınma’ veya ‘tövbe seansları’na dönüşüyor…

“Rabbim bizi affetsin…”

“Kandırıldık…”

Şeklindeki arınma ve tövbe seanslarının iktidar kadroları için hiçbir hukukî neticesi yok…

İçlerinde en mânidar ve acıklı olanı da Diyânet İşleri Başkanı’nın itirafı:

“Diyanet olarak geç idrâk etmenin derin teessürü içindeyiz” diyor…

“Üzgünüz, geç fark ettik…” Hepsi o kadar…

Kendileri hadis âlimi ve bu kötülüğü ilk fark etmesi ve tüm tedbirleri alması gerekenlerin başında geliyor, fakat geç idrâk ediyor, ilâhiyat fakültelerini göreve dâvet ediyor…

“Parsel parsel satmanın” ve “Ne istediler de vermedik” itirafının bu ülkeye mâliyeti üzerinde hiç ama hiçbir muhasebe yapılmazken, 15 Temmuz ihânetinin ardından ‘görevi kötüye kullanmak’ veya ‘görevi ihmâl etmek’ gibi bir suçtan, kabahatten hiç ama hiç söz edilmiyor, hiç kimse hesap vermiyor…

Oysa, bağıra bağıra gelen bir felâketti bu…

Üstelik ‘kestane pazarı’nda başlamış ve 30 yılda darbe yapacak güce erişmiş bir yapının hikâyesi değil yalnızca bu felâket, kökü çok daha derinlerde…

***

Bu zavallı, marazî din telâkkîsi, Menderes ile büyük şehirlere konuşlandırıldı, Nurlu Süleyman nâmıyle mâruf Demirel ile oy karşılığı palazlandırıldı, Özal ile medya ve finans kurumu sahibi yapıldı ve nihâyet Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP hükümetleriyle de devletin en küçük hücresinden kozmik odasına kadar sokuldu…

Geldiğimiz nokta 15 Temmuz kanlı darbe girişimi ve ihâneti…

 

Kaynak: Söz itirafçılarda değil Diyanet ve İlahiyatçılarda! – Adnan İSLAMOĞULLARI

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | 15 Temmuz Kanlı Darbe Girişimi için yorumlar kapalı