Mar
23
Asya kıtasında yalnız Farsların, Kürtlerin, Süryanilerin, Mecusilerin değil aynı zamanda bütün Türk boylarının, Türk soyunun şölenlerle kutladığı bir toydur (düğün) Nevruz. yeryüzünün en eski bayramlarından biri olarak kabul edilen Nevruz’un geçmişi 5 bin yıl öncesine dayanmaktadır.
Nevruz Asya ‘da yaşayan milletler tarafından farklı şekilde algılanmakta olup Hz. Nuh’un (A.S) gemisinin karaya indiği tarih, Müslümanlar için Hızır (A.S) ve İlyas (A.S) buluşma anı, Türkler için Ergenekon’dan çıkış tarihi, İranlılar tarafından Şair Firdevsi’nin Şehname’de geçen Demirci Kawa’nın Zalim Dahhak’ı çekiçle öldürmesinin yıldönümü olarak kutlanmaktadır. Bu bayram Asya kıtasında yukarıda saydığım milletlerin ortak bir kültürüyle birlikte baharı müjdeleyen bir şenliktir.
Ancak bu bayramı terör örgütünün amacı için kullandığı görülmekte ve bilinmektedir. Buna AKP açık bir şekilde destek vermekte ve BDP ile işbirliği yaptığını da açık açık ifade etmektedir. Bu durum terör örgütüne güvenenleri pişman edecektir. Hiç yılanla bir torbaya girilir mi? Yılan elbette yanındakini ısıracak ve zehrini akıtacaktır. Başbakanın bahsettiği “baldıran zehri” bu mudur?
Cani, kanlı terör örgütünün isteklerini yerine getirmenin adı hangi tarihten bu yana “barış” diye adlandırılmaktadır. Bu teröristleri hoş görmek, af etmek ne dine, ne vicdana, ne de insanlığa yakışır!
İmralı canisinin ‘hükümetten onaylı’ mesajları nevruzda okunurken
Meydanlara “Gün Önder Apo’yu Özgürleştirme günüdür” pankartları yerleştirilmişken,
‘Çatışmalarda geberen’ hainlerin resimleri asılırken,
Bebek Katili caninin resimleri projektörler ile dev ekranlara yansıtılırken,
“Vur vur inlesin, katil TC dinlesin” şeklinde sloganlar atılırken,
Hainler meydanlarda ‘Caninin posterlerini’ ‘örgütün paçavralarını’ taşırken,
“İşgalci TC Kürdistan’dan defol” diye devlete meydan okurken,
Gösterilere öncülük eden Meclis’teki uzantıları, “Diyarbakır başkentimiz” diye buyurup, ‘Birleşik Kürdistan’ı ima ederken barıştan, bayramdan bahsedenler kimi kandırmaya çalışıyorlar.
Ne yazık ki; “Özerklik sloganlarının” rahatça atıldığı şu günlerde yüksek rakımlı tepelerde oturanlar “müstemleke medyanın” da yardımıyla “barış geliyor” diye vatandaşı oyalamaya devam ediyorlar. Yavaş yavaş BOP eş başkanları da belli oluyor. (Diğer eşbaşkanlar Barzani ile Öcalan olabilir mi?)
“Bu olsa olsa RTE ile Caninin barışıdır.”
Posted in Gündem
|
Tagged acem, asya, bahar, bayram, ergenekon, fars, Hz. Hızır, Hz.Nuh, kürt, mecusi, nevruz, süryani, türk
|
Mar
22
İktidar olmadan evvel haktan, hukuktan, tüyü bitmemiş yetimden bahseden ve Allah’ı dilinden düşürmeyen, siyasi ikbal için dini terminolojiyi Muaviye’ye bile şapka çıkarttıracak ölçüde kullanan AKP’lilerin iktidar partisi olarak Türk’ün ve Türklüğün ne olduğunu bilmek gibi bir mecburiyetleri vardır. Çünkü kendilerini iktidara taşıyan -bir ırkın değil-milletin adı TÜRK’tür! Hoşunuza gitmese de “Bayrak törenlerinde İstiklâl Marşı” eşliğinde göndere çekilen ve gölgesinde yaşadığınız bayrağın adı daTÜRK BAYRAĞIDIR! Bu bayrağın dalgalandığı vatan toprağının adı da TÜRKİYE’DİR. Yani TÜRK’ün vatanıdır!
Sevgili Peygamberimizin “Türk dilini öğreniniz, Ümmetimin idaresi Türklerin eline geçecektir, Sakın Türk’e dokunmayın” türündeki hadis-i şerifleri bir SÜNNET ve VASİYET niteliğindedir ve sonsuza kadar geçerlidir.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen merhamet Peygamberi Hz. Muhammed’in Türkler hakkında söyledikleri bu AKP’lilerce bilinmez mi?
Her ne kadar Türk’e alerji duymanızın sebebini anlamaya çalışmış olsak da sizlerden duymak isteriz. Halkın huzuruna çıkarak dürüstçe, mertçe açıklama yapacak cesaretiniz yok mu? Gerçeği söyleyememenin vermiş olduğu sıkıntıyı “kırk dereden mi desem, kırk kafadan mı desem ?” getirmek için neler çektiğinizi Türk halkı bilmektedir.
Hani bir atasözümüz vardır. “Denize düşen yılana sarılır.” Yılana sarılmadığınıza göre denize düşmediğiniz malum. Ancak “caniye sarıldığınıza göre cani batağına mı düştünüz?” Türk halkı olarak yarınınızdan fazlası ile kaygılı ve kederli olduğumuzu bilmenizi isteriz. Bir an önce bu tehlikeli durumdan kendinizi ve milletimizi kurtarmanızı canı gönülden arzuluyoruz.Ancak “caniye kucak açarak” değil!…
Posted in Yazılarım
|
Tagged Deniz, Düşen, gündem, haber, hikaye şahbaz, kenan sahbaz, şiir, tarsus, Üç Kuru Kafa, yazı, Yılan gülek
|
Mar
22
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi”… Kanuni Sultan Süleyman
Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlığa devlet denilmektedir.
Devlet, sınırları belirli bir yurt ve türe düzeni içinde, ülküdaş insanların topluca ve kamu yararını sağlamak amacıyla örgütlenerek kurdukları ve benzeri topluluklarca bağımsız ve siyasal kişiliği tanınmış birliktir. Toplumun siyasal örgütlenişi ve toplumdaki siyasal örgütlerin tümüdür.
Devlet; büyük mutluluk, kut, talih, büyüklük, mevki, toprak bütünlüğü ve siyasal örgütü olan bir ulusun oluşturduğu hukuksal varlık olarak geçmektedir.
Yukarıdaki açıklamayı okuduktan sonra yaşadıklarımızın devlet anlayışına uygun olup olmadığını hep birlikte görelim.
Bir yıldan fazla bir zaman terör örgütü elinde rehin tutulan askerini, kaymakamını unutmuş bir devlet Orta Doğu’da güçlü olduğunu dile getirmesi ne kadar inandırıcıdır?
Bir devlet “çakalları, çapulcuları” muhatap alarak onların paçavraları altında boy gösterebilir mi? Ciddi bir devlet kendi askerini ve kaymakamını “çakal ve çapulcu” sürülerinin elinden almak için operasyon düzenler. Canilerin, çapulcuların ayağına giderek onlara yalvarmaz.
Askerlerimizin teslim anındaki dik duruşlarını “güçlü devlet olduğunu” iddia edenler gösterememişlerdir. Bu davranış bir terör örgütünü uluslar arası düzeyde meşrulaştırmak anlamına gelir. MİT yetkilileri bu utancı, bu onursuzluğu yaşamış ve yaşatmışlardır.
Terör örgütüne ne vaat edilmiştir. Ne verilmiştir. Hiçbir şey almadan vermek Allah’a mahsustur. Verilen yoksa süreç de yok demektir. Bunu gizlenmesinin sebepleri nelerdir?
Bir terör örgütünün isteklerine boyun eğilmiş ve diz çökülmüştür. Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmek ve ülkeyi bölmek isteyen bunun için terör suçu işleyen terör örgütüne pirim verilmiştir. Ama suç işlemeyen TSK mensupları tutuklanmıştır. Bunun vebali bu günkü iktidardadır.
Halkın anladığı devlet güçtür. İktidar devletin gücünü hukuki çerçevede yasal olarak uygulamakla sorumludur. Bu sorumluluğunu yerine getirmeyenler, getiremeyenler tarih nezdinde “hain” olarak anılmaktan kurtulamazlar.
Peki, buna ne diyecekler.
Korucuların çocuklarından oluşan 140 civarında Kürt kökenli vatandaşımız terör örgütünün elinde. Bunların hepsi devlete yardım ettiği için terör örgütü tarafından kaçırılmış ve rehin tutuluyorlar.
“Analar ağlamasın” diyenlere duyurulur.
Mar
21
Prof. Dr. Vamık David Volkan ile David L. Philips tarafından hazırlanıp iktidara sunulan üniter yapımızı sarsacak rapor bir bir hayata geçiriliyor
“Ekopolitik Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği” adına Prof. Dr. Vamık David Volkan tarafından hazırlanıp Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sunulan raporla aynı önerileri kapsayan David L. Philips tarafından hazırlanan Amerikan Ulusal Dış Politik Komitesi’nin (NCAFP) 15 Ekim 2007 tarihli “PKK’nın silahsızlandırılması, terhis edilmesi ve topluma kazandırılması” başlıklı araştırma raporu birebir örtüşüyor. Prof. Dr. Vamık Volkan ve ekibinin iktidara “reçete” diye sunduğu ve Başbakan Tayyip Erdoğan ile teröristbaşı Öcalan’ın uyguladığı üniter yapıyı sarsacak 71 önerinin öne çıkan maddeleri şöyle:
* Türklük kavramı yerine Türkiyeli kavramı kullanılmalıdır. (Hayata geçirildi)
* Dünyanın en iyi, en kaliteli Kürtçe eğitim veren üniversitesi Siirt ve Mardin’e kurulmalıdır. (Eğitime başladı)
* Özerlik sistemi de artık tartışılır hâle getirilmelidir. (Gündemden düşmüyor)
* Ana dilde eğitim yapılması için demokratik sınırlar içinde düzenlemeler yapılmalıdır. (Hayata geçirildi)
* PKK’yı dağdan indirme çalışmalarında realiteye uygun çözümler geliştirmelidir. (Alternatif üretiliyor)
* Anayasanın özellikle ilk üç maddesi değişmelidir. (AKP teklif etti, üzerinde çalışılıyor)
* Barış sürecinin, çatışmasızlık sürecinin devam edebilmesi için hâlâ devam eden sınır ötesi operasyon ve bombalamalar durdurulmalıdır. (Durduruldu)
* Adalet Bakanlığı, örgüt propagandası ve toplantılara muhalefet konusunda 7-8 yıldır devam eden davalar hususunda hızlı adımlar atılması için çaba sarf etmelidir. (KCK’lılar teker teker sokağa salınıyor)
* Özellikle anayasamızda, kanunlarımızda ve diğer mevzuatta Türklüğü ön plana çıkaran, üst kimlik olarak vurgulayan hükümlerin ivedi olarak düzeltilmesi, çıkartılması ve daha kapsayıcı hâle getirilmesi gerekir. (Hayata geçirilmesi için çalışılıyor)
* Dağlara, taşlara yazılan “Ne mutlu Türk’üm!” yazısı ayrışmalara yol açtığı için silinmelidir. (Teker teker silindi)
* Andımız kaldırılmalıdır. (Üzerinde çalışılıyor)
* YAŞ kararı ile terfi ettirilemeyen askerlerin yanında, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da suça karışmış asker ve polisler de görevden alınmalıdır. (Proje halinde)
* Hakikatleri araştırma komisyonu kurulmalıdır. (Kuruldu)
* Sonradan değiştirilen coğrafya isimleri iade edilmelidir. (Edildi, ediliyor)
Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=82229
Posted in Gündem
|
Tagged 2 david, abdullah, akp, amerika, anadil, david, dış, gül, özerk, philips, plan, sosyal, ulusal, vamık, volkan
|
Mar
21
Bugünkü iktidar Ümraniye, Balyoz v.s bahane ederek Türk milletinin askere olan güvenini bitirmeye çalışıyorlar. Başbakan, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve bunu fırsat bilen BDP (“Barış Düşmanı Parti”) mensupları da konuşmalarında askeri itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.. AKP’li de buna katılıyor. AKP’li de, BDP’li de, terörist de aynı şekilde ifadeler sarf ediyorlar. Bu ifadeler Türk askerini yaralıyor, Türk milletini yaralıyor. Tanıdığımız Türk milleti buna sessiz kalmayacaktır.
Cumhurbaşkanı’nın sözde Ermeni ve Süryani soykırımını kabul eden İsveç’e hem de sözde soykırımın kabul edildiği gün gitmesi, nişanlarını takması, övgüler yağdırması neyin nesidir.
O İsveç ki; “saf bir ırk” yaratabilmek için İsveç Irksal Biyoloji Enstitüsü’nü kurmuş Vikinglerin torunları mert, kahraman, mücadeleci! Öyle mi?
Sayın Cumhurbaşkanı,
Size Vikinglerin,
Yasa çıkarıp 40 yılda 62 bin kişiyi kısırlaştırdığını
Sarı saçlı, mavi gözlü, beyaz tenli mükemmel ırka zeval gelmesin diye; melezlerin, düşük zekâlıların, sakatların kökünü kuruttuğunu,
Samileri imha metotlarıyla Hitler’e rahmet okuttuğunu, hatırlatan olmadı mı?
Sayın Cumhurbaşkanı “Ümit ederiz ki, bunlar Türkiye’nin milli birliğini, bütünlüğünü, üniter yapısını hiçbir şekilde zaafa uğratmayacak şekilde neticelenir” dediğiniz için CHP’li, MHP’li Milletvekilleri sizi tenkit ederek “süreci BDP ile terör örgütünün iradesi yürütüyor” iddiasında bulunmuşlardır?
O halde “İmralı süreci” dedikleri sürecin terör örgütünün “samimiyetine(!) dürüstlüğüne(!)” havale edildiği doğru mudur?
21 Mart yaklaştığı için Nevruza gelelim; Nevruz asırlar öncesinden Türk dünyasına mal olan bir Türk bayramıdır. Her yıl Türk dünyasında uyanış bayramı olarak kutlanmaktadır. BDP ile terör örgütünün Nevruz’u etnik ve ayrıştırıcı amaçla kullanması, kullanmak istemesi bu gerçeği asla değiştirmez, değiştiremez. Siyasi iktidarın sağladığı imkânlarla Nevruz, terör örgütünün, onun elebaşlarının, uzantılarının siyasi söylemlerine alet edilmektedir. Bunları böyle yaptıran siyasi iktidardır. İnanıyorum ki necip Türk milleti eninde sonunda bunu görecek, günü geldiğinde hesabını soracaktır!
Mar
20

“Çanakkale Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.”
M. Kemal ATATÜRK
“Harpte iki meş’um (uğursuz) şey vardır. Bunlardan biri taş duvara körükörüne yüklenmek, diğeri kuvvetleri birtakım ayrı ve bağlantısız harekata dağıtıp körletmektir. Biz bu iki ahmaklığı yapmanın tehlikesiyle karşı karşıyayız.”
İngiliz Başbakanı Asquith
“Türkler, Çanakkale’yi zorlayan çağının en ileri tekniğine sahip güçler karşısına adeta bir kale gibi dikilmişlerdir.”
Churchill
“Avrupa’da hiçbir asker yoktur ki, bu ifadenin altını çiziyorum, Türklierle mukayese edilebilsin. Almanların müdafaada gayet iyi oldukları kabul olunabilir. Fakat siperlerde onlar dahi Türklerle kıyas edilemez. Misal olarak Gelibolu’yu zikretmek isterim. Orada bizim gemi ateşlerimizle büyük zayiata uğrayan kıtalar, Türk olmasalardı. Yerlerinde kalamaz ve derhal değiştirilirlerdi. Halbuki, Türkler, bütün muharebe müddetince yerlerinde kaldılar.”
General Tawshend
“Çanakkale Seferi, Türk milletinin eski kudret ve kuvvetini muhafaza ettiğini, can çekişen bir imparatorluk içinde kahraman bir milletin varlığını meydana koydu.”
General Fahri BELEN
““… Türk askerinin savaş ve dövüş hususunda haiz bulunduğu evsafın bidayette layikiyle takdir edilmemiş olması, Ingilizler için felaket olmuştur…. Türk askerinin ne yaman muharip olduğunu, Ingilizler kendileriyle dövüştükten sonra bittecrübe anlamışlardır.”
Ingiliz Generali Oglander
“Çanakkale Savaşları, modern savaş tarihinde birleşik kara ve deniz savaşlarımn başlangıcı ve ilk örneğidir.”
Japon Prof. Dr. Em. Krg. Hideo MIKI
“Çanakkale Müharebelerinde Türk ordusunun başında daha başlangıçtan itibaren orayı, üç kez ve yalnız kendi inisiyatifiyle kurtarmış olan Türk Başbuğu (Atatürk) bulunmuş olsaydı, bu gün tarih, bir Çanakkale Savaşı yerine, karaya ayak basmasıyla beraber, akim kalan bir Çanakkale teşebbüsünden bahsederdi.”
M. Şevki YAZMAN
18 Martta mağlup olduk. Bu bapta tevile felana (başka anlam vermeye falan) hacet yoktur.”
İngiliz Yazar Ellis Ashmit BARTLETT
“Çanakkale müdafaası, üç mucizeler muharebesidir Hali kurtardı; maziye hamaset ve azametini iade etti; vatanımızı bir vatanı ebedi yaptı.”
Sami Paşazade Sezai
Mar
20
Her ferdi kurban olur ovasına, dağına
Selam durur kâinat o kutsal bayrağına
Kanla yazdı şehitler bu vatan toprağına
Geçilir bedenlerden, Çanakkale geçilmez!
Bu, kahraman bir ırkın, bir dinin ordusudur
Asırlara hükmeder, zalimin korkusudur
Cephede bile olsa barışların usudur
Geçilir bedenlerden, Çanakkale geçilmez!
Garbın tüm cellâtları ordular kurdursa da
Silahları kuşanıp ırkıma saldırsa da
Beynime, yüreğime mermiler yağdırsa da
Geçilir bedenlerden, Çanakkale geçilmez!
Hindu’su, Anzak’ı, yamyamı yurda doldu
Vatan ve bayrak için binlerce güneş soldu
Bu, imanlı göğsünde çelikler tuz-buz oldu
Geçilir bedenlerden, Çanakkale geçilmez!
“Her an için cephede ölüm muhakkak, gerçek
Kimisi Kur-an okur, kimi dua ederek
Kimisi de bir yandan tekbirler getirerek” (*)
Geçilir bedenlerden, Çanakkale geçilmez!
Dalgalanır her şafak bu bayrak asla inmez
Beş vakitte okunan bu ezanlar hiç dinmez
Ölü değil şehitler, şehitler asla ölmez
Geçilir bedenlerden, Çanakkale geçilmez!
Çanakkale namustur, şereftir, ırka şandır
Bu vatan toprağına ekilen nice candır
Tarihin kaydettiği zafer dolu destandır
Geçilir bedenlerden, Çanakkale geçilmez!
Geçilir elbet candan, seven yardan geçilir
Cehennemi andıran kızıl hardan geçilir
Vatan toprağı hariç her diyardan geçilir
Geçilir bedenlerden, Çanakkale geçilmez!
(*)Çanakkale Savaşında Mustafa Kemal tarafından
söylenmiştir.
Mar
19
3. Tümen 64. Alay 1. Bölük eri Mehmet, eniştesi recep’i çalılıkların üzerinde iki ayağı da kopuk vaziyette görünce ağlamaya başlar. Recep “Neden ağlıyorsun? Allah’ın verdiğine merhaba. O’nun emrine karşı gelinmez. Artık elden bir şey gelmez. Sen sağ kalırsan anamın elini benim için de öp. Sütünü helal etsin. Şimdi başımı kıbleye doğru çevir.” Dedi ve ruhunu teslim etti. Süngü hücumu başlamıştı Mehmet daha yerinden kalkamadan arkadaşı Halil yere düştü. Bu kez Halil “Ahretlik, ölüm yaklaştı. Beni buraya ellerinle göm. Üzerimde savaşınız ki, ayak seslerinizi ve Allah Allah diye bağırışlarınızı duyayım.” Dedi ve sonra da ruhunu teslim etti.
Posted in Hikayeler
|
Tagged Altın sözler gülek, ateş, Başımı kıbleye çevir, baştacı, erdem, gündem, güneş, haber, hasret, hikaye şahbaz, irfan, kadın, kadın. beyin gülek, kenan sahbaz, nefer, nur, onur, şefkat, şeref, şiir, sırdaş, tarsus, Üç Kuru Kafa, yazı
|
Mar
18
Tarih 24 Şubat 2005,
Türkiye-AB Karma Parlamento toplantısında Fransız milletvekili Jacgues Toubon (Okunuşu: Jak Düon) “Türkiye Sevr’i kabul etmelidir!” dedi.
Rum milletvekili Marios Matsakis de, Türkiye Ermenilere, Rumlara ve Kürtlere soykırım uyguladı” diyerek, Toubon ile aynı görüşte birleşti. Böylece soykırım yalanlarına ilk kez “Kürt soykırımı” yalanı da eklenmiş oldu.
Avrupa Birliği resmi toplantısının basına kapalı bölümünde konuşan iki AB milletvekiline, toplantıda bulunan CHP milletvekili Şükrü Elekdağ ve Türkiye’nin AB Temsilcisi Büyükelçi Oğuz Demiralp sert tepki gösterdi.
“PARÇALAMA GAYRETİ VAR”…
AB’nin her isteğine “evet” diyen AKP Hükümeti’nin Başbakanı Recep Tayip Erdoğan, bir buçuk ay sonra,16 Nisan 2005’te, toplumun hiç alışık olmadığı bir tepki verdi:
“Dayatmalar olduğu doğrudur. Hatta parçalamaya yönelik gayretler içerisinde tezler önümüze geliyor.”
“ALLAH BELANI VERSİN”…
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün tepkisi ise 2 ay sonra geldi. Çok sıkı bir AB taraftarı ve savunucusu olan Gül, şöyle demek zorunda kaldı:
“Allah belanı versin, dedirtmek istiyorlar!..”
Gül’e göre, AB konusunda karşımızda iki çevre var:
“Birinci gruptakiler bize ‘Allah belanı versin’ dedirtmek istiyor. İkinci gruptakiler de fırsattan istifade her şeyi sokuşturmak istiyor. Oysa biz AB yolunda üzerimize düşeni yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz.”
“AB perest” sözde aydınlar ise, bu istek karşısında “sessiz” kaldılar! Ama Türk halkı onların ne “düşündüğünü” geçmişten bu yana biliyordu… Devleti ve ülkeyi korur gibi gözüken Damat Ferit, Sevr Antlaşması’nı imzalamanın kaçınılmaz olduğunu düşünüyor ve bunu “millî çıkarımız”(!) olarak gösteriyordu:
“Kimdir ki, bugün cesaret edip de ‘bu devlet mahvolsun’ diyecek?
…Kuvvetli ellere düştük. İmza etmezsek dünkü tebaamız olan Yunanlılar işgal edecekler. İmza edersek, Yunan askeri gelmeyecek. Hep birden elbirliği ile çalışarak Anadolu’da isyanı (Yunan işgalini değil, millî direnişi kastediyor) bastıralım ve hemen de Cenabı Haktan ümit ederim ki bastırırız. Hiç değilse, böyle bir ümit kapısı açık bulunur.”
Daha sonra İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturacak olan “Ermeni’den çok Ermeni, bir Frenk’ten çok Frenklik eden” gazeteci Ali Kemal de Sevr’i savunmanın ötesine geçiyor, karşı çıkan milliyetçilere “Zirzoplar!” diyordu:
“Haydutların işi gücü savaş… Ellerinde derme çatma bir ordu, birkaç tane de düzmece kahraman. Dövüşüp duruyorlar. Hükümet ölçmüş, biçmiş, uygun görmüş, Sevr Antlaşması’nı imzalamış. Size ne oluyor, a zirzoplar? Öğrendiğime göre, Londra’da çocuk gibi, ‘İzmir’i isteriz, Edirne’yi isteriz,’hatta ‘Tam bağımsızlık isteriz’ diye tutturmuşlar. Mihran (odasındaki Ermeni konuklardan biri)bunlar çılgın!”
Milliyetçilerin telgraflarını engelleyen, hatta gizli şifreleri ele geçirmeye çalışan Posta- Telgraf Genel Müdürü, gazeteci-yazar Refik Halit (Karay)’da, şöyle yazıyordu:
“..Bir patırtı, bir gürültü. Beyannameler, telgraflar… Sanki bi şeyler oluyor, bir şeyler olacak… Ayol şuracıkta her işimiz, her kuvvetimiz meydanda. Dört tarafımız açık. Dünya vaziyetimizi biliyor. Hülyanın, blöfün sırası mı? Hangi örgüt, hangi kuvvet, hangi kahraman?
Hülyanın bu derecesine, uydurmasyonun bu şekline ben de dayanamayacağım. Bari Kavuklu gibi ben de sorayım:
—Kuzum Mustafa (Kemal), sen deli misin?
Refik Halit (Karay), daha sonra itirafta bulunarak “Bu kadar yanılmamam lazımdı” diyecektir.
*Hulki Cevizoğlu’nun “İşgal ve Direniş 1919 ve Bugün” adlı kitabından
Posted in Hikayeler
|
Tagged ab, alikemal, ermeni, ferit, fransız, frenk, gayret, kemal, mustafa, parçalama, rum, serv, türkiye, yunan damat, zirzop
|
Mar
18
Çanakkale Savaşı, I. Dünya Savaşı sırasında 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası’nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir.[9] İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti konumundaki İstanbul’u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek, Rusya’yla güvenli bir tarımsal ve askeri ticaret yolu açmak, Alman müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı’na girmişlerdir. Ancak saldırıları başarısız olmuş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Savaş sonucundan iki taraf da çok ağır kayıplar vermiştir.
Osmanlı İmparatorluğu, Almanya’nın Rusya’ya savaş ilan ettiğı 1 Ağustos 1914’ün hemen ertesi günü, Almanya ile bir ittifak antlaşması imzalamıştır. Bu antlaşma, İmparatorluk’un eninde sonunda Almanya’nın ana gücü oluşturduğu İttifak Devletleri safında fiilen savaşa gireceği anlamına gelmektedir. Enver Paşa, fiilen savaşa girmeyi, seferberliğin tamamlanmamış olması ve Çanakkale Boğazı savunmasının tamamlanmaması gibi gerekçelerle ertelemeye çalışmıştır. Ancak Almanya, bir an önce savaşa fiilen girilmesi için baskılarını sürdürmüştür. Bu baskılar, Akdeniz’de İngiliz donanması önünden çekilen Goeben ve Breslau savaş gemilerinin İstanbul’a gelmesiyle bir oldu bittiye getirilmişti. Daha sonra Osmanlı Donanması’na bağlı bir grup gemiyle Karadeniz’e açılan bu gemiler 27 Ekim 1914 tarihinde Rus limanlarını bombalayınca Rusya, Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etmiştir.
Birleşik Krallık Donanma Bakanı Winston Churchill, 1914 yılı Eylül ayında Çanakkale Boğazı’nın donanmayla geçilerek İstanbul’un işgalini öngören bir planı Başbakan Herbert Asquith’e vermiştir. Plan, çeşitli evrelerden geçerek uygulamaya kondu ve Birleşik Krallık ve Fransa gemilerinden oluşan bir donanmanın Boğaz’a geniş çaplı ilk saldırıları 1915 Şubat ayında başlatıldı. En güçlü saldırı ise 18 Mart 1915 günü uygulamaya konuldu. Ancak Birleşik Donanma ağır kayıplara uğradı ve deniz harekatından vaz geçilmek zorunda kalındı.
Deniz harekatıyla İstanbul’a ulaşılamayacağı anlaşılınca bir kara harekatıyla Çanakkale Boğazı’ndaki Osmanlı sahil topçu bataryalarını ele geçirmek planı gündeme getirilmiştir. Bu plan çerçevesinde hazırlanan İngiliz ve Fransız kuvvetleri 25 Nisan 1915 şafağında Gelibolu Yarımadası’nın güneyinde beş noktada karaya çıkarılmıştır. İngiliz ve Fransız çıkarma kuvvetleri her ne kadar Seddülbahir ve Arıburnu sahillerinde köprübaşları oluşturmayı başardılarsa da Osmanlı kuvvetlerinin inatçı savunmaları ve zaman zaman giriştikleri karşı taarruzlar sonucunda Gelibolu Yarımadası’nı işgalde başarılı olamadılar. Bunun üzerine sahildeki kuvvetler takviye edilmek için Arıburnu’nun kuzeyinde Suvla Koyu’na 6 Ağustos 1915 tarihinde yeni kuvvetlerle bir üçüncü çıkarma yapılmıştır. Ancak 9 Ağustos’ta Kurmay Albay Mustafa Kemal’in Birinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen karşı taarruzunda İngiliz Komutanlığı ihtiyat tümenini ateş hattına sürerek sahilde tutunmayı ancak başarabilmiştir. Mustafa Kemal ertesi gün Kocaçimentepe – Conk Bayırı hattında yeni bir karşı taarruz gerçekleştirmişti, bu hattaki Anzak birliklerini de geri atmıştır. İngiliz ve Anzak kuvvetlerinin İkinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen genel taarruzları ise Osmanlı savunmasını aşamamıştır. Tüm bu gelişmelerin sonrasında İngiliz, Anzak ve Fransız kuvvetleri Gelibolu Yarımadasını 1915 yılı Aralık ayı içinde tahliye etmiştir.
Posted in Yazılarım
|
Tagged Altın sözler gülek, ateş, baştacı, çanakkale, erdem, gündem, güneş, haber, hasret, hikaye şahbaz, irfan, kadın, kadın. beyin gülek, kenan sahbaz, nefer, nur, onur, şefkat, şeref, şiir, sırdaş, tarsus, Üç Kuru Kafa, yazı
|