May
13
Engin maviliği ile pırıl, pırıl
Bahçelerde al beyaz güller ve şakayıklar
Kırlarda gelincik çiçekleri
Hele papatyalar…
Annemin yüzü gibi
Laleler, menekşeler, sümbüller
Baktıkça sonsuz bir mutlulukla doluyorum
Doğadaki bütün yeşillikler
Büsbütün alasız
Gönlünü ve yüreğini açıyor
Her şey olabildiğince berrak ve duru
Annemin gözü gibi…
Sesi kulaklarımda hâlâ
Bülbülün, kanaryanın ve saka kuşunun
Ney sesi kadar candan
Bir cennet musikisi ritminde
Sıcacık sevgi dolu
Annemin sözü gibi…
Itır, kekik ve nane kokusu
Ve pınarlarda billûr su
Bebeklerin yüreğindeki sevgisi, duygusu
Bir ay, bir güneş ışığı
Bir gökkuşağı
Annemin özü gibi…
May
12
“Bebeğimi görebilir miyim” dedi yeni anne. Kucağına yumuşak bir bohça verildi ve mutlu anne, bebeğinin minik yüzünü görmek için kundağı açtı ve şaşkınlıktan adeta nutku tutuldu! Anne ve bebeğini seyreden doktor hızla arkasını döndü ve camdan bakmaya başladı.Bebeğin kulakları yoktu… Muayenelerde, bebeğin duyma yetisinin etkilenmediği, sadece görünüşü bozan bir kulak yoksunluğu olduğu anlaşıldı.Aradan yıllar geçti, çocuk büyüdü ve okulda anlaşıldı. Bir gün okul dönüşü eve koşarak geldi ve kendisini annesinin kollarına attı. Hıçkırıyordu.. Bu onun yaşadığı ilk büyük hayalkırıklığıydı; ağlayarak “Büyük bir çocuk bana ucube dedi..”Küçük çocuk bu kadersizliğiyle büyüdü. Arkadaşları tarafından seviliyordu ve oldukça başarılı bir öğrenciydi.Sınıf başkanı bile olabilirdi, eğer insanların arasına karışmış olsaydı.Annesi, her zaman ona “Genç insanların arasına karışmalısın” diyordu, ancak aynı zamanda yüreğinde derin bir acıma ve şefkat hissediyordu.
Delikanlının babası, aile doktoru ile oğlunun sorunu ile ilgili görüştü;
“Hiçbir şey yapılamaz mı?” diye sordu.
Doktor “Eğer bir çift kulak bulunabilirse, organ nakli yapılabilir” dedi.
Böylece genç bir adam için kulaklarını feda edecek birisi aranmaya başlandı.İki yıl geçti bir gün babası “Hastaneye gidiyorsun oğlum, annem ve ben, sana kulaklarını verecek birini bulduk ancak unutma bu bir sır” dedi.
Operasyon çok başarılı geçti ve adeta yeni bir insan yaratıldı. Yeni görünümüyle psikoljisi de düzelen genç, okulda ve sosyal hayatında büyük başarılar elde etti.
Daha sonra evlendi ve diplomat oldu.
Yıllar geçmişti, bir gün babasına gidip sordu: “bilmek zorundayım, bana bu kadar iyilik yapan kişi kim? Ben o insan için hiçbir şey yapamadım…”
Bir şey yapabileceğini sanmıyorum” dedi babası, “fakat anlaşma kesin, şu anda öğrenemezsin, henüz değil…”Bu derin sır yıllar boyunca gizlendi. Ancak bir gün açığa çıkma zamanı geldi..
Hayatının en karanlık günlerinden birinde, annesinin cenazesi başında babasıyla birlikte bekliyordu.Babası yavaşça annesinin başına eline uzattı; kızıl kahverengi saçlarını eliyle geriye doğru itti; annesinin kulakları yoktu.
“Annen hiçbir zaman saçını kestirmek zorunda kalmadığı için çok mutlu oldu” diye fısıldadı babası”.. ve hiç kimse, annenin daha az güzel olduğunu düşünmedi değil mi?”
Gerçek güzellik fiziksel görünüşe bağlı değildir, ancak kalptedir!
Gerçek mutluluk, gördüğün şeyde değil, asıl görünmeyen yerdedir…
Gerçek sevgi, yapıldığı bilinen şeyde değil, yapıldığı halde bilinmeyen şeydedir!”
May
11
Özüne yapışmış yıllardır hüzün
Ne zaman gülecek milletim yüzün
Bu hain feleğin sırrını çözün
Ne zaman gülecek milletim yüzün?
Acıları çekmek sana mı kaldı?
Mutluluk ve huzur kana mı kaldı?
Kan ağlamayan bir ana mı kaldı?
Ne zaman gülecek milletim yüzün?
Sen ki sabredersin, hain kan kusar
Askerin ayakta, Ankara susar
Sen bir kıpırdasan her mahlûk pusar
Ne zaman gülecek milletim yüzün?
Düşmanın ayrıdır, hainin ayrı
Hisset, akıl et, duy, hem de gör gayrı
Senden olmayanın yok sana hayrı
Ne zaman gülecek milletim yüzün?
Sende bu sabır ne, ne sendeki sır?
Tüm siyasilerde görüşler kısır
Sen dursan da bil ki durmaz ki asır
Ne zaman gülecek milletim yüzün?
May
10
NEYZEN TEVFİK’TEN
Ünlü hiciv şairi Neyzen Tevfik bir ara hükümetten belli bir tahsisat almaya başlar. O zamanki Cumhuriyet Halk Partisi’nin en etkili ve yetkili sözcülerinden biri olan Cevdet Kerim, Neyzen’in cebine giren bu 3–5 kuruştan rahatsız olur ve tahsisatın kesilmesi için harekete geçer. Bunu duyan Neyzen Tevfik şu iki mısra ile taşı gediğine kor:
‘Rızk için Allah Kerim,
Fısk için Cevdet Kerim!’
May
09
“Cumhuriyet düşmanını anmak, Cumhuriyete ihanet değl mi?”
Bir atasözümüz, “Hacı hacıyı Mekkede, derviş dervişi tekkede, kahpe kahpeyi dakka’da bulur” Der.
“Hz. Muhammed (S.A.V.) de “Herkes sevdiği ile beraberdir.” Der. Devamını sizler düşünün…
İskilipli Atıf Vatana ihanetten idam edilmişti.
Kuvayı Milliye’ye ve cumhuriyet devrimlerine karşı savaşan bir İngiliz ajanıydı. Vatana ihanetten idam edilen İskilipli Atıf, Ankara İstiklal Mahkemesi zabıtlarında İstiklal Savaşı’na ihanettenyargılanmıştır. Bu da Damat Ferit ve İngilizlerle yapılan işbirliğinin sonuçlarıyla ilgilidir. Asıl mesele Teali İslam Cemiyeti başkanıyken Anadolu’ya Yunan uçaklarıyla attırdığı beyanname ile İkdam gazetesinde yayınlamış olduğu yazıdır. Bunlarda Vatan hainliği ile Kurtuluş Savaşını baltalamakla ilgili bilgileri vardır. Atatürk hakkında idam kararı çıkaran gazete İkdam gazetedir. Teali İslam Cemiyeti adına Yunan uçaklarıyla havadan 60 bin adet bildiri atılmıştır.
Onun idamı Kuvayi Milliye’ye karşı yaptığı çalışmalarla alakalıdır. İskilipli Atıf, Teali İslam Cemiyeti Reis-i Evveli olarak yayınladığı bildiride aynen şunları söylüyor: “Mustafa Kemal ve Kuvvayı Milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden kaçıyor. Bu eşkıyaları ve asileri en kısa zamanda bertaraf etmek hepimize farzdır. Siz bu zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız? Cumhuriyetin ilanına, harf devrimine, karşı çıkan İskilipli Atıf; ”Yeni harfleri kullananlar cehennemde yanacak. Şapka giymek küfürdür, dinsizliktir. Yunan ordusu halifenin ordusu sayılır. Hiç de zararlı bir topluluk değildir. Asıl kafası koparılacak mahlûkat Ankara’dadır” gibi hainliklerle halkı kurtuluş hareketine ve devrimlere karşı kışkırttığı ve işgal güçleriyle işbirliği yaptığı için yargılanmıştır.
*Yeniçağ Gazetesi’den
May
08
DECCALİN TEK GÖZÜ VARDIR,İyi biliniz ki onun bir gözü kördür. Yüce Allah ise kör değildir.” Sahih-i Müslim’de…
6. İncil, Deccal’in “Küçük büyük, zengin yoksul, özgür köle, herkesin sağ eline ya da alnına bir işaret vurduğunu, Öyle ki, bu işareti, yani canavarın adını ya da adını simgeleyen sayıyı taşımayan kimsenin ne bir şey satın alabileceğini, ne de satabileceğini” söylüyor.
7. ABD Başkanı olan Franklin Roosevelt 1932’de Doların üzerine İlluminati’nin sembolü meşhur tamamlanmamış piramidi koydurtuyor. Başkent Kudüs olan bir dünya devletinden sonra, herhalde tek bir para birimi kalacak yeryüzünde ve aynı sembol şimdiki gibi protip değil; bütün paraların üstünde olacak. Ya da para tamamen ortadan kalkacak. Şu anda deneyi yapılan (ve deneye gönüllü katılan herkese de bilmem kaç dolar verilen) chipler alacak paranın yerini. Hiç kimse üzerinde İlluminati işareti taşıyan bu para olmadan yada Deccal’in işareti olan 666’a nisbet gibi 6’lı sistemde çalışan bu chip olmadan ne birşey satın alabilecek ne de birşey satabilecek. İnsanlar, farkında olmadan bu chiplerle kontrol edilecek.
8. “Dabbe” kelimesinin anlamlarından biri de örümcek ağı. Bütün internet adreslerinin başında ise ‘dünyayı saran örümcek ağı’ anlamına gelen www kısaltması var. Dabbe’nin topraktan geleceği söylenirken internet teknolojisinin temeli de topraktan yapılan silisyuma dayanıyor.
9. Dabbe hakkındaki farklı bir yorum da AIDS hastalığının dabbe olabileceği yönünde. Bu hastalık, “örümcek ağı” gibi hızla yayılıyor. Aynı kaynakta Dabbe’nin şekli küçük ağaç kurtlarına benzetiliyor. Tesadüf ki, AIDS virusu de mikroskoptan bakıldığında “ağaç kurdu” biçiminde. İlluminati’nin işleyişini anlatırken de AIDS hastalığı ile ilgili madde, çok ilgi çekici.
10. İslam’a göre Babil kentinin helaki, cumartesi yasağını çiğnedikleri için onları Maymuna dönüştürmek’le oldu. AIDS’in ortaya çıkışıyla ilgili, Afrikalılaların maymun yemesiyle ilgili teori var. İlerlemiş bir AIDS hastasının şakakları çöküp yüzü bir maymun halini alıyor. Aynı şekilde EBOLA virüsü de maymun patentli.
11. Araştırmacılar, tek bir gendeki mutasyonun AIDS virüsünü iyi huylu bir maymun enfeksiyonundan son 25 yılda 25 milyondan fazla insanı öldüren küresel bir hastalığa dönüştürmüş olabileceğini söylüyor. Cell dergisine yer alan araştırma raporuna göre, virüs, insanlarda, maymunlarda bağışıklık sistemini koruyan gen karakteristiğini yitirmiş durumda. Çalışmanın yürütülmesine yardımcı olan Almanya’daki Ulm Üniversitesi’nden Frank Kirchhoff, “nef fonksiyonunda gözlenen fark, SIV enfeksiyonu kapan çoğu maymun türünde neden hastalığın gelişmediğine ilk defa açıklık getiriyor olabilir” dedi. Birmingham’daki Alabama Üniversitesi’nden Dr. Beatrice Hahn, HIV’in, maymun bağışıklık eksikliği virüsü ‘SIV’den türediğini söylemişti.
12. Konuyla ilgili bir hadiste şöyle deniyor: “Herhangi bîr millette, fuhuş fiilleri yaygınlaşırsa onların arasında veba salgını veya geçmişteki dedelerinde bulunmayan bir takım yeni hastalıklar ortaya çıkar.”
Peygamber ((S.A.V)) Efendimiz, daha sonra Allah’a sığındığı beş hususu sayarak mübarek sözlerini tamamlamıştır. Yukarıdaki hadîs-i şerif, diğerleri gibi tek kelimeyle “mucize” niteliğindedir. Zira Herpes, Zona ve AİDS benzeri hastalıklar, özellikle fuhuş fiillerinin işlendiği toplumlarda ortaya çıkmış ve aynen hadîste belirtildiği gibi, “geçmişteki insanlarda görülmeyen yeni hastalıklar” olarak zuhur etmiştir.
13. Dabbe’nin Çıkış Yeri: «Dabbet-ül-Arzın çıkış yeri ile alâkalı olan bir hadîste, şöyle buyurulmaktadır. (Kıyamet Alâmetleri shf.278) “Onun çıkışı, üç kere vaki olacaktır. Birinci çıkışı, Bâdiye’nin en uzak yerinden olacaktır. (Diğer bir rivayete göre Yemen’den çıkacaktır.) Fakat çıkışını Mekke’liler duymayacak, yani çıkış haberi Mekke’ye ulaşmadan tekrar gizlenecektir. Sonra bir kere daha çıkacak, bu sefer çıkış haberi Mekke’ye ulaşacaktır.” Yukarıdaki ifâdelerden şu manaların anlaşılması hiç de zor değildir.
a-Hadîste belirtilen “Bâdiye” çöl alanı demektir. Bâdiyenin en uzak yeri şeklinde îma edilen yerler, Mekke ve paralelindeki Büyük Sahra’nın uç kısımlarıdır. Doğu Afrika’nın yer yer ağaçlıklı olan bu yerleri, AİDS virüsünün taşıyıcısı olan Yeşil Maymun’un yaşadığı bölgelerdir ki, hadîste belirtildiği gibi, hastalığın ilk çıkış noktası burasıdır.
b-AİDS virüsü bati âlemine sirayet ettiğinde, ilk defa homoseksüeller arasında görüldü ve ahlâksızlığın yaygınlaştığı Kalifornia, Newyork, San Fransisko ve Haiti adası gibi yerlerde arka arkaya ölümlere sebep olarak paniğe yol açtı. AİDS’in bu ikinci çıkısında da Mekke’ye ulaşmadan gizlenmesi, hastalığın İslâm ülkelerine sirayet etmeden yaygınlaşacağı mânâsını taşımaktadır.
c-Hadîsten çıkartılabilecek üçüncü işaret, son derece net olup, dabbenin 3. safhasında Mekke’ye, yâni İslâm ülkelerine ulaşacağı şeklindedir. Nitekim AİDS, Batı dünyasından sonra sınırlarımızı aşmış ve ilk defa İstanbul’da olmak üzere, kurbanlarını seçmeye başlamıştır.» (bkz. Gerçeğe Doğru 5, Zafer Yayınları)
(Devam edecek)
May
07
Hz. Muhammed (sav)’den güzel söler:
* Allah’ın rızası, anne ve babanın rızasındadır. Allah’ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir.
* Allah’tan başka yardımcısı bulunmayan çaresiz birine zulmedene Allah, şiddetle azap eder.
* Abdest üzerine abdest, nur üzerine nurdur.
* Ağız tadını bozan ölümü çok hatırlayınız.
* Bildiği ile amel eden kişiye Allah bilmediği ilimlerin bilgisine varis kılar.
* Bana benzemekten en çok uzak olanınız, cimri, ağzı bozuk ve çirkin söz söyleyen kimsedir.
* Benim Ehl-i Beyt’imi kendi aranızda, vücuttaki baş ve baştaki iki göz gibi kabul edin. (Tabiatıyla) Baş, gözler olmadan yolunu bulamaz.
* Bilin ki, ümmetimin en kötüleri, kötülüklerinin korkusundan dolayı saygı gösterilen kimselerdir. Şerrinden korkularak saygı gösterilen kimse benden değildir.
* Bir anlık tefekkür, bin yıl nafile ibadetten hayırlıdır.
* Bir gün birisiyle dost olduğunuzda, yarın onun bir düşman olabileceğini unutmayın.
* Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyilikleridir.
* Bir müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insan, hayvan ve kuşların yedikleri şeyler, o müslüman için birer sadakadır.
* Bir saat sonra kıyamet kopacak olsa, elinize bir fidan almışsanız yine de onu dikiniz.
May
06
Bir Yahudi ile Hz. Ali’nin (ra) davası vardır. Hakkın kimin tarafında olduğunu tespit için halife Hz. Ebu Bekir’e (ra) müracaat ederler. Yahudi evvela razı olmak istemese de İmam-ı Ali’nin “İslam adaletinde iltimas(kayırma-torpil) olmaz!” diye teminat vermesi üzerine kabul eder ve Hz. Ebu Bekir’in huzuruna girerler. Yahudi’ye ismiyle hitap ederek yerini gösteren halife Hz. Ali için “Buyurun Ya Ebâ Hasan!” diyerek Yahudi’nin yanına geçmesini işaret eder. Fakat bu sırada yüzünde üzüntü ve şaşırma ifadesi gördüğü Hz. Ali’ye sorar: “Yahudi’nin yanına geç dediğim için mi kızdın ya Ali?” Hz. Ali cevap verir: “Hayır, hasmım olan Yahudi’yi ismiyle çağırdığınız halde bana benim en hoşuma giden künyemle hitap ettiniz de, iltimas gibi geldi, ondan!” şaşırdım der. Bu manzara karşısında Yahudi hemen Müslüman olur. “Adalet anlayışı böyle olan bir dinin diğer hükümleri yanlış olmaz!” der.
May
05
Domuz bağı ile gömdüler seni
Eğer canlı isen bir ses ver bize
Zalimler, zalimce bilerler seni
Bir nebzecik olsun nefes ver bize…
Sensizlik şeytanı salıvermektir
Dikenleri bir gül diye dermektir
Sensiz yaşamaksa postu sermektir
Gel, yaşamak için heves ver bize….
Balığın koktuğu yer belli baştan
Gelsin anlayanlar kurudan, yaştan
Kaç kere insanlık yandı ataştan
Çıkmıyor sesimiz bir S.O.S ver bize…
Akıllar tutulu, vicdanlar kanlı
Adalet sağlayan adalet zanlı
Domuzun bağcısı şimdi capcanlı
Hukukundan biraz güneş ver bize…
May
04
İşte okullara süt dağıtan firmalar yazılıdır.
“Okul Sütü Akıl Küpü” projesinin dün başlamasıyla birlikte zehirlenme haberleri duyuldu.
Adana, Antalya, Diyarbakır, Edirne, Kırıkkale, Konya ve Sivas ‘da il ve ilçelerde sütten zehirlenen öğrenciler hastaneye kaldırıldılar. Hastaneye kaldırılan öğrencilerde, karın ağrısı, kusma şikâyetleri görüldü. Serum takılan öğrencilerin tahlilleri yapılırken, müşahede altında tutuldukları belirtildi.
Çocukların sütten zehirlenmesine bütün veliler tepki gösterdi. Doktorlardan önce alel acele yetkililer ve bakan Ömer Dinçer süt yüzünden meydana gelen zehirlenmelere, “psikolojik”, “alerjik” gibi yorumlarda bulundular. Oysa Sağlık eski Bakanı Osman Durmuş “bu besin zehirlenmesidir” diye ifade ediyor.Süt dağıtımının bir tezgah olduğunu düşünen ve kendi yandaşlarını zengin etmek için çocuklarımızın sağlığını tehlikeye atıyorlar diyen vatandaşlar da çoğunlukta.
Asıl olan kafalardaki, düşüncelerdeki, zihinlerdeki, zehirlenmelerdir. Sütü bozan da, zehirleyen de o değil mi?
Bu memlekette, asıl zehirlenmelerin kafalarda, düşüncelerde, zihinlerde olduğunu ne zaman fark edeceğiz. Milletin bir yanardağ kadar tepki vereceğini bilenler uyutma ve oyalamaya yöntemi uygulamaktadırlar. Zihinlerin, düşüncelerin zehirlenmesi milletleri yüzyıllar boyunca koma vaziyetinde yaşatır ya da yok eder. Yaşatırsa tedavisi de asırlar sürer. Milletin dilinin, dininin, kültürünün kısacası bütün millî değerlerinin zehirlenmesine fırsat vermemesi verilmemesi gerekmektedir. Aksi takdirde Osmanlı İmparatorluğu gibi ‘Hasta Adam’ olmak durumunda kalınacaktır. Sonu ise malum ‘bölünmek ya da dağılmak!’