Eyl 01

Atatürk ve Askerlik Sanatı

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Askerlik sanatı, Mustafa Kemal’e göre bir sağduyu biçimindedir. Savaş planlarını, hazırladığı tarzdan farklı bir biçimde çizmezdi. Atatürk, büyük taarruzun planlarını hazırlarken, dünya savaş tarihini, büyük komutanların kazandığı meydan savaşlarını ve hazırladıkları taktikleri büyük bir dikkatle okuduğu görülmektedir.
Atatürk, büyük taarruzu şöyle anlatır:
“-İzmir hattı ile Bağdat Demiryolu’nun birleştiği noktada bulunan Afyonkarahisar’da taarruza geçtim. Çünkü orada taarruza geçmek gerekirdi. Yunan yığınağı esasen beni bu surette hareket etmeye yöneltiyordu. Tan ağarırken düşmana ansızın baskın ile avlamak için
Bütün gece yürüyen askerimiz temizlendikten sonra atlı birlikleri Yunan Ordusu’nun gerilerine sarkıttım. Elli kilometrelik bir uzaklığı aldıktan sonra taarruza geçebilecek birlikler azdır. Çok geniş bir manevraya girişerek düşmanı tamamen kuşatmak istiyordum ve bunu başardım.
Tıpkı Hannibal’in Cannae’de uyguladığı manevra gibi…(* )

 

(Devamı var)

 

Posted in Hikayeler | Atatürk ve Askerlik Sanatı için yorumlar kapalı
Eyl 01

2012-2013 Eğitim Öğretim Yılı

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
1 Eylül 2012 tarihi itibariyle öğretmenler göreve başlayacaklar. Ancak öğretmenlerin hepsi de maalesef tedirgin ve kaygılıdır. Öğretmenlerin eş durumu atamalarda, kadroya geçişlerde yaşadıkları olumsuzluklardan dolayı oldukça sıkıntılı oldukları basındaki haberlerden anlaşılmaktadır. Bunun yanında 4+4+4 eğitim- öğretim uygulamasına geçileceği bu eğitim öğretim yılında sınıf öğretmenlerinde kadro fazlalığı, branş (dal) öğretmenlerinde ise kadro yetersizliği yaşanacağından hem öğretmenler hem de idareciler şimdiden kara kara düşünmeye başlamışlardır. Henüz beden ve zihin gelişmesini tamamlamamış, kendi başına 10-11 yaşındaki çocuklarla aynı koridoru, aynı bahçeyi ve hele aynı tuvaleti paylaşacak olan birinci sınıfa kayıt yaptıracak 60-66 aylık çocukların durumlarını düşündükçe aileler çocukların küçük olduğunu belirterek çocukları ana sınıfına göndermek istediklerini fakat birinci sınıfa göndermemek için çareler aradıklarını belirtmişlerdir.
Bir toplumun gelişmesinde eğitim- öğretimin payı son derece yüksek olmasına rağmen bizde gelen hükümetler mutlaka eğitim- öğretime el atarak yap-boza çevirmişlerdir. Kendi çocuklarını özel okullarda okutanlar eğitimle ancak bu kadar ilgilenebilirler diyen vatandaşlar okullardaki derslik ve diğer yetersizliklerin de velilerin yardımıyla giderildiğini söylemişlerdir.
Bina, bahçe ve derslik yetersizliğini ile birlikte seçmeli dersler konusu da başlı başına bir muammadır. Personeli olmayan okul, öğretmeni olmayan dersi nasıl işleyecektir.
Bütün bu ve benzeri sıkıntılara rağmen geleceğimizi eğiten bütün öğretmenlere sabır dolu başarılı bir eğitim öğretim yılı dilerim.
Posted in Gündem | 2012-2013 Eğitim Öğretim Yılı için yorumlar kapalı
Ağu 31

TÜRK MİLLETİ NEDEN !?

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Beklenen gür sesin duyulsun artık
Niçin kör düğümü çözemiyorsun?
Sabrın bu kadarı bunaltır seni
Yurdunu rahatça gezemiyorsun
 
Farkında olmadan aşınmaktasın
Öyle dalgınsın ki kaşınmaktasın(!)
Dikkat; yalnızlığa taşınmaktasın!
Geleceği çabuk sezemiyorsun
 
Senin erkek sesin demiri biçer
Sen istersen her şey hazır ola geçer
Adındır hürriyet kalmazsın naçar
Hainleri hâlâ dizemiyorsun
 
Yanılıp şaşıp ta koklama eter
Aç gözünü tek tek incele yeter
Olmasın yarınlar bu günden beter
Batı denizinde yüzemiyorsun
 
Bir terbiye edebilsem donsuzu
Getirmek amacım sana sonsuzu
Kendini, yurdunu satan kansızı
Bir kalemde olsun çizemiyorsun
 
Bilirim çizmeyi aşmamak lazım
Mevsimi gelmeden taşmamak lazım
Sendeki bu sabra şaşmamak lazım
Lakin pislikleri süzemiyorsun
 
Söküp at içinden asalakları
Sende hak, adalet, insan hakları
Seferber ederek gönlü pakları
Gençliği özünle bezemiyorsun
 
Senin Mohaç, Varna, Çaldıranın var
Malazgirt’te yiğit Alparslan’ın var
Çanakkale denen bir destanın var
Neden mikropları ezemiyorsun?
 
Uyan artık uyan, bitsin bu yasın
Çelikten gövdende kalmasın pasın
Daha atmadı mı kafanda tasın?
Ne zamandır destan yazamıyorsun…

 

Posted in Şiirlerim | TÜRK MİLLETİ NEDEN !? için yorumlar kapalı
Ağu 31

BDP Eş Başkanı Demirtaş’ın Küstahlığı!

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
(Paşaya, “sen kimsin, çapın ne, general olsan ne yazar” diyenler niçin suskun?)
BDP Eşbaşkanı Demirtaş Taraf’a konuştu: Şemdinli ve Çukurca’da denetim PKK’da. İnanmayan bakan varsa, birlikte gidelim
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın, Hakkâri’nin Şemdinli ve Çukurca ilçelerindeki 400 kilometrekarelik bir alanın PKKdenetiminde olduğunu açıklamasının ardından Ankara sessizliğe büründü.

 

“YOLLARI ARTIK PKK DENETLİYOR”
Taraf ’ın yazılı başvurusuna rağmen ne İçişleri Bakanlığı’ndan ne de Genelkurmay Başkanlığı’ndan herhangi bir dönüş olmadı. Taraf ’a konuşan Demirtaş ise, iddialarını sürdürdü: “Orada kara operasyonu yok. Havadan bombalamalar yapılıyor. Askerî noktalar gitti, yolları artık PKK denetliyor. Gerçekler kamuoyundan gizleniyor. Savaş politikası çözüm getirmez, bunu artık görmek lazım. Benim söylediklerime inanmayan bir hükümet yetkilisi, bakan varsa gelsin gidip yerinde görelim. Yolları asker mi PKK mi denetliyor.”

 

Posted in Gündem | BDP Eş Başkanı Demirtaş’ın Küstahlığı! için yorumlar kapalı
Ağu 30

Zafer Bayramı’nız Kutlu Olsun

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmasıyla yurdumuz tamamen elimizden alınıyor, vatanımızda hür olarak yaşama hakkımıza son veriliyordu. Yüzyıllardır üzerinde bağımsız olarak yaşadığımız bu topraklara düşmanlara el koyuyor, bizim de bunu kabul etmemiz isteniyordu.
Türk milletinin bu durumu kabul etmesi elbette mümkün değildi. 19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla, lideriyle kucaklaşan Anadolu, Atatürk’ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Amasya Genelgesi’nin yayınlanmasının ardından Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı. Daha sonra 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelen Atatürk, 23 Nisan 1920’de TBMM’yi kurdu. Böylece hem memleketin yönetimi halkın iradesine verilmiş oluyordu. Hem de Kurtuluş Savaşı’nın merkezi Ankara oluyordu.
TBMM meclisi yaptığı görüşmelerde yurdun durumunu ve kurtuluş çarelerini aradı. “Misak-ı Millî sınırları içinde vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı görüşü”nden hareketle, düşmanla mücadele kararı alındı. Oluşturulan düzenli ordularla savaşa girildi. İlk başarı, Doğu’da Ermeni çetelerine karşı kazanıldı. Daha sonra, Batı cephesinde, Yunanlılarla, I. İnönü ve II. İnönü Savaşları yapıldı. Bu savaşların kazanılmasıyla Yunanlılar’a büyük bir darbe indirilmiş oldu. Bunun üzerine Yunan ordusu yeniden saldırıya geçti. Saldırı üzerine Mustafa Kemal, ordularına: “Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.” emrini verdi.
Türk askeri, büyük bir azim ve fedakârlıkla bu karara uydu. 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Meydan Muharebesiyle, Türk milleti 1699 Karlofça Antlaşmasından beri ilk defa toprak kazanmaya başlıyordu. Sakarya Savaşı, Türk milletinin savunma durumundan taarruz durumuna geçtiği önemli bir savaş olarak da tarihe geçti. Bu zafer sonunda, TBMM tarafından, Mustafa Kemal’e “gazi” unvanı ve “Mareşal” rütbesi verildi.
Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan Sakarya Savaşı’ndan sonra, büyük bir taarruzla düşmanı tamamen yok etme kararı alındı.
1922 yılı Ağustosuna kadar, hazırlıklar tamamlandı. Güneydeki Türk birlikleri, büyük bir gizlilik içinde Batı cephesine kaydırıldı. İstanbul’daki cephane depolarından silah ve cephane kaçırıldı. İtilaf Devletleri tarafından tahrip edilerek kullanılmaz hâle getirilen toplar onarıldı. Yeni silâhlar satın alındı. Ordumuza taarruz eğitimi yaptırıldı. Bu hazırlıklardan sonra, Gazi Mustafa Kemal’in başkomutanlığını yaptığı ordumuz, 26 Ağustos 1922’de düşmana saldırdı. Bir saat içinde düşman mevzileri ele geçirildi. 30 Ağustos’ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis’te vardı.
Bu savaş, Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı.
Büyük Tarruzun başarıyla sonuçlanmasından sonra düşman, İzmir’e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla yurdumuz düşmandan temizlenmiş oldu. Hain düşmanın, haksızca ve alçakça işgaline “dur” diyen ve kanımızın son damlasını akıtmadan yurdumuzu bırakmayacağımızı dünyaya ispatlayan bu büyük zaferi her yıl, 30 Ağustos günü, bayram yaparak kutluyoruz.
Posted in Yazılarım | Zafer Bayramı’nız Kutlu Olsun için yorumlar kapalı
Ağu 30

İşte 89 yıl önceki röportajı

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
30 Ağustos 2012 Perşembe 10:26 Mustafa Kemal 89 yıl önce Amerikalı gazeteci Marcosson’a verdiği röportajda Ortadoğu ve bugüne değiniyor…
 
Amerika’da yayın hayatı bugün de süren ‘The Saturday Evening Post’ dergisinin yazarı Isaac F. Marcosson, Temmuz 1923’te Ankara’ya geldi. Marcosson, Mustafa Kemal Atatürk ve Latife Hanım ile bir röportaj yaptı. Bu görüşmeyle Marcosson’ın Anadolu gezisindeki izlenimlerinden oluşan yazı ilk kez Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi’nin 1 Kasım 1984 tarihli birinci sayısında Prof. Ergun Özbudun’un Türkçe çevirisiyle yayımlandı. 20 Ekim 1923 tarihli “Kemal Paşa” başlıklı yazıda Marcosson, Atatürk için “Onu üniformalı göreceğimi zannediyordum. Oysa çizgili gri pantolon ve rugan ayakkabılarla siyah bir jaketataydan (kuyruklu ceket) oluşan çok şık bir kıyafet içerisindeydi. Kanat yaka ve mavili sarılı bir kravat taşıyordu” diye yazdı.

 

İŞTE ATATÜRK’ÜN O RÖPORTAJI

 

Atatürk’ün, Amerikalı gazeteci Marcosson’a verdiği röportajda söylediği sözlerin bir bölümü: “Bir gün, cihan harbinden sonra Ortadoğu’da kurulan suni devletlerin halkları ayaklanacaktır. O gün geldiğinde, yeni kurduğumuz cumhuriyetimizin yöneticileri, bu halkların değil emperyalist güçlerin yanında yer alırsa aynı akıbete kendileri uğrayacaktır ve Kurtuluş Savaşı’nda yedi düvele haddini bildiren Türk halkı onların da hakkından gelecektir…”

 

Çankaya’da gerçekleşen söyleşinin sonunda Atatürk, “Yeni Türkiye’nin ilk ve en önemli düşüncesi siyasal değil, ekonomiktir. Biz, dünya üretiminin de, tüketiminin de bir parçası olmak istiyoruz” diye devam etti. (Sözcü)
 
*sonkale.org
Posted in Gündem | İşte 89 yıl önceki röportajı için yorumlar kapalı
Ağu 28

Suyun Hafızası (2)

 Bu fotoğraflar suyun inanılmaz yansıtmalarını gösteriyor. Canlı ve her duygu ve düşüncemize tepki veren bir madde. Suyun, çevresindeki titreşim ve enerjiyi kolayca kopyaladığı açıkça ortadadır. Su, bir şey söylendiğinde, ona aktarıldığında, anında etkilenmekte.
Fotoğraflardaki dondurulmuş sulara, dondurulmadan önce ya sözel olarak veya şişenin üstüne yazılarak resimlerin altında yazılı kelimeler yüklenilmiş. Su, kelimelerin enerjisini kopyalıyor ve görüntü olarak şaşırtıcı bir şekilde kelimenin manasını yansıtıyor. Kelimelerin enerjisel frekansları suyun moleküler yapısını değiştiriyor. Yapılan araştırmada ayrıca suya müzik çalınmış, film de oynatılmış. Örnek fotoğraflarda kelimelerin ve müziğin etkisini görebiliyorsunuz. Film oynatıldığında korku filmlerinin, şiddet içeren filmlerin kötü bir etkisi olup, şekil bozuklukları yarattığı görülmüş. (Bu yüzden sizlere bu tarz filmleri hiç seyretmemenizi veya mümkünse hiç olmazsa hemen uykudan önce seyretmemenizi tavsiye ederim. Uykudan hemen önce yapılan şeyler bilinçaltına daha çabuk yerleşir ve etkiler.)
Su hücreler arası bilgi alış-verişini sağlar. Bu şekilde var olabiliyoruz. Sizin gün içinde düşündüğünüz ve söylediğiniz her şey tüm hücrelerinizi etkiler, çünkü bedeninizdeki su bunların enerjisini kopyalayıp hücrelere dağıtır. Dolayısı ile siz bir bakıma düşündüğünüz ve konuştuğunuz şeyler olursunuz, bedeninizi de etkilersiniz. “Ben hep hasta olurum.” dediğinizde içinizde dolaşan su o kaliteye bürünüp bunu hücrelere iletir. “Beni hasta ediyorsun, seni öldüreceğim” cümlesi yüklenilmiş olan suyun fotoğrafına bakınız. Düşündüklerinizin ve konuştuklarınızın kalitesinde yaşarsınız. Tüm hayatınız ve sağlığınız hücrelerinizde var olan, atalarınızdan aktarılan ve kendi geçmişinizden gelen bedeninizdeki sudaki bilgilerin kaydıdır.
   
 Bir başka örnek var:
Solda “Teşekkür ederim!”, sağda “Seni aptal!”
Yandaki resimde Japonya’da iki ilkokul talebesinin, okul için yaptığı bir deneyin sonucunu görüyorsunuz. İki farklı şişeye pişmiş pirinç koyup şişenin birine “Teşekkür ederim!” diğerine ise “Seni Aptal!” diye yazmışlar. Bir ayın sonunda “Teşekkür ederim!” yazılan pirincin renginin sarı ve kokusunun helmelenmiş pirinç gibi olduğunu ve “Seni Aptal!” yazılan pirincin ise simsiyah ve kötü kokulu olduğunu, pirincin bile kelimelerden etkilendiğini görmüşler. Bu deney yayılmış ve dünyada birçok değişik insan aynı deneyi tekrarladığında aynı neticenin elde edildiğini görmüşler. Siz de deneyebilir, farklı kelime veya cümlelerle ne tür netice elde ettiğinizi görebilir, söz ve düşüncenin etkisini bizzat gözlemleyerek yaşayabilirsiniz.
Masaru Emoto’yla ilgili ayrıntılı İngilizce bilgi için:
 
http://www.masaru-emoto.net ve http://www.hado.net/index2.html sayfalarını ziyaret edebilirsiniz.
Masaru Emoto’nun bilimsel çalışmaları, fotoğrafları ile yayınlanmış olan “The Message from Water” isimli kitabında bulunuyor. www.amazon.com‘da DVD olarak da bulabilirsiniz.
Posted in Yazılarım | Suyun Hafızası (2) için yorumlar kapalı
Ağu 27

Seni Kanuna Şikayet Ederiz

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Köylüden Padişaha; Seni kanuna şikayet ederiz
Adalet, Osmanlı Devleti’ni asırlarca ayakta tutan mühim bir esas olarak görülmüştür. Padişahlar bile, hukukun önünde boyun eğmişlerdir. Nitekim seferden dönerken, askerinin, ekinlerini çiğnediklerinden yakınan köylüye, Kanunî Sultan Süleyman; “Peki bizi kime şikâyet edersin?” diye latife edince, köylü; “Seni kanuna şikâyet ederiz, kanuna!” demiş; padişah da bu cevaptan çok memnun olmuştu. Osmanlılarda adalete verilen bu ehemmiyet, yakın ülkelerdeki halk arasında kendilerine büyük bir itibar kazandırdı. Hatta Hıristiyan Balkan halkları, kendilerine hüsnü kabul gösterdiler.

 

Posted in Hikayeler | Seni Kanuna Şikayet Ederiz için yorumlar kapalı
Ağu 26

Suyun Hafızası(1)

 
 Suyun Hafızası Var!
Fransız bilim adamı Dr. Jacques Benveniste, araştırmalarda DNA hücrelerinin belli bir frekansta foton (ışık) yaydığını, farklı hücrelerin farklı frekansta titreştiğini, farklı titreşimdeki iki hücre yan yana geldiğinde yeni bir frekans oluşturup birlikte bu frekansta titreşmeye başladıklarını ve elektro manyetik dalgalar ile bir çağlayan yaratıp ışık hızında yolculuk ettiğini keşfetmiş. 1980’lerde başlattığı çalışmalarında suyun hafızası olduğunu anlamış. Suya bir madde ekleyerek bunu 1 milyon kez sulandırmış ve özel bir alet ile aşırı hızda karıştırarak o maddenin yok olacağını tahmin etmiş ama hala maddenin suda mevcut olduğunu görünce deneylere defalarca milyonlarca kez daha sulandırarak devam etmiş. Ancak ne kadar sulandırsa da suyun içine en başta eklenmiş olan maddenin yok olmadığını tespit etmiş. O zaman suyun yüklenen maddeyi bir şekilde hafızaya kaydettiğini 
anlamış. Bir başka deneyinde suya bir zehir yerine sadece zehirin frekansını yüklemiş ve aynen zehirin kendisi eklenmiş gibi içine koyulan sinekleri öldürdüğünü tespit etmiş.
Benvenistenin araştırmalarını şüphe ile karşılayan Queens Belfast üniversitesi Profesörü Madeleine Ennis Avrupa ülkelerinde yelpazelenen bir araştırma grubuna katılmış. Fransa, İtalya, Belçika ve Hollanda’dan oluşan ekip Profesör M. Roberfroid tarafından koordine edilmiş. Belçika Katolik Üniversitesinde, Benvenistenin kullandığı orijinal deneyin daha rafine edilmişini kullanarak, yapılan uygulamayla ilgili her dört laboratuardaki bilim adamları deney solüsyonlarının içinde ne olduğunu bilmeden çalışmışlar. Hatta tüplerin bazılarında sadece saf su varmış. Tüm deney bağımsız bir bilim adamı tarafından koordine ediliyormuş. Bu kişi tüm solüsyonları kodluyor ve bilgiyi topluyormuş ama deneylerde bil-fiil çalışmıyormuş, bu yüzden yalan ve dolana yer kalmamış. Yapılan tüm deneyler Benveniste’nin sonuçlarını desteklemiş. Benveniste buna karşılık “12 sene önceye, bizim başladığımız noktaya gittiler” demiş. Benveniste ayrıca “Biyokimyevi maddelerin yaydığı sinyal kaydedilip internet aracılığı ile dünyaya yayılabilir ve bu sinyal biyolojik hücreleri sanki gerçekte o madde varmış gibi etkileyip değişim yaratır” demiş.
Unutmayalım ki; insan bedeninin %85’i sudur. Düşüncelerimiz ve konuştuklarımız bedenimizdeki suya kaydedilir ve o kalitede yaşarız. Şeklimizi, sağlığımızı ve hayatımızı biz oluştururuz. Yaşam muhteşem bir enerjisel danstır, frekansların uyumu, birleşmesi, çatışması, iç içe geçmesi, aşağı-yukarı, sağa-sola, zıt yönlere dalgalanmasının dansı.
  
 
Masaru Emoto:
“İÇİNDE SU OLAN ŞİŞENİN ÜSTÜNE YAZILMIŞ VEYA SÖZEL SÖYLENMİŞ OLAN SÖZCÜKLER, DÜŞÜNCELER, SUYA ÇALINMIŞ OLAN MÜZİK VEYA OYNATILMIŞ FİLM İLE SUYUN YAPISAL ÖZELLİĞİ DEĞİŞİR.”Yaratıcı Japon bilim adamı Emoto’nun çalışmasında somut kanıtlarla insanın titreşimsel enerjisinin, düşüncesinin, kelimelerin, fikir ve müziğin, hatta son yaptığı çalışmalarda suya oynatılan filmlerin dahi suyun moleküler yapısını etkilediğini ispat etmiştir. Su bu gezegendeki yaşamın kaynağıdır. Beden bir sünger gibidir ve hücre denilen, sıvı dolu trilyonlarca odacıktan oluşur. Yaşamımızın kalitesi sıvımızın kalitesi ile direk bağlantı halindedir. Su son derece uyumlu bir maddedir. Fiziksel şekli kolayca bulunduğu ortama adapte olur. Fakat değişen sadece fiziksel şekli değildir, moleküler şekli de değişir. Çevreden aldığı enerji veya titreşimler suyun moleküler şeklini değiştirir. Bu anlamda su sadece görsel olarak çevresel durumu yansıtmaz, aynı zamanda moleküler anlamda da yansıtır.
Bay Emoto görsel anlamda bu moleküler değişimi belgelemekte. Su damlacıklarını dondurup fotoğraf çekme kapasitesi olan bir karanlık alan mikroskobu altında inceliyor. Yapılan çalışmalar çevresel etkilerin suda yarattığı moleküler değişimi açıkça ortaya koymakta. Bay Emoto dünyanın değişik kaynaklarından alınan ve değişik durumlarda olan suyun kristalize şekillerinde birçok büyüleyici farklılıklar keşfetmiş. Akarsulardan ve kaynaklardan alınan su çok güzel geometrik şekilleri olan kristal desenler gösterirken, sanayi ve yerleşimin yoğun olduğu yerlerden alınmış kirli ve toksik su ile su borularında, depolarda bekletilen durgun su damıtılmış olsa bile kesin olarak şekilsel bozukluk ve rast gele oluşmuş kristal şekiller oluşturuyor.Masaru Emoto’yla ilgili ayrıntılı İngilizce bilgi için:http://www.masaru-emoto.net ve http://www.hado.net/index2.html sayfalarını ziyaret edebilirsiniz.
Masaru Emoto’nun bilimsel çalışmaları, fotoğrafları ile yayınlanmış olan “The Message from Water” isimli kitabında bulunuyor. www.amazon.com‘da DVD olarak da bulabilirsiniz.
Posted in Yazılarım | Suyun Hafızası(1) için yorumlar kapalı
Ağu 26

Malazgirt Zaferi nin 941. Yılı TÜRK Milletine Kutlu Olsun

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
26 Ağustos 1071 tarihinde Sultan ALPARSLAN komutasındaki Türk ordusunun, kendisinden sayıca ve silah gücü bakımından üstün olan Bizans ordusunu destansı bir şekilde mağlup ederek Anadolu topraklarını tamamıyla Türk Yurdu yaptığı gündür.
 
Malazgirt Marşı
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu
 
Aylardan ağustos, günlerden cuma
Gün doğmadan evvel iklîm-i Rum’a
Bozkurtlar ordusu geçti hücüma
 
Yeni bir şevk ile gürledi gökler
Ya Allah…Bismillah… Allahüekber!..
 
Önde yalın kılıç Türkmen başbuğu
Ardında Oğuz’un ellibin tuğu
Andırır Altay’dan kopan bir çığı
 
Budur, Peygamberin övdügü Türkler
Ya Allah…Bismillah… Allahüekber!..
 
Türk, Ulu Tanrı’nın soylu gözdesi
Malazgirt Bizans’ın Türk’e secdesi
Bu ses insanlığa hakkın müjdesi
 
Bu seste birleşir bütün yürekler…
Ya Allah…Bismillah… Allahüekber!..
 
Yigitler kan döker, bayrak solmaya,
Anadolu başlar, vatan olmaya…
Kızılelma’ya hey… Kızılelma’ya!!!
 
En güzel marşını vurmadan mehter
Ya Allah…Bismillah… Allahüekber!..
 
*sonkale.org

 

Posted in Gündem | Malazgirt Zaferi nin 941. Yılı TÜRK Milletine Kutlu Olsun için yorumlar kapalı