Haz 10

Türklerde Üç Erdem

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Fıkra bu ya!…
 
Tanrı dünyayı yarattığı zaman gelecekteki ulusların temsilcilerini yanına çağırmış her birine ikişer erdem vermiş…

 

İsviçrelilere; Düzenlilik ve Yasalara saygı…

 

İngilizlere; Soğukkanlılık ve asalet…

 

Japonlara; Çalışkanlık ve Sabır…

 

İtalyanlara ; Neşe ve Romantizm ….

 

Fransızlara; Şarap ve güzel yemekler

 

Türklere ; Zeka ve Dürüstlük ve Tayyip sevgisi ….

 

Meleklerden biri bu dağıtımdan sonra Tanrı’ya sormuş: gayet hoş olmuş bu uyarlama.’Bütün uluslara ikişer erdem verdiniz ama Türklere üç tane’.

 

‘Evet, ama’ demiş Tanrı ‘sadece ikisini kullanabilecekler’ Böylece; Bir Türk zeki ve Tayyipçi olduğu zaman dürüst olmayacaktır… Bir Türk dürüst ve Tayyipçi olduğu zaman zeki olmayacaktır… Bir Türk hem zeki hem de dürüst olduğu zaman Tayyipçi olmayacaktır.

 

Posted in Fıkralar | Türklerde Üç Erdem için yorumlar kapalı
Haz 09

Asilin Şikâyeti

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Mecburen bir vekil seçtim
Malımdan canımdan geçtim
Kovanlardan sirke içtim
Kimse bilmez halim benim!

 

Böyle gelmiş gitmez böyle
Dediler derdini söyle
Gel bir akşam bizi eyle
Kimse bilmez halim benim!

 

Fısıldadım sağır duydu
Makamlar şeytana uydu
Anam, babam evi soydu
Kimse bilmez halim benim!

 

Kaktüslere gül dediler
Türklük bize “zül” dediler
Kargaya bülbül dediler
Kimse bilmez halim benim!

 

Yıllardır sabırla yandım
Düzelir dediler kandım
Eyvah! Bir daha aldandım
Kimse bilmez halim benim!

 

Ulaşamam elim bağlı
Kafalar dar, ilim bağlı
Ben asilim dilim bağlı
Kimse bilmez halim benim!

 

Posted in Şiirlerim | Asilin Şikâyeti için yorumlar kapalı
Haz 08

Tilki ile Keçi

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Sıcak bir yaz günüydü. Tilki sıcaktan, susuzluktan bunalmış perişan bir haldeymiş. Derken şansı yaver gitmiş ve bir kuyuya rastlamış. Tertemiz su, bir yandan sıcaklık, bir yandan susuzluk, düşünmeden atlamış kuyuya. Kana kana içip bir güzel yıkanmış. Kendine gelmiş, gelmiş ya! Aklı da başına gelmiş. Nasıl çıkarım bu kuyudan diye başlamış düşünmeye. “İyi olacak hastanın ayağına doktor gelir” misali bir keçi belirmiş kuyunun başında. Keçi seslenmiş:
—Su nasıl tilki kardeş?
—Mis gibi Çelebim mis!
Keçi kendine yapılan şişirmenin farkında olmadan atlamış kuyunun içine. Kana kana içmiş suyundan. Ferahlamış. Ferahlamayla birlikte kendini toparlayarak sormuş:
—Nasıl çıkarız buradan tilki kardeş?
—Kolay Çelebim kolay. Düşündüğün şeye bak! Sen arka ayaklarının üzerine kalk, ön ayaklarını kuyuya yasla, kafanı da dik tut, ben boynuzlarına basar çıkarım, seni de yukarı çekerim.
Keçi denileni yapmış. Tilki, keçinin sırtından kendini dışarı atmış. Keçi aşağıdan seslenmiş:
—Çek beni Mir’im. Tilki sende çenenin altındaki sakalın kadar akıl olsaydı, sonunu düşünmeden çıkamayacağın kuyuya dalmazdın. Hoşça kal Çelebim diyerek oradan uzaklaşmış. Tabiî ki olan keçiye olmuş.
Posted in Hikayeler | Tilki ile Keçi için yorumlar kapalı
Haz 07

Altın Sözler

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
* “Talih her zaman hareket edenden yanadır.”  M.Kemal Atatürk
 
*Tembellik vücudun aptallığı, aptallıkta zihnin tembelliğidir.  Mümin SEKMAN
 
*“Üşenme, erteleme, vazgeçme”  Prof. Dr. Fuat Başgil
 
* “Yerinde sayanlar yürüyenlerden daha çok ses çıkarırlar.”  Cenap Şahabettin
 
* “Akıntıya kapılan kıyıyı yürür sanır.”  Fuzuli
 
*“Cehalet, vahşiliğin ve ilkelliğin kardeşidir.” Kenan Şahbaz

 

Posted in Atasözleri Vecizeler | Altın Sözler için yorumlar kapalı
Haz 06

“Evet, ama cuma günü öldü”

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Adamın biri cuma günü ölmüş ve gömmüşler. Oğlu hocaya gitmiş ve
“babam cuma günü… öldü öbür tarafta nasıl karşılanır?” diye sormuş. Hocada sormuş
“namaz kılarmıydı?”
“hayır! ama cuma günü öldü”.
“Kumarı içkisi varmıydı?”
“Vardı ama cuma günü öldü”
“Yalan söylermiydi?”
“Evet ama cuma günü öldü”
“Hovardalığı varmıydı?”
“Evet ama cuma günü öldü”
Hoca sonunda sinirlenmiş ve
“Cuma günü ellemezler ama Cumartesi anasını bellerler” demiş ..
Posted in Yazılarım | “Evet, ama cuma günü öldü” için yorumlar kapalı
Haz 05

Gönül Cephesi

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Zamanın yengeç kıskacında nesiller
Saf ateşten gözleri, görüşler dileniyor
 
Tepimizde bilmem kaç ağızlı giyotin
İftira, riyakârlık, zulümle bileniyor
 
Elektronik çağı yaşatan düşünceler
Akıl, irade denen elekten eleniyor
 
Diri, diri pisliğe gömülen insanlığın
Düşünce rahminde bir fikir canlanıyor
 
İlimle ruh hattında cihat açıldı
Bir gönül cephesinde nefis parçalanıyor
 
Posted in Şiirlerim | Gönül Cephesi için yorumlar kapalı
Haz 04

(Tıkandı Baba) Vermeyince Mabut, Neylesin Sultan Mahmut.

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Sultan Mahmut kılık kıyafetini değiştirip dolaşmaya başlamış. Dolaşırken bir kahvehaneye girmiş oturmuş. Herkes bir şeyler istiyor.
-Tıkandı Baba, çay getir!..
-Tıkandı Baba, kahve getir!.. Bu durum Sultan Mahmut’un dikkatini çekmiş.
– Hele baba anlat bakalım, nedir bu Tıkandı baba meselesi?
 – Uzun mesele evlat, demiş Tıkandı baba.
– Anlat Baba anlat! Merak ettim deyip çekmiş sandalyeyi.
Tıkandı baba da peki deyip başlamış anlatmaya;
Bir gece rüyamda birçok insan gördüm, her birinin bir çeşmesi vardı ve hepsi de akıyordu. Benimki de akıyordu ama az akıyordu. “Benimki de onlarınki kadar aksın” diye içimden geçirdim. Bir çomak aldım ve oluğu açmaya çalıştım. Ben uğraşırken çomak kırıldı ve akan su damlamaya başladı.
Bu sefer içimden “Onlarınki kadar akmasa da olur, yeter ki eskisi kadar aksın” dedim ve uğraşırken oluk tamamen tıkandı ve hiç akmamaya başladı.Ben yine açmak için uğraşırken bir zat göründü ve: “Tıkandı Baba, tıkandı. Uğraşma artık”, dedi. O gün bu gün adım “Tıkandı Baba”ya çıktı ve hangi işe elimi attıysam olmadı. Şimdi de burada çaycılık yapıp geçinmeye çalışıyoruz. Tıkandı Baba’nın anlattıkları Sultan Mahmut’un dikkatini çekmiş. Çayını içtikten sonra dışarı çıkmış ve adamlarına:
“Her gün bu adama bir tepsi baklava getireceksiniz. Her dilimin altında bir altın koyacaksınız ve bir ay boyunca buna devam edeceksiniz” demiş.
Sultan Mahmut’un adamları peki demişler ve ertesi akşam bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı Baba’ya baklavaları vermişler. Tıkandı Baba baklavayı almış, bakmış baklava nefis.
– “Uzun zamandır tatlı da yiyememiştik. Şöyle ağız tadıyla bir güzel yiyelim” diye içinden geçirmiş. Baklava tepsisini almış evin yolunu tutmuş. Yolda giderken “Ben en iyisi bu baklavayı satayım evin ihtiyaçlarını gidereyim” demiş ve işlek bir yol kenarına geçip başlamış bağırmaya.
Taze baklava, güzel baklava!
Bu esnada oradan geçen bir adam baklavaları beğenmiş. Üç aşağı beş yukarı anlaşmışlar ve Tıkandı Baba baklavayı satıp elde ettiği para ile evin ihtiyaçlarının bir kısmını karşılamış.
Müşteri baklavayı alıp evine gitmiş. Bir dilim baklava almış yerken ağzına bir şey gelmiş. Bir bakmış ki altın. Şaşırmış, diğer dilim, diğer dilim derken bir bakmış ki her dilimin altında altın var. Ertesi akşam adam acaba yine gelir mi diye aynı yere geçip başlamış beklemeye. Sultanın adamları ertesi akşam yine bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı Baba yine baklavayı satıp evin diğer ihtiyaçlarını karşılamak için aynı yere gitmiş.
Müşteri hiçbir şey olmamış gibi: “Baba baklavan güzeldi. Biraz indirim yaparsan her akşam senden alırım” demiş. Tıkandı Baba da “Peki” demiş ve anlaşmışlar. Tıkandı Baba’ya her akşam baklavalar gelmiş ve adam da her akşam Tıkandı Baba’dan baklavaları satın almış. Aradan bir ay geçince Sultan Mahmut:
“Bizim Tıkandı Baba’ya bir bakalım” deyip Tıkandı Baba’nın yanına gitmiş. Bu sefer padişah kıyafetleri ile içeri girmiş. Girmiş girmesine ama birde ne görsün bizim tıkandı baba eskisi gibi darmadağın. Sultan:
– “Tıkandı Baba sana baklavalar gelmedi mi?” demiş. – Geldi sultanım! – Peki ne yaptın sen o kadar baklavayı? – Efendim satıp evin ihtiyaçlarını giderdim, sağ olasınız, duacınızım.
Sultan şöyle bir tebessüm etmiş.
“Anlaşıldı Tıkandı Baba anlaşıldı, hadi benimle gel” deyip almış ve devletin hazine odasına götürmüş.
“Baba şuradan küreği al ve hazinenin içine daldır küreğine ne kadar gelirse hepsi senindir” demiş. Tıkandı Baba o heyecanla küreği tersten hazinenin içine bir daldırıp çıkarmış ama bir tane altın küreğin ucunda, düştü düşecek. Sultan demiş;
“Baba senin buradan da nasibin yok. Sen bizim şu askerlerle beraber git onlar sana ne yapacağını anlatırlar” demiş ve askerlerden birini çağırmış.
“Alın bu adamı Üsküdar’ın en güzel yerine götürün ve bir tane taş beğensin. O taşı ne kadar uzağa atarsa o mesafe arasını ona verin” demiş.
Padişahın adamları ’peki’ deyip adamı alıp Üsküdar’a götürmüşler.
Baba hele şuradan bir taş beğen bakalım, demişler.
Baba, “niçin?” demiş. Askerler:
“Hele sen bir beğen bakalım” demişler. Baba şu yamuk, bu küçük, derken kocaman bir kayayı beğenip almış eline.
“Ne olacak şimdi” demiş.
“Baba sen bu taşı atacaksın ne kadar uzağa giderse o mesafe arasını padişahımız sana bağışladı” demiş.
Adam taşı kaldırmış tam atacakken taş elinden kayıp başına düşmüş. Adamcağız oracıkta ölmüş. Askerler bu durumu Padişah’a haber vermişler. İşte o zaman Sultan Mahmut o meşhur sözünü söylemiş:
“VERMEYİNCE MABUD, NEYLESİN SULTAN MAHMUT!”
Posted in Hikayeler | (Tıkandı Baba) Vermeyince Mabut, Neylesin Sultan Mahmut. için yorumlar kapalı
Haz 03

DECCAL;

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
14. Dabbe’nin şekli: Peygamber ((S.A.V).) Efendimiz, İbn-i Abbas’tan (r.a.) nakledilen bir hadîsinde, Dabbet-ül arz’ı şu şekilde tasvir etmiştir. (Kıyamet Alâmetleri, shf. 276) “Yüzü insan yüzüne benzer, gagası kıllıdır ve üzerinde her çeşit hayvanın rengini taşıyan bir kuşun gagası gibidir. Dört ayaklıdır.” Peygamberimiz ((S.A.V).), Hz.Ali (r.a.)’dan nakledilen diğer bir hadîsinde ise, dabbet-ül arz için “sakallı bir dabbedir” buyurmuştur. (Esbab-ı Nüzul, shf. 393) Şimdi, AİDS virüsünün taşıyıcısı olan Yeşil Maymun’a ait özellikleri sıralayacak ve bu özellikler ile yukarıdaki hadîsler arasındaki akıl almaz uygunluğu göstermeye çalışacağız.Hadîslerden ilkin, cümleler hâlinde ele alıyor ve hemen yanlarına. Yeşil Maymun’un özelliklerini getiriyoruz. a-Yüzü, insan yüzü gibidir: Yeşil Maymun, hayvan türleri arasında, yüzü insana en fazla benzeyen hayvan olarak bilinir. b-Gagası kıllıdır: Yeşil Maymunun öne doğru fırlayan ve bir gagayı andıran ağzının çevresi, bol miktardaki kıllarla çevrelenmiştir. Resimden de göreceğimiz gibi, ilk bakışta bir sakalı andıran bu kıllar, “Sakallı bir dabbedir” şeklindeki 2. hadîsi, mükemmel bir şekilde doğrulamaktadır. c-Üzerinde her çeşit hayvanın rengini taşır: Yeşil Maymun’un rengi, ansiklopedilerde şöyle belirtilir: “Sırtı yeşilimsi kurşunîdir. Yüzü kahverengiye çalar, yanakları ve karnı, sarımsı beyazdır.” (G.Y. Hayvanlar Ans. Say: 25) Evet Yeşil Maymun, hadîste belirtildiği gibi her çeşit hayvanın rengini taşımaktadır. d- Dört Ayaklıdır: Yeşil Maymun, birçok memeli hayvan gibi dört ayaklıdır. Evet, hadîsi tekrar okuyalım. “Yüzü insan yüzü gibidir. Gagası kıllıdır ve üzerinde her çeşit hayvanın rengini taşıyan bir kuşun gagası gibidir. Dört ayaklıdır.” (bkz. Gerçeğe Doğru 5, Zafer Yayınları)
15. “Ejderha yeryüzüne atıldığını görünce, erkek çocuğu doğuran kadını kovalamaya başladı. Yılanın önünden çöle, üç buçuk yıl besleneceği yere uçup kaçabilmesi için kadına büyük kartal kanatları verildi. Yılan ağzından, kadını selle süpürüp götürmek için onun ardından ırmak gibi su akıttı. Ama yeryüzü, ağzını açıp ejderhanın ağzından akıttığı ırmağı yutarak kadına yardım etti.” (İncil, Vahiy bölümü) Diğer bir ayette ise kadını “engin suların üstünde oturan büyük fahişe” olarak tanımlıyor ve ileriki ayetlerde de “Gördüğün kadın dünya kralları üzerinde egemenlik süren büyük kenttir.” diye ekliyor.
16. Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan bir haberi okumussunuzdur. İkiz kulelerin yıkımı ve Babil’le taşıdığı ortak özellikler anlatılıyor. İncil’de ise yine Vahiy bölümü kısmında şöyle geçiyor: «Bundan sonra büyük yetkiye sahip başka bir meleğin gökten indiğini gördüm. Yeryüzü onun görkemiyle aydınlandı. Melek gür bir sesle bağırdı: “Yıkıldı! Büyük Babil yıkıldı! Cinlerin barınağı, Her kötü ruhun uğrağı, Her murdar* ve iğrenç kuşun sığınağı oldu. Çünkü bütün uluslar Azgın fuhşunun şarabından içtiler. Dünya kralları da Onunla fuhuş yaptılar. Dünya tüccarları Onun aşırı sefahatiyle zenginleştiler.”» Bir hatırlatma. İkiz Kuleler, bilinen adıyla “Dünya ticaret merkezi.”
17. Yine İncil’in Vahiy bölümünden: «Gökten başka bir ses işittim: “Ey halkım!” diyordu. “Onun günahlarına ortak olmamak, Uğradığı belalara uğramamak için çık oradan!» Sanki sözleşmişler gibi, o gün hiçbir yahudi, ikiz kulelerdeki işyerine gelmiyor. Kendilerini “Tanrının Halkı” olarak niteleyen tek milletse yine Yahudiler.
18. Üç dinin mensupları da Mesihin geleceğine inanıyor. Hıristiyanlara göre Mesih, yerüzüne geldi ve çarmıha gerildi. 3. gün, ölümden dirildi ve göğe yükseltildi. Müslümanlara göre ise çarmıha gerilen İsa değil, Yahuda İskaryot’tu. Yani İsa’yı ele veren havarisi. Yahudilere ve İlluminati’ye göre ise, Mesih hiç gelmedi henüz yeryüzüne. İsa, Mesih değil, sahte bir peygamberdi. Yahudilik, hala Mesih’in yeryüzüne geleceği beklentisinde. Bunun için Kudüs’teki Müslümanlara ait tapınağın altı kazınıyor ve birgün yıkılması, yerine Mesih’in gelmesi için yepyeni bir mabet yapılması hedefleniyor. Hıristiyanlar da aynı beklentide. Bush’unda bağlı bulunduğu Evangelist Kilise, Mesih’in gelmesini çabuklaştırmak için, Hıristiyan olmayan tüm ülkeleri ele geçirmek istiyor. Bu şekilde İsa’nın yeryüzüne gelmesinin çabuklaşacağına inanıyor. Evangelist olmayan Hıristiyanlarsa, Anti-Christ yani Mesih karşıtının Bush ve arkasında onu yöneten güçler olduğuna inanıyor. Özellikle de Irak Savaşı’ndan sonra. Bush, İkiz Kuleler’in yıkıldığı gün, ağzından bu sözü kaçırıyor. Büyük Ortadoğu Projesinin arkasında tek bir niyet var. İsa’nın gelmesini çabuklaştırmak. Yakın bir zamana kadar üstü kapalı olarak halkına anlatmaya çalıştığı bu isteği, arada sırada yaptığı gaflarla ağzından kaçırmadığı da olmuyor değil. Nitekim, kendisine yönelik Evangelist olmayan kesimin eleştirilerinden usanıp, ciddi ciddi “Yecüc ve Mecüc” kaygısı taşıdığını söylüyor. 
Posted in Yazılarım | DECCAL; için yorumlar kapalı
Haz 02

Altın Sözler

 
 
 
 
 
 
 
 
  •  
 
 
 
  • Ahlakın meydana gelmesinde en önemli sebep soydur. Bir toplumun ahlakı, soyunun karışması ile değişebilir.  H.Nihal.Atsız
  • Ahlak, millet yapısının temelidir. O olmadan hiç bir şey olmaz.   H.Nihal.Atsız
  • Bana göre Ticanilik, Nurculuk, yobazlık, komünizm ve partizanlık gibi hastalıkların sebepleri, milli ülküden yoksunluktur. H.Nihal.Atsız
  • Görmüş geçirmiş bilgili ve tecrübeli kimseler de kendilerinde bir mükemmellik hisseder ve insanların kendilerine muhtaç olduğu vehmine kapılır. Bu insanların makam sahiplerine ve kendilerinden üstün durumda olanlara boyun eğmedikleri ve yalakalık yapmadıkları görülür. Diğer insanları da -kendilerinin üstün olduğuna inandıkları için- küçük görürler. Evet bu kimseler hükümdara bile yalakalık yapmazlar, bunu alçaklık ve zül olarak görürler. İnsanların kendileriyle olan ilişkilerinde, kendilerinde vehmettikleri üstünlüğe göre muamele etmesini beklerler   İbn-i Haldun
  • “Bu kişilikte olanlar sebebiyle, devlet makamlarının çoğuna düşük seviyeli kimseler gelirken, yüksek seviyeli kimseler de bu makamlardan iner. Bunun sebebi, devlet, üstünlük ve hakimiyette en ileri noktaya ulaştığında, yönetim sadece hükümdarlık hanedanının eline geçer ve diğerleri yönetime ortak olmaktan ümitlerini keser. Bu yüzden hanedanın dışındaki insanlar, hükümdarın hakimiyeti altında ve sanki onun köleleriymiş gibi diğer makamlara gelmek için çalışırlar.” İbn-i Haldun
Posted in Atasözleri Vecizeler | Altın Sözler için yorumlar kapalı
Haz 01

Hukuk Devleti Böylemi Olur?

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Her defasında vicdanının hissini, yüreğinin seseini, yurdun nefesini kısmaya çalışanlara Sözcü Gazetesi yazarı Necati Doğru şöyle sesleniyor,  ama kimin umurunda. 
 
“Halkın yüzde 50’si; adaleti, demokrasiyi, eşitliği, devlet malını, yetimin, öksüzün hakkını, “hukukun özünü zedelemeden-kanunların ruhunu hançerlemeden, anayasayı kurşunlamadan” savunasınız diye sizlere “dokunulmazlık zırhı da” vererek Meclis’e gönderdi.””Gece yarısı Meclis’te “Bankacılık Düzenleme Kurulu ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu başkanlarının kaç yıl görevde kalacakları” konusu görüşülürken, bu konuyla hiçbir ilgisi olmayan “ek madde” niçin konuluyor diye şüphelenmediniz. Bu maddeyle; “Seydişehir Eti Alüminyum, Balıkesir SEKA, TÜPRAŞ’ın yüzde 14.6 hissesi, TELEKOM’un, Kuşadası Limanı ile Çeşme Limanı’nın mahkeme kararıyla satışlarının iptal edilmesi” sıfırlandı.””Yargıçların, kanıtları, suç delillerini, iddiaları inceleyerek; “Seydişehir Eti Aliminyum, Balıkesir SEKA, TÜPRAŞ’ın yüzde 16’sı, TELEKOM, Kuşadası Limanı ile Çeşme Limanları’nın satışlarında hile-haksızlık-eşitsizlik- kamuyu zarara uğratma-işçileri perişan etme” durumunun doğduğuna dair verdiği karar, sizin parmak kaldırmanızla buharlaştı. Başbakan ile Bakanların sözü, adaletin önüne geçirildi.””Yüksek mahkeme; “Devletin alüminyum fabrikasını yandaş şirkete, devletin kağıt fabrikasını iktidarı her gün öven gazetenin sahibinin firmasına peşkeş çekilme şartlarında satmak soygunudur” kararı vermişti. Soygun da affedildi. Meclis alet edildi. Bir tek AKP milletvekili bile çıkıp isyan etmediniz. Her ağzınızı açışta “hukuk devleti” diyorsunuz! Siz kendinizi kandırıyorsunuz! “
Posted in Gündem | Hukuk Devleti Böylemi Olur? için yorumlar kapalı