Ara 06

Cebe Ali Hazretleri

Mısırlı Sultan Kalavun’un şeyhi olan ve İstanbul’un fethinde bulunmak için Bursa’ya kadar gelip, Zeyneddin Hafi’nin müritliğine geçen Cebe Ali Hazretleri Cibali kapısına sığınmıştır. Bu kapıya da yine Cebe Ali’den bozma olarak Cibali kapısı denilmiştir. At çulundan bir cebe (Hırka) giydiği için Cebe Ali unvanını alan bu kişi, orduda ekmekçi başı görevini yapmakta olup bütün orduya ekmek yetiştirirdi. Hiç kimse onun sırrını öğrenememişti. Bir fırından binlerce kişi pembe gül renginde has ekmek yerdi.
Bu Cebe Hazretleri, Okmeydanı’ndan inen gemilere binmeyip hemen Tersane bahçesinin önünde Zeyneddin Hafi’nin talebesi olan üç yüz kişi ile denizin üstüne postlarını döşemiş. Zikir yapıp def ve kudümler çalarak bayraklarını açınca, onların geldiklerini fark eden kafirler, akıllarını oynatmışlardır. Cebe Ali Hazretleri postları denizden alıp Cibali kapısından girmiş. Cebe Ali, keramet gösterdiği için fetihten sonra şehit olur. Kabri Gül Camii avlusundadır.
Posted in Hikayeler | Cebe Ali Hazretleri için yorumlar kapalı
Ara 05

Çanakkalede Ne İşi Varmış?

Cumhuriyet’in ilanından sonra İstanbul’da bir resepsiyon verilir.
Tüm dünya ülkelerinin elçileri ve ataşeleri de davet edilir.
Davet güzel bir şekilde devam etmektedir fakat İngiliz ataşesi olan
binbaşının bakışları Mustafa Kemal’in gözünden kaçmaz.
Bütün davet boyunca kendisine dik dik bakmıştır ve bakmaya devam
etmektedir.
Ne olduğunu öğrenmek için yaverini gönderir.Yaver Mustafa Kemal’e şöyle der:
-Paşam kendisine neden ters bir tavır takındığını sordum, o da bana
Mustafa Kemal’in Çanakkale’de babasını öldürdüğünü söyledi.
Bunun üzerine Mustafa Kemal şöyle der:
-Git sor bakalım babasının Çanakkale’de ne işi varmış?

Posted in Hikayeler | Çanakkalede Ne İşi Varmış? için yorumlar kapalı
Ara 05

Nalıncı Memi Dede

Nalıncı Memi Dede, Bergamalıdır. Unkapanı Araplar Camii karşısında bir dükkanda nalıncılık yapar. Ölümünden sonra da bu dükkan, nalıncılık işinden başka bir iş kullanılamaz. Abdi Çelebi, hayatında eline keser almadığı halde bu dükkana girince nasıl olduğunu anlayamadan usta bir nalıncı oluvermiştir. O tarihte Unkapanı’nda büyük bir yangın çıkar. Binalar ahşap olduğundan toptan yanar. Hatta benim evim de o yangında çok büyük zarar görmüştü. Ama Nalıncı Dede’nin dükkanı tahtadan yapılmış olduğu halde, ortada sapasağlam kalmış, herkesi şaşkına çevirmişti. Üstelik yangın sırasında Nalıncı Hüseyin dükkanda çalışmaktaydı.
-Her taraf yanıyor, kaç da canını kurtar! Dediklerinde:
-Burası, benim dedemin dükkanıdır. Beraber yanarım, yine çıkmam, diyerek ateş içinde kalır.
Gerçekten yangın biter ama bu dükkan yanmaz. Zamanla buranın değeri artar. Küpeli denilen bir Yahudi, dükkan sahibine birkaç akçe fazla vererek Hüseyin Çelebi’yi dükkandan attırır. Bir gün kepenkleri açarken dengesini kaybeder, başı üzerine düşerek ölür. Yani o dükkanı nalıncılık haricinde kullanmak hiç kimseye nasip olmaz. 
Anlatılır ki: Memi Dede, öldüğü gece Sultan Üçüncü Murad’ın rüyasına girer ve şöyle seslenir:
-Cenazemi Fatih Camii’nde kılmaya hazırlan. Beni evimde toprağa ver. Üzerime bir türbe, yanıma bir tekke ve bir çeşme yaptır. Dünyadan elli sene su içtim.
Memi Dede, gerçekten evinin olduğu yere gömülür. Gereken yapılır.

Seyahatname’den Seçmeler (Evliya Çelebi)

Posted in Hikayeler | Nalıncı Memi Dede için yorumlar kapalı
Ara 04

Stalin’in Tavuğu

 

Stalin çalışma odasına yakın dostlarını toplamış sohbet ediyordu. Votka şişelerinin biri gidip,diğeri geliyordu. Kafalar iyice dumanlanmıştı. Stalin kan çanağına dönmüş gözlerinietrafında dalkavukluk yarışına girmiş adamlarına çevirerek sordu:
-Saçını ihtilalde, halk içinde, devlet yönetiminde, bürokraside ağartmış dostlarım… Söyleyin bakalım halkın yönetime baş eğmesi, kayıtsız şartsız itaat etmesi için yöneticiler ne yapmalı, nasıl davranmalıdır?Her dumanlı kafadan bir ses çıktı. Kimisi adaletten, haktan söz etti…Kimisi demokrasiden… Kimisi sürgünden, sehpadan, hapisten…Stalin, beğenmedi adamlarının izahatlarını… Bir kadeh daha votka çekerek şöyle dedi:
-Yönetimi eline geçiren hükümdar en yücedir! Halkın karşınızda baş eğip durması için ne yapmanız gerektiğini durun da şu beyinsiz kafalarınıza çivi gibi çakayım… Hemen hizmetçileri çağırıp emretti.-Çabuk bana bir tavuk getirin… Aceleyle bir tavuk kapıp getirdi adamları… Stalin, kafaları iyice dumanlanmış adamlarının gözleri önünde başladı canlı canlı tüylerini yolmaya tavuğun. Bütün tüyleri yolunup cascavlak kalan tavuğu odanın ortasına salıverdi, lider… -Şimdi izleyin bakalım nereye gidecek bu şaşkın tavuk…Zavallı tavuk bu azaptan kaçıp kurtulayım diye aralık kapıdan dışarı canını atayım diyor, soğuktan tir tir titriyor… Masaların altına giriyor, köşeli masa ayakları canını yakıyor… Duvar diplerine koşuyor teleksiz, tüysüz kanatları yara bere içinde kalıyor… Şömineye yaklaşıyor tüysüz derisi kavruluyor…
Çaresiz, tüylerini yolan Stalin’in bacakları arasına saklanıp, sığınıyor… O zaman Stalin, cebinden bir avuç yem çıkarıp önüne tane tane atıveriyor yolunmuş tavuğun… Yemlenen tavuk, Stalin nereye yönelse peşinden koşuveriyor.. Ağızları bir karış açık kalan dostlarına bakıp, şöyle diyor Stalin:-Gördünüz mü, halk dediğiniz topluluk bu tavuk gibidir. Tüylerini yolup al ve serbest bırak… O zaman yönetmek kolay olur… Stalin’in sofra dostları hayretler içinde kalıp:
-Vay anasını birader, adamdaki akıla bak, diye başlarını salladılar…

Posted in Hikayeler | Stalin’in Tavuğu için yorumlar kapalı
Ara 04

Bol Yumurtalı Cami

Dönemin padişahı Sultan II. Selim Mimar Sinan’a şanına yakışır bir camii inşa etmesini buyurmuş. Sinan hemen kolları sıvamış Selimiye Cami’ini yapmaya başlamış. Temeller kazılmış iskeleler kurulmuş. Çalışmalar sürerken Mimar Sinan bir gün elinde bir yumurtayla çıkagelmiş. Kendi kendine bir şeyler mırıldanıyormuş, aklından hesap yapıyormuş gibi bir hali varmış. Sonra eğilmiş ve yumurtayı inşaat kumuna kırmış ve başlamış karıştırmaya…Görenler şaşırmış tabii.

Bir müddet sonra:
-Tüm inşaatta bu harcı kullanacağız.
Diye buyurmuş. Sırf bu harç olayı için Edirne Karaağaç’ta bir çiftlik kurdurtmuş. 30.000 tavuğun her gün düzenli olarak yumurtaları toplanıp kumla ve kille karıştırılıp camide kullanılmış.

İnşaat hızla ilerliyormuş. Ama Mimar Sinan bir gün ortadan kaybolmuş. Her yeri aramışlar ama Mimar Sinan’ı kimse bulamamış. Tam 8 yıl sonra Mimar Sinan çıkagelmiş. Caminin kaldığı yerden devam etmesini buyurmuş.
Sultan Selim inşaatın 8 yıl beklemesine çok sinirlenmiş:
-Tez getirin Sinan’ı
diye buyruk çıkartmış.
Sultan Selim bu tüm saray efradı korkudan tir tir titriyor, Selim’in gazabından korkuyorlarmış. Mimar Sinan gayet sakin huzura çıkmış. Selim:
-Anlat.
Demiş sadece. Gözlerinden şimşekler çakıyormuş. Hazır olmasını buyurduğu celladın eli kılıcının kabzasına gitmiş. Sinan kendinden emin temelin sağlam olması için zaman gerektiğini söylemiş ve eklemiş:
-Hesaplarıma göre 8 yıl gerekiyordu.
Demiş.
Sultan Selim eliyle cellada dur işareti vermiş ve Mimar Sinan’ın dehası karşısında diyecek bir şey bulamamış.

Posted in Hikayeler | Bol Yumurtalı Cami için yorumlar kapalı
Ara 03

Kahraman Özümüz Vardır

İnsanlar tarihten Türk’ü sorarsa
Ak alnımızla, ak yüzümüz vardır
Birde Türk milleti tavır koyarsa
Hain uşaklara sözümüz vardır
 
Oğuz ile Bilge ile beslendik
Yavuz ile Fatih ile hislendik
Çağlara Türk mührü vurup seslendik
Türk’üz kahraman bir özümüz vardır
 
Soysuzlar ölmedik dipdiri sağız
Eğilmeyen Türk’üz sarsılmaz dağız
Hepimiz ipekten birer bayrağız
Her an istikbalde gözümüz vardır
 
Öyle bilendi ki keskin öfkemiz
Bizim olsun, bizden olsun ilkemiz
Türk oğluyuz, böldürmeyiz ülkemiz
Lakin yokuşumuz, düzümüz vardır
 
Kimse haksız değil bence sitemde
Soygunlar, vurgunlar diz boyu hem de
Kışı yaşasak ta şimdi bu demde
Daha ilkbahar, yaz güzümüz vardır
 
04.05.1996
Posted in Şiirlerim | Kahraman Özümüz Vardır için yorumlar kapalı
Ara 02

Bacım Gardaşım

 
 
Seni senden almak isteyenlerin
Tükür suratına bacım, Gardaşım
Namus ve ırzına göz dikenlerin
Tükür suratına bacım, Gardaşım
 
Yalana, hileye kanma sakın ha!
Çalış milletini çalış ıslaha
Irkına küfreden satılmış aha!
Tükür suratına bacım, Gardaşım
 
Bu ülkü senindir çabucak kavra
Girerler düşmanlar tavırdan tavra
Bayrağına kim diyorsa paçavra
Tükür suratına bacım, Gardaşım
 
Kendi benliğini inkâr edenin
Mao’ya, Lenin’e lider diyenin
Her türlü İzm’ lere boyun eğenin
Tükür suratına bacım, Gardaşım
 
Hele vicdanına danış bir kere
Sıkı tut sancağı düşürme yere
Al bayrağı çekmezlerse göndere
Tükür suratına bacım, Gardaşım
 
Unutulmaz Kırım, Kerkük, Azeri
Gelmez başımıza bundan beteri
Ayırırsa Türk’ten Kürdü, Tatarı
Tükür suratına bacım, Gardaşım
 
Bağlanmadan elin, ayağın, kolun
Gayesi ne idir bilesin solun
Komünist, Faşistin birde Masonun
Tükür suratına bacım, Gardaşım
 
Türk’tür Müslüman’dır Şahbaz biline
Bağlıyız biz candan Türk töresine
Türk’e dil uzatan itin leşine
Tükür ha, tükür ha, bacım Gardaşım
 
18.01.1978
Posted in Şiirlerim | Bacım Gardaşım için yorumlar kapalı
Ara 02

Altın Sözler

 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hz. Muhammet’ten(S.A.V) Özlü Sözler.

 

“İnsanların en hayırlıları, ahmak, aptal diye adlandırılmadıkça kıyamet kopmaz”
“Kabe-i Şerif yıkılarak taşları denize atıldığı vakit, işte o zamanda korkunç alametler ol
“Alim, ilim ve amelin yeri cennettedir. Alim, ilmi ile amel etmezse, ilim ve amel cennette, alim ise cehennemde olur.”
“Ameller niyetlere göre değer kazanır.”
“Severken itidalden(ölçüden,sabırdan) ayrılma. Olur ki bir gün darılırsın, dost iken yaptığın aşırı hareketlerden mahcub olursun. Dargın olduğun zamanlarda da itidalden ayrılma. Olur ki bir gün dost olursun. Dargınken yaptığın hareketlerden mahcubiyet hissedersin.”
“Ya hayır konuş, ya da sus.”
“Kadınlarınıza eziyet etmeyin! Onlar, Allahü teâlânın sizlere emânetidir. Onlara yumuşak olunuz ve iyilik ediniz!”
“Hakkın dile getirilmesi gereken yerde susan, dilsiz şeytandır.”
“Kim kime benzemeye çalışırsa, ondandır.
Posted in Atasözleri Vecizeler | Altın Sözler için yorumlar kapalı
Ara 02

Kim Neyi Sever?

 

 

 

 

 

 

 

 

Tazı avı
Demir tavı
Vekil kıyağı sever…
 
Arsız dayağı
Akılsız bayağı
Vekil kıyağı sever…
 
Balıkçı ağı
Amir yağı
Vekil kıyağı sever…
 
Bulut dağı
Bağcı bağı
Vekil kıyağı sever…
 
Şair uyağı
Kayakçı kayağı
Vekil kıyağı sever…
 
Ayı malağı
Kurnaz salağı
Vekil kıyağı sever…
 
Bina saçağı
Terör kaçağı
Vekil kıyağı sever…
 
Ateş ocağı
Manken bacağı
Vekil kıyağı sever…
 
Kral otağı
Hasta yatağı
Vekil kıyağı sever…
 
Savaş tutsağı
Diktatör yasağı
Vekil kıyağı sever…
 
Bitki yaprağı
Ölü toprağı
Vekil kıyağı sever…
 
23.8.1998
Posted in Şiirlerim | Kim Neyi Sever? için yorumlar kapalı
Ara 01

“7 Aralık” ve İlluminati

Sevgili okurlar şimdi size bir gerçekliği kanıtlanmamış ama her yerde onların varlığını işaretlerini görebileceğiniz bir örgütten bahsedeğim..!

Illuminati (çoğulu Latince: illuminatus, Türkçe: aydınlanmış) tarihteki adıyla Bavyeralı Illuminati, Rönesans döneminde 1 Mayıs 1776’da kurulmuş bir gizli bir cemiyet. Modern İlluminati; zihin kontrolü uygulayarak, hükümetleri ve kuruluşları ele geçirerek Yeni Dünya Düzeni’ni sağlamak amacıyla hareket eden, faaliyeti ve varlığı kanıtlanamamış bir örgüttür.

Siyonizm, 1897 Basel konferansıyla teşkilatlanmaya başlayan bir ideolojik oluşumdur. Yahudiler bu konferanstan önce de devlet yönetimleriyle irtibat kurarak birtakım siyasi oyunlar çeviriyorlardı. Ancak siyonist ideolojiye göre teşkilatlanmanın başlamasıyla birlikte bu işi tek merkezden ve daha organize bir şekilde yürütmeye başlamışlardır. Böylece güçlerini ve etkilerini daha da artırmışlardır.Biz bu araştırmamızda siyonizm ve bu ideolojinin organik yapısı üzerinde durmayacağız. Ağırlıklı olarak yukarıda sözünü ettiğimiz Dünya Derin Devleti yahut Gizli Dünya Devleti, bu gizli devletin dünyanın her tarafına elini uzatan teşkilatları ve bu teşkilatlarla siyonistlerin irtibatları hakkında bilgiler vermeye çalışacağız.Temelinde “aydınlanma, ruşenilik, vahdet-i vücud felsefesi” gibi muhtelif felsefi akımların etkisi olduğu iddia edilen İlluminati hareketi, 1 Mayıs 1776’da Adam Weishaupt tarafından Almanya’nın Bavyera eyaletinde kurulmuştur. Daha doğrusu o tarihte bir Illuminati örgütlenmesi ortaya çıkmıştır. Weishaupt, Ingolstadt Üniversitesi’nde hukuk profesörü iken masonik eğilimlere merak sarmış ve bir gizli örgüt kurmuştur. 1779’a gelindiğinde Illuminati örgütünün 54 üyesi bulunuyordu ve Bavyera eyaletinin dört şehrinde teşkilatlanmıştı. Örgüt üyeleri ağırlıklı olarak masonik kimlikleri öne çıkarıyorlardı.DOLAR’DAKI İLLUMİNATİ
ABD dolarının arka yüzünde gördüğünüz “Piramitin içindeki göz”ün, İlluminati örgütünün amblemi olduğunu biliyor muydunuz? “Her yerde sizi gözlüyoruz” der…
Piramitin üstünde Roma rakamlarıyla yazan 1776, İlluminati’nin kuruluş yılıdır. “Novus Ordo Seclorum” ise “Yeni Dünya Düzeni” demektir.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NI DA BU ÖRGÜT BAŞLATMIŞ
Yıllar sonra İlluminati ile yeniden tanışır insanoğlu. Bu sefer Fransa’da, Blanqui adında birinin liderliğinde… Blanguist’ler 140 suikast yapar, dehşet saçar. 1890′da liderlerinin yakalanıp idam edilmesiyle teşkilat yok olur gibi gözükür. Ama çok geçmeden “Four Seasons” (Dört Mevsim) adıyla yeniden kurulur. Doğru tahmin ettiniz, bildiğiniz Four Seasons Oteller zinciri… Bunlar ise 1930′larda Hitler’e destek olurlar. Hatta Münih’teki Dört Mevsim Oteli’ni Hitler’in karargâhı yaparlar.

Bunların tamamı 33 derece Masondu. Kimi Kadoş Şövalyesi, kimi Tunç-Yılan Şövalyesi, kimiyse Gül ve Haç Şövalyesi unvanını taşıyordu. Ama Türkiye bu kişilerin gerçek kimliklerini hiçbir zaman bilemedi.”

http://illuminati.org/

Girip siteyi mouse ile seçtiğinizde bir geri sayım göreceksiniz 7 Aralık Sizce ne olacak dersiniz…! Bekleyip Göreceğiz..!

yazar:fatihşahbaz..!

 

 
 
 
 
 
 
Posted in Yazılarım | “7 Aralık” ve İlluminati için yorumlar kapalı