Eki 17

Yöneticiniz Büyük mü, Yük mü?

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
10 VASIFTAN MAHRUM YÖNETİCİ YÜKTÜR!

 

1-Hedeflere ulaşmak için beraber hareket eden bir ekip kurmadaki kararlılık: Ekip farklı inanç, değer ve ideallere sahip kişilerden oluşabilir ama kurumun hedeflerine ulaşmak için birlikte hareket etmek zorundadırlar.
2-Başkalarına öğrettiklerini gerçek hayatta uygulayıp herkese örnek olarak saygı görmeyi hak etmek: Sözlerinizle davranışlarınız uyuşmazsa, saygınlığınızı kaybedersiniz. Ekip elemanlarımızın sizi sevip takdir etmeleri önemli değildir. Önemli olan, size saygı duymalarıdır; gerisi ardından gelir.
3-Yakın arkadaş olmamak: İş dışı ortamlarda elemanlarıyla belli mesafeyi korumazsanız her şeyin cılkı çıkar.
4-“Sevilenler” oyununu oynamamak: “Hak” ve “adalet” kelimelerine dair zihinsel bir not oluşturun. Bu iki kelime liderlikte kritiktir. Öyle ki, her konuda tamamen haklı ve tamamen adil olmalısınız. Ancak o zaman sevilenlerden olursunuz.
5-Geleceğe yönelik uzak görüşlülüğü geliştirmek: Gelecek uzak görüşlülüğü nasıl çiziyorsunuz? Bu bir planlama ve hedef belirleme işidir. Bu 3 şeyi dikkate almalısınız. İş, yönetim, eğitim.
6-Askıda kalan problemlere yönelip hızla sağlam kararlar almak: Yönetim becerisini tam edinen yöneticiler karar almazlar. Çalışanlara güvenirler ve onların kararlarına saygı duyarlar.
7-Risk almayı teşvik etmek: Risk almayı teşvik ediniz. Elamanlarınıza risk almaları gerektiğini öğretin.
8-Üst düzey insanlara fırsat vermek: Üst düzey insanları seçebilmeli ve onlara fırsat vermelisiniz. Bunlar kendi alanlarında uzman olduklarını çalışmaları ile sezdiren insanlardır.
9-Değişimi sağlıklı bulmak: Değişim heyecan katar, coşturur. Normalde yapacağınızın ötesine geçmenizi sağlar, tekdüzelikten kurtarır. Büyük yöneticiler her gün aynı şeyi yapmazlar.
10-İnsanlara rahat olma ihtiyaçlarını kullanarak kişisel imajlarını değiştirmede yardımcı olmak: Çalışanlarınızın hayallerinin ötesine geçmelerini mümkün kılmalısınız. Size güvenmeliler.
(*)Genç Beyin Dergisi’nden
 
 
Posted in Hikayeler | Yöneticiniz Büyük mü, Yük mü? için yorumlar kapalı
Eki 10

Gülen Cesetler

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Savcı morgdaki üç cesedi inceledikten sonra defin izni verecek… Birinci cesedin üzerini açmış, mevta gülüyor. Görevliye sormuş:
“Bu neden gülerek gitmiş.” Görevli:
“Efendim piyangodan büyük ikramiye kazandığını öğrenince gülmeye başlamış, o anda da sevinçten kalbi durmuş, sizlere ömür…”
İkinci cesede bakmış. O da gülüyor… Yine sormuş:
“ Ya bu?”
Öncekine benzer bir cevap gelmiş:
“Efendim, eşi erkek evlat doğurunca sevinmiş, gülerken de heyecana yüreği dayanmamış… Küüüt!
Sıra üçüncü cesede gelmiş. Ceset Temel’inmiş. Simsiyah bir ceset, üstelik o da gülüyor. Görevli savcının “peki bu neden gülüyor” diye sormasına fırsat bırakmamış, atılmış:
“Sayın savcım, buna da yıldırım çarpmış ama o fotoğrafının çekildiğini zannetmiş…
Posted in Fıkralar | Gülen Cesetler için yorumlar kapalı
Eki 10

Altın sözler

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
“O da bir gazi olmak istedi Fakat ona anlatmak gerekti ki, Şehid olmayı göze almıyan gazi olamaz.” Arif Nihat ASYA
 
“Işığı önüne al, yürü! Gölgen arkadan ister gelsin, ister gelmesin!”  Arif Nihat ASYA 
 
“Maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir. ” Osman Bey 
 
 “Kader, beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı; Elindeyse beyazdan gel de sıyır beyazı!” N.F.Kısakürek
 
“Avcılıkta hedef; gez, göz, arpacıkla, İstikbalde hedef; bilgi, akıl ve kalp ile vurulur.”  Kenan ŞAHBAZ
 
Posted in Yazılarım | Altın sözler için yorumlar kapalı
Eki 09

Ağam mı, paşam mı?

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Hepsinin amacı yutturmak payı
Bu “dünya düzeni” denen oltayı
Niçin dinlersiniz bu Avrupa’yı?
Ağam mı, paşam mı, bu batı benim?

 

Yurdumdaki her şey sensiz ve bensiz
Bu adalet ondan böyle düzensiz
Her şeye burnunu sokuyor densiz
Ağam mı, paşam mı, bu batı benim?

 

Zafer kazanılmaz bilimsiz kasla
Zannetmeyin batı akıllı, asla
Kendin ile onu iyi kıyasla
Ağam mı, paşam mı, bu batı benim?

 

Hürriyet dilimde eşsiz şiirim
Vatanı canımdan aziz bilirim
Namusumla, şerefimle ölürüm
Ağam mı, paşam mı, bu batı benim?

 

04.12.2007
Posted in Şiirlerim | Ağam mı, paşam mı? için yorumlar kapalı
Eki 09

Kâinat okyanusunda bir gemi

 

 

 

 

 

 

 

 

Kâinat okyanusundan gelen acil haberlere göre Türkiye adlı gemi fırtınaya yakalanmış ve gemide 80 milyona yakın kişi seyahat etmekteymiş. Seyahat edenlerin ellerinden pusulaları, çantalarından haritaları ve yön çizelgeleri alınmış ve bunların seyahatin selameti için yapıldığı belirtilmiş. Yön bulmanın imkânı yokmuş. Her zaman bütün güzelliğiyle endamı arz eden Kutup Yıldızı da görünmez olmuş. Geminin personeli başka gemilerin kaptanlarından aldıkları bilgilerle Türkiye gemisini hareket ettirmeye çalışmaktalarmış. Yolculardan bazıları çeşitli çareler ileri sürseler de gemi personeli bildiğinden geri kalmıyor, akıl vermeye kalkanları hırpalıyor, örseliyor, azarlıyor hatta mahzene atıyormuş. Oysa yolculardan birkaçı kaptanlık belgesine sahipmiş ama diğer yolcular onların kaptanlık yapmalarını istemiyorlarmış. Onlarda yolcular istemiyor bizim yapabileceğimiz fazla bir şey yok diye kamaralarında kendi aralarında, kendi kendilerine çare arıyorlarmış. Ancak buldukları çareleri yolculara bile ulaştırmakta zorlanıyorlarmış. Yolcular bir panik içerisinde kime güveneceklerini şaşırmış durumdalarmış. Geminin batma tehlikesine karşı tedbir almak isteyen gemi koruma görevlileri ile gençlerin pek çoğu gemideki bilinen teröristlerce yok ediliyormuş. Gemi personeli gizli gizli bu teröristlerle de görüşüyormuş. Hali hazırda kâinat okyanusundan gelen haberlere göre durumun değişmediği, hatta gün günü kötüleştiği, yolcular içerisinden yeni kutup yıldızlarının çıkması beklendiği haberleri alınmaktaymış. (Allah yardımcıları olsun!)

 

Posted in Yazılarım | Kâinat okyanusunda bir gemi için yorumlar kapalı
Eki 08

90 Yaşındaki gençlik

        

 

 

 

 

 

 

 

       90’ında ama çok dinç ve genç görünümlü bir adam varmış Çevresinde herkes ona çok özenir ve sorarlarmış. “Bu gençliğin sırrı nedir?” diye. İhtiyar delikanlı güler geçermiş bu soruya. Ama soranlar çoğalınca cevap vermek şart olmuş. Düşünmüş: “ Nasıl anlatırım bu sırrımı kolayca herkese?” Sonra karar vermiş bütün meraklıları evine yemeğe davet etmeğe. “Bu davette size sırrımı açıklayacağım!” demiş. Herkes merakla davete gelmiş. Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş, vakit iyice geçmiş. Ama gençlik sırrıyla ilgili tek söz edilmemiş. Herkes “Konu ne zaman açılacak?” diye merak ederken adamcağız hanımına seslenmiş: “Hatun, şu kilerden bir karpuz getirir misin bize sana zahmet!” Hanım hemen kilere giderek bir karpuz getirmiş. Adam şöyle eliyle vurmuş tık tık diye, sonra da “Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka getirir misin bir zahmet?” demiş. Hanım onu götürmüş, bir tane daha getirmiş.  Adam onu da bir yoklamış, yine beğenmemiş. “Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış, başka bir tane getirir misin?” demiş Başka istemiş. Bu böylece 4-5 defa tekrarlanmış. Adam beşinci karpuzu beğenmiş ve karpuz kesilmiş, misafirlere ikram edilmiş. Herkes karpuzunu afiyetle yerken dedecik sormuş: “Arkadaşlar, işte benim gençliğimin sırrı burada; anladınız mı?” Herkes birbirinin yüzüne bakmış. Kimse bir şey anlamamış. “Aman dede” demişler. “Nerde? Anlamadık biz bu sırrı!”  Dedecik gülmüş. “Efendiler!” demiş.,” O gördüğünüz karpuz kilerde bir taneydi, tekti. Ben hanıma başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor, aynı karpuzu getiriyordu. Bir kere bile ‘Aman be adam, deli misin nesin? Şu tek karpuzu ne taşıttırıyorsun bana defalarca?’ demedi. Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi. İşte ben bu gençliğimi bu hanımıma borçluyum” demiş

 

 

 

 

* Genç Beyin Dergisi’nden.   

Posted in Yazılarım | 90 Yaşındaki gençlik için yorumlar kapalı
Eki 07

Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  
 İşlenmeli bağa, dağa arkadaş
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
Vuracaksan mührü çağa arkadaş
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Unutma ırkının coşkun çağını
Bu dille, kültürle gönül bağını
Her an gönderde tut dil bayrağını
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Çağlara hükmeden elin var senin
Her an açan Türkçe gülün var senin
Anne sütüne eş dilin var senin
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
İncinin, yakutun, zümrüdün mahı
Türkçe, bilim dili şahların şahı
Dillerin sultanı ve padişahı
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Bülbülün, sakanın diline benzer
Ceylana, kekliğe, sülüne benzer
Cenneti Âlânın gülüne benzer
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Başların üstünde tutulmak için
Kendini inkârdan kurtulmak için
İnsan sınıfına katılmak için
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Türkçeyi yaratmış seni yaratan
Türkçe, gözlerde fer, yüreklerde kan
Sana ait olmaz dilsiz bir vatan
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Türkçeye sahip çık, yaşat özünde
Bir başka değeri ilmin gözünde
Ben varım diyorsan bu yeryüzünde
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Aklın da, fikrin de, o’dur güneşi
Her çağda bilimin o, kan kardeşi
Yakmak için akıl denen ateşi
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Olmasın Türkçesiz asla bir anın
Varlık sebebidir dili insanın
Gereğini yap şu ulvî yasanın
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
Kültürden bir ışık, millî bir izdir
Yapacağın, başka dile perhizdir
Her çağda, çağlayan coşkun denizdir
Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz!
 
02.12.2008
Posted in Şiirlerim | Türkçe düşün, Türkçe yaşa, Türkçe yaz! için yorumlar kapalı
Eki 04

Yavaşla…

 
 
 
 
  
Temel otobanda köklemiş gazı, gidiyor… Bakmış bir tabela: “YAVAŞLA 80 km.” Hız…ını o an 80’e indirmiş Temel. Az sonra bir tabela daha: “YAVAŞLA 60 km.” Temel 60’a inmiş. Merakla giderken yeniden bir tabela: “YAVAŞLA 40.” – “Yolda çalışma var galiba!” deyip 40’a düşürmüş hızını. Epeyce sonra yine bir tabela: “YAVAŞLA 15 km.” Talimata uyarak 15 km.’ye düşmüş Temel. Yolun en sağından tıngır mıngır gidiyor. Ama meraktan da çatlayacak. Uflaya puflaya bir saat daha gittikten sonra yeni bir tabela görmüş: “YAVAŞLA’YA HOŞ GELDİNİZ, NÜFUS: 2500”
Posted in Fıkralar | Yavaşla… için yorumlar kapalı
Eki 04

Bir babadan dört oğula ders

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

        Bir zamanlar dört oğlu olan yaşlı bir baba varmış. Çocuklarının önyargılı olmamaları için onları eğitmek istemiş ve her birine değişik mevsimlerde uzakta bulunan bir ağacın yanına gitmelerini ve ağaca bakmalarını söylemiş. Birinci oğul kışın gitmiş, ikinci oğul ilkbaharda gitmiş, üçüncü oğul yazın gitmiş, dördüncü oğul sonbaharda gitmiş. Geri döndüklerinde hepsini yanına çağıran babaları ne gördüklerini sormuş. İlk giden oğul ağacın kupkuru ve çirkin ve yaşlı olduğunu söylemiş. İkincisi  “Hayır! Ağaç yemyeşildi ve canlıydı” demiş. Üçüncüsü “Çiçekleri vardı, kokusuyla ve görünüşüyle muhteşemdi” demiş. Dördüncü oğul ise ağacın meyvelerle yüklü, canlı ve hayat dolu olduğunu söylemiş. Yaşlı adam oğullarına hepsinin de haklı olduğunu söylemiş ve bir ağacı, bir nesneyi ya da bir insanı tanımak için kısa bir süre yetmez en az bir mevsim geçmesi gerektiğini ve değişik zamanlara göre karar vermenin daha doğru olacağını anlatmış. “Eğer kışın vazgeçersen ilkbaharın nimetinden, yazın güzelliğinden ve sonbaharın bütünlüğünden de yararlanamazsınız” demiş.
         Hayatınızı ve insanları bir mevsimde(bir dönemde) yargılamayın.
 
 
 
 
Posted in Yazılarım | Bir babadan dört oğula ders için yorumlar kapalı
Eki 01

Türk Milleti Susacak mısın?

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
   Ey Türk varlığına tehdit var uyan!
  Safında yer alsın vatanı sayan
  Yeter artık dişe diş, elbet kana kan!
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
 
  Bir kahraman ersin gel en başta gel!
  Şanlı tarihinden çıkıp taşta gel!
  Denizi, ovayı, dağı aşta gel!
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
 
  Elin mi, dilin mi tutuldu yoksa!?
  Aklın mı, fikrin mi satıldı yoksa!?
  Kanına mikrop mu katıldı yoksa!?
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
  
  Hain vazgeçer mi kalleş huyundan?
  Hâlâ bıkmadın mı sinsi oyundan?
  Yavuz da, Fatih de senin soyundan
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
 
  Çağ kapatıp çağı açtın bir zaman
  Her kıtaya kubbe saçtın bir zaman
  Adalette, altın taçtın bir zaman
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
 
  Şanla dolu senin dünün, bu günün
  Var mı adı, nedir adı övgünün?
  Oyuncağı olma çakal, sürünün
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
 
“Demokrasi bilmez kudurmuş itler”
  Hakk’a yürümeğe hazır yiğitler
  Öcümüzü alın derken şehitler
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
 
  Yönetenler bunu görmez, bilmez mi?
  Hain oyun, bu milleti bölmez mi?
  Yetmiş milyon vatan için ölmez mi?
  Sen hâlâ susacak, susacak mısın?
  Düşmana öfkeni kusacak mısın?
  Bunun, hesabını soracak mısın?
‘Terörist başını asacak mısın?’
 
  16.10.2008
 
 
Posted in Şiirlerim | Türk Milleti Susacak mısın? için yorumlar kapalı