Ağu 21

Alman Profesör (Naumark)’ün İtirafı

İstanbul Üniversitesi’nde öğretim üyesi Alman asilli Profosör. Naumark ile bir kısım talebesi Boğaziçinde geziye çıkarlar.
Talebelerden biri Profosör Naumark’a su soruyu sorar:

– Avrupa bizi neden sevmez hocam ? prof. Naumark su cevabi verir:

– Çok samimi olarak itiraf edeyim ki, Avrupalı Türkleri sevmez ve sevmesi de mümkün değildir. Asırlardır kilisenin Türk ve İslam düşmanlığı Hıristiyanların hücrelerine sinmiştir. Sebeplerine gelince:

1. Müslüman olduğunuz için sevmez. Ama faraza laik söyle dursun, Hıristiyan olsanız da size düşman olarak bakmaya devam eder.

2.Sizler farkında değilsiniz ama onlar su gerçeğin farkındadırlar: Tarihten Türk çıkarılırsa tarih kalmaz. Osmanlı arşivi tam olarak ortaya çıkarsa, bugünkü tarihlerin yeniden yazılması gerekir.

3. Avrupa’nın pazarı idiniz. Simdi Avrupayı pazar yapmaya başladınız.

4. En az 400 yıl Avrupa’da sırtımızda ve ensemizde at koşturdunuz.

5. Selçuklular Anadolu’yu, Osmanlılar ise orta Avrupa ve Balkanları Haçlı ordusuna mezar ettiler.

6. Sizi silah ile yenemeyenler, sizleri kendilerine benzeterek hakimiyet sağladılar. Önce ahlaki değerlerinizi yıpratmaya başladılar giyiminizden yaşantınıza kadar sonra kendi içinizde sizi bölmeye başladılar A-B-C-D gibi

7. Selçuklu ve bilhassa Osmanlı, İslamiyet uğruna her şeyini feda etmeseydiler, İslamiyet bugün belki sadece Hicaz’da varlığını devam ettirirdi, Kaldı ki Vahhabiliği kuranlar da, İngiliz Dominyon Bakanlığı’nın adamlarıdır. Batı her yerde İslamiyeti, sapık inançlara kanalize etti. Ama Osmanlı, Asr-i Saadet’i devam ettirdi.

8. Kilise size kin kusmaktadır. Ve sebepleri yukarıdadır.

9. Ben Türkiye’ye geldiğimde 2 üniversiteniz vardı, simdi 19 üniversiteniz var. (O tarihte öyle idi simdi ise çok daha fazla.) Osmanlı zamanında ise her yerde bir medrese vardı tarihinize bakın her medresede bilim eğitimi vardı. İlk denizaltını Osmanlı’nın yaptığını çoğunuz bilmiyorsunuzdur belki de, ama Avrupa bunu biliyor.

10. Sizler, gerçek hüviyetinize döndüğünüz an Avrupanın refahı ve medeniyeti yıkılır. Ama sizde bunun olması bu şartlarda çok zor.

11. Yine sizler, Avrupa’nın tarihi düşmanısınız ve daima düşman olarak kalacaksınız.”

Evet, almasını bilene ders ve ibretlerle dolu bir itirafname.

 

Türk Tarihi Dergisi’nden

Posted in Hikayeler | Leave a comment
Ağu 21

Ayağının Tozu Olmak İsterim

Rahmet peygamberi gönül sultanı
Yüreğinin haz-ı olmak isterim

 

Yaşadığın anın, tüm mevsimlerin
Baharı ve yazı olmak isterim

 

Sana yakın olmak isteğim, arzım
Yemeğinin tuzu olmak isterim

 

Hasretini çeker daim bu gönlüm
Ayağının tozu olmak isterim

 

Özüne, sözüne, yoluna uyan
Ardında bir kuzu olmak isterim

 

Ashabından Ali (ra) ya da Hamza’nın (ra)
Kollarında pazı olmak isterim

 

O mübarek ellerinle beslenen
Kapında bir tazı olmak isterim

 

Ümmetinin sevgi dolu özünde
Sevenlerin nazı olmak isterim

 

Sevgine müptela tüm gönüllerin
Tellerinin sazı olmak isterim

 

Kur-an’ın emrini bildirenlerin
Hatlarında yazı olmak isterim

 

Sana Resul diyen ana, babanın
Oğlu ya da kızı olmak isterim

 

Nurunla oluşan sevgi gölünün
Vazgeçilmez kazı olmak isterim

 

İnanan bir yürek için fark etmez
Bahçende bir mazı olmak isterim

 

08.04.2007
Posted in Şiirlerim | Leave a comment
Ağu 20

“Siz Onlardaki Bu Ahlâkı Bozmadan Yenemezsiniz!”

        Avrupa Hıristiyanları, Papa’nın kışkırtması ile oluşturdukları Haçlı ordusuyla Osmanlı topraklarına saldırınca, Kanuni Sultan Süleyman Orduyu Hümayun ile sefere çıkmış, Belgrat yakınlarında mola vermişti. Askerler, susuzluklarını gidermek, abdest almak için çeşme arıyorlardı. 

        Bir manastırın yakınında bir çeşme bulup, ihtiyaçlarını giderirken, manastırdaki birkaç rahibe, askerlere yardım etmek için çeşmenin başına geldi. Kadınların geldiğini gören askerler, hemen çeşmenin başından çekilip, sırtlarını döndüler, kadınlara yan gözle bile bakmadılar.

         Bu durumu uzaktan ibretle seyreden, Baş rahip, hemen eline kağıt-kalem alıp, haçlı kumandanına şunları yazdı:

     – ” Siz bu ordu ile nasıl başa çıkabilirsiniz? Bunlar kadına-kıza, mala-mülke önem vermiyorlar. Bütün mal ve mülklerini feda ederek, dinlerini yaymaya çalışıyorlar. Herkese karşı iyi davranıp, kimseye zulmetmiyorlar.
     – “Ey Haçlı kumandanları! Siz “Onlardaki bu ahlakı bozmadan, ortadan kaldırmadan” onlarla mücadele ederseniz, canlarınızdan ve mallarınızdan mahrum kalacağınız açıktır. Kendinizi ölüme atmayınız!..”

 

*Osmanlı Devleti internet sayfasından

 

Posted in Hikayeler | Leave a comment
Ağu 19

Vahşi Batının 100 yıllık Sevr hayali!…

Batının talepleri
10 Ağustos 1920 
Bugün bölücüler, ‘özerklik’ ve ’çift dillilik “ adı adı altında ülkemizi parçalamak için hazırlanan Sevr’le aynı dili kullanıyor. İşte 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması’nın o maddeleri:
Madde 62.
Fırat’ın doğusunda, ileride saptanacak Ermenistan’ın güney sınırının güneyinde ve 27. Maddenin II/2. ve 3. fıkralarındaki tanıma uygun olarak saptanan Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyinde, Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgelerin yerel özerkliğini, işbu antlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak altı ay içinde, İstanbul’da toplanan ve İngiliz, Fransız ve İtalyan  Hükümetlerinden herbirinin atadığı üç üyeden oluşan bir Komisyon  hazırlayacaktır. Herhangi bir sorun üzerinde oybirliği oluşamazsa, bu sorun, komisyon üyelerince, bağlı oldukları Hükümetlerine götürülecektir. Bu plan, Süryani-Geldaniler ile, bu bölgelerin içindeki öteki etnik ve dinsel azınlıkların korunmasına ilişkin tam güvenceler de kapsayacaktır.
Madde 63.
Osmanlı Hükümeti, 62. Maddede öngörülen komisyonlardan birinin ya da ötekinin kararlarını, kendisine bildirildiğinden başlayarak üç ay içinde kabul etmeği ve  yürürlüğe koymağı şimdiden yükümlenir.
Madde 64.
İşbu antlaşmanın yürürlüğe konuşundan bir yıl sonra, 62. Maddede belirtilen bölgelerdeki Kürtler, bu bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunun Türkiye’den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyeti Konseyine başvururlarsa ve  Konsey de bu nüfusun bu bağımsızlığa yetenekli olduğu görüşüne varırsa, Türkiye de bu  bağımsızlığı onlara tanımayı ve bu  bölgeler üzerinde bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçmeyi şimdiden kabul eder. Bu gerçekleşirse, Kürdistan’ın şimdiye dek Musul İlinde oturan Kürtlerin, bu bağımsız Kürt Devletine kendi istekleriyle katılmalarına, Başlıca Müttefik Devletlerce hiçbir karşı çıkışta bulunulmayacaktır.

Amerika’nın talepleri
Tarih: 1920
İşte Sevr’in 62, 63 ve 64. maddeleri: Fırat’ın doğusunda, Kürtlerin yerel özerkliğini, İngiltere, Fransa ve İtalya’dan 3’er üyeli komisyon hazırlayacak. Osmanlı Hükümeti, komisyonun kararlarını 3 ay içinde kabul etmeyi ve yürürlüğe koymayı şimdiden yükümlenir. 1 yıl sonra bağımsızlık için Milletler Cemiyeti’ne başvururlarsa Türkiye bölgedeki tüm haklarından vazgeçecektir.

Bölücülerin talepleri
Tarih: 2010
İŞte BDP ile organik bağı olan DTK’nin geçen haftaki çalıştay(!) bildirgesi: 8 alanda örgütlenmeye gidilerek, özerklik inşa edilecek. Demokratik Özerk Kürdistan Toplum Kongresi, Türkiye Cumhuriyeti parlamentosuna kendi temsilcilerini göndererek ortak vatan politikalarına dahil olur. Demokratik Özerk Kürdistan kendisini temsil eden özgün bayrak ve sembollere sahiptir. Kürtçe eğitim dilidir.

Bölücülerin talepleri / 19 Aralık 2010
Geçtiğimiz hafta sonu toplanan Demokratik Toplum Kongresi çalıştayından, Sevr Antlaşması’nda olduğu gibi, bölünmenin önünü açacak olan “Özerk Kürdistan” girişimi çıkmıştı. Taslağa göre, 8 alanda örgütlenmeye gidilerek, özerklik inşa edilecek. İşte o taslaktaki maddeler: “Demokratik Özerklik’te siyasi yönetim, Toplum Kongresi’nde temsiliyetini bulur. Demokratik Özerk Kürdistan Toplum Kongresi, Türkiye cumhuriyeti parlamentosuna kendi temsilcilerini göndererek ortak vatan politikalarına dahil olur. Demokratik Özerk Kürdistan kendisini temsil eden özgün bayrak ve sembollere sahiptir.” Taslakta, Demokratik Özerk Kürdistan projesinin savunma politikasına da yer verildi. “Öz savunma” olarak tarif edilen politika, Kürtlerin kimliklerini koruma olgusuyla ilgili olduğu belirtilerek, “Tüm toplumlarda öz savunma, varlığını korumanın olmazsa olmazıdır. Demokratik özerklik statüsünün kabul edildiği koşullarda öz savunma, toplumu iç ve dış güvenlik ihtiyaçlarına göre oluşturulur. Şehir, kasaba, mahalle ve köyde yaşayan tüm halkların direnişini ifade eder” denildi. Taslakta ayrıca, “Kürtçenin kamusal alanda kullanımı önündeki engellerin kaldırılarak anaokulundan üniversiteye kadar eğitim dili haline getirilmesi sağlanmalıdır. Hizmet dili Kürtçe olmalı, yerleşim yerlerinin orijinal isimleri iade edilmelidir” ifadelerine yer verildi,

25.12.2010 Yeniçağ Gazetesi muhabiri Fatih ERBOZ’un haberinden

Bunları bilenler Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne kurulan 100 yıllık tuzağı fark etmektedirler.   Fark etmeyenlere  Allah akıl versin! Amin.

 

 

 

Posted in Gündem | Leave a comment
Ağu 19

İşte Diplomasi

Adamanı biri Afrika’da safariye çıkarken yanına minik köpeğini de almış. Minik köpek; bir gün ormanda dolaşıp, kelebekleri kovalar, çiçekleri koklarken kaybolduğunu fark etmiş. Ne yapacağını düşünürken bir de bakmış ki karşıdan bir leopar geliyor ve belli ki günlük yiyeceğini arıyor. “Şimdi başım dertte” diye düşünmüş minik köpek. Etrafına bakmış, yerde kemik parçaları gömüş. Hemen arkasını leoparın geldiği yöne dönerek kemikleri kemirmeye başlamış. Bu arada da arkadaki leoparın hareketlerini kestirmeye, kontrol etmeye çalışıyormuş. Leopar tam saldırıya
geçecek zaman minik köpek kendi kendine konuşmuş. “ Ne kadar lezzetli bir leoparmış. Acaba etrafta bundan bir tane daha var mıdır ki?” diye sormuş.

         Bunu duyan leopar bir anda donmuş kalmış ve en yakındaki ağaca tırmanarak dalların arasına saklanmış. “Tam zamanında canımı kurtardım yoksa bu köpeğe yem olacaktım” diye düşünmüş,” leopar. Bütün bunlar olup biterken bir başka ağacın üstündeki bir maymun olan- ları izliyormuş. Bildiklerini kullanarak leopardan kurtulacağını düşünmüş. Leoparın yanına giderek neler olduğunu sormuş. Leopar köpeğin
yaptıklarından çok korkmuş ve köpeğe sinirlenmiş. Maymuna “Atla sırtıma gidip şunu yakalayalım “ demiş. Ancak minik köpek neler olduğunu ve leoparın sırtında maymunla birlikte yaklaştığını fark etmiş. “Şimdi ne yapacağım” diye düşünürken kaçmaya teşebbüs etmemiş. Bunun yerine yine arkasının leoparın geldiği yöne dönerek, kemikleri kemirmeye devam etmiş. Tam leopar saldıracakken “Bu aptal maymunda nerede kaldı? Yarım saat önce bir leopar daha getirsin diye gönderdim, hala haber yok” demiş minik köpek.

Leoparın üstündeki maymuna aldırış etmeden nasıl kaçtığını siz düşünün artık.

Diplomasi  böyle bir şey işte… Yapabiliyorsan; hızlı düşün, sakin ol, güçlü görün, düşmanını kendi silahı ile vur ve yen.

Posted in Hikayeler | Leave a comment
Ağu 19

Necip Türk Milletine…

*“Necip Türk Milletine ve nesl-i âtiye tavsiyem şudur ki, sînesinde yetiştirerek başına geçireceği kişilerin kanındaki ve vicdânındaki cevher-i asliyeyi tahlîl etmekten bir an ferâgat etmesin”  M.Kemal ATATÜRK

*Bir korkak bir orduyu bozar

*Besle kargayı oysun gözünü.

*”Oldu üstâd-ı ma’arif bütün evlad-ı vatan

Cühelâ kalmadı şimdi ulemâdan gayrı”      Eşref Paşa

 

   Açıklaması: (Eğitimle bilgili oldu bütün vatan evladı

Şimdi âlimden başka cahil kalmadı)

Posted in Yazılarım | Leave a comment
Ağu 19

El Elin Eşeğini Türkü Çağırarak Arar*

         Bir gün Nasrettin Hoca türkü çağırarak dolaşırken, Hocayla karşılaşan bir adam sHocaya sorar:
         “Hocam, bu ne hal?”
         Nasrettin Hoca gayet sakin bir halde, üzerine bakınarak:
         “Halimde ne var, Eşek arıyorum evlat” der.
         Zavallı adam aldığı cevap karşısında şaşkındır.
         “Hiç türkü söyleyerek eşek aranır mı, Hocam?” der.
          Hoca:
          “Aranır evlat, elbet aranır. El, elin eşeğini türkü çağırarak arar…”
 
 
      
       * ABD’de elin teröristini  fıkradaki gibi aramaktadır.
       
 
Posted in Fıkralar | Leave a comment
Ağu 18

Bacım Gardaşım!

Seni senden almak isteyenlerin
Tükür suratına bacım, Gardaşım
Namus ve ırzına göz dikenlerin
Tükür suratına bacım, Gardaşım
 
Yalana, hileye kanma sakın ha!
Çalış milletini çalış ıslaha
Irkına küfreden satılmış aha!
Tükür suratına bacım, Gardaşım
 
Bu ülkü senindir çabucak kavra
Girerler düşmanlar tavırdan tavra
Bayrağına kim diyorsa paçavra
Tükür suratına bacım, Gardaşım
 
Kendi benliğini inkâr edenin
Mao’ya, Lenin’e lider diyenin
Her türlü İzm’ lere boyun eğenin
Tükür suratına bacım, Gardaşım
 
Hele vicdanına danış bir kere
Sıkı tut sancağı düşürme yere
Al bayrağı çekmezlerse göndere
Tükür suratına bacım, Gardaşım
 
Unutulmaz Kırım, Kerkük, Azeri
Gelmez başımıza bundan beteri
Ayırırsa Türk’ten Kürdü, Tatarı
Tükür suratına bacım, Gardaşım
 
Bağlanmadan elin, ayağın, kolun
Gayesi ne idir Nato’da yolun
Komünist, Faşistin birde Masonun
Tükür suratına bacım, Gardaşım
 
Türk’tür Müslüman’dır Şahbaz biline
Bağlıyız biz candan Türk töresine
Türk’e dil uzatan itin leşine
Tükür ha, tükür ha, bacım Gardaşım
 
18.01.1978
Posted in Şiirlerim | Leave a comment
Ağu 18

“Söylesem Tesiri Yok!”

*“Sözü ve işi bir olmayan kişinin yüz dili de olsa o yine dilsiz sayılır.” Hz. Mevlana

* “Sormaz ki bilsin, sorsa bilir; bilmez ki sorsun, bilse sorar” Müthîş bir Osmanlı darb-ı meseli…

* Söylesem tesiri yok; sussam gönül razı değil. Fuzuli

* Türk soyundan gelenler, Avrupalılarla ne kadar az temas etmişlerse o kadar mükemmel ve bozulmadan kalmışlardır. Edmond Dutemple

*“Ezilen ülkeleri kurtaracak olan Atatürk’ün Kemalist ideolojisi olacaktır.” Tito

 

Posted in Yazılarım | Leave a comment
Ağu 18

Zoraki Mehmet Ağa!…

        Eskiden camilerde devlet tarafından imam görevlendirilmemektedir. İşte tam bu zamanlarda Ramazan ayı yaklaştığı günlerde köy ağalarını bir telaş sarmış. Ağalar “Ramazan ayı geliyor. Allah nasip ederse oruçlarımızı tutacağız. Fakat camimizin imama ihtiyacı var bunu bizlerden başka kimse karşılayamaz.” Birlikte üç ağa köyümüze bir imam tutalım. İmamın ücretini üçümüz paylaşalım diye karar almışlar ve köylerine bir imam bulmuşlar.

        İmam iş bulmaktan dolayı sevinçli bir şekilde çocuklarıyla birlikte ailece köye gelir ve yerleşir. Ramazan ayına birkaç gün kala da görevine başlar.

        Her şey gayet güzel gitmektedir. İmam, köylüler ve ağalar son derece memnundur. Ramazan ayı gelmiş, oruçlar tutulmakta, vakit ve Teravih namazları cemaatle camide kılınmaktadır. Birkaç gün böyle geçer. Fakat bu durumdan köyün ağalarından ve imamı tutanlardan biri olan Mehmet Ağa tedirgindir. Biraz daha susmayı ve İmam’a tedirginliği ile ilgili konuyu açmamayı uygun bulur. Ama bir hafta on gün sonra artık dayanamaz ve imamla konuşmaya karar verir.

         İmamı bir namaz çıkışı yakalayarak; “ Hoca sen ne yaptığının farkında mısın?” diye sorar. İmam şaşırmıştır. Mehmet Ağa’nın neden bahsettiğini anlayamaz. Ancak “Hayırdır Mehmet Ağa ben ne yaptım ki;” der. Mehmet Ağa İmam’ı bir kenara çekerek “Bak Hocam sende biliyorsun ki seni bu köye imam olarak tutanlardan biri de benim. Fakat her namazda rükûdan doğrulurken Semih Ağa ile Hamid Ağa’nın adlarını söylüyorsun ama benim adımı bile anmıyorsun, senin bu yaptığın ayıp değil mi? Bu şekilde davranırsan benden alacağın payı veremem. Sen de işinden olursun” der.. İmam bir kez daha şaşkına döner. Ağaya bunu nasıl anlatacağını düşünürken, işsiz kaldığı, geçimini sağlayamadığı günleri hatırlar. Ağaya

ben onların ismini söylemiyorum. Semihallahülimenhamideh namaz farz olduğu günden beri var dese de Mehmet Ağa’yı inandıramaz. Birkaç gün daha böyle devam eder. Ancak Mehmet Ağa rahatsızdır hocaya tekrar hatırlatır. Hoca sonunda “Tamam Mehmet Ağa bu işi halledeceğim “der. Bir Teravih namazında rükûdan doğrulurken “Semihallahülimenhamideh, zoraki Mehmet Ağa der.

Mehmet Ağa memnun olmuştur iştahla namazını kılar. İmam huzursuzdur fakat işsiz kalmaktan kurtulmuş ve böylece bir ay da olsa ailesinin geçimini sağlamış olur.

Posted in Hikayeler | Leave a comment