Şub 24

KAYBOLAN OĞLUMU ARIYORUM

KAYBOLAN OĞLUMU ARIYORUM

İsa Mesih, bir gün çölde gezinirken, ağlayan bir ihtyar görmüş ve yanına yaklaşıp, derdini sormuş. ihtiyar:
– Kaybolan oğlumu arıyorum ama artık umudu kesmek üzereyim..
deyince isa mesih yaşlı adama acımış ve:
– Oğlunu beraber arayalım.. demiş. ve sonra sormuş:
– Peki, oğlunu tanıyacağımız bir işaret, bir iz var mı? mesela doğum lekesi filan…
ihtiyar:
-Evet, oğlumun ellerinde ve ayaklarında çiviler vardı…
İsa mesih’in gözleri dolmuş ve haykırmış:
-Baba!!!
İhtiyar da haykırmış:
-Pinokyo!!!

Posted in Fıkralar | KAYBOLAN OĞLUMU ARIYORUM için yorumlar kapalı
Şub 23

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

23 Şubat:

1893 – Rudolf Dieseldizel motorun patentini aldı.

1918 – Ekim Devrimi‘nden sonra İmparatorluk ordusuna karşı savaşmak için Kızıl Ordu kuruldu.

1934 – III. LeopoldBelçika kralı oldu.

1944 – Çeçen-İnguş Sürgünü başladı.

1947 – Uluslararası Standartlar Teşkilatı ISOCenevre‘de kuruldu.

Carl Friedrich Gauss (Ö. 1855)

Aleksey Nikolayeviç Tolstoy (Ö. 1945)

Viktor Yuşçenko (D. 1954)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Şub 23

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Atilla bir insan değil, Atilla Tanrının Hristiyanları günahlarından dolayı cezalandırmak için gönderdiği bir beladır.” Papa I. Leo (MS 400-461)

* “Eğer tek bir kişi bir orduya meydan okuyorsa bilin ki o Türk’tür.” Çinli Komutan Ho Kiyu Ping

* “Bilenle tartışabilirsin, bilmeyenle de tartışabilirsin. Ama bildiğini sananla tartışmak ahmaklıktır.” Konfüçyüs

* “Siyasetle ilgilenmeyen aydınlar, cahiller tarafından yönetilmeye mahkûmdur.” Platon

* “Atatürk’ün ‘Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.” Mustafa Kemal Atatürk

* “Eğer para basmak fakirliği bitirseydi, diploma basmak da aptallığı bitirirdi.” Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei 

Posted in Atasözleri Vecizeler | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Şub 22

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

22 Şubat:

1371 – II. Robertİskoçya kralı oldu.

1942 – Avusturyalı yazar Stefan ZweigBrezilya‘nın Petropolis kentinde eşiyle birlikte intihar etti.

1958 – Cemal AbdünnâsırBirleşik Arap Cumhuriyeti cumhurbaşkanı oldu.

1962 – Türkiye‘de 22 Şubat Olayı gerçekleşti.

2002 – Angola‘nın isyancı lideri Jonas Savimbi, askeri birliklerce öldürüldü.

Amerigo Vespucci (Ö. 1512)

George Washington (D. 1732)

Arthur Schopenhauer (D. 1788)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Şub 22

BİR DİKTANIN DOĞUŞU

BİR DİKTANIN DOĞUŞU

Tahammülsüz bir reis düşünün. Küçük bir tenkidi kendine hakaret sayıyor ve tenkit edeni şikâyet ediyor. Savcı, “Hakaret değil, tenkit.” deyip dava açmıyor. Bu noktaya kadar her şey normal, her şey hukuk sınırları içinde. Reis kızıyor. Savcının amirine veya onun amirine veya onun da amiri olan kuruma talimat veriyor. Ülkede kuvvetler ayrılığı yoksa emir amirlerin en tepesini zaten reis kendisi tayin etmiştir… Tenkit diyen savcı ışınlanıyor, yerine gelenin önünde şimdi iki yol var; ya hukuka uyacak ve o da ışınlanacak veya ders alıp tenkidin hakaret olduğuna karar verecektir. Işınlanma ve yenisinin tayini, peki efendim, diyen savcı gelene kadar devam eder. Gemi 10 derece yatmıştır. Peki efendim diyen mahkemeyle, emriniz olur diyen bilirkişiyle sürüp gider. 20 derece, 30 derece… Ülkede, reisin istediği gibi çalışan savcı- mahkeme- bilirkişi çeteleri oluşur. Artık talimat da gerekmez. Kendiliğinden gerekeni yaparlar.

İlk peki diyecek savcı tayininde sonuç tartışılabilir. O mu haklı, bu mu haklı… Fakat bir, iki, beş on böyle gittikçe hukukun çiğnenişi apaçık ve görünür hâl alır. Tenkit sesleri çoğalır ve yükselir. Reisin öfkesi de… Tenkitleri hakaret diye değiştirip kovuşturanlar mahkûm edenler artar…

Reis sertleştikçe hukuk çiğnenmekte, hukuk çiğnendikçe tenkit artmakta, tenkit arttıkça reis sertleşmektedir… Kendini besleyen süreç! Bunun sonu hukukun alabora olmasıdır. Kritik nokta aşıldıktan sonra artık kimse o mu haklı, bu mu haklı tartışması yapmaz. Artık, “Önce asalım, sonra yargılarız.” aşamasına gelinmiştir. Necaset vantilatöre çarpmıştır.

Alıntı: İskender Öksüz

Posted in Gündem | BİR DİKTANIN DOĞUŞU için yorumlar kapalı
Şub 21

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

21 Şubat:

1613 – I. MihailRus Çarı oldu.

1848 – Karl MarxKomünist Manifesto kitabını yayımladı.

1965 – Malcolm XNew York‘ta uğradığı bir suikast sonucu öldürüldü.

1972 – SSCB‘nin insansız uzay aracı Luna 20Ay yüzeyine indi.

2008 – Türk Silahlı KuvvetleriGüneş Harekâtı‘nı başlattı.

Baruch Spinoza (Ö. 1677)

Alan Rickman (D 1946)

Chuck Palahniuk (D. 1962)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Şub 21

O, YÜREĞİ ÖPERİM

O, YÜREĞİ ÖPERİM

* * *

Beni deryaya salan yumruk kadar bir azam

Bu sevgi her vakitte her haliyle muazzam

İyi bak ey gözlerim, iyi kaydet hafızam

Yanmışım alev, alev buram, buram tüterim

Bana sevgi bahşeden o, yüreği öperim

* * *

Uzak olan gönüller bir yol bulur erişir

Yüreğim sevgin ile her dört mevsim değişir

Hiç unutmaz bu yürek yüreğinle sevişir

Lütfet bana ey canan seven kalbe yeterim!

Bana sevgi bahşeden o, yüreği öperim

* * *

Bir güzelin aşkıyla derbeder olmuşum ben

Erimişim, akmışım, kurumuş, solmuşum ben

Tıka basa sevgiyle bir ömür dolmuşum ben

Kimdir ki Ferhat, Mecnun ben onlardan beterim

Bana sevgi bahşeden o, yüreği öperim

* * *

Neymiş ıtır kokusu, kanarya sesi neymiş?

Bana has kokusuyla candan nefesi değmiş

Koskoca evren bile bu sevgiye baş eğmiş

Bülbül kıskanır beni şakır şakır öterim

Bana sevgi bahşeden o, yüreği öperim

* * *

Bir an olsun üzmekten, incitmekten korkarım

Sensiz olunca yürek dağılmıyor efkarım

Her iki cihanda da keşke olsaydın karım

Sensin yaşam sevincim, sensin prenses, perim

Bana sevgi bahşeden o, yüreği öperim

* * *

Saf, temiz hem dupduru sevgiye gönül bandım

İsteyerek, uçarak hem de gönüllü kandım

Bir güzelin aşkına bir ömür boyu yandım

Her çileye hazırım, gerekirse biterim

Bana sevgi bahşeden o, yüreği öperim

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , | O, YÜREĞİ ÖPERİM için yorumlar kapalı
Şub 21

PROF. DR. ZEYNEP DENGİ KORKMAZ

PROF. DR. ZEYNEP DENGİ KORKMAZ

6 Şubat 2025’te Türkologların annesini kaybettik. Asırlık bir çınar devrildi. Kaybımız ve acımız büyüktür.

Zeynep Dengi-Korkmaz 5 Temmuz 1922’de Nevşehir’de doğdu. İlk ve orta tahsilini Urla’da yaptı. İzmir Kız Lisesi’nden de 1940’ta mezun oldu ve Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne kaydoldu. Bölümden 1944 sonunda mezun olan Zeynep Hanım 1948’de Türkoloji Bölümü’nde açılan sınavı kazanarak Prof. Dr. Saadet Şakir Çağatay’ın asistanı oldu. Asistan olmadan önce başladığı doktora tezi olan “Güney-Batı Anadolu Ağızları (Ses Bilgisi)” başlıklı tezini de 1950’de savunarak “dr. phil.” unvanını kazandı.

1949’da tarih öğretmeni olan Mehmet Korkmaz ile evlendi. Bir yıl sonra Korkmaz çiftinin ilk çocukları olan Gültekin (1950) yedi yıl sonra da ikinci oğulları İltekin (1957) doğdu. Zeynep Hanım aynı yıl Doçent unvanını aldı. 1964 yılında ise Profesörlüğe yükseltildi.

Almanca ve İngilizce bilen Zeynep Korkmaz 16 kitap ile 300’e yakın araştırma-inceleme yazısı yazmıştır. Araştırmaları ile PIAC’ın altın madalyasını kazanan tek Türk türkologdur. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yönetim Kurulu üyeliği, TRT Yönetim Kurulu üyeliği, Türk Dil Kurumu Yürütme Kurulu üyeliği, Yüksek Öğretim Kurulu üyeliği ve Başkan yardımcılığı yapması onun idari görevlerinden bazılarıdır.

Zeynep Korkmaz 1984’te bir trafik kazası sonrasında eşi Mehmet Korkmaz’ı kaybetti. Sonraki 40 küsür yılını yalnız yaşadı. Eserlerini yazdı. Kitaplarını da Nevşehir Üniversitesi’ne bağışladı. Nevşehir Üniversitesi Konferans Salonu’nun adı artık “Prof. Dr. Zeynep Korkmaz Konferans Salonu” adını taşımaktadır.

Ben Türk Dil Kurumu’nda 29 yıl çalıştım. Bunun 15 yılında Yürütme Kurulu üyesi olarak Zeynep Hanım ile yan yana oturduk. Güzel günlerimiz geçti. Birçok hatıramız oldu. Yurt içinde ve yurt dışında birçok bilim seyahatini birlikte yaptık. Hamza Zülfikar, İsmail Parlatır ve ben onun Türkiye’deki üç oğlu idik.

Ben ve eşim Ayşegül Zaman zaman hocamızla telefonla konuşurduk. Hafızası her zaman güçlü ve berrak idi. Güzel bir ömür sürdü. 100 yaşını idak etti ve “Dalya” dedi. 103 yaşında aramızdan ayrıldı. Başta âilesi olmak üzere akraba, hısım, dost ve öğrencilerinin başı sağ olsun. Allah taksiratını affedip annemize, hocamıza Cennetinde yer versin.

Alıntı: Osman Fikri Sertkaya

Posted in Hikayeler | PROF. DR. ZEYNEP DENGİ KORKMAZ için yorumlar kapalı
Şub 20

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

20 Şubat:

1835 – Şili‘nin Concepción şehri, depremle yerle bir oldu.

1933 – Adolf Hitler, Nazi Partisi’nin seçim kampanyası için para toplamak amacıyla sanayicilerle gizli bir toplantı yaptı.

1944 – II. Dünya SavaşıBig Week olarak bilinen hava harekatı başladı.

1962 – Mercury-Atlas 6, ilk Amerikan yörüngesel uzay uçuşunu gerçekleştirdi.

1970 – İstanbul‘da Boğaziçi Köprüsü‘nün temeli atıldı.

Henri Moissan (Ö. 1907)

Kurt Cobain (D. 1967)

Ferruccio Lamborghini (Ö. 1993)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Şub 20

İNSANIN DEĞERİ

İNSANIN DEĞERİ

Kötü kediler gibi evlatlarını yiyip, boğan bir ülkeyiz. Türkiye’de insan olmak yahut yurttaş olmak zor. Siyasal iktidarların davranışlarına, heva ve heveslerine göre insanın değeri değişiyor. İktidar işine geldiğinde özgürlük alanlarını kısıtlayabiliyor.

Halihazırdaki gelişmelere bakıldığında siyasal akılın, kendi insanını tüketmekten, yok etmekten yorulmadığı görülüyor.

Hatırlayalım.

12 Eylül öncesi binlerce genç insanımızı kayıp ettik.

FETÖ meselesi bir başka garabet.

Bölücülük ve terör sebebiyle çok insan kaybımız oldu.

Sınavlarda üstün başarı gösterenleri mülakatlarda eledik. Hak gaspını mantığa büründüren iktidar, kendini haklı göstermeğe devam etti.

Depremlere bakın. Bilimsel ölçütlere ve bilimin gereklerine uymak yerine, çıkara, torpile, adam kayırmaya dayalı inşaatlar yaptırdık, sürecinin sonunda binlerce insan kaybı yaşadık.

Daha iki hafta önce Bolu’da Kartalkaya’da bir otel yandı ve 78 can yok yere hayatını kayıp etti.

Sebep?

Uluslararası normlara, bilimsel ölçütlere, insan hak ve özgürlüklerine dayalı bir yönetim sistemi, işletme yönetim felsefesi geliştiremediğimiz için.

Başka?

Kayırma, kollama, bizden, sizden diye yatırımlara izin verdiğimiz için.

Bu sebepledir ki ölümlerin nedeni açıklanamayacak kadar zor değil, çok basit.

İşletmecinin mantığı şu: Masrafız çok kazanayım da kime ne olursa olsun.

İşte bu, insanın değeri meselesidir.

Sorulması gereken soru şudur: Sadece devleti yönetenlerin değil, her bir yurttaşın gözünde insanın değeri nedir? Buna bakmak lazım. Çünkü devleti yönetenler de bu toplumdan birileridir. Dolayısı ile asıl mesele, kültürün insana bakışı ve insana verdiği değerdir. Maalesef bu alan sorunludur. Geçtiğimiz ay Sırbistan’da öğrenciler ve halk sokaklara döküldü.

Neden?

15 kişinin hayatını kayıp ettiği bir tren kazası yüzünden. Cumhurbaşkanı Vucviç ve belediye başkanının istifasını istediler. Sonuç da aldılar.

İşte bu fark; kültürün insana, olaylara, gerçekliğe bakışıdır.

Bir de bize bakın.

Depremde 50 binden fazla insan öldü.

Sonra ne oldu?

Kerameti büyük hocalar; “Depremi veren Allah’tır” deyip suçu Allah’a yükledi. “Bizi sınıyor” diyenler oldu. İktidar, kadere boyun eğmemiz gerektiğini söyledi. Onlar da dolaylı yoldan sorumluluğu üzerinden atıp, Hak Teala’ya yüklediler.

Halbuki yıkılan binalara ruhsatı Hak Teala vermedi. İnşaat planları onun onayından geçmedi. İzinsiz yapılara affı o getirmedi. Ancak kulları tarafından fatura ona kesildi. Bu durum da dini öğretinin sorunlu olduğunu gösteriyor.

Kısaca insanın değeri önemsiz.

“Allah’tan gelene ne diyelim. Ölenlere rahmet dileyelim” deyip geçtiler.

Mağdurlar hak arayışına başladı. Davlar açıldı. Mahkemeler henüz kimseyi mutlu edemedi. Binlerce insan öldü ama değeri yokmuş gibi davranılıyor.

Geldiğimiz noktada konutlara kim neden ve nasıl izin verdi hiçbirimiz öğrenemedik. Sorumlulardan insan hayatını hiçe saydıkları için ceza alan kamu görevlilerine, siyaset adamlarına şahit olamadık. Halbuki seçim uğruna izinsiz yapılaşmaya getirilen “İmar affını” bir çeşit inşaat hatalarını ve kusurlarını değilmiş gibi yok saymaktı.

Sözü tekrarlıyorum belki ama, işte bu insanın değeri sorunudur.

Yakın geçmişte de benzerleri oldu. Maden facialarını hatırlayalım. Dünyanın her yerinde çeşitli ülkeler maden çıkarıyor. Gelişmişinden gelişmemişine kadar hiçbir ülkede bizdeki gibi insan hayatı hiçe sayılmıyor. Olaylardan ders çıkarıp önlem alınmıyor. Alınmadığı gibi sorumlular yargıdan kaçırılıyor. Tüm bu olaylarda zamanında görevini doğru yapıp önlem almayanlara kim ne cezası verdi?

Kimseye hak ettiği ceza verilmedi.

Öyle ise sorumluluk bilincini de sorgulamak zorundayız.

İnsanın değeri, toprağın, ormanların, çevrenin, coğrafyanın değeri bu olaylardan bağımsız değil.

Hatırlayalım: Kaz Dağlarını talan ettiler.

Sadece ormanlar değil, hayvanlar da zarar gördü. Anadolu’nun pek çok yerinde, köylüler ağaçlara sarıldı. “Suyumuza, toprağımıza, zeytinimize zarar verdirmeyiz” dediler.

Sonunda ne oldu?

İktidar karşılarına, halkın evlatlarından devşirdiği kolluk gücünü dikti.

İkide bir lafa “medeniyetimiz, medeniyetimiz” diye başlayanların sözünü ettikleri medeniyette insanın değeri hiç yoktur.

Alıntı: Ahmet Gürsoy

Posted in Gündem | İNSANIN DEĞERİ için yorumlar kapalı