Şub 10

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

10 Şubat:

1763 – İngiltereFransa ve İspanya arasında Paris Antlaşması imzalandı: Yedi Yıl Savaşı sona erdi.

1840 – Kraliçe Victoria ile Prens AlbertSt. James Sarayı şapelinde evlendiler.

1909 – II. Abdülhamid tahttan indirildi.

1916 – Alman İmparatorluğu ile Birleşik Krallık arasında Dogger Bank Muharebesi gerçekleşti.

2015 – 3 kişinin katledildiği Chapel Hill saldırısı gerçekleşti.

Bertolt Brecht (D. 1898)

Candan Erçetin (D. 1963)

Arthur Miller (Ö. 2005)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Şub 10

BİZ ÇOK OKUYAN BİR MİLLETİZ!

BİZ ÇOK OKUYAN BİR MİLLETİZ!

Belki istenilen seviyede kitap okumayız ama birilerinin canına okuruz.

Sinirlenip öfkeleniverelim hemencecik belâ okuruz.

Daha da ötesi lanet okuruz.

Karşımızdakinin duygularını gözünden okuruz.

Üstümüze vazife değildir, hariçten gazel okuruz.

Korkmaz, çekinmez meydan okuruz.

Hiç olmazsa bildiğimizi okuruz. Bilmediğini okuyanlarımız bile mevcuttur.

Dua okuruz, çoğumuz anlamını bilmeden.

En çok da şu dördünü: 3 kulhuvallah 1 elham.

Ölen kişinin arkasından ‘rahmet oku’ruz.

Kötülükte, sonra gelenin önce geleni arattığı zamanda ‘rahmet okutmak’ durumu söz konusudur. Ki bu deyimin hikâyesi şöyledir: Vaktiyle hırsızın biri iyice hastalanmış. Artık öldü ölecek. Yönünü Allah’a dönmüş, başlamış dua etmeye: “Allah’ım dünyada nasibim hırsızlıktan imiş. Ne kazandıysam bu yolla kazandım. O kadar insanının hakkını yedim. Şimdi senin huzuruna bu kadar günahla nasıl çıkarım? Arkamdan beni hayırla anacak bir kişi bile kalmadı. Affet Allah’ım.”

Bu duruma çok üzülen adamın oğlu, babacım, demiş, “Sen hiç üzülme. Ben seni rahmetle andıracağım.”

Neyse, hırsız ölmüş. Evin geçim yükü çocuğa kalmış. Çocuk babasının mesleğini sürdürmeye kararlıymış. Başlamış hırsızlığa. Ne var ki babasının aksine bu çocuk girdiği evde iğneden ipliğe ne bulursa çalar odaları bomboş bırakırmış. O kadar ki gün gelmiş evleri soyulan insanlar şunu demeye başlamışlar: “Yahu bu çocuğun babası da hırsızdı. Allah rahmet eylesin, adam en azından ihtiyacı kadar çalıyordu. Ne bulursa alıp götürmüyordu. Bunun gibi arsız ve açgözlü değildi.”

Kültürümüzde okumak

Bir milletin manevî zenginliği kullandığı kelime ve kavram gruplarından anlaşılır. Aslına bakarsanız bu yönden epey de varlıklıyız.

Ele aldığımız mevzuda bize has kavramlara bile sahibiz.

‘Okuma Bayramı’mız, oku’nmuş şekerimiz var.

Ayrıca sadece insanımız değil hayvanımız bile okur. Adı kitap kurdudur.

Kurucu liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün kulağa küpe sözüdür: “Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydı, bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım.”

Onun altı oku’ndan biri inkılapçılıktır. Kabul edersiniz ki çağı yakalamak ve ötesine geçmek için yapılacak en önemli iş oku’mak ve devamında oku’nacak eserler bırakmaktır.

Güzel bir birlikteliğin adıdır: okur-yazar buluşmaları.

Okul sıralarında pek başaramasak da aşılanacak bir duygu durumudur: okuma sevgisi.

Kazandıramadığımız bu sevginin yeşereceği ilk yer okul değil, ailedir. Hatta ve hatta anne karnıdır.

Ülkemizde kaç anne çocuğuna, hamileyken kitap okuyor?

Kaç baba, çocuk emekleme dönemindeyken eşine şiirler söylüyor?

Ne kadar ebeveyn ortak bir okuma saati/günü belirleyip çocuğun öyküneceği tarzda kitapların içine gömülüyor?

Soruların işaret ettiği yere odaklanmak ve ellerimizi kitap sayfalarının arasına koymak şarttır.

Hz. Ali’nin anne ve babalara nasihatidir: “Çocuklarınızın yarın söz sahibi olmasını istiyorsanız, daha bugünden onlara iyi kitaplar hediye edin.”

Shakespeare için kitaplar kendisine yetecek kadar büyük bir krallıktır.

Konfüçyüs’ün duasıdır: “Tanrı’m, bana içi kitap dolu bir ev ile çiçek dolu bir bahçe ver.”

Dinimizin ilk emridir: İkra!

Meali, oku.

Pekâlâ, neyi oku?

Kitap da dâhil olmak üzere her şeyi; insanı, doğayı, dünyayı.

Bence okunması en mühim varlıklardan biri insandır. Çünkü o, ciltler dolusu bir kütüphanedir.

Tek bir yaratıcıdan da çıkmış olsa her insan eşsizdir. Oku’nmaya, izle’nmeye, dinle’nmeye layıktır.

Kitap okuma oranlarının düşük seyretmesi üzücü fakat beni asıl derinden etkileyen şey insan okuma oranlarımız.

Bu alanda istatistiklerin dibe vurduğu; hâlihazırda yaşadıklarımıza, ülke gündemine bakıldığında kolay bir şekilde anlaşılabilir. İlla bir istatistik kurumunun sayılarına bakmaya gerek yoktur.

Toplum olarak huzursuz hissettiğimiz mevcut hâlden uzaklaşmak için insanı merkeze alan, insanca düşünen, insana ve insanlığa sahip çıkan eylemlerde bulunmalıyız.

Not: Türkçede ‘-malı, -meli’ eki fiillere gelen bir çekim ekidir. İsmi de gereklilik kipidir. Fakat yukarıdaki cümlede gereklilik anlamı hafif kalacaktır. Cümleyi şöyle düzeltmek yerindedir: İnsana, insanca yönelişimiz insanlığın geleceği için bir zorunluluktur!

Türkiye’de 1964 yılından beri Mart ayının son Pazartesi günü ile başlayan bir hafta kutlanır. Adı, Kütüphane Haftası’dır.

Yazımızın da bu haftaya denk gelmesi hasebiyle kapanışı şöyle yapalım: “Her kütüphane bir cezaevi kapatır.”

Kaynak: Doğukan Altıparmak

Posted in Gündem | BİZ ÇOK OKUYAN BİR MİLLETİZ! için yorumlar kapalı
Şub 09

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

9 Şubat:

474 – ZenoBizans imparatoru oldu.

1640 – IV. Murad‘ın ölümü üzerine Sultan İbrahim tahta çıktı.

1934 – Balkan Antantı imzalandı.

1969 – Boeing 747 ilk uçuşunu yaptı.

1971 – Apollo 14, üçüncü insanlı Ay yolculuğundan Dünya‘ya döndü.

Dostoyevski (Ö. 1881)

Thomas Bernhard (D. 1931)

Prenses Margaret (Ö. 2002)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Şub 09

YAŞANMIŞ BİR HİKÂYE

YAŞANMIŞ BİR HİKÂYE

1892 yılında Stanford Üniversitesi’nde 18 yaşında bir öğrenci okul harçlarını ödemekte zorlanıyordu. O bir yetimdi ve parayı nereden bulacağını bilemiyordu. Sonra, aklına oldukça parlak gibi görünen bir fikir geldi. O, ve tıpkı kendisi gibi zor durumda olan bir arkadaşı, eğitimleri için para toplamak amacıyla kampüste bir konser düzenlemeye karar verdiler.
Büyük piyanist Ignacy J. Paderewski’ye ulaştılar. Menajeri piyano resitali için 2000 dolar garantili ücret talep etti. Bir anlaşma yapıldı ve çocuklar konserin başarılı olması için çalışmaya başladılar.
Büyük gün geldi çattı… Ancak ne yazık ki yeterli bilet satmayı başaramamışlardı. Bilet satışından topladıkları para, yalnızca 1600 dolardı. Hayal kırıklığına uğramış bir şekilde Paderewski’ye gittiler ve durumlarını anlattılar.
Ona 1600 doların tamamını ve ayrıca kalan
400 dolarlık kısım için de, bir çek verdiler.
Çekin tutarını mümkün olan en kısa sürede ödeyeceklerine dair söz verdiler.
“Hayır” dedi Paderewski. “Bunu kabul edemem.” Çeki yırttı, 1600 doları iade etti ve iki çocuğa şunları söyledi: “İşte 1600 dolar. Lütfen yapmış olduğunuz harcamaları düşünüz.
Okul harçlarınız için ihtiyacınız olan parayı kendinize ayırın. Geriye kalan bir şey olursa bana verirsiniz.”
Çocuklar şaşırdılar ve ona bolca teşekkür ettiler. Bu küçük bir nezaket örneğiydi…
Ancak yapmış olduğu şey, Paderewski’nin harika bir insan olduğunu açıkça ortaya koydu.
Bir insan, neden tanımadığı iki kişiye yardım etsin ki?
Hepimiz hayatımızda buna benzer durumlarla karşılaşırız. Çoğumuz sadece “Onlara yardım etsem bana ne faydası olur?” diye düşünürüz. Gerçekten büyük insanlar ise şöyle düşünür:
“Eğer onlara yardım etmezsem onlara, ne olacak?”
Onlar bir şeyi, karşılığında bir şey bekleyerek yapmazlar. Bunu yaparlar, çünkü yapılacak doğru şeyin bu olduğunu düşünürler…
Aradan yıllar geçti… Paderewski daha sonra Polonya Başbakanı oldu. O büyük bir liderdi ama ne yazık ki Dünya Savaşı başladığında Polonya yerle bir oldu. Ülkesinde 1,5 milyondan fazla insan açlıktan ölmek üzereydi ve onları doyuracak para yoktu.
Paderewski yardım için nereye başvuracağını bilmiyordu. Yardım için ABD Gıda ve Yardım İdaresi’ne başvurdu. Daha sonra ABD Başkanı olacak olan Herbert Hoover adında bir adamın,
bu kurumun yetkilisi olduğunu duydu.
Resmi yazışmalar sonunda;
Hoover yardım etmeyi kabul etti ve açlık çeken Polonya halkını beslemek için, hızlı bir şekilde tonlarca gıda ve tahıl gönderildi…
Böylece, bir felaket önlenmiş oldu.
Paderewski rahatladı…
Hoover’la tanışmak ve ona şahsen teşekkür etmek için, onun karşısına çıkmaya karar verdi.
Görüşme günü Paderewski, bu asil hareketi için Hoover’a teşekkür etmeye başlayınca Hoover hemen araya girdi ve şöyle dedi:
“Bana teşekkür etmemelisiniz Sayın Başbakan. Bunu hatırlamıyor olabilirsiniz ama yıllar önce iki genç öğrencinin üniversiteye gitmesine yardım etmiştiniz.
İşte, o iki öğrenciden birisi bendim…”
Ne kadar tuhaftır ki Dünya,
hem bir cehennem,
hem de harika bir yer…
Bir söz vardır ya?
“Ne ekersen onu biçersin…”
İşte, tam da öyle…
Başkalarına elinizden geldiğince yardım edin!
Bunu yaparken siz,
hiç farkında bile olmasanız da, aslında
kendi kendinize de yardım etmiş olacaksınız.
Tanrı, başkaları için tohum eken bir kimseyi asla unutmaz…
Asla!
Doğada bulunan en güzel ve görkemli şeyler,
hiçbir karşılık almadan veren şeylerdir.
Nehirler kendi sularını içmez mesela;
Ağaçlar, kendi meyvelerini yemezler…
Güneş, kendisi için ısıtmaz…
Çiçekler de, kendileri için koku yaymazlar.
Başkaları için yaşayanlar, en güzel olanlardır.
Yaşamanın sırrı belki de burada yatıyor.

Alıntı

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , | YAŞANMIŞ BİR HİKÂYE için yorumlar kapalı
Şub 08

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

8 Şubat:

421 – III. ConstantiusHonorius‘la birlikte müşterek Batı Roma imparatoru oldu.

1587 – Kraliçe I. Elizabeth‘e suikast planlamakla suçlanan İskoçya Kraliçesi Mary Stuart, kafası kesilerek idam edildi.

1935 – Milletvekili seçimlerindeTürk kadını ilk kez seçme seçilme hakkını kullandı, meclise 18 kadın milletvekili girdi.

1963 – Irak‘ta, Abdüsselam Arif‘in önderliğindekiBaasçı subaylar yönetimi ele geçirdi.

1974 – Amerikan uzay istasyonu Skylab, uzayda 84 gün geçirdikten sonra dünyaya döndü.

Hülâgû Han (Ö. 1265)

Jules Verne (D. 1828)

Cem Karaca (Ö. 2004)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Şub 08

DERTSİZ VAR MI?

DERTSİZ VAR MI BU DÜNYA’DA?

* * *

Arılar var bal derdinde

İnsanoğlu mal derdinde

İtler ise yal derdinde

Dertsiz var mı bu dünya’da?

* * *

Doğarken hep ağlıyoruz

Çıkar için çağlıyoruz

Yürekleri dağlıyoruz

Dertsiz var mı bu dünya’da?

* * *

Fırın hamur istiyor

Kürkçü samur istiyor

Çiftçi yağmur istiyor

Dertsiz var mı bu dünya’da?

* * *

Ne götürdü akıp giden

Bir kefeni takıp giden

Herbir yeri yakıp giden

Dertsiz var mı bu dünya’da?

* * *

Dağda kurtlar ulumakta

Bitkilerse kurumakta

Canlı, cansız çürümekte

Dertsiz var mı bu dünya’da?

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , | DERTSİZ VAR MI? için yorumlar kapalı
Şub 07

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

7 Şubat:

1921 – Türkiye‘de, Resmî Gazete‘nin ilk sayısı yayımlandı.

1974 – Grenadaİngiltere‘den bağımsızlığını kazandı.

1992 – Avrupa Ekonomik Topluluğu üyesi ülkeler arasında, Avrupa Birliği‘ni oluşturan Maastricht Antlaşması imzalandı.

1995 – 11 Eylül saldırılarının baş mimarı olmakla suçlanan Remzi YusufPakistan‘da tutuklandı.

1999 – II. AbdullahÜrdün kralı oldu.

Thomas More (D. 1478)

Charles Dickens (D. 1812)

Li Wenliang (Ö. 2020)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Şub 07

SAPMA MI DOLANDIRICILIK MI?

SAPMA MI, DOLANDIRICILIK MI?

2025 senesinde 2024’e göre kamu giderleri % 81.3 yükselemiş, yeniden değerleme artışı % 43.93 olmuş, kira artış oranı % 58. Eee asgari ücretli ne kadar zam aldı, % 30. Emekli daha da kötü, % 15. Yahu arkadaş hiç mi vicdanınız sızlamıyor, böyle bir kararı imzalarken hiç mi içiniz titremiyor. Çocuklarınızın yüzüne nasıl bakıyorsunuz?

Son 5 yıla oranla, tam 12 kat fazla vergi veriyoruz, ama kamudan aldığımız mal ve hizmet her sene daha pahalılaşıyor ve kalitesi düşüyor.

Sağlıkta bir randevu alın bakalım ne zamana verecek, hadi aldınız, orada insanlardan bıkmış bir doktor kardeşimizin umursamaz tavırları. Geçmediğiniz otoyola, gitmediğiniz tünele ödediğiniz para ve sanki bu ülkeye fazlalıkmış muamelesi görmek.

Bu ülkeye sayısız projeler kazandırdığını anlatmaya çalışan AKP iktidarının yaptığı projelere bir bakalım.

Zafer Havalimanı verilen yolcu garantisi, 329.433 yolcu, gerçekleşen yolcu sayısı 13.075. Yüzde % 96’lık sapma. Bana göre bu sapma değil, dolandırıcılık resmen.

Çanakkale Köprüsü verilen geçiş garantisi 16 milyon 425 bin, gerçekleşen sayısı 2 milyon 684 bin. Sapma oranı % 84.

İstanbul havalimanı maliyet 10 milyar dolar, verilen işletme süresi 25 yıl. Şirketin senelik geliri 2-3 milyar dolar. Kötüsünden hesap edilse 10 milyar dolar millete mal olacak bir proje 50 milyar dolara mal olacak.

Sonra emekliye para yok, emekçiye para yok, garibana para yok, fakir fukaraya para yok.

Bu kamu özel iş birliği projelerine 2024 senesinde ödeyeceğimiz rakam 164 milyar lira.

2025 senesinde bu rakam 202.2 milyar lira oldu. Arkadaş sürekli sabır istediğiniz, açlıkla yönetmeye çalıştığınız millet kadar bu yüzmilyarlarca dolar iş verdiğiniz firmalardan sabır isteyebiliyor musunuz?

Yeniden değerleme artışının % 43.93 olduğu bir yerde asgari ücrete % 30 zam yaparsan, verdiğin artışın % 50’sini geri alıyorsun demektir. Ne anladım ben bu artıştan.

Emekli daha da kötü. Düşün ki; 12.500 lira maaşı olup da, 10.000 liralık bir evde hasbelkader oturan emeklinin 2025 kira hesabına bir göz atalım.

10.000 liralık kira oldu size 15.800 oldu, emekli maaşı, 14.469 lira.15.972 bin ekside sadece KİRA OLARAK.

Bu insanlar ne yiyecek ne içecek, nasıl yaşayacak hiç düşündünüz mü?

Kaynak: Onur Çanakçı

Posted in Gündem | SAPMA MI DOLANDIRICILIK MI? için yorumlar kapalı
Şub 06

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

6 Şubat:

1840 – Yeni Zelanda‘nın kuruluş belgesi olarak da adlandırılan Waitangi Antlaşması imzalandı.

1862 – Amerikan İç Savaşı sırasında Fort Henry Muharebesi gerçekleşti.

1922 – Washington Denizcilik Antlaşması imzalandı.

1952 – II. Elizabeth, babası VI. George‘un ölümü üzerine İngiltere kraliçesi oldu.

2023 – Türkiye‘de Kahramanmaraş depremleri gerçekleşti.

Eva Braun (D. 1912)

Gustav Klimt (Ö. 1918)

Bob Marley (D. 1945)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
Şub 06

“YANLIŞ DEVLET ANLAYIŞI”

“YANLIŞ DEVLET ANLAYIŞI”

Devlet, bütün kurumları hatta bütün vatandaşları içine alan bir kavramdır. Yasama, yürütme, yargı ve onlara bağlı bütün kurumlar, onlarla ilgili bütün vatandaşlar. Bunların hepsi devletin birer parçasıdır. Bundan daha da öte devlet, geçmiş ve gelecek kavramlarını da içerir. Türk devleti geçmişten geleceğe doğru ilerleyen bir yapıdır. Zamanlar üstü olması dolayısıyla da bir tür kutsallık taşır.

Hiçbir kurum veya şahıs tek başına devlet değildir. Belli kurumların veya şahısların topluluğu da devlet değildir, bütün bunlar devletin parçalarıdır.

Epeyi yaygın olan yanlış anlayış bazı kurumları devlet sanmaktır. Basında sık sık yer alan “devlet aklı, devlet böyle istiyor, devlet politikası, derin devlet” gibi ifadeler hep bu yanlış anlayışın sonucudur.

Daha somut olsun diye bugünden örnek verelim. Bir parti başkanının konuşmalarından sonra başlayan İmralı görüşmeleri, bazı muhalefet çevreleri tarafından bile devlet politikası olarak düşünülebiliyor. Böyle kabul edildiği için de İmralı heyetinin siyasi partilerle görüşmelerinin içerikleri kamuoyuna açıklanmıyor.

Oysa bu politika, cumhur ittifakı partilerinin ortaya koyduğu bir politikadır. Onların emrindeki bazı kurumların mesela Millî İstihbarat Teşkilatı’nın, bu teşkilattaki bazı çevrelerin veya diğer bazı kurumların görüş ve raporları da bu yönde olabilir. Ancak bütün bunlar, yürütülen sürecin bir devlet politikası olduğu anlamına gelmez. Bu bakımdan İmralı heyetiyle görüşen muhalefet partilerinin, görüşülenleri, gizemli bir devlet politikası imiş gibi açıklamamaları anlamsızdır.

Demokrasilerde kamuoyundan gizlenen devlet politikası olmaz. Herhangi bir süreç veya politika, kamuoyundan gizleniyorsa bu, uygulanmak istenen politikanın kamuoyu tarafından kabul edilmeyeceğinden çekinilmesi anlamına gelir. Oysa devlet, kamuoyunun bütünüdür, klasikleşmiş ifadesiyle milletin teşkilatlanmış şeklidir.

Derin devlet, devlet aklı, devlet böyle istiyor” gibi tabuların yıkılması gerekir. Devlet, kendi kendini yıkacak veya dönüştürecek politikaların aracı değildir. Devlet, birtakım parti, kurum veya şahısların tekelinde değildir. Filan kurumun, filan partinin başkanı veya yöneticisi senden benden daha akıllı, senden benden daha doğru karar verici değildir. Siyasi partiler bunun için vardır, sivil toplum kuruluşları bunun için vardır.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının her biri devletin bir parçasıdır. Devletin üst organlarını oluşturacak olan milletvekillerini oylarıyla seçer. Yanlış yola saptıklarını görürse onları değiştirir. Demek ki devletin yürütülmesinde her vatandaşın rolü vardır. İktidar tarafından atanmış birtakım kurumların hiçbir üstünlüğü, hiçbir imtiyazı yoktur. Vazgeçilmezliği de yoktur. Onlar, vatandaşların seçtiği organların kendilerine verdiği görevleri yaparlar.

Bu yazımla herhangi bir kurumu küçümsüyor değilim. Özellikle istihbarat teşkilatlarımızın sahada operasyon yapan yiğit evlatlarına hiçbir sözüm yok. Anlatmak istediğim, hiçbir kurumun kendini devlet yerine koyamayacağıdır. Vatandaşlarımız da bunu böyle bilmeli ve mevcut iktidarların politikalarına devlet politikası muamelesi yapmamalıdır.

İktidar partilerinin ve onlara bağlı bazı kurumların kendilerini devlet yerine koymaları devlet kavramını da zedeler. İktidardakiler devlet kavramının arkasına sığınarak birtakım politikalar uygulamak yerine yiğit olup “Bunlar bizim politikalarımızdır.” deme cesaretini göstermelidirler.

Kaynak: Ahmet Bican Ercilasun

Posted in Gündem | Tagged , , , , , | “YANLIŞ DEVLET ANLAYIŞI” için yorumlar kapalı