Tem 06

TÜRKİYE, TÜRKİYE OLMAKTAN ÇIKARILIYOR

TÜRKİYE, TÜRKİYE OLMAKTAN ÇIKARILIYOR

Özcan PehlivanoğluÖrsan Öymen‘in, “13 yılda 12 seçim kaybeden Kemal Kılıçdaroğlu” ile ilgili, Cumhuriyet gazetesinde çıkan yazısının son cümlesini paylaştı:

“Gerçek lider, sosyolojik koşullara göre siyaset yapan değil, sosyolojik koşulları değiştirmeyi başaran kişidir.”

Bu cümle, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu da izah ediyor, bugünkü durumunu da…

***

Atatürk, bir ulus devlet kurmayı hedeflemişti. Vatanın sosyolojik durumunu çok iyi biliyordu. Bu sebeple Lozan’da, İngilizlerin el altından yönlendirmesi ile Norveçli Mr. Nansen tarafından getirilen mübadele önerisini hemen kabul etti. Üç yıl içinde, yüz binlerce Müslüman, mübadele yoluyla Türkiye’ye getirildi, Türkiye’deki yüz binlerce Hristiyan da Yunanistan’a gönderildi. Atatürk“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denilir” dedi ve “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözüyle de ulus devletin üzerinde durduğu sosyolojik dayanağı açıklamış oldu. Devleti, “Türk Milleti” zeminine oturttu…

***

Tayyip Erdoğan ve ekibi, ulus devleti benimsemiyor. Bu sebeple çeşitli arayışlara girdiler. Devletin temel dayanağı olan ulus bilincini yok ederek yerine siyasi ümmet bilinci yerleştirmeye çalıştılar. Oysa biri millî kimlik, diğeri dini kimlikti ve bu iki kimlik birbirinin alternatifi değildi.

Bundan sonuç alamadılar.

Türkiye’nin önemli görevlerde bulunmuş bir diplomatı olan Volkan Vural, 2008 yılında Neşe Düzel‘e konuştu ve “Devlet Ermenilerden özür dilemeli, Ermeni ve Rumlar tekrar eski topraklarına dönsün, tekrar vatandaş olsun” dedi!

Zaten Fener Rum Patriği Bartholomeos, 7 Mayıs 2000 günü, Orta Anadolu’da bir eski kilisede düzenlediği ayinden sonra, “Türkiye’nin AB’ye üyeliği, Anadolu’da önceden var olmuş Hristiyan toplumların yaşadığı bölgelerde yeniden Hristiyanların yaşamasına izin vermelidir” diye bir açıklama yapmıştı.

Erdoğan ise 2009 yılında şöyle bir konuşma yaptı:

“Yıllarca bu ülkede bir şeyler yapıldı. Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Acaba kazandık mı? Bunların üzerinde durarak bir düşünmek lazım… Ama aklıselim ile bunların üzerinde düşünülmedi. Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi.”

Derken, Abdullah Gül, 20 bin dolara vatandaşlık satmayı önerdi! Daha yüksek fiyata vatandaşlık verilenler ile Türkiye’ye sürülen Suriyelilerin bir kısmı son seçimlerde oy kullandı ve milletin kaderi üzerinde etkili oldu.

Ahmet Davutoğlu“ayrıştırıcı bir kültür olan ulusçuluk ile hesaplaşacağız” dedi ve mübadele ile Yunanistan’a gönderilmiş Ortodoksların torunları ile görüşüp onları Türkiye’ye davet etti!

Davutoğlu“İki yüzyıl önce şehirlerimizde, mahallelerimizde iç içe yaşayan Türkler, Ermeniler, Araplar, Rumlar, Arnavutlar ve daha birçok farklı etnik ve dini kimlik bugün bu organik yapıdan koparılmış durumda. Yeni kopuşlara izin vermememiz gerek” dedi!

Kültür ve Turizm Bakanı iken Ömer Çelik de 2013 yılında Moskova’da bir çağrı yaptı ve “Geçmişte yapılan bazı yanlışlıklar yüzünden ülkemizi terk etmiş Hristiyan ve Yahudiler var. Hepsine ‘ülkenize geri dönebilirsiniz’ diyoruz.” dedi.

Tarih Vakfı’nın Rockefeller Vakfı desteğiyle, Türkiye’de Osmanlı dönemine ait azınlık tapularını araştırması, eş zamanlı olarak Amerika’daki Ermenilerin Türkiye’de atalarının sahip olduğu topraklar adına dava açmaları ve sigorta şirketlerinin kazanılan yüz binlerce davada söz konusu tazminatları sigorta etmesinin sebebi de aynıydı.

Suriye’nin ABD projesi ile iç savaşa sürüklenmesi ve bu proje gereği, milyonlarca insanın Türkiye’ye gönderilmesi, Afgan ordusu askerlerinin sınırlar açılarak ülkeye kabul edilmesi de ulus devletin dayanağını zayıflatmaya başladı!

***

İttihatçılar tehcirle, Atatürk ise mübadele ile sosyolojik koşulları, Türk Milleti lehine değiştirmişti. Erdoğan ve ekibi ise “Türkiye Yüzyılı” sloganlarıyla örtülmeye çalışılan, “sığınmacılar” istilâsı üzerinden, Türkiye’yi Osmanlı’nın yıkılmasına sebep olan sosyolojik koşullara döndürdü. Bu yolun nereye varacağı çok açık değil mi? Türkiye, Türkiye olmaktan çıkarılıyor…

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | TÜRKİYE, TÜRKİYE OLMAKTAN ÇIKARILIYOR için yorumlar kapalı
Tem 05

ÖMRÜN (AŞK TAHTINDA) İNCİ TANESİ

ÖMRÜN (AŞK TAHTINDA) İNCİ TANESİ

* * *

Yılların özlemi kor alev düştü

Gönlüme vuslatın şevki üşüştü

Duygular hasretle tek tek öpüştü

Ömrün aşk tahtında inci tanesi

* * *

Bu yürek maziyi anar durmadan

Rüyada cana can banar durmadan

Sönmez ki bu ateş yanar durmadan

Ömrün aşk tahtında inci tanesi

* * *

Bil ki; anlatmaya diller yetmiyor

Herkes kıskanıyor, güller yetmiyor

Ne gönül, ne yürek, eller yetmiyor

Ömrün aşk tahtında inci tanesi

* * *

Kandı, görür görmez yürek bir anda

Cennetteyim sandı yürek bir anda

Bilmem nasıl yandı yürek bir anda

Ömrün aşk tahtında inci tanesi

* * *

Aşk vuslatı ister, vuslata vurgun

Gözü, gönlü başka kimseye durgun

Bir ömür yaşayacak bu sevda hergün

Ömrün aşk tahtında inci tanesi

* * *

Gösterdi gözüme sanki buyurdu

Egemen kalbime otağı kurdu

O kalptir her daim sevginin yurdu

Ömrün aşk tahtında inci tanesi

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , , | ÖMRÜN (AŞK TAHTINDA) İNCİ TANESİ için yorumlar kapalı
Tem 04

MİLLİYETÇİLİK

MİLLİYETÇİLİK

Milliyetçilik, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözünden rahatsız olmak, bu sözü yazıldığı yerlerden kazımaktır.

Milliyetçilik, “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım…” diye başlayan andımızı okullardan kaldırmaktır.

Milliyetçilik, Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk üç maddesini tartışmaya açmaktır.

Milliyetçilik, anayasanın 66. maddesindeki “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” maddesini tartışmaya açmak, Türk’ü kaldırarak yerine Türkiye kelimesini koymayı istemektir.

Milliyetçilik, Barzani ve Şivan Perver’le birlikte gözyaşları dökerek megri megri çekmektir.

Milliyetçilik, Irak’ta yaratılan Kürdistan özerk bölgesine yardımcı olmak, yardım etmek için de yol, köprü, bina ihalelerini alıp zengin olmaktır. Esasen milliyetçilik zengin olmaya dayanır. Devlet ihaleleriyle zengin olmadan milliyetçilik de olmaz.

Milliyetçilik, devletin resmî televizyonunda Kırmanç ağzı için TRT Kurdi kanalını açmak ve böylece bir ağzı edebî dil hâline getirerek farklı bir millet yaratmaktır.

Milliyetçilik, Oslo’ya devlet temsilcilerini gönderip PKK’nın terörist liderleriyle görüştürmek ve onların taleplerini müzakere etmektir.

Milliyetçilik, Türk mahkemesinin müebbet hapse mahkûm ettiği bölücü bir katilin mektubunu Diyarbakır meydanında okutmaktır.

Milliyetçilik, Türk mahkemesini Habur sınır kapısına gönderip terör kıyafetleriyle sınırdan içeri giren bölücü teröristleri affetmek ve zafer işaretleriyle yurdumuzda dolaşmalarını seyretmektir.

Milliyetçilik, Ergenekon, Balyoz vb. adlarla Türk ordusunun general ve subaylarına kumpas kurmaktır.

Milliyetçilik, okullara giriş sorularını çalarak on binlerce gencimizin hakkını gasp etmek, harp okullarımız başta olmak üzere pek çok okula çalınmış sorularla adam yerleştirmektir. Ve milliyetçilik yıllarca bu hırsızlığı yapanların şeyhini, “Bitsin artık bu hasret.” diyerek vatana çağırmaktır.

Milliyetçilik, Türk vatanına Suriyeli ve Afganları doldurarak ülkenin nüfus yapısını değiştirmek ve bu ülkeyi Türk yurdu olmaktan çıkarmaktır.

Milliyetçilik, vatanın taşını, toprağını, madenini, fabrikasını, limanını yabancılara satmaktır.

Milliyetçilik, Arap’a, Katarlı’ya, Afgan’a, ABD’de yaşayan Hintli’ye parayla vatandaşlık satmaktır.

Ne demek istediğimi anladınız. Elbette bunların hiçbiri milliyetçilik değildir. Allah böyle milliyetçiliklerden beni muhafaza eylesin!

Alıntı: Ahmet B. Ercilasun

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , | MİLLİYETÇİLİK için yorumlar kapalı
Tem 03

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Çocuklarınızı, İmam Hatip’e göndermeyin. Gördüğüm bazı şeyler var, çocuklarınızı düz ortaokul ve liseye gönderin, eğitim hayatını daha az hasarla atlatsınlar.” Cüppeli Ahmet Hoca

* “Ulusların tanrıları gümüş ve altındır, kendi ellerinin eseridir; gözleri vardır, görmezler; kulakları vardır, duymazlar; burunları vardır koklamazlar, ağızları vardır yemezler; dilleri vardır, söylemezler; elleri vardır dokunmazlar, ayakları vardır, yürümezler. Onları yapanlar ve onlara güvenenler de onlar gibi olsunlar. Hz. Davut

* “Kulu Davud’a ‘velilerin parlaklığı içinde Zühre yıldızından önce seni yarattım’ diyen Allah’ı tesbih ederim” Hz. İsa

* “Defterler açıldığı zaman, gök soyulduğu zaman, cehennem kızıştırıldığı zaman, cennet yaklaştırıldığı zaman, Her nefis kendisi ile ne getirdiğini görecektir.” (Tekvir, 81/10-14)

* “Sır saklamak bir irade imtihanıdır. Bu imtihanı kazanamayan, hayatta hiçbir imtihanı kazanamaz.” Hz. Ali

* “Layık olmadan makam sahibi olanlar astlarını ısırıp, üstlerine kuyruk sallarlar.” Gazali

* “Üzenlerin üzüldüğü vakit de gelir.” Yunus Emre

* Nefis, çok övülmesi halinde Firavunlaşır.”  Mevlana

* “Ya kırdığın kalbi Allah seviyorsa? Bilemezsin, bilseydin ödün kopardı, dokunamazdın.” M.Oosthuızen

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Tem 02

KUDÜS VE MESCİD-İ AKSÂ

KUDÜS VE MESCİD-İ AKSÂ

Kudüs’te Mescid-i Aksâ saldırıları bitmeyecektir. Müslümanlar ve Yahudiler, aynı yerde çakışınca çatışma kaçınılmaz oluyor. Yahudilerin Hamursuz bayramı, Müslümanların ramazanı bir arada. Müslümanlar, namazlarını Mescid-i Aksâ’da kılarlar (Erkekler burada, kıbleye göre arkada kalan, Mirac taşının olduğu Kubbetü’s-Sahrâ’da ise kadınlar saf tutarlar.), Yahudiler kurbanlarını burada keserler.

Ağlama Duvarı, Mescid-i Aksâ sahasını çevreleyen, duvarın bir yüzüdür. Bu duvarın uzantısı bir tünel vardır ki, asıl tartışma konusu burasıdır. Yahudiler bu tüneli gidebildiği yere kadar açmak istemektedirler. Hesap Hz. Süleyman Mabedi‘ne ulaşmak. Tüneli uzatmak demek Meccid-i Aksâ’nın altını oymak demektir. Gittiğimde tünel ziyaretçilere açıktı. Bir rehber eşliğinde, izin verdikleri yere kadar varılıyordu. Ben de girdim. Ağlama Duvarı’na ve Tünel’e girerken, mutlaka elinize “kipa” dedikleri, başa takılan takkeyi tutuşturuyorlar, illâ siz de başınıza takacaksınız. Ama takmadım, elime aldım. İsrail devleti, tünelin Mescid-i Aksâ’nın altına gitmediğini söylese de benim gözlediğim o ki, gide gide ilk kıblenin altı oyuluyor.

Prof. Dr. Türkkaya Ataöv‘ün “Kudüs ve Devletler Hukuku” adlı kitapçığında da belirttiği gibi, Osmanlı Türkleri, Hristiyanları ve Yahudileri “ehl-i kitap” saydıkları için kendilerinden farklı telâkkî etmemişler ve her haklarını korumuşlardır. Bu hakları 1757 fermanı ile yazılı hâle getirilmiştir. Yani Araplar ve Yahudiler Türklerden hem sevgi, hem anlayış görmüşlerdir.

Kudüs tarih içinde üç dinin mensuplarının idaresinde kalmıştır. Yahudi yönetimi 600 yıl dolayında, Hristiyan yönetimi iki Bizans dönemi (323-614 ve 628-637), Kudüs Lâtin Krallığı (1100-1187), İkinci Frederick’in işgali (1229-1239) ve İngiliz mandası (1922-1948) olmak üzere toplam 423 yıldır. Müslümanlar (Araplar ve Türkler) ise Kudüs’e 1300 yıl hâkim oldular.

“Mescid-i Aksâ bizim kırmızı çizgimizdir” hamasetini bırakalım ve milletler arası hukuku öne çıkaralım. Daha önce Müslümanların hakkı teslim edilmiş mi edilmemiş mi, ona bakalım.

Prof. Dr. Türkkaya Ataöv‘ün, aynı kitapçıktan şu notunu ekleyeceğim:

“Filistinlilere temel haklarının verilmemiş olduğu bilinen bir gerçektir. Kudüs’le ilgili olarak Birleşmiş Milletler’in aldığı kararlar da ortadadır. İsrail’in bunlara uymaması onları geçersiz kılmaz. Ancak, B.M.’nin İsrail’i yalnızca suçlamakla kalması ve bundan ileri gidememesi bu devleti cesaretlendirmiş, saldırılarını arttırma ve başkalarının hukukunu çiğnemeyi sürdürme olanağı tanımıştır. Kudüs’te (ve Filistin’in tümünde) yapılmış olan yanlışlıkları düzeltme görevi en başta Birleşmiş Milletler’e düşer.”

“Ailem ve Diğer Yahudiler” kitabını yazan Roni Margulies sözünü esirgemiyor. Daha önce Taraf gazetesinde “Yahudi millî karakteri, küfür, şirk ve nifak” (11.08.2012) başlığı altında yazdıkları şaşırtıcı. Süleyman Sayar‘ın “Yahudi Karakteri (Tarihî ve Sosyo-Psikolojik Bir Yaklaşım)” başlıklı makalesi önümde olmakla beraber, Roni Margulies‘ten aktaracağım:

“Yahudilerin yabancı hâkimiyeti altında alabildiğine ezilmiş, horlanmış ve aşağılanmış olmaları büyük ölçüde kendi isyankâr, uyumsuz, bozguncu ve entrikacı karakterlerine de bağlı kalmıştır. Gerek Mısır, gerek Babil, Yunan, Roma ve hatta İslâm hâkimiyeti dönemlerinde hep düşmanla iş birliği yaparak yaşadıkları ülkeyi çökertmeye çalışmışlar, ama her seferinde başarısızlığa uğramışlardır. İslâm’ın hoşgörüye dayalı yönetiminde bile eski alışkanlıkla çevirdikleri entrika ve düşmanlıklardan ötürü Hicaz’dan sürülmüşlerdir.”

Alıntı: Arslan Tekin

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | KUDÜS VE MESCİD-İ AKSÂ için yorumlar kapalı
Tem 01

NEYİNE GÜVENİP DE HORLİRSEN?

NEYİNE GÜVENİP DE HORLİRSEN?

(Fıkra değil, gerçek)

Erzurum şehirlerarası sefer yapan bir yolcu otobüsünde muavin horlayan yolcuyu insanları rahatsız ettiği gerekçesiyle uyandırır. Ancak adam tekrar uyur ve horlamaya başlar. Bunun üzerine muavin sinirlenir adamı uyandırır ve adamla tartışmaya başlar, tartışma büyür, muavin adamı otobüsten indirmeye karar verir. Sinirlenen adam muavini bir güzel döver, otobüs şoförü müdahale edince şoför de dayaktan payını alır. Yedek şoför gelir, adam onu da dövdükten sonra otobüsten iner, inerkende boksör olduğunu söyler.

Aynı muavin başka bir gün bir yolculuk esnasında yolculardan birinin horladığını duyar ve yolcuyu kibar bir şekilde uyandırdıktan sonra sorar;

“-Gardaş boksör misen?” Yolcu;

“-Hayır” der.

“-Karateci misen?” Adam yine;

“-Hayır” der. Muavin tekrar sorar;

“-Tekvandocu misen?”

“-Hayır..!”

“Kunfucu misen?”

Adam şaşırır ve yine “Hayır” der. Bunun üzerine muavin şaşkınlıkla ve kızgınlıkla sorar;

“Peki gardaş neyine güvenip de horlirsen..?”

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , | NEYİNE GÜVENİP DE HORLİRSEN? için yorumlar kapalı
Haz 29

TÜRK İSTİKLÂL VE CUMHURİYETİNİ KORUMAK

TÜRK İSTİKLÂL VE CUMHURİYETİNİ KORUMAK

İnsanlar, tarih boyunca milletler halinde yaşadı. Kavim de denilse, budun da denilse, ulus da denilse fark etmiyor…

Yalnız bugün Türk Milleti, her zamankinden daha tehlikeli ve daha sinsi bir tehdit altındadır ve çoğunluk bu durumun farkında bile değildir…

Tehdit şu ki, Türklerin kurduğu devlet, “Yeni Osmanlı’yı kuruyoruz” diye aldatılan Türklerin de rızasıyla yıkılmak isteniyor. Bunu sağlamak için de ülkenin nüfus yapısı hızla değiştiriliyor. Yani millî devleti yıkmak için yabancı nüfus akını işle birlikte milliyetçi duygular kullanılıyor! Oysa kurulmak istenen devlet Orta Doğu Birleşik Devletleri’dir!

Bu durum, tıpkı kimyasal bir karışımda olduğu gibi “tepkime”lere sebep olacaktır. Patlama olmaması için katalizör olarak kullanılan Osmanlıcılık, halkı devamlı kandırmaya yetmeyecektir…

***

Yıllar önce bir arkadaşım anlatmıştı. Florida’nın Boca Raton şehrinde iki Türk olarak, İngilizce öğrenmek için bir kilisenin açtığı dil kursuna gitmişler. Bir gün kursta bir film gösterilmiş. Filmde hilkat garibesi veya zebani gibi korkunç bir yaratık insanlara devamlı kötülük yapıyormuş. Film, “Türk” adlı bu yaratık ile iyi insanların mücadelesi şeklinde sürüyormuş. Filmin sonuna doğru, seyirci olan kursiyerler, Türk’ün mağdur ettiği insanlarla adeta bütünleşmişler! Filmde bu insanlar birlik olup Türk’ü hırpalayınca kursiyerler de kendilerini tutamayıp, “Türk’ü öldür” diye bağırmaya başlamış. Bunun üzerine bizim iki Türk, o korkunç yaratığın tarafını tutarak olanca sesleriyle “Türk, Türk” diye tempo tutmuşlar. Birden gösterim durdurulmuş ve herkes dehşet içinde bizimkilere bakmaya başlamış. Kursu veren öğretmenler, güçbelâ duruma hâkim olmuş! Bizim iki Türk o kursa bir daha gitmemiş!

Arkadaşım, “O yaratıkla kendimizi nasıl özdeşleştirdik, biz de anlamadık. Fakat biz de Türk’tük ve hep birlikte Türk’e saldırıyorlardı. Üstelik sadece filmde değil, filmi seyredenler de buna katılıyordu? İnanılmaz bir psikoloji idi…” demişti. İkisi de üniversite mezunuydu.

***

Bugün ne oluyor peki? Aynı o filmde olduğu gibi Türklük kavramı, kötülüklerle eş anlamlı tutuluyor…

Bugün yerli ve yabancı medyadan ve siyasetten Türklere ve Türklüğe yönelik o kadar iğrenç saldırılar yöneltiliyor ki zaten kişisel sorunlarla boğuşan genç Türkler, bu şeytanca saldırılara karşı rahatlıkla çeşitli iç veya dış örgütlerin elemanları ile kendilerini özdeşleştirebilir! Bu gençlerin beyinleri, milliyetçi bir ideoloji ile değil, kulaktan dolma bilgilerle yükleniyor! Oysa milliyetçilik, bütün dünyada öncelikle bir aydın hareketidir. Bilgi birikimi olmadan duygulara dayalı yapılan milliyetçilik, tuzağa düşmeye her zaman hazırdır.

***

Bugünkü devlet yapısı, gençlerimizi doğru yöne yöneltebilecek bir organizasyon olma yeteneğini kaybetmiştir. Öyle ki okullara imamlar gönderiliyor! Yani okullar, medreseleşmeye doğru götürülüyor. Oysa okulun yeri ayrı, ibadethanenin yeri ayrıdır. Bu ikisi birleştirildiğinde, ülke cehenneme döner. Çünkü kendilerini Allah’ın temsilcisi yerine koyan insanlar, halk üzerinde baskı kurar. Yani bugün sadece millî kimlik değil; dini kimlik de değiştiriliyor. Bir ara, gençlik, dinlerarası diyalog programları ile Hristiyanlaşmaya doğru sürükleniyordu. Şimdi ise din, dinle ilgisi olmayan bazı tarikat veya cemaatlere bırakılmış durumdadır.

Türk gençliği işte bu durum ve şartlarda bile kendi kimliğine sahip çıkarak, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti’ni korumakla görevlidir. Ayrıca kıtalararası güç mücadelelerini, Türklerin lehine çevirmek de her zaman mümkündür.

Alıntı

Posted in Yazılarım | Tagged , , , , , , | TÜRK İSTİKLÂL VE CUMHURİYETİNİ KORUMAK için yorumlar kapalı
Haz 28

TOKAT

TOKAT

Karadeniz bölgesinin orta Karadeniz bölümünde yer alan bir ilimiz. İl toprakları 35° 27’ ve 37° 39’ doğu boylamları ile 39° 52’ ve 40° 55’ kuzey enlemleri arasında kalır. Kuzeyden Samsun, doğudan Ordu, güneyden Sivas ve Yozgat, batıdan Amasya illeriyle çevrilidir. Trafik kod numarası 60’tır. Tokat’a Türkiye’nin meyve bahçesi ismi verilir.

Ali Cevat ve İ. Hakkı Uzunçarşılı gibi kimi tarihçiler, şehrin adının Tok-kat yani surlu şehir özelliğinden geldiğini savunmuşlardır. Bir başka görüşe göre ise, şehir adını Tok-at yani besili attan almıştır.


Tokat ismi Türkçede bildiğimiz “tokat” kelimesinden gelir. Tokat’ta bulunan kalenin ismi “Comano Pontica” idi. Anadolu’yu fetheden Selçuklu Oğuz Türkleri, bu kaleyi alınca Bizans ordusuna çok ağır bir tokat vurmuş olduğu kabul edildi. Böylece Bizans’a vurulan tokat bu şehrin ismi olarak yerleşti. Şehre “Tokat” ismi verildi.

Tokat isminin gerçek menşeiyse Bizanslılara âit “Comano Pontica” kalesini kuşatan Selçuklu ordusunun kumandanı Melik Danişmend Gâzi, kale hakkında bilgi almak için bir Türk askerini kaleye gizlice gönderdi. Kaleye giren Türk askeri, bilgi toplarken Bizanslı askerler etrâfını kuşattı. 20 Bizans askeriyle boğuşan bu yiğit, herbirini birer tokatla yere serip kaçıp kurtuldu. Bu boğuşmayı kale burcundan seyreden kale komutanı; “Türk’ün tokadı bu ise silâhı nasıl olur?” diyerek korkmaya başladı ve kalenin burçlarına teslim bayrağı çekerek teslim oldu. Zafer, kahraman bir Türk askerinin tokadıyla kazanılmış olduğundan, bu askerin hâtırasına şehre “Tokat” ismi verildi. Kale, Bizans’ın Anadolu’daki en önemli kalelerinden biri ve başta geleniydi.

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , | TOKAT için yorumlar kapalı
Haz 27

“ORTA DOĞUNUN ŞAHLARI, VEZİRLRİ PİYONLARI”

“ORTA DOĞUNUN ŞAHLARI, VEZİRLRİ PİYONLARI” 

Gazeteci Nur Batur‘un, “Orta Doğu’nun Şahları, Vezirleri, Piyonları” adlı eseri… Kitabı burada özetlemek mümkün değil. Okumak gerek… Yalnız Nur Batur, ön sözde, “Arap ve İslam dünyasında görüştüğüm devlet başkanları, kendilerini lider sanan piyonlardı. 2002’de siyaseten yasaklıyken Beyaz Saray’da ağırlanan Erdoğan’a gelince… Karizmatikti. Çok hırslıydı. Kitleleri ayağa kaldırabiliyordu. İslam ve Arap dünyasına lider olmak istiyordu ancak hem Arap dünyasında yalnızlaştı hem de ABD ve Rusya arasında sıkışıp kaldı. Ya Erdoğan liderliğinde güç kazanan Türkiye’deki Siyasal İslamcılar? Onlar da ABD’nin piyonuydu.” diyor…

Batur“Peki Türkiye’de Siyasi İslam ve Müslüman Kardeşler dönemi kapanacak mı? Yoksa ABD ile uyumlu yeni bir grup Siyasi İslamcı, iktidarda kalıp stratejik hedefe yürümeye devam mı edecek? Erdoğan ile ya da Erdoğan’sız…” diye de ekliyor…

Bilindiği gibi Siyasal İslamcı rolünü oynayanlar, bugün Millet İttifakı’nın içine de serpiştirilmiş durumdadır…

Alıntı: Arslan Bulut

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | “ORTA DOĞUNUN ŞAHLARI, VEZİRLRİ PİYONLARI” için yorumlar kapalı
Haz 26

SENSİZLİK

SENSİZLİK

* * *

Sensiz bir karanlık sardı her yanı

Sensizlik feneri yaktım ömrüme

Kar etmiyor, kar etmedi bu tanı

Sensizlik dağından baktım ömrüme

* * *

Sensizlik bağrımda kara taş oldu

Yetmedi, gönlümde yağmur, yaş oldu

Sensizlik soframda zehir aş oldu

Sensizlik tohumu ektim ömrüme

* * *

Sensizlik mevsimi kışa çevirdi

Tıpkı yaralanmış kuşa çevirdi

Ömrün her anını tuşa çevirdi

Sensizlik ödülü taktım ömrüme

* * *

Güneşsiz gül gibi sarardım soldum

Her anımda neden sensizlik doldum

Gece gündüz her an beynimi yoldum

Sensizlik yükünü yıktım ömrüme

* * *

Bil ki bu sensizlik gayet derinde

Elbet açılacak günün birinde

Yüreğimin en görkemli yerinde

Sensizlik anıtı diktim ömrüme

* * *

Kenan Şahbaz

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , | SENSİZLİK için yorumlar kapalı