Mar 17

‘”GEL BU İŞTEN VAZGEÇ!”

“GEL BU İŞTEN VAZGEÇ!”

 

Öğleden sonra kar beyaz sarıklı, aksakallı, cüppeli, mest lastikli bir milletvekili Mustafa Kemal Paşa’yı ‘Direksiyon Binası’nda ziyarete geldi.

Bugün meclis tatildi. Paşa güncel, basit, sıradan tartışmalara hiç katılmayan bu olgun din adamını severdi. Hiç beklemeden kabul etti. Saygıyla karşıladı, yer gösterdi. Oturdular. Karşılıklı hal hatır sordular.

Hoca konuya girdi:

“Güzel Paşam, sen bu millete Allah’ın bir lütfusun. Bugüne kadar sen beni hoş tuttun, ben de seni başımız bildim. Bu güvene dayanarak sana bir teklifte bulunmaya geldim.”

Mustafa Kemal Paşa merakla,

“Buyrun” dedi.

“Anladığıma göre padişahlık gidiyor. Belki bir gün hilafet de tarihe karışacak.”

Paşa gülümsemekle yetindi.

“Yüzlerce yıllık düzen değişecek; içeriden dışarıdan, bilir bilmez, birçok düşman kazanacaksın. Hayatın hep tehlikede olacak. Bunları halkın iyiliği için yapıyorsun ama bakalım halk kadrini bilecek mi? Gel bu işten vazgeç. Kurban olduğum Allah, sana yürü be kulum demiş. Saltanatı da, hilafeti de üzerine al. Bugünkü kudretine, şanına, bunların kuvvet ve şerefini de ekle. Tahtınla, devletinle, sarayınla, hareminle, hazinenle, keyfince yaşa…”

Hoca derin bir soluk alarak sözünü tamamladı:

“Benim teklifim bu. Artık ötesini sen bilirsin.”

Mustafa Kemal Paşa duygulanmıştı. Öne doğru eğildi.

“Dediğiniz doğrudur. Bazı insanlar bilir bilmez bana düşman kesilecek. Belki de hayatım sürekli tehlikede olacak.”

“Evet, evet!”

“Ama sevgili Hocam, milletin önüne düşen bir adam artık kendini, keyfini, cebini, çıkarını, rahatını, ailesini, geleceğini değil; milletin ihtiyaçlarını, zamanın gereklerini temsil eder. Bu yüzden tasvir ettiğiniz hayat, hoşuma gitse bile kabul edemem. Millet yolundan geri dönemem. Artık millet de buna izin vermez.”

Uzanıp sevgiyle hocanın elini tuttu:

“Ben bu görevi her türlü tehlikeyi göze alarak üstlenmiştim. Benim için hayır dua ediniz.”

Hocanın gözleri doldu. Karşısında rahatı, güveni, saltanatı, zevki, keyfi değil; halkının yararı için zoru seçen, öldürülmeyi, iftiralara ve haksızlıklara uğramayı göze almış bir insan, adam gibi bir adam vardı. Saygıyla kucakladı…

 

 

(Turgut Özakman, Cumhuriyet, Bilgi Yayınevi, s. 113)

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , , | ‘”GEL BU İŞTEN VAZGEÇ!” için yorumlar kapalı
Mar 16

HANGİ DİL, ÜMMET DİLİ Mİ, MİLLET DİL Mİ?

HANGİ DİL, ÜMMET DİLİ Mİ, MİLLET DİL Mİ?

12 Eylülcülerin yönetiminde Millî Eğitim Bakanı Hasan Sağlam 19 ilin millî eğitim müdürlerinin katıldığı “1983 yatırımları” ile ilgili toplantıda “Öğretmen bulunabildiği takdirde Arapça, orta dereceli okullarda bir lisan dersi olarak okutulacaktır.” demiş, Attila İlhan hemen kaleme sarılmış, Milliyet’te köşesinde “Arapça yetmez” başlıklı yazı döşenmiş ve daha ötesini istemişti:

“Bana sorarsanız, gecikmiş bir karar. 1960’lardan beri bu fikri savunuyorum; çok da ‘Batılı’ bir gerekçeye dayanarak! (…) Bana sorarsanız, aynı şey Farsça için de düşünülmeli, üstelik Türkçe derslerine ‘Osmanlıca’ dersleri eklenmelidir. Osmanlıca, Türklerin yüzyıllar boyunca geliştirdikleri özgün bir dil, Arapçadan da Farsçadan da yararlanmış ama ikisi de olmamış, yeni Türk kuşakları Osmanlıcayı anlayabilmelidirler ki gelecekle geçmiş arasındaki köprüyüsağlam kurabilsinler.” (10 Nisan 1983).

Attilâ İlhan gençliğinde Fransa’da idi. Fransız Türkolog Prof. Carlier ile görüşüyor:

 “Prof. Carlier (asıl adını unutmuşum), su içinde altmışında var: Kıvırcık beyaz sakalları, yüzünü kaplamış; Fransız mavisi gözleriyle, burnuna düşmüş bana gözlüklerinin, üzerinden bakıyor. (…) Ben, tam çıkacağım, kolumdan tutuyor. Eğilip, sır söyler gibi, alçak bir sesle: ‘Delikanlı, Türkçeye ne yaptınız?’ diye soruyor. Dilimin döndüğünce ona, “Dil Devrimi’ ni izâha çalışıyorum, Türkçe’nin Arapça ve Acemce’nin istilâsına uğradığını, vs.. vs.. vs…”

Meğerse neymiş?..

Beni mütebessim dinlemişti. Susunca, aynı fısıltıya yakın sesle, o söze başladı. Bilmediğim, o zamana kadar işitmediğim şeyler söylüyor:

“Ümmet toplumlarında dil -dolayısıyla kültür- dine göre değişirmiş. Onca böyle büyük üç adet ümmet toplumu ve sentezi var; birisi, Batı/Hıristiyan toplumu, ikincisi Doğu/Müslüman toplumu; üçüncüsü, daha doğudaki, semavi olmayan dinler topluluğu! Ümmet toplumunda, başat dil, dinin kendini ifâde ettiği dil: Batı’da bu, Yunanca/Latince olarak görünüyor; Osmanlı’da, Arapça/Farsça olması, son derece normal; zira Müslümanlığın ümmet dili, bu iki dil…”

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | HANGİ DİL, ÜMMET DİLİ Mİ, MİLLET DİL Mİ? için yorumlar kapalı
Mar 15

GURBET ATEŞİ

GURBET ATEŞİ

 

Boynumla her yanım büküldü sanki..

Yüreğime zehir döküldü sanki..

Ciğerim, yüreğim söküldü sanki..

Bir gurbet ateşi düştü özüme

 

Canım mengenede sıkılır gibi..

Ruhum zindanlara tıkılır gibi

İçimde gök kubbe yılkılır gibi..

Bir gurbet ateşi düştü özüme

 

Ruhum her dakika sılaya akar

Öyle bir ateş ki alevsiz yakar

Bu acı dağları, taşları yıkar

Bir gurbet ateşi düştü özüme

 

Çile, hasret, özlem dolu her anı

Sılanın hasreti bitirir canı

Yürekte, damarda dondurur kanı

Bir gurbet ateşi düştü özüme

 

Kenan ŞAHBAZ

 

Posted in Şiirlerim | Tagged , , , , , , | GURBET ATEŞİ için yorumlar kapalı
Mar 14

ERGENEKONDAN KAÇIŞ

ERGENEKONDAN KAÇIŞ

Ankara’da bulunan eski Türkocağı binası, müze olarak düzenlendi ve bir hafta önce açıldı. Ancak bu adamlarda tarihe, geçmişe milim saygı olmadığından, o müzede bulunması gereken Ergenekon’dan çıkış tablosu depoya kaldırılmış.

Cumhur İttifakı’mızın, Ergenekon’la ne işi olabilir? Hele bu tabloyu bir de Atatürk yaptırmışsa, ders kitaplarına bile koydurmuşsa, paraların üzerine bile bozkurt çizdirmişse, ne olması lazım?

Depoya kaldırılması lazım.

Niye?

Çünkü Cumhur İttifakı’mız aşırı milli ve çok aşarı yerli de ondan(!)

“Milliyetçilik soğuk savaş sonrası tasfiye ediliyor” dedik.

Dünyanın süper güçleri, uluslararası küresel sermaye ve uluslararası güç merkezleri Türklerin uyanışından korkuyor.

“Turan” dediniz mi kulakları dikiyor.

Türk, orta Asya, Kırgız, Türkmenistan gibi kavramları duyunca endişeleniyor.

Öncelik Rusya ile Çin’de.

ABD, şimdilik oradaki güçleri yanına çekip, adsorbe etmek istiyor. Bir taraftan da nükleer silahlanmayacaklarına dair anlaşmalar imzalıyor.

Bu politikaların Türkiye’deki uygulaması ise, ülkücü-milliyetçiliği kontrpiyede (belirli seviyede) tutmak. Zira büsbütün yok edilemeyeceğine göre fazla güçlenmesin. Onun için, soğuk savaş dönemindeki gibi etkisi ve gücü yok.   Mevcut görevliler onu, AKP’ye eklemlemeye çalışıyor. İhvancı AKP ideolojinin peşine takarak ve onunla birlikte entegrasyona (uyumlu kültürel bütünleşmeye) zorluyor.

Bunu yaparken kullandıkları gerekçe “yerlilik ve millilik, beka meselesi.”

Korkutma öğesi, terör.

Korkutma politik nesnesi, HDP.

Ergenekon tablosu bu sebeple depoda olacak tabi?

Uyanış Selçuklu mu, Ergenekon mu? Varın siz düşünün.

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , , , , | ERGENEKONDAN KAÇIŞ için yorumlar kapalı
Mar 13

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Demokrasi insanları tartacağı yerde sayar” Muhammed İkbal

* “Eğilirsen basamak, dik durursan sığınak olursun..” Paula Hawkins

* “Hiç aklından çıkarma genç adam; öğretmenler kapıyı açar, içeriye kendin girersin.” Chen Hai Yang

* “Ya hatalarınla yüzleşir, ya da hatalarınla yüzsüzleşirsin. Cahil olmak ayrı, pislik olmak ayrıdır!” Dostoyevski

* “Afrika’da her sabah bir ceylan uyanır; En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini yoksa öleceğini bilir.

Afrikada her sabah bir aslan uyanır; En yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini yoksa aç kalacağını bilir.

Aslan ya da ceylan olmanızın bir önemi yoktur. Yeter ki güneş doğduğunda koşmak zorunda olduğunuzu bilin.”  Afrika atasözü

* “Aslında herkes sevdiği insana bakarmış gibi hayata baksa, belki de hayat insanlara bu kadar acı vermekten

vazgeçerdi.” Bob Marley

Posted in Atasözleri Vecizeler | Tagged , , , , , , , , | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
Mar 12

“AİLEM NEREDE?”

“AİLEM NEREDE?”

 

“Annem nerede?”, “Babam nerede?”, “Ailem nerede?” sorularından daha masum sorular var mıdır yeryüzünde?
Dünyanın en orantısız gücünün zulmüne maruz kalan Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz bir ses, bir nefes bekliyorlar bizden… Ne siyasî talepleri var ne de bozgunculuk niyetleri…
4 yıldır, 5 yıldır toplama kamplarında bulunan yakınlarından haber almaya çalışıyorlar… Çin’in soykırıma doğru ilerleyen asimilasyon dehşetine karşı korunabilmek için çırpınıyorlar…
Çin zulmüne tepkiler bütün dünyada artmaya başlarken, bizdeki durum fecaat… Myanmar’daki, Mısır’daki, Kazakistan’daki Çin Büyükelçiliği’nin önünde bile Uygurlar yakınları için demokratik protestolar gerçekleştirebilirken, Türkiye’de çok zor…

Bizdeki İslâmcıların durumu da genel anlamda dünyadaki Müslümanların durumu da pek parlak değil bu anlamda… Yüzlerce milyar dolarlık ticarî hacmi var, Çin’le İslâm ülkelerinin…
Ticarî hacim yetmiyor, dert olmayınca!.. Bu kapasiteye rağmen, İslâm dünyası, Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlallerinin durdurulmasında etkili olacak bir lobi gücüne sahip değilse, ne işe yarar ki?
‘Bir tarağın dişleri’ benzetmesinin anlamını kaybettiği topraklar olmamalıdır Doğu Türkistan… Hele Türkiye, tanımı Çin devleti tarafından yapılmış bir ‘terör’ bahanesiyle, mazlum kardeşlerini zalime teslim eden bir zillete asla düşmemelidir…
***
Buradan Dışişleri Bakanlığı’na ve Pekin Büyükelçiliği’ne seslenelim: Evvelce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı almış Uygurlar var… Bunların bazıları Çin’de yine aynı gerekçelerle gözaltına alındılar ve kendilerinden haber alınamıyor…
Türkiye Cumhuriyeti olarak bu vatandaşlarımızın akıbetini Çin’li yetkililere sorabiliyor musunuz? Sorduysanız kayıplarla ilgili hangi cevapları aldınız? Hakkınız olduğu halde Çin yönetimi size cevap vermiyorsa nedenlerini sorabiliyor musunuz?
***
İçlerinde bir başka güç hesabına çalışan ‘ajan, provokatör, suçlu’ varsa elbette gereken yapılmalıdır… Ama ihtimale veya istisnaya sığınarak, cesaretsizliğini, pısırıklığını, iradesizliğini örtmek veya yapılanlara ideolojik olarak sahip çıkmak için “Onların içinde ajanlar var… Zaten radikal dinciler… Bizde PKK nasıl bölücüyse, Uygurlar da Çin’in toprak bütünlüğünü hedef alıyorlar…” gibi ifadeler kullananlar var ya…
Onlara söylenecek söz yok!.. Kendi vicdanlarını dinlemeyip de başkalarının iradesine kul köle olanların taşlaşmış kalplerine bu gök kubbe altında etki edecek kelime kalmamıştır!..

 

 

Alıntı

 

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , , , | “AİLEM NEREDE?” için yorumlar kapalı
Mar 11

BİR KADIN NE ZAMAN VAZGEÇİLMEZ OLUR?

          BİR KADIN NE ZAMAN VAZGEÇİLMEZ OLUR?

 

         Batılı bir uzman olan M.Morgan Hanım kadınlara şöyle sesleniyor: “Eşinizin yaptığı tekliflere ‘Hayır!’ demeyin. Biliyorum sevgili hanımlar, iki ayrı kişiliğin bir biriyle bağdaşması kolay değildir. Ama unutmayın, elinizde tutmaya çalıştığınız kendi mutluluğunuz. Meselâ kocanız ‘yemekten sonra yürüyüşe çıkalım!’ derse ‘İyi ama …’ kelimeleriyle başlayan bir cevap kadar kötüsü yoktur. Siz siz olun, kocanız bir teklifte bulunduğu zaman ‘bilmem ki…’  diye cevap vermeyin. ‘Harika bir fikir!’ ya da ‘Ah ne güzel olur!’ gibi olumlu kelimeler kullanın. Kocanızın teklifi karşısında başınızdan aşağı bir kova soğuk su dökülmüş gibi de olsa bunu sakın ona belli etmeyin. Çünkü size önderlik edemediğini hissettiği anda sizden soğuyabilir. En iyisi siz önce kendi tercihinizi ortaya koyun ve onun karar vermesini bekleyin. Planı yapamazsanız da kocanızın gönlünü yapabilirsiniz.

        Morgan kendi tavsiyelerine uyanlardan örnekler veriyor. İşte kocasına “Hayır!” demeyerek kazananlardan bir örnek: “Hanımefendi akşam için iyi bir ziyafet sofrası kurmayı planlamış. Her hazırlığını yapmış. İkindi üzeri güzel bir banyo yapmış. Sofraya çok romantik görünüm kazandırmış. Kendisi de eşinin en çok hoşlandığı elbisesini giyerek beklemeye başlamış. Nihayet kocası gelmiş. Yemeğe başlamışlar. Başlamışlar ama eşinin başlamasıyla bitirmesi bir olmuş. Hemen aceleyle kalkmış ve ‘arkadaşlarımla buluşacağım; acele gitmem, çıkmam gerekiyor!’ demiş. Kadıncağız bir an o gece hazırladığı sürprizleri düşünmüş; tam ağzını açıp kıyameti koparacakmış ki, birden kendine gelmiş. Sinirlerine hâkim olmuş, kendini durdurmuş. Çünkü o anda kendini rahatlatıp kocasını kaybetmek istemiyormuş. Dolayısıyla da sonunda kazanmak isteyenlerin yapması gerekeni yapmış. Kocası ayrılırken sarılıp öpmüş onu ve kulağına şu cümleleri fısıldamış: ‘Pekâlâ tatlım, uğurlar olsun. Ama seni bugün çok özleyeceğim ve bekleyeceğim!’ Belki zor inanacaksınız ama o gece 12’de geleceğini söyleyen eşi saat 8’de evdeymiş.

        Morgan şöyle devam ediyor: “İşte sevgili hanımlar! Görüyorsunuz ki, elinizden hiçbir şey kurtulmuyor? Ama karşılığında biraz fedakârlık gerekiyor.”

       Geçen gün futbol maçında iki hanım arasında şu konuşma çalındı kulağıma: “Kocanın futbol delisi olduğunu biliyorum şekerim. Ne o, yoksa sende mi tutuldun futbol hastalığına?” Diğer kadının cevabı çok bilgece olmuş: “futbol hastalığını da nereden çıkardın? Ben kocamı seviyorum sadece!”

       Mutluluğu bu kadınlar gibi yakalamanın sırrını şöyle açıklıyor Morgan: “Bir kadın ne zaman güzel ve vazgeçilmez olur, biliyor musunuz sevgili hanımlar? Kocasına boyun eğdiği zaman. O halde siz de:

1- Dizginleri kocanıza bırakın.

2-Kendinizi ona benzetmeye çalışın.  

3-İnattan vazgeçin.

4-Ona hizmete gönüllü olun.

5- Onu olduğu gibi kabul edin.

6-Ara sıra yapılmasını istediği değişiklik olup olmadığını sorun.

7-Bu arada kralın kölesi değil, kraliçesi olduğunuzu da hatırınızdan çıkarmayın.

İşte o zaman emin olunuz ki, kocanızın gözünde eşsiz bir mücevher niteliği kazanacaksınız.”  Vehbi VAKKASOĞLU

 

Aşkı sıradan kadınlar yaşar, güzel olanlar kendilerini sergilemek için çalışmaktan aşka zaman bulamazlar. K.Hepburn

Posted in Fıkralar | Tagged , , , , , , , | BİR KADIN NE ZAMAN VAZGEÇİLMEZ OLUR? için yorumlar kapalı
Mar 10

“YOLSUZLUKLARI ALLAH MI YAPTIRIYOR?”

“YOLSUZLUKLARI ALLAH MI YAPTIRIYOR?”

 

Türkiye’de de asıl konuşulması gerekenlerin gözden kaçırıldığını, yerine sahte gündemler oluşturulduğunu söyleyebiliriz.
Ülke ekonomisi felç olmuş durumda ama Türkiye’yi yöneten kadrolar özellikle tarımsal üretimi çökertmek için elinden geleni yapıyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı, bütün camilerde Cuma hutbesinde “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız” ayetini hatırlatıyor.
Bu şekilde insanlara “Sizi salgınla korkutan, buğday, pancar, tütün gibi ürünlerin üretimini sınırlayan, şeker ve sigara fabrikalarınızı kapatan, tütün üretimini yer yer yasaklayan, patatesinizi, soğanınızı çürümeye bıraktıran biz değiliz, hepsinin sorumlusu Allah’tır. Çünkü sizi canlarınızdan, mallarınızdan eksilterek sınamaktadır!” denilmiş olmuyor mu? Oysa ölümlerin de açlığın da sebebi dünyayı ve Türkiye’yi yönetenlerdir. Bunlar bir tarafa, yolsuzlukları da Allah mı yaptırıyor?

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , | “YOLSUZLUKLARI ALLAH MI YAPTIRIYOR?” için yorumlar kapalı
Mar 09

DOĞU TÜRKİSTAN VE KAŞKARLI MAHMUD

DOĞU TÜRKİSTAN VE KAŞKARLI MAHMUD

 

Doğu Türkistan tarihî Türk yurdudur. Çin’in gerçek coğrafyasının Doğu Türkistan’la hiçbir ilgisi yoktur. Çin efsanelerine göre, Sarı Irmak, Çin’i doğuran anadır ve bu ırmak Doğu Türkistan’ın çok uzağındadır. Çin’in tarihî sınırları, batıda, Gansu koridorunun başladığı Lancou’ya ulaşmadan biter. Aşağı yukarı bin kilometrelik Gansu koridoru ve onun batısındaki Doğu Türkistan tarihî Çin sınırlarının tamamen dışındadır.

Mançu hanedanı Doğu Türkistan’ı 1760’larda istila etmiştir. 1863’te Doğu Türkistan’da kurulan bağımsız Yakup Bey Devleti de 1877’de Çin tarafından yıkılmış ve bölge Çin hâkimiyetine girmiştir. Çinliler bölgenin tarihî adı olan Şarki / Doğu Türkistan adını da değiştirmişler ve “yeni sınırlar” anlamında Şincang adını uydurmuşlardır.

Türkler 10. yüzyılda Müslüman olmuşlardır. 8. ve 9. yüzyılda Müslüman olan Türkler varsa da bunların sayısı çok azdır. Kitleler hâlinde Müslüman oluşumuz 10. yüzyılın ortalarında ve ikinci yarısındadır. Bu sürecin merkezi de Kâşgar’dır. 10. yüzyılın ortalarında, o zamanki Türk dünyasının hâkim ve merkezî gücü olan Karahanlıların hakanı Satuk Buğra Han Müslüman olmuş ve 50-60 yıl içinde Türklerin büyük çoğunluğu yeni dine girmişlerdir.

Satuk Buğra Han önderliğindeki Türklerin Müslüman olmasını sadece bir din değiştirme olarak düşünmek doğru değildir. Bu olay, aynı zamanda dönemin çağdaş medeniyetine girmek demektir; çünkü o zamanın çağdaş medeniyetini İslam dünyası temsil etmekteydi.

Nitekim Türkler de kısa zamanda bu medeniyete ayak uydurmuşlar ve büyük kültür adamları yetiştirmişlerdir. Türk dil ve edebiyatının iki büyük ismi, Yusuf Has Hâcib ve Kâşgarlı Mahmud Kâşgar’da yetişmiş Türk kültür adamlarıdır.

Yusuf Has Hâcib’in 1069’da yazdığı Kutadgu Bilig, Türk siyasetnamesidir ve Mısır’a, İstanbul’a kadar uzanan etkisi 15. yüzyıl sonlarına dek sürmüştür.

Kâşgarlı Mahmud’un 1077’de tamamladığı Dîvânu Lugâti’t-Türk, bilinen ilk Türk sözlüğüdür. Türk dilinin üstünlüğünü göstermek ve Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazılmış ansiklopedik bir sözlüktür.

Bütün bunları niçin yazıyorum? Doğu Türkistan’daki Uygur, Kazak ve Kırgız Türklerine uygulanan işkenceler Türk kültür eserlerine kadar uzanmıştır da onun için.

Çin’in milyonlarca Türk’ü kamplarda topladığı uydulardan çekilen fotoğraflarla tespit edilmiştir. Dünyanın birçok ülkesi, insan haklarını ihlal eden Çin’i protesto etmektedir. Protesto eden ülkeler arasında maalesef Türk ve Müslüman ülkeler yoktur. Türklerin birbirlerine arka çıkmamaları tarihî zaaflardan biridir. Azerbaycan örneğinde bu zaafımızı kısmen gidermiş görünüyoruz. Fakat Doğu Türkistan, düşman çizmeleri altında inlemektedir ve bu olgu, bağımsız Türk devletlerinin umurunda bile değildir. Türklük adına, Türklük adına olmazsa Müslümanlık adına, o da olmazsa insanlık adına ses çıkarmamız gerekmez mi? Haydi Türklüğümüz ve Müslümanlığımız yarım diyelim, insanlığımız da mı öldü?

Son günlerde, Kâşgarlı Mahmud’un heykelinin de yıkıldığı haberleri basında yer alıyor. Kâşgarlı Mahmud’un da, Yusuf Has Hâcib’in de, Türkleri Müslümanlığa sokan Satuk Buğra Han’ın da türbeleri Kâşgar’dadır. Bu eserler, Doğu Türkistan’daki Türk mühürleri demektir. Şimdi Çin, Türk mühürlerini ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Sadece Türk mührü dersem yanlış olur. Kâşgarlı Mahmud, Birleşmiş Milletler’e bağlı kültür teşkilatı olan UNESCO tarafından da insanlığa ait bir kültür mirası olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla Çin, bütün insanlığın malı olan bir kültür değerine de saldırıda bulunmaktadır.

Doğu Türkistan’daki âlimlerin 1950’lerden beri yaptıkları araştırmalarla Kâşgar yakınlarında bulunan Opal’deki türbenin Kâşgarlı Mahmud’a ait olduğu kesinleşmiştir. Bu konuda Kasım Rahim, İbrahim Mutiy ve Mirsultan Osmanov’un çalışmalarını minnetle anmalıyız. Türbe 1983 yılında müze hâline getirilmiş ve üzerine Uygur Türkçesiyle Mahmud Kaşkari Kabrisi yazılmıştır. Bahçesine de Kâşgarlı Mahmud’un büyük bir heykeli dikilmiştir.

İşte şimdi yıkılan heykel bu heykeldir. Kâşgarlı’nın sözlüğünde “lanet” kelimesinin Türkçesi kargış olarak gösterilmektedir. Ben de ona uzanan ellere onun diliyle “kargış!” diyorum. İnsanlık mirasına uzanan ellere de, ona ilgisiz kalan yetkililere de kargış, kargış!…     

 

 

Alıntı:  Ahmet B. ERCİLASUN

Posted in Hikayeler | Tagged , , , , , , , , | DOĞU TÜRKİSTAN VE KAŞKARLI MAHMUD için yorumlar kapalı
Mar 08

ÂYİNESİ İŞTİR (18 YILDIR) KİŞİNİN; EYLEM PLANINA BAKILMAZ!

ÂYİNESİ İŞTİR (18 YILDIR) KİŞİNİN; EYLEM PLANINA BAKILMAZ!

 

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı “İnsan Hakları Eylem Planı” üzerinde fazla yorum yapmaya gerek yok aslında… Söylenecek sözü, Ziya Paşa, yaklaşık yüz elli yıl önce söylemiş:
“Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.”
3 Kasım 2002 seçimlerinden itibaren, yani AKP iktidarıyla 18 yıl geçti. Bu dönemde insan hak ve özgürlükleri adeta paspas edildi. Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi hukukun da katledildiği uydurma davalarla insan hak ve özgürlüklerine öyle bir darbe indirildi ki artık bunun telafisi mümkün değildir.
***
Irak’ın ABD tarafından işgali sırasında Türkiye topraklarının bir kısmının ve önemli liman ve hava alanlarının, 63 bin Amerikan askeri tarafından işgal edilmesine engel oldu diye Türk ordusu cezalandırılmak isteniyordu. İktidar partisi ise “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınmak” diye adlandırdıkları bir politika takip ediyordu.
Hayal ettikleri rejim değişikliğini gerçekleştirebilmek için Türkiye’nin en büyük direnç gücü olan Türk ordusunun birliğini, bütünlüğünü bozdular. Ordunun içine asıl casusluk örgütü olan bir cemaatin askerleri yerleştirilmişti zaten. AKP döneminde cemaatin polisleri, savcıları, hâkimleri ve medyası tam bir iş birliği içinde bir taraftan milletin askerlerini tasfiye ederken, diğer taraftan da onların yerine kendi ajanlarını yerleştirdi.
2014 ve 2015 şûralarında, 100 üzerinden 100 puana sahip albaylar terfi ettirilmezken, cemaatin albayları tuğgeneral yapıldı. Böylece 15 Temmuz 2016 tarihinde darbe girişiminde bulunmalarının yolu açıldı. AKP iktidarının gaflet ve dalaleti, darbe girişiminden sonra Anayasa’yı değiştirerek tek adam rejimini kurduktan sonra da devam etti. Öyle ki cemaatin askerlerinden biri Kara Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı’na, komutanın itirazına rağmen atanabildi.
***
Şimdi geriye dönüp bir bakalım lütfen… Daha askerî lisede ve harp okulunda cemaatin askeri olmayan öğrenciler üzerinde terör estirilmesini, pırıl pırıl vatan evlatlarının yüksek miktardaki tazminatları ödemek pahasına okulu bırakmak zorunda kaldığını, görevde olan subaylara da kan kusturulduğunu, iftiralara dayanamayıp beyin kanamasından ölenin veya intihar edenin hesabının hâlâ sorulmadığını hatırlayalım..
Terör örgütü PKK’nın ikinci adamı olan teröristin gizli tanık, Genelkurmay Başkanı’nın sanık olduğunu unuttuk mu?
Bu sütun, uygulanan zulmü anlatmaya yetmez… Sadece orduda değil, devletin bütün şeması içinde; yargıda, emniyette, üniversitelerde aynı zulüm yaşanırken, bunlardan da vahimi başta üniversite sınavları olmak üzere bütün devlet sınavlarında yıllarca sorular çalınmak suretiyle milletin çocuklarının geleceği karartılırken, cemaatin çocuklarına hak etmedikleri okullar veya meslekler kazandırıldı.
Bugün “FETÖ tasfiye edildi” deniliyor ama Kara Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı makamına kadar gelebildiklerine göre bu da doğru değil. Kaldı ki FETÖ’nün yerine iktidar partisinin alt yapısını oluşturan diğer cemaatlerin kadroları yerleştirildi. Emniyette ve yargıda hâlâ FETÖ yöntemleri kullanılıyor. Devlet kadrolarının tamamında AKP referansı aranıyor!

 

 

Alıntı

Posted in Gündem | Tagged , , , , , , | ÂYİNESİ İŞTİR (18 YILDIR) KİŞİNİN; EYLEM PLANINA BAKILMAZ! için yorumlar kapalı