May 26

ÜLKÜCÜLÜK

ÜLKÜCÜLÜK

56 yıldır nefer olarak çalıştığım ülkülerim, ülkücülük genel başkanın ağzından çıkan sözcüklerden ibaret değildir. Öyle zannedenler ya saftırlar ya salaktırlar ya da satılmışlardır!…

Türk milliyetçiliğinin, Türk ülkücülüğünün içini boşalttınız, ülkücüleri sırtından hançerlediniz!… Davaya ihanet ettiniz!…

“Ne mutlu türküm” diyene, diye, diye ülkücülerin mübarek oylarını istismar ettiniz!

Türkü, Türklüğü, Türkçülüğü, cumhuriyeti bitirmek isteyenlere payanda, koltuk değneği oldunuz.

Asıl görevinizi sahte tavırlarla gizleyerek ülkücü, milliyetçilik maskesi kullanarak aziz Türk yurdunu parçalamak için mi çalışıyorsunuz? bunun için mi bozkurtları darmadağınık ettiniz?  Ülkü ocaklarını, Türkav’ı, Türk Kamu Sen’i, teşkilatları sessizliğe gömdünüz!

Adınıza bir de Türkmen Beyi eklediniz!… Türkmen Beyi değil, Türkmen şerisiniz!..

O yiğit ülkücülerin, aziz şehitlerimizin ve gazilerimizin laneti sana ve seninle birlikte ihanete destek veren çaşıtlarının üzerine olsun…

Ama şunu unutmayın ki bu büyük Türk millet bu çemberi başınıza geçirir.ve geçirecektir.

*****

6 Temmuz 1997‘de partinin başına geçtin ve 1999‘da %17,98 oy alarak ikinci büyük parti olarak 129 millet vekile alarak meclise girdin.

Koalisyon hükümetinde 12 bakanlıkla ikinci büyük ortakken ve daha seçimlere çok süre varken ne hikmetse erken seçime gidelim dedin.

3 Kasım 2002 genel seçimlere 125 vekille girdiğin meclise %18 oy oranını seçim isteyerek %8,3’ e düşürdün. Meclise giremedin. Neden? sen böyle bir görev mi aldın ey bahçeli?

Bugün, seçim meydanlarında hırsız diye bağırdığın, mecliste her zorda kaldığında omuz verdiğin, iktidarın önünü açtın. Seni buna kim zorladı?

Peki o bozduğun hükümette ne yaptın?

Uzun seneler kimsenin imzalamadığı, imzalamaktan kaçındığı ikiz yasaları imzaladın. miting meydanlarında “ülke bölünüyor, iki dil olmaz, özerklik olmaz, üniter devlet diye nara attığın halde bugün cumhuriyet düşmanlarının şımarmasına destek veren o yasaları sen imzalamadın mı? o zaman hükümetten niye çekilmedin?

Katil başı yakalandığında idam cezasının kaldırılmasına çekince koymak yerine, bu köpek asılmadan olmaz diyerek niye hükümeti o zaman bozmadın?

Ekonomik kriz bahanesi ile Türk kurultayına karşı çıkıp, iş adamlarının destekleri ile kurultayı gerçekleştiren devlet bakanı Abdülhalik Çay’ı azlederek ve 2000 yılında cumhurbaşkanlığı seçiminde tam bir Türk ve Türk bilgesi Sadi Somuncuoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığında etrafındaki vekil görünümlü fedailere linç ettirerek Sezer’i seçtirdin.

Sonra nereden, nasıl, niye geldiği belli olmayan bir ilham geldi. Ülkeyi seçime götürdün ve meclis dışında kaldın.

Bugün hırsız, haliçte deterjanlarla yıkansa bile temizlenmez dediğin partiyi meclise sokarak iktidar olmasını sağladın.

Bozkurtlara sokağı yasaklayarak meydanı çakallara bıraktın. Erciyes’i kurultayını, Türk dünyası kurultayını vb. bitirdin, ocakları mafya yuvası haline getirdin.

2007’de ne hikmetse tekrar meclise girdin. “Türklük önemli değil, Türk olmaktan kurtulduk vb.” diyen, bu ülkenin dağına, taşına “Ne mutlu Türküm diyene,” yaza, yaza ülkeyi geriye götürdünüz.” diyen, İngiliz yüksek oval ofiste kraliyet nişanı alan Gül’ü cumhurbaşkanı seçtirdin.

Saatini 17/25’te durdurduğun ve i hırsız diye bağırdığın iktidar; türban dedi, destek verdin. Millî Eğitim’de 4+4+4 dedi, destek verdin. Her zorda kaldığında desteğini esirgemedin.

Desteklediğin iktidar; dağlardan, şehirlerden “ne mutlu türküm diyene” yazılarını sildi, söktü, çöpe attı, ne yaptın?

Okullardan andımızı kaldırdı, ne yaptın?

Bayrağımız indirildi. Bayrağımız ve iki askerlerimiz yakıldı. Atatürk heykelleri ne saldırıldı ne yaptın?

Yurdumuzun bir bölgesine Kürdistan dendi. Gölge bir devlet kuruldu, ne yaptın?

Türk ordusu darmaduman edildi. Subayları hapsedildi. Ordudan atıldı. Genel kurmay Başkanı terörist başı ilan edildi. Kozmik odaya girilip, bütün bilgiler düşmanlarımıza servis edildi. Tüm bunlar olurken sen ne yaptın? Grup toplantısında konuşmaktan başka ne yaptın?

“Türklükten şerefimle istifa ediyorum. Allah’ın huzurunda tövbe ya Rabb’i. Tövbe Türklüğüme, beni Türk milletinden addetme “diye tövbe eden Şeyhülislam Mustafa Sabri haini, Sevr’i imzalanmasına çalışan, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idamına fetva veren, Mustafa Kemal ve milliyetçiler hakkında ölüm fetvalarını kaleme alan, hain Şeyhülislam Mustafa Sabri şu anda Kahire’de “kafir” kabristanında bu hain şeyhülislamla yan yana yatan ve Mustafa Sabri’nin yakın arkadaşı Mehmet İhsan Efendinin oğlu

Ekmeleddin İhsanoğlu’nun bulup getirdiniz. Bu adamı aday göstererek eş başkan recep Tayyip’i Cumhurun başı yaptırdınız.

Meydanlarda yazılmış metinleri camdan okuyarak astınız kestiniz hesap soracağım dediniz.

Her konuşmanın sonunda “ne mutlu türküm” diyene diyerek Türk milletinin gazını aldınız, milletin üzerine demet, demet karanfil atarak görevinizi tamamladınız!

Göreviniz Türk milliyetçilerinin, ülkücülerin önce oyunu, sonra gazını almak, sonra da Türk milliyetçilerinin, ülkücülerin şahlanışının önünü kesmek, tüm önlemlerinize rağmen o partiye sızan, bir şekilde meclise giren milliyetçileri ve ülkücüleri önce meclisten uzaklaştırmak sonra da partiden ihraç ederek, gerçekten kime hizmet ediyorsunuz?

Siz kimsiniz?…

O partinin ismindeki “milliyetçi “ifadesini çıkarın artık. Bu zamana kadar o ifadeyi kullanarak yani milliyetçi, ülkücü ifadelerini “mühre” kuşu gibi kullanarak bu ülkenin öz be öz Türk çocuklarını avladınız.

Dün Hasip Kaplan’a “gel Hasip yanıma otur. Meclisin renkleri tamamlansın.” derken! bugün millet size %60 ‘lık bir güç vermişken, niye bir araya gelerek bir hükümet kurmadınız. Niye meydanlarda astıklarınızdan, kestiklerinizden elinize fırsat geçtiği halde hesap sormayarak, kayıkçı kavgası ile ülkeyi bir seçime daha sokarak, BOP Taşeronlarını tek parti olarak meclise soktunuz. Ülkenin bölünmesinin, ülkenin

soyulmasının önünü açtınız!

Bundan sonra Türkiye’de bu iktidarın yaptığı her icraatın, birinci derece de sorumlusu sen ve ekibindir.

Aslında önemli olan ben’sem gerisi teferruattır diyen, sen ve ekibin, birazcık gururunuz varsa;

Düşün artık Türk milliyetçilerinin, ülkücülerinin yakasından.

Bu iktidar Allah diye, diye milleti dinden etti.

Siz de maske olarak kullandığınız milli sloganlarla, milleti milliyetçilikten, ülkücülükten soğutacaksınız.

Yüzsüzlüğün lüzumu yok.

Düşün artık milletin yakasından.

Bütün Ülkücüler adına

Alıntı: (Sehzade)

Posted in Gündem | ÜLKÜCÜLÜK için yorumlar kapalı
May 25

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

25 Mayıs:

1571 – İspanya KralıVenedik ve PapaOsmanlı Devleti aleyhine ittifak kararı aldı.

1937 – Paris‘te 1937 Dünya Fuarı başladı. Eyfel Kulesi‘nin de yer aldığı fuarda İşçi ve Çiftçi Kadın Heykeli ve Nazi yapımı heykel karşılıklı sergileniyordu.

1982 – Falkland Savaşı sırasında İngilizlerin HMS Coventry adlı destroyeri Arjantin uçakları tarafından batırıldı.

1989 – Mihail GorbaçovSovyetler Birliği devlet başkanı oldu.

1997 – Afganistan‘dan kaçan General Raşid Dostum Türkiye‘ye sığındı.

Ralph Waldo Emerson (D. 1803)

Pieter Zeeman (D. 1865)

Wojciech Jaruzelski (Ö. 2014)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
May 25

BİRBUÇUK MÜRİDİM VAR

BİRBUÇUK MÜRİDİM VAR!

Bayramiye tarîkatı, asıl ismi Numan olan Hacı Bayram-ı Velî’nin Ankara’da kendi adına kurmuş olduğu tarîkattır.

1352–1436 yılları arasında yaşamış olan Numan Efendi Hazretleri, eski ismi Engürü olan Ankara’nın Zülfazl Köyünde (sonradan ismi “Solfasol” şeklinde değiştirildi) doğdu.

Doğduğu muhitte iyi bir tahsil gördü. Birçok ilim dalında kendini yetiştirdi. Tahsilini tamamladıktan sonra da, yine aynı muhitte müderrisliğe başladı.

Böylesine yüksek bir kabiliyet ve meziyet sahibi olduğundan haberdar olan “Somuncu Baba” lâkaplı Ebu Hamidüddin Hazretleri, onu Kayseri’ye dâvet eder.

Genç müderris Numan, bu dâvete icabet ederek Kayseri’ye gider ve Halvetiye tarîkatının mürşidi olan Somuncu Babaya mürit ve talebe olur. Hocasıyla görüşmesi Kurban Bayramına rastlaması hasebiyle de kendisine Bayram ismi verilir.

Mürşidi Somuncu Babadan zahirî ve batınî dersler alan Numan Bayram, 1400’lü yılların başında hocasıyla birlikte Şam, Mekke ve Medine’yi içine alan yaklaşık üç yıllık bir hac seyahatinde bulunur. Bu tarihten sonra, ismi Hacı Bayram olur. Mânevî sahada terakki etmesi sebebiyle de halk arasında “Hacı Bayram–ı Velî” ismiyle anılmaya başlar.

Somuncu Babanın 1412’de Aksaray’da vefat etmesi üzerine, Hacı Bayram–ı Velî de Ankara’ya gelir ve kendi adına kurmuş olduğu Bayramiye tarîkatının başına geçer.

Hem tarîkat şeyhi olan hem de müderrislik yapan Hacı Bayram’ın mürit ve talebeleri hızla çoğalmaya başlar. Kısa sürede sayıları binlere bâliğ olur. Bu da, haliyle birtakım rahatsızlıklara sebebiyet verir. Sımavna Kadısı Şeyh Bedreddin (1360–1416) gailesinin acıları henüz çok tazedir. Acaba, bu da Şeyh Bedreddin gibi devlete isyan edecek bir kuvvete erişmek mi istiyor gibi, korku ve tereddüt dolu istifhamlar, hükümet merkezine kadar ulaştı.

Ankara, o tarihte Edirne’ye bağlıdır. Yani, Saltanat merkezi henüz Edirne’dir. Osmanlı tahtında Sultan Fatih’in babası Sultan II. Murad Han var.

Faaliyetinin siyasî olduğu zannedilen Hacı Bayram hakkında şikâyetlere karışan korku dalgası, nihayet Padişahın kulağına kadar geldi.

Sultan Murad, bu meselenin tahkik olunması, endişelerin izale edilmesi gerektiğini söyleyerek, bir ferman hazırlattı. Hacı Bayram’ın derhal Edirne’ye gelip kendisiyle görüşmesini emreden bu ferman, hâlden anlayan iki çavuş nezaretinde Ankara’ya doğru yola çıkarıldı.

Olup bitenleri keşfen gören ve kendisini Edirne’ye celp eden padişah fermanının yolda olduğunu hisseden Hacı Bayram, hiç zaman kaybetmez ve kendisi de Edirne’ye doğru yola çıkar. Nihayet, çavuşlarla yolda karşılaşır ve birlikte Edirne’ye dönerler.

Edirne’ye gelen Sultan II. Murad Han ile görüşen Hacı Bayram-ı Velî, huzurda çok büyük hürmet ve itibar görür. Kimse ona karşı hürmette kusur etmez. Yapılan konuşmalardan sonra, Hacı Bayram’ın yanlış anlaşıldığı ve Şeyh Bedreddin gibi bir şahsiyet olmadığı kanaatine varılır. Yani, ona sûizan edilmiş ve gereksiz evhama kapılanlar olmuştur.

Endişeleri izale olan Sultan Murad, önce Hacı Bayram’ın Edirne’de kalmasını arzu eder. Bu kabul edilmeyince de, hükûmetten bir isteğinin olup olmadığı sorulur. Hacı Bayram şu talepte bulunur: “Mürid ve talebelerimin vergiden ve askerlikten muaf tutulmasını arzu ederim.”

Bu arzu aynen yerine getirilir. Hacı Bayram, Ankara’ya döner. Bu kez, eskisinden çok daha fazla alâkaya mazhar olur. Zira, hem devlet katında ibra olup meşrûiyet kazanmış, hem de ona mürit olana büyük bir muafiyet bahşedilmiştir.

Hükümet tarafından sağlanan bu maddî ve mânevî muafiyet sayesinde, Bayramiye Tarîkatı, çığ gibi büyümeye başlar. Hacı Bayram’ın dergâhı talebe ve müridlerle dolup taşar.

Bu arada, sırf askerlikten yırtmak ve vergiden muafiyet kazanmak için de gelip mürit olan açıkgöz bazı kimselerin olduğu kuvvetle muhtemeldir.

Haliyle, bu durum hükümetin hoşuna gitmez. Nice zamandır, Engürü (Ankara) eyaletinden asker gelmez, vergiler alınmaz olmuştur. Müritlerin bu derece çoğalması, hükümetin bir kez daha endişelenmesine sebebiyet verir. Bu meyanda gelen şikâyetlerin de haddi hesabı yoktur.

Sultan Murat Han, Hacı Bayram Hazretlerine hitaben bir ferman daha yazıp göndermeye mecbur olur. Der ki: “Vergiden ve askerlikten muaf olacak kaç müridin var ise, adedini tebliğ buyurasız ki, beyânın aynen kabulümdür.”

Bu fermanı götüren hükümet adamları, nihayet Ankara’ya ulaşır ve Hacı Bayram’ın huzuruna çıkıp nezâket içinde durumu arz ederler. Hacı Bayram ise, onlara şunu söyler: “Hükümetin endişesine hiç mahal yoktur. Hakikî müritlerimin adedi fazla değildir. Yekûnu bir, yahut bir buçuktur. Dilerseniz bir imhitan yapalım, hakikat ortaya çıksın.”

İmtihan yeri, Zülfazl (Solfasol) Köyünün Kanlıgöl mevkiidir. Hacı Bayram-ı Velî, her tarafa haber salarak binlerce müridinin bu mevkide toplanmasını ister.

“O zat (Hacı Bayram), bir yerde çadır kurdu, kendi binler müridlerini oraya toplattı. O da emretti: ‘Ben bir imtihan yapacağım. Her kim benim müridim ise ve emri kabul etse, Cennete gidecek.’

“Çadıra birer birer çağırdı. Gizli bir koyun kesti. Güya has bir müridini kesti, Cennete gönderdi! O kanı gören binler müridler, daha hiçbiri şeyhi dinlemedi, inkâra başladılar. Yalnız bir adam dedi: ‘Başım feda olsun.’ Yanına gitti. Sonra bir kadın dahi gitti; başkalar dağıldılar.

“O zat, hükûmet adamlarına dedi: ‘İşte benim bir buçuk müridim bulunduğunu gördünüz.’

Yaptığı imtihanın neticesini hükümet temsilcilerine hatırlatan Hacı Bayram, orada şunu söyler: “Şu bir buçuk müridimin dışında kalan herkesin, devlete olan borcunu ödemesi elzemdir.”

Hükümetin maliyecileri, orada bulunan binlerce müridin ismini teker teker kayda geçirerek, onları borçlular listesine bir güzel dahil ederler.

Posted in Hikayeler | BİRBUÇUK MÜRİDİM VAR için yorumlar kapalı
May 24

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

24 Mayıs:

1844 – Amerikalı mucit Samuel Morse, kendi icadı olan mors alfabesiyle ilk mesajı gönderdi.

1921 – Mustafa Kemal Atatürk‘e suikast amacıyla Ankara‘ya geldiği kanıtlanan İngiliz casusu Mustafa Sagir idam edildi.

1940 – Igor Sikorsky ilk başarılı tek rotorlu helikopter uçuşunu gerçekleştirdi.

1963 – Afrika Birliği Örgütü kuruldu.

2000 – İsrail, Güney Lübnan‘da 22 yıldır sürdürdüğü işgale son verdi.

Nicolaus Copernicus (Ö. 1543)

Gabriel Fahrenheit (D. 1686)

Bob Dylan (D. 1941)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
May 24

AFFETMEK İSTEDİKLERİ CANİLERİN, KATİLLERİN KATLİAMI 24 MAYIS 1993

BUNU OKUYAN NEFES ALMAYI UNUTSUN, HATTA ONLARI UNUTTUYSA KENDİNDEN UTANSIN…

İbrahim ERTEN (Konya)

Mustafa YILMAZ (Konya)

Erkan KAÇAN (Konya)

Mevlüt ÖZKAN (Konya)

Hilmi ŞAHİN (Konya)

Ali ARAR (Konya)

İlyas UYAR (Konya)

Hüseyin ÇELİK (Denizli)

Ahmet APAK (Denizli)

Ercan ÇOBANOĞLU (Denizli)

Mustafa KOÇANOĞLU (Denizli)

Baki UMUTLU (Denizli)

Şeref TAY (Denizli)

Mehmet ÖZTÜRK (Denizli)

Hasan GÜLTUTAN (Hatay)

Mehmet TURA (Adana)

Şenol CANSIZ (Samsun)

Cavit YAMAN (Samsun)

Nihat ODABAŞI (Kastamonu)

Ramazan AKKAYA (Kastamonu)

Uğur BOZACI (İstanbul)

Ünal KALAFAT (İstanbul)

Ahmet ARAN (Manisa)

Haydar ASLAN (Trabzon)

Murat ELİBOL (Çanakkale)

Aydın KUZEY (Çanakkale)

Adem ZONGUR (Kırıkkale)

Musa SARIGÖZ (Osmaniye)

Murat MENTEŞ (Bolu)

Hikmet ÖZDEMİR (Malatya)

Abdullah KARA (Antalya)

Birol İrfan ASKAR (Afyon)

Selahattin AYSAN (Isparta)

33 KİŞİNİN İSMİNİ OKUDUNUZ

BU İSİMLER ÇOĞUNUZA BİR ÇAĞRIŞIM YAPMAMIŞTIR.BEN SİZE HATIRLATAYIM.

OKUDUĞUNUZ BU İSİMLER, 24 MAYIS 1993 GÜNÜ

ÜZERLERİNE 1570 ADET KELEŞ MERMİSİ SIKILARAK (HER BİRİNE ORTALAMA 50 MERMİ)

KATLEDİLEN, 33 SİLAHSIZ 20 YAŞLARINDA GENCECİK VATAN EVLATLARININ AD VE SOYATLARIDIR.

EVET 33 BU RAKAMI ÖMRÜNÜZÜN SONUNA KADAR UNUTMAMANIZ DİLEĞİYLE.

AŞAĞIDA YAZILANLARI KENDİNİZİ O TARİHTE O ASKERLERİMİZİN YERİNE KOYARAK

OKUMANIZI RİCA EDİYORUM…

YER: Elâzığ-Bingöl Karayolu Bilaloğlu Mevkii YIL: 24 MAYIS 1993

33 vatan evladının şehit olduğu 24 yıl önceki katliamdan sağ kurtulan üç asker, yaşadıklarını anlattı. Malatya’dan iki sivil midibüse biniyorlar. Hepsi sivil giysili, üniforma ve postalları çantalarında. Hiçbirinde silah yok, kendilerine refakat eden tek bir askeri personel de. Saat 18.00. Bingöl’e 10 kilometre var. Dağlık, dar bir yol. Birden silah sesleri yankılanıyor. İlk virajı geçtiklerinde, 50 PKK’lının karşı yönden gelen Bingöl Tur’a ait bir otobüsü durdurup, çoğunluğu terhis olmuş ya da dağıtıma giden sivil erlerden oluşan 50 yolcuyu esir aldığını görüyorlar. Şoföre bağırırlar; ‘Geri dön!’ Şoför oralı olmaz.

Zaten 4 saatlik yolda 3 mola vermiş…

Otobüsün kapısını, ‘Orada ben yoktum’ diyen Şemdin Sakık, o zamanki adıyla ‘Parmaksız Zeki’ açıyor.

OSMAN PARTAL ANLATIYOR

Trabzonluyum. İki midibüsteki toplam 50 askerden biriydim. Van-Özalp’taki birliğime gidiyordum.

Yol boyunca gereksiz molalar veren şoför, bir ara lastik patladığını söyleyip durdu.

Lastiğin patlamadığını, krikoya dokunmadığını gördüm.

Aksın altına girdiğinde birileriyle konuşma yaptığını duydum.

Galiba telsizle konuşuyordu. Şemdin Sakık, ‘Eylem planlanırken buradan askerlerin geleceğini bilmiyorduk’ diyor.

Yalan söylüyor. Çünkü ilk otobüsün en ön koltuğunda oturuyordum. Yolumuzu kestiklerinde şoförün kapısını bizzat Sakık açtı.

Toprak rengi üniforması vardı üzerinde, aynı renk kasketi ters takmıştı. Omzundaki tüfeğin namlusu yere bakıyordu. Şoföre, diğer otobüsün nerede olduğunu sordu.

‘Arkada, geliyor’ cevabını aldı.

İki dakika sonra diğer otobüs düştü pusuya.

Yani bizi bekliyorlardı.

DOĞULU- BATILI DİYE AYIRDILAR…

Gece yarısına kadar teröristlerle yürüdük.

Mola verildiğinde niçin kaçırdıklarını, amaçlarını sorduk.

‘T.C. Ateşkes ilan edince, iki gün içinde sizi serbest bırakacağız’ dediler. Saat 01.00 sularıydı. Sakık’ın talimatıyla tek sıra olduk.

Şemdin Sakık nereli olduğumuzu sorup, Doğulu- Batılı diye bizi iki gruba ayırdı. Sakık, doğulu olmayan benim de içinde olduğum 34 kişinin eğitim kampına götürülmesini söyledi. Dağda koşar adım yürümeye başladık. Bize eşlik eden teröristler sürekli değişiyordu. Toplam 300 kişiydiler. Bir köye gittik. Kapısını çaldıkları evlerden başka teröristler çıkıp gruba katıldı.

Kimi terörist evlere gidip istirahat etti. Bir ahıra soktular bizi öldürmek için. Sonra vazgeçtiler. Tekrar yürümeye başladık.

Sabahı göremeyeceğimi düşünüyordum.

Yıldızlara son kez bakıp annemi, babamı, köyümü düşündüm.

Bir ırmaktan geçerken su içtik. Dağ yoluna çıktık.

Davranışları sertleşti. Durdurdular. Saat 03.00 sıralarıydı. Yolun kenarına dizilmemizi istediler. Kolkola girip sıklaşmamızı istediler. Yanımdaki arkadaşıma ‘Devrem bizi vuracaklar’ dedim.

DEVREMİ ÖLÜ GÖRÜNCE BAYILDIM…

Sinirden titriyordum. Kalaşnikof, Bixi ve Kanasların emniyetlerini açtılar. Sonumuzun geldiğini anladım,

Kelimeyi şahadet getirip kendimi yere attım.

Taramaya başladılar. Dizime bir mermi isabet etti.

Vurulanlar üzerime düşüyordu. Kafamı koruyordum.

Hepimizin öldüğünden emin olmak için yüzlerce mermi yağdırdılar. Gittiklerini, seslerin uzaklaşmasından anladım. Altı yedi arkadaşım sağdı henüz. Diğerleri paramparçaydı. Can çekişenler, hırıldayanlar, ağlayanlar, inleyenler… Su istiyorlardı.

‘Anne, anne’ diye bağırıyorlardı. Öldüğümü zannediyordum.

Kendimi çimdikledim, ölmemişim.

Devremi beyni parçalanmış görünce bayılmışım.

Bizi yan yana dizip 1570 mermi sıktılar…

Ayılınca şehit arkadaşlarımı sırt üstü çevirdim.

Dokunduğum her uzuv elimde kalıyordu.

Beyin, ayak… Yardım aramak için yukarı doğru koşmaya çalıştım.

Kan kaybediyordum. Asfalta çıktım, bir kamyonla yakındaki Elmalı Karakolu’na gittim.

Olanları anlattığımda dinleyen jandarmalar ağlamaya başladı. Helikopter, tanklar geldi. Şehitleri aldık.

Olay yerinde 1570 mermi kovanı bulundu.

Yani silahsız erlerin her biri için 50 mermi kullanmışlardı…

Tüm şehitlerimizin ruhları şad olsun. Unutanın kanı kurusun…

“Şimdi de bu katliamları yapanlar ile ortak proje yapacaklar ve bu hainleri serbest bırakacaklar!!!!”

Alıntı: Murat Sururi Özbülbül

Posted in Gündem | AFFETMEK İSTEDİKLERİ CANİLERİN, KATİLLERİN KATLİAMI 24 MAYIS 1993 için yorumlar kapalı
May 23

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

23 Mayıs:

1915 – İtalya Krallığıİtilaf Devletleri ile birlikte I. Dünya Savaşı‘na katıldı.

1949 – Sovyet lideri Josef StalinBerlin ablukasını kaldırdı ve II. Dünya Savaşı sonrası ikiye bölünen Almanya‘nın batısında federal cumhuriyet ilan edildi.

1960 – İsrail ajanları, 6 milyon Yahudinin ölümünden sorumlu tutulan Adolf Eichmann‘ı Arjantin‘de ele geçirdi.

1978 – İmralı Cezaevi’nden kaçan Amerikalı Billy Hayes‘in yazdığı roman Geceyarısı Ekspresi adıyla sinemaya aktarıldı.

2006 – Boeing 717 üretimi sona erdi.

Andrea Luchesi (D. 1741)

John D. Rockefeller (Ö. 1937)

Anatoli Karpov (D. 1951)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
May 23

HEZEYAN

HEZEYAN

Saçmalamayı, sayıklamayı bırakın efendiler; bu ülke Türk’tür, Türk kalacaktır.

Kendinize gelin efendiler! Türkiye Cumhuriyeti Türk milleti kavramı üzerine kurulmuştur. Cumhuriyetin ilk anayasası olan 1924 anayasasından beri Türk kavramı, vatandaş olmaya bağlanmıştır. İlk anayasanın 88. maddesi aynen şöyledir: “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk ıtlak olunur (denir).”

Yürürlükte olan anayasamızın 66. maddesi de aynı şekilde Türk kavramını vatandaşlığa bağlar: “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.”

Türkçe Sözlük’ te Türk sözüne iki anlam verilmiştir:

 “1. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan, Türkçenin değişik lehçelerini konuşan soy ve bu soydan olan kimse.

2. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan halk ve bu halktan olan kimse.”

Sözlükteki birinci anlam, bütün dünya Türklüğünü içine alan geniş anlamdır. İkincisi, Türkiye halkı ile sınırlı dar anlamdır. Kavramın iki anlamlı olması kimseyi şaşırtmasın. Çok anlamlılık, dil biliminin en önemli konularından biridir ve bütün dillerde kelimelerin büyük kısmı çok anlamlıdır. Millet ve ülke adlarında da çok anlamlılık vardır.

Türkçe Sözlük ’teki dar anlam, anayasadaki tanımla örtüşmektedir.

Cumhuriyet anayasalarına ve Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne bakarak bu anlamın yasayla / anayasayla dayatıldığını hiç kimse düşünmesin. Cumhuriyetin başından beri çıkan bütün gazeteleri tarayınız, şöyle haberler göreceksiniz: Almanya’daki Türk hekimin başarısı, Türk güreşçiler büyük başarı gösterdi… Gazetelere bu haberleri yazan muhabirlerin hiçbiri yurt dışında başarı gösteren hekimin veya güreşçimizin etnik kökeni neydi acaba, diye düşünmedi, Türkiye halkından olan insanları tabii bir şekilde Türk kabul ettikleri için haberi o şekilde kaleme aldılar. Türk kavramının, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için, dayatmayla değil kendiliğinden, tabii bir şekilde kullanıldığının en açık delili gazetelerde yer alan bu tür haberlerdir.

Osmanlı döneminde de böyleydi. 1876 tarihli ilk anayasamızın 8. maddesinde “Devlet-i Osmâniyye tabiiyetinde bulunan efradın (fertlerin) cümlesine herhangi din ve mezhepten olur ise bilâ-istisna Osmanlı tabir olunur.” denmesine rağmen Osmanlı vatandaşları da Türk olarak görülürdü. Latin Amerika ülkelerinde Turko lakaplı insanların bulunmasının sebebi de budur. Onlar Türk kökenli olmadıkları hâlde Osmanlı ülkesinden gittikleri için Turko adını / lakabını taşımaktadırlar.

1876 anayasasının 18. maddesinde ise “Tebea-i Osmâniyyenin hidemât-ı devlette (devlet hizmetlerinde) istihdam olunmak için devletin lisân-ı resmîsi olan Türkçeyi bilmeleri şarttır.” denilmektedir. Yani vatandaşlara Osmanlı denmektedir ama devletin resmî dili Türkçedir.

Selçuklularda da, beyliklerde de Osmanlılarda da hâkim millet Türk milletidir. Böyle olduğu için Türkiye Cumhuriyeti de Türk milletinin devletidir. Atatürk de İkinci Meşrutiyet’in Türkçü havasında yetiştiği ve büyük bir Türk milliyetçisi olduğu için anayasanın vatandaşlık maddesine Türk sözünü yazdırmıştır.

Şimdi birileri ağızlarında, kalemlerinde bir şeyler geveliyor ve bir etnik grubu Türk devletine ortak etmekten söz ediyor. Öcalan gibi bir caninin TBMM’ne çağırılması nasıl bir hezeyansa, bu gevelemeler de aynı şekilde hezeyandır.

Saçmalamayı, sayıklamayı bırakın efendiler; bu ülke Türk’tür, Türk kalacaktır.

Alıntı: Ahmet B.  Ercilasun

Posted in Gündem | HEZEYAN için yorumlar kapalı
May 22

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

22 Mayıs:

MÖ 334 – Granikos Muharebesi‘nde Büyük İskender‘in orduları III. Darius‘u yendi.

853 – Nil Deltası‘ndaki liman kenti Dimyat‘a Bizans donanması tarafından baskın yapıldı.

1960 – Yeryüzünde ölçülmüş en şiddetli deprem olan Büyük Şili Depremi sonucunda 4.000 ila 5.000 arasında kişi öldü.

1963 – Milan, finalde Benfica‘yı yenerek ilk kez Şampiyon Kulüpler Kupası‘nı kazandı.

1990 – Kuzey Yemen ve Güney Yemen birleşerek Yemen Cumhuriyeti adını aldı.

Arthur Conan Doyle (D. 1859)

Victor Hugo (Ö. 1885)

Albert Claude (Ö. 1983)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı
May 22

ALTIN SÖZLER

ALTIN SÖZLER

* “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın.” Albert Camus.

* “Doğanın her yaprağı Tanrı’nın yazdığı bir harftir.” Goethe

* “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir.” Einstein

* “Dürüstlük; gizli bir hazineye benzer ortaya çıktığında sevilir… Yalan; izli bir ateşe benzer ortaya çıktığında yakar.” Prof. Dr. Nevzat Tarhan

* “Akıl seçenek oluşturur ama seçimi kalp yapar.” Şeref Oğuz

* “Seçimlerin seni anlatır; aklın düşünebilir ama kalbin hisseder”

* “İnsanlar paranın peşinden o kadar hızlı koşuyor ki, “ahlakın” arkadan yetişmesi mümkün değil.” Mehmet Aslantuğ

* “Zulüm, toplumun birliğini bozar! Adaletsizlik sadece birinin mal ve mülkünü gasp etmek değildir… Adaletsizlik, bir başkasının sahip olduğu haklarını kullanmayı yasaklamaktır ki bu da zulümdür!” İbni Haldun

Posted in Atasözleri Vecizeler | ALTIN SÖZLER için yorumlar kapalı
May 21

TARİHTE BUGÜN

TARİHTE BUGÜN

21 Mayıs:

1864 – Çerkes Soykırımı gerçekleşti. Çerkesler, anavatanları olan Çerkesya‘dan Rus işgalciler tarafından başka topraklara sürgün edildi.

1881 – Amerikan Kızılhaçı, Clara Barton tarafından kuruldu.

1904 – FIFA (Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği) Paris‘te kuruldu.

1927 – Amerikalı havacı Charles LindberghSprit of St. Louis adlı uçağıyla New York‘tan Paris‘e uçarak, Atlas Okyanusu‘nu geçen ilk pilot oldu.

1991 – Hindistan Başbakanı Rajiv Gandhi öldürüldü.

Albrecht Dürer (D. 1471)

Jane Addams (Ö. 1935)

İlber Ortaylı (D. 1947)

Posted in Tarihte Bugün | TARİHTE BUGÜN için yorumlar kapalı